Etiket arşivi: ihtilaf
İhtilaf ve benzeri kavramlar..
İhtilaf; niza, tezâd, şikâk, iftirak ve hidâd’a dönüşmedikçe her zaman kötü olmaz demiştik.
Çünkü ihtilaf fikir inşasına, anlamaya ve hakikatin ortaya çıkmasına da vesile olabilir. ‘Ümmetimin ya da ashabımın ihtilafı bir rahmettir’ anlamında bir sözü hadis diye naklederler. Bu hadis değildir, ama özellikle sahabenin ihtilafının rahmet olabileceği konusunda sonradan söylenen bir sözdür ve bir anlamda doğrudur. Eğer onlar farklı içtihatlarda bulunmamış olsalardı hareket alanımız daralırdı.
Kuranı Kerim’e bakalım:
“Eğer senin Rabbin isteseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa onlar hep ihtilaf edegelmişler. Rabbinin merhamet ettikleri ise müstesna. Onları da zaten bunun için yarattı‘ (11/119). Ayet merhamet edilenlerin ihtilaf etmeyenler olduğuna işaret eder. Ancak dolaylı ihtilafın tabii ve kaçınılmaz olduğunu da söyler.
‘İnsanlar tek bir ümmetti, sonradan ihtilaf ettiler. Eğer senin Rabbinin önceden verilmiş bir sözü olmasaydı ihtilaf ettikleri konuda aralarında hüküm verilmiş olurdu‘ (10/19) ayeti de bir öncekini açıklar.
Kuranı Kerim’de yerilen ihtilafın Kitap konusundaki ihtilaftır. Çünkü Allah’ın Kitabı konusunda ihtilaf etme şikâk’a götürür.
Her halükarda kötü olan ihtilaf ise, dediğimiz gibi, niza, tezâd, şikâk, iftirak ve hidâd kelimeleriyle ifade edilir.
Çünkü bunların hepsi çatışmayı ve güç kaybını anlatır.
Niza çekişme ve sürtüşmedir.
‘Allah’a ve resulüne itaat edin, nizalaşmayın, yoksa kaybedersiniz, gücünüz ve devletiniz gider. Sabırlı olun. Allah sabırlı olanlar beraberdir‘ (8/46).
Aslında ayet nizaın olmamasının yolunu da gösterir: ‘Allah’a ve resulüne itaat. Ve de hoşlanılmayan hususlarda sabır‘.
Tezad, zıtlaşmadır. Bu da kötüdür.
Şikâk; bölünmüşlüğü, birden çok parçaya ayrılmayı anlatır.
Hidâd; karşı tarafa sınır çizmek, sınırı geçmemesi konusunda onunla kavgalaşmak demektir. ‘Allah’a ve Resulüne hidad edenler, karşı çıkanlar… (58/5)’ ayeti de ihtilafın Kitap ve sünnet konusunda olduğunda tehlikeli olacağını gösterir.
İftirak ya da tefrika; fırkalara, gruplara ayrılma demektir. ‘Allah’ın ipine topluca sarılın fırkalara ayrılmayın‘ (3/103) ayeti kerimesi de hem tefrikayı kötüler, hem de giderilmesinin yolunu gösterir: ‘Allah’ın ipine cemaat olarak sarılmak’. O halde ‘benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Birsi hariç hepsi cehennemliktir. O birisi Cemaattir…‘ hadisi şerifindeki ‘cemaat‘, sahabe ittifakı olarak açıklanmıştır. Çünkü benzer bir hadiste Hz. Peygamber ‘cemaat‘ı ‘benim ve ashabımın yolu‘ diye tanımlar. Allah’ın ipi ise Kuranı Kerim’dir. Aslında Kuranı Kerim’e sarılmadığını söyleyen bir İslamî grup yoktur. Ama mesele, Hz. Peygamber ve sahabe gibi inanmaktır.
Sonraları bu yol ‘Ehli sünnet ve’l-cemaat‘ diye kavramlaştırılmıştır.
