Etiket arşivi: lahika

RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE NASIL EHİLLEŞİRİM!

RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE NASIL EHİLLEŞİRİM!

İşin ehli, işini kural kaideye göre yaparak ehilleşmiştir. İşin kaçamaklarına uyarak veya üstün körü suhre gibi yaparak değil!

“NE GELİYORSA BAŞIMIZA SAFDİLLİKTEN, SAFDİLLERDEN GELİYOR!

 Üstadımız, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebini lahikalarda sarihan ve vazıhan ve mücmel olarak yazmıştır. Meslek ve meşreb düsturlarıyla kâlen, hâlen, ilmen ve kalemen meşgul olan ve ihlasla cehd eden, vartaya düşmez. Sair usullerle çalışılırsa varta-i azime düşebilir.

Kâlen meşguliyet: Konuşmalarımızın Risale-i Nur’a uygun olmasına cehd etmeliyiz.

Fiilen meşguliyet: Hatt-ı hareketimizin Risale-i Nur’a muvafık olmasına cehd etmeliyiz.

Kalemen meşguliyet: Risale-i Nur’u medh ederek, kalemle yazmalıyız.”[1]

Her işin bir ehli vardır. Şayet usulüne uygun olarak yapmak istiyorsa bir insan ehlini arar, kendi felsefesine, düşüncesine göre hareket etmez. Nitekim hevaya göre hareket mesuliyet getirir insanın başına.

“Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”[2] (Nahl Suresi, 43.) İlim sahipleri, “Verrasihune fil ilmi/İlimde derinlik sahibi” (Al-i İmran Suresi, 7.) ve “Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 1.) hadis-i şerife göre müçtehid ve müceddidlerdir. Öyle ise, hakiki, sadık, samimi, dürüst, müttaki bir dindar, içtimai, siyasi yol haritasını kendisi belirlemez, ilim sahibine, otoritesine, yani müceddide sorar.

  • “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Nahl Suresi, 43.)
  • İlim sahipleri, “Verrasihune fil ilmi/İlimde derinlik sahibi”[3] ve
  • “Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.”[4] hadis-i şerife göre müçtehid ve müceddidlerdir.

Öyle ise, hakiki, sadık, samimi, dürüst, müttaki bir dindar bir insan içtimai, siyasi meslelerde kendi başına hareket edemez meselelerini, ilim sahibi olan müceddide sorar. Tabi herkesin gözünde kendi âleminde bir müceddid / müçtehidi vardır. Maddi meseleler bir şekilde hal olur; ama manevi meselelerdeki hata / ihmaller manevi mesuliyetleri de akabinde getirecektir. Yani kimi manevi önder seçeceğine insan hassas olarak davranmalıdır. Bir yerden peynir bile alacakken bazı yerlere içeriğine bakıp hassas davranan insan manevi meselelerde cesur davranıp başına buyruk hareket etmesi tam bir felakettir.

  • Risale-i Nur Külliyatı “bir mürşid-i a’zam, bir müceddid-i ekber olarak konuşuyor…”[5]

Buna biz safdiline inanmış da değiliz. Bunu makamı ve ilmi olan bir çok kimse de ifade etmektedir. Mesela Eski fetva Emini Ali Rıza Efendi[6] şunu ifade etmektedir.

  • “Bedîüzzaman, şu zamanda din-i İslâma en büyük bir hizmet eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu; ve böyle bir zamanda ve mahrumiyet içinde tam bir feragat-ı nefs ettiğini ve onun Risale-i Nur’u müceddid-i din olduğunu kat’iyyen tasdik ederim. Cenab-ı Hak onu muvaffak eylesin, âmîn!”[7]
  • Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir.[8]

Biz Risale-i Nur Külliyatını okuyanlarca Bediüzzaman Said Nursi ahirzamanın fıkh-ı ekberini elinde tutacak olan Mehdi-i Azamdır. Eserleri olan Risale-i Nur külliyatı namındaki telifatı sadece iman dersi değil, içtimai meselelerde de ders verir ve bir muslih olarak ders verir. Bu suretle Bediüzzaman hazretlerinin tebliği eserleri durana dek devam edecektir. Zaten fertler gelip geçer eserleri baki kalmaz mı? Derler ya sen kuşu değil uçuşunu hatırla.

Bediüzzaman Hazretlerinin;

İmani ve İslami eserleri: Sözler, Lemalar, Mektubat, Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İşarat-ül İ’caz olarak..

İçtimai Hayata dair: Münazarat, Hutbe-i Şamiye, Divan-ı Harb-i Örfi, Sünuhat, Tuluat, İşarat, Emirdağ, Kastamonu, Barla lahikaları ve bunlardan terkip edilmiş olan Beyanat ve Tenvirler, Şualar. Ve bu reçetelerin yekünu Eski Said Dönemi Eserleri olarak Asar-ı Bediiyye namıyla tab edilmektedir.

