Etiket arşivi: komşuluk

İslam’da Çevre ve Komşuluk

Komşu: Aynı mahalle veya çevrede yaşayan insanların birbirlerine göre aldıkları ad.

Türkçe’de yaygın şekliyle fiziki olarak birbirine yakın veya bitişik yerlerde yaşayanlara komşu denir. Yakınlık veya bitişik olma ev bakımından, iş yeri, arazi veya şehir itibariyle de olabilir. Dilimizdeki iş yeri komşusu, arazi komşusu, komşu köy, komşu kaza, vilâyet tâbirleri bunu ifade eder.

Araplar komşuya “car” derler. “câr” evi diğerinin evine bitişik (mücâvir) olan, birbirini himaye eden, koruyan, birinin yardımına ve imdadına koşan anlamlarına gelir.[1]

Köyde, kentte, tarlada, bahçede birbirine komşu olan insanların ve özellikle Müslümanların huzur içinde yaşamaları için gerekli şartlardan, beşeri şartlardan biri de beşerî münasebetlerini iyi düzeyde tutmalarıdır. Bu sebeple yüce dinimiz komşuluk hakkına büyük önem vermiştir.[2]

Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen içtimâî bir müessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarûrî bir neticesidir. İnsan sosyal bir varlık olduğuna, bu sebeple tek başına yaşayamayacağına göre etrafında komşuların olması kaçınılmazdır.[3]

Allah Teâlâ, yakınımız olsun olmasın bütün komşularımıza iyi davranmamızı, iyilik etmemizi emreder:

“Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi eş (ve ortak) tutmayın. Anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinin mâlik olduğu kimselere (kölelerinize) iyilik edin. Allah kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi sevmez.”[4]

Aileden sonra hukukuna en çok riâyet etmemiz gerekenler, yan yana bir arada yaşadığımız komşularımızdır. Komşu hakkı, dinimizde çok önemli bir yer tutar. Aile yuvasında olduğu gibi komşularıyla da iyi geçinmek ve yardımlaşmak şarttır. 

Akşam-sabah yüz yüze geldiğimiz, her zaman görüştüğümüz insanlar, komşularımız sayılır.

Büyük müfessir İmam Kurtûbî bu âyetin tefsirinde:

“Görmüyor musun? Allah ana babaya ve akrabaya iyilikten sonra komşuları zikretmiş ve haklarına riâyet edilmesini emretmiştir.” diyerek, konunun önemine dikkat çekmiştir.[5]

Nisâ suresinin 36. âyetinde, yakın komşu ve uzak komşu olarak iki kelime geçmektedir. Değişik ölçülere göre komşu sınıflamaları yapılır. Bunlardan evleri yahut evlerine giriş kapıları birbirine bitişik olanlara “kapı komşusu” adı verilir.

Yakın komşu: Akraba veya evleri birbirine yakın olanlara “yakın komşu” denir. Uzak komşu: Evleri birbirine pek yakın veya akraba olmayan, yahut gayri müslim (Yahudi, Hristiyan) olanlara da “uzak komşu” denir.

Burada zikredilen yakınlık-uzaklık meselesinde tam bir açıklık yoktur. Kapı komşusu dışında olanlar veya akraba haricindekiler yakın komşu mu, uzak komşu mu kabul edilecektir? Ne kadar yakınlık, ne kadar uzaklık bu hususta ölçü olarak alınacaktır? Rivâyete göre Hz. Aişe (R.Anhâ) bunun her taraftan kırk evlik bir mesafe olduğunu ve bunlar arasında komşuluk hukukunun olacağını söylemiş, Hz. Ali (ra) de, bir kimsenin sesinin duyulabileceği yere kadar olan mesafe içinde kalanların komşu sayıldığını ifade etmiştir.[6]

KOMŞULAR ÜÇ GRUBA AYRILIR:

Hz. Peygamber (asm)’in yaptığı bir sınıflamaya göre hakları yönünden komşular üç gruba ayrılır:

  1. Üç hakka sahip komşular:Bunlar hem akraba, hem Müslüman olanlardır. Bunların komşu, akraba ve Müslüman olmaktan doğan üç çeşit hakları vardır.
  2. İki hakka sahip komşular:Akraba dışındaki Müslüman komşular. Bunların komşu ve Müslüman olmaktan ileri gelen iki çeşit komşuluk hakları vardır.
  3. Bir hakka sahip komşular: Akraba ve Müslüman olmayanlardır. Bunlar, akraba olmayan Ehl-i kitap (Yahudi, Hristiyan) veya müşrik komşulardır. Bunların sadece komşu olmalarından kaynaklanan bir tür hakları bulunur.[7]

Kısaca belirtmek gerekirse, komşu tabirine, Müslüman, Yahudi, Hristiyan, kâfir, âbid-fâsık, dost-düşman, mukim-misafir, zararlı-zararsız, yakın-uzak istisnasız bütün komşular dahildir.

Kelimenin Arapça karşılığından da açıkça anlaşılacağı gibi, “birbirine yakın, bitişik (mücâvir) olma”nın getirdiği bir takım sosyal vecibeler ve ilişkiler düzeni vardır. Bunlara genel ifadesiyle “komşuluk” denir.

Komşuluk ilişki ve vecibeleri, küçük yerleşim bölgelerinde (köy, kasaba vb.) sosyal dayanışma ve bütünleşme açısından çok önemlidir ve titizlikle korunmaya çalışılır. Eskilerin “ev alma, komşu al” sözü de bu hassasiyetin bir ifadesi sayılır.

Gerçekten kapalı cemaat arz eden ve şehirleşmenin az olduğu yörelerde komşular birbirlerini ziyarete giderler, yardımlaşırlar, korurlar.

