Etiket arşivi: kuran

Kuran Okuma Takip Çizelgeleri

Kuran-ı Kerim Okuma Takip çizelgelerini aşağıdaki linklerden indirebilirsiniz.

Excel tablosundaki Başlangıç Tarihi değiştirildiğinde diğer günler otomatik ayarlanmakta, böylece güncel bir takip çizelgesi oluşmaktadır.

Hayırlı okumalar…

30 samimi arkadaş uhrevi işlerdeki ortaklık sırrıyla, herkes Kuran-ı Kerim’in farklı bir cüzünü okuyarak, her bir cüz bittiğinde Kuran hatmi yapmış sevabı kazanabilir.

3 Aylık Haftada 1 Cüz indirmek için tıklayın

1 Aylık Günlük 1 Cüz indirmek için tıklayın

Bazen, Hak Sözle Bâtıl Kastedilir

Bir söz vardır. Fevkalade düşündürücüdür. Şöyle denir bu sözde:

“Kelimetü hakkın yürâdü bihel-bâtıl” (Hak kelime ile bâtıl murad edilebilir.) Evet, doğru bir sözle eğri mânâlar kastedilebilir. Bir kısım bâtılları hak sözlerle ortaya atıp tahakkuk ettirmeye çalışanlar olabilir. Nitekim bu tip bâtılın kastedildiği hak sözler günümüzde oldukça yaygın vaziyettedir. Masum insanlar sözün haklılığına bakar, hemen taraftarı olurlar. Halbuki arkasındaki mânâ batıldır, hak sözle bâtıl ve yanlış şeyler yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Farkına varamazlar.Bir tanesine göz atalım:

“Bize Kur’an Müslümanlığı gereklidir.” Kur’an Allah’ın kelâmıdır, O’nun yanında kul sözüne gerek yoktur. İşte size hak bir kelime ki, onunla sünnet dışlanmak istenirse bütünüyle bâtıl maksat güdülmüş olunur. Halbuki sünneti dışlayan hiçbir söz hak olamaz, haklılığından söz ettiremez. Çünkü Kur’an’ı yer yer açıklayan sünnettir. Sünneti de yer yer çerçeveleyen Kur’an’dır. Yani Kur’an’la sünnet (Peygamberimzin sözleri ve hareketleri) birbirinden ayrılmaz.

İsterseniz şöyle bir hatırlatma yapalım da meseleyi birlikte düşünelim. Kur’an’da “Namazınızı kılın” buyurulmaktadır. Ama nasıl kılınacağını Efendimiz (s.a.v.); Namazınızı benim kıldığım gibi kılın, hadisiyle öğretmiştir.

-Zekâtınızı verin, buyrulmaktadır. Ama nasıl verileceğini Efendimiz (s.a.v.)’in izahıyla öğrenmekteyiz.

Hacca gidin, emri verilmiştir. Ama nasıl, ne türlü yerine getirileceğini Efendimiz bizzat hacca gitmesiyle göstermiş, aynen tatbik etmiş, sonra da; -Haccınızın usul ve adabını benden öğrenin, buyurmuştur.

Sünneti aradan çıkaracak olsak (hâşâ) namazın nasıl kılınacağını, zekatın nasıl verileceğini, haccın nasıl yapılacağını bilmemize imkân yoktur. Bu takdirde herkes aklına estiği gibi namaz kılacak, zekat verecek, hacca gidecek, yani çerçevesi, şekli belli olmayan korkunç bir kargaşa yaşanacaktır. Sünnettir ki, bu kargaşayı önlemekte, Kur’an’daki emirlerin çerçevesini, sınırlarını göstermektedir. İsterseniz aslı Kur’an’da bulunan hac konusunun uygulamasına ait hükümlerini sünnet nasıl açıklıyor bir örnek verelim:

Zengin insan hayatında hacca gider, borcundan kurtulur. Ya hastalığından, yahut da başka bir mazeretinden dolayı hacca gidemezse geride kalan yakınları onun yerine hacca gidebilir mi? Gidip de hac yaparsa onu borcundan kurtarmış olabilir mi? Kur’an-ı Kerim’de bunun açıklamasını bulmak mümkün değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerim meselenin aslını izah eder, ama yaşanma biçimini Peygamberimizin hayatı ve hareketiyle gösterir. Yani bu emrin uygulanmasını Efendimiz’den öğrenmek gerekir.

