Etiket arşivi: kadınlar

Erkekler Kadınlardan Korkuyorlar!

“İçinden kadın sesi yükselen (bağıran) eve şenlik kapıları kapanır.” (Sadi Şirazi)

ERKEKLİĞİN ÖLDÜRÜLMESİ (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

Kadınlar erkeği korkuturken, erkekliği öldürdüklerinin farkında olmuyorlar. Anneler oğullarının, kadınlar kocalarının erkekliklerini öğütüyorlar.Peki erkekler, kadınların neyinden korkuyorlar?

Çenesinden: Bir kadın çenesi makineli tüfekten daha hızlı ve tehlikeli olabilir! Öldürmese de ağır yaralar. Öldürmese de ölsem de kurtulsam duygusu yaşatabilir. Bu yüzden erkek kadını susturmak için içinden gelmese de kadının isteklerini yapar. Hele ailesinden edindiği tecrübe “Haklı da olsan bir kadına hayır demek, hiçbir şey kazandırmaz, boş yere yorulursun, en sonunda yine kadının dediği olur.” şeklinde ise zaten hiç uğraşmaz.

Küsmesinden: Kadınlar istedikleri olmadığı zaman küserek erkeği cezalandırma yöntemini çok kullanırlar. Kadın küstüğünde evin bütün düzeni alt üst olur. Çocuklarla ilgilenmez, yemek yapmaz… Sadece kadın normalde çok konuşan, dırdır eder biriyse erkek onun küsmesinden korkmaz; tam aksi, biraz kafamı dinlerim diye memnun olabilir.

Soğukluğundan: Bazı kadınlar küserek ilişkiyi tamamen kesmezler fakat surat asarlar, çok soğuk davranırlar. Kadın her zaman yaptığı bütün işlerini yapar, gerektiğinde konuşur fakat kocasının gözüne bakmadan arada mesafe koyduğunu çok belli eden buz gibi bir ifade ile davranır. Erkeklerin en ağırına giden davranış budur, zira çocukken anneleri de onları bu tavırla terbiye etmeye çalışmıştır. Zira yapılan bir araştırma sonucu da bunu söylüyor. Karısı yüzünü astığında erkeğin aklına ilk kendi annesi geliyormuş. O zaman erkek kendini “cezalandırılan küçük bir çocuk” gibi hissediyor.

Cazgırlığından: Tartışmada üstünlük sağlamak ve haklı çıkmak için ipe-sapa gelmez saçma sapan konuşan, eşini çıldırtmak için onun en hassas olduğu konularda inadına damarına basan, tartışmaları başkalarının duymasından rahatsız olmayıp tam aksi, komşuları ve ailesini ortak edip kocasını utandıran kadınlardan erkekler doğal olarak korkar. Bu yüzden de onu kızdırmamaya çalışırlar. Karısının cazgırlığından korkup, kendi ailesi ile irtibatını kesen ya da en aza indiren erkek sayısı bu devirde maalesef ki çok fazla.

Kırılmasından: İktidarı kadına bırakan erkeklerin temel avuntusudur bu. “Karım kırılıp üzülmesin, onun istedikleri olsun.” diyen erkekler aslında karısını falan düşündüğünden değil, tamamen kendini düşündüğünden karısının isteklerini yapmaya çalışır. Erkek karısının kırılmasından değil, şer çıkarmasından korkar. Biliyor ki karısı kırılıp üzüldüğünde, bu ona çok pahalıya patlayacak. İstediği olmadığında karısı ya günlerce ağlayıp surat asacak ya da bağırıp çağırıp şer çıkacak. İki durumda da erkeğin karısının gönlünü alması için uğraşması gerekecek. Yoksa evde hayat zindan olur.

Hastalanmasından: Bazı kadınlar istedikleri olmadığında sızlanır, ağlar, başı ağrır, migreni tutar, fıtığı ağrır, hastalanır, bayılır… Mevcut pek çok hastalığının sebebini kocaya bağlarlar. Erkeğin bütün enerjisini sömürürler. Bu yüzden de bu durumlara sebebiyet vermemek için bazı erkekler karısından çekinir ve isteklerini yapmaya çalışır.

Çocuklarının gözünde değer kaybetmekten: Çocuklar için baba güvendir, sırtını dayayacak dağdır. Çocuklar ezilen bir baba görmekten çok rahatsız olurlar. Babaya hem acırlar hem de kendini ezdirdiği için kızgınlık duyarlar. Bu yüzden fırsat bulduklarında onlar da kötü davranırlar. Erkekler mümkün olduğu kadar çocuklarının önünde azarlanmak ve kötü söz duymamak için ne kadar istemeseler de hanımlarının isteklerini yapmaya gayret gösterirler.