Halk arasında komşu olmadıkları halde bir eve sık sık ziyaret yapan kimseye “Komşu kapısına çevirdi.” denmesi sözü edilen ilişkiler ağının yoğunluğunu gösterdiği gibi, “Komşuda pişer, bize de düşer.”, “Komşu ekmeği komşuya borçtur.” tarzındaki atasözleri de aynı ilişkiler yapısının mahiyetini tüm açıklığıyla ortaya koyar.[8]

HADİS-İ ŞERİFLERDE KOMŞULUK

Peygamber Efendimiz (asm) Ebu Hureyre (ra)’den rivâyet edilen bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

“Vallâhi mü’min değildir, vallâhi mü’min değildir, vallâhi mü’min değildir.”
– Kim Ya Rasulallah, diye sorduklarında, Peygamberimiz şöyle buyurdu:
– Komşusu, belâlarından emin olmayan kimse (mü’min değildir).”[9]

Hadiste, “mü’min değildir” sözü olgun, kâmil mü’min değildir, anlamındadır. Zira bu hareket ebedî cehennemde bırakacak imansızlık hareketi değildir. Diğer bir ifade ile bu hareket olgun mü’min olmak için gerekli, fakat iman etmiş olmak için şart değildir.

Müslim’in naklettiği diğer bir rivâyette hadis şöyledir:

“Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez.”[10]

Hadiste geçen “Cennete giremez” ifadesinden de “Kıyamette ilk önce kurtulmuşlar içinde cennete giremez” şeklinde anlaşılmalıdır. Yani bu hareketinin cezasını çeker, sonra cennete girer. Şâyet komşuya eza etmenin günah olmadığı görüşünde ise, durumu cehenneme girmeyi zaruri kılmış olur.

Hadisimiz, komşuya eziyetten sakınmayı, onlara kötü hareketlerden kaçınanın imanının kemâle erdiğini, komşuya verilen zararın Allah’a isyana, onun da cehennem azabına götüreceğini ifade etmektedir.[11]

İyi Komşularla Beraber Olmak

Allah’ın iyi kullarına ölüm anında şöyle hitap edilir:

“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Sâlih) kullarımın arasına katıl ve (onlarla birlikte) cennetime gir.”[12]

Hz. Ali (ra)’den şöyle rivâyet edilmiştir:

“Resülullah (asm) bize ölülerimizi sâlih kimselerin içerisine defnetmememizi emretti ve kötü komşudan diriler incindiği gibi ölüler de incinir, buyurdu.[13]

İnsan için hem bu dünyada hem de ahirette iyi kimselerle beraber olmak mutluluk ve huzur vesilesi olur. Dünyada iyi kimselerle beraber olmak, iyi komşularla beraber olmak demektir. İyi komşularla beraber olmak, hiç şüphesiz ki Cenab-ı Hakk’ın insana büyük bir lütfudur. Bu sebeple iyi komşulara sahip olan kimseler bundan dolayı ayrıca Allah’a hamd etmelidirler. Çünkü huzur ve saadetimizi sağlayan bir çok şey vardır. Bunlardan biri de iyi komşulardır. İyi komşularla beraber olan kimse mutlu ve huzurlu olur. Onun içindir ki, Peygamber Efendimiz (asm) hadis-i şeriflerinde buyurmuştur:

“Ev almadan önce komşunuzu, yola çıkmadan önce arkadaşınızı araştırınız.”[14]

Bir atasözümüzde bu hadis-i şerif, “Ev alma, komşu al” şeklinde ifade edilmiştir. Çünkü komşu evden daha önemlidir. Komşular kötü ise en güzel evde bile insan rahat edemez, huzuru kaçar. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (asm), kötü komşudan Allah’a sığınmamızı emrederek şöyle buyurmuştur:

“Devamlı ikamet ettiğiniz yerdeki kötü komşudan Allah’a sığınınız. Çünkü göçebelik anındaki kötü komşu geçicidir.”[15]

Peygamberimiz, başka bir hadis-i şeriflerinde, insanı mutlu ve huzurlu kılan üç şeye temas ederek şöyle buyurmuştur:

“İyi komşu, uysal bir binek ve geniş ev, kişinin saadetini sağlayan unsurlardandır.”[16]

Peki, hadis-i şeriflerde methedilerek huzur ve saadetimizin kaynağı olduğu belirtilen iyi komşu kimdir? İster istemez insanın aklına böyle bir soru gelmektedir. Buna şöyle cevap verebiliriz:

“Komşuların birbiri üzerinde komşuluk hak ve hukuku vardır. İyi komşu, bu hak ve hukuka riâyet eden ve komşularına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirendir. Peygamber Efendimiz bu hususa temas eden hadis-i şeriflerinde de:

“Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı için en hayırlı olandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusu için en hayırlı olanıdır.” buyurmuştur.[17]

Komşu Hakkı

Yüce dinimiz İslamiyet’e göre komşunun komşu üzerinde hakları vardır. Buna komşuluk hakkı diyoruz. Dinimiz komşuluk hakkı üzerinde çok durmuştur. Hz. Aişe R. Anha’dan rivâyet edilen hadis-i şerifte Rasülullah (asm):

“Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim.”[18]

Demek ki, komşu hakkı o kadar büyük ki, Cebrâil (a.s.) defalarca Peygamber Efendimiz (asm)’e gelip komşu hakkının öneminden bahsetmiştir.

Hadisteki, “Komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim” ifadesi komşunu komşusu üzerindeki hakkını açıklamak için getirilmiştir. Çünkü İslam’ın ilk yıllarında kardeşlik ahdi de mirasçı olmayı gerektiriyordu. Sonraları bu kaldırılarak mirasın sebepleri olarak, soy yakınlığı, nikâhtan dolayı yakınlık ve velâ akdi yürürlükte bırakılmıştır.

Hadis, komşu hakkının yüceliğine, onunla yardımlaşma ve güzelce ikramda bulunmanın gerekliliğine, komşuya zarar vermemeye, hastalanınca ziyaret etmeye, sevinçli ve kederli günlerinde yanlarında bulunmaya işaret etmektedir.[19]

Komşular Arasında Yardımlaşma

Yüce dinimiz İslamiyet kadar yardımlaşmaya önem veren hiçbir din ve nizam yoktur. Dinimiz genel olarak hayatın her safhasında yardımlaşmayı emretmiş, öyle ki zenginlerin mallarında fakirlerin hakkının olduğunu belirtmiştir.[20] Komşular arasında yardımlaşma daha da önemlidir. İnsanın başı darda kaldığı zaman ilk olarak müracaat edecek olduğu kimse hiç şüphesiz ki komşusudur. Hiç kimse benim her şeyim var, komşuma muhtaç değilim, diyemez. Mutlaka komşusunun maddî-manevî yardımına ihtiyacı olur.

“Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”

derdi atalarımız. Alacakları evden önce komşuyu düşünür, arar soruştururlardı. Çünkü komşuluk bağları samimi ifadesini onlarda bulmuştu. Yeyip içtikleri ayrı gitmezdi aralarında. Onlarla paylaşılırdı en güzel ve samimi sohbet ortamları, dertler, sevinçler hep beraber yaşanırdı. Sıkıntı ve keder, bu samimi atmosferde bir bir kayboluverirdi. Ne var ki zaman, mazimize ait birçok güzel hasletimizi aldı götürdü aramızdan. Müstakil evlerin yerlerini dev apartmanlara bırakması, birçok insanın “birbirine katlanmak zorunda olduğu” bir yaşam tarzına dönüşmesi ve sosyal hayatın şahısları içine çekerek; okul, iş, çarşı derken, bir sürü meşguliyet içinde komşular da, komşuluklar da unutulup gitti. Aynı apartmanı paylaşmamıza rağmen ne alt, ne üst, ne de yan kapı komşumuzun kim olduğunu bile bilemez olduk. Rastlantılar sonucu sadece bir “merhaba” dan ibaret aramızdaki bağlar. Herkes kendi içinde, kendi derdiyle muzdarip, kendi sevinciyle mesrur. Oysa bu ne inancımıza ne de örfümüze uymakta.[21]

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

“Yanı başınızdaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü’min değildir.”[22]

Sosyal duyarlık konusunu çarpıcı biçimde gözler önüne seren hadisimizin mesajı, pek tabii olarak, sadece hâne komşularına yönelik değildir.

Öte yandan hadisimizdeki “aç olan komşu”nun mutlak olarak zikredilmiş olması, “Müslüman komşu” gibi bir tahsise ve tavsife gidilmemiş bulunması, olgun Müslümanın duyarlık alanını iman sınırının ötesine taşımaktadır. Hangi dinden ve inançtan olursa olsun, “aç olan komşu”nun sırf komşuluk hukuku gereği olarak ilgi duyması, ihtiyacının giderilmesi hedef olarak gösterilmiş olmaktadır.[23]

BİR OLAY

Vali iken kendisine bir köşk yaptırıp, çarşının gürültüsünden kurtulmak isteyen Sa’d b. Ebî Vakkas’ı teftiş için Hz. Ömer (ra), Muhammed b. Mesleme’yi azıksız olarak Kûfe’ye gönderdi. On dokuz günlük bir yolculuktan sonra Medine’ye dönen Muhammed b. Mesleme, kendisini niçin azık vermeden yola çıkardığını Hz. Ömer (ra)’den sordu:

Medine’deki Müslümanlar açlıktan kırılmak üzereyken sana bir şeyler verip de nimeti sen, vebâlini de ben yükleneyim istemedim. Zira ben, Peygamber (asm)’i şöyle buyururken dinlemiş bulunmaktayım:

“Komşusu açken mü’minin tok dolaşması yakışık almaz.”[24]

Bu olaydan da anlaşıldığı gibi küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak, bunu da en yakın komşusundan başlatmak her olgun ve imkânı olan mü’minin temel görevidir. İman olgunluğunun alâmetidir.

Ne zaman sosyal duyarlık ve yardımlaşma üzerinde durulacak olsa, hadisimiz mutlaka hatırlanır. Hadisin bir rivâyeti; “Aç olarak geceleyenin aç olduğunu bilmesi halinde”[25] yardımcı olmayan Müslümanın iyi bir Müslüman olmadığını bildirmektedir. Bile bile ilgisiz kalmayı ve duyarsız davranmayı olgun mü’min olmanın delili saymaktadır.

Yardımda bulunmak bir başlangıç değil, bir neticedir. Yardım yapma duygusu ve duyarlılığı ise, o yardımın gerçek âmili ve öncüsüdür. O halde yardımın bizzat kendisinden önce “yardım duygusunun” gönüllerde yer etmiş olması esastır. İmkânı olduğu hâlde çevresine yararlı olamayanlar, bu duyguyu gönüllerine yerleştirmemiş olanlardır. Çevresine sıcak bakmanın zevkini tadamayanlardır.[26]

Yardım, her şeyden önce bir duygu ise; onun iman ile ilgisi de pek açık ve köklüdür. Zira insan hareketlerini yönlendiren en müessir güç, imandır, iç yöneliştir. O halde çevreye karşı duyarsızlık ve yardımsızlık pek tabii olarak imanın olgunluk derecesiyle alakalı olacaktır. Bu sebeple hadisimizdeki “mü’min değildir” hükmü, “yapması gerekenleri icrâya sevk edecek derecede ve olgun bir imana sahip değildir” anlamındadır. Gerçeğin tâ kendisidir. Özellikle “kendi aralarında yumuşak, merhametli, şefkatli”[27] olmaları gereken Müslümanların, hemen yanı başlarındaki komşularına karşı ilgisizliği elbette imanıyla irtibatlandırılacak bir göstergedir. İşte hadisimiz de bunu yapmakta, bu gerçeğe dikkatlerimizi çekmektedir.[28]

Unutulmamalıdır ki, bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber Efendimiz (asm),

“Hangi mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle Allah’ın korumasından düşer.”[29]

buyurmuştur. İbn Hazm da aynı delilleri değerlendirerek “bir beldede bir kişi açlıktan ölecek olursa, o belde halkının tümü ölenin katili sayılır ve ölenin diyeti onlardan tahsil edilir.[30]

Ve bazı neticeler:

Hadisimizden şu neticenin çıkarılması mümkün gözükmektedir.