  • “Risale-i Nur talebesi; imanî bahisleri okur, ehl-i salat ve takva olur, fakat başka cereyanlara aldanabilir. Eğer, meslek ve meşrebe dair mevzuları, lahikaları okursa, aldanmaz.”[9]

Sadece imani bahisleri okuyanlarda çeşitli içtimai meselelerde keşmekeşler olabilir çünkü üç sac ayaklı olan hizmetin sadece bir kısmını esas alarak hayatına devam ediyor. Böyle bir keşmekeş yaşamaması ancak keramet olur zaten. Bu sac ayak İmani bahisler, Lahikalar ve Müdafaalardır.

İmani ve İslami meselelerde Risale-i Nur Külliyatının bahislerine kimse itiraz etmemektedir ve edemezde, çünkü iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır.”[10]

  • Bizlerin bu zamanda ihtiyacı, tahkik-i imandır. Akıl, ruh ve kalbimizi, bütün manevi cihazatımızı nur-u imanla doldurmalıyız. Çünkü insanın 30-40 yaşlarına kadar kabiliyet ve istidatları alışkanlık haline gelir. Bu yaşa kadar nur-u imanla meşgul olmak elzemdir.”[11]
  • “Lâhika Mektupları: Lâhikalarda geçen siyasi mektuplar, şahsa değil umuma yazılmıştır. Üstadımızın hususi neşrettiklerine nazaran, çok kısa, hatta bir satır olarak umuma neşrettiği mektuplar vardır. Mektuplar ihtiyaca binaen yazılmıştır.”[12]
  •  Lahikalardaki mevzuular, aynen bu zamandakilere de hitap eder.”[13]
  • Üstadın Mektupları: Üstadın 2 çeşit mektupları vardır. Biri hususi… Diğeri: Kıyamete kadar Nur talebelerini herbir mes’elede tenvir edecek mektuplardır.

Üstad bu ikincileri ayırmış ve neşretmiştir. Bu mektupları kim okursa, ona hitap ediyor, yoksa eskiden yazılmış, hususi mektup değildirler. Onun için, Nur Talebelerine hitap ederken “Aziz, Sıddık,.. kardeşlerim” diyor. Ben de bu mektupları okuduğumda veya okunduğunda “Lebbeyk Üstadım” diyorum.”[14]

  • “Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi; Risale-i Nur eserlerinde ve Lahika mektuplarında, Risale-i Nur’un meslek ve meşreb düsturlarını sarihan, vazıhan, mücmelen vâ’z ve beyan etmiştir.
  • Nur Talebeleri; Risale-i Nur eserlerini ve Lahikaları devamlı okuyarak ve bilhassa ameli ve tatbiki hakikatları not edip (halen, kalen, fiilen ve kalemen) bu Kur’anî düsturlarla amel ederse veya ihlasla amil olmaya cehd ederse; Kur’anî, imanî ve mücahidane (Nur-u Kur’an hizmeti) olan Risale-i Nur hizmetinde, ömrü boyunca muvaffak olur. Ve bu muvaffakiyetinde bilerek veya bilmeyerek herhangi bir varta’ya düşmez. Sair şeylerin usulleriyle hareket etme varta-i azimine düşerek, ömür dakikalarını zayi etmez ve ettirmez…”[15]
  • “Hiçbir müfsid [bozguncu, yoldan çevirici] ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür [veya gösterir cerbeze sahibi olduğu için]. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette [hayatta, hizmette..] geziyor…”[16]

Siyasi ve içtimai meselelerde ortaya çıkan keşmekeşlerin en temel sebebi bu kaideleri tatbik etmemektir.

Hülasa: Hiç kimse kendi indi, hissi, şahsi, hevesi, nefsi, nakıs, konjonktürel, siyasi görüş ve yaklaşımlarını Risale-i Nur Hizmetine, Bediüzzaman Hazretlerine izafe etmeye, amiyane tabirle yamamaya sahip değil! Hizmetin prensipleri hizmet içindedir. Harici metodlarda aramak veya ihdas etmek nurculuktan feragat etmek demektir. Ben bu sözleri yazıyorum gene mihenge vuracak olan bu satırları okuyanlara aittir.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL


[1] Bir dava adamından notlar (118)
[2] Nahl Suresi (43)
[3] Al-i İmran Suresi, (7)
[4] Ebû Dâvûd, Melâhim (1)
[5] Tarihçe-i Hayat (60)
[6] Son dönem Osmanlı ulemasının önde gelen isimlerindendir. Medrese eğitimini en üst seviyeye kadar tamamlandıktan sonra birçok görevde bulunmuş ve İstanbul’da Fetva Eminliği de dahil, çok önemli mevkilerde hizmet vermiştir. O da çağdaşları gibi tarihimizin üç önemli devrini yaşamıştır. (1861-1943)
[7] Tarihçe-i Hayat (307)
[8] Barla Lahikası (146)
[9] Bir dava adamından notlar (130)
[10] Emirdağ Lahikası-1 (180)
[11] Bir dava adamından notlar (101)
[12] Bir dava adamından notlar (102)
[13] Bir dava adamından notlar (116)
[14] Bir dava adamından notlar (148)
[15] Bir dava adamından notlar (127)
[16] Münâzârât (49) / Hizmet Rehberi (161)

