Etiket arşivi: kadir gecesi

Kadir Gecemiz Mübarek Olsun…

En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur’ân’da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kâinatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir. Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhanî hâdiselerin anlatılması için müstakil bir sûre inmiştir. Bu sûre Kadr Süresidir.

Yine Cenâb-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş âyetli bir sûrede üç defa “Leyletü’l-Kadr” ifadesini açıkça zikretmektedir:

Şüphesiz, o Kur’ân’ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.

Ulvî hâdiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyurulur :

O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir.

Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.

Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.

Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur’ânî sofraya başta Kur’ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü’minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü’minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed’in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.

Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz.

Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir?

“Bin ay” seksen üç sene dört aylık bir süreye tekabül eder. Geçmişteki salih kimselerin bir ömür boyu kazandıkları manevi mertebeyi bir gece içinde elde etme fırsatıdır. Resulullah (a.s.m.) sahabilere İsrailoğullarından bir kimsenin Allah yolunda bin ay boyunca silâhlı olarak cihat ettiğini anlatmıştı. Sahabiler bunu duyunca şaşırdılar ve kendi amellerini az, gördüler. Bunun üzerine Kadir Suresi indirildi.

Başka bir rivayette Peygamberimiz Sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabiler bunu hayretle karşıladı. Cebrail Aleyhisselâm geldi, “Yâ Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir” diyerek Kadir Suresini okudu ve, “İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır” buyurdu.(1)

Diğer bir rivayette Resulullah’a bütün ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içinde üzüldü. Yüce Allah da Habibine, bu üzüntüsüne mukabil Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı. (2)

Kadir Suresi bu hadiseler üzerine nazil olmuştur. Bu sure, sahabilerin üzüntüsünü hafifleten bir suredir.

Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olmasını Nasıl Açıklarsınız?

Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur’an’ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat’i bir delildir. Evet nasılki bir padişah, saltanatında belki her senede, ya tahta geçme merasimi namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Halkını, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal’i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur’an-ı Hakîm’i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, Cenab-ı Hakk’ın hikmetinin muktezasıdır. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, adî ve hayvanî meşguliyetten insanları çekmek için oruca emredilecek.

Neden “Kadir” Gecesi?

Kadir Gecesi hüküm gecesi demektir. Duhan Suresinde açıklandığı üzere İlâhi takdirce belirtilen hükümler Kadir Gecesinde ayırd edilir. Bu anlamda Kadir Gecesine takdir gecesi diyenler de vardır. Aslında eşyanın, işlerin ve hükümlerin miktar ve zamanları ezelde takdir edildiği için burada söz konusu olan takdir, önceden tespit edilen kader programının yerine getirilmesiyle ilgili planların hazırlanmasıdır. (3)

“Kadr” kelimesinde “tazyik” manası da vardır. Buna göre o gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki, dünya onlara dar gelir.

Bir hadiste, “O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır” buyurularak buna işaret edilir. (4)

Kadir Gecesinin Ramazan’ın hangi gecesine rastladığı hususunda pekçok rivayet olmakla birlikte, Ramazan’ın son on gününde aranması tavsiye edilmiştir. Bazı hadis-i Şeriflerden de 27. gecesine denk geldiği bildirilmektedir. “Onu yirmi yedinci gecede arayınız” mealindeki hadis bu hususa işaret etmektedir. (5)

Bu rivayetlerin ışığında, İslâm âlimleri Kadir Gecesinin Ramazan’nın yirmi yedinci gecesi olarak kabul etmiş ve böylece Müslümanlar o geceyi Kadir Gecesi niyetiyle ihya edegelmişlerdir.

Bunun için mü’minler mümkün mertebe, vakit ve imkânları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret ederler. Çünkü bu gecede herbir Kur’ân harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette artış göstermektedir.

Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur’ân okunur, Kur’ân tefsirleri mütâlâa edilir. Zikredilir, salavat-ı şerife getirilir. Dualar edilir, Allah’a niyaz ve tazarruda bulunulur. Fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Hâsılı her vesileyle vakit nurlandırılır. Kadir Gecesinin getireceği büyük kazanç hakkında rivayet edilen hadisler en güzel teşvik mahiyetini taşımaktadır.

Kim inanarak, sevabını ancak Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir.” (6)

Bu gecede nasıl dua edelim?

Bunu da Hazret-i Âişe (r.a.) vasıtasıyla yine Peygamberimiz (asm)’den, öğrenelim:

Dedim ki, ‘Yâ Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?’ Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam;

“Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî (Allah’ım, sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin.’ buyurdu.

sorularlarisale.com

Kaynaklar:

1) Hak Dini Kur an Dili. VI/4592.
2) Muvatta. İtikâf:6.
3) Duhan Suresi, 3.
4) Hak Dîni Kur’ân Dili, IX/5970.
5) Müsned, II/27.
6) Buhari, Siyam: 71, İbni Mâce, Dua.

Kadir Gecesi ve Kuran’ın Hayatımıza İnzali

Kadir Gecesi

Kadir gecesinin dini hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Gecelerin en önemlisi ve feyizlisi Kadir gecesidir. Kur’an-ı Kerimde adı zikredilen tek gece de Kadir gecesidir. İnsanlık için bir hidayet kaynağı ve kurtuluş reçetesi olan Kur’an-ı Kerim bu gecede indirilmeye başlamıştır. Bu gecede yapılan ibadet, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Nitekim Kur’an-ı

Kerimin 97. el-Kadr suresinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu Biz onu (Kur’an-ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir”.    

İmam-ı Buhari’nin pek çok rivayetinde, Kadir gecesinin Ramazanın son on gecesinden birinde olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) Ramazanın son on gününde mescitte kurdurduğu küçük bir çadır içinde İtikâfa girer, kendisini tamamıyla ibadete verirdi. Bu geceye has bir ibadet yoktur.

