Etiket arşivi: islamofobi

Başörtüsüyle Deney Yapmaya Kalkan Belçikalı Kız Çabuk Vazgeçti

Belçika’da yaşanan olay İslamafobyanın geldiği boyutu gözler önüne serdi. IŞİD gibi terör örgütlerinin güya İslam adına yaptığı eylemler İslam’a ve Müslümanlara zarar vermeye devam ediyor.

21 yaşındaki bir üniversite öğrencisi başörtüsü takarak sosyal deney yapmaya çalışırken hiç ummadığı tepkiler aldı.

Flaman Üniversite öğrencisi Silke Raats, bir sabah Müslüman kadınlar gibi baş örtüsü takarak okula gidince beklenmedik tepkilerle karşılaştı.

Yakın çevresi ve arkadaşları onun “çıldırdığını” düşündü. “Yakında IŞİD’e katılırsa şaşırmayacağız” diye eleştirdiler. Silke’nin anlatımına göre çevresindekilerin üçte biri, onunla ilişkisini kesti.

Birlikte tatile gittiği en yakın arkadaşları bile yolunu değiştirip onu görmezden geldi. Aslında bu yaptığı bir sosyal deneydi.

Farmakolojik laboratuvar teknikleri bölümü öğrencisi 21 yaşındaki Silke, yaşadığı Wilrijk ilçesindeki gençlik merkezinde, Türkiye kökenli çocukların ev ödevlerine gönüllü olarak yardım ediyordu.

Genç kız, boş zamanlarında mültecilere yardım programlarına da katılıyordu.

Son olarak Brüksel’de Maximilianpark’taki sığınmacılara yardıma gitmişti. Bu yüzden yakın çevresi ve okuldaki arkadaşlarından “sığ tepkiler” aldığını anlatıyor.

BBC Türkçe’nin haberine göre Silke de bu önyargılı bakışa karşı, İslam’ın sadece Radikal fikirler ve Suriye’deki savaştan ibaret olmadığını göstermek istiyordu.Bunun için bir ay boyunca herhangi bir Müslüman kadın gibi başörtüsü ile dolaşmaya ve gelen tepkileri filme almaya karar verdi.

Annesi de bu projeyi destekledi. Facebook profiline başörtülü bir fotoğraf koydu. İlk gün en çok zorlandığı şey, başörtüsünü bağlayıp iğneyle tutturmak oldu. Başörtüsü ile sokağa çıkıp okula gittiğinde ise karşılaştığı tepkiler son derece olumsuzdu.

Sert tepkiler

Başörtüsü taktığı haberi hızla yayıldı. Yakın çevresi ve arkadaşlarından da hem ailesine hem kendine sert tepkiler gelmeye başladı:

“O da herkes gibi normal olamaz mı? Tamamen çıldırdı.”
“Bir Müslümanla beraber kesin. Bir Müslümanla evlenirse hiçbir zaman özgür olamayacak.”
“Sığınmacı ve Müslüman arkadaşlarının çok fazla etkisinde kalmış.”
“Benim çocuğum eve böyle gelse sokağa atardım.”
“Hiçbir zaman iş bulamayacaksın biliyorsun değil mi?”
“Doğum günü için Suriye’ye bilet alalım. Yarın IŞİD’e katılırsa şaşırmayacağım.”
“Aramızda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak biliyorsun.”
“Benim yanıma fazla yaklaşmasın, kimbilir belki bomba atar.”

Uzun deney çabuk bitti

Silke Raats’a gösterilen tepkiler bununla da sınırlı kalmadı. Birçok kişi onunla görüşmeyi kesti.

Silke, 10 gün içinde arkadaşları ve yakın çevresinin üçte birini kaybettiğini söylüyor. Yakınları hatta birlikte tatile gittiği en yakın arkadaşları bile sokakta onu görmezden gelip selam vermez olmuşlar.

Ancak, az da olsa başörtüsü takmasına olumlu yaklaşan arkadaşları da olmuş. “Sen böyle mutluysan, ben de mutlu olurum“, “Bu senin kararın. Saygı duyarım“, “Seni bu yüzden terk eden zaten gerçek arkadaşın değildir” diyerek destek vermişler.

Olumsuz tepkilerin giderek artması üzerine Silke Raats, bir ay boyunca takmayı planladığı başörtüsünü 10 gün sonra çıkardı.

Yaşadıklarını ve karşılaştığı tepkileri “10 gesluirde dagen (10 kapalı gün)” başlığıyla video paylaşım sitesi Youtube üzerinden yayınladı.