İşte Efendimiz’den öğrenme şekli:

Şehid Cafer-i Tayyar’ın hanımı Esma (r.a.) bir gün şöyle bir soru sorar. Der ki:

-Ya Resulallah, babam (Umeys) yatağından kalkamayacak kadar hasta. İyileşme ihtimali de görünmemektedir. Onun yerine hacca gidilse hac borcundan kurtulur mu?

Şöyle cevap verir Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:

-Senin babanın bir insana borcu olsa da sen o borcu ödesen baban borçtan kurtulur mu?

-Kurtulur.

İşte Allah’a olan borcu da öyledir.

O ödeyemezse yerine vekil olarak giden başkası ödeyebilir. İşte özürden dolayı hacca gidemeyen hasta ve kötürümlerin yerine vekil gönderebileceklerine dair hüküm bu hadisle sabit olmuştur.

Peygamberimizin yaşadığı ve tatbik ettiği hayatı ortadan kaldıracak olursanız, bu gibi soruların cevabını bulamaz, dinî hükümlerin birçoğunun yorumunu keyfiliğe bırakmış olursunuz. Böylesine bir keyfilik ise kargaşadan başka bir mânâya gelmez. Öyle ise sadece söylenen sözlerin haklılığına bakmayıp, o sözlerin doğuracağı neticeleri nazara almak zorundayız. Tâ ki hak sözle bizi aldatıp bâtılı yerleştirmeye çalışanlara destek vermiş olmayalım.

Ahmed Şahin / Zafer Dergisi

Nursuz Akıl, Görmeyen Göz… neye yarar?

Kalbi, vicdanı ve his dünyası iman ve Kuran ile nurlanmamış bir insan karanlıklar içindedir. Vicdan, iman ile aydınlığa kavuşacaktır ki, aklın mahsulü olan fenler de nurlansınlar ve her bir fen, insana ayrı bir marifet penceresi açsın.

İnsan, hikmetlerle dolup taşan şu kâinat kitabını yazan bir Alîm ve Hakîmi tanımadığı takdirde kazandığı ilimler onun cehlini artırmaktan öte bir işe yaramaz.

Üstad Bediüzzaman hazretleri, Lemaat adlı eserinde, kalbin ziyası olmaksızın akıl ve fikrin nurlanamayacağını tatlı bir üslûpla izah eder ve sözünü: “Basiretsiz basar da para etmez” diye noktalar. O harika parçadan birkaç satırı aynen nakledeyim:

“Ziya-yı kalpsiz olmaz nur-u fikr-i münevver.
O nur ile bu ziya mezc olmazsa zulmettir; zulüm ve cehli fışkırır.
Gözünde bir nehar var; lâkin ebyaz ve muzlim.
İçinde bir sevad var ki bir leyl-i münevver…”
(Sözler – Lemaat)

Vicdan için “ziya”, akıl için “nur” kelimelerinin kullanılmasında ayrı bir incelik var. Cenâb-ı hak, Yûnus sûresinde şöyle buyurur:

“Güneşi ziyalı (ışıklı), ayı da nurlu (parlak) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya) menziller tayin eden Odur.” (Yunus Sûresi; 5)

Güneşten ziya almasa, ayda nur ne gezer. O, güneş sayesinde karanlık gecelere nur olur ve insanlar da ondan istifade ederler.

Ay, feyzini güneşten aldığı gibi, şu kâinata ait fenler de, Kuran ile nurlanır ve insanlığa faydalı hâle gelirler. Aksi hâlde, fen ve teknik, insanlığın huzurunu kaçırmaktan, zulme ve sefahate hizmet etmekten öte bir işe yaramaz.

Bunlar ise beşerin dünyasını karartır ve insanlığı o dehşetli azap diyarı olan cehenneme sevk ederler.

Cehennemin de nursuz hararet olduğu düşünülürse bu mânâ daha da önem kazanır.

