Etiket arşivi: ihsan kasım

Bir Portre; “İhsan Kasım Salihi”

Bediüzzaman bir portre yazarıdır, portre yazısı ne demektir, Barla lahikasının başında Hulusi Abi ile Sabri abının  hakkında yazılmış Mukaddime başlıklı bir yazı var. Burada iki talebesine gösterdiği özel ilginin nedenlerini anlatır, onları över ve  Allah tarafından kendisine yardımcı olarak verildiklerini ifade ede. Onlar için “ müntehaptır” kelimesini kullanır. Müntehap ne demek seçilmiş demek, yani bir nesneyi almak başka nesneler arasından seçmek başka, Allah Bediüzzaman’a yardımcılar vermiş, demek ilahi tensib bir seçim yapmış ve bu iki insanı seçerek  üstadın yanın a muin olarak vermiş. Onlardan istidlalle diyorum ki gerçekten onun etrafında seçilmiş insanlar var.

Günümüzde de böyle insanlar yok değil. İhsan Kasım salihi ağabey, müntehap insanlardan. 19 Kasım’da ısparta’ya gelmiş o gün de Bayram  Abi’nin darı faniden bakiye intikal günü. Büyük bir kalabalık Salihi ağabeyin nefesini sesini duymak için bir araya gelmiş. İhsan Kasım salihi çok  zor bir işe kendini vermiş işinin ağırlığını kaldıracak büyük bir karihaya sahip . Allah herkesi bu hizmette  gücü ile bilgisi ile mütenasip  yerlere koyuyor.

Risale-i Nurlar’ı  Arapça’ya çevirip özellikle Arapca konuşulan ülkelerde dolaşarak Bediüzzaman’ı anlatan İhsan Kasım Salihi. Yaşına rağmen büyük birheyecan sahibi, konuşurken bütün bedeni bahsin içine girecek kadar hahişger bir insan. Tercüme sırasında kelimeler konusunda çektiklerini anlatıyor. Bazan bir kelimeye iki ay takıldığım ve derinliğini nasıl yansıtacağımı düşünüyorum, diyor. Risale-i Nur’daki kelimelerin ne kadar derinlikli olarak düşünüldüğünü talebelerin de bu derinliği hazzetmelerini  büyük bir istekle anlattı. Öyle ya kelimeleri anlamadan onların içine nüfuz etmeden nasıl onlar topluma yansıyabilir ki.

Bayram Abi’den bahsetti, onun samimiyetinden  ve daima kendisine manevi destek olduğunu anlattı, onun için “ bir cam saydamlığında idi, iki dışı bir, içinde hiçbir kirli , paslı , kin , nefret ve adavet “ yoktu , onun mukaddes saflığından bahsetti. Bir gün Bayram Abi’nin bir şikayetinden  bahsetti. “kardeş iki saat üstattan bahsettim, bana dediler üstadın mezarı nerede, konuştuklarımdan etkilenmedikleri aşikar, mezar konusunda çok ketum ve meraklara ilgisiz. O da elini şöyle havada bir daire çizecek şekilde işaret eder, yani koca bir alanı içine alan bir daire , orada diyerek harika bir  cevap verir ve ketumiyetini teyid eder. Demek  ister ki mezarına bu kadar kafayı takmanın hiç de anlamı  yok, aslolan  hizmetteki kişiliği.

İhsan Kasım Salihi’nin tercüme macerası ve dolaştığı ülkeler konuştuğu kişiler bir kitap olacak kadar fazla. Bizim Türkiye dünyamızdan çok farklı, çok değişik insanlarla  muhatab olmuş. Biri hatıra anlat deyince hangi  hatıra der gibi çokluğundan kinaye bir işaret yaptı. Bir tane anlattı.

Bir gün bir arap alimine Bediüzzaman nasıl biridir , diye sorar o da işte şöyle böyle der bir küçük kafa işaret eder gibi , yetersiz bir tavır takınır. Bir süre sonra 24 sözün üçüncü dalını o alim olan adama oku  der okuduktan sonra der ki “ Yahu bu alimmiş” . Birkaç basamak çıkmıştır, aradan bir süre geçtikten sonra , bir bahsi okur ve Kasım Abi sorar nasıl o da der” Bediüzzaman tek başına birmillettir” bu da gösteriyor ki adam okumuş ve okudukça onu tanımada farklı yerlere gelmiş. Bir keresinde galiba Fas’ta bir Bediüzzaman günü tertib edilir. Orada Müceddid Bediüzzaman diye bir serlevha görür. Şöyle döner ve der “ kardeşim Bediüzzaman kıyamete kadar müceddid” adeta haykırır. Demek insanlar okudukça bakış açıları derinleşiyor. Bizim nedense ülfet ile cümleler ve kelimeler üzerindeki derinliğimiz tehire uğramış yollu yorumlar yaptı.