  1. Zengin komşuya, komşularını aç bırakması haramdır.
    2.Onların açlıklarını giderecek kadar yedirmek ve çıplak iseler giydirmek vaciptir.
    3. Servette zekâttan başka mükellefiyetler de bulunmaktadır.
    4. Senelik zekâtını başka mükellefiyetten kurtulamazlar. Duruma göre başka birçok görevleri daha vardır. Aksi halde kenz yasağıyla ilgili âyetteki tehdide muhatap olurlar.
    5. Gerçek ve olgun mü’minler çevrelerine karşı ilgisizliğe ve duyarsızlığa düşmezler. Muhtaç kimselerin ihtiyacını karşılamak imanın kemâline işaretttir.[31]

İyi Komşuluğun Prensipleri

  1. Kendimiz için istediğimiz güzel şeyleri komşularımız için de istemek:

Rasülullah (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, bir kul kendisi için istediğini komşusu için de ve yahut din kardeşi için de istemedikçe hakkıyla iman etmiş olamaz.”[32]

Bir arada ve yan yana yaşamak durumunda olan ev veya iş komşuları hemen hemen her gün karşılaşırlar, hatta günde birkaç defa yüz yüze gelebilirler. Özellikle apartman dairelerinde, iş hanlarında ve benzeri yerlerde bir arada oturanlar arasındaki münasebetler, ayrı ayrı binalarda ikamet eden komşularınkinden çok farklıdır. Şu veya bu şekilde komşu olanların karşılıklı sevgi, saygı, güven, iyi duygu ve temiz düşünce içinde olmaları için birbirlerinin haklarına riâyet etmeleri, eziyet verici veya rahatsız edici hal ve hareketlerden sakınmaları gerekir. Ancak bu takdirde huzurlu olunur. Aksi takdirde huzurun devamı beklenemez.[33]

Ebu Zerr’den (ra) Resulullah’ın (asm) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

“Ey Ebu Zerr! Çorba yaptığın zaman suyunu çok koy, fazlası ile de komşularını gözet.”[34]

Yine Müslim’in Ebu Zerr’den (ra) naklettiği bir başka rivâyette ise:

“Dostum Resulullah (asm) bana,

‘Çorba yaptığın zaman suyunu bol koy. Sonra da komşularının haline bak. Muhtaç olanlara çorbadan bir miktar götürerek iyiliğin dokunsun.’

diye tavsiyede bulundu.”[35]

Hadisteki ” Feksür mâehâ” emri mendup ifade eder.

  1. Komşularımızı incitmemeye özen göstermek.

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerindebuyurdu:

“Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusunu incitmesin. Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun.”[36]

Ebu Hureyre (ra)’den rivâyet edildiğine göre sahabilerden biri:

– Ya Rasülullah! Falan kadının nâfile olarak çok namaz kıldığından, çok nâfile oruç tuttuğundan ve çok sadaka verdiğinden bahsediliyor. Şu var ki diliyle komşularını incitiyor, dedi. Peygamber Efendimiz (asm):

– O kadın cehennemliktir, buyurdu. Sahabi:

– Ya Rasülullah! Falan kadının da nâfile olarak az namaz kıldığından, az nâfile oruç tuttuğundan ve az sadaka verdiğinden bahsediliyor. Şu kadar var ki, diliyle komşularını incitmiyor, dedi. Peygamber Efendimiz:

– O, cennettedir, buyurdu.[37]

Allah Rasülüne bazen sahabilerden biri gelir ve:

– Ey Allah’ın Rasülü! Bana öyle bir amel göster ki, onu yaptığım zaman cennete gireyim, derdi.

Peygamber Efendimiz (asm) de gelen kimsenin durumunu göz önüne alarak ona bir şey emrederdi. Ebu Hureyre (ra)’den rivâyet edildiğine göre yine bir defa sahabilerden biri Peygamber Efendimize gelmiş ve aynı talepte bulunmuştu. Peygamber Efendimiz de kendisine kısaca:

– İyi ol, buyurmuştu. Sahabi:

– Ya Rasülallah! İyi olduğumu nasıl bileceğim, deyince, Efendimiz şu cevabı vermişti:

– Komşularına sor; eğer onlar senin iyi olduğunu söylerlerse, sen iyi bir kimsesin, yok, eğer kötü olduğunu söylerlerse, o zaman sen kötü bir kimsesin, demektir.[38]

Demek ki, iyiliğimizin ve kötülüğümüzün ölçüsü yakın çevremiz ve komşularımızdır. Komşularımız iyi olduğumuzu söylüyorlarsa biz Allah’ın katında iyiyiz, komşularımız kötü olduğumuzu söylüyorlarsa, Allah katında da kötüyüz, demektir.

İYİ KOMŞULUK

“İyi komşu nasıl olur? Komşuluk münasebetleri kayboluyor” diye şikâyet olunuyor.” Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetnâme” adlı eserinde, İslâm ahlâk ve yaşayışından çıkardığı “İyi komşuluk için uyulması gereken şartlar”ı, kırk tane olarak tesbit etmiş. Bunları bugünkü dile çevirdik ve gördük ki, hiç eskimemişler… Bakınız Hazreti Şeyh ne diyor:

Ey Aziz, mâlum olsun ki, edep ehli kimseler: “Komşunun komşularıyla geçiminin edep ve erkânı kırktır” demişlerdir.

1. Kişinin kendi evine bitişik olanlarla, karşısında bulunup da kapıları görünenlerden kırk eve kadar oturanlar, -zımmî (Hristiyan vatandaş) da olsalar- komşularıdır. Bunlara, iyilik etmek ve gerçekten akrabalarmış gibi güzel davranmaktır.

