Etiket arşivi: latin amerika

Arjantin: Lorena’nın Nurları Tercüme Ederken Başından Geçen Müthiş Olaylar!

arjantin-risale-i-nurKıymetli Kardeşlerim,

Risale-i Nur’un tercümesini yaparken başımdan geçen hadiseleri kelimelerle nasıl izah edebilirim, bilemiyorum…

Bazen, bir günün sonunda bir risalenin tercümesini bitiriyorum ve ertesi gün kaldığım yerden devam ediyorum. Fakat devam ettiğimde, çevirisini yapmam gereken risale, ya başımdan geçmekte olan bir olaya ya da üzüldüğüm bir duruma cevap veriyor. Mesela, bir gece bazı sıkıntılarımdan dolayı çok kızgındım, aynı günün sabahında, Üstadımızın zorluklar karşısında sabırlı olmak hakkındaki, her şerde bir hayır vardır sözlerini çevirmem gerekliydi. Bu Nur-u Kur’an’ın tecellisi, her zaman  tam da ihtiyacım olan anda geliyordu. Bu tevafukları o kadar çok yaşadım ki hepsini yazmak çok vakit alır.

Tercümeye başladığımda, İngilizce öğretmeni olarak da çalışıyordum. Ve geçen yıl, dağların arasında başka bir şehre taşındım ve bir yıl boyunca bütün mesaimi sadece Risale-i Nurların tercümesine ayıracağıma dair söz verdim. Fakat bilmiyordum ki, bu bir yıl boyunca benim ve ailem için çok sıkıntılar olacaktı. İyisi ile kötüsü ile her şey için her zaman Allah’a şükür etmek zorunda olduğumu ve başka insanların çektikleri sıkıntıların yanında benimkilerin o kadar da büyük olmadığını düşünmeme vesile olmasıyla, Risale-i Nur benim için büyük bir nokta-i istinad oldu. Çünkü her şey öğrenmeme, gelişmeme ve “O”na yaklaşmama vesile oluyor. Bir defasında, çok problemlerim olduğu bir zamanda tercümeyi bırakıp öğretmen olarak çalışmaya devam etmeyi düşündüm. Bu günlerde, kardeşlerin yardımının yanında, ne yapmam gerektiği konusunda bana yol gösteren bir rüya gördüm.

Rüyamda, bazı insanlar beni hapsetmek için bir yere götürüyorlardı fakat o yer bir hapishane değil eşyasız bilinmeyen bir evdi. Beni, çok sıcak bir günde, pencereleri kapalı ve içinde sadece yanan bir soba olan bir odaya kilitlediler. Beni orada alıkoyanlar sobanın yanında durmam gerektiğini söylüyorlardı. Ve ben, rüyamda, Üstad masum olduğu halde onu hapse attıklarını ve cezalandırdıklarını düşünüyordum. Uyandığımda, şikâyet etmemem gerektiğini ve her şeye rağmen tercümelere devam etmem gerektiğini gösteren bir işaret olduğunu düşündüm. Bu rüyadan haftalar sonra, Ondördüncü Şua’nın tercümesini yaptım. Üstad hapishanede bulunduğu bir zamanda patlayan soba hadisesini okuduğumda rüyamı hatırladım ve tercümelere devam ettiğime sevindim.

Bundan birkaç ay sonra, yaklaşık bir yıldır görmediğim manevi kardeşlerimin memnuniyet verici ziyareti oldu. Bana 2013 yılından bahsettiler. Onlara, çevirilere devam etmek istediğimi fakat daha az vakit ayıracağımı onun yerine öğretmenliğe geri dönmek istediğimi söyledim. Onlarla bu konu hakkında çok konuştuk, bana devam etmemin gerektiği noktasında çok ısrar ettiler. Fakat o anda onlara bir cevap vermedim. Karar vermeden önce, biraz düşünmek için bana biraz vakit verin dedim çünkü sonradan değiştirmek isteyeceğim bir şey söylemek istemedim. Böylece, Arjantin’in farklı şehirlerindeki insanlara Risale-i Nurları ulaştırmak için onlar seyahatlerine devam ettiler. Yani, benim cevabımı almadan gittiler.