İhsan Kasım Ağabey şevk kaynağı , tutumunda konuşmasında bir Bediüzzaman vari ateşin hava var, o kadar heyecanlı ki ondan alacağımız ne kadar şey var. Beni görünce dur seninle konuşacaklarım var dedi. Benim Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası kitabımı okumuş kısım kısım, kitabım hakkında o kadar etkileciyi bir yorum yaptı ki , dün beni oraya götüren Rabbime ne kadar şükür etsem azdır. Fırıncı Abi beni üstadın evinde  bir süre kaldığımı görünce “ sen o kitabı yazdığın için Üstad seni evine  kabul etti” dedi. Ondan da çok mutlu olmuştum. Orhan Abi’de kitap için “ bu kitabı ancak sen yazabilirsin dedi, gelecek nesiller bu kitabın sayfalarında neler arayacak bir kaynak olacak “ de Bir de Erzurum’dan Prof Ahmet Kırkkılıç çok güzel söyler demişti. Takdir etmek için derinlik gerekir doğrusu böyle .

İhsan KASIM  Abi  dedi ki sen o kitabı bir Avrupai kafa ile yazmışsın, o kitap Avrupai ölçekte bir kitap, Bediüzzaman Avrupa düşüncesini iyi massettiği için onun eserlerini Avrupai düşünenler daha iyi anlar dedi.Kitap gibi bir söz, üstadı ve fakirin yirmi beş yıllık gayretini ifade eden bir sözdü, idrak ve huşum sanki başımdan gitti , nice başımızın üzerinde gezdirdiğimiz insanlar ketum durdular  ne garip değil mi.

İhsan Kasım Salihi Ağabeye uzun ömürler versin Allah. Bediüzzaman’ın  bu çok çok özel ve seçilmiş, seçkin talebesini gönülden alkışlıyoruz. 

Prof. Dr. Himmet Uç

NurNet.Org

Son Süvari ve Bir Aşk Hikâyesi..

  • “Kim bu son süvari?” “Şahlanan bu esrarengiz süvariye, niçin âşık oluyorlar?…

Ünlü bir yayınevinde kitapları incelerken, “SON SÜVARİ” isimli bir kitaba takıldım. Elime alıp biraz inceledikten sonra çok ilgimi çektiğinden, satın alarak okumaya başladım. Bu kitap, okuyanı nûrani ve Rûhani atmosferlere sürüklediği için çok hoşuma gitti. En sevdiğim hocalarımdan birisi olan İhsan Kasım abi ile beraber olduğumuz bir zamanda, kendisine bu kitaptan bahsettim. Meğer İhsan hocam bu kitabın yazarını çok yakından tanıdığı gibi, bu kitabı da benden önce Arapça baskısından okumuş…

O kitabın yazarı olan Prof. Dr. Ferid El Ensari’yi çok iyi tanıdığını ve yakın arkadaşı olduğunu öğrenince, merak ettiklerimi İhsan hocama sormaya başladım.

Fas’lı bir İslâm âlimi olduğunu ve kendisiyle, hayretler içinde kalacağımız çok ilginç maceralar yaşadıklarını anlatmaya başladı.

Gerçekten İhsan hocamı dinledikçe, benliğimde fırtınalar kopuyordu.

Bu nasıl bir tevafuklar zinciriydi?

Bu güzide insana, Yüce Allah c.c. asrın imamını, ilginç bir senaryo ile nasıl tanıtmıştı?

Bu güzide insan ise asrımızın imamı ve en mühim İslâm âlimi olan Bedüzzaman Hz.’ni tanıdıktan sonra, nasıl kendisinden geçmişti? ..Ve ona niçin âşık olmuştu?

Bediüzzaman Hz. 23 Mart 1960’ta Hakkın Rahmetine kavuştuğu halde, bu âşık zât 2000 yılında, “..ben Bediüzzaman Hz.’nin kokusunu duyuyorum, onun öldüğüne inanmıyorum. Türkiye’ye onu görmeye gideceğim” diyerek, niçin yollara düşmüştü?

