Etiket arşivi: konuşma

Evde kriz yönetimi: “Çocuğunuzu konuşarak ikna edin!”

Çocuklarla ve çocuklarımla hiçbir zaman kavga etmem, sert tartışmalara girmem. Hayatı onlardan daha uzun süre yaşadım, daha fazla tecrübeye sahibim. Onlardan daha çok okudum, daha çok bilgi sahibiyim. Haklı olduğum konularda onları ikna edebileceğimi biliyorum. Genellikle çocuklardan kendimizi için bir şey istemiyoruz, onların geleceği için yeteneklerini geliştirmelerini ve iyi şeyler yapmalarını diliyoruz.

Onların yapmasını istediğimiz şeyler, onlar için iyi olduğunu düşündüğümüz şeyler.

Öyle olunca haklı olduğumuz bir konuda neden çocuklarımızı ikna etme yolunu seçmeyelim?

Çocuklara değer vermek, onların mantığını ve duygularını önemsemek eğitimde çok önemli.

Prof. Jurgen Habermas, çocuklarınızın mantığına hitap edin ve konuşarak onları ikna edin, der.

Sevgili Peygamberimiz (sav), eğitim hayatı boyunca ikna metodunu kullanmış. Hem onun öğrencilerinin büyük bir kısmı, eğitim çağını geçmiş kişilerdi. Onları ikna etti ve İslam davasını onlara kabul ettirdi.

Ebû Rafi (ra) başkasına ait hurma ağacını taşlıyordu. Peygamberimiz (sav), yanına yaklaştı. Neden hurma ağacını taşladığını sordu.

Karnım aç.

Peygamberimiz(sav) çocuğu azarlama, cezalandırma, tehdit yolunu seçmedi. Onun durumunu anladıktan sonra yol gösterici şu sözleri söyledi:

Evladım yere düşen hurmaları ye.

Sonra da onu dua etti:

Allah’ım bu çocuğu karnını doyur.”

Ebû Rafi, bir daha hiç açlık hissetmediğini anlatır.

Çocuklar yanlış bir şey yapabilir. Neticede çocuk. Büyüklere düşen onlara yol göstermek ve onları tatlı bir dille uyarmak, yaptıklarının niçin yanlış olduğunu açıklamak ve en önemlisi ne yapmaları gerektiğini anlatmak. Çocukları azarlama, dövme ve cezalandırma yoluna gitmemeliyiz.

Çocuk, duygularını yönetemediği için veya bilmediği için yanlış yapabilir. Böyle durumlarda sabırla hareket etmeli, çocuğa bilmediğini öğretmeli, tatlı bir dille nasıl davranması gerektiğini anlatmalıyız.

Çocukların makul isteklerini yerine getirmeliyiz. Haram olmayan ve yapabileceğimiz isteklerini yerine getirmek bize mutluluk vermeli.

Peygamber Efendimiz (sav), bir gün Osman bin Mazun’a(ra) gitmişti. Osman’ın yanında bir çocuk vardı ve onu öpüyordu. Peygamberimiz ona, çocuk senin mi, diye sordu. O da evet, dedi.

-Onu seviyor musun ey Osman?

-Vallahi evet, ya Resulellah, onu seviyorum.

-Ona olan sevgini artırayım mı?

-Evet, anam-babam sana feda olsun!

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurdu:

Kim kendi neslinden küçük bir çocuğu razı ve memnun ederse Allah da kıyamet günü onu memnun ve razı eder. (Peygamber Efendimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, s.371)

Geçen hafta hikâyesini anlattığım Ali Bey kahvaltı sırasında kızı Şeyma ile ilgili bir problemi dile getirdi ve şöyle dedi:

-Araba derdi var. Onun için hafta sonu çalışıyor. İlla da araba almak istiyor. İkide bir benim arabayı istiyor. İstekleri hiç bitmiyor.

Gülümsedim. Elimi dizine koydum.

-İyi, dedim. Çocuklarımızın bizden istekleri olması iyi. Bize işleri düşüyor demektir. Ağalık vermekle efelik vurmakla olur. Bu yaştan sonra efelik yapamayız. Ağalığı kimseye kaptırmamalıyız.

Gülüştük.

Kararlı bir sesle devam ettim:

-Çocuğumuzun bizden bir şey istemesi iyidir. O bizden bir şey ister. Yapabileceğimiz bir şeyse memnuniyetle yaparız. Onların mutlu olmalarını isteriz. Onların isteğini yerine getirirken biz de onlardan neleri istediğimizi söyleriz. Böylece karşılıklı taleplerimiz olur. Çocuğumuzun bize ihtiyacı olmazsa bize bağımlılığı kalmaz.

-Farklı bir bakış açısı, dedi Ali Bey.