BBC Türkçe

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Gündemle İlgili Önemli Mesajlar

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bir televizyon kanalında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Gazeteci Ahmed Arpat’ın sorularını yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Fransa’nın Paris kentinde yaşanan olaylara, İslam dünyasında yaşanan gelişmelere, son yıllardan yükselen İslamofobik eylemlere dair görüşlerini açıkladı.  

Başkan Görmez,  insanlığın, dünyayı bir bütün olarak değerlendirerek, acılara, ızdıraplara, katliamlara, vahşetlere karşı birlikte yaşama ahlakı ve hukuku çerçevesinde yaklaşması gerektiğini söyledi. Bütün insanların, birlikte yaşama ahlakının kriterlerini belirlemesi gerektiğine işaret eden Başkan Görmez, “Bizim bugün bütün dünyada, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, gayr-i Müslim, hangi inanca mensup olursa olsun, yeryüzünde barışı arzu eden bütün insanların, bir araya gelerek, birlikte yaşama ahlakı nasıl olmalıdır, bunun kriterlerini nasıl koyalım, bunun hukukunu yeniden nasıl inşa edelim, bunu konuşmamız gerekiyor.” diye konuştu.

Başkan Görmez’in verdiği mesajlardan öne çıkan başlıklar…

“Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan hadiseleri büyük bir ızdırapla izliyoruz…”

“Din hizmetini yürüten ve bütün dünyada bilinen bir kurumun başkanı olarak, bir mümin ve Müslüman olarak, bir insan olarak, son yıllarda, gerek coğrafyamızda, gerek bunun yansıması olarak başka dünyalarda meydana gelen hadiseleri, büyük bir ızdırapla izliyorum. Üstelik aynı gün, belki hiç konuşmadık, hiç kimse konuşmadı ve konuşmayacak ama, aynı gün Irak’ta bir fabrikadaki patlamada otuz beş kişi hayatını kaybetti. Nijerya’da dört yüz kişi, Yemen’de yirmi altı kişi öldü aynı gün. Yani sadece Fransa’da, bir dergide 12 kişi ölmedi. Bu coğrafyada, coğrafya acı çekiyor.

“Olaylarda dini simgelerin kullanılması, İslam dinini ve Müslümanları mağdur haline getiriyor…”

Izdırabımızı artıran, bunların bir kısmının dini simgelerle süslenmesi, Hz. Peygamberi savunma adına, intikam alma adına yapılması çok daha üzücü. Neden? Çünkü dini simgelerin bu tür olaylarda kullanılıyor olmasının, bizi endişelere sevk eden bir boyutu var. Bu, İslam dinini bütün bu olayların mağduru haline getiriyor. Avrupa’da yaşayan 30 milyon Müslümanın güvenliği tehlikeye giriyor. Birlikte yaşama kültürü yok oluyor. İnsanların birbirlerine komşu olması, komşuların birbirinin yüzüne bakması zorlaşıyor.

“Yeryüzünde zulmü, haksızlığı, ilahî rahmete sığınarak, Yaratıcının insanlığın kalbine verdiği vicdanı harekete geçirerek ortadan kaldırabiliriz…”

Yeryüzünden zulmü, haksızlığı nasıl ortadan kaldırırız? İlahi rahmete sığınarak, Yaratıcının insanlığın kalbine verdiği vicdanı, şefkat ve merhameti harekete geçirerek, Yaratıcının insana kazandırmak istediği onuru dile getirerek bunu düzeltebiliriz. Ama eylemleri gerçekleştirenler, bu imkanı elimizden alıyor. En azından bilmeyen insanların elinden bunu alıyor ve böylece dine müracaat ederek bunları düzeltme imkânımızı da ortadan kaldırıyor.

“Biz yeryüzünü ifsat etmeye değil; imar etmeye, barışı, adaleti egemen kılmaya geldik…”

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Biz sizi topraktan yarattık ve sizden yeryüzünü imar etmenizi istedik” buyuruyor. Biz yeryüzünü ifsat etmeye gelmedik. Biz yeryüzünü imar etmeye geldik. Biz yeryüzünde, barışı, adaleti egemen kılmaya geldik. Ama bütün bu hadiseler, yeryüzünü ifsat eden hareketler din adına yapıldığı için, elbette, hem inanan bir insan olarak, Müslümanların mesuliyetini yüklenen bir kurumunda çalışan insan olarak, gerçekten, büyük bir teessürle, büyük bir üzüntüyle, ızdırapla izlediğimi ifade etmek isterim.”