  1. Komşunun ev halkına, kötülük etmeyip, onların namusunu korumaktır.
  2. Komşuya gelip gidene uzun uzun bakıp, rahatsız etmemektir.
  3. Komşusu açken, kendi tok yatmamaktır.
  4. Komşuyu el veya diliyle incitmekten sakınmaktır.
  5. Komşunun evine, penceresinden, duvarından izinsiz bakmamaktır.
  6. Komşularına azdan çoktan ?zımmî de olsa- hediye vermekti…
  7. “Komşu çanağı” göndermektir. Yani kokusu duyulacak bir yemek pişirildiğinde, bitişik komşuya hediye etmektir.
  8. Satın aldığı meyveden, rastladığı komşusuna hediye etmektir.
  9. Komşuları borç isterse, vermektir.
  10. Komşuları muhtaç kaldıysa, ihtiyaçlarını gidermektir.
  11. Komşusunu bayramlarda ziyaret etmektir.
  12. Komşunun hayvanlarına taş atmamaktır.
  13. Komşunun çocuklarını, kendininkilere dövdürüp sövdürmemektir.
  14. Komşuların izni olmadan, kendi binasını, onlarınkinden yüksek ve önlerini kapayacak şekilde yaptırmamaktır.
  15. Komşularını, kendi taraflarından, duvara ağaç kakmaktan menetmektir.
  16. Komşularına, kendi oluklarının akıntısıyla veya yolunun toprak kazıntısı ve kar kürüntüsüyle rahatsız vermemektir.
  17. Komşuların sırlarını ve ayıplarını soruşturmamaktır.
  18. Komşuların hallerini ve işlerini başkalarına söylememektir.
  19. Komşularına yolda rastladıkça ilk önce selâm vermektir.
  20. Komşularla konuşurken lâfı uzatmayıp, lüzumu kadar konuşmaktır.
  21. Komşularından su, tuz ve ateş gibi zarurî maddeleri esirgemeyip vermektir.
  22. Komşuların hediyesini, az da olsa kabul edip, çok bilmektir.
  23. Komşuların ayıplarını örtmektir.
  24. Komşularına dert ortağı olmaktır.
  25. Komşularından izin almadan evini yabancıya satmamaktır.
  26. Komşusu bir yerden dönünce ziyaret etmektir.
  27. Komşularını kederli günlerinde teselli etmektir.
  28. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir.
  29. Komşularını davet etmektir.
  30. Komşusu bir şey isteyince memnuniyetle vermektir.
  31. Komşusu bir kusur işleyince, af ederek, sevgi uyandırmaktır.
  32. Komşuları hasta olunca ziyaret etmektir.
  33. Komşulardan biri vefat edince, cenazesinde hazır bulunmaktır.
  34. Komşuların yetimlerini himâye etmektir.
  35. Komşularıyla buluşunca, güleç yüzlü olup, tatlı söz söylemektir.
  36. Komşuların kendisine nasıl davranmasını istiyorsa, onlara öyle muamele etmektir.
  37. Başkalarından gelse tahammül edemeyeceği eziyete, komşusundan gelince tahammül etmektir.
  38. Komşulardan kabalık edenlere aldırmamaktır.
  39. Komşulardan sert söyleyenlere, mülâyim davranmaktır.[39]

KAYNAKLAR:

[1] İzzet ER, İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997, c.3, s.63-64.
[2] Haydar HATİPOĞLU, Diyanet Aylık Dergi, Ekim, 1993, s.2.
[3] Dr. Durak PUSMAZ, “İslam’da Komşuluk İlişkileri”, Diyanet Aylık Dergi, Nisan 1995, Sayı:52, s.23.
[4] Nisa:4/356
[5] Dr. Durak PUSMAZ, a.g.m., s.23.
[6] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[7] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[v8] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[9] Buhari, Edep, 29 (VIII.12).
[10] Müslim, İman, 73.
[11] İhsan ÖZKES, R.Salihin Terceme ve Şerhi, Esra Yayınları, Konya, 1996, c.2, s.173-174.
[12] Fecr:89/27-30.
[13] Aclûni, Keşfül-Hafâ, 1/72.
[14] Aclûni, Keşfül-Hafâ, 1/178.
[15] Nesâî, İstiâze, 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/344.
16] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/407-408.
[17] Ahmed, Tirmizi, Hakim (İbn Ömer’den) 250, H.No:151.
[18] Buhari, Edeb,28; Müslim, Birr ve Sıla ve’l-edeb, 140 (2624,2625)
[19] İhsan ÖZKES, a.g.e., c.3, s.172.
[20] bk. Zariyat, 56.
[21] Havva ERGENE, İslami Hayat, “Komşuluk İlişkileri”.
[22] İbn Ebî Şeybe, Kitâbü’l-İman (neşr: el-bânî) s.33 (Dımaşk. ts, ) Hadisin değişik rivâyetleri için bk. El-Bânî, Silsiletü’l-ehâdisis’sahîha, I, 69-71; Hakim ve Beyhaki, 250, H.no:190.
[23] İ. Lütfi ÇAKAN, Hadislerle Gerçekler, Erkam Yayınları, İstanbul, 1990, c.1, s.114-115.
[24] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/55.
[25] Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 1/232; Heysemî, Mecmeuzzevâid, 8/167; el-Bânî, Silsile, a.g.e., 1/70.
[26] İ. Lütfi ÇAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[27] Fetih 48/29.
[28] İ. Lütfi ÇAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[29] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/33.
[30] bk. Seyyid Kutup, İslamiyyeti’l-İslam, s.221.
[31] İ. Lüfti ÇAKAN, a.g.e., c3, s.114-115.
[32] Müslim, İman, 72.
[33] Haydar HATİPOĞLU, “Komşuluk Hakkı” (Hutbe), Diyanet Aylık Dergi, Ekim 1993, s.2
[34] Müslim, Birr ve sıla ve’l-edeb, 142 (2625).
[35] Müslim, Birr ve sıla ve’l-edeb, 143 (2625).
[36] Buhari, Edeb, 31; Müslim, İman, 75.
[37] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/440. (Kaynağına baktım fakat hadisi bulamadım.)
[38] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/72.
[39] M. Ertuğrul DÜZDAĞ, Müslüman Aile, İz Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 1995, s.83-85.

(bk. Vehbi AKŞİT, İslam’da Komşuluk İlişkileri.)

Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet

 

Komşu

Hepimiz akşam eve varmayı gün boyu iple çeker, yemekten sonra ailemizle birlikte dinlenmeyi düşleriz. Kitap okumayı ya da yorgun olduğumuzdan dolayı erkenden uyumayı da arzulayabiliriz. Tam bu sırada birden üst veya alt kattan gelen tamirat sesiyle irkilmek kimsenin arzu edeceği bir şey değildir. Aynı şekilde müziğin sesinin fazlaca açılması ya da bir bebeğin çığlıklarla ağlaması da tadımızı kaçıracaktır.