O halde müslümanların başka hiçbir beşeri fikir, içtihat ve yorum üzerinde toplanmaları istenemeyeceği gibi, bu fiilen mümkün de değildir. Hatta iyi bir şey de olamaz. İttifak isteniyorsa ki, bu İslam’ın emridir, o halde Allah’ın kitabı etrafında toplanılacaktır.
Buradaki mesele, Kuranı Kerim’in nasıl doğru anlaşılacağı meselesidir. İşte bunu da bize sağlayacak olan Hz. Peygamber’in sünnetidir. Bunun için olacak ki, Allah ‘eğer bir konuda nizaa düşerseniz onu Allah’a ve Peygamber’e götürün…‘ (4/59) buyurmuştur.
Sünnete değer vermeyenler ile olan nizaın hal çaresi de budur. Kuran, Kuran diyorlarsa işte Kuran bunu söylüyor. Bunu sadece Hz. Peygamber’in kendi zamanındakilere söylüyor demenin hiçbir tutar delili yoktur. Bu makul da değildir.
Bu son ayette ‘ihtilaf’ değil de ‘niza’ denmesi de anlamlıdır. Çünkü ihtilaf kaçınılmazdır, önemli olan bunun İslam ümmeti içerisinde nizaa vardırılmamasıdır. Eğer vardırılmışsa onun da çaresi işte meseleyi Allah’a ve Resulüne götürmektir.
Prof. Dr. Faruk Beşer
Risale-i Nur Cemaati Neden Farklı Gruplara Ayrılmış?
Üstad vefat ettikten sonra neden cemaat farklı gruplara ayrıldı? Her grup Risale-i Nur okumasına rağmen sohbet yerleri farklı; başka ortamlarda neden toplanılıyor?
Bazı ayrılmalar fıtri bir şekilde gelişmekte; bazıları ise meşveret kararları sonucunda ortaya çıkmaktadır.
İhtilaf beşeri bir realitedir. İnsanoğlu tarih boyunca ihtilaftan kurtulamamıştır. Hemen her din mensuplarında farklı mezhep ve meşreplerin çıkması bunu açıkça gösterir. İslamiyete mensup olan zatlarda da bu durumu görürüz. Dinin iki temel kaynağı olan Kitap ve Sünnet farklı yorumlara tabi tutularak mezhepler ortaya çıkmış, keza muhtelif cemaatler teşekkül etmiştir.
Risale-i Nur Kur’anın ve bazı hadislerin çok harika tefsiridir. Ama bu mübarek tefsiri okuyanlar anlama noktasında veya hizmet ölçüleri hususunda farklı düşününce farklı hizmet grupları ortaya çıkmıştır. Özde bir olduktan sonra bu tarz farklılığı bir renklilik olarak görmek mümkün. Çünkü bu şekilde çok farklı mizaç sahipleri bu hizmet bünyesinde yer alabilmektedir. Herkes kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket edip diğerlerine ilişmezse bunda bir problem olmadığı gibi rahmet olduğunu bile söyleyebiliriz.
Nasıl ki bir ağaç tek kökü var ve bir çok dala ayrılıyor. Bu dallar da umumiyetle meyveli oluyorsa… Bir babanın beş evladı olsa ve bunların ilerde (evlenip çocuk sahibi olunca) birlikte yaşamaları sıkıntı; ayrı durmaları rahmet oluyorsa… Yine bir savaşa gidildiği vakit; tank, top, uçak, gemi vs ile gitmek gerekiyorsa… Çünkü savaşı kazanmak için topyekün saldırmakla mümkün. Aynen öyle de nur talebelerinden teşekkül eden herbir cemaat bir misyonu üzeine almış. Kimisi okuyor, kimisi yazıyor, kimisi radyo ile kimisi de tv. ve internetle hizmet etmeye çalışıyor. Bunların tümü bir vücudun azaları gibi büyük, cesim bir gücü meydana getiriyor. Bu şekilde hayatın her safhasında gerek sefahet ve ahlaksızlıkla; gerekse de dinsizlik vesaireyle mücadele ediliyor.