“Dini simgelerin insanları katledenlerin dilinde bir slogana dönüşmesini kabul etmek mümkün değildir…”

İslam’ın kabul etmediği, Kur’an’ın her kelimesinin reddettiği, Hz. Peygamberin hayatı boyunca mücadele ettiği bir kötülüğü yaparken, masum insanları katlederken yahut mabedin içerisinde canlı bomba olarak kendisini patlatırken dahi, Allah’ın, Peygamberin adını kullanmak, tekbirler getirmek son zamanlarda çok yaygınlaştı. Bu aslında modern zamanlarda ortaya çıkan, nevzuhur bir şey. Tekbir mesela. Tekbir, bir Müslüman için o kadar önemli bir ifadeki, Müslümanların dünyaya gelen her çocuğun kulağına fısıldadığımız ilk kelimedir. Çünkü çocuğun kulağına ezan okuruz. Günde beş defa, insanları Allah’a bu kelimelerle davet ederiz. Biz insanları ahirete yolcu ederken, tekbir getiririz. Bayram namazları, tekbirlerle süslüdür. Itrî’nin bestelediği tekbir, insanları katleden insanların dilinde bir slogana dönüştüğü zaman, gerçekten bunu kabul etmek mümkün değildir.

“Fransa’da 12 kişinin öldürüldüğü gün, yüzlerce insan bombalarla katledildi”

Son yüzyılda, Dünyamızın pek çok yerinde, büyük yaralar açıldı ve o yaralardan kan akmaya devam ediyor. Afganistan’da, Bosna’da, Çeçenistan’da, kan durmuş olsa bile, yüreklerde, zihinlerde, kalplerde o acılar devam ediyor. Afrika’da, Ortadoğu’da,  Filistin’de, Şam’da, Bağdat’ta yaralar açıldı. Dünyayı bir insanın bedenine benzetecek olursak, bu bedenin farklı yerlerinden, yaralar açıldı ve kan akıyor. Üzülerek belirteyim, dünyanın bazı bölgelerinde insanlar, umursamaz bir tavırla, “Bana ne!” dedi. Bu hadisenin yaşandığı gün, dünyada olup bitenleri toplayıp masaya koyduğunuz zaman, bu tablo ortaya çıkıyor zaten. Coğrafyaların, toplumların birbirine empati yapmadığı ortaya çıkıyor. Aynı gün, yüzlerce insan bombalarla katlediliyor, ölüyor, öldürülüyor; ama bütün dünya iki gündür Paris’teki cinayetleri işliyor. Elbette, bu tür hadiseleri kınarken, ama ve fakat kelimelerini kullanmamak lazım. Ama ve fakat kelimelerini kullanmadan, herhangi bir insanın böyle bir yere girip insanları katletmesinin herhangi bir dinde izahı yoktur. Allah hiç kimseye böyle bir yetki vermemiştir. Hiç kimse yaratıcı adına, Peygamber adına böyle bir şey yapamaz. Bunu yapanlar, aslında İslam dinine saldırmıştır. Çünkü zihinlerde, kalplerde İslam’a olan sempatiyi yok ediyor. Müslümanların hayatını zorlaştırıyor. Peygamber adına intikam aldıklarını düşünenler bilsinler ki, en büyük haksızlığı, en büyük hakareti Peygambere yapmışlardır.

“İslamofobi endüstrisinin sahiplerince, İslam korkusu sürekli üretiliyor…”

“Kim yaptı” diye kimse aramasın. Çünkü İslamofobi endüstrisi tarafından bir korku üretiliyor ve pazarlanıyor dünyamızda. Bu endüstrinin sahipleri, böyle bir eylem yapıldığı zaman, elbette o korkuyu artırmak için İslam’ı adres olarak gösterecekler. Güpegündüz, Paris’in göbeğinde, filmlerle bile çekilmesi zor olan bir sahneyi, bütün dünyaya yaşatarak tekbir getirtecekler, yahut Peygamberin intikamını aldığını söyletecekler, sonra da Müslüman beldelerden geldiklerini gösterecekler. Bilhassa, sadece Fransa için, Batı dünyasında, üzerinde durulması önemli bir konu olduğu için söylüyorum. Sömürgelerinden Batı’ya göçen gençler, kadim acılarıyla beraber döndüler. Buralarda yüksek bir eğitimle, eşit insan haklarıyla, toplumsal ve kültürel hayata da eşit katılımla karşı karşıya kalmadılar. Dolayısıyla pek çok yerde meydana gelen hadiselerin temel sebeplerden birisinin bu olduğunu unutmamak lazım.