Ali Özkan / Zafer Dergisi

Sahabenin Kur’ân’a Olan Düşkünlüğü

Ashab Kur’ân’a o kadar düşkündü ki,  en tehlikeli anlarda bile Kur’ân okumaktan vazgeçmiyorlardı. Geceleri ashabın evleri adeta arı kovanı gibi Kur’ân sesleriyle çınlıyordu. Mesela bir sefer sırasında Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir vadinin kenarında mola vermişti. “Kim bizi nöbet tutup koruyacak?” diye sorunca,  Muhacir ve Ensardan birer sahabi vazifeyi üzerlerine aldılar. Resulullah  (s.a.s.)  bunlara: “Şu geçidin girişini tutun (orada bekleyin)!” dedi. Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanın uykusu geldi. Ensardan olan da namaz kılmaya başladı. Durumu anlayan düşman bir ok attı ve tam da namaz kılana isabet ettirdi. Sahabi oku çıkarıp namazına devam etti. Müşrik isabet ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti. Öyle ki üçüncü okunu da attı. Ancak sahabi yaraya aldırmadan namaza devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı.  (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına vardıklarını anladı ve kaçtı. Muhacirden olan zat, arkadaşındaki kanı görünce: “Sübhanallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın?” deyince o: “Öyle bir sûre okuyordum ki, kesmek istemedim”  diye cevapladı.

Görüldüğü üzere sahabe, Kur’ân’a o denli bağlıydı ki, en tehlikeli anlarda bile onu okumayı bırakmıyor, ondan aldığı zevk ve lezzet, yaranın elemini hissettirmiyordu. En tehlikeli şartlarda bile Kur’ân’a bu denli bağlı olan ve onu okumadan vazgeçmeyen ashabın normal zamanlardaki halini varın siz düşünün!

Ashab geceleyin namazlarında uzun sureler okurdu ve gece ibadetleri, başkalarının da dikkatini çekecek ölçüdeydi. Ashab karşısında sürekli hezimet yaşayan Rum ve Fars kralları, gerek onları yakından tanımak için kullandıkları casuslardan,  gerekse onlarla savaşan askerlerden aldıkları cevaplar aynıydı.  Ashab “ruhbanun  filleyl  fürsanun  finnehardı.”  Yani gece abid,  gündüz ise cesur bir cengaverdi.  Şayet aralarına oturup da yanındakiyle konuşmaya kalksan,  onların Kur’ân okuma sesinden arkadaşının ne dediğini anlayamazdın. Zira onlar sürekli Kur’ân okur ve Allah’ı zikrederler.

İbadete düşkün olan ashab, Allah Resûlüne  (s.a.s.) hangi ibadetin Allah Teala’ya daha sevimli olduğunu sorduklarında,  onları Kur’ân’a teşvik ediyordu. Bunlardan birinde yine sorduklarında,  Resûlullah  (s.a.s.): “el-Hallu’l-Mürtehil” (bitirince tekrar yola başlayan) diye cevap verdi.  Bu da nedir deyince:  “Kur’ân’ı başından sonuna kadar okumak, bitirince de yeniden başlamaktır.”  dedi.

Buna benzer teşvikleri alan ashab, daha büyük bir iştiyakla Kur’ân’a sarılıyor, okuyor ve ezberliyorlardı. Ezberlemekle de kalmıyor, ezberlediklerini her vesilede okuyorlardı. Çünkü onu okumaları onlara ibadet sevabı kazandıran bir faktördü.

Ashabın boş bir vakit ve uygun bir ortam bulduğunda ilk yaptıkları şey yine Kur’ân okumaktı. Kur’ân okuma ibadeti, onlar için bir zorunluluk değil, aksine onlara zevk veriyordu. Bu zevk, onları Kur’ân’a yaklaştırıyor, bu yaklaştırma onu ezberlemeyi netice veriyor,  hafızada bulunan bu eşsiz ezber de sürekli okumayı gerektiriyordu.