Erkekler, çocukların hatırına yuvamız yıkılmasın diye azarlanmaya, hakarete razı olurken çocuklarına ne kadar kötü örnek olduklarının farkında değiller. Çocuklar babayı güçlü görmek isterler. Onlar için zillete razı olan baba aslında onlara en büyük kötülüğü yapar. Çocukların güven duygusunu zedelenir. Erkeğin evde otoritesi olmadığında en büyük zararı çocuklar görür.

Başkalarının gözünde itibarının zedelenmesinden: Erkeklerin en korktuğu şeylerden birisi de karısının onu başkalarının yanında utandırmasıdır. Özellikle kendi ailesi yanında… Erkek evinde reis olmasa da reis bilinmek ister, saygı görmese de görüyormuş gibi, karısı tarafından adam yerine konuyormuş gibi bilinsin ister. Bu yüzden de aile problemlerini danışacak bir uzmana gittiklerinde bile yaşadıklarını anlatmaktan çekinen, hatta boşanma dilekçesine bile yaşadıkları problemlerin detayını yazmak istemeyen erkek sayısı çoktur.

Yatakta cezalandırılmaktan: Cinsellik kadınların elinde erkeğe karşı en büyük kozdur. Kadınların pek çoğu da bu kozu canları sıkıldığı zaman kullanıyorlar.

Boşanmaktan: Erkekler zannedilenin aksine kadınlardan daha çok korkarlar boşanmaktan. Zaten boşanma davalarının büyük çoğunluğunu kadınların açması da durumu açık açık ortaya koyuyor. Ki boşanma sonrası erkeğin hayatı kadına göre daha kolay görünmesine rağmen… Bunun da birkaç ana sebebi var. Erkekler çocukları varsa onları bir aile düzeni içinde büyütmek isterler. Çocuklarını babasız bırakmak istemezler, zira çocuklar çoğunlukla anneye veriliyor.

Boşanmak erkekler için bir başarısızlık olarak görülür. Evliliği yürütememiş olmak erkeğe ağır gelir. Sahiplenme duygusundan dolayı karısını terk etmiş gibi hissetmek de ona ağır gelir. Ayrıca erkekler alıştıkları düzenin bozulmasını da istemezler. Kadınlar gibi hayalci olmadıkları için karısından çok daha iyi kadın bulma ihtimalini de düşünerek hareket eder. Zira boşanan pek çok kadın beyaz atlı prens çocukları ile birlikte onu kabul etmek için bekliyor zannettikleri için boşanmaktan korkmuyor. Bir de boşanma sonrası kanunlar sebebi ile erkeğin üzerine binen yükler de erkekleri korkutuyor.

Velhasıl bunların biri ya da birkaçı olabilir. Bunlar genel sebepler… Bazen özel sebepler de olabilir. Mesela karısı akrabasıdır ve erkeğin ailesi gelinin tarafında olup oğullarının ayrılmasına karşıdır, bu yüzden erkek karısının zulmüne katlanır.

Er­ke­ğin ka­dı­na ita­ati de ev­li­li­ğin de­va­mı için ga­ran­ti de­ğil. Bu du­rum­da da­ha çok ka­dın­lar bo­şan­mak is­ti­yor. Çün­kü ka­dın, say­gı duy­ma­dı­ğı adam­la ya­şa­mak is­te­mi­yor; ka­dı­nın gö­zün­de ev­li­li­ğin he­ye­ca­nı ve cin­sî hayatın çe­ki­ci­li­ği de kal­mı­yor.

Sebep her ne olursa olsun erkek önce korkuları ile yüzleşmeli. Ve şunu bilmeli ki yaşadığı bütün sıkıntıların sebebi aslında bu kaçtığı ya da görmezden geldiği korkuları.

Erkekler korktuğunda kadınlar acımasızlaşır. Çünkü kadınlar erkeği güçlü görmek ister. Erkek bu korkuları ile baş etmeli ve korkuları yüzünden kadın boyunduruğuna girmemeli. Evliliği düzeltmek için elinden gelen gayreti göstermeli, düzeltemiyorsa ayrılmalıdır.