Komşuluk ilişkilerini dengede tutmanın yolu, kendimize yapılmasından hoşlanmadığımız şeyi, başkasına yapmama hassasiyetini göstermekten geçiyor. Genel olarak bizi rahatsız eden şeyler, komşularımızı rahatsız eden şeylerle hemen hemen aynıdır. Örneğin açık olan penceremizden içeriye, üst kat komşumuzun halı tozlarının girmesinden hiçbirimiz hoşlanmayız. Ya da henüz yıkayıp astığımız çamaşırlarımızın üzerine bir sofra bezinin silkelenmesi bizi öfkelendirecektir.

Komşuluk ilişkilerinde tahammül son derece önemlidir. Kasti yapıldığından emin olduğumuz şeyler dışında, diğer problemler mümkün olduğunca sabretmeyi gerektirir. Örneğin, hiç kimse bebeğini veya çocuğunu kasti olarak ağlatmaz. Muhakkak her anne baba onu sakinleştirmek için elinden geleni yapıyordur. Başka bir örnek olarak geç saatte kulaklarımızı tırmalayan tamirat gürültüsünü ele alalım. Komşumuz başka bir fırsat bulamamış olabilir evinin onarılması için ya da o saate kadar uzamış olabilir tadilat işlemleri. Böyle hallerde bize düşen sabır ve sükûttur. Rahatsızlığımızı en aza indirgemek için bulunduğumuz odayı değiştirebilir veya başka bir çözüm yolu deneyebiliriz. Empati yapıp kendimizi o komşumuzun yerine koymak, bu durumu anlamamızı kolaylaştıracaktır. Hasan-ı Basri Hz. şöyle buyurur: “İyi komşuluk, yalnız komşuya eziyet etmemek değil, komşunun eziyetlerine de katlanmak demektir.” (Semerkand, Şubat 2014, sayı, 101) 

Bazı yerlerde de komşularımızı nazikçe uyarmamız gereken durumlar olacaktır mutlaka. Örneğin, bizi rahatsız eden durum rutin olarak gerçekleşiyorsa, tartışmaya dönüştürmeden, gayet kibar bir dille, komşumuza şikayetimizi dile getirebiliriz. Ancak böyle davranarak o özlemini duyduğumuz o sıcak komşuluk ilişkilerine sahip olabiliriz. 

 “Komşu koşunun külüne muhtaçtır.” derdi atalarımız. Alacakları evden önce komşuyu düşünür, arar soruştururlardı. Çünkü komşuluk bağları samimi anlamda ifadesini bulmuştu. Yiyip içtikleri ayrı gitmezdi aralarında. Onlarla paylaşılırdı en güzel ve samimi sohbet ortamları. Dertler, sevinçler hep beraber paylaşılırdı. Sıkıntı ve keder, bu samimi atmosferde bir bir kayboluverirdi.

Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde, Cebrail’in (a.s) komşu hakkından sıkça bahsetmesi sonucu, neredeyse komşunun komşuya varis kılınacağını düşündüğünden bahseder. Komşusunun, kendisinde ne gibi hakları bulunduğunu soran bir sahabeye yine Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap verir: “Hastalanırsa ziyaretine gidersin, vefat ederse cenazesini kaldırırsın. Senden borç isterse borç verirsin. Darda kalırsa yardım edersin. Başına bir felaket gelirse teselli edersin. Evinin damını onunkinden yüksek tutma ki, onun rüzgarını kesmeyesin. Ya senin ne pişirdiğini bilmesin, ya da pişirdiğinden ona da ver.”

Bunlara dikkat edelim

  • Komşularımıza karşı güler yüzlü davranıp, onlarla karşılaştığımızda selamlaşmayı, hal hatır sormayı ihmal etmeyelim.
    • Onların iyi ve kötü günlerinde elimizden geldiğince yanlarında ve destek olalım.
    • Misafir geçirirken bilhassa gece geç vakitte ve sabah erken saatlerde daha temkinli davranarak, sessiz olmaya çalışalım.
    • Kapı önünde ayakkabı, çöp, bisiklet vb geçişi zorlaştıracak engeller bırakmamaya özen gösterelim.
    • Halı ve balkon temizliği yaparken alt katımızda oturanları dikkate alalım
    • Evlerimizin temizliğine titizlik gösterdiğimiz gibi, bina içini ve bahçeyi temiz tutalım.”Herkes kapısının önünü temizlerse sokaklar tertemiz olur” sözünü unutmayalım.
    • Ortak kullanımlı otoparkı bulunan konutlarda, aracımızı dikkatlice ve diğer araçlara yer kalacak şekilde park edelim.
    • Tamirat ve evden taşınma gibi durumlarda komşularımıza önceden haber verip özür dileyebiliriz.
    • Efendimiz: “Komşusu açken tok olarak yatan kimse bizden değildir” buyurur. Maddi durumu olmayan yada hasta ve yaşlı olup ihtiyacını sağlayamayan komşularımız olabilir. Onlara ikramdan kaçınmayalım.
    • Komşularımızın özel hayatlarına saygılı olup kusurlarını araştırmayalım. Gizli hallerine şahit olursak görmezlikten gelip örtmeye çalışalım.
    • Herhangi bir sıkıntıyla karşılaştığımızda ilk çalacağımız kapı komşularımızın kapısı olacaktır. Bunu hiç akıldan çıkarmayıp ilişkilerimize hep olumlu yön vermeye uğraşalım.

Rabbimiz “Allah sizin için evlerinizi bir huzur ve sükun yeri yaptı” buyurur. (Nahl, 80) Büyüklerimiz de huzur ve muhabbet bulunan yer manasında hane-i saadet, saadethane ifadesini kullanmışlar evlerimiz için. Evler, her türlü sıkıntıdan uzaklaştığımız, sükûna erdiğimiz sığınaklarımızdır ve elbette huzurumuza kimsenin gölge düşürmeye hakkı yoktur. Bu nedenle komşuluk adabı ve ilişkileri toplumun huzuru için çok önemlidir. Komşu, evini, ekmeğini ve gönlünü komşusuyla paylaşabilen insandır. Komşu o kişidir ki, komşusuyla karşılaştığında selamlaşıp halleşsin, keder ve sevincine ortak olsun, kusurlarını araştırmasın, kendisine yönelik hatalarını affedip yüzüne vurmasın.