Hizmet Prensibimiz Kavl-i Leyyin Olmalıdır

Hizmet Prensibimiz Kavl-i Leyyin Olmalıdır

Risâle-i Nur Külliyatı, hayatımıza yön ve istikamet veren Kur’ân-ı Kerimin tefsiri olan  prensipleri ihtiva ediyor. Bu istikamet sadece ibadet hayatına bakan muamelat kısmına değil bir Müslümanın tüm hayat safhalarına bakmaktadır. Ferdî, ailevî, siyasî ve sosyal hayatı bitamamiha bize ders veriyor.

Bir insanın ebedi hayatı göz önüne alınıp bakıldığında başka birileriyle beraber bir şeyler yapmaya çalışıyor veya iman kurtarma hizmetinde ittifak ediyorsak dikkatli değil azami derecede dikkat etmeliyiz.

Başka insanların hayatına dokunmak istiyorsak ötekileştirmeden, nezaketle ve ruh inceliğiyle insanlara yaklaşmamız ve yakınlaşmamız gerekmektedir. Bunlar olmazsa başka insanlara dokunamadığımız gibi savunduğumuz fikirlere de en büyük zararı biz verir ve darbeyi vururuz; fakat bunun farkına da varamayıp doğru ve istikametli hareket ettiğimizi zannederiz. İşin en acı tarafı da budur.

“Herkes âyinesinin müşahedatına tâbi’dir.”[1] Bu cihetten herkes kendini haklı görmekte.

“Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor, sonra maraz oluyor, niza ondan çıkıyor.”[2]

Tebliğ hizmetlerinde üslup çok önem arz etmektedir. Din-iman hizmeti, bilhassa dahilde müsbet manadaki “izah, ispat, irşad ve nasihat”ten ibarettir… Müsbet ve kavl-i leyinle yapılmayan tebliğlerin de faydasından çok zarar verdiği de aşikardır. Fakat, bu irşad ve nasihatin dahi ruh ve akla zarar vermeden yapılması gerekiyor. Aksi taktirde hiçbir kelam etmemek daha münasip olacaktır.

Son derece hassas ve muazzam olan bu hakikati perçinleyerek izah ve tarif eden “medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir.”[3]

Bunlardan kendi hesabımıza aldığımız en önemli mesaj şöyle olsa gerektir:

* Din ve imân hizmetinde, evvelâ muhatabın anlayış/yaş/kültür/eğitim gibi hususiyetleri göz önüne alınmalı, onun evham damarını tahrik etmeyecek bir üslûp/ifade/mevzulara girlmemeli. Merakını celbedecek mevzularla merakı tahrik edilmelidir.

* Muhatabı asla dışlamamalı, dini kendi tekelindeymiş veya anlayışımızı karşı tarafa dayatma gibi bir tutum sergilemekten kaçınmalıyız.

* İnandığımız hakikatleri, bağıra çağıra, muhatabın başına vururcasına da değil, medenice ve mutlaka ikna metoduyla izah yoluna gidilmeli. İkna olmayan kimse ilzam dahi olsa hakikate yanaşmayacağı unutulmamalı. İlzam olan ikna olmazsa bize ve fikirlerimize yanaşmayacağını da unutmayalım.

* Bu vb. prensipler manzumesine uyulmadığı takdirde “din hesabına” galebe çalmak mümkün görünmediği gibi dinin aleyhine hareket etmiş de oluruz.

Elhasıl: Din-iman hizmetlerinde bulunan ve imanını kurtarmak ve başkalarının imanına kuvet vermek gibi kutsi bir arzu taşıyanlar, hizmet zeminlerinde sert, haşin ve keskin davranmamalı. Çünkü bu metodla hareket etmeyenin tüm faaliyeti tahrip hesabına geçecektir. Hizmet zeminimizde asabiyete sebep olacaktır. (Bu mevzuda Daire içi mi yoksa daire harici mi ehemmiyetlidir? Yazımı okumanızı datavsiyeederim)

Şayet, böyle patavatsız davranarak hiddet eseri gösterilirse, bu yapılan şey dine hizmet falan değil, sadece kendi nefsine uymak ve hissiyatını tatmin etmek anlamına gelir.

Tabiî, herkesin aldığı ölçü, kullandığı mihengi kendisine. Lâkin, Risâle–i Nur’un düstûr ve mîzanlarına göre durum, vaziyet böyle.