Fakat tam da o günün gecesinde başka bir rüya gördüm. Bu sefer şenlik bir yerdeydik. Çok kalabalıktı. Çok uzun bir masa vardı. Bazı insanlar oturmuş sohbet ederken diğerleri de yemek yiyorlardı. Herkes çok mutlu ve mütebessim gözükmekteydi. Masanın bir başında Abdullah, onun sol tarafında ben ve benim önümde ve Abdullah’ın sağında da bir genç vardı. Sonradan müslüman olan herkesin orada olduğundan ve bu insanların onun için orada bulunduğundan çok müteşekkir olduğunu söylüyordu. Abdullah, kendisine değil Allah’a şükretmek gerek diyordu. Fakat o genç ona teşekkür etmekte ısrar ediyordu ve dedi ki; Buradaki herkes İspanyolca Risale-i Nur’u okudular ve bu yüzden İslamiyeti seçtiler. O zaman ben o gence dedim ki; biz sadece tohumları ekiyoruz,  başka da bir şey yapmıyoruz. O tohumları yetiştiren ve insanların kalplerini İslam’a sevkeden Allah’tır.

Bu rüyanın sabahında artık cevabım hazırdı. 2013, inşaallah, İngilizceye çevrilmiş olan bütün risalelerin İspanyolcaya çevrildiği yıl olmalıydı. Cevabımı vermek için kardeşlerimi aradığımda tabi ki çok mutlu oldular. Fakat daha da önemlisi bu rüya vesilesi ile iki şey öğrenmiş olmamdı. Birisi, tevazuyu devam ettirmek ki tek yaptığımız tohumları serpmek. Diğeri ise, hakikaten de bu yapılan hizmetin başkaları için ne kadar önemli olduğunu bilmiyor olmamız.

Bu kitapları kimler okuyacak ve onların hayatlarında nasıl inkılâplar yapacak bilemiyoruz. Bunu, yani bütün Latin Amerika’daki ülkelerin Risale-i Nur eserlerini benim tercümelerim vesilesi ile okuyacak olmalarını düşündüğümde büyük bir sorumluluk hissettim ve hemen bir yıl daha, öğretmenlik yapmaksızın bütün mesaimi Risale-i Nur Külliyatının İspanyolca lisanına çevrilmesine ayırmayı kabul ettim. Belki de, bu benim “hayatımın vazifesi” diye düşünüyorum . Allah, kalbimin takip edeceği yolları biliyor fakat bu rüyadan sonra bence mesele artık o kadar vazıh olmuştu ki, ben bu çevirileri yapmak zorunda olduğu kanaatindeyim.

Ve böylece yolumuza devam ediyoruz. Asa-yı Musa Mecmuasından sonra Büyük Sözleri bitirdik ve Şuaların da tamamlanmasına bir kaç sayfa kaldı. Bütün bunların yanında, bazı sıkıntılarım çözümsüzlüklerini koruyor ve yenileri de çıkıyor. Güçlü bir insanım fakat çok da değil. Kaderin hükmüne de razı olduğum halde, çoğu zaman kendime soruyordum ki; hiç kimseye bir kötülüğümüz dokunmamasına rağmen neden başımıza gelen bu sorunları çözemediğimizi anlayamıyordum. Ve bir gün Arif ile konuşurken bana dedi ki, belki bu musibetler bir nevi keffaretizzünub, ya seni daha beterlerinden muhafaza etmek içindir ya da belki de hayatında eksik olan birşeyler vardır. Bu son cümleyi, yani “belki de hayatında eksik olan birşeyler vardır” söylerken onun ne düşündüğünü bilmiyorum fakat ben o anda hayatımdaki eksik olan şeyin ne oduğunu anladım.

Anlatması uzun sürecek olan birçok nedenden dolayı bir süredir namazı terk etmiştim. Bütün gün namaz kılan müslümanlar görmüştüm fakat sonrasında kötü şeyler yapıyorlardı ki; bu bende büyük bir hayal kırıklığına neden oluyordu ve düşünüyordum ki, eğer sonrasında haram ve kötü işler yapıyorsan demek bütün gün namaz kılmak bir fayda vermiyordu. Bu kadar riya bana namazı terkettirdi, fakat Allah’ı değil. Allah’a şükrederek, Kur’an okuyarak her zaman O’na çok yakın hissettim. Risale-i Nur’dan namazın öneminden ve farz oluşundan bahseden namaz ile alakalı parçaların tercümesini yaparken çok utanıyordum… Ama tabi ki ben bunları bilgisayar başında çevirmekteydim, belki de neden dolayı utanç hissettiğim sorulabilir ve ben bunu tam olarak izah edemem ama sanki Üstadımız direk olarak bana konuşuyordu ve bir müslüman olarak vazifemi yerine getirmemekliğimden dolayı Allah’tan çok korkuyordum. Aynı zamanda ruhen ızdırap da çekiyordum, hem de çok…Çünkü ruhum namaz gibi çok kıymetli birşeyi kaybetmişti. Ben 12 seneden bu yana müslümanım ve Risale-i Nur’ların tercümesine başlayana kadar bu meseleyi pek de düşünmemiştim. Kusuru olduğunu bilen bir insanın bunun hakkında kimse ile konuşmak istememesi gibi.