Çocuğumuzu ve eşimizi eleştirmemeliyiz. Onları değiştirmek istiyorsak meziyetlerini bulmalı ve takdir etmeliyiz. Biz onların gözünde değerli isek bizim takdirlerimiz onları çok mutlu eder. Bizden takdir duymak için çaba sarf ederler. Böylece biz onları beğendikçe onlar bizim beğeneceğimiz şeyleri artırır. Eleştiri sevginin zehiridir. Aile fertleri arasındaki muhabbeti yok eder.

-Araba konusunda ne diyorsunuz? Bir arabası olsun mu?

-Önemli olan dersler ve 10 yıl sonra ulaşmak istediği hedef. Hedefe varmak için takip edeceği yol haritası çok mühim.

Şeyma’ya döndüm:

-Araban olsa derslerdeki başarın artar mı?

Kızcağız, hiç düşünmeden:

-Artar, deyiverdi.

-Nasıl artar?

İzah etmekte zorluk çekti ama mutlaka bir araba almak istediği belliydi. Arkadaşlarının arabası olmalıydı. O da arkadaşları arasındaki statüsünü korumak için bir araba almak istiyordu. Cumartesi-pazar günleri bir markette iş bulmuş, çalışıyordu.

-Bu konuda karar senin. Babanla anlaşmalısın. Senin yerinde olsam derslerime öncelik verir, sınıfın en iyisi olmak için çaba harcarım. Araba almayı okul bitimine ertelerdim. Arabanın birçok masrafı olur. Benzin parası, muayene ücretleri, trafik sigortası, kasko… Ayrıca araba bakım ister. Bunlar derslerindeki başarını olumsuz yönde etkileyebilir.

-Etkilemez.

-Tahmin ederim, modeli eski bir araba alacaksın.

Başıyla onayladı:

-Ben olsam parayı biriktirir okul bitiminde daha yeni bir araba alırdım. Hem masrafı az olur hem de az problem çıkarır ama bu konu benim için öncelikli bir konu değil. Siz karar verin.

Ali Bey’e döndüm. Elimi dizine vurdum:

-Aziz dostum, çocukların istekleri yapabileceğimiz şeylerse bundan mutluluk duyarak yapmalıyız. Haram ve günah olmayan isteklerine karşı çıkmamalıyız. Arabaya binmek günah değil. Günah olmayan konularda yasakçı olmayı tavsiye etmem. Çocuk çok ısrar ediyorsa alsın, senin için önemli olan şey ne ise onu iste. Arabayı alsın ama dini sohbetleri kaçırmasın ve sınıf birincisi olmak için yarışsın.

Netice:

1. Geleceğimiz olan çocuklarımıza doğru bir yol haritası çizmeliyiz.

2. Onların duygusal kararlar alabileceğini hesaba katmalı ve duygularını önemsemeliyiz.

3. Haram ve günah olmayan isteklerine karşı çıkmamalıyız.

4. Onlar bizden kendileri için bir şey isterken biz de onlardan yeteneklerini geliştirmeleri için daha düzenli çalışmalarını istemeliyiz. 5. Asıl gelecek olan ahrete hazırlanmalarını, namaz, oruç, doğruluk, dürüstlük, ilim öğrenmek, çalışkan olmak gibi erdemleri kazanmalarını tavsiye etmeliyiz.

Beyin Vitamini: Çocuklarımızın duygularını önemsemeli, tartışmalı konularda onları ikna yolunu seçmeliyiz. Olgunluk zaman ister, eğitim zaman alır, sabırlı olmayı gerektirir. Dr. Halit Ertuğrul’un Herkesin Öğretmeni Hz. Muhammed (sav), bendenizin En Sevilen Öğretmen Hz. Muhammed(sav) isimli Nesil yayınları arasında çıkan kitapları tavsiye ederim. İletişim: 444 24 14; www.kitapyurdu.com

Ali Erkan Kavaklı / moralhaber.net

Sen onları konuşma biçimlerinden tanırsın!

Mü’min demek, feraset sahibi insan demektir. O, Allah’ın verdiği nur ile bakar. Ancak bu nura kavuşmanın bir bedeli vardır; o da, Allah’ın ve Resulünün öğütlerini ciddîye alarak çalışmaktır.

Sen onları konuşma biçimlerinden tanırsın.” (Muhammed Sûresi, 47:30)

Mü’mini “feraset sahibi” olarak niteleyen bir hadis-i şerif, mü’minin ince anlayış ve seri kavrayış sahibi olduğunu, hadiselerin içyüzüne nüfuz edebilen bir bakışa sahip bulunduğunu ifade etmektedir. Ancak insanlar analarından böyle bir yetenekle doğmadıkları gibi, sadece “İman ettim” demekle de oturdukları yerden bu yeteneğe sahip olamazlar. Bu, ancak Kur’ân’ın terbiyesi altında kazanılacak olan bir beceridir ki, hadisin devamındaki “Mü’min Allah’ın nuruyla bakar” sözünde bu hakikate bir işaret bulmak mümkündür. Zira birçok âyetinde Kur’ân bizzat kendisini “nur” olarak nitelemiştir.[1]

Hayata bakışı Kur’ân’ın terbiyesi altında şekillenen bir insan, Allah’ın nuruyla bakan bir insan demektir. Bu ise, Kur’ân’ın irşadına kulak vermek ve onun derslerini ciddîye almak suretiyle mümkün olur.