Tabi her insanın mizacı, eğitimi, kültürü de bu meselelerde yadsınamaz bir hakikattir. İnsanın mizacı değişmez ama insan mizacını geliştirebilir.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat ( 84 )

[2] Sözler ( 719 )

[3] Divan-ı Harb-i Örfi (20&57)

 

 

www.NurNet.org

Mesleğimiz ESASATTIR

Mesleğimiz ESASATTIR

Risale-i Nur Külliyatı bir bütün halindedir. Bir kısmını ayırıp bir kısmını kabul etmek nur talebelerince kabul edilemez. Şayet bir nur talebesi bir kısmını kabul bir kısmını cerh ediyorsa hizmet anlayışını gözden geçirmesi gereklidir. Çünkü satın aldığımız küçük bir makinanın bile kullanım klavuzu ve tavsiyeleri varken, ahirzamanda muazzam bir Kur’an hizmeti teşkil eden Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hizmeti-i nuriyeyi esasatsız, düstursuz bırakıp heba olmasına izin vermeyeceği gayet aşikar bir durumdur.

Sadece imani bahislerle hem hal olun Lahikalar ve Müdafalar ve Tarihçe-i Hayat gibi eserlerle teberrüken (yok denecek kadar az okuyun) meşgul olun ve üzerinde durmayın gibi söylemleri olan yerler ön planda Risale-i Nuru gösterip geri planda insanları şahıslara bağlamak ve kendi anlayışlarına göre bir hizb teşkil etmek emelini gütmektedir. Yani başka defterler söz konusudur. Nur ile aldatmak.

Risale-i Nurun imani bahisleri, tüm ehl-i iman ile müşterek mesailidir. Lahikalar ve Müdafalar ve Tarihçe-i Hayat ise, nur talebelerinin meslekî mesailidir. Bu sebeple pusulasız hizmet hizmet değil hezimettir. Hizmette esas olan kitap ve kitabî düsturlar olmazsa o hizmet dalâlete kadar insanı sürükleyebilir. Bu tarz söylemleri olan bir yerde bulunuyorsak mutlaka orayı terk edip kitabı esas alan hizmet-i Nuriye gruplarıyla hizmet hayatına devam etmeliyiz.

“Ne geliyorsa başımıza safdillikten, safdillerden geliyor!”[1]

Lahikaların ehemmiyetine dair Zübeyir Ağabeyin muhtelif beyanları:[2]

Külliyatı 3-4 defa okuduktan sonra Lahikaları, her paragrafının ameli cihetini düşünerek okumalı.”

“Mesleğimiz ESASATTIR.”

“Lahikalardaki mevzuular, aynen bu zamandakilere de hitap eder.Hizmet Rehberi hazırlanırken isimleri çıkarıyordum. Çünkü yeniler “Bu eski zamana ait bir mektuptur” nazarıyla bakabilirler.”

“Lahika Mektupları: Lahika, talebe mektupları, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebini bize öğretir, çünkü bu mektuplar Üstadımızın tashihinden geçmiştir.

Bu mektuplardan gelince bize derdi:“Bir bak tayyedilecekleri tayyet” sonra yine Üstadımız bakardı, tayyedilecek varsa eder veya ilave ederdi.

Bu mektupları talebesinden işçisine kadar herkes okuyacağından, onlara hiç itiraz bırakmayacak tarzda olmalı. Muarız ekalliyet nazara alınmaz.”

 “Şahsi müdafaaya geçmeyip, daima hak ve hakikati iltizam ve müdafaa etmek, meslek-i kudsiyemizdendir.”

“Nur Talebeleri; Risale-i Nur eserlerini ve Lahikaları devamlı okuyarak ve bilhassa ameli ve tatbiki hakikatları not edip (halen, kalen, fiilen ve kalemen) bu Kur’anî düsturlarla amel ederse veya ihlasla amil olmaya cehd ederse; Kur’anî, imanî ve mücahidane (Nur-u Kur’an hizmeti) olan Risale-i Nur hizmetinde, ömrü boyunca muvaffak olur.”

“Risale-i Nur talebesi; imanî bahisleri okur, ehl-i salat ve takva olur; fakat başka cereyanlara aldanabilir. Eğer, meslek ve meşrebe dair mevzuları, lahikaları okursa, aldanmaz.”

“Ders okuma makamı, tevazu makamı değildir; cemaati muhafaza makamıdır. Dersleri, külliyatı 3-4 defa tekrar edenlere okutmalıyız.”

Selam ve dua ile;

Muhammed Numan ÖZEL

 

[1] Zübeyir Gündüzalp

[2] Bir Dava Adamından Notlar kitabından iktibastır

Kastamonu Lahikası Hakkında . .

( 1 ) Sohbete zaman ve mekân mâni değil


( 2 )
 Zaman, cemaat zamanıdır


( 3 )
 Üstadın bazı talebelerine nasihatleri ve onlar hakkındaki kanaatleri


( 4 )
 Risaleler birbirine tercih edilmez


( 5 )
 Risale-i Nur’un diğer kitaplardan farkı


( 6 )
 Birden hatıra gelen dört nokta: Zelzele, hizmetteki sıkıntının azlığı, tekrarlar ve 29. Lem’anın tercümesi


( 7 )
 Musibetler nasıl karşılanmalı?