Namaza beş yıllık bir aradan sonra yeniden başladım. Müslüman olarak ilk namaza başladığım andaki aynı aşkla. Gaflette bulunduğum bu yılları Allah’ın affetmesini ve nefsimin arzularını terketmek için Allah’a dua ediyorum. Bir kaç gün sonra başka bir rüya gördüm. Ben bir camide bembeyaz kıyafetler içinde, dizlerime kadar yetişen uzun bir örtü ile mesture olarak namaz kılıyordum. Ve benim önümde konuşmakta olan ve namaz kılmayan bir kadın vardı ve konuşması ile benim huşumu bozmasına sinirlendim. Fakat hal böyle iken, ben namaz kılmaya devam ediyordum. Kalbimde hiçbir şüphe ve vesvese olmaksızın söyleyebilirim ki, bu Risale-i Nur’un bana kazandırdığı en önemli şeydi; GAFLETTEN UYANMAK ve Allah’ın bizden istediği ve layıkıyla yeniden O’na intisab etmek…

Üstad’ın, her milletin kendi içerisinden birisi çıkacağını ve Risale-i Nur’u o lisana çevireceğini söylediğini ve bazı hadiselere binaen benim doğru kişi olduğumu kardeşlerim bana çok defalar söylemişlerdi. Çevirilere henüz başladığım yaklaşık bir buçuk yıl öncesinde, bir öğleden sonra evde yalnız olduğum bir zamanda, 21.lema, ihlas risalesinin çevirisini yaparken çok garip bir durumla karşılaştım.

Cümleleri monitörde ingilizcesinden okurken, ellerim klavyede ispanyolca olarak yazıyordum. Yazarken klavyedeki harflere bakmadığım için, sadece yazıyı okuyordum. Ancak birden farkettim ki, herzamankinden çok daha hızlı yazıyorum ve sanki birisi cümleleri bana söylüyor, ben de yazıyorum. Sübhanallah, ben sadece yazıyordum. Hatta yazdığım cümleleri Üstad’ın söylediğini duyuyordum. Müthiş bir şaşkınlık içerisindeydim ki, bir süre durmak zorunda kaldım. Bir klavyeme baktım bir de monitöre, sonra da etrafıma baktım.

Bu yaşadığımın ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Sadece ne hissettiğimi biliyorum. Bunu kardeşlere anlattığımda onların ne kadar da duygulandıklarını ve bunun bu tercümeleri yapması gereken doğru kişinin ben olduğumun bir alameti olduğuna inandıklarını hatırlıyorum. Ben daha ziyade, bu yaşadığım hadiseden biraz korkmuştum. Zira bu bir hayal miydi neydi anlayamamıştım ve kafam çok karışmıştı. Şimdi bütün bu olanlar ve olmaya devam eden hadiselerden ve gördüğüm rüyalardan sonra kardeşlerin bu hadiseyi onlara anlatmamdan sonraki hissiyatlarını anlıyorum.

En son rüyamda bazı işaretler nevinden güzel şeyler var ve ben hissediyorum ki o benim tövbelerimin bir cevabıdır ve İnşaallah, bu halis dualarım kabul edilmiştir.  Fakat rüyamda önemli bir detay da var ki; o da konuşarak bizim namazımızı ifsad etmek isteyen kişiydi. Bazen bu ses şeytanın sesi olabilir ama sanırım bu bizim her zaman mücadele etmemiz gereken nefsimiz. Bu ses yapmamız gereken şeylerden bizi uzaklaştırmak için her zaman bize konuşuyor. Bence bu en büyük mücadele. Çünkü acziyetimiz ve zaafiyetimiz çok büyük, çünkü ihtiyacatımız çok fazla… Bu mücadele çok büyük çünkü bizler çok küçüğüz her dakika her an hak ya da batılı seçmek durumundayız ya da bırakalım nefsimiz istediğini seçsin ve eğlenmemize bakalım…

Risale-i Nur ile benim yolum olan İslamiyeti niye seçtiğimi hatırladım ve bu uhuvvet muhabbetini tekrar hissettim ki bu kardeşlik nesebi kardeşlikten daha ileri… Namazdaki huzuru ve onun muhafazasını tekrar hissettim, anladım ki ne neler yaşadıklarımız ne de başkalarının neler yaptıkları önemli değil. Herkes Allah’a yakın olarak, imanını artırarak bunun meyvelerini ahirette almak için hayatına devam etmeli.