Prof. Dr. Ferid El Ensari 2009 Yılında İstanbul’da vefat edinceye kadar, hangi maceralarla karşılaşmıştı? En önemlisi de; ileri yaşlara kadar hiç tanımadığı halde, Risaleleri sadece tek bir defa inceledikten sonra âşık olduğu Bediüzzaman Hz. Kimdi?

İşte bunların hepsini, SON SÜVARİ isimli kitabında, Prof. Dr. Ferid El Ensari bir âşık üslubuyla anlatıyordu. Ayrıca, Bediüzzaman Hz. hakkında Arapça bir divan da yazmıştır.

6 Kasım 2009 tarihinde vefat eden Faslı Fıkıh âlimi ve yazar Ferid El-Ensârî’nin, Türkiye’de tedavi gördüğü sırada hastanede kaleme aldığı ‘SON SÜVARİ’ isimli roman, Şahdamar yayınları tarafından ilk kez Türkçe olarak yayımlandı. Yedi bölümden oluşan SON SÜVARİ; yazarın Bediüzzaman Hazretleri’ni, vefatından 40 sene sonraki arayışını, Bediüzzaman Hz.’nin, nurânî kokusu burnunda tüttüğü için, onun yaşadığına inandığını ve onun hayat hikâyesinde ve zaman içinde yaptığı esrarengiz yolculuğu anlatıyor.

El Ensarî, ömrünün son yıllarını Bediüzzaman Hazretleri’ni aramak, ortaya koyduğu iman mücadelesinin hikâyesine tanık olmak, neticelerini görmek ve onun günümüzdeki yansımalarına, başlattığı ekolünün hizmetlerine şahit olmak için Türkiye’ye gelmişti. İşte bu mücadele içindeyken, Türkiye’de vefat etti.

Bendeniz sizlere bu kitaptan daha fazla bahsetmeyeceğim. Bana en çok ilginç gelen, Prof. Dr. Ferid El Ensari’nin, Risale-i Nur ile nasıl müşerref olduğundan bir nebze bahsedeceğim. Çünkü; bu kitabı nasılsa alıp okuyabilirsiniz, ancak bu esrarlı tanışma senaryosunu, bu kitapta da bulamazsınız. Sadece bu köşede okuma şansına sahipsiniz.

  • İhsan Kasım hocamdan özel olarak dinledim:

-Risale-i Nur eserlerini, İslam âlemine de tanıtabilmek için çalışmalar yapıyorduk. Sırada FAS vardı. Fas Üniversitesinde bir arkadaşım olan Prof. Dr. Şahit Buşihi’ye Arapça Külliyat götürerek, bu eserlerden“önemli kavramlar ve muhteva çıkarmasını” istedim. Bu âlim zât bana “haddinden fazla çok meşguliyeti olduğunu ve mahiyetindeki Prof’lardan birine, emeğinin karşılığı verilerek çıkartabileceğini” söyledi ve rastgele birsini çağırdı. Onun tavsiye ettiği bir Prof. ile 3000 dolar karşılığında, bu işi yaptırmaya anlaştık. Verilen süre dolduktan sonra ise işin bedeli olan 3000 doları alarak FAS’A gittim. O zâta, yani Prof. Dr. Ferid El Ensari’ye 3000 doları vererek, neticeyi almak istedim. Fakat, o zât öyle çok değişmişti ki, “o kadar emeğinin karşılığını almaktan vaz geçtiğini, o paradan çok çok daha kıymetli bir hazine bulduğunu” söylemeye çalışıyordu. Evet, önceden anlaştığımız halde, o paradan tek bir kuruş dahi almadı. Çünkü o, bu Külliyatı tek bir defa okumakla, Bediüzzaman Hz.’ne ve Risale-i Nur’a meftûn ve âşık olmuştu…

Belki de siz; “Risale-i Nur eserlerini okuyup veya Bediüzzaman Hz.’ni tanıyıp, binlerce bilim adamı şapka çıkarıp düğme iliklemiştir. Hatta tenkit için, yani suçlayabilmek için tetkik eden savcılar ve hâkimler bile bu eserlerin tutkunu olmuşlar. Ne var bunda? Bu zât da bunlardan biri gibidir” diye düşünebilirsiniz.