Sema Maraşlı – cocukaile.net

Şefkat Kahramanları “Kadınlar”

Eldivenden merdivene, sakızdan araba lastiğine kadar tüm reklamlarda kullanılan en belirgin obje kadın.

Gizli komitelerin kadının üzerinde eli var, kadınımızı sokağa, sefahate her türlü çirkin emellerine oyuncak edebilmek için ciddi çalışmaktalar.

Amerika’da masum gibi görünen, kadının iş hayatında erkeklerle birlikte çalışmasını özendiren bir radyo skeçiyle başlayan hareket, Rusya’da çıplaklar kamplarını meydana getirdi.

Oysa erkekler yüz kadından doksan dokuzuna bakmaktan hoşlanırken, kadınlar kendilerine bakan yirmi yabancı erkeğin on sekizinden rahatsız oluyorlar.

Medeniyet fantaziyeleriyle kandırılan kadınlarımız sefahatte erkeklerin oyuncağı oluyor. Kadınların dünya zevki ve sefahate kabiliyetleri yoktur, nasıl olsun ki sekiz dakikalık bir zevk için erkek seksen lira gibi bir şey kaybederken kadın karnında ki çocuğunu dokuz ay taşıdıktan sonra yıllarca ona bakıp büyütmekle mükelleftir.

Mükellef olmasına gerek yok Allah’ın onun fıtratına takmış olduğu şefkat bu vazifeyi yaptırır. Sadece insanlarda değil tüm canlılarda annelik duygusu böyledir, tavuk yavrularına saldıran ite kafasını vermekten hiç çekinmez, aslan yavrusunu besleyebilmek için kendi aç kalmaya razıdır.

Aklı başında olan her  kadın geçici heveslere kendini kaptırmaz, medeniyet perdesi altında yutturulmak istenen İslam dışı hiçbir davranışa boyun eğmez, bekar ise kendine layık olmayan serseri bir kocaya varmaz, günah işleyen namaz niyaz bilmeyen haramlarla iç içe yaşayan bir erkekle evlenmez, onun minnetini çekmektense kendi kazandığıyla yetinir.

Evliyse eşinin fenalıklarını ıslaha çalışır,o fenalık yapıyor diye kadında onu taklide başlarsa boşanmalar olur buda İslam’ın haysiyetine milliyetimizin şerefine halel getirir.

Aileler çocuklarına dinlerini öğretsin,ilk cümlesi Allah olsun çocuğunuzun, besmelesiz yemek yemesin, yedi yaşına geldiğinde namazını kılsın.

Manevi terbiyeden yoksun gençlerimiz bu gibi tuzaklara daha çabuk kapılabiliyorlar.

Okulu var, dersi var, çok yoruluyor gibi bahanelerin arkasına sığınıp bu vazifenizi ihmal etmeyin.

Avrupa’da okuyan çocuklarının odasına iyi geceler demek için giren anne çocuğunun bir Hristiyan gibi tapındığını görür,

-Aman yavrum ne yapıyorsun biz Müslümanız bizim ibadetimiz böyle değil feryatlarına  çocuk hiç aldırış etmez.

Kadın sabah olunca eşiyle bir hocaya gider.

-Hocam çocuğumuz din değiştirmiş ne yapalım?

Hoca;

-Siz çocuğunuza dinini öğrettiniz mi? Kuran okur muydu? Namaz kılarmıydı? Gusül, abdest bilir mi?  

-Nasıl öğretelim hocam derslerinden zaman mı kalıyordu. Kurstu, dershaneydi, arada müzik, spor gibi etkinlikleri nede hayır diyemiyorduk.

Hoca;

-Sizin evladınız din değiştirmemiş din seçmiş kardeşlerim, İslam terbiyesi almayan bu çocuk verilen onca emeğe karşılık vermeyeceği gibi cehenneme düşecek, sizlere şefaat edeceği yerde niçin benim imanımı kurtarmadınız? Diye şikâyet edecek. Çocuğun en tesirli muallimi annesidir, bundan sonra çocuğunuzu cehennem ateşimden korumak için çalışın hem dünyası hem ahireti kurtulur, yaptığı ibadetlerden aldığı sevapların bir misli de annesine, babasına yazılır inşallah.

Gerek dünya saadeti gerek ahiretimizin imarı için kadınlarımıza çok iş düşüyor.(1) “Hava kirliliğinden değil haya kirliliğinden nefes alamadığımız” bu ortamdan çıkabilmek kadınlarımızın İslam dairesine girmelerine bağlı.