( 8 )
 Üç gurbete ve hastalık


( 9 )
 Teveccühü, Kur’ân ve Risale-i Nur adına kabul etme


( 10 )
 Talebelerin Nur’a ait ikramı gösteren mektubu


( 11 )
 İkinci Cihan Savaşı ve beşere gelen tokatlar


( 12 )
 Risale-i Nur mânevî yaraları tedavi eder


( 13 )
 Nur talebeleri imanla kabre girecek


( 14 )
 Risalelerin yazılması: Bayram hediyesi


( 15 )
 Üstadın ölüme telaşsız bakması


( 16 )
 Hizmetteki İlâhî ikramlar


( 17 )
 Nur’un kerametlerinden misâller


( 18 )
 Risale-i Nur talebesi kime denir?


( 19 )
 Ehl-i İslâmın, ehl-i dalâlete bilmeden taraftar çıkması


( 20 )
 Talebelerin Nur’a sahip çıkması


( 21 )
 Kıyametten haber veren hadis


( 22 )
 İbrahim Sûresi ve Risale-i Nur


( 23 )
 Risale-i Nur’da iman ve tevhid konularına yapılan tahşidatın önemi


( 24 )
 İkinci Vatan: Barla


( 25 )
 Üç mesele: Talebelerin sadakati, ehl-i dünyanın evhamı ve bir tevafuk


( 26 )
 Tekrarlar ve inayet-i İlâhiye


( 27 )
 Zaman, imanı kurtarmak zamanı


( 28 )
 Bazı talebelerin meziyetleri


( 29 )
 Risale-i Nur tabiat tağutunu yok eder


( 30 )
 Siyaset dairesi aklı, kalbi dağıtır; mâneviyatı bozar


( 31 )
 İmanla kabre girileceğine bir misâl


( 32 )
 Hizmete gelen mükâfat ve şefkat tokatları


( 33 )
 Risale-i Nur’un korunduğunu gösteren hâdiseler


( 34 )
 İmam-ı Ali’nin Âyetü’l-Kübrâ’ya önem vermesinin sebebi


( 35 )
 Talebelerin vazifesi: Şerh, izah, tekmil, tahşiye, neşir ve tâlim


( 36 )
 Risale-i Nur’a hizmetin dünyevî faydaları


( 37 )
 Salâhaddin Çelebi’nin bir kazadan kerametkârane kurtulması


( 38 )
 Tevafuk-u cifrîde küçük bir hatâ


( 39 )
 Tevafukların önemine dair bir ihtar


( 40 )
 Tevafuklar teşvik edicidir


( 41 )
 Hâfız Ali’nin Risale-i Nur’a âyetten çıkardığı bir istihraç


( 42 )
 Bir adam, nasıl binler adam kadar günah işleyebilir?


