Etiket arşivi: kadın

Cinsiyetlerimiz Yer Değiştiriyor…Evlenemiyoruz

Çok üzülüyorum. Cinsiyetlerin yer değiştirmesine. Evlenme oranlarının düşmesinin sebeplerinden biride bu. Güçsüz erkek, güçlü kadın(!)

Gözlem yapıyorum. Erkek, kadın fark etmeden. Bu söylediklerimi okuyan tüm erkekler ve kadınlar lütfen üzerine alınsın. Pay çıkartalım kendimize.

Erkekler; Giydikleri kıyafetlerden başlamak istiyorum.
Pembeler, kırmızılar…Yakınlarımız bile giymeye başladı. Öncelikle erkeklerin şunu sorgulaması gerek.

Erkek modasını kim çiziyor ve yönlendiriyor? Çizenlerin ve yönlendirenlerin bir çoğunun gay olduklarını söylemeden edemeyeceğim. İsterseniz araştırın . Çizen tabii ki kendisine uygun olanı yönlendirecek.

Ayrıca dar, vücudu saran pantolonlar hiçte hoş gözükmüyor. Özellikle kadınların tesettürüyle dini kurtaranlar kendi tesettürlerine ne kadar dikkat ediyorlar.(bu tamamen bir yazı konusu)

Yediklerimiz; İçinde östrojen hormonu yüklü yiyecekler. Özellikle tavuğun erkeklere etkisi uzmanlar tarafından epeyce konuşuluyor. Tabii suçu tamamen tavuğa da yüklememek lazım.

Erkek sesi dediğimiz bir tanımlama var. Kalın, tok, vurgulu… Şimdilerde kadınların sesi daha bir tok, sert ve vurgulu. Erkeklerin ki daha bir tiz, cılız ve vurgusuz…

Kadınlar; Naif, kırılgan, hassas, duygusal olan bizler ne kadar değiştik farkında mısınız? Özellikle de çalışma hayatında olanlar. Farkındayız veya değiliz üzerimize aldığımız maskeler bizi bizden uzaklaştırıyor. Bir süre sonra bakıyoruz ne kadar cevval, fazla atılgan, gereksiz cesaretli olmuşuz. Hedeften uzaklaşmışız.

Dışarıda, yolda, pazarda söven, küfreden erkek tavırlı kızlar…
Hayatın içinde fazla yük almış, eşi olduğu halde evini kendisi geçindiren, faturaların altında ezilen kadın…

Biz nereye doğru gidiyoruz?

Baskın anne-baba mı?

Fazla koruyucu anne mi?

Bastırılan duygular mı?

Hayatın yükü mü?

Çalışmak zorunda olan kadınlar mı?

Belirli seviye’ye çıkmış olan standardı aşağıya düşürmemek mi?

Her biri kendi içinde bir sebep.

Her iki cinsiyetinde kendi özelliğini, yaratılışına uygun şekilde dışarıya çıkartacağı çalışmalar yapmamız şart.

Cinsiyetleri birbirinden ayıran özellikler çok özür dileyerek söylüyorum; fiziksel özellikler değil.

Görüntüde boylu poslu, kıllı, tüylü erkek gözükenlerin içinin kof olduğunu görüyoruz.

Ya da hanım hanımcık duran biz kız konuşmaya başlayınca büyüsü bozulabiliyor.

Erkekler…

-Hayata karşı duruşu yok

-Sorumluluk almak istemez

-Başına ufak bir şey gelse hemen yıkılır

-Kabı dar

-Çok yüzeysel, duygu geçişleri çok hızlı

-Çabuk aşık olma ve olamama durumu

-Gücünü sadece diplomaları için kullanmış

Erkek ve adam ifadelerini ayrı kullanıyoruz. Erkek bir cinsiyeti temsil ediyor. Fakat adam bir niteliği veriyor bize.

Adam özellikleri; kabalık değil kesinlikle ama özgüven erkeğe daha bir yakışıyor.
Konuşması dinlenir, söylediğine güvenilir, arkanı yaslayabileceğin bir vasıf.