Kadının mutlu olacağı yer İslam dairesidir, evidir. Beş vakit namazın kılındığı, Kuranların okunduğu, sohbetlerin yapıldığı hanesidir. Kadın sair eğlencenin yerine çocuklarıyla geçirdiği vakitten çok daha hoşnut olur, hakiki lezzet imandadır, dalalet ve sefahatte bu dünyada dahi çirkin elemler vardır, iman bir cennet çekirdeği sefahat adeta bir cehennem çekirdeğidir.

Hanımlarda var olan şefkat kahramanlık  inkişaf ederse hem dünyaları hem ahiretleri kurtulur.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

kaynak

  • Risalei Nur
  • (1)Necip Fazıl

Tavuk Gibi Erkekler, Horoz Gibi Kadınlar

Ekmek taşıyan kadınlarDünya Kadınlar günü haftasında medya öyle haberler hazırlıyor, öyle afişler kullanıyor ki, bu haber ve afişleri görenler, bütün erkeklerin ‘kadınları dövme fantezisi olan psikopatlar’ olduğunu düşünür.

İnternet sayfası vasıtasıyla, kadınlara uygulanan şiddeti gündeme getirmek için hazırlanan bir sitenin sloganlarından birisi ‘İsyan et! Dans et! Ayaklan!

Bu bakış açısı ve bu mantık, kadın ve şiddet sorununu çözemez. Problemin kaynağını doğru görmeyenlerin üreteceği çözüm yöntemleri, problemin büyümesinden başka bir şeye yaramaz. Yanlış teşhis yanlış tedavi anlamına gelmez sadece. Yanlış teşhis, küçük problemlerin büyümesine kapı aralar. Dizleri ağrıyan birisine göz damlası damlatmaya benziyor, bizim medyanın konuyu gündeme taşıma biçimi.

Doğu’da ezilen Kadın!

Dünya kadınlar günü konuşulurken, dünyanın doğusunda ezilen, eve hapsedilen, ikinci – üçüncü eş olmak zorunda kalan Ortadoğu kadınları gündeme getirilir bir biçimde.

Ortadoğu da kadın merkezli sıkıntıların çok olduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Ancak ‘bu halin suçlusu İslam dini’ gibi göstermeye çalışanlar, insanlığı kandırmak için her türlü takla atan batı kafasından başkası değil.

Dünyanın batsında (Avrupa, Amerika) üretilen bütün bombalar, dünyanın doğusunda patlarken, ‘Doğu’da kadın eziliyor!’ diyenler, kadınlar günü dolayısıyla doğuya saldıranlar, timsah gözyaşı döküyorlar.

Kadını kurtarmak için erkeğe saldırmak!

Birbirini tamamlamak için yaratılmış iki cinsi, birbirine eşitleme söylemi ile yarıştıran batı, yaptığı hatayı haklı göstermek için erkeğe saldırıyor. Allah karşısında erkek ile eşit yaratılmış olan kadını, ‘Erkeği günaha sürükleyen, insanlığın cennetten kovulmasına sebep olan varlık’ olarak yıllarca aşağılayan batı, bu sefer kadını erkekleştirerek, kadını cinsel bir obje olarak kullanarak ‘Kadın hakları’ kılıfıyla kadına kadınlığını unutturdu.

Horoz taklidi yapan tavuklara döndürdü kadınları batı uygarlığı. ‘Modern kadın’ tabiri ile çağdaş gösterilmeye çalışılan kadın, ne tavuk kalabildi, ne de horoz olarak kabul gördü.

Kadın ve Erkek eşit olamaz, olmamalı…

‘Hayvan Okulu’ adlı hikaye, kadın – erkek eşitliği söyleminin, yaratılışa ne kadar ters bir söylem olduğunu göstermek açısından önemlidir.

Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelerek okul açmaya karar verirler.

Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve yılanbalığı yönetim kurulunu oluşturdu. Tavşan, müfredatta koşmanın bulunmasını istemektedir. Kuş, uçmanın dâhil olmasını, balık, yüzmenin dâhil olmasını ve sincap, ağaca tırmanmanın mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini söylemektedir.

Bütün bunları bir araya getirip, bir müfredat programı yaptılar. Ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler. Tavşan, koşu dersinde A alıyor olmasına rağmen, ağaç tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve artık eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç tırmanmada ise her zaman zayıf alıyordu. Kuş, uçmada çok başarılıydı, ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra, toprak kazma notu hâlâ F olmasına rağmen, uçma notu C’ ye düşmüştü. O da ağaca tırmanmakta çok zorlanıyordu.