( 43 )
 Nur ve Gül Fabrikaları


( 44 )
 Her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır


( 45 )
 Sahabelerin mânevî şahsiyetinin bir cilvesi


( 46 )
 Şefkatin yanlış yerde kullanılması


( 47 )
 Eski Said’in eserleri faydalı; fakat bir parça mahremdir


( 48 )
 Risale-i Nur başka eserlere ihtiyaç bırakmaz


( 49 )
 Gelecek olan Nurun, dar ve geniş dairelerdeki iltibası


( 50 )
 Deccal ve Hazret-i İsâ (a.s) ile ilgili hadislerin gerçek tevilleri


( 51 )
 Risale-i Nur’a işaret eden âyetler


( 52 )
 Isparta kahramanlarına benzemenin şartı


( 53 )
 Risaleleri yazı ile çoğaltanlara dua


( 54 )
 Hizmet haberlerinden duyulan memnuniyet


( 55 )
 Sırr-ı اِنَّا اَعْطَيْنَا ‘nın işaret ettiği gerçek mânâ


( 56 )
 Bir ihtar


( 57 )
 Talebelerin medihlerine cevap


( 58 )
 Hayalî Ziyaeddin, gerçek Ziyaeddin


( 59 )
 Üç mühim mesele: İman, hayat, şeriat


( 60 )
 Ramazan’da her gün bir hâtim


( 61 )
 Başa gelen sıkıntıların hikmetleri


( 62 )
 İştirâk-i a’mâl-i uhreviye sırrı


( 63 )
 Üstadı sürurla ağlatan hanım talebelerin hizmeti


( 64 )
 Günahlara kalkan: İştirak-i a’mâl-i uhreviye düsturu


( 65 )
 Küllî ibadete sahip olabilmek


( 66 )
 Dualarla gelen şifâ


( 67 )
 Üstadın yerine çalışan talebeler


( 68 )
 Sav Köyü bir Medrese-i Nuriyedir


( 69 )
 İkinci Hüsrev olan Birinci Tahir


( 70 )
 Namaz tesbihatının önemi. / Dünya hayatını bilerek âhirete tercih etme


( 71 )
 Ehl-i iman için kâinat nurlu, ehl-i dalâlet için karanlıklıdır


( 72 )
 Musibetlere şifâ kaynağı: İnşirah Sûresi


( 73 )
 Hüsrev Altınbaşak ve tevafuklu Kur’ân


( 74 )
 Dinîn dünyaya basamak yapılması


( 75 )
 Haşre dair kısımların Onuncu Sözün âhirinde toplanması


( 76 )
 Gayrî Müslimlerin Cehennemden kurtuluş yolu


( 77 )
 İman hakikatleri gaybî sırlardan daha ehemmiyetlidir


( 78 )
 Risale-i Nur’u yazarak çoğaltmanın ehemmiyeti


( 79 )
 Rüya-yı sadıka kader-i İlâhinin her şeyi ihata ettiğine delildir


( 80 )
 Mâsum çocukların ve ümmî ihtiyarların Nurları yazmalarının verdiği sevinç


( 81 )
 Hakakik-i imaniyeye Risale-i Nur’la hizmet, en birinci vazifedir


( 82 )
 Risale-i Nur’a ekmek kadar ihtiyaç var


( 83 )
 Mâsumların ve ümmî ihtiyarların yazdıkları risalelerin fütuhatı


( 84 )
 Risale-i Nur, kazandırdığı tahkikî imana bedel hâlis bir sadakat, sarsılmaz bir sebat ister


( 85 )
 Binbaşı Muhyiddin’in gördüğü rüyânın tabiri


( 86 )
 Taarruza karşı demir gibi sebat


( 87 )
 Talebelerin senakâr mektuplarına cevap


( 88 )
 Üstadın talebelerini teşvik eden mektubu


( 89 )
 Risale-i Nur’un yayıldıkça dikkatleri üzerine çekmesine karşı ihtiyat tavsiyesi


( 90 )
 Risale-i Nur belâların def ve ref’ine vesiledir


( 91 )
 Harama bakmak unutkanlık verir. / Âhiret sevabını dünyada istememeli


( 92 )
 İman hizmeti hiçbir şeye alet edilemez


( 93 )
 Risale-i Nur hizmeti Sünnet-i Seniyeye medardır


( 94 )
 Ta’likat ve Kızıl İ’caz’ın önemi ve Risale-i Nur’la irtibatı


( 95 )
 Açlık musibetinin sebebi şükürsüzlük


( 96 )
 Risale-i Nur telifi ihtiyara tabi değildir


( 97 )
 Zaman, cemaat zamanıdır


( 98 )
 Nur dairesi sarsılmaz bir sadakat ve metanet ister


( 99 )
 Tâhir’de bir Lütfi, bir Hâfız Ali, bir genç Said, bir Hüsrev gizli


( 100 )
 Risale-i Nur’un emniyete faydası


( 101 )
 Risale-i Nur’un mânevî galebesi


( 102 )
 Talebelerin memurlukla Nurlardan uzaklaştırılması


( 103 )
 Takva ve amel-i salihin tarifi ve önemi


( 104 )
 Tarafgirlik duygusu zulme ortak yapar


( 105 )
 Zındıkların tesanüdü bozma çabaları


( 106 )
 Yirmi Beşinci Sözün sonuna Lemeât Risalesinin eklenmesi


( 107 )
 Risale-i Nur’un fütuhatının devam etmesi


( 108 )
 Geçim sıkıntısı âhiret işlerini ikinci dereceye bırakır


( 109 )
 Hakikî gençlik Nur talebelerinin gençliğidir


( 110 )
 Birkaç bîçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtarnâmedir


( 111 )
 Risale-i Nur hakkında verilen bir itiraza verilen cevap


Lemeât
 Nazma benzer şekilde kaleme alınmış, Risâle-i Nur Külliyatı’nın çekirdeği hükmünde olan bir risale.


( 112 )
 Kadir gecesini ihlâs, tesanüd ve iştirâk-i a’mâl-i uhrevî düsturu ile kazanmak