Ancak Hz. Aişe annemiz Peygamberimiz (s.a.v.)’e, “Ey Allah’ın Resulu Kadir gecesine  tesadüf  edersem  nasıl  dua  edeyim”  deyince,  Resulullah  (s.a.v.):  “Allah’ım sen affedicisin affetmeyi seversin, beni affet.” şeklinde dua etmesini tavsiye etti. Kadir gecesi Kuran okumalı, namaz kılmalı, dua, tevbe ve istiğfar etmeli, üzerinde kaza namazı olanların kaza namazı kılması, tesbih namazı

kılmalı, Müslümanların birlik, dirlik ve beraberliği için bol bol dua etmeli, geçmişimizi iyi muhasebe etmeli, arkamızda temiz bir iz mi bırakmışız yahut karanlık bir geçmişimiz mi var? Arkamızda hoş bir seda, temiz bir iz varsa  bu güzelliklerimizi ziyadeleştirmeli, nurlandırmalıyız. Eğer kirli geçmişimiz varsa, hoş  bir  seda  yoksa  kirlerden  arınmalı, hoş  bir  seda  bırakabilmeye  gayret göstermeli,  zimmetimize  kul  hakkı  geçirmişsek,  onları  iade  etmeli  ve helalleşmeliyiz. Efendimiz (s.a.v.)  Buhari ve Müslimde zikredilen  bir  hadisi şeriflerinde; ”Kim, faziletine inanarak ve ecrini umarak Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları mağfiret olur.” Buyurmuşlardır. 

Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilafları, şahsi menfaat hesaplarını ve basit düşünce  farklılıklarını  bertaraf  etmeli;  her  zamandan  daha  çok  muhtaç olduğumuz ve yüce Dinimizin bizden ısrarla istediği barış, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin  güçlenmesini,  insani  ve  ahlaki  meziyetlerimizin  yeniden yeşermesini sağlamalıyız. Kulluğumuz, yalnız bu mübarek gecelere münhasır kalmamalı, bütün bir ömür boyu Kur’an’a muvafık olarak devam etmelidir.

Kur’anın Hayatımıza İnmesi

Kur’an-ı Kerim; insanları tek olan Allah’ı tanımaya, ancak ona kulluk etmeye çağıran, dalaletten hidayete erdiren, karanlıklardan aydınlığa çıkaran, hakka kavuşturan, hayra, iyiliğe, mutluluğa götüren, ruhlara ve kalplere huzur veren, gönüllere şifa saçan, dünya ve ahiret saadetini sağlayan “ve insanlara, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet,  hem  bir  kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir,  hem bütün mevcudatın İlah’ı unvanıyla Allah’ın fermanıdır”. 

1- Kur’an; okumayı, öğrenmeyi, düşünmeyi, düşündüklerini ifade etmeyi ve yazmayı kutsallaştırmış, ibadet kapsamı içine almıştır. Kur’an, donuklaşmış olan akıllara düşünmenin yolunu açmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?”

2 – “Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?

3- 250’den fazla ayette doğrudan akla hitap etmiş, insanları düşünmeye, akletmeye çağırmıştır. Allah’ın vahyini anlamak akla dayalıdır. Dünya işlerini yürütmek ve başarılı olmak da akla dayalıdır. Hayat bütünü ile akla dayalıdır. Bu sebeple hayatın, İslam’ın ve mukaddes kitabımız Kur’an’ın temelinin akıl olduğunu söylememiz gerekir. Ancak aklın vahye göre kullanılması gerektiğini de aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Akıl temel, vahiy ise onun üzerinde bir bina gibidir.  Nitekim Yüce Rabbimiz: “O, akıllarını kullanmayanları murdar kılar.”

4- İnsanlar yaşadıkları dünyada, birçok hak elde etmek için mücadele ettiler, bu uğurda kanlar akıttılar ve canlar heba ettiler. İşte Kur’an bu hak ve hürriyeti, adalet ve özgürlüğü, eşitlik ve kardeşliği, dünya ve ahiret saadetini düzene koydu  ve  sağladı.  Kanla,  canla  alınamayanlar  Kur’an’la  alındı,  Kur’an’la sağlandı ve Kur’an’la düzene konuldu. Renk, ırk, dil farkı gözetmeksizin bu hususları tedris etti. Din, can, mal, akıl, nesep emniyeti sağladı Kur’an-ı Kerim.  

Kur’an,  insanların  doğuştan  gelen  özgürlüğünü  korumayı  hedeflemiştir. Onları, hem inanç bakımından hem dünya hayatı ile ilgili işleri bakımından hem de ibadetleri bakımından özgürleştirmiştir. Özgürlük noktasında ise kadın ile erkek arasında herhangi bir ayırım yapmamıştır. Bu özgürlüğü inanç, ibadet, düşünce ve amel özgürlüğü olarak özetleyebiliriz. Kur’an, gerek dünya işlerinde, gerekse ahiretle ilgili işlerde, kolaylık ilkesini getirmiştir.  Kur’an,  İnsanların  kendi  akılları  ile  zorlaştırarak,  âdeta  bir cendereye çevirdikleri dünya hayatını kolaylaştırıp yaşanır hâle getirmiş; özellikle ibadetleri kolaylaştırmış ve insanların gelişme ve yenilenmelerini sağlayacak yolları açmıştır.  “Allah size kolaylık vermek ister, zorluk vermek istemez.”

5-  “Allah, din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi”.

6- Hz. Peygamber (s.a.v)’de Yemen’e vali olarak görevlendirdiği Muaz b. Cebel’e şu talimatı  vermişti:  “Kolaylaştırınız,  zorlaştırmayınız;  müjdeleyiniz,  nefret ettirmeyiniz.”