Sonuçta, sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım yapabilen, geri zekâlı yılan balığı oldu. Ancak eğitimciler çok mutluydu çünkü herkes bütün dersleri görüyordu.

Bu meşhur hikaye ‘Bu eğitime ‘Eşit eğitim hakkı’ dediler’ diye bitiyor. Kadın erkek eşitliğini, kuş sürünecek, tavşan uçacak mantığıyla sağlamaya çalışmak, tavuklara horoz, horozlara tavuk görevi vermek kadar komik ve yanlıştır.

Erkeklere ‘Böbürlenerek yürümeyin’ diyen Allah, kadınlara ‘Kırıtmayın’ diyor. Çünkü ikisinin de zaaflarını Allah biliyor. Adalet budur işte!

Modern ve Muhafazakâr Cahiliye

Batı’nın kadına yaşattığı sıkıntının adı Modern cahiliyedir. Yaratılışı, kalbi ve ruhu merkezli değil, bedeni merkezli bir kadın algısı, tam bir cahiliye adetidir.

Batıyı eleştirirken Doğu’nun problemlerini de doğru okumak gerekir. Özellikle ülkemizde ‘Din ve Kadın’ adına uydurulmuş o kadar çok hurafe var ki, bu hurafelerin yayılmasına sebep olan kitapları eleştirmek bile cesaret istiyor.

Bizim dindarlarımızda yaşanan problemi ‘Muhafazakar Cahiliye’ benzetmesinden başka bir benzetme ile anlatmak çok zor.

Allah ‘İnsan zayıf yaratılmıştır’ derken, bizim birçok hocamız ‘Kadın zayıf yaratılmıştır’ diye yazdı yıllarca.

Allah ‘İnsanı yarattığını’ söylerken, bizim hocalarımız, ‘Allah erkeği yaratıp, erkeğin kemiğinden kadını yarattığını’ anlatıp durdu senelerce.

Allah, Kadın ve erkek arasına mesafe koyarken, bizimkiler duvar örüp, kadını dört duvar arasına kapattı yıllarca.

Allah insanoğlunun nankör olabileceğini söylerken, bizim hocalarımız ‘Kadın milleti nankördür’ diye anlattı yıllarca.

‘Batı’nın çekici ile Doğu’nun Örsü arasında kalan kadın’ benzetmesi, kadın merkezli problemleri çok güzel özetliyor.

Kadına dair problemleri ne ‘Modern Cahiliye’ kafası ne de ‘Muhafazakar Cahiliye’ kafası çözemez. Kur’an ve Sünnet üzerine kafa yoracak Kadın müfessirler zihinsel emek harcamaya başlamadığı sürece, erkek yorumlarına mahkum sıkıntılardan kurtulamayacağız bu meselelerde.

Sahi Kur’an Tefsiri üzerine kafa yoran kaç bayan hatırlıyorsunuz? Veya Müfessir denilince aklınıza hiç kadın ismi geliyor mu? İslam kadının Tefsir yazmasını mı yasakladı ki, böylesi büyük bir boşluk var ortada?

Kadının kadına uyguladığı şiddet!

Erkeğin kadına uyguladığı şiddetten daha fazlasını, kadın kadına uyguluyor. Bahsettiğim şiddet fiziksel bir şiddet değil.

İhanet eden bir erkek, bu ihaneti başka bir kadın ile yapıyor. Evli erkeği yoldan çıkartan kişi, yine başka bir kadın değil mi?

Kocasının kayınvalidesi tarafından şımartıldığından şikayetçi olan bir kadın, oğlunu şımartarak büyütüyorsa, hemcinsi olan gelinine ‘psikolojik şiddet’ uygulamanın zeminini hazırlamış oluyor.

‘Annen olarak bana gösterdiğin saygıyı, eşine (gelinime) göstermezsen, sana annelik hakkımı helal etmem!’ diyen, kaç kadına rastladınız?

Allah’a karşı duruşumuz

Kadının erkek karşısında ki durumunu, erkeğin kadın karşısında ki tavrını konuşuyoruz sürekli. Piyasada konuya dair yüzlerce kitap var. Birbirlerini tamamlamak için yaratılmış olan iki cins, birbirleriyle savaşıyor gibi bir algıyla yazılıyor, bu ve benzeri kitaplar.

Kadının erkek karşısında, erkeğin kadın karşısında ki duruşunu düzeltmek istiyorsanız, ikisinin de Allah karşısında ki duruşunu düzeltin.