( 113 )
 Virdü’l-âzam-ı Kur’ânînin basılması


( 114 )
 “Said başka eserleri beğenmiyor” iddiasına cevap


( 115 )
 Riyaya sevk eden sebepler


( 116 ) Küçük Hüsrev Feyzi’nin bir istihracıdır


( 117 )
 Zamanın müceddidi, bir şahs-ı mânevî olabilir


( 118 )
 Risale-i Nur ve talebeleri hakkında gıybet


( 119 )
 Açlığı kanaat, iktisat ve riyazetle karşılamak


( 120 )
 Risale-i Nur ve talebelerinin şahs-ı mânevîsi “Ferid” makamına mazhar


( 121 )
 Fütur vermek ve geçim sıkıntısı çekmek hizmetten alıkoyar


( 122 )
 Beş erkân-ı İslâmiye ve vücub-u zekât rüknü


( 123 )
 İslâmköylü hocaların Risale-i Nur’la alâkası


( 124 )
 Maişet peşinde koşmak yerine hizmette ciddî çalışmak


( 125 )
 Salâhaddin Çelebi’nin bazı tavsiyeleri


( 126 )
 Mânevî hasâretlerden kurtulmanın çaresi: İman ve amel-i salih


( 127 )
 Mânevî tahribata karşı büyük bir cemaat 200 sene mücadele edecek


( 128 )
 Isparta, mânevî Medresetü’z-Zehrâ’dır


( 129 )
 Zalimlerin boğuşmalarına bakmak, zulme ortak eder


( 130 )
 Risale-i Nur’un bir vazifesi Kur’ân harflerini korumaktır


( 131 )
 Bu âlem haşri zımnî ve perdeli gösteriyor


( 132 )
 Şerlerden hayır çıktığının izahı


( 133 )
 Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Nur’un hak olduğuna işaret eden mahrem bir risaledir


( 134 )
 Dört mektuba cevap


( 135 ) Risale-i Nur aklı inkardan kurtarıp tesellî verir


( 136 )
 Risale-i Nur dostlara tiryak, düşmanlara saika olur


( 137 )
 Hizmette mazhar olunan suhulet ve tevafuklar


( 138 )
 Şerlere hikmet ve rahmet gözüyle bakmak


( 139 )
 Kelimeler yanında fiillerde de tevafuklar var


( 140 )
 “Elmas kalemli kardeşlerim matbaaya ihtiyaç bırakmıyor”


( 141 )
 Geçim sıkıntısı, tesanüdünüzü bozmasın


( 142 )
 Fil Sûresinin asrımıza bakan yönü


( 143 )
 Hizbü’l-Ekber-i Nurî’nin yazılması ve yaşanan bir tevafuk


( 144 )
 Medreseden çıkan Risale-i Nur’u, medrese hocalarının tanımaması


( 145 )
 İman hakikatlerini hiçbir şeye feda etmeyen Ispartalı talebeler


( 146 )
 Tam fedakâr talebe dünya ile alâkasını kesmeli


( 147 )
 Risale-i Nur esmâ-i hüsnânın tecellî ettiği kâinatı delil gösteriyor


( 148 )
 Mecazî nefs-i emmâre nedir?


( 149 )
 Her şeyi tesanüde feda etmek


( 150 )
 Geçim sıkıntısına daha fazla hizmetle mukabele etmek


( 151 )
 Hüsrev’in yazdığı İ’cazlı Kur’ân


( 152 )
 İhtilâfı, meşveret-i şer’iye ile halletmek


( 153 )
 Marangoz Ahmed’in manzumesi


( 154 )
 Risale-i Nur hizmeti rahmete vesiledir


( 155 )
 Risale-i Nur neden siyasete âlet edilemez?


( 156 ) Nur talebelerinin tesanüdünü tebrik


( 157 )
 Sebatkâr talebelerin sadakat ve uhuvveti


( 158 )
 Mehmet Zühtü Efendinin vefatı ve Hulûsi Efendinin birincilik makamını koruması


( 159 )
 Risale-i Nur’un kerametleri


( 160 )
 Sırr-ı ihlâsa dayanan Nur mesleği dünyaya bakmaz


( 161 )
 Ehl-i bid’a ile zihnen de meşgul olmamak


( 162 )
 Bu zamanda çocuk sahibi olmanın mesuliyeti ile inayet mevzuları

 

( 163 ) Nur talebeleri talebe-i ulûmdur


( 164 )
 Üstad attan düşmesinin hayırlı neticelerini anlatıyor


( 165 )
 Musibetin ondan bire inmesi ve bazı Nur talebelerinin sorularına verilen cevaplar


( 166 )
 Bir musibetin Sekîne’deki dersi açıklamaya vesile olması


( 167 )
 Adapazarı depreminin mânevî sebebi ve Nurların musibetlere kalkan olması


( 168 )
 Risale-i Nur’un dünyaya âlet edilmesi ihlâsı kırar


( 169 )
 Beşer zulmeder, kader-i İlâhî adalet eder


( 170 )
 Bir kapı kapansa, daha mühim kapılar açılır


( 171 )
 Üç kerametli risale: Mu’cizat-ı Ahmediye, Yirmi Dokuzuncu Söz ve İşârâtü’l-İ’câz

Kaynak: SorularlaRisale

www.Nurnet.org

Hizmette Kendi Kemalatımızı Karşıdan Beklemeyelim!

Hizmette Kendi Kemalatımızı Karşıdan Beklemeyelim!

 “insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner,  fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak.”[1]

Hizmet-i Nuriyede ekseriya yaşanan sıkıntıların temelinde var olan şey nur hizmetinde Risale-i Nur’un esasatı yerine nefs, heva ve şahsi anlayışlarla hareket etmektir.

