Etiket arşivi: Kuyu

Aşure Günü (Şiir)

AŞURE GÜNÜ (Şiir)

Hicri Muharrem Ayı, tam onuncu gününde

Çok çeşitli olaylar gerçekleşmiş o günde

Bütün yerler ve gökler o günde yaratılmış

Hazreti Yusuf o gün derin kuyudan çıkmış

 

Hazreti Süleyman’a saltanat verilmesi

Hazreti İbrahim’in ateşten kurtulması

Yunus o gün kurtuldu balığın midesinden

Musa’nın kurtuluşu, Firavun’un şerrinden

 

Nuh’un Gemisi indi o gün Cûdi Dağına

Hazreti Yakup o gün kavuştu Yusuf’una

Hazreti Eyyub Nebi o gün iyileşmişti

Hazreti İsa o gün gökyüzüne çıkmıştı

 

Hüseyin Kerbela’da o günde şehit oldu

Ve Hazreti Âdem’in tövbesi kabul oldu

 

Kıyametin kopması o günde olacaktır

Haşir’de büyük mizan o gün kurulacaktır

 

Muharrem’in Onuna “Aşure” deniliyor

”Aşure” “Onuncu gün” anlamına geliyor

 

Bu “Aşure Günü”nde bolca sadaka vermek

Çevre mescitlerini, gidip ziyaret etmek

 

Muharrem’in dokuzu, onu ve on birinde

Oruç tutmak sünnettir bu günün her birinde

 

Aşure günlerinde “Aşure” pişirilir

Adettir, komşulara, akrabaya verilir

 

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Gençlerimizin Acınacak Hali

Son zamanlarda sokaklarda gördüğüm gençlik manzaraları beni çok endişelendiriyor. Özellikle geçen gün bir yerde otururken gördüğüm iki çocuğun evet iki genç değil ilköğretim öğrencisi olan kız ve erkek iki öğrencinin sokak ortasındaki sergilemiş oldukları hareketler tüylerimi diken diken etti.

Düşünebiliyor musunuz? çocuk yaşta iki ilköğretim öğrencisi Üniversite öğrencilerinin bile sergilemeyeceği ahlaki olmayan davranışları sokakta sergiliyordu. Bu gördüğüm tavırlar gençliğimizin ne kadar büyük bir uçuruma gittiğini gösteren birer örnekti. Peki bu çocuklar bu davranışları nereden öğreniyor? Tabii ki televizyondan, internetten ve basın-yayın organlarında seyrettiklerinden örnek almaktadır.

Özellikle okullun son günleri olmasından dolayı, derslerin boş geçmesiyle öğrencilerde çok büyük bir başıbozukluk ortaya çıkmaktadır. Bu başıbozukluk çok büyük yanlışların ortaya çıkmasına sebep olabilir.

Unutmayalım! Bu sokaklarda bu yanlışı yapanlar ya bizim çocuklarımızdır. Ya da bizim öğrencilerimizdir. Her durumda biz bu çocukların bu hale gelmesinde rol sahibiyiz.Kimse bu çocuklardan bana ne diyemez. Bana ne diyen bir insan, yarın karşısında önemsemediği bir çocuğun mağduru olabilir.İlahiyatçı yazar Vehbi KARAKAŞ’IN çok güzel bir tespiti var.Karakaş hoca şöyle diyor:

Biliyorsunuz, İslamiyetten önce yani cahiliye devrinde kız çocukları diri diri kuyulara atılıp öldürülüyordu. Şimdi ise hem kızlar hem oğlanlar kuyulara atılıp diri diri öldürülüyorlar. Dün kız çocukları ağlatılarak öldürülüyordu, bugün çocuklar güldürülerek öldürülüyorlar. Sadece kuyular değişti, Kuyular modernleşti.

Evet Vehbi KARAKAŞ hocamızın tespitiyle gençleri meşru olmayan yanlışlara yönlendiren her internet sitesi, televizyon ekranı, sahne, Basın- yayın organı birer modern kuyu durumundadır. Ne acıdır ki kimse bunların birer kuyu ve kara delik olduğunu fark edememektedir. Çünkü bunlar makyajlı ve maskeli bir şekilde görünmekte. Zehirken bal gibi görünmektedir. Cehennem zebanileri cennet hurileri olarak takdim edilmektedir.

Bu sözde modern! ve maskeli kuyulara atılan ve onların cazibesine kapılan gençler manen öldürülmektedir. Birer ruhsuz ve gayesiz canlı cenaze haline gelmektedir. Eskiden aileleri bu çocukların arkasından ağlardı. Günümüzde bu bataklığa atılan çocukların arkasında ağlayan da yok.

Sonuç olarak bizler, yani anne ve babalar çocuklarımızı çok dikkatli bir şekilde yetiştirmeliyiz. Eğer çocuklarımız internete girmek istiyorsa engel olmak yerine seçici olalım. Belki birileri niçin engel olmayalım diyebilir. Evet ben engel olmamalıyız diyorum. Çünkü engel olursak bu yasak çocuğa daha çekici gelir. Çocuk bunu internet kaffelerde daha tehlikeli bir şekilde ulaşır. Biz ne yapmalıyız? Bizim yapacağımız çocuklarımızın yararlı olan siteleri kontrollü bir şekilde girmelerini sağlamaktır. Yeri geldiğinde çocuklarla birlikte internette eğitici ve yararlı bilgiler sunan sitelere girilebilir ve çocuklar bu yararlı sitelere girmeleri hususunda teşvik edilebilir.