  • Hayır efendim, bu durum çok farklı.

İslâm âleminden Arap âlimleri, düne kadar, kendi ülkelerinin dışından, (özellikle lâik bir ülkeden) çıkacak İslâm âlimlerini peşînen reddediyorlardı. Bediüzzaman Hz. işte bu ezberi bozdu. Neredeyse bütün İslâm âleminde Bediüzzaman Hz., baş tacı edilmeye başlandı. Eserleri de üniversitelerde, DERS KİTABI olarak okutulmaya başlandı. Fakat bendeniz, ona böylesine ÂŞIK olan bir İslâm âlimini, ilk defa duyuyordum. Kim bilir, belki de çok vardır…

***

Saygıdeğer dostlarım.

Böylesine mutluluk verici bir anekdottan sonra, sizleri üzmek istemezdim.

Ancak, hazmedemediğim ve üzüntüsünü her zaman bütün benliğimde hissettiğim, acı bir tablodan (özellikle gençlerimize) bahsetmeden geçemeyeceğim.

Belki de bu konuda bana, teselli yazan dostlar olur…

Yüce Rabbimiz tarafından, ‘asrımızın tüm problemlerine çarelerle donanımlı olarak’ gönderilen Bediüzzaman Hz., derin güçler, tek parti zihniyeti, iç ve dış DİN düşmanları tarafından, halkımıza öyle yanlış tanıtıldı ve ürkütüldü ki, halâ temkinli davrananlar var. Hattâ birçok din görevlileri bile, bu şâh-eserlerden istifade etmeye çekiniyorlar.

  • İşte bu şâheser hazinelerden, ülkemin insanlarının mahrumiyetlerini gördükçe, inanınız ki çok üzülüyorum…

Rahmetli babacığım bile bizlere, kendisi DİN görevlisi olduğu halde ve hatta müşkül problemlerini bu kitaplardan çözdüğü halde “bu kitapları eve sokmayın, yoksa sizi de hapsederler” diye bizlere tepkiler gösteriyordu.

  • İnsanları bu hâle sokan o şer zihniyetten, Yüce Allah c.c. hepimizi muhafaza etsin. Mümkünse, onları da islâh eylesin. İslâhı mümkün olmayanlara ise bir daha, asla güzel ülkemizi yönetim fırsatı vermesin… ÂMÎN.

Bütün bu engellemelere rağmen, “..Allah c.c. NÛRUNU tamamlayacaktı” ve de öyle oldu.

Ne mutlu bu bahtiyarlar zümresine (er veya geç) dâhil olanlara…

A. Raif Öztürk

Malezya’nın En Ünlü Romancısı Bediüzzaman’ı Yazacak

Malezya’nın ünlü İslam tarihi roman yazarı Abdullatif Talib, 06-22 Eylül tarihleri arasında vakfımız tarafından misafir edildi. Ülkemizden binlerce km uzak olan Malezya’dan, Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşamı ve davası ile ilgili roman yazmak üzere gelen Abdullatif Talib’e Malezya’da çeşitli alanlarda görev yapan öğretim görevlileri ve yayınevi sahibi de eşlik etti.

Çeşitli maksatlarla geldiklerini ifade eden Malezyalı misafirler; öncelikle Üstadın talebelerini ziyaret ederek yazılacak roman için bilgi toplamak ikincisi; Risale-i Nur hizmetini daha iyi anlayabilmek için dersane sistemini öğrenmek, Risale öğrenme metodlarını ve materyallerini keşfetmek olduğunu belirttiler. Ayrıca Üstadın yaşadığı problemleri ve zorlulukları yerinde görüp bunları Malezyalılara anlatmak da diğer hedefleri arasında yer aldığını belirttiler.

Programlarına Türkiye turu ile devam eden Malezyalı grup Bursa, Isparta, Konya, Yozgat, Ankara, Şanlıurfa illerini de gezerek Bediüzzamanın ardında bıraktığı eğitim sistemini yerinde öğrenmiş oldular. Hizmette her yaştan insanların olmasının çok ilgi çekici olduğunu ifade eden grup misafirperverlikten dolayı hem vakfımıza hem dershanelere hem de Türkiye’ye şükranlarını sundular.