7- Yüce  Rabbimiz:  “Ey  insanlar!  Rabbinizden  size  bir  öğüt,  kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.” Buyurmak suretiyle, her bir insanın gönül dünyasına hitap ederek oradaki manevi ve

8- Ahlaki  bozuklukları tedaviye yöneltmekte, insanın iç âlemini arındırmasını, doğru inanç ve güzel hasletler kazanmasını sağlayıcı hükümler getirmiştir. Kur’an’ın  uyarı  ve  öğütlerini  ciddiye  alıp  onun  şifa  verici  hükümlerini benimseyen  mü’minin  doğru  ve  yanlışlarını  görmesine,  ebedi  kurtuluşa yönelmesine ve hak yolda yürümesine rehberlik etmekte; nihayet bu kemal derecelerini aşan mü’minlerin Allah’ın sevgi ve merhametini kazanmalarını sağlam aktadır. Kur’an’ı Kerimin özellikle mü’minler için bir rehber ve rahmet olarak gösterilmesi, insanların Kur’an tavrıyla ilgilidir. Çünkü inatçı ve ön yargılı tavırlarıyla daha baştan, doğru ve hayırlı olan şeylere kendilerini kapatanlar, nübüvvet ve vahiy nurundan yararlanmamak için kulaklarını kapatırlar.

Bu yüzden de özünde hidayet ve rahmet olan Kur’an, bunlara fayda sağlamaz. Efendimiz (s.a.v) dönemindeki Mekkeli müşrikler ve sonraki yüzyıllarda yaşayan ve Mekkeli  müşriklerle  aynı  paralelde  olanlar,  Kur’an’a  kulak  tıkamakla kalmadılar;  onun  dinlenmesini,  öğrenilmesini,  anlaşılmasını  ve  hayata tatbikini  engellemek için ellerinden gelen zulüm ve haksızlıklarını hep yapa geldiler. Bu zihniyette olanlar, dünyanın neresinde olursa olsun bu iğrenç ve habis tutumlarını geçmişte yaptılar, günümüzde de yapmaktalar ve kıyamete kadar  da  bu  tutumlarını  devam  ettireceklerdir. Nitekim  yüce  Rabbimiz: “İnkârcılar dediler ki: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız.”

9- Kur’an’ı  yaşantımıza,  hayatımıza  indirir;  onunla  tefekkür  eder,  onunla düşünür, onunla görür, onunla işitir, onunla konuşur, onunla tutar, onunla  yürür ve bütün hayatımızı onunla şekillendirirsek fert olarak, aile olarak, toplum olarak, millet olarak Allah’ın rızasını kazanmış ve bununla beraber ahlaksızlıktan, arsızlıktan, hırsızlıktan, haksızlıktan, hukuksuzluktan,  zimmete mal geçirmekten, zalimlikten, toplumu ifsattan ve benzeri şirretliklerden, kısaca Kuran’ın yasaklamış olduklarından beri oluruz. Kur’an, hem sözümüzü hem de özümüzü ve tüm fiiliyatımızı düzeltmemizi ve adil olmamızı bize emretmektedir.  Yüce Rabbimiz: “Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun.”

10- “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara  vermenizi  ve  insanlar  arasında  hükmettiğiniz  zaman  adaletle hükmetmenizi emreder.” buyurmaktadır.

11- Kur’an’ı, indiriliş gayesinin haricinde kullandığımız, sadece lafzını ezberlediğimiz, yahut ölülerimize okuduğumuz, manasını tamamen ihmal ettiğimiz halinde; Onu hayatımızdan uzaklaştırdığımız içindir ki; yeryüzü kan gölü haline gelmiştir. Sadece Müslümanlar değil, insanların büyük çoğunluğu, insan fıtratına ters düşen veya keyfi uygulanan despot ve dikta sistemler sebebiyle zillet içerisinde ezilmektedir. Şayet Kur’an’ın mesajı alınmış olsaydı, dünyanın bazı bölgelerinde bugün yaşanmakta olan insanlık dışı cinayetler, hak ve hukuk bilmezlik  bu derece yaygın olmazdı. İnsan fıtratına uygun olarak vaz olunmuş ve asrısaadette toplum hayatına tatbik edilmiş olan Kur’anın kılavuzluğunda ve rehberliğinde, ahlakı Kur’an ahlakı olan Efendimiz (s.a.v)’in önderliğinde, görev ve hedefi daima hayra çağırmak, iyiliği emredip kötülükten yasaklamak olan insanlar, yeryüzünün yöneticileri olmalıdır ki; yeryüzü ve insanlık huzur bulmuş olsun. 

Kur’an’a uymamanın hem dünyada hem de ahirette cezasının ağır olacağını bizzat Kur’an’ın kendisi haber vermektedir.  “Kim beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.  O:  Rabbim!  Beni  niçin  kör  olarak  haşrettin?  Oysa  ben, hakikaten  görür  idim!  Der.  (Allah)  buyurur  ki:  İşte  böyle.  Çünkü  sana ayetlerimiz  geldi;  ama  sen  onları  unuttun.  Bugün  de  aynı  şekilde  sen unutuluyorsun!”