Ashabtan Useyd b. Hudayr adındaki sahabinin yaşadığı şu durum da bize göstermektedir ki,  ashab için Kur’ân okuma,  vazgeçemedikleri önemli bir ibadetti ve bu ibadeti hiç aksatmıyorlardı.  Bir gece hurma harmanında iken,  ortamın sakin olduğu ve kimsenin de bulunmadığı böyle tenha bir zamanda,  sahabi uykuyu değil Kur’ân’ı tercih ediyordu. Böyle bir esnada Kur’ân’dan Bakara sûresini okumaya başladı. Hemen yakınında ise atı bağlıydı. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine Kur’ân okumaya ara verdi. At da sakinleşti. Useyd tekrar okumaya başlayınca at tekrar şahlandı. Üseyd yine okumaya ara verince at yine sakinleşti. Biraz sonra yeniden okumaya başlayınca at yeniden şahlandı. Oğlu Yahya ata yakın bir yerde uyuyordu. Ona bir zarar vermemesi için atın yanından uzaklaştırmaya gitti. Bir aralık başını semaya doğru kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var. Sabahleyin hemen Resûlullah’ın (s.a.s.) yanına gelerek başından geçenleri anlattı. Hz. Peygamber (s.a.s.) de kendisine şöyle dedi: “O gördüklerin neydi bilir misin?” O da hayır cevabını verdi. Bunun üzerine: “Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Şayet sen okumaya devam etseydin,  onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti ve onlar halktan gizlenmeyecekti.” buyurdu.  Başka bir rivayette ise Kur’ân okunurken inen şeyin “sekîne” olduğu belirtilir.

Kur’ân’ın her bir harfinin insana en az on sevap kazandıracağı müjdesini alan ashabın,  zaten ondan geri durması da mümkün değildi. Allah Resûlü “Kur’ân-ı Kerim’den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir.  Ben  “Elif lâm Mîm”  bir harf demiyorum.  Aksine  “Elif”  bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” de bir harftir.”  buyurmuştu.

Ashap arasında Kur’ân’ı üç günde hatta bir gecede hatmedenler vardı.  Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) Abdullah b. Amr’ı yanına çağırmış, ayda bir hatim yapmasını önermişti. O daha fazlasına gücünün yettiğini söyleyince, o zaman haftada bir olsun demişti. Bundan daha kısa süreye de izin vermemişti.

Ashap,  Kur’ân’ı sadece lafız olarak okuyup ezberlemiyor,  lafzın yanında onların saf kültürlerini de oluşturuyordu. Öyle ki toplumun bütün katmanları onun manasıyla da sıkı bir ilişki içerisindeydi. Öyle ki halife bile olsa şayet Kur’ân’ın hilafına bir hüküm verecek olsa,  hemen karşısına dikilerek,  gerçeği haykırmadan edemezlerdi. Onlarca örnekten sadece bir tanesi şöyle cereyan etmiştir:

Hz. Ömer (r.a.), evlilik akdi esnasında tesbit edilen mehir miktarı hakkında üst sınır belirlenmesi gerektiğin söylüyor. O, bunu mehir miktarının evliliğe engel olmaması için yapıyordu. Bir hutbe esnasında mescide okunan hutbe karşısında, bugün adını sanını dahi bilmediğimiz bir kadın şöyle diyor: “Ya Ömer! Senin bana ulaşmayan bir başka bilgiyle Efendimizden duyduğun bir şey mi var? Çünkü Kur’ân’da Allah “Ve âteytüm ihdâhünne kıntâran” diyor. Demek ki kantar kantar mehir verilebilir.” Hz. Ömer, o kadının itirazını yerinde buluyor ve kendi kendine “Yaşlı bir kadın kadar da dinini bilmiyorsun” diyerek sözünü geri alıyor.

Bunlar da göstermektedir ki ashap, Kur’ân’ı kendilerine adeta vird ediniyor ve kısa sürede de tamamın okuyarak,  yeniden başlıyorlardı. Böyle okumalar,  anlamının da çok iyi bir şekilde kavranmasına sebep oluyordu. Aynı zamanda bu da onun yazılması,  ezberlenmesi ve dolayısıyla korunması zorunluluğunu doğuruyordu.

Prof. Dr. Davut AYDÜZ

Kaynak: (Tefsir Usulü Ders Kitapçığı)

Eczanelerde satılmayan en etkili ilaç “Namaz”

Kur’an-ı Kerim’den Seçmeler:

BAKARA SURESİ

3- Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.

43- Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

45- Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.

83- Hani bir vakitler İsrailoğulları’ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah’dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.

110- Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.

152- O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin.

177- Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.

238-Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.

239-Eğer bir korku hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin olduğunuz zaman da böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi huşû ile kılın).

277- İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.

NISA SURESİ

12 – Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik… Allah şöyle demişti: ” Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.

55- Sizin asıl dostunuz Allah’tır, O’nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.

58- Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.

91 – Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?

106- Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah’a şöyle yemin ederler: “Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah’ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz”.

ENAM SURESİ

72- Bize: “Namazı dosdoğru kılın, Allah’a karşı gelmekten sakının” (diye emredildi), toplanacağınız yer O’nun huzurudur.

92- Bu Kitap (Kur’ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab’a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.

162- De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.

ARAF SURESİ

170- Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.

ENFAL SURESİ

3- Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.

TEVBE SURESİ

71- Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.

YUNUS SURESİ

87- Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: “Kavminiz için Mısır’da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin.”

RAD SURESİ

22. Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır.

IBRAHIM SURESİ

31- (Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: “Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar.”

37- “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram’ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.

40- “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!

MERYEM SURESİ

31- “Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.”

55- Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

TA-HA SURESİ

14- Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.

132- (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir.

ENBIYA SURESİ

73- Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir.

MÜ’MİNUN SURESİ

2- Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.

9- Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler.

HAC SURESİ

35- Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.

78- Artık namaz kılın, zekat verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

NEML SURESİ

3- Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

NUR SURESİ

37- Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

56- Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.

RUM SURESİ

31- Başkasından geçerek hep O’na gönül verin ve O’ndan sakının. Namaza devam edin ve müşriklerden olmayın.

LOKMAN SURESİ

4- Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar.

17- “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir.”

AHZAB SURESİ

33- Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü’ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

FATIR SURESİ

18- Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah’adır.

29- Allah’ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.

MÜCADELE SURESİ

13. Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

MEARİC SURESİ

22- Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

23- Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

34- Namazlarına devam ederler.

MÜZZEMMİL SURESİ

20-Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur’ân’dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur’ân’dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

BEYYİNE SURESİ

5- Halbuki onlar, dini sadece Allah’a tahsis ederek, Allah’ı birleyerek, ancak Allah’a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekatı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.

CUM’A SURESİ (cuma namazi)

9- Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. 10- Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.

NISA SURESİ (Munafiklarin Namazi)

142- Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az anarlar.

.

NAMAZIN FAYDASI

Ankebut-45- Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

NAMAZIN VAKİTLERİ

ISRA 78- Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.

ISRA 79- Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.

RUM 17- O halde akşama girdiğiniz zaman da, sabaha girdiğiniz zaman da tesbih Allah’ındır. (daima O, tesbih edilir).

RUM 18- Göklerde ve yerde, ikindileyin de, öğleye erdiğiniz zaman da hamd O’na mahsustur.

Hadis-i Şeriflerden Seçmeler:

“Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın”

“İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı kur’a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi.”

– “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?”
– “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder”

“Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.”

“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”

Risale-i Nur’dan Seçmeler:

Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. hem namaz kılanın diğer dünyevi mübah amelleri, güzel bir nyet ile ibadet hükmünü alır.(sözler | dördüncü söz | 27 )

Her mü’minin namazı, onun bir nev’i mi’racı hükmündedir. (şualar | altıncı şua | 486)

İslamiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. (tarihçe-i hayat | birinci kısım: ilk hayatı | 84 )

Yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için halık teala bizden istedi; (tarihçe-i hayat | birinci kısım : ilk hayatı | 120 )

Tembellikle namazı terk eden veyahut kıymetini bilmeyen, ne kadar cahil, ne derece hasir, ne kadar zararlı olduğunu bilahare anlar, ama iş işten geçer. (işaratül-icaz | huruf-u mukattat | 47 )

Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kafi gelir. (sözler | dördüncü söz | 27 )

Namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. (sözler | dördüncü söz | 27 )

Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider. (sözler | yirmi birinci söz, birinci makam | 246 )