İstanbul’da bulundukları sürede, vakfımızda misafir olan heyet, vakıf kütüphanesinde hem çeşitli araştırmalar yaptılar hem de Mehmet Fırıncı, Şükran Vahide, İhsan Kasım, Prof. Dr. Faris Kaya, Prof. Dr. Neşet Toku gibi isimlerle çeşitli mülakat ve toplantılar yaptılar.

iikv

Daha önce eklediğimiz haberin videosu:

A Sincere Interview about Risale-i Nur and Sudan

We met Sudanese Assistant Professor Mr. Tarık Muhammed Nour at  private Sema Hospital in Istanbul. He is an Assistant Professor of the Hartoum Islamic Researches Faculty. Meanwhile, Mr. Tarık Muhammed Nour is the assistant  rector of Hartoum University. They have come to Turkey in order to take medical care because of his son’s traffic accident. Medical Doctor Mr. Ali Seyhan attended our conversation, too.

 – Dear Assistant Professor, how did you first meet Risale-i Nur ?

Right, at the end of 1990’s. I found Ihsan Kasim’s Arabic Risale Nur translations in Sudan and started to read. Then, I met to Professor Faris Kaya from Istanbul Science & Culture Foundation at an International Bediuzzaman Congress. I learned many things from him about Risale-i Nur and Bediuzzaman. In the coming years, I went to Istanbul  for academic searches. I learned Turkish. I read Risale-i Nur in Turkish language.

 – Are the Risale Nur and Bediuzzaman known in Sudan?

Sure. Sudan State Council declared Risale Nur as a reference book in 1968. This means that Sudan State, especially Religious Affairs Chairmanship officially uses Risale Nur as a reference guide. In these days, many Sudanese Professors  use Risale Nur as a reference guide in their books. Risale Nur is well-known especially in beliefe topics. Ordinary people in Sudan know these books by attending the risale nur lessons in nur medrassahs( medrassah means  house where people study risale nur lessons).

 – What about current Sudan-Turkey relationships?

Although it is not as We desire, it has become better during the last decade. Students who travel for university education achieved  it . On the other hand, Ruba Foundation, Istanbul Science & Culture Foundation, Hayrat Foundation and many other NGOs spent much efforts about bilateral relations.Besides this, Sudan Government is very sensitive about Turkey and Risale Nur. Assistant President and Technology Minister of Sudan have recently sponsored an international Risale Nur congress held in Sudan.

– Thank you very much for the interview.

www.NurNet.Org

Akademisyenlerle Boğaz Turu

3. Genç Akademisyenler Konferansı hafta sonu gerçekleşti. Konferansla ilgili duyuru ve yazıları web sitemizde yayınladık ve bundan sonra da yazılar gelirse yayınlayacağız.

Dün Ruba Vakfı’nda ki ağabeyler konferansa gelen akademisyenlerin boğaz turu yapacaklarını ve bizimde bu tura eşlik edip izlenimlerimizi nurnet.org sitemizde aktarmamızı istediler. Bizlerde hay hay deyip yola çıktık.

İkindi namazında Eminönü’nde Ahi Çelebi Camisinde namazı kıldık ilginçtir o kadar o camiyi gördüğümüz ve müşahede ettiğimiz halde hiçbir özelliğini bilmediğimizi öğrendik. Cami vakit namazında ki en kalabalık ve en akademisyen cemaatiyle birlikteydi. İmam efendi namazdan hemen sonra cami hakkında kısa bir konuşma yaptı önemine binaen onu da arz edelim.

“Ahi Çelebi Camii, dünyadaki ilk kaleme alınan seyahatnamenin başlangıç noktasına ev sahipliği yapmaktadır. Evliya Çelebi’nin hayatında mabed olarak da eşsiz bir tarihi kıymet taşımaktadır. Büyük seyyahımız Evliya Çelebi, seyahatnamesinin girişinde bahsettiğine göre meşhur rüyasını Ahi Çelebi camiinde görmüştür. Bir rivayete göreyse rüya ile uyanıklık halinde yani yakaza âleminde sabah namazı vaktinde gerçekleşmiş olan hadise ise şudur:  Sabah namazı vakti Evliyalar, Peygamberler ve Sahabeler sabah namazını kılmak üzere camiye gelirler. Sabah namazını Peygamber Efendimiz kıldırır ve namazdan sonra Evliya Çelebiyi yanına çağırır. Evliya Çelebi o heyecanla Peygamber Efendimizin eline öptükten sonra dili sürçer ve “Şefaat Ya Resulallah” diyeceğine “Seyahat Ya Resulallah” der. Bu olay karşısında tebessüm eden Peygamberimiz (s.a.v)’de “Seyahatin ve Şefaatim mübarek olsun” der ve Evliya Çelebinin macerası başlar.”