12 – Yunus Emre ne güzel söylemiş: “Kim ki Kur’an bilmedi sanki dünyaya gelmedi.” Bu vesile ile Kadir gecenizi ve yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı tebrik eder, Milletimiz, Memleketimiz ve Bilad-i İslam için hayırlara vesile  olmasını  Allah’tan  diler,  Yüce  Rabbimiz,  Kur’an’ı  bilmeyi,  anlamayı, anlatmayı,  yaşamayı,  yaşatmayı,  biz  kullarını  kolaylaştırsın  ve  onun  nurlu yolundan ayırmasın. Âmin! Velhamdülil-lahi Rabbil’ȃlemin

KAYNAKÇA

1- İşaratü’l-i’caz Said Nursi

2- Muhammed Suresi 47/24

3- Enbiya Suresi 21/10

4- Yunus Suresi 10/100

5- Bakara Suresi 2/185

6- Hac Suresi 22/78

7- Buhârî, Meğazî, 60

8- Yunus Suresi 10/57

9- Fussilet Suresi 41/26

10-Enam Suresi 6/152

11- Nisa Suresi 4/58

12-Taha Suresi 20/125,126

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Kur’an, Zaman ve İnsan

Eğer bir gece, içinde Kur’ân’ın inmesi sebebiyle seksen seneden daha yüksek bir değer kazanıyorsa, insan hayatı bundan daha fazlasına lâyıktır.

O Ramazan ayı ki, onda Kur’ân indirildi.
Bakara Sûresi, 2:185

 

Biz onu mübarek bir gecede indirdik.
Duhan Sûresi, 44:3

 

Biz onu Kadir Gecesinde indirdik.
Kadir Sûresi, 97:1

HER üç âyet de bir mübarek zaman diliminden söz ediyor. Ve her üç âyet de o zaman diliminde cereyan eden önemli bir hadiseyi anlatıyor.

Bakara ile Kadir Sûresinde sözü edilen zaman diliminin Ramazan ayı ile ondaki Kadir Gecesi olduğu zaten aşikâr bir şekilde belirtilmiş bulunuyor. Duhan Sûresinin âyetinde ise gecenin adı verilmediği için, onun Berat mı, yoksa Kadir Gecesi mi olduğu konusunda ihtilâf edilmiştir. Yaygın görüş onun Kadir Gecesi olduğu yönünde ise de, Berat gecesinde Kur’ân’ın dünya semasına indiği, Kadir Gecesinde de Hz. Peygambere inmeye başladığı yolunda görüşler de vardır. Fakat konumuz itibarıyla bu birşey değiştirmiyor. Çünkü, ister Berat, ister Kadir Gecesi olsun, âyet, onda Kur’ân’ın inişine dikkatleri çekiyor ve biz de bu husus üzerinde durmak istiyoruz.

Kur’ân, bu âyetlerde, bize kendisinden söz ediyor.

Bir de, onun indiği zaman diliminin değerine, feyiz ve bereketine dikkat çekiyor.

Bundan çıkan apaçık sonuç:

Bu zaman dilimleri, Kur’ân sebebiyle değer kazanmıştır.

Eğer Ramazan ayı on bir ayın sultanı ise, onda Kur’ân indiği içindir.

Eğer Kadir Gecesi bin aydan hayırlı ise, onda Kur’ân indiği içindir.

Eğer Berat Gecesi mübarek bir gece ise, onda Kur’ân indiği içindir.

Kur’ân’ın bu gün ve gecelerden söz etmesi de bizim dikkatlerimizi Kur’ân’a yöneltmek içindir. O gün ve gecelerin Kur’ân sebebiyle öylesine bir değer kazanması, bize bu hakikati hatırlatmak için yeterli olmalıdır.

Bu sonuç ise, bize, sadece sözü geçen gün ve geceleri değil, tüm hayatımızı nasıl değerlendireceğimiz konusunda apaçık bir ders verir.

Eğer bir gece, içinde Kur’ân’ın inmesi sebebiyle seksen seneden daha yüksek bir değer kazanıyorsa, insan hayatı bundan daha fazlasına lâyıktır. O da Kur’ân’ı karşılamak, Kur’ân’a yönelmek, Âlemlerin Rabbinden gelen bir hitaba mazhar olmak suretiyle, binlerce ömrün kazancına erişebilir, ebedî bir âlemde bu muhataplık şerefini sonsuza kadar devam ettirebilir. Nitekim Rahmân Sûresinin başındaki âyetlerde, Yüce Allah’ın, insana Kur’ân’ı öğretmek suretiyle bahşettiği değere işaret edilmekte ve üzerimizdeki bu en büyük İlâhî lütuf bize hatırlatılmaktadır.

Onun için, bu mübarek gün ve geceler, hayatımızı Kur’ân ile değerlendirme bilincini geliştireceğimiz zamanlar olmalıdır.

“Nasıl?” diye sorulacak olursa, “Akla gelen her şekilde” cevabını verebiliriz.

Şunu unutmamak gerekir ki, Kur’ân ile ilgili en küçük birşey, insan hayatında bir yer işgal etmeye, en büyük şeylerden de fazla lâyıktır.

Bu, kimimiz için bir harf öğrenmek, kimimiz için bir hatim indirmek, kimimiz için Kur’ân’dan bir hakikat dersi almak, kimimiz için Kur’ân’dan birşeyler öğretmek olabilir. Bazan bir mukabelede cüz takip ediyor, bazan Kur’ân’dan aldığımız bir dersi nasıl hayatımıza geçireceğimizi müzakere ediyor olabiliriz. Bütün bunlar, en ince ayrıntısına kadar, Yer ve Gökler Rabbinin ilminde koruma altına alınır ve bir büyük hesap günü için saklanır.

Sen hangi işte olsan, o işe dair Kur’ân’dan ne okuyacak olsan, yahut siz ne iş yapsanız, siz ona dalıp gittiğinizde Biz size şahidizdir. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca birşey bile Rabbinden gizli kalmaz. Bundan küçük olsun, büyük olsun, ne varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.[1]

Kur’ân, sadece gün ve gecelere değer kazandırmakla kalmaz. Ona yönelen gönüllerde, onunla geçen ömürlerde de nice Kadir Geceleri doğar.

Ramazan ayı ve Kadir Gecesi gibi zamanlar ise, Kur’ân’a böyle bir şuur içinde yönelmenin tam vaktidir. O zamanlar da hem Kur’ân ile değerlendirilmeli, hem de Kur’ân ile meşgul olma alışkanlığını bütün bir ömre yaymak için vesile olmalıdır.