Dünya Kadınlar günü dolayısıyla, Kadına şiddeti konuşmaktan, ANNE olmayı konuşmayanlar, hiçbir soruna çözüm üretemezler.

Said Çamlıca

Cemaatte Kadınların Durumu Nedir?

Allah Resulu cemaatle namaz kılmayı hep teşvik etmiştir. Camide, mescitte, evde ve her yerde cemaat olunması önemli görülmüştür. Sadece erkekler değil, kadınlarında cemaate katılmaları istenmektedir.

Cemâat kelimesine “İslâm’ın kardeş kıldığı ve özel bir dayanışma çerçevesinde topladığı küçük büyük insan topluluğu” mânasını verirsek bu cemaat ilişkilerinde kadın ile erkeğin yeri, durumu, sınırları gibi konular önümüze çıkar.

Burada cemaatten maksadımız “namaz ibadetinde cemaattir“. Beş vakit namaz, Cuma ve bayram namazları, cenaze namazı, teravih namazı gibi cemaatle kılınan namazlarda kadınların vazifeleri ve durumları fıkıhçıları meşgul etmiştir. Kur’ân-ı Kerim’e ve Sünnet kaynağına bakıldığında kadınları cemaate katılmaktan meneden bir nassa rastlamak mümkün değildir. Aynı kaynaklar mü’minlere cuma namazının farz, beş vakit namazda cemaatin en azından müekked (güçlü) Sünnet kılındığını ifade ederken erkekleri muhatap almaktadır. Kadınlara Cuma ve cemaat farz kılınmamakla beraber yasaklama da bulunmadığına göre geriye iki ihtimal kalmaktadır: Ya teşvik edilmişlerdir, onlar için de namazı cemaatle kılmak efdaldir, daha sevaplıdır; yahut da cemaate katılmaları caiz olmakla beraber namazlarını evlerinde kılmaları evlâdır.

İslâm müctehidleri delilleri farklı değerlendirerek bu iki şıktan birini tercih etmişlerdir. Mesela Zahiriyye mezhebinin imamlarından biri olan İbn Hazm’e göre kadınların farz namazları cemaatle kılmaları, evlerinde tek başlarına kılmalarından efdaldir; cemaati teşvik eden hadisler hem erkeklere hem de kadınlara hitap etmektedir, kadınların namazlarını evlerinde kılmalarının daha üstün olduğunu ifade eden rivayetler sabit değildir. (Muhallâ, III, 129 vd.) Diğer müctehidlerin çoğu ise hadislerden ziyade “fitne“; yani “cinsel duygu, düşünce, fiil günahına girme ihtimali” gerekçesine dayanarak genç kadınların namazlarını evlerinde kılmalarının daha iyi olacağı hükmünü benimsemişlerdir.

Bize göre bu fitne gerekçesi, şartlara bağlı ve değerlendirilmesi izafi (göreceli) bir gerekçedir; iyi niyetli, edepli ve hayâlı İslâm kadınlarının bugün camilere gitmesinde, cemaatle namazlara katılmalarında, yer müsait olduğu takdirde cuma ve bayram namazlarını erkek saflarının arkalarında saf tutarak kılmalarında önemli faydalar vardır.

Hz. Aişe’nin imamlığında kadınların cemaatle akşam ve teravih, Ümmü Seleme Validemizin imamlığında da teravih namazı kıldıkları, Hz. Peygamber’in (s.a.) hayatı boyunca, beş vakit namazda, cemaate -mecbur kılınmamakla beraber- kadınların da katıldıkları, cenaze namazına kadınların da erkeklerin arkasında katılabilecekleri, erkeklerin bulunmaması halinde cenaze namazını kılma vazifesinin kadınlara düşeceği, hanımların bayram namazlarına katılmalarının Efendimiz tarafından teşvik edildiği, hatta hayızlı ve lohusa olanlarının bile -namaza katılmamakla beraber- namazgâha gelmelerinin, dua ve niyaza iştirak etmelerinin istendiği sahih hadislerle sabittir, bilinmektedir.

Kadınların, içlerinden birini imam yaparak kendi aralarında cemaat olup namaz kılmaları -bazı müctehidler mekruh olur demişlerse de- caiz kılan, hatta teşvik eden hadislere dayananlarca caiz görülmüş, iyi olur denilmiştir.