Tabii cemaatin çoğunluğunu yurtdışından gelen akademisyenler oluşturduğu ve Türkçe bilmedikleri için meseleyi anlamazlar ama çıkarken dağıtılan broşürlerden –İngilizce, Arapça ve Türkçe- alırlar ki daha fazla bilgi bu broşürlerde mevcuttur zaten.

Saat 18:00 gibi yanaşan vapurla seyahatimiz başlayacaktır.

Dilleri ayrı, renkleri ayrı, elbiseleri ayrı, yaşadıkları ülkeler ayrı olmasına rağmen hepsinde aynı mütebessim sima, aynı sevinç ve aynı fikriyatın yattığını uzaktan seyreden herkes anlayacaktı.

Muhabbeti, sevgiyi ve kaynaşmayı amaçlamakla beraber ayrıca yeni dostluklar kurmayı hedefleyen bu gezi 8’er kişilik masalarda yenen yemeklerle başlar, muhabbet o kadar dereceye gelmiştir ki boğazda gezdiklerinin farkında bile değillerdir. Adeta o eşsiz manzara kaçırmaktadırlar ki bunu anlayan bazı ağabeylerimiz mikrofonu eline alıp “Sevgili misafirlerimiz yemek yerken, muhabbet ederken boğazın manzarasını da kaçırmayınız” şeklinde birkaç defa anons yaparlar.

Yemekten sonra İhsan Atasoy’un o güzel sesinden yemek duası ve akabinde aşrı şerif okuması, ardından ilahilerin seslendirdiği ve daha sonrada gezi esnasında programla ilgili bazı akademisyenler kısa kısa konuşma yapmasıyla devam etti.

Cemil bey’in sponsorluğunda ki bu gezide ayrıca yurtiçinden Üstadımızın talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey başta olmak üzere, Kayseri’den Abdurrahman Aras hocamız, Risale-i Nur’ları Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım ağabey ve ismini sayamadığımız birçok ağabey ve kardeşlerle hasbihal etme imkânına zemin hazırlanmıştı. Yurtdışı hizmetleriyle alakadar hem yurtiçinde bulunan hem de bizzat yurtdışında kalan ağabeylerimizinde iştirakleri yurtdışından kısada olsa bilgi almamıza olanak sağladı. Tercümelere ne kadar ihtiyaç duyulduğu, yurtdışında ki hizmetlerin ne kadar az olduğu ve bu noktada maddi ve manevi yardımlara ihtiyaçlarının olduğunu dile getirirken, yapılan tercümeler, edilen hizmetler ve karşılaşılan güzel faaliyetlerinden bahsettiler. Çok kısa zamanda az bir gayretle hizmetlerin ne kadar çok inkişaf ettiğinden bahisler açılarak sadece buralara bir meyil bile çok hizmetin kapısını açtığını ve açacağını söylediler.

Daha anlatılacak çok şey var ama bazı şeylerin daha iyi anlaşılabilmesi için yaşanması lazım tabii ki, onun için yurtdışına gidip oradaki ihtiyacı görmeden buradan menkıbeler okumak ya da yazmak çok şey ifade etmeyecekti.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki: “Biz İslamiyet’e yakışır doğruluğu ve doğru İslamiyet’i ve Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimizi şüphesiz en iyi Risale-i Nur’lar vasıtasıyla tanımışız ve sadece bizim değil bütün dünyanın Risale-i Nur’lara ihtiyacının ne kadar şedit olduğunu bir kez daha müşahede etmişiz.” Gene Üstad’ımızın dediği gibi “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak.” Ve “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet’in olacaktır.Bizlerde amenna ve saddakna Ya Üstad diyoruz ve bu gibi faaliyetlerin bu sözlere en büyük delili olduğunu ifade ediyoruz.

Bizde ayrıca bu programı düzenleyen başta “İstanbul İlim ve Kültür Vakfı” ve Prof. Dr. Faris Kaya olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyoruz.

Not: İsmini zikretmediğimiz ağabeylere de teşekkür ederiz, objektifimize yansıyan bazı kareleri de sitemizde göreceksiniz.

NurNet.Org Editörleri