Bunu televizyon için de söyleye biliriz. Çocuklara televizyonu yasaklamak yerine yeri geldiğinde çocuklarımızla birlikte televizyonda bizim kontrolümüzde yararlı dini, ahlaki yönden olumlu katkı yapan filmleri ve eğitici  programları izleyebiliriz. Kitap ve dergi seçiminde de hassas olmalıyız. Kitap ve dergi verirken çocuklarımıza onların seveceği ve hoşlarına gidebilecek. Onların zihin dünyasına artı değer katacak kitap ve dergiler alınıp önemli günlerde hediye edilebilir.Böylece çocuklarımızı hem sevindirmiş olur hem de onlara değer verdiğimizi göstermiş oluruz.

Sonuç olarak eğer biz bu teknolojik cihazları kontrolümüz altına almazsak. Onlar birer kör kuyu gibi hem bizi hem çocuklarımızı içine alır. Böylelikle hem bizi hem de çocuklarımızı manen öldürür. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için teknolojinin zararlarına dikkat ederek kullanmalıyız. Teknolojiyi olumlu yönlere kanalize ederek kullanmalıyız.

Hamit Derman

Zamanın Yusufları

Yusuf dedi: Biz metaımızı kimde bulursak, onu alırız…” [Yusuf, 12/79] Kıssada Yusuf’un tuzağının bir parçasıydı bu sözler..

Güzellerin eline geçmek istiyorsan, o güzellere layık bir dane olmalısın.

Hakk ki kendini “..tuzak kuranların en hayırlısı..” ilan etti, Yusuf’un ağzından bize böyle seslendi. Kardeşi Bünyamin’i yanına alabilmek için, yükleri arasına “bizim metaımız” dediği “saraylı bir kap” yerleştirdi.  Böylece Bünyamin kardeşlerinden temyiz edilecek, o alınacak, kardeşleri bırakılacaktı..

Rabbimiz de bize demek ister ki: “Sizi varlık kıtlığından çıkarıp, insanlık yükünü omuzlarınıza yükledim. Emanetim sizde. Hiç hak etmediğiniz halde, Benim muhatabım oluverdiniz. Hiç hakkını veremeyeceğiniz halde, Benimle sonsuz birlikteliğe aday oluverdiniz. Ama içinizde bana Bünyamin olacakları alırım yanıma… Yüklerinizi yüklenip ardınızı Bana döndüğünüz halde, ardınız sıra haberciler yetiştirdim. ‘Yükleriniz içinde metaımız var’ diye elçiler ve Kitap’lar gönderdim. Kalbiniz bana ait. Yalnız Beni sevmeye ayarlı. Yalnız Benimle razı olmaya razı. Sadece Beni anarak tatmin olur.

Şaşırdık hepimiz bu çağrı ile.. Çoktan dünyaya razıydık. Ötesini istemekten vazgeçmiştik. Fazlasını yanımızda bulacağımıza dair ümitlerimiz sönmüştü. Dünyayı yüklendiğimiz develerimizi durdurduk. Çoğaltma, biriktirme tutkumuzun iplerini gevşetip çözdük… Hırslarımızı doldurduğumuz yü(re)klerimizi omzumuzdan indirdik, istemeye istemeye.. Geri çağrılı olduğumuzu duyar gibi olduk.

Sonunda O’na döneceksiniz!” gerçeği ile didik didik edildi yüklerimiz. Bir tek Bünyamin’lerin yükünde çıktı kalb. İmanla dirilmiş kalp. Tevhidle kanlanmış kalp. Havf ve reca ile, korku ve ümitle bir kasılıp bir gevşemiş kalp..

Dediğince Geylani’nin:”Kalb, Allah’la olursa, Hakk onu sebeplere ve halka bırakmaz. Sebeplerle alışverişini keser. İşe yaramazların tezgahına yormaz. Düşük hallerini ayağa kaldırır. Rahmetinin kapısında oturtur. Lutfunun baş köşesinde uyutur.” Dediği gibi Hakk’ın: “Allah müşteridir müminlerin “Ben” dediğine ve “Benim” dediklerine, karşılığında cenneti vermek üzere…” Kendini “mümin” bilenin her hali, her işi, her sözü, her susması, her edası, her bakışı, her yürüyüşü, her duruşu… Allah’ı müşteri edercesine kıymetlidir, paha biçilmezdir.. Bünyamindir onlar.. Yusuf’ça güzellerin tuzağına layık daneler taşırlar içlerinde, işlerinde… Kalbin, Yusuf’un Rabbinin alıkoymasına değiyor mu? O’nun metaı var mı göğsünde? Dön de bir bak…

Size bir tuzak kurduk: Yükleriniz arasındaki “saraylı kap”ı göresiniz diye.

ÜçYusuf ÜçRüya ÜçGömlek kitabımız çıktı. “Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir” gerçeğini bir kez daha hatırlatmak için. Kıssaların tarih olmadığını, Kur’ân’ın geçmiş zaman anlatıcısı gibi okunmayacağını uygulamalı göstermek için. En önemlisi de “Yusuf ile Züleyha aşkı”nın köpürtülmüş detaylarına hapsedilmiş, “masal kuyusu”na itilmiş, “hakikat gömleği yırtılmış” Yusuf Kıssası’nı özgür kılmak için.

Senai Demirci