Etiket arşivi: İdris Görmez

ABD’de Çocuklar Üzerinde Yapılan Bir Araştırmanın Hatırlattıkları

ABD’de son yıllarda gençler üzerinde araştırmalar yapan Tenage Research Unlimited’e göre, Amerika’da 11 yaşındaki her çocuğun bir kız arkadışı var. Kız arkadaşıyla flört eden 11–14 yaş arası 10 erkekten altısının kız arkadaşlarına karşı şiddet kullandığı tespit ediliyor.

Araştırmanın sonuçlarını kaygı verici olarak değerlendiren ve bununla ilgili bir haber hazırlayan CBS’in muhabiri Kelly Wallace da sahip olduğu iki kız çocuğu için çok endişelendiğini söylüyor.

2006 da senatoya problemin önlenmesi için bir önerge veren milletvekili Mike Crapo da bu noktayı vurgulayarak; “Bu ölümcül kısır döngü, çocuklarımız, torunlarımız ve topluluğumuzun iyiliği için durdurulmalı” diyor. Bu duruma karşı koymak isteyen bir başka kuruluş olan New Jerseyli gençler gurubu TEARS; “TV’de, sinemada, dergilerde gördüğümüz ilişkiler doğru modeller sunmuyor, çünkü bunlar ya gerçekçi değil, ya da sağlıksız” diyor .

Bu çalışmalardan bizim de çocuk eğitimi açısından çıkaracağımız çok önemli dersler bulunmaktadır. Bunlar;

a) Batı dünyasında çocukların kendi başlarına terk edildiği ve bu yanlış serbestliğin çocukları zararlı hareketlere ittiği,

b) Bu tür ülkelerde toplumun bundan rahatsız olduğu, çare arayışı içine girdiği,

c) Bu tür olumsuzlukların hızla diğer ülkelere medya gibi iletişim araçlarıyla yayıldığı, ülkemiz için de tehlike oluşturduğu bir gerçektir.

Günümüzde bütün insanlık çocukların yanlış hareketlerden ve kötü alışkanlıklardan kurtarılması için çalışmaktadır. Ancak polisiye tedbirlerin ve yasakçı anlayışın yeterli olamadığı bu çalışmalarda manevi değer eğitiminin önemi ortaya çıkmaktadır.

İşte bu hususla ilgili olarak Bediüzzaman, gençlerin ahiret inancını almalarının önemine şöyle işaret eder:

Nev-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes’ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. “Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım” diye, birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.

Bu ifadeleri tahlil edecek olursak, gençlik duyguların galeyanda olduğu bir devredir. Akıldan ziyade hissiyat hâkimdir. Bilhassa 11- 15 yaş arası gençliğin en tehlikeli olduğu dönemdir. Bu dönemde gençliğe ahirete iman kuvvetli bir şekilde verilemezse, Cehennem azabının olduğu zihinlere yerleştirilemezse, toplum hayatına çok büyük zarar verebilir. Eğer kuvvetli iman dersleri alabilirlerse, kalplerinde, kafalarında bir yasakçı bırakılmış olur. Başıboş olmadığını her an Yüce bir yaratıcısı tarafından görünüp bilindiğini ve onun melekleri tarafından her hareketinin kaydedildiğinin şuuruna varır. Bir gün kendisinin de başkası tarafından zulmedilip tecavüze uğrayabileceğini düşünerek şefkat ve hürmet hisleri gelişir. Kendisine yapılmasını istemediği bir hareketi o da başkasına yapmak istemez. Böylece hareketlerini kontrol altına alır. İşte onun için çocukların ve gençlerin eline iman hakikatlarını kuvvetli bir şekilde ders veren Risale-i Nurların okutulmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç “kapalı zindanda kalmış bir kimsenin havaya ve zifiri karanlıkta bulunan bir adamın ziyaya ve çöldeki aç ve susuz kalmış bir insanın suya ve gıdaya ve denizde boğulmak üzere olan herhangi bir kimsenin cankurtaran gemisine olan ihtiyacından binler derece daha ziyadedir.