Bir önceki bölümde ele aldığımız Bakara Sûresinin âyetindeki “Sen onları yüzlerinden tanırsın” hitabı, bu hakikatin bir örneğini içeriyordu. Orada söz konusu olan kişiler, kendilerini Allah yoluna vermiş yoksullar idi. Başkalarına dertlerini açmadıkları için zengin sanılan bu kişileri Peygamberin yüzlerinden tanıdığı bildirilmiş, mü’minlere de böyle bir beceriye sahip olmak hedef olarak gösterilmiştir.

Bu âyete gelince, o da münafıklardan söz etmekte ve yine Peygambere hitaben “Sen onları konuşma biçimlerinden tanırsın” buyurulmaktadır. Âyetin tamamı şöyledir:

Dileseydik Biz onları sana gösterirdik de yüzlerinden tanırdın. Ama sen onları konuşma biçimlerinden de tanırsın. Allah ise bütün işlerinizi bilir.

Bakara Sûresindeki âyet ile karşılaştırdığımızda, bir fark hemen dikkatimizi çekiyor:

Orada “Sen onları yüzlerinden tanırsın” buyurulmuştu. Burada ise yüzlerinden değil, konuşma biçimlerinden çıkarılacak bir sonuç söz konusu edilmektedir. Bunun anlamı ise şudur:

Münafıkları tanımak, yüzlerinden tanınırcasına net bir tanıma değil, ancak bir kısım belirtilerinden yola çıkarak varılacak bir neticedir. Bu ise daha fazla beceri, daha yüksek seviyede bir feraset ister.

Münafıklar konuşma biçimlerinden nasıl tanınır?

Kur’ân-ı Kerim, bazı âyetlerinde buna dair ipuçları vermiştir.[2] Bu âyetler, onların etkili bir biçimde konuştuklarını ve sözlerinin hoşa gidebileceğini bildirmektedir.

Ancak “Şunu söylerse veya şöyle söylerse münafık olduğunu anlarsın” şeklinde, herşeyi ayan beyan ortaya koyan bir formül sunulmamıştır. Bununla beraber, Kur’ân’ın münafıklardan söz eden pek çok âyeti vardır; bu âyetlerin onlar hakkında anlattığı şeyler kâfi bir ders olarak görülmüş ve gerisi mü’minin ferasetine bırakılmıştır. İşte, bu âyet-i kerime de, Peygamberin münafıkları tanıma konusundaki üstün sezgisinden söz ederken, aynı zamanda, mü’minlere de—tıpkı Bakara Sûresinin âyetinde olduğu gibi—bir hedef göstermekte ve “Düşmanlarınızı ayırt etmekte siz de Peygamberiniz gibi olun” demektedir.

Münafıklar hakkındaki ipucu olarak konuşma biçimlerinin verilmiş olması dikkat çekicidir; bu noktanın ihmal edilmemesi gerekir. Zira tuzakların ekserisi tatlı bir dilin ardında saklanır. Nice safdiller, nice cinayetleri birkaç güzel sözle unutuverir de kırk yıllık düşmanının bir anda dost oluvereceği zannına kapılır.

Nitekim, Kur’ân’ın “Sen onları konuşma biçimlerinden tanırsın” sözüyle hitap buyurduğu Peygamberimiz de âhir zamanda ortaya çıkacak “sözleri baldan tatlı, kalpleri kurt kalbinden vahşî” kimseler hakkında ümmetini uyarmıştır.[3]

Mü’min demek, feraset sahibi insan demektir. O, Allah’ın verdiği nur ile bakar. Ancak bu nura kavuşmanın bir bedeli vardır; o da, Allah’ın ve Resulünün öğütlerini ciddîye alarak çalışmak, çabalamaktır.

Eğer biz bu bedeli ödemekte gevşeklik göstermezsek, dostumuzu ve düşmanımızı ayırt etmekte de fazla zorlanmayız. Onlardan kimini yüzünden tanırız, kimini konuşma biçimlerinden. Kimini bir bakışta, kimini biraz çaba ile teşhis ederiz. Ama birini diğerine karıştırmayız. Dostumuzu ihmal etmez, düşmanımızın elinde oyuncak olmayız.

Lâkin İslâm toplumlarının bugünkü haline baktığımızda şunu da sormadan edemiyoruz:

Acaba Kur’ân’ın bizden istediği bedeli ödeyebildik mi?

Ümit ŞİMŞEK

 [1] Bkz. Nisâ Sûresi, 4:174; Mâide Sûresi, 5:15; Şûrâ Sûresi, 42:52; Tegabün Sûresi, 64:8.

[2] Bkz. Bakara Sûresi, 2:204; Münafikun Sûresi, 63:4.

[3] Tirmizî, Zühd: 60.