Komşularımızın yaptıklarını değerlendirirken ön yargılı olmamalıyız. Olaylara pozitif bakmalıyız. İşte size kıssadan hisse…

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına: 

-‘ Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor.’ demiş. 

Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş. 

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş. 

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış ve: 

-‘Bak’ demiş kocasına ‘ Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?’ 

Kocası ise cevaplamış :’Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim!’. 

Kıssadan hisse:

Hayatta da böyle değil midir ? 

Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamadan önce kendi zihin durumumuza bakmak ve ‘iyi’ olanı görmeye hazır olup olmadığımızı fark etmek güzel bir fikir olabilir … Olaylara pozitif pencereden bakalım… Penceremizin kirlenmesine izin vermeyelim. Komşularımızı,  başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin (duygu, zihin, kalp ve niyetimizin) ne kadar temiz olduğuna bağlıdır

Komşuluk ile ilgili hadis-i şerifler

“Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim.”

Vallahi mümin olamaz! (üç defa) Kim, ey Allah’ın Rasûlü? Şerrinden komşusu emin olmayan kişi

“Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez.”

Ev almadan önce komşunuzu, yola çıkmadan önce arkadaşınızı araştırınız.”

“Devamlı ikamet ettiğiniz yerdeki kötü komşudan Allah’a sığınınız. Çünkü göçebelik anındaki kötü komşu geçicidir.”

İyi komşu, uysal bir binek ve geniş ev, kişinin saadetini sağlayan unsurlardandır.

“Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı için en hayırlı olandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusu için en hayırlı olanıdır.”

Komşusu açken tok yatan bizden değildir.

“Hangi mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle Allah’ın korumasından düşer.”

Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, bir kul kendisi için istediğini komşusu için de ve yahut din kardeşi için de istemedikçe hakkıyla iman etmiş olmaz.

“Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusunu incitmesin. Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun.”

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.Org

Komşulukta sağ-sol, Sünnî-Alevî ayrımı yapılmaz!

Soru: Yeni taşındığımız semtimizde çevremizle komşuluk münasebeti kurmakta güçlük çekiyoruz. Söylentiler etkili oluyor komşuluk münasebeti kurmamızda. Çünkü falanlar Alevi imiş, filanlar da Sünni.

 Ötekiler solcu, berikiler de sağcı imiş. Gerçekten söylendiği gibi iseler onlarla komşuluk münasebeti kurulamaz mı?  Mutlaka kendimiz gibi düşünenlerle mi komşuluk münasebeti kurmamız gerekiyor? Öyle ise komşuluk yapabileceğimiz kimse hakkında bir ölçü verebilir misiniz?

Cevap: Bulunduğunuz yerdeki komşuları Sünni-Alevi, sağcı-solcu, Kürt-Türk gibi kelimelerle tarif ederek ayrımcılık yapmak çok yanlış, hatta çok hatalıdır. Çünkü komşulukta aranacak ilk şart, sadece ‘saygılı komşu’ olma şartı yeterli olmalıdır.

Bir komşu, kendisi gibi düşünmeyenlere saygılı ise çevresine hep saygılı davranıyor, rahatsız edici tavırlardan kaçınıyorsa, meslek ve meşrebi, düşünce ve değerlendirmesi ne türlü olursa olsun böyle saygılı komşulara gidilip gelinmeli, davet edilerek sıcak komşuluk münasebetleri kurulmalıdır. Çünkü siz onlara gidince rahatsız eden davranışta bulunmuyor, yersiz konuşmalar yapmıyorsunuz, onlar da size gelince sizi rahatsız eden konulara girmiyor, yersiz konuşmalar yapmıyorlar. Böylece karşılıklı hürmet ve saygı içinde muhatap oluyorsunuz. Hadis-i şerifin verdiği ölçüyü uygulamış oluyorsunuz:

“İslam’da birine zarar vermek de yoktur; birinden zarar görmek de!”

Bu durumda zarar vermeyeceğiniz, zarar da görmeyeceğiniz saygılı komşuların meslek ve meşrepleri, aidiyet ve kökenleri ne olursa olsun ilgi gösterilmeli, sıcak komşuluk münasebetleri kurulmalıdır. Kurulan bu sıcak komşuluk münasebetlerinde kimde iyi hal ve davranışlar görülürse o beğenilerek alınır, böylece komşulukta iyilikler paylaşılmış olunur.

Bundan dolayı komşulukta sağcı-solcu, Türk-Kürt, Çerkez-Laz gibi birlik beraberliğimizi bozucu ayrımlar yapılamaz. Komşunun ‘saygılı komşu’ olma özelliği komşuluk için yeterli sayılır.

Bu saygının bir gereği olarak komşular, vardıkları yerlerde komşunun değerlerine saygısızlık manasına gelebilecek konuşmalardan kaçınmalı, özellikle gıybete asla yönelmemeli, başkalarının hata ve kusurlarını sayarak aleyhinde konuşmamaya dikkat etmeliler. Çünkü gıybetin yapıldığı yerde, bir gün aynı gıybetin kendileri hakkında da yapılabileceği düşünülerek itimat sarsılır, saygılı komşu olunmadığı yolunda bir düşünce meydana gelebilir. İyi örnek verilmemiş olunur.

Ancak bir Müslüman dinî görevlerinde, mesela tesettüründe, namazında komşularına vardığında bir zorlukla karşılaşmamalı, bunları ihmale mecbur kalmamalıdır. Şayet komşuda namazını kılamama, tesettürünü koruyamama gibi zorluklarla karşılaşacak olursa, komşusu saygılı biri değil demektir. Kendi düşüncesine uymak şartıyla kabul ediyor manası çıkar bu zorlamalardan… Misafirlerinin hassasiyetlerine saygı duymayan komşu ile münasebet mükellefiyeti de kalkmış olur bu durumda dindar komşulardan…

Böylece saygısız davranışlar komşuluk münasebetlerini de koparmış olur. Kimse kimseye gidip gelemez. Güzel örnekler, iyilikler görülerek paylaşılamaz. Herkes kendi yalnızlığıyla yaşamaya mahkûm hale gelir bulunduğu yerde.