“Din, doğru anlaşıldığı ve Yaratıcının gayesine uygun olarak insanlar tarafından anlaşılıp tatbik edildiği zaman, su ve hava kadar tabiidir…”

Din, doğru anlaşıldığı zaman Yaratıcının gayesine uygun olarak insanlar tarafından anlaşılıp tatbik edildiği zaman, su ve hava kadar tabiidir. Ama yanlış anlaşılırsa, insanlar onu istismar ederse ki tarih boyunca nice insanlar, hegemonyalarını insanlar üzerinde kurmak, ticaretlerini geliştirmek için dini metinleri kullandılar; Peygamber adına sözler uydurdular; Allah’ın ayetlerin tahrif ettiler. Dolayısıyla bu sadece oradaki iki kardeşin, bu katliamı meydana getirirken başvurduğu bir yöntem değil. Bugün üzülerek belirteyim, bütün dünyada, İslam dünyasında, başka dünyalarda, son üç ilahi dinin mensupları arasında, karşılaştığımız en acı tablolardan bir tanesidir.

“Dinimizin temel kavramları adeta bizlerden çalınıyor”

Dolayısıyla dini istismar ederek, din ile yanlış ilişki kurarak, dini yanlış yorumlayarak, dini tahrif ederek, kutsal kavramların içini boşaltarak, dinimizin temel kavramları rehin alınıyor. Dinimizin temel kavramları adeta bizlerden çalınıyor, tekbir bizden çalınıyor. Vatanımızı, varlığımızı, özgürlüğümüzü, dinimizi, mukaddesâtımızı savunmak için tasvip edilen şahadet kavramı bizden çalınıyor. Medine müdafaasında, Bedir’de can verenlerin mertebesi, Çanakkale savaşında vatan savunması, iman savunması yaparken, can verenlerin mertebesi, bizden çalınıyor. Ne oluyor? Katliam yapanların, katledenlerin, katillerin bir argümanı, meşrulaştırıcı bir davranışına dönüşüyor. İslam dininde bunu kabul etmek mümkün değildir.

“Avrupa’daki beş bin camide,  Cuma hutbelerinde sağduyu çağrısı yapıldı…”

Avrupa’daki beş bine yakın camide Cuma günü bütün insanlara sağduyu çağrısı yaptık. Avrupa’da okunan bütün hutbelerde, ilk cümle şöyleydi: “Dün yaşanan hadiseden başta Fransa halkı olmak üzere bütün insanlık ailesinin acılarını paylaşıyoruz.” Basın toplantısında yaptığım açıklama, aynı zamanda 5 bin camide okundu. Ülkemizde Cuma hutbesinde, tekbirin ne manaya geldiğini, ezanın ne ifade ettiğini, Allah-u Ekber’in bir mümin için ne yüce bir ifade olduğunu, Müslüman toplumların, kendi özgürlüklerini ifade etmek için, semaya doğru şahadetlerini ifade edildiği tekbir olduğunu anlatmaya çalıştık.

Tepkilerde ölçü ne olmalı?

İslam’ın değerlerine tahkir, aşağılama ve benzeri yaklaşımlar Hollanda’da, Danimarka’da, başka ülkelerde tekrarlandı. İslam dünyasından bir kısmı olumsuz olmak üzere tepkiler verildi. O zaman hemen, Batı dünyasında insanların bunu dikkate alarak, “İslam’a veya İslam Peygamberine bir dil uzattığımızda, aşağıladığımızda, demek ki bu Müslümanları rencide ediyor. Biz o halde bundan uzak duralım” demeliydiler. Ama buna rağmen, buna karşılık yapılacak şey asla, karikatür krizlerine verdiğimiz tepki gibi olmamalı, asla bu mizah dergisinin de meydana gelen katliam gibi olmamalı. Nasıl olmalı? Peygamberi bir hikmetle cevap vermeliyiz.  Mesela, karikatür krizlerinden sonra, nice ülkelerde Hz. Peygamberi başka dillerde insanlara anlatmak için çok daha fazla kitaplar yazıldı, müstakil Hz. Peygamber kütüphaneleri kuruldu. Böyle bir karşılık vermenin, peygamberi tavra çok daha uygun olduğu kanaatindeyim.