Dr. İdris Görmez / NurNet.Org

Küçük Zeynep’in Hatırlattıkları

Yaşanmış Bir Hatıra

Sekizinci sınıf talebesi olan Zeynep yaz tatilinde Risale-i Nur okuma programında bulunuyordu. Tatilin sonuna yaklaşılmıştı. Telefonda Zeyneb’in babası o hafta sonu dedesini ve nenesini de alarak ziyaretine geleceğini söyler. Ne yazık ki bu ziyaret gününden bir gün önce babası bir trafik kazası geçirir ve vefat eder. Vefat haberi bize ulaşır ulaşmaz biz Zeyneb’i alıp yola çıktık. Fakat oldukça zor bir soruyla karşı karşıya kalacağımızı biliyorduk. Zeynep sormaya başladı; “Yarın babamlar bizi ziyarete geleceklerdi, biz niçin gidiyoruz? Yoksa bir şey mi var?” Biz bu soruları duymamazlıktan geliyor konuyu değiştirmeye çalışıyorduk.

Nihayet, gece köye vardığımızda saat 02.00’ yi gösteriyordu. Zeynep evin önündeki kalabalığı görünce ilk sözü; “Acaba bizim evde sohbet mi var?” oldu. Arabadan indiğinde insanların hüzünlü bakışlarından cenaze havasını sezmişti. “Acaba dedem mi vefat etti?” diye sordu. Sonra dedesini görünce ninesini sordu, onu da görünce annesinin tavırlarından babasının vefat ettiğini anlamıştı. Annesinin boynuna sarılarak bir taraftan ağlıyor bir taraftan da ilk söz olarak ; “Ya baki entel baki, ya baki entel baki” diyerek; “Anneciğim biz kadere inanmışız. Bir gün babamın gittiği yere biz de gideceğiz. Biz Ahirete, öldükten sonra dirileceğimize inanmışız sabırlı olmalıyız.” Gibi sözlerle annesini teselli etmeye çalışıyordu.

Daha sonraki günlerde: “Ben Risale-i Nurları okuyup Allah’a,  Ahirete ve kadere inanç gibi kuvvetli iman derslerini almamış olsaydım bu acıya dayanmam çok zor olacaktı. Beni o dersler teselli etti.” diyordu.

Zeynep ve annesini bundan başka ne teselli edebilirdi ki!..

Özetlenecek olursa, çocuklar Allah’ın ve ahiretin varlığına inanmakla, yok olmanın ve sevdiklerinden ebedî ayrı kalmanın verdiği endişelerden kurtulabilirler. Kalp ve ruhlarındaki yakıcı elem ve ümitsizlikler yerini sevince bırakarak dünyalarını da Cennet hayatına çevirebilirler.

İdris Görmez / NurNet.Org

Ahiret İnancının Çocuk ve Gençlerin Hayatındaki Yeri ve Önemi

Ahirete, yani öldükten sonra dirilmeye inanmanın, çocuğun hayatında olumlu tesirleri vardır. Risale-i Nurlar’da çocuklarda ahiret imanının, hem ahiretin saadetine, hem dünya saadetine dair temin ettiği faydalar ve neticelerinden bahsedilmiştir. Şimdi konumuzla alakalı olarak dünya saadetine ait kısmından bahsedelim.

Nev’i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret îmanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler. Yoksa elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünki, her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zaîf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir te’sir yapar ki; hayatı ve aklı o bîçareye âlet-i azab ve işkence edeceği zamanda, âhiret îmanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde bir sevinç ve genişlik hissederek der: ‘Bu kardeşim veya arkadaşım öldü. Cennet’in bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve vâlidem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti; yine beni Cennet’te kucağını alıp, sevecek. Ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim.’ diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir” .