Kadınlar…
-Bazen gereksiz cesaretli

-Dramaya çok yatkın

-Çabuk kendini bırakma, çabuk anlam yükleme

-Bağlılıkla bağımlılık arasında gelip giden

-Fazla fedakar…

– Sahiplenileceğine – Sahiplenici

Bizi ilgilendiren kısmı da şu dostlar; cinsiyetler yer değiştirdikçe insanların evlenmekten kaçmalarını olası sebepler arasında.

Erkekler bu kadar cesaretli, atılgan, güçlü(!), baskın kızları istemiyor.
Kızlar bu kadar güçsüz(!), sinmiş, özgüvenden yoksun, pasif kişileri tercih etmiyor.

Bu arada karakterlerden bahsetmiyorum. Çekingenlik, edep, ahlak vs vs konularıyla karıştırılmasın lütfen bahsettiklerim.

Dini değerleri olan veya olmayan genel toplumsal gidişatımızla ilgili yazdıklarım. Yaratılışımıza uygun yaşadıkça ve tercih ettikçe normalleşiyor ve huzuru yakalıyoruz…

Yarım Elma

cocukaile.net

Kadın Güçlenirken Güçsüzleşiyor mu?

Bir kadını “fettan, cadı ve güçlü kadın” yapan şey, yaşadıklarıdır. Yapmasın mı? Tutulmamış sözler, yaşanmış mutsuzluklar, çaresiz hastalıklar, ayrılıklar güçlü yapar kadını. Kurulan hayaller iskambil kağıtlarından kuleler gibi yıkıldığında ezilmemek için enkaz altında güçlü kadın olur onlar. Hor görülmeler, aşağılanmalar, eksik etek tabirleri, hizmetçiymiş gibi yaklaşımlar, erkek doğurmadığında küçümsenen, doğursa da küçümsenen, ne yapsa yaranamayan kadınlar… Çocukluğunda tacizler, genç kızlığında saldırılar, kimi zaman Özgecan gibi öldürülen, evliliğinde insan yerine konulmayan kadınlar… Alın işte size Metalik Kadın!

Bu kadar baskı, yıldırma, aşağılama sonucunda ne olmasını bekliyordunuz? Acısını içine gömen, sesini çıkarmayan, ağzı var dili yok, suskun kadın yok artık beyler. Kadınlar yeryüzünde binlerce yıldır ötelendi, dövüldü, sövüldü ve sonra işte Metalik Kadın ayaklanması ile karşı karşıyasınız.

Aslında “Huysuz kadın yoktur, huysuzlaştırılan kadın vardır” gerçeği ile karşı karşıyayız.

Tüm bunlarla beraber kadın güçlendi, Metalik Kadın oldu. Evde, iş yerinde, yaşamın her kademesinde söz sahibi oldu. Ezilmemek için okudu. Kariyer üstüne kariyer yaptı. Erkeklerin yaptığı çoğu işi yapar oldular. Erkek egemen toplumu evirmeye, çevirmeye, dönüştürmeye çalıştı. Hanım Kadın gitti, Metalik Kadın geldi. Ne var ki bu sonuç kadınları mutlu etmedi. Metalik Kadın bu savaşta kendi ayağına sıktı. Sıktığı kurşun döndü geldi kendisini vurdu. Hanım Kadın artık yok. Erkekler içten içe Metalik Kadından kaçınıyor, Hanım Kadını arıyor. Erkek doğası Hanım Kadına meyilliydi, onun şefkatini arıyordu, sevgisine derin ihtiyacı vardı. Güler yüzüyle gülmek, saçlarının arasında kaybolmak istiyordu. Aşkına muhtaçtı, ona şiirler yazmak, şarkılar yapmak istiyordu.

Yaratılışındaki yazılım gereği Hanım Kadına meyilli olan erkek, Metalik Kadının kolları arasında mutluluk yerine derin acılar yaşamaya başladı. Sosyal sorunlar böyle çoğaldı. Bunun üzerine erkekler, kadınlardan ümidini kesti ve ne yazık ki yerkürede başka bir dönüşüm başladı. Kabuğuna çekilen, sessiz, mıymıntı bir erkek tipi türedi; Kadife Erkekler!

Sonra kadınlar kendi doğası gereği bu erkekleri beğenmedikleri için onları dönüştürmek istediler. Çünkü kadın mıymıntı değil maço, üzülen değil sorun çözen, aşırı kibar değil taş fırın, lak lak konuşan değil cool erkeği seviyordu. Kadife erkeği dönüştürmek isterken kırdı, döktü, parçaladı ve sonunda işler iyice sarpa sarmaya başladı.

Kadının Gerçek ve Sarsılmaz Gücü Kadınlıkta ve Dişiliktedir

Kadınlar erkekleşti, bunun modern tanımlaması Metalik Kadındır. Bir erkek Hanım Kadını sever. Hanım Kadından kastımız, Metalik Kadının tersi şeklinde algılansın diye metafor olarak kullanılmıştır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde Hanım Kadın (Hanım Kız); “Kadınlığın bütün iyi niteliklerini taşıyan.” şeklinde tarif edilmiştir.

Sonuç olarak; kadın, Hanım Kadın olduğunda, erkek de Erkek Adam olduğunda diğer cinsleri tarafından çekici gelecektir. Zaten ilişkide heyecanı canlı tutacak olan da heyecan ve tutkudur. Elbette evlilikte ya da kadın-erkek ilişkisinde heyecanı canlı tutacak tek unsur bu ya da bunlar değildir.

 

Yapılan bir araştırmaya göre;  

Erkekler her şeyden önce erkekleşmiş kadınlardan kesinlikle hoşlanmıyorlar.

Çelişkili gibi görünse de erkekler ezik, fedakâr kadınlardan hoşlanmıyorlar.

Otoriter kadın da erkekler dünyasında prim yapmıyor.

Aşırı sinirlenip bağıran, çağıran kadınlar da ilgi görmüyor.

Erkekleri dedektif gibi takip eden kadınlar da erkekleri çıldırtıyor.

Aşırı kıskanç kadınlar da erkeklerin tüylerini diken diken ediyor.

Paralarının hesabının sorulması yine erkeklerin dayanamadıkları bir konudur.

Kaynak: http://www.cekmekoy2023.com

Selahattin Yaylamaz

Hatice Yürekli Olabilmek

Dünya çalkantı içinde… Aileler sancılı… İnsanlık çağının Haticelerini arıyor. Umudun tükenişiyle birlikte yeni çareler peşinde. Vefayı arıyor yürekler. On beş yaşında bir çocuk bile vefasızlıktan yakınıyor. İnsanlar birbirini kınıyor. Ama o kınadıkları şeyi en ala bir şekilde kendileri yaşıyor. Çağın Hacer’leri nerede?

Babalar neden suskun? Sımsıcak yürekli anneler?  Çağlayanlar neden çağıldamıyor? Neden bu kadar tatsız aileler? Nerede o sevgi tüten yürekler? Vefa… Ah nerelerdesin? İstanbul ‘da bir semtte mi yadedilir oldu adın?

Nerede hayat arkadaşını rahatsız etmemek adına gözükmeden gizlice sıvışan şefkat abideleri?  Hani o Hira nın zirvesine üç gün üç gece beklemişti. Kıyamamıştı ona. Huzuru bozmamak için huzura çıkmamıştı. Rabbiyle arasına girmemişti eşinin. Efendisinin gönül gamını gideren Hatice’ler nerede?

“ Maaş vakitleri eşimi yağlarım parayı aldıktan sonra işim biter,” diyen bir dünyanın kül yutmaz hatunları yetiştirdikleri kızları yuvalara eş olarak veriyorlar. “Ezilme ez, baskın çık, göz açtırma,” teraneleriyle yuvaya giren kız bin entrika binbir dümenle direksiyonu ele geçirir. Erkeğin bütün özlük hakları onun elindedir. Git dersem gideceksin, gel dersem geleceksin. Öyle ulu orta yerde annenle görüşemezsin. Kız kardeşini benim yanımda arayacaksın. Kimseye bensiz tek kuruş harcamayacaksın. Sen bana hizmet edeceksin. Anneme kardeşime hediyeler alacaksın. Bize özel davranacaksın. Ama seninkilere sıra gelince karışmam. Ben yuvama kimseyi karıştırmam. “Ama sen anneni karıştırıyorsun,” diyen kocaya türlü nazlar sitemler ve hakaret etti gerekçesiyle dökülen gözyaşları.

Biz nereye gidiyoruz a dostlar.?Şanlı Osmanlının pembe mendilini hatırlıyorum. Savaşa katılan bir binbaşıya eşi tarafından yazılmış mektuplar vardı hani o minik bohçada. O kadar öz ve o kadar içtendi ki anlatılanlar. Pembe mektuba tutunanlar o sahiplerin asude huzurunu tadardı.

Dostlar! Yuvalarda yangın var.

Her yerden ahlar eninler duyuluyor. Tam bir muhabbet, bütüncül bir samimiyet yok eşler arasında. Ağzını açan diğerini suçluyor. Güven tarümar olmuş ayaklar altında. Pes dedirtecek oranda kıskançlık takipleri var. Her şüphe, aldatılma ve aldatma korkusu.

Babalar ilgisiz. Hiçbir şeyde ilgilenmiyor olmaları şikayet konusu. Yuvaya dört elle sarılamayış olmalarından yakınıyor yürekler. Eş, çocuk ve yuvayla kayıtsız. Her yerden aynı yürek çığlıkları yükseliyor.

Artık anneler için çocuğuna bakmak zor ve zül geliyor. Bakıcı bakınca klas anne bakınca değil. Ev hanımı yaftası yemeye kolay kolay kimsenin gönlü el vermiyor. Geçenlerde bir hanım toplantısında kişiler tek tek kendilerini tanıtıyorlar. Öğretmen, psikolog, işletmeci, manken, mimar. Sıra dört çocuklu nur yüzlü bir anneye geliyor. Ikıla sıkıla “ev hanımıyım,” deyiveriyor. Yüreğim kaynıyor. Bu nasıl şeydir ki; kadınımıza mesleğini söylemek bile zül geliyor. Yüz ifadesinden keşke ah keşke bir titrim olsaydı da söyleseydim. Ama yok ki, der gibi…

Nurdan Damla

cocukaile.net

Fıtri Kültür

Öncelikle bir hakikat söyleyeyim: “Hüküm hatimeye göre verilir” Evet işin neticesine bakmak lazım. Kültür sahibi olmanın ölçüsü, İslami kriterlere göre tanzim edilmediyse bazen zararlı düşüyor. Zira medeni ölçüler, nefsâni arzuları tatmin üzere bina edilmiş. İslamiyet kültürde, ahlakta, ailede daima en parlak ve nurlu meyveler verdiği halde bu kültürü geliştirmek yerine kendi cüz’î aklımızla, daha doğrusu nefsimizle benimsediğimiz başka yollar çizmek istenen neticeyi vermiyor, fıtrata muhalif düşüyor.

Mesela bir erkek pek çok kayıtlarla bağlıdır. Babası ve annesi başta olmak üzere pek çok akrabası ona yol gösterir. Bunlar evladının her halükarda iyiliğini istedikleri için onu hatalardan men eder. Ve erkek nazarında hatırları da kıymetlidir. Bu fıtridir. Yani erkek asabi olsa bile fıtraten kulağı bunları dinler. Bir de mesela Hocası, Mürşidi, Cemaati olabilir. Bunlar da erkeğe yön verir. Cazibedar hocalarına, abilerine itiraz edemez. Ve erkek fıtraten öğrendiği güzel hakikatlara kayıtsız kalamaz. Her şeyin en güzeline sahip olmak, ailesini en iyi görmek onun fıtri ihtiyacıdır. Hem sünnet bizi cemaate sevkediyor. Çünkü düzgün bir çevre çok hatalardan, ifrat ve tefritlerden insanı alıkoyar. Nitekim ‘cemaatten ayrılanı kurt kapar’ denilmiş.

kalp agacPeki eğer birilerinin başı boş olacak olsaydı bu erkek mi olmalıydı, yoksa kız mı? Erkeği fıtri olarak bağlayan bu kadar kayıtlar varken, kadın hangi kayıtla bağlı olabilir? İşte İslami ölçüleri nazara alırsak kadının başı da kocasıyla bağlanmış. Onun sahipliği ile muhafaza olur. Onun rızası ile mutlu olur. Kocası onun ya cennetidir, ya cehennemi. Erkek hanımının kötü olmasını isteyecek de değil. -Tabi anlık lezzetlerin şevkiyle evlilik yapan, şuursuz insanlar bahsimizden hariç-

Bir evde koca ve baba sıfatını taşıyan erkek, aile ferdlerinin çilesini çekme vazifesini üstlenmiştir. Nitekim evladı bir hata yapsa baba hem sahip çıkar, hem bedelini rıza ile öder. Hanım bir hata yapsa, hissi tavırlar koysa erkek onu hem hazmeder, hem de sevgisini esirgemez. İşte erkeğin mahiyetinde bu manalar da var.

Demek ailedeki hataların, sıkıntıların kefaretini manen erkek ödüyor. Tabiri caizse günahına bedel o yanıyor. İlginç ki dışarıya da birşey sezilmiyor. Hakikaten erkek tam anlamıyla hadiste zikredilen; “Eğer bir kimsenin bir başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim..” manasına mâsadak oluyor. Yani kocalar aslında büyük fedakarlıklara sahip oluyor. Bilsin bilmesin fıtri vazifesi bunu netice veriyor. Hariçte belli olmaması, hergün dilinden tatlı iltifatlar dökülmemesi bunu cerh etmez. Zira onu zaten fiilen yapıyor.

Ben hep merak ederdim, erkek çoğu zaman nefsini düşündüğü halde nasıl oluyor da hadislerce zikredilen babalık ve kocalık makamlarını hak ediyor diye. Demek zımni, arka planda, iç dünyada cereyan eden fedakarlıklar, feragatler, gayretler, himmetler var. Yani arzu duyduğu çok şeylerin peşine düşmeyip eline geçene razı olması, ailesinin her sıkıntısını omuzlaması, onları sahiplenmesi, ihtiyaçlarını ve isteklerini yerine getirmek için elinden geleni yapması, bütün hayal ve arzuları zamanla ailesine ve evladına hasrolup bunu varlığının neticesi bilmesi tam bir feragat örneğini teşkil ediyor.

İşte bu mahiyetteki kocaya itaat ve hürmeti Allah ve Resülü farz kılıyor. Hem de eğer olabilse idi secde derecesinde.

Hem Efendimiz (asm) üç kişi yolculuğa çıkacak olsa birinin başkan olmasını istemiş. Aile gibi en önemli ve temel müessese elbet mizansız bırakılacak değildi. İşte doğrudan Kur’an, erkeği aileye reis tayin etmiş. Demek bu noktadan kocanın kararları inayet altında ve daha isabetli düşüyor. Aynı evde ikilikler bulunursa, kendine mahsus bir dünya olan o aile terakki edemez, saadette geri kalır.

Hem hanım, manevi letafeti, şefkati gibi yumuşatıcı hisleriyle o aileye saadet vesilesi olacakken ve aile saadetine mahsus bir varlık iken, dünyanın ince hesaplarıyla kocasına itiraz etse ilk önce kendi huzuru kaçar. Yükünü gemiye bırakmak, yani kocasına tabi olmak, mutlu olmak ve mutluluğu ile kocasını da mutlu etmek daha isabetli olacaktır. Böyle olunca erkek muhakkak hanımının hatırını sayar, ona da danışır.

Şimdiki avrupai medeniyet ise kültür adı altında -belki bu da var ama- iç yüzünde nefsâni, şehevî hisleri daima tahrik ederek aslında bi türlü doymaz, azla yetinmez, her an büyük heyecanlar isteyen nefisler yetiştiriyor. Mesela daima sokaklarda, karşı cinsin günde yüz çeşidini gören bir göz yarın eşini beğenmiyor veya onunla doymuyor, doyamıyor. Mesela evlilik dışı büyük heyecanlar ve hisler yaşayan bir nefis, yarın sakin bir ortamda yapılan ciddi bir evlilik görüşmesinde istediği elektriği alamıyor. Öyle hisler, böyle ortamlarda uyanmaz. Gerek de yok zaten, çünkü nefis daima insanı aldatır. Orada akıl ve kalb çalışır. Buna göre karar vermek daha isabetli olur.

Ayrıca kızlar pek çok hayaller kurarken ve güzel beklentileri olduğu halde -ama çoğuna gerek yok- erkekler zaruri ihtiyaçlarının karşılanması ile yetinir. Kurduğu düzenin iyi kötü devamını ister. Hemen boşanmaya meyletmez.

Bu münasebetle söyleyelim. Cinsel ihtiyaç erkeğin zaruri ihtiyacıdır. Kadında ise bu arzu ancak harici bir tahrikle uyanır. Dolayısıyla kadın ailede bu ihtiyaca cevap vermeye mecburdur. Kadındaki arzu ise kısmîdir. Bir uyaran olmazsa her zaman aramaz. Şer’i hükümler de buna göredir.

Hem kızlar manevi olarak da zayıftır. Hislerine mağlubdur. Akıldan ziyade hisleriyle hareket eder. Yani hissî olarak telkin edilen şeylere aldanıp ikna olabilir. Harici teveccühlere mağlub oluyor. Şimdi nerde kaldı bildikleri, okuduğu kitaplar, kazandığı kültürler..

Elhasıl; İslam, her iki tarafa fıtrata muvafık vazifeler tayin ediyor. Kadının manevi mahiyetine bakınca aile hayatına mahsus olduğu anlaşılıyor. Öncelikli olarak bu maksadı muhafaza etmeyen, bunu kâmil noktalara taşımayan kültür ve emsali şeyler çoğu zaman mâlâyâni, bazen de zararlı düşüyor. Evveliyetle bu temel sağlam atılıp muhafaza edilmeli, bunun prensipleri öğretilmeli ki diğer kazançlar birşey ifade edebilsin. Demek kızların her şeyi okuması, her yere gitmesi ona kültür ve neşe değil, belki kendini muhafaza etmezse tehlike getirir. Bu meyanda dış hayatta nefsani gülücükler dağıtmak da kalbten gelen hakiki ve ruhi bir sevinci ifade etmez.

Ayrıca insan ne kadar okusa, kendini geliştirse, âlim de olsa en büyük makam şehitlerindir. Demek fıtri bazı vazifeler ve ihtiyaçlar var ki diğer pek çok kemâlâttan ağır basıyor. İlim her kemâlâtın başıdır tabi, fakat bu, esas vazifelerimiz noktasında ruhi bir kemâle, salih amellere inkılâb etmediyse ve bizim nefsimize bir sükunet ve itminan vermemişse matlub netice alınamamış demektir. Hem Cenab-ı Hakkın yaratılıştan bir adım üstün kıldığını, diğer kemâlâtlarla kimse geçemez. Vesselam.

Uğur Tuğrul / cocukaile.net

Eşimizi Değiştirelim mi?

Bir hanım olarak yazıyorum ama, erkekler de kendileri için bir şeyler bulabilir bu yazıda.

 Konuya hanımlar açısından bakarak yaklaşacağım elbette. Evleneli belki yıllar oldu, belki bir kaç ay. Ne kadar olursa olsun eşlerimizde ufak tefek değişiklikler olmadı mı? Olumlu manada soruyorum bu soruyu.
Eşini değiştirmek çoğu evli kadının hayali. Ama bunun için çabaladıklarını düşünmüyorum. Erkekler evlenene kadar annelerinin elinde hamur gibidir, evlendikten sonra ise eşlerinin.
Kadınlar genelde eşlerinin yaklaşımından şikayetçiler. Konuşmadıklarından, dinlemediklerinden, yaşadıklarını paylaşmadıklarından, kısacası muhatap alınmadıklarından.
Muhataplıkta en önemli şey hitaptır. Eşimize sürekli güzel hitaplarda bulunursak eninde sonunda sözlerimiz karşılığını bulacaktır. Ona her zaman güzel sözlerle seslenelim.
‘Onun size nasıl seslenmesini istiyorsanız öyle seslenin eşinize.’
 “Ben ona âşık değilim ki nasıl aşkım diye sesleneyim, yapmacık olur,” diyenler tam da aşkım demesi gerekenler. Eşine ‘aşkım’ dersen aşkın olur, ‘canım’ dersen canın olur zamanla.
Her zaman tatlı dil ve güleryüzden vazgeçmesin kadınlar. Eşlerini gülen bir yüzle karşılamak çok zor gelmez herhalde kadınlara.
 ‘Evde veya işte yoruldum’ bahanesiyle esirgemesinler güleryüzlerinden eşlerini. Gülümsemek her iki tarafa da iyi gelecek ve güzel bir akşama iyi bir geçiş yapmış olacaklardır.
Sonrasında sohbet eşliğinde yemek ve yemek sırasında sadece güzel şeylerden bahsetmek günün yorgunluğunu unutturacaktır.
Yemek sırasında can sıkıcı şeylerden bahsederseniz veya kimi isteklerinizi sıralamaya başlarsanız muhtemelen eşiniz soluğu dışarıda alacaktır. Tam tersi sizin elinizde.
Yemek sonrası bir müddet eşinizle muhatap olmayın, gün içinde olanları düşünüyordur muhtemelen, bırakın kendi haline, dinlensin. Konuşsanız da duymayacaktır.
En az yarım saat geçtikten sonra kendine gelip sizinle veya evlatlarınızla muhabbete başlayacaktır. İşte o sırada istemek istediklerinizi, varsa problemlerinizi, derdinizi anlatabilirsiniz.
Kadınlar bir istekleri olduğunda çok fazla ısrarcı oluyorlar. Aynı şeyi tekrar tekrar söylüyorlar, ama sonuç değişmiyor. Tanıdığım bir abla çok güzel hallediyordu isteklerini.
Eşine istemediği bir durumu ifade edermiş ama üzerinde durmazmış. Sonra dua edermiş. Ve eşi kendi kendine  vazgeçermiş. Derdi ki “Israr etseydim inadına yapacaktı.”
Bence çok güzel bir yol bulmuştu. Herkesin eşi farklıdır elbette. Eşlerimizin kalbine giden yolu bulmak bizim ellerimizde. Onları tatlı dilimizle “mükemmel” erkek haline getirebiliriz.
Kavga ederken de tatlı dil işe yarar mı derseniz, yarayabilir ama en güzeli susmak. Bir konuda tartışırken tartışma büyümeye başladıysa hemen susun.
Çünkü o sinirle yanlış şeyler söyleyebilirsiniz. Siz susunca eşiniz de biraz daha söylenip susacaktır. Ve büyük bir kavganın önüne geçmiş olacaksınız.
Erkekler de bu tarz durumlarda evden çıkar. Kadınlar da arkasından delirir. Hiç üzülmeyin, sizi kırmamak için yapıyor bunu. O sizi seviyor. Sevmese  yanınızda ne işi var?
Annemin tavsiyesiyle bitireyim yazımı; “Erkekler sadece güler yüz ister”.

Zeynep Kahraman / cocukaile.net