[1] Yunus Sûresi, 10:61.

yazarumit.com

Kadir Gecesini Kimler Bilir?

Bu soru Hz.Peygamber’den bu yana her Ramazan’da birçok müslümanın gündeminde yer alagelmiştir. Kur’an ayeti ile bin aydan hayırlı diye haber verilen bir geceyi aramanın heyecanıdır insanı bu soruya sevkeden. Birçok soru gibi bu sorunun da tek bir cevabı yok. Kimilerine göre cevap iki şıktan oluşacak kadar basittir: evet veya hayır. Kimilerine göre ise sorunun kesin bir cevabı olamaz. Kuantumdaki belirsizlik ilkesi gibi olasılıkla tahmin edilebilir, ancak kesin olarak bilinmez. Kimileri de Allah’ın sevgili kullarının bir nevi ilhamla bu geceyi bileceklerini iddia eder. Kimileri ise bu denli müstesna bir gecenin fizik aleminde kainat çapında bir alameti olduğuna inanır ve atomlardan ta galaktik sisteme kadar bu geceye işaret eden bir fiziki hadiseyi aramaya koyulur. Hasılı arayış metotları farklı da olsa hepsi bir gaye için çırpınır: Kadir Gecesini bulmak. Bu arayışa katılanlardan biri olarak, geçmiş bir Ramazanda yaşadığım bir serüveni sizinle paylaşmak istiyorum. Kadir Gecesini ararken ilginç bir hakikatle karşılaşmıştım. Kadir Gecesini bilip bilmediğimi Allah bilir, ancak Kadir Gecesini bilenleri biliyorum artık. Kimler mi? İşte hikayesi…

Kadir Gecesi arayışına çıkarken fark ettiğim ilk şey Türkiye’deki müslümanlar ile diğer müslümanlar arasında bu gece ile ilgili farklı telakkilerin varlığıydı. Hadislerde Kadir Gecesini son on gecede ve hususan tekli gecelerde arayın denilmesine rağmen Türkiye’de yirmiyedinci gece Kadir Gecesi olarak idrak edilegelmiştir. Oysa Amerika’da karşılaştığımız diğer Müslümanlar tek gece yerine, hadisin manasına uygun olarak, son on geceye odaklanmayı daha uygun buluyor. Bir kısmı bu geceyi elden kaçırmamak için son on günde itikafa çekilmeyi bile tercih ediyor. Kadir Gecesinin kadrini bilenler herbir geceyi Kadir gecesi olabilir diye değerlendirirken, onun kadrinin idrak etmeyenler ise herbir geceyi Kadir gecesi olmayabilir diye ihyadan içtinap ediyor. Bu iki yaklaşım da Kadir Gecesinin bir imtihan eseri olarak saklı tutulmasının sırrını işaret ediyor.

Kadir Gecesi arayışına devam ederken şahit olduğum başka birşey ise arama metotlarının farklılığıyla alakadar. Kimileri bulutlu bir gecede okyanusa gidip sabaha kadar balık arar gibi arıyor. Kimileri yüksek ücretli yeni bir iş arar gibi arıyor. Kimileri Bayram arefesinde karını maksimum kılmak için uygun bir pazar arayan tüccar gibi arıyor. Kimileri dünyanın en değerli hazinesini arar gibi arıyor. Kimileri fizik alemindeki olağandışı haberlerin içinde arıyor onu. Kimileri rüyalarda arıyor. Kimileri şeyhinden veya üstadından gelecek bir mesajda arıyor. Hasılı senede bir gelen Kadir Gecesini insanlar binbir farklı yollarla arıyor.

Geçenlerde bir akşam üstü iftardan sonra birkaç arkadaşın balık avına çıkmak üzere hazırlık yaparken konuştuklarına kulak misafiri oldum. Hepsi bir gaye etrafında odaklanmıştı: mümkün olduğu kadar çok balık yakalamak. Yaklaşık iki saat uzaklıktaki okyanusa gidip oltayla balık yakalayacaklardı. Biri “kocaman okyanusta balıklar bula bula bizim oltayı mı bulacak” diye kuşkusunu dile getirirken, bir diğeri “kocaman okyanusta da balık bulamazsak başka nerde bulabiliriz” diye ümitvar olduğunu beyan ediyordu. Gerçi halk arasında balık gibi avlanmak diye bir tabir kullanılsa da, dinlediğim kadarıyla balıklar öyle kolay avlanılmazmış. Hava durumu, kullandığın yem, gittiğin bölge ve gidiş zamanı gibi birçok farklı faktörü dikkate almak gerekiyormuş başarılı olmak için. Bulutlu havada ve gece vaktinde balık bulmak kuvvetle muhtemelmiş. Balıkçı arkadaşlar bu noktalarda fikir birliğine vardıktan sonra yola çıkmaya karar verdiler. Gerçi uykularından fedakarlık yapacaklardı. Bütün gece ayakta kalmakla kendilerine bir nevi eziyet edeceklerdi. Bu olumsuzluklar akıllarına geldiğinde, ellerininin arasına alacakları büyük balıkları hayal ediyorlardı. Rasyonel bireyler olarak, alacakları mükafat karşısında, uykusuzluk gibi bir maliyet ödemeye razıydılar. Belki de onlara göre gündüz vakti balığa gitmek irrasyoneldi. Onların tatlı müzakerelerine kulak verirken, hayalim beni başka bir arayışa götürmüştü: Kadir gecesi arayışı. Nefsim Ramazan okyanusunda Kadir Gecesini aramak için bir gece dahi olsa rahatından vazgeçip arayışa çıkmama razı olur muydu acaba? Hem bu dünya okyanusunda yakalanan balıklar bir öğünlük olmasına rağmen, sonsuz öğünlerde soframa gelecek balıkların avına çıkmak daha rasyonel değil miydi? Hem sonsuz gecelerde rahata kavuşmak için bir gecelik rahatı feda etmek çok mu ağırdı? Bu mülahazalar nefsimi bir derece ikna etmekle beraber tam kafi gelmiyordu. Başka bürhan istiyordu.