“Birlikte yaşama hakkı, hukuku ve ahlakını tesis etmek için çalışmalıyız…”

Dünyayı bir bütün olarak görerek, bütün dünyada meydana gelen acıları birlikte paylaşarak bu konulara tepki verelim. Sadece Paris’e, Yemen’e, Nijerya’ya değil, dünyanın neresinde olursa olsun, insana yönelik bir şiddet, vahşet ve katliam yaşandığı zaman, aynı tepkileri vererek, bunu dünyamızdan ortadan kaldırmaya ve barışı ve kardeşliği, adaleti, hakkı yeniden inşa etmek için, birlikte yaşama ahlakı ve hukukunu inşa etmek için kafa yormalıyız diye düşünüyorum.

diyanet.gov.tr

İslam Ülkeleri Ortak “Medya ve Yayın Birliği” Kuruyor

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) enformasyon bakanları toplantısında 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’yı etkisine alan İslamofobi dalgasıyla mücadele stratejileri kararlaştırıldı.

İİT’nin 9. enformasyon bakanları toplantısı Batı Afrika ülkesi Gabon’un başkenti Libreville’de gerçekleştiriliyor. 17-18 Nisan tarihlerinde yapılan kıdemli memurlar toplantısının ardından, enformasyon bakanları düzeyindeki toplantılara geçildi.

Gabon’da ilk kez düzenlenen toplantıda ağırlıklı olarak, 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’yı etkisine alan İslamofobi dalgası ile mücadele stratejileri ve bu çerçevede İİT’nin medya alanında başlatacağı girişimler kararlaştırıldı.

BM’den sonra uluslararası yaygınlık bakımından dünyadaki en büyük kuruluş olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısında, Genel Sekreterliğin raporu doğrultusunda, üye ülkelerin enformasyon bakanlıklarının medya alanında ortak hareket etmelerini sağlayacak kurumsal işbirliği imkanları ile üye ülkelerdeki medya birikimlerinin ortak bir amaç doğrultusunda yönlendirilmesi seçenekleri üzerinde duruldu. 11 Eylül olayları sonrasında Müslüman ülkelerin medya alanında aktif işbirliği sergilemesinin bir zorunluluk haline geldiğine işaret edilen toplantıda, gerek 57 üye ülke arasında kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gerekse İslam karşıtlığıyla etkin mücadeleye dönük önemli kararlar alındı.

‘RTÜK’ benzeri kuruluşlar ortak forumda buluşacak

Enformasyon bakanları toplantısında alınan kararlar arasında, İİT yayıncılar düzenleyici otoriteleri forumu’nun kurulması bulunuyor. Türkiye tarafından gündeme getirilen öneri çerçevesinde, üye ülkelerdeki Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) benzeri kuruluşların bir araya gelerek, ortak bir forum oluşturması öngörülüyor. Edinilen bilgiye göre, İİT yayıncılar düzenleyici otoriteleri forumunun ayrıntıları, hazirandaki Cidde toplantısında ele alınacak.

İslamofobi’ye karşı uydu atağı

Toplantıda, tüm üye ülkelere uydu üzerinden yayın yapacak İslami İşbirliği Teşkilatı (İİTV) isimli bir televizyon kanalının kurulması önerisi üzerinde de mutabık kalındı. Afrika’dan Uzak Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada yayın yapması öngörülen kanalın kurulma süreci ve teknik ayrıntıları, İİT bünyesinde oluşturulacak bir komite tarafından belirlenecek. Türkiye’nin de yer alacağı komitenin ilk toplantısını haziran ayında Cidde’de yapması kararlaştırıldı. İİT’nin uygulaması doğrultusunda kanal resmi diller olan İngilizce, Arapça ve Fransızca olarak yayın yapacak. Kanalın, önümüzdeki dönemde aralarında Türkçe’nin de bulunduğu diğer dillerde de yayın yapabileceği bildirildi.

İslami Yayıncılar Birliği kuruluyor

İİT’nin Gabon’da aldığı bir diğer karar da üye ülkelerde medya sektörleri arasındaki bağlantıları güçlendirmek ve gazetecilerin birbirlerini tanımasını, işbirliği yapmalarını kolaylaştırmak için İslami Yayıncılar Birliği kurulması oldu. Birliğin, 57 üye ülkede görev yapan gazetecileri, belirli tarihlerde düzenlenecek seminer ve çalışma toplantılarıyla bir araya getirmesi öngörülüyor.

İİT’nin yeni belirlediği medya stratejisi çerçevesinde, üye ülkelerin dışında da medya ofisleri açarak, İslam dininin daha iyi anlatılması, özellikle Batı ülkelerinde baş gösteren İslam karşıtlığına karşı medyanın ve halkın ilk elden bilgilendirilmesi ve bu yönde kampanyalar düzenlenmesi de var.