Yukarıda ifade edildiği gibi insan, birçok hissiyat ve duygularla donatılmış bir varlıktır. Çevresinde olan her hadise ona tesir eder. Bu, çocuklarda daha da ileridir. Çünkü onların ruhları daha dayanıksız, kalpleri daha zayıf, duyguları daha naziktir. Hemen hergün eksik olmayan ölümleri gördükçe ister istemez düşünecek, ruhu ve hayatı azap içinde kalacaktır. Unutmak için kendisini çeşitli oyunlar ve eğlencelerle avutmaya çalışacak, fakat endişelerden de bir türlü kurtulamayacaktır. Ne zaman ki, ahirete iman dersini alır. Ölümün yokluk ve ebedi ayrılık olmadığını bilir. Cennetin varlığından ve orada ölen sevdikleri ile buluşup ebedi beraber kalacaklarından haberdar olursa, sevinecek ve rahatlık hissedecektir. İmanın verdiği bu ümitle hayatı ve aklı azaptan kurtulacaktır. Hayatından zevk ve lezzet alarak yaşayacaktır. Üstelik ölümü ortadan kaldırıp, kabri kapatmak ve ayrılıkları durdurmak mümkün olmadığına göre, Allah’a ve ahirete imanın dışında hakiki bir teselli kaynağı da yoktur.

Öyle ise, çocuklara yapılacak iyiliklerden birisi, onların bu konudaki inanma ihtiyaçlarını gidermektir. Bu da ancak onlara kuvvetli iman dersleri vermekle mümkündür. Çünkü araştırmalar göstermiştir ki, çocuklar iki yaşından itibaren inanmaya çok muhtaçtırlar. Bundan dolayı, dinle ilgili öğretilenlerin ve duyduklarının ve gördüklerini çabuk etkisinde kalır ve onlara itiraz etmeden inanırlar. Bu çocuğun “Kolay İnanırlılık” özelliğine sahip olduğunu gösterir. Böylece o inandıklarıyla kendi kişisel dünyasını kurmaya ve onu geliştirmeye çalışır. Onun için bu dönemde yetişkinler çocuğa imanla ilgili doğru bilgi vermeğe özen göstermelidirler. Çünkü inancın onun hayatında hem önemli bir değeri vardır, hem de inanç onu etkilemektedir.

Dr. İdris Görmez / NurNet.Org

Allah İnancının Çocuğun Hayatındaki Yeri Ve Önemi

Araştırmalara göre, on-oniki yaş döneminde çocukların, Allah’a inanma isteği, vazgeçilmez bir arzu olarak görülmektedir. Çünkü onlarca, her şeyden önce kendi varlıklarını sağlayan Allah var olmalıdır. Çocuklara göre O, günlük hayatın ve geleceğe dönük bütün istek ve dileklerin gerçek karşılayıcısıdır. Bununla birlikte, onlar bütün ihtiyaçlarını karşılayan Allah’a karşı, bir teşekkür ifadesi olan ibadet etme  ve Allah’ın istek ve arzularını yerine getirme duygusuna da doğuştan sahiptirler.

Girgensohn, çocukta Allah’a inanma isteğinin doğuştan var olduğunu ve bunu davranışlarıyla ortaya koyduğunu belirtir. Ona göre, inanma duygusu, çocuğu, bir yaratıcıyı bulma ve araştırmaya yöneltmektedir. Çünkü  çocuk, inanmakla kendini güçlenmiş ve Allah’a yaklaşmış hisseder. Onda bu duygu uyandıkça Allah’ın kendine yakınlığı da o ölçüde artacaktır. Böylece çocuk, hayatı iyi, güzel ve yaşamaya değer bulacak ve o nispette yaşama gücü artacaktır . (1)

İşte, çocukların Allah inancına olan ihtiyacı, Risale-i Nurlar’da şu şekilde izah edilmektedir:

Dördüncü taife ki, çocuklardır. Bunlar, hamiyet-i milliyeden merhamet isterler, şefkat beklerler. Bunlar da za’f ve acz ve iktidarsızlık noktasında; merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidadları mes’udane inkişaf edebilir. İleride, dünyadaki müdhiş ehval ve ahvale karşı gelebilecek bir tevekkül-ü îmanî ve teslim-i İslâmî telkinatıyla o masumlar hayata müştakane bakabilirler. Acaba alâkaları pek az olduğu terakkiyat-ı medeniye dersleri ve onların kuvve-i maneviyesini kıracak ve ruhlarını söndürecek, nursuz sırf maddî felsefî düsturların taliminde midir? Eğer insan bir cesed-i hayvanîden ibaret olsaydı ve kafasında akıl olmasaydı; belki bu masum çocukları muvakkaten eğlendirecek terbiye-i medeniye tabir ettiğiniz ve terbiye-i milliye süsü verdiğiniz bu firengî usûl, onlara çocukçasına bir oyuncak olarak, dünyevî bir menfaatı verebilirdi. Mâdemki o masumlar hayatın dağdağalarına atılacaklar, mâdemki insandırlar; elbette küçük kalblerinde çok uzun arzuları olacak ve küçük kafalarında büyük maksadlar tevellüd edecek. Mâdem hakikat böyledir; onlara şefkatin muktezası, gayet derecede fakr ve aczinde, gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve tükenmez bir nokta-i istimdadı; kalblerinde îman-ı billah ve îman-ı bil-âhiret suretiyle yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat ve merhamet bununla olur”.(2)

Yukarda ifade edildiği gibi çocuklar büyüklere göre daha zayıf, daha aciz ve daha güçsüzdürler. Ruhlarının ve kabiliyetlerinin daha iyi gelişebilmesi için isteklerini yerine getirebilecek merhamet ve kudret sahibi bir yaratıcının olduğunu bilmeye çok ihtiyaçları vardır. Dünyada karşılaşacakları çok korkulu haller, kendi güçleri ile altından kalkamayacakları zorluklara karşı kendilerine yardımcı olacak, şefkatli, merhametli, kudretli bir zatın varlığına inanmakla, ona teslim olup tevekkül etmekle, ancak hayata severek bakabilirler.

Çünkü o masum yavrular kısa bir zaman sonra hayatın zorlukları içine atılacaklar, insan oldukları için küçük kalplerinde uzun arzuları olacak. Küçük kafalarında istikballeri için büyük idealleri, düşünceleri bulunacak. Hayatın sıkıntıları içinde aciz kaldıkları yerde bir dayanak noktasına şiddetle ihtiyaçları olacaktır. O da ancak Allah’a imanla olabilir.

Yine bu dünya hayatına sığmayan bitmez tükenmez ebedî ihtiyaçları ve arzuları olacaktır. Ebede uzanan bu arzularını karşılamak için yardıma ve teselliye ihtiyaçları vardır. Bu da Allah’a imandan sonra ahirete imandır.

Özetle, Allah’a ve ahirete iman olmazsa, çocuklar için hayat işkenceli bir azaba dönüşür. Günümüzde Allah’a ve ahirete imanı en güzel bir şekilde anlatan eserler Risale-i Nurlardır.

Dr. İdris Görmez / NurNet.Org

Dipnotlar:

1. Yavuz, K.Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişimi. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Ankara, 1983, s.42.

2. Nursi, B. S. Mektubat. Sözler Yayınevi, İstanbul, 1994, s.406.

Cuma Sohbeti – Namaz’ın Önemi

Cuma Sohbeti…

BİR ZAMAN sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: “Namaz iyidir. Fakat hergün, hergün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.

O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor. Ve ona baktım, gördüm ki, tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zat o sözü bütün nüfus-u emmârenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.

Dr. İdris Görmez / Gönülden Gönüle Programı…