Ramazan’ın yirminci günüydü, bir fizikçi arkadaşla Kadir gecesi sürecinden bahsediyorduk. Ben aramak için hazırlığa başlarken, o bana bu gece Kadir gecesi olabilir dedi fiziki bir olaya dayanarak. Bu denli kıymettar bir gecenin Kainat ölçeğinde fiziki bir olayla irtibatı olmalıydı onun anlattığına göre. Üyesi olduğu fizikçi grubundan aldığı habere göre bu gece Andremoda galaksisinin tutulması hadisesi yaşınıyordu. Galaktik ölçekte büyük bir hadise. Daha da ilginci bu olay her yıl Ramazan’ın son on gecesinde cereyan ediyormuş. Tıpkı Kadir Gecesi gibi hangi gecede olduğunu bilinemiyormuş. Argümanlar pek ikna ediciydi. Geçen sene bu hadise Ramazan’ın yirmi sekizinde olmuş bu sene ise bu geceye tekabül etmiş. Bilime olan güvenimin etkisiyle söylenenlere hayli inandım. Bu gece Kadir gecesi olabilir diye sabaha kadar ihya etmeye karar verdim. Bu kararımda akşama doğru sanal dünyadan aldığım bir haberinde etkisi olmuştu. İnternet üzerinde sohbet ettiğim dost yazar bir dostuma duyduklarımı hikaye ederken ilginç bir cevap aldım. “Biliyor musun!” dedi muhatabım, “bugün Kadir Gecesi’yle ilgili bir haber aldım.” “Bir okuyucum bana gündüz bir mesaj attı. Tanıdığı veli bir zattan bu gecenin Kadir gecesi olduğunu öğrenmiş.” Eh, dostlara düşen bu muazzam fırsattan birbirlerini haberdar etmekti. Kadir Gecesi sırrını çözen bir Allah dostu, bunu haber vermiş kendi dostuna.. biz de dostun dostundan duymuş olduk.. Bu iki hadise karşısında hem akıl hem de kalp cevabını bulmuş gibi bir derece sevinmişti. “Nefsim bile sabahlamaya razı olur,” diye düşünmüştüm. Gel gör ki, geceyi bir nebze ihya etmek için gayret gösterdikten sonra, içimden yükselen karşı argümanların etkisiyle soluğu yatakta almıştım. Saat gecenin ikisini gösteriyordu yattığımda. “Allah bereket versin. Bu kadar yeter demişti” içimdeki nefsani ses. Çok geçmeden dehşetli bir rüya ile uyanırken aklıma gelen ilk şey: bu gece gerçekten Kadir Gecesi mi yoksa? Bir süre daha uyanık durdum. Ancak, gafil nefsim olup bitenleri unuturup, yine beni yana devirdi.

Günler birbirini kovalarken yirmiyedinci geceye ulaşmıştım. Arayışım devam ediyordu. Bu gece Kadir Gecesi olması kuvvetle muhtemeldir diye nefsimi iknaya çalıştım. Gecenin ilerleyen saatlerinde nefsimden yükselen kuşkulu sesler karşısında aklım tatmin edici bir bürhan aradı. Ramazan Risalesindeki bir teşbihten hareketle birkaç arkadaşa telefon etmeye karar verdim. Aslında onlara bir hakikatı anlatmakla, nefsime ders vermek istiyordum. Tıpkı, kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle misali gibi. Hem onlarla bir hakikatı paylaşacaktım, hem de nefsimi iknaya çalışacaktım. Oyuncak helikopter satan tüccar bir arkadaşı aradım önce. Selam ve tebrikten sonra asıl konuya geldim.

“Helikopterlerini kaça satıyorsun?”

“Tanesini 10 dolara.”

“Senenin belirli bir zamanında gece vakti açılacak bir pazarda onların tanesini 1000 dolara satmak imkanı olursa ve daha da ötesi pazara götürebildiğin malların hepsinin satın alınacağı garantisi varsa ne yaparsın?”

“Bir sene öncesinden hazırlıklarımı yaparım. Fabrika ile irtibata geçip azami miktarda ürünle pazara katılırım.”

“Peki bir gece vakti tanesine 30 bin dolar veren bir Pazar olursa ne yaparsın”

“Hiç tereddütsüz tüm geceyi pazarda geçiririm.”

Ahizeyi indirdikten sonra kendi kendime sordum: Böyle pazarlarda en karlı ticareti yapıp bütün dünyanın maliki bile olsan, Ramazan pazarında kazanacaklarımızın yanında bir kıymet ifade eder miydi? Rad suresinde Cenab-ı Hak gök gürültüsü şiddetinde bir sesle bu soruya cevap veriyordu: “Ona(Rabbinin emrine) uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (cehennemden kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler.”(Ra’d, 18)

O halde nefsimi karlı dünya pazarına tereddütsüz razı edip, ahiret pazarından uzaklaştıran neydi acaba?

Telefonun tuşlarına bir daha bastım. Bu sefer Amerika’nın kuzeyinde bilgisayarda doktora yapan bir arkadaş vardı karşımda. Hoşbeşten sonra ona da asıl konuyu açtım.

“Bildiğime göre okulda asistan olarak çalışıyorsun. Saat ücretin kaç dolar?”

“15 dolar”

“Burada hayli yüksek ücret veren bir iş imkanı var. Başvurmayı düşünür müsün?”