Hizmet düsturları Barla, Kastamonu, Emirdağ Lahikaları ve Tarihçe-i Hayat isimli eserlerde talim etmiştir uzaktan eğitim sisteminde. Bu eserler “Değişen dünya hâdiseleri, geniş ve küllî mes’eleler ve şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’aniyenin esaslarını ders veriyor.”[2] Bu sebeple hizmet düsturlarını bilmemek veya işine gelmediği için başka metodlar koymak ve tatbik etmek nurculuktan ihraçtır. Çünkü Bediüzzamanın davasında Bediüzzamanın metodu caridir. Esaslar bir yana benim anlayışım esastır deyip yerine kendi anladığımızı tatbik etmek hatalı bir fiildir.

Geniş ve külli hadiseler karşısında şahsi anlayışlar denizden katrenin katresi ancak olabilir. Bu sebeple bizler fiilimizi esasat-ı nuriyeye göre yapmalıyız.

      Hizmetimizdeki tüm ferdler bir bütünlüğün parçasıdır. Yani küll’ün cüz’üdür. Bütünlük ve beraberlik ancak hizmeti netice verir. Her ferd bir istidad sahibidir ve farklı bir mizacı ve istidadı kabiliyeti var. Bu sebeple herkesi basma kalıp olarak şekillendirmek cânilikten başka bir şey değildir.

     Farklı müstaidlerin beraber hareket etmesi neticesinde fevkalade bir netice hâsıl olur. İhlas Lem’alarında ki iğne ustalarının misali bunun tecessüm etmiş halidir. Arzu eden bakabilir.

     Bir hizmet beldesi ve zemininde hizmet eden kimseler herkesten ziyade müteyakkız davranmalıdır. Bunun için de esasat-ı nuriyeyi hizmet metodu olarak tatbik etmelidir. Şahsi anlayışlarını islah etmeli. Farklı müstaidlerin önünü kapatmak yerine onun o hareketini ulvi gayeye tevcih etmelidir. Âkıl olan bunu yapar çünkü o müstaid kendisini daha da terakki edecektir.

     Hizmet zemininde ferdlerin kusurlarını nazara alıp hareket etmemek elzemdir. Çünkü önüne geçmek ve uzaklaştırmak yerine kusurunu kapatıp hizmette şevkini kırmamak vücubiyet derecesinde elzemdir.

     Bu tesanüdün neticesinde ancak iddia edilen şeye takarrüb edilebilir. Fiil makuse olursa netice de …

     Bu davaya hizmet eden ehl-i hizmetler ve medresede kalanlar yeni gelen kimselerde kemalat araması son derece yanlıştır. Çünkü kendisinin senelerce birikimini karşıda görmek istiyor ki bu son derece yanlış. Bunda bir sıkıntı da şu ki karşıda birikim varsa bu defa da kendisine rakip görmek gibi bir akıl tutulması yaşıyor. Bu defa onu hizmet sahasından atmak için elinden geleni yapabiliyor.

     Birikimi yoksa da ya ona tahakküm etmeye, edemiyorsa kulp takıp gene daire haricine atmaya yelteniyor. Demem o ki hizmet edenler yenilerle ve eskilerle beraber hareket edip maksud manaya vasıl olmak yolunu tutmalıdırlar. Yoksa hem o zarar eder hem de bu daireye zarar verir ve daire dışına attığı kimselerin de manevi günahlarına dareynde ortak olurda fark etmez.

      “hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.” [3] bu fabrika çark meselesinde olduğu gibi bir uyum söz konu olmalıdır. Yok o vakıf, bu ehl-i hizmet, bu talebe öteki içtimai … gibi kulplar takıp hizmetten anlamaz hizmet sadece bizim işimizdir gibi şeytanın sözlerini taşıyan merkep gibi olmak söz konusu olur.

     Hizmetimiz, firavunun ümmeti olmak değil Hz. Muhammed’e (a.s.v.) ümmet olmak yoludur.

     Hülasa: bu hizmeti sadece vakıflar veya ehl-i hizmetler veya içtimailer bilir diye bir şey söz konusu değildir. Hizmet etmek bir takım ruhudur. Şahs-ı manevi işidir. Bu sebeple sadece bir grup kendisine imtiyaz takıp kendisini bütleştirmemelidir.

     “Evet, bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.” [4]

Evet, bedbaht odur ki, şahsiyetini o havuz içine arıtmaz ve enaniyetine kuvvet verip riyakarlık yapar.

“Risale-i Nur dairesi içine kabul ve bu âb-ı kevser-i hayat ile menba’-ı feyz-i iman, gayet değerli ve kıymetdar bu ebedî ders ile, kendimi daima mes’ud ve bahtiyar addediyorum.” [5]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL


[1] Lem’alar ( 160 )

[2] Emirdağ Lahikası-1 ( 9 )

[3] Lem’alar ( 161 )

[4] Lem’alar ( 166 )

[5] Barla Lahikası ( 370 )