Sizlere kalbi muhabbetlerimi gönderiyor ve ruh-u canımla teşekkür ediyorum,

Vacide (Lorena Lara)

Merlo, San Luis, Arjantin

30 Ocak 2013

www.NurNet.org

Hapishaneler Nurlanmaya Devam Ediyor – Latin Amerika Hizmet Mektubu

Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu ebeden daiman

Latin Amerika’nın en uç ülkelerinden sizlere binler selam. Geçtiğimiz günlerde yaptığımız ziyaretlerde ilk olarak Ekvador’a geçerken Peru’ya uğradık. On saatlik Peru ziyaretimiz çok bereketli oldu..

Geçen sene hapishanelerine Risale-i Nurları bıraktığımız Peru’nun başkenti Lima’da son durumun ne olduğunu öğrenmek ve oradaki dostlarımıza selam vermek için gittiğimizde bizleri çok güzel karşıladılar. Hatta Adalet Bakanlığına giderken içimizden ‘Acaba hakikaten kitaplarımızı yerlerine ulaştırdılar mı?’ diye geçmişti.. Ama gidince gördük ki; Peru Adalet Bakanlığı, hangi risaleleri kaçar adet nerelere dağıtıldığıyla bizzat ilgilenmiş ve bu konu hakkında bizlere de malumat vermişti. Ve aynı zamanda bütün bu işlerin bir nüsha fotokopisini vermeleri, bizleri çok mesrur eyledi Elhamdülillah.

Ekvador’un başkenti Quito’ya gittiğimizde ise ilk olarak yeni açılan büyükelçiliğimizi ziyaret ederek; hem bizler hem de büyükelçiliğimiz moral buldular. Çünkü hayırlı olsun manasında ilk defa ellerinde lokumlarla gelen Türk biz olduğumuzu söylediler. Latin Amerikanın en az Türklerin bulunduğu ülke herhalde Ekvador’dur. Çok az Türk var belki onbeş-yirmi kişi civarında. Ekvador’da görüştüğümüz Türklerle birlikte nurlardan dersler yaptık ve çok memnun oldular. Uzun zamandan beri bu derslere hasret kaldıklarını söyleyerek bizlerden kitap satın aldılar. Ekvador’un başkenti Quito’daki İslam Merkezi başkanı Yahya Guyagil ile görüştük. Kendisi Türkiye’ye ziyarette bulunmuş ve üç defa Risale-i Nur derslerine katılmış birisi… Aynı zamanda devlet erkânıyla her ay toplantısının olduğunu ve Risale-i Nurları onlara aktaracağını söyledi.

Latin Amerika hapishanelerden nurlanmaya devam ediyor. Kolombiya’ya geçtiğimizde başkent Boğota’da ilk olarak hapishanelere uğradık. Elhamdülillah Risale-i Nurlarımızı bıraktık. Yetkililer de eylül ayının içinde büyük bir organizasyon yapacaklarını söyleyip, bizleri bu etkinliğe davet ettiler. Ama vaktimizin çok kısıtlı olduğundan katılamayacağımızdan bahsedince hemen bize bir ders vakti ayarladılar. Kolombiya’da hapishanelerin kapasitesinin iki katı dolu olduğundan, insanların nura ihtiyacı hat safhadaydı.

Kolombiya’da okuma oranı çok düşük… Buna rağmen okuyan kesim sürekli olarak kütüphanelere gidiyor. Latin Amerikanın modern ve en büyük kütüphanelerinden olan Luis Angel Aronga kütüphanesine Risale-i Nurlarımızı bıraktık Elhamdülillah. Kolombiya’daki görüşmelerimizde üniversitelerde öğretmenlerin öğrencilere İslamiyetle ilgili araştırma konuları verdiğini duyduk ve Kolombiya’nın en büyük üniversitesi olan Nacional Üniversitesi ve bunun yanında Rosario ve Javeriana Üniversitelerine de Risale-i Nurlarımızı bıraktık Elhamdülillah….

Kolombiya’nın komşu ülkesi olan Orta Amerika diye geçen Kuzey ve Güney Amerika’yı birbirine bağlayıp ‘iki kıtanın boğazı’ diye adlandırılan Orta Amerika ülkesi Panama’ya geçtik. İki günlüğüne geçtiğimiz Başkent Panama City’de iki yıl önce İslamiyetle şereflenen bir aile Risale-i Nurlara sahip çıktılar.. ‘Sizlerin gelmesiyle adeta uyuduğumuz yatağımızdan çıkıp silkinmemizi sağladınız.’ diyerek kendi evlerinde Risale-i Nurdan ders başlattılar.Dua edin, inşaallah bu dersler daimi olsun. Geçtiğimiz hafta ise, bu aile vesilesiyle Panama hapishanelerine de Risale-i Nurlar girdi Elhamdülillah.

Bu topraklar asırlardır bu zamanı bekliyorlarmış gibi bir halleri var. Şimdiye kadar gelenler ellerinde ne varsa alıp götürmek için hep bu insanların değerlerini kendi menfaati adına bir şeyler koparmanın derdine düşüp sömürmüşler. Şimdi ise karşılarında onların menfaatları için bir şeyler yapma gayretinde olan insanları görünce çok sevinip memnun oluyorlar ve ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı.

Bu manaları düşünürken Risale-i Nurdan şu cümleler tevafuk etmişti: “Çok defa söylediğim gibi yine tekrar ediyorum ki, tarihte Risale-i Nur şakirtleri gibi hak yolunda pek çok hizmet eden ve pek çok sevap kazanan ve pek az zahmet çeken görülmüyor. Biz ne kadar meşakkat çeksek, yine ucuzdur.” Demek biz, daima «Şükür ve Elhamdülillah» dedirten bir haldeyiz.”

’Rabbim bizleri bu halkaya dahil eylesin İnşaallah.

Siz çok sevdiğimiz değerli ağabeylerimizden çok dua bekliyoruz. Çünkü burada gördüğümüz şu ki; zenginiyle fakiriyle bu asırdaki insanlık teselliye muhtaç..

Üstadımızın dediği gibi: “Evet kardeşlerim, Hazret-i İsa Aleyhisselâm İncil-i Şerifte demiş ki: “Ben gidiyorum… tâ size tesellici gelsin.” -Yâni Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin,- demesiyle Kur’an’ın beşere gayet büyük bir neticesi, bir gayesi, bir hediyesi; tesellisidir.

Evet bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zevâl ve tahribatları içinde ve bu boşluk nihayetsiz fezada herşey ile alâkadar olan insan için hakikî teselliyi ve istinad ve istimdad noktalarını yalnız Kur’an veriyor. En ziyade o teselliye muhtaç bu zamandır. Bu asırda en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi isbat eden, gösteren Risale-i Nur’dur. Çünki zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı, o delmiş geçmiş, hakikat nuruna girmiş.”

Madem Hakiki teselli de Kuran hakikatlarında olduğuna göre bütün insanlığın hakiki ihtiyacı olan Nur hakikatlarını Rabbim tüm insanlığa bizi İhlası tammla ulaştırmayı nasip etsin.Amin.

Arjantin Nur Talebeleri

risale haber

Fas’ta Düzenlenen “3. İslam Kongresi” ve Değerlendirmeler

Fas’ta düzenlenen “3. İslam kongresi’’ne katıldı. Kongreye yaklaşık 1200 kişi katılıyor ve katılanların yüzde 90’ı İspanyol Müslümanlardan oluşan III. CongresoIslamico Fas’ın-Saidiyye şehrinde yapıldı. Kongrede Risale-i Nur konulu yapılan sunum izleyenlerin beğenisini topladı.

Kongrenin ikinci gününde Türkiye’den giden Nur talebeleri Arapça bir tebliğ sundu. Sunumda Risale-i Nur’un tebliğ metodu anlatıldı. Özellikle Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı boyunca takip ettiği “Medresetüzzehra”nın şimdi Türkiye’de nur medreseleri suretinde tecelli ettiği, böylece ulum-u diniye ve ulum-u İslamiye’nin aynı zamanda öğrenildiği anlatıldı.

Sunumda yer alan, “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler” sözleri ilgiyle dinlendi.

İspanya ve Latin Amerika genelinde uydu ile yayın yapan Kurtuba TV, Risale-i Nur standına gelerek “Risale-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?” sorularını yöneltti. Stand görevlileri Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nuru anlatırken 33 Pencere eserini vererek “her gün bir pencereyi anlatan kısa bir program düzenleyebilecekleri” teklif edildi.