“Neymiş bu?”

“Bilgisayarla alakalı bir iş.”

“Kaç dolar verecekler.”

“Hayli fazla ücret veriyorlar, ancak bir şartları var. Gece çalışacaksın.”

“Ne kadar verecekler?”

“Saati 100 dolar”

“Deme ya, bu kadar yüksek ücret verdiklerine göre bir istedikleri vardır”

“İstedikleri şey projeyi kısa sürede bitirmek için gece boyunca çalışman. Düşünüyorsan sana iş ilanını göndereyim.”

“Olur. Gönder bakalım.”

“Uykusuz kalırsın.”

“Önemli değil ya! Gündüz uyuruz, gece de çalışırız. Yeter ki, yapabileceğimiz bir iş olsun.”

Konuşma bu minval üzere devam ederken, nefsime Bediüzzaman’ın şu sözlerini hatırlattım: “Şu mübarek şehr-i Ramazan, leyle-i Kadri ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i Kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-i bâkîdir… Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a’mâl(amellerin sevabı), bire bindir. Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.”

Kadir gecesini arama serüvenimin sonunda çok önemli bir hakikatı bulmuştum: Yazının başlığındaki soruda bir yanlışlık vardı. Kadir gecesinin kadrini biliyor muyuz? Diye sormak gerekir. Hem Kur’an’ın kendisi de böyle sormuyor muydu? Bu soruya cevap bulanlar aslında başlıktaki soruya da cevap bulmuş oluyordu. Çünkü Kadir Gecesini bilenler, onun kadrini bilenlerdir. Kaldı ki, bir Ramazan’da Kadir Gecesi’ni bilip, tamamıyla ihya etmek zor olabilir. Ancak, her Ramazan’da son on veya onbeş gecenin dört saatini ihya eden, üç senede bir kesin olarak bir Kadir Gecesi’ni tam olarak ihya etmiş olur. Ömründe altmış altı defa Ramazan ayına ulaşan biri toplam 22 defa Kadir Gecesi’ni ihya etmiş olur. Bu da, Kadir Süresi’nin verdiği müjdeye göre 22 bin ay, yani 1833 senelik ibadet sevabına denk gelir. O halde, vaadinden dönmesi muhal olan sonsuz rahmet sahibinin açtığı bu “semavi kampanya”yı kaçırmak akıl karı mıdır?

sorularlaislamiyet.com

Ramazan’ın Son 10 Günü Çok Değerlidir

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz (sas), “Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır.” buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var. Bugünlerde af ve mağfiret kapıları sonuna kadar açık…

Günlük hayatımızda kullandığımız “Sayılı gün çabuk geçer.” ifadesinin esasında psikolojik bir temeli var. Bizi terk edip gitmesini istemediğimiz günler, su gibi akıp geçiyor. On bir aydır hasretle beklediğimiz Ramazan ayının sonlarına yaklaştık. Ramazan, bu ayın Allah katındaki değerini, bu ayda yapılan ibadetlerin sevaplarının katlanarak geri döneceğini bilen bir Müslüman için gerçekten hızlı geçiyor. Neyse ki, on günümüz daha var. Manen temizlenmek için bir fırsat niteliğinde bir on gün…

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazan ayının; evvelinin rahmet, ortasının mağfiret, sonunun ise cehennem azabından kurtuluş zamanı olduğunu hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz (sas), Ramazan ayının son on gününü; “Mümin kulların, Ramazan’a hürmet eden, Ramazan’da gayret eden kulların cehennemden azad olma zamanı.” diye tarif ediyor. Yani kulların cehennemlik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah’ın (cc) rahmetiyle bağışlanıp cehennemden azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Prof. Dr. Altıntaş’a göre, bu mübarek ayı, Allah’ın istediği gibi, bireysel ve sosyal ibadetlerle değerlendirip bu ayın hakkını vermiş bir kulun bağışlanmayı ümit etmesi gerekiyor.

Biz oruç tutarız, oruç da bizi…

Bakara Sûresi’nin 43. âyetinde orucun farz olduğundan bahsediliyor. Bu âyet, “…umulur ki korunursunuz.” diye bitiyor. Altıntaş, Arapçada ‘oruç’ kelimesinin tam karşılığının ‘tutmak’ olduğunu hatırlatıyor ve, “Biz oruç tutarız, oruç bizi tutsun diye. Oruç tutan bir Müslüman, iç ve dış dünyasını kötülüklere geçit vermemek için adeta bir zırhla örmüş gibidir.” diyor. Zira Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde, inanarak ve karşılığını da sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını namazla, oruçla geçiren ve Kadir Gecesi’ni ihya eden bir Müslüman’ın günahlarının bağışlanacağı ifade ediliyor.

Ramazan ayının son on gününün ehemmiyetli olduğuna dair bir ışık daha var. Kur’an-ı Kerim’de, Fecr Sûresi’nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş’a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Efendimiz, son on güne ayrı önem verirdi

Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Aişe Validemiz’in rivayet ettiğine göre Peygamberimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet’te itikâfa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Peygamberimiz’in bu davranışı vefatına kadar sürmüş. Her yıl on gün itikâfa girerken, vefat ettiği yıl itikâfı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail (as) Kur’an-ı Kerim’i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazanın son günlerini sünnete uygun geçirmek için vakit namazlarını cemaatle kılmayı tavsiye ediyor. Diğer gecelerden farklı olarak kılınabildiği kadar gece namazı kılınmasının da çok faziletli olduğunu vurguluyor.

Bir de Efendimiz’in Aişe Validemiz’e bugünlerde sıkça okumasını tavsiye ettiği duayı hatırlatıyor: Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî. (Allah’ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Gece namazı

Sahabe efendilerimizden İbn Abbas, Hz. Peygamber’in Ramazan ayının bütün gün ve gecelerinde olduğu gibi son on gününde de bol bol Kur’an okuduğunu, hayır ve hasenat yaptığını, geceleri teheccüd namazı kıldığını rivayet ediyor. Prof. Dr. Altıntaş’ın anlattığına göre, Hz. Peygamber; Kur’an’ın doğum gecesi olan Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde arayın demiş ve bu ayın 23., 25. ve 27. geceleri Mescid-i Nebevi’de ashabına 8 rekatı nafile 3’ü vitr olmak üzere 11 rekât gece namazı kıldırmış. Cemaatle kılınan bu namazlar, sahur vaktine kadar devam etmiş. Altıntaş, bu namazların bizim için de sünnet-i müekkede ve çok faziletli olduğunu ifade ediyor.

***

İtikâfa bir oda ayırabilirsiniz

İtikâfta önemli olan, insanın günlük meşguliyetlerden sıyrılıp maneviyat iklimine girmesidir. İtikâfla Müslüman nefis muhasebesi yapar, Rabb’iyle bağ kurar. Günümüzde dünya meşguliyetleri eskiye nazaran fazla olduğu için itikâf yapmak çok zor gelebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu sünneti ihya etmeye yeniden alışmak için birkaç günlük itikâflar düşünülebileceğini anlatıyor. Bu konuda bazı tavsiyeleri var: Mesela evinizde bir odayı ayırıp adını ‘itikâf odası’ koyabilirsiniz. Bu odada işi olmayan aile bireyleri birkaç saatliğine de olsa itikâfa girebilirler. Hatta durumu uygun olanlar 2 gün, 3 gün veya 10 güne kadar itikâf yapabilirler.

***

Nefis muhasebesi, insanı adam eder

Ramazanın son günlerinde ibadete sımsıkı sarılmak gerekiyor. Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, son on günle ilgili tavsiyelerde bulunuyor. “Bu günlerde Kur’an-ı Kerim’i elden düşürmemeliyiz. Günahlarımızın bağışlanması için bol bol dua etmeliyiz. Oruç ibadetinin hakkını vermeli, geceleri teravih, teheccüd ve nafile namazlarla değerlendirmeliyiz. Farz ve vacip olan zekât ve fitrelerimizi vermenin yanında hayır ve hasenat yapmalıyız. İftar sofralarımıza fakiri, fukarayı davet etmeli, çocuklarımıza bu gecelerin önemini yaşayarak öğretmeliyiz. Mümkünse, son on günün bir ya da iki gününü bir camide ya da evimizde itikâfa girerek ibadette yoğunlaşmalıyız.

Altıntaş, nefis muhasebesi yapmanın önemini de vurguluyor. Ömrümüzün bir muhasebesini yapmalı ve hayatımızı ‘helal ve haram’ sınırlarını gözeterek yaşama konusunda kendimize bir istikamet çizmeliyiz. Altıntaş’a göre, nefis muhasebesi, toparlanmak ve değişmek için önemli bir vesile. Bir kimse nefis muhasebesi yapınca Ramazan ayını verimli geçiriyor. Bu da diğer aylarında maneviyatla geçmesini sağlıyor. Altıntaş’a göre iyi bir nefis muhasebesi ve ibadetle geçirilen bir Ramazan ayı, kişide iyi yönde ahlaki değişimi gerçekleştiriyor. Tabiri caizse, iyi bir nefis muhasebesi, insanı adam ediyor. Bu kişinin hayatında muhakkak olumlu değişiklikler gözleniyor.

***

İtikâf, mağfiretin anahtarı…

İtikâf; Ramazan ayının son on günü itikâf niyeti ile bir camiye, mescide ya da kadınlar için evde uygun olan bir odaya çekilerek zarurî ihtiyaçlar dışında dışarı çıkmadan inzivaya çekilip zamanını ibadet ve dua ile geçirmektir. İtikâf, kifâî nitelikli bir sünnet-i müekkededir. Hz. Aişe Validemiz’in (ra) anlattığına göre Peygamber Efendimiz (sas) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerlerdi. Bu, aziz ve celil olan Allah’ın kendisini ebedî âleme alıncaya kadar devam etti. Kendinden sonra hanımları da odalarında itikâfa girerlerdi.

Emekli imam Mehmet Duman, ömrünü hayır işlerine adamış insanlardan biri. Her sene Ramazan ayında bir mani olmadığı takdirde itikâfa giriyor. Duman, ihlâs ile yapılan bir itikâfın, amellerin en faziletlisi sayıldığını hatırlatıyor. Bu sayede kalpler bir müddet için de olsa dünya işlerinden sıyrılıp Allah ile irtibat içinde oluyor. Duman, konuyla ilgili bir rivayeti anlatıyor: “İslâm büyüklerinden Atâ şöyle der: “İtikâfa giren kimse ihtiyacından dolayı büyük bir zâtın kapısında oturup ‘Hâcetimi yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ diye yalvaran bir kimseye benzer. O da Allah’ın bir mâbedine sokulmuş, ‘Beni bağışlayıp mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ demektedir. Kısacası, itikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişaneleri parlar, feyizlere mazhar olur.”

***

Kadir Gecesi son on günde saklı

Kadir Gecesi, müminlerin en değerli, en bereketli gecesi. Çünkü Rabb’imizin rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı, manevî ziyafetin davetlilerine her türlü ihsanda bulunulduğu bin aydan daha hayırlı bir gece. Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edilen bir hadise göre Peygamberimiz, Kadir Gecesi hakkında şöyle buyurmuş: “Kim ki inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimiz’in tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak… Buna göre Kadir Gecesi Ramazan’ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu gecede uzun uzun dua etmeyi ihmal etmemek gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü bu gece Rabb’in kullarına ihsan gecesi… Aydın’a göre, herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam âlemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Türkan Uymaz