Kadınların erkeklere imam olmalarının caiz olmadığı konusunda ittifak vardır. Ümmü Varaka isimli bir sahâbî hanıma Hz. Peygamber’in (s.a.) izin verdiği ve kendisine bir müezzin de tahsis ettiği sabit ise de bu iznin, Peygamber Mescidine uzakça bir yerde oturan o hanımın “kendi aile efradına imam olması ile sınırlı bulunduğu” bilinmektedir.

Cemaatle namaz kılarken kimlerin hangi safta ve sırada duracakları konusu Hz. Peygamber (s.a.) tarafından belirlenmiştir. İmamın arkasında yaşlı, bilgili, saygı gören erkekler, onların arkasında yaşlılardan gençlere doğru diğer erkekler, arkada kadınlar dururlar. Bu düzenin bozulması, kadınların erkeklerle aynı hizada ve yanyana cemaat olmaları Sünnet’e aykırıdır, mekruhtur, caiz değildir. Hanefî mezhebi müctehidleri bu hususta daha da ileri giderek “aynı imamın arkasında aynı namazı kılmak üzere kadınlarla erkekler -aralarında bir ayırıcı rahle vb. bulunmadan- yanyana dururlarsa kadının iki yanındaki erkek ile arkasındaki erkeğin namazları sahih ve muteber olmaz” demişlerdir.

Maksadı üzüm yemek (ibadet etmek) olan kadınlarımız için camiye gitme, camide veya evde cemaatle namaz kılma, Cuma, bayram ve cenaze namazlarına -onlara ayrılan yerde ve saflarda- katılma konularında bir engel bulunmadığı -eskiden beri ilgili kitaplarda açıklandığı gibi- yukarıdaki özet açıklamalardan da anlaşılmış olmalıdır.

Maksadı bağcıyı dövmek olanlara gelince küçük bir uyarımız olacak: Bağcı o eski bağcı değil, dayak yiye yiye uyandı, tedbirini aldı, dövmeye giden dövülebilir, başkasına kuyu kazan kendisi düşebilir!

Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN

Kaynak: Nurdergi.com

Erkekler mi Yapmıyor Kadınlar mı Bırakmıyor?

Geçenlerde notere gitmiştim; ben beklerken sırası gelen elli yaşlarında bir karı koca işlem yapan memurun yanına gittiler. Kadın yanında ayakta duran kocasını az ilerdeki koltuğu doğru iteledi ve adamın iki omzuna hızla bastırarak kocasını oradaki koltuğa zınk diye oturttu. “Sen otur Ahmedim, ben hallederim.” dedi. (İri yarı kemikli bir kadındı, gerçi kocası da onun boylarındaydı fakat gücü yetti.) Adam biraz şaşırsa da oturduğu yerden kalkmadı.

Sonra kadın elindeki evrakları memura gösterdi, işlemleri yaptırdı en son adamın imza atmasına gelince kocası imzayı attı. Şimdi bu kadına sorsan büyük ihtimal kocasını sümsük ve beceriksiz buluyordur.

Kadınlara bakarsanız erkekler sorumsuz ve tembel. Her şeye kadın yetişmek zorunda kalıyor. Sorumsuz ve tembel erkekler elbette var; genellikle anneciği tarafından el bebek gül bebek yetiştirilmiş, evlenene kadar bir tek fatura yatırmamış, mutfak alışverişi yapmamış, o bilmez o anlamaz denildiği için tembelliğe alışmış.

Fakat bütün erkekler de böyle yetişmiyor tabii ki. Sorumluluk alarak büyüyen erkeklerin karısı da şikayetçi kocasının sorumsuzluğundan. Karısına bakarsanız kocası annesinin her işine koşuyor ama kendi evinde bütün yükü karısına bırakıyor. Neden? Karısı bir türlü bir şey beğenmediği için olabilir mi?

Bir kadınla konuştuk geçenlerde; ciddi bir hastalığı varmış, her gün bir merhemin sırtına ovularak sürülmesi gerekiyormuş. “Eşim yapmıyor.” dedi nemli gözlerle. Feminist zamanlarımda olsaydım “Kaba, vicdansız, duygusuz herif…” diye söylenirdim. “Hiç mi yapmıyor? diye sordum. “Eskiden yapıyordu fakat şimdilerde hiç yapmıyor.” dedi. “Neden acaba? Yaptığı masajları beğenmiyor muydunuz? ” dedim. “Evet hiç güzel yapamıyordu, ‘Olmuyor, annem ve kız kardeşlerim çok güzel yapıyorlar onlar gibi yap’ diye kaç kez tarif ettim ama tümden yapmayı bıraktı.” dedi. “Keşke olmuyor, yapamıyorsun demek yerine ‘Ellerine sağlık canım, şu tarafı güzel ovdun, şu tarafa biraz daha merhem sürüp o güçlü ellerinle omzumu incitmeden biraz daha ovabilir misin?’ gibi onu teşvik edici cümleler kursaydınız büyük ihtimalle size her gün seve seve masaj yapacaktı.’ dedim.

Siz eşinizin yaptığı işi beğenmeyip, eleştirir, aşağılarsanız nasıl olur da onun o işi hevesle yapmasını bekleyebilirsiniz?

Kocasının mutfak alışverişi yapmadığından şikayetçi hanımlar var. Neden erkekler evi için alışverişi yapmayı sevmiyorlar? “Domates ölmüş ağlayanı yok, bu benim kullandığım deterjan değil, bu pirinç baldo değil, limonlar kuru çıktı, eti yağlı almışsın… gibi şeyler söylediğiniz için kocanız evinizin ihtiyaçlarını almaktan kaçıyor olabilir mi?

Aldıklarını beğenmiyorsanız bile belli etmeyin ki alma hevesleri kaçmasın, o domateste öyle olsun, bu kez de bu deterjanı kullanın, bırakın ortalık biraz dağılsın. Alışverişe devam ederse o da öğrenir merak etmeyin. Bir süre müdahale edip söylenmeyin yeter. Bir de aldıklarına kötü kötü bakmayın, yüzünüzü asmayın, olumsuz mesaj vermeyin.

Hanımlar genelde erkeklerin mutfakta yardımcı olmadığından şikayetçidirler fakat çoğu kocasını mutfaktan kendisi kaçırmıştır. “Bir salata yaptın her tarafı dağıttın, çorbanın suyunu fazla koymuşsun, aman aman senin yardımın eksik olsun, ben yaparım.” deyip sonra da şikayet etmenin bir mantığı yok. O bir erkek bir kadın kadar temiz ve titiz olmasını beklememek gerek.

Çocuğu babasına güvenmeyen kadınlar var. Adam çocuğu ile markete gidecek kadın on kez tembihliyor, çocuğa dikkat et. Parka götürecek yine yüz adet tembih. Sallarken yavaş salla, terlerse üzerini değiştir, acıkırsa bir şey al yedir…Ya bu adam geri zekalı değilse, çocuğunda dilsiz değilse senin bunları söylemene gerek yok. Çocuk hızlı sallandığında korktuğunu, midesi alarm verdiğinde de acıktığını babasına söyleyecektir. Kadın bu kadar tembih ettiğinde erkeğin çocukla ilgilenme isteği de azalır. Birazcık güven, rahat ol, o onun da çocuğu.

Teşvik ve takdir kadınlar için de kıymetlidir fakat erkekler için arabanın benzini gibidir, nasıl benzin olmadan araba gitmiyorsa erkekler de yaptıkları iş takdir edilmiyorsa yapmayı hemen bırakırlar. Kadınlar takdir olmasa da yapması gerekenleri yaparlar fakat erkekler genellikle bırakırlar. Kimin ne dediğini de pek umursamazlar.

Kadınlar için iltifat önemlidir, erkek için yaptığı işin takdir edilmesi daha önemlidir.

Bir kadın kocasına “çok yakışıklısın” derse mi yoksa “çok iyi bir kocasın” derse mi erkek daha mutlu olur? Kadın ise çok becerikli bir kadın olduğunu duymaktan ziyade, güzel olduğunu, kocası tarafından beğenildiğini, o elbisenin ona ne kadar çok yakıştığını, güzel gülümsediğini, gözlerinin renginin ne kadar güzel olduğunu falan duymak daha çok mutlu eder. Tabii ki kadınlar da yaptıkları işlerin takdir edilmesini beklerler o ayrı fakat tercih konusunda kendilerine yapılacak bir iltifatı, yaptıkları işe yapılacak takdire tercih ederler.

Bu yüzdendir ki erkekler hanımlarına iltifatı bolca yapsınlar, kadınlar da eşlerini çokça takdir etmeyi unutmasınlar. Takdir yerine eleştiri yapan hanımlar da boş yere kocalarının sorumsuzluğundan, yardım etmeyişinden şikayet etmesinler. Daha rahat olmayı ve takdir etmeyi denesinler.

Sema Maraşlı / ÇocukAile.net