Konferans dinleyenleri fevkalade etkiledi. Konferanstan sonra birçok kişi Risale-i Nur ve Bediüzzaman hakkında bilgi istedi. Bediüzzaman’ı yeni tanıyanlar ya da önceden tanıyanlar kendi arkadaşlarını da getirerek kendi dillerinde Üstadı anlattılar ve kitap aldılar, aldırdılar.

Bu arada iki kişi Risale-i Nurların tercümelerini yapacaklarını söylediler. Tercüme yapacaklardan birisi aynı zamanda Valencia İslam Kültür Merkezi başkanı.

Doktorasını Risale-i Nur üzerine yapmış, Fas nur talebelerinden Dr. Yusuf Hamdaui de “İstikbal İslam’ındır” konulu bir tebliğ sundu. Tebliğinde Hutbe-i Şamiye Risalesinden istikbalde hakiki hâkim olacak yegâne dinin İslamiyet olduğuna dair Üstadımızın beyan ettiği delilleri aktardı.

Konferansın sonunda Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur’ ları tanıtan Arapça bir sinevizyon gösterimi yapıldı.

 İsmail Can / Risale Haber

Latin Amerika Şili : “Şimdiye Kadar Nerdeydiniz Be Kardeşim! “

Esselamu aleykum verahmetullahi ve beraketuhu,

Aziz Ağabeylerimiz,

Sizlere Latin Amerika’nın en batısından Şili’den selam ve hürmetlerimizi iletiyoruz.

Şili Büyük Okyanus ile And Dağları arasında kalan, 4300 km okyanus sahili olan, kuzeyinde çöl güneyinde buzullarla kaplı orta kısmıyla ise yeşili bol olan bir ülke.

Şili kelimesi “Dünyanın son bulduğu diyar“ anlamına gelmekte. Türkiye’ye 16 bin km uzaklıkta bu ülkenin dili, Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi: İspanyolca.

Şili’yi daha çok Türkiye’den depremleriyle duyuyoruz ve tanıyoruz. Burada ki insanların yaşantısını gördüğünüzde depremlerin hiç de hikmetsiz olmadığı anlıyorsunuz. Çünkü insanlardaki ahlaki çöküntü, farkında olmayan bu insanların üzerinde gerçek depremden çok daha tahrip edici, yıkıcı bir vaziyet almış.

Şili’nin başkenti Santiago. Yaklaşık 6 milyon nüfusu var. İnsanlar sözde Katolik ama kendi tabirleriyle “pratik yok”. İnsanlarla konuştuğunuzda bir çoğu Allah’a inandıklarını ama herhangi bir dini kabul etmediklerini söylüyorlar. Adeta hakiki bir din arayışı içindeler. Etrafımızda bazı kişilerin “Müslümanlığı ve dininizi anlatır mısınız” veya Risale Nur verdiğimiz kişilerde “bu din çok hoşuma gitti.” cümlelerini duyuyorsunuz.

Mesela onlardan bir tanesi İspanyolca Ramazan İktisat Şükür risalesini okuduktan sonra : “ne kadar güzel izah ediyor şükrü, kanaat etmeyi, o kadar beğendim ki yakında sizin dininize girebilirim” diyor. Rabbim iman nasip etsin İnşaallah.

Şili’de ticaretle uğraşan ve Santiago şehrinde çoğunluğu bir arada yaşayan çok Türk var. Onlarla hep Risale-i Nur’dan okuduk. Türklerin aynı zamanda Santiago da mescitleri var. İmam Hatip mezunu Kayserili bir esnaf abimiz namazları kıldırıyor. Kendisiyle bir ortamda kısa bir ders okuduk 9.sözden ve Na’büdü nüktesinden bahsettik. Ertesi gün diğer esnaf arkadaşlarına bahsediyor dünkü dersi: “Benim daha önce hayatım boyunca hiç duymağım konular bunlar. Risale i Nur’un 5 satırında bile ne manalar varmış, tekrar aynı yeri arkadaşlara da okuyuverir misin“ diyerek Risale-i Nur’ları kendisi alıp bize uzatıyor.

Şili’ye geldiğimizde bir Tevafuk eseri, ilk olarak menzil tarikatının buradaki vekiliyle görüştük. Kendisine Risale i Nurlardan bahsedince bize bir gün önceki izlediği videoyu anlatmaya başladı. Osman ismindeki bu zatın şeyhi, Mehmet Yarbay Efendi tarikat aldığından kısa bir zaman sonra kendi şeyhi olan Gavs-i kasravi, Mehmed Efendiye hitaben :

”Mehmet! Tarikat ilimsiz olmaz. Senin ilmin yok. Bunun için sen Risale-i Nur oku. Risale-i nur okumazsan tarikatın hakikati inkişaf etmez. Çünkü Tarikatın hakikatını anlaman için Risale-i nur okuman lazım. Sen Risale-i nur oku, ta ki imanın kale gibi parlak olsun.” diyor.

Sonra Mehmet efendi rüyasında bir genci görüyor. Genç rüyasında: Kuran-ı Mucizü’l Beyanı göstererek, Kuranın balını da yiyin! Balını da yiyin! Balını da yiyin! Diye 3 sefer tekrar ediyor. Sonra Risale-i Nur oku emriyle Diyarbakır’ a Üstadın talebesi, yüz başılıktan ayrılmış Mehmet Kayalar abiyi ziyarete gidiyor. Mehmet kayalar abi de ders bittikten sonra içinizde rüya gören var mı diye cemaata soruyor. Bu esnada Mehmet efendi rüyasında ‘Kuranın balını da yiyin’ diyen genci sol tarafında derste goruyor.’ Aklım başımdan gitti ‘genci orada görünce, diyor. Rüyasını anlatınca, Mehmet Kayalar Abi tasdik ederek ‘’tabi Risale-i Nur Kur’anın balıdır, balsız olur mu, bal yemek lazım.’ diyor.Bu hatıradan, Mehmet Yarbay Efendi Risale-i Nurları hayatı boyunca okumuş ve talebelerine tavsiye ediyor. Başka zaman değil, görüşmemizden bir gün önce bu videoyu izleyip arkasından biz de gelip Risale-i Nur’dan bahsedince Osman efendi de çok şaşırıyor. Bu tevafuğun üzerine bizden: ’kitaplarınızdan varsa, alabilir miyim.’ diyerek hem Türkçe hem de İspanyolca eserlerden alıyor. Ve ekliyor: ’Burada bizim üzerime ne vazife düşüyorsa Risale-i nur adına yapmaya hazırız İnşallah’ diyerek bize şevk verdi.

Müslüman ve Türkleri ziyaret için Şili’nin kuzeyinde bulunan başkent Santiago’ya uçakla iki bucuk saat süren başka bir şehri İquique’ye (ikiki) gittik. Arica ve antofagasta şehirlerinin arası, dünyanın en kurak yeri. En kurak ve çöllerle kaplı bu bölgenin ortasında da İquique şehri var. Bu şehirdeki insanlar da adeta çölde susamış insanlar gibi İman ve Kur’an hakikatleri olan Risale-i Nura susamışlar. Türkleri ziyaret edip onlarla Risale-i Nurdan ders yaptıkça hayatlarına hayat olan iman dersleriyle manen susuz kalmış bu insanlara can geliyordu. İquique Şehrinde de en az Santiago’daki kadar Türk var. Büyük bir camileri var. Pakistanlı müslümanlar var. Cuma namazına gittiğimizde 3 katlı olan camisinin 3 katı da doluydu. Bir de Müslümanlara ait bir okul var burada .Ama şu an yaz tatili olduğu için okullar kapalı. Okul müdürü de yeni Müslüman olmuş ismi de; Said. Çok hoş birisi.

Şili’de, ne Santiago’da ne de İquique ‘de dersanemiz yok. Bu şehirlerde ders yaptıktan sonra Türk arkadaşlardan işin ciddiyetinin farkında olanlar burada dershanenin şart olduğunu ve en kısa zamanda açılması gerektiğini bize müteaddit defa bahsettiler. Bizimle maddi ve manevi ilgilenen bir abi : ‘Şimdiye kadar nerdeydiniz be kardeşim’ deyip buralara geldiğimiz için hem dua ediyor hem de geç kaldığımızdan dolayı sitemini belirtiyordu. Hatta bir esnaf abi :’’İşte durumu vaziyeti görüyorsunuz. Bizlere, buradaki Türklere ve diğer Müslümanlar için bir dershane olsa bütün bu bölgede ki Müslümanların muhafazası için çok önemli olur. Bize de ne düşüyorsa Allah için yapmaya hazırız.” Başka bir genç kardeşimiz: “Bizleri doğru yola iyiye güzele çağıran olmayınca dinden çok uzaklaştık” diyerek kendilerinde ki boşluğu ifade edip bir an önce bizlerin elinden tutun diye ihtiyaçlarını ifade ediyorlar. Sizler de dua edin Cenab-ı Hakk buralara en kısa zamanda imanlar kurtaracak Risale-i Nur dershaneleri nasip etsin inşallah. Çünkü hakikaten ihtiyaç çok fazla.Burada çok hoş ve güzel insanlar var ama islamiyetten uzak kaldıkça çok farklı yaşantılara kaymışlar. Rabbim bura insanlarını da Kur’anın hakikatleri olan Risale-i Nur’la şereflendirsin.

Üstadımızın söylediği:’’Risale-i Nur bu asrı ve gelecek asırlari tenvir eden bir mucize-i Kuraniyedir.’’ hakikatini Rabbim en kısa zamanda Şili’ye ve bütün Latin Amerika ülkelerine de nasip etsin.

Güney Amerikadan Şili Nur talebeleri

www.NurNet.org

Brezilya Hizmet Mektubu (Yeni Dershane Açılışı)

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Aziz Sıddık Vefakar Abilerimiz,

Evvela sizlere Latin Amerikanın en büyük ülkesinden ve en kalabalık şehri olan Sao Paulo’dan binler selamlarımızı takdim ediyoruz.

Hepimizin malumu üstadımızın seneler önce söylediği ‘’Bu hakikatları dünyayaya okutturacağım.’’ sözüne evet üstadım ‘’sadakte, doğru söylüyorsun’’ diyerek Brezilya’da da bir Nur tohumu olarak tahakkuk ettiğini ve filizlendiğini görüyoruz.

Brezilya toprak olarak dünyanın 5.büyük ülkesi. 200 milyon nüfusu var. Dili Portekizce. Bizim bulunduğumuz şehir ise: Sao Paulo. Burası da Latin Amerikada bulunan 33 ülke içinde en kalabalık ve en büyük şehri. Yaklaşık 40 milyon nüfusa sahip.

Sao Paulo’da 23 tane cami var. Bir çoğu külliye şeklinde. Burada bulunan bazı cemaat liderleriyle görüştük. Üstadımızı ve Risale i Nur’ları anlattığımızda memnun olup bizleri samimi bir şekilde karşılıyorlardı. Onlara Risalelerden hediye ettik. Sonraki görüşmelerimizde ise kitabı okuduklarını ve üstadımızın ne büyük şahsiyet olduklarını ifade ettiler. Bazı camilerin kütüphanesi içinde görevlilerden müsaade isteyip 7-8 farklı dilde Risale-i Nur’lardan bıraktık elhamdülillah.

Bu cemaat önderlerinden bir tanesi de Davud Ali isminde bir zat. Sao Paulo’nun tam merkezinde geniş bir mescidi var. Buraya çarşı esnafından ve gençlerinden çok kişi geliyor. Vakit namazlarında kalabalık cemaat oluyor. Bu zat tamamen gençlerle uğraşıyor. Önce genci Müslüman ettikten sonra arkasından anne ve babalarıyla günlerce konuşup onlara vesile olmaya çalışıyor. Bu zatla ilk görüşmemizde ise bize “Burada bu kitaplardan kimseye vermeyin. Ben Bediuzzaman’ı bilmiyorum, sizleri tanımıyorum.” dedi. Biz de dilimizin döndüğünce davamızı, üstadımızı ve risaleleri anlattık .O’na dedim; “sen bu kitabı oku, sonra tekrar yine konuşuruz“. Ona Portekizce Ayetü’l Kübra’yı vermiştim. Konuşmamız bittiğinde saat gece yarısı 12 ‘yi geçmişti. Bu şahıs daha önce Katolik, koyu bir Hristiyan. Kilisede rahiplik yapıyormuş. İslamiyetle şerefleneli üç yıl olmuş. Ve bu üç yıl içinde de 257 kişinin daha Müslüman olmasına vesile olmuş. Gayretli bir insan. Kendisinin bir hastalığı var. Doktarlar en fazla 5 yıl yaşarsın demişler, az ömrüm var diye bütün Latin Amerikadaki gençleri hedef almış.

Daha sonra görüştüğümde ise baktım ki tavırları değişmiş. Belli ki kitabı okumuştu ve sorduğumda ise “evet” cevabını almıştım. Artık oradaki cemaatla tanışıp cemaattan bir çok kişiye Risale verdik, onlarla samimi olmuştuk. Bu zata “Burada kitap fuarı olduğunu ve benimle gelmek ister misin?” diye sordum. “Olur” dedi