Bundan dolayı denebilir ki, dindar insanlar vardıkları yerlerde yanlış anlaşılabilecek dil ile anlatım yerine, rahatsızlık vermeyecek hâl ile temsili esas almalı, komşuluklarda, saygılı hâliyle hep saygı kazanmayı görev bilmeli, çevrelerinde (saygılı komşular topluluğu) oluşturmalılar.

İyi komşuluğun toplumu birleştirici sonucuna ait tarihî bir örnek:

Mekke’den Medine’ye göçen 1.500 Müslüman, tam 10 bin kişilik gayrimüslim halkla kurdukları saygılı komşuluk sayesinde Medine’de kısa zamanda birlik beraberlik duygusu meydana getirmişlerdir. Saygılı komşuluğun sağladığı bu sonuç, tarih boyunca bizlere hep etkili komşuluk örneği olarak hatırlatılmıştır.

Ahmet Şahin

Komşuluk Ateşini Yakmak

Toplum içinde hiçbir fert, diğerlerinden ayrı ve uzakta kalarak hayatını sürdüremez. Yüce Allah, insan fıtratına böyle bir özellik bahşetmiştir. Çünkü toplum fertleri arasında belirli maslahatların bir araya getirildiği köklü ilişkiler bulunmaktadır. Bu ilişkilerin en önde gelenlerinden biri de Müslümanın komşusu ile olan ilişkisidir.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma açısından insana aileden sonra en yakın sosyal çevreyi komşular oluşturduğu içindir ki, gerek Kur’an’da ve gerekse hadislerde komşuluk ilişkileri üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Nisa suresinin 36. ayetinde iyilik yapılması gerekenler arasında komşular da sayılmaktadır: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.

Büyük müfessir İmam Kurtubi (r.ah) bu ayetin tefsirinde, “Görmüyor musunuz? Allah anne babaya ve akrabaya iyilikten sonra komşuları zikretmiş ve haklarına riayet edilmesini emretmiştir” diyerek konunun önemine dikkat çekmiştir.

Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde de komşuların birbirleri üzerindeki haklarını şöyle sıralamaktadırlar: “Hastalandığında geçmiş olsun ziyaretine gitmek. Öldüğünde cenazesinde bulunmak. Borç istediğinde borç vermek. Darda kaldığında yardımına koşmak. Bir nimete kavuştuğunda tebrik etmek. Başına bir musibet geldiğinde teselli etmek. Evini, komşusunun rüzgarını (güneşini, manzarasını) engelleyecek şekilde yapmamak. Ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli ederse pişirdiğinden ona da vermek.

Şüphesiz Peygamber Efendimiz’in bu tavsiyeleri, komşuluk ilişkilerine oldukça kuşatıcı bir çerçeve çizmekle birlikte, komşunun komşu üzerindeki bütün haklarını saymayı değil, belki önemli olanlarından bazılarını vurgulamayı amaçlamaktadır.

Hz. Aişe’nin (r.anha) rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v), “Vallahi iman etmiş olmaz. Vallahi iman etmiş olmaz. Vallahi iman etmiş olmaz” buyurdu. Sahabiler, “Kim iman etmiş olmaz, ya Rasulallah?” diye sordular. Rasulullah; “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse” buyurdu. Yine Ebu Hureyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusunu rahatsız etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!

KOMŞULUK HAYATIMIZIN ÖNEMLİ BİR PARÇASIDIR

Kültürümüzdeki süzülmüş bir anlayışın ifadesi olan, “Ev alma komşu al” özdeyişi, komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “Komşuda pişer bize de düşer” gibi özdeyişler ve benzeri deyimler de komşuluk ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir.

Dini ve milli hasletlerimizden kaynaklanan komşuluk münasebetlerimiz devam etmekle beraber; modernleşme ve şehirleşme süreciyle birlikte büyük ölçüde zayıfladığı da bir gerçektir. Hızlı kentleşmenin ve değişen iş hayatının bir sonucu olarak, komşuluk ilişkilerinin olumsuz yönde etkilendiğini artık herkes görmekte ve yaşamaktadır. Aynı apartmanda yaşadıkları halde yardımlaşma ve dayanışma bir yana, birbirlerini tanımayan ve birbirleri ile selamlaşmayan insanların sayısı hiç de az değildir. Birbirimizle ilişkilerimizin zayıflayıp kaybolma noktasına geldiği çağımızda, kalabalıklar içinde gün geçtikçe yalnızlaşıyoruz. Ebeveynin evladından, komşuların komşulardan kaçtıkça kaçmaya çalıştığını üzüntüyle müşahede ediyoruz. Oysa “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” buyurmamış mıydı Yüce Nebi?

Evet, eskiden komşu açken tok yatılmazdı… Evlerden evlere yemekler taşınır, ikram edilirdi. Eskiden komşu, yandaki dairede oturan değil, aileden biri sayılırdı. Hep demez miyiz, “Nerde o eski komşular, komşuluklar?” diye… Büyüklerimiz eski komşularını yad ederler. Peki, neden bu hale geldik, neden bitti komşuluk? Bunun nedeni çok açık, besbelli… Çünkü komşuluk, eskiden inancımızın kazandırdığı bir kültürdü. Oysa şimdilerde bu inancı da kültürü de yitirmeye başladık. Batı kültürünü ithal ettik hayatımıza.

ESKİDEN KOMŞULARIMIZ AKRABADAN BİLE YAKIN OLURDU

Gelin, hayatımıza anlam, ömrümüze bereket katan; tatlı dil ve güler yüzü, sevgi, dostluk ve paylaşmayı bu bayramda komşularımızla doyasıya yaşayalım. Önce içten bir “komşu selamı” ile başlayalım. Birbirimizle karşılaştığımızda selam verip vermemekte tereddüt etmeyelim. Ziyaretine gidelim komşumuzun. Zekatlarımızla, fıtır sadakalarımızla, infaklarımızla güç durumda olan komşularımıza yardımcı olalım.

Bakın Efendimiz (s.a.v) ne buyuruyor güzide sahabesi Ebu Zerr’e: “Ey Ebu Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!

Belki içimizdeki o komşuluk ateşini yakmak için olsa gerek ama ne olursa olsun “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Hüseyin Okur / Semerkand Aile Dergisi