Evet görünüşte nur cemaatlerinde bir ayrılık var. Ama bu ayrılıkta gayrılık yok. Çünkü hedef bir maksad aynı. Ama hizmet metodunda küçük bazı farklılklar olabilir. Bunu da insanların mizacının farklılığına yorumlamak gerek. Çünkü bu şekilde farklı mizaçlar farklı cemaatlerde istihdam edilebilmektedir. Bu meyanda şu hususlara dikkat lazımdır;
1. Müsbet hareket,
2. Gıybet ve dedikodudan kaçınmak,
3. En güzel benim mesleğimdir demek. Yalnız hak benim dediğimdir dememek ve sâire..
Risale-i Nur eserlerini okuyan, dinleyen ve yazanlara nur talebesi denmesi yönünden bu cemaatlerin tüm mensupları inşaallah bu çatının altındadırlar.
KONUYU ŞU ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMEK DE MÜMKÜNDÜR:
Hiç bir insan kusursuz değildir. Kusursuz olmayan insanlarda meydana gelen bir cemaatında kusursuz olması beklenmemeli.
İslamiyet kusursuz bir dindir. Fakat Müslüman kusurlu olabilmektedir. Hatta sahabeler döneminde ortaya çıkan fitne ve fesatlara nazar edildiğinde görülmektedir ki, kusursuz bir dinin en samimi takipçileri arasında bile çok kusurlar ortaya çıkabilmektedir. Değil ayrı düşünüp ayrı hareket etmek, birbirleriyle savaşmışlar ve Peygamber torunlarını bile katletmişler. Ve bunu da din namına yapmışlar. Hz Osman’ı ve Hz. Ali’yi katleden insanlar bile kendilerini daha iyi Müslüman görüyor ve yaptıkları bu elim cinayetleri din namına yaptıklarını düşünüyorlardı. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, kusurun İslamiyet’te değil bazı arızalarla İslamiyet’e ait kusursuzluğu temsil edemeyen Müslümanlarda olduğudur.
Buradan hareketle Nur talebeleri, Nur Risalelerinde sık sık vurgulanan birlik ve beraberlik, uhuvvet ve muhabbet vurgularına rağmen ve müsbet hareket düsturuna rağmen beşeriyet muktezası olarak, Nur Risalelerinin ruhuna taban tabana zıt menfî, hissî ve rekabetkerane davranışlarda bulunabiliyorlar. Bu da farklı hizmet gruplarına ayrılmaya neden olabilmektedir. Fakat şurası da şükre medar bir durumdur ki, Nur talebeleri arasında böyle bir farklılık var ve gereken uhuvvet ve ittihatta yoksa da önemli bir sürtüşme ve didişme yoktur. Bu bir anlamda Peygamberimiz buyurduğu gibi “ümmetimin ihtilafı rahmettir” vurgusu içinde değerlendirilebilecek bir durumdur.
Çünkü her grup kendi yolunda gitmekte ve birbiriyle uğraşmamaktadır. Bütün Nur talebelerinin kendilerini görevli saydıkları iman hizmeti için farklı hizmet tarzları geliştirmekte ve her insan farklı fıtratta olduğundan herkes kendi yapısına uygun bir hizmet modeli için de yer alıp ortak gayeye hizmet etmektedir. Bunu şöyle bir benzetme ile anlatacak olursak. Nur talebeleri birbirleri ile yeterli iletişimi olmayan birbirinden bağımsız birlikler gibi, fakat hepsi aynı düşman cephesine ateş etmekte olduğundan bir çeşit vahdete de sahipler. Tüm Nur talebeleri imansızlık cephesine top yekün hücum halindedir.
Üstadın ifadesi ile: “Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâmdan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilm(ektedir)iştir.“
Fakat Risale-i Nur şiddetle uhuvvet ve muhabbete vurgu yaptığından Nurlar okundukça gerçek anlamda birlik ve bir beraberlik de tahakkuk edecektir inşallah. Bunun da çok yerlerde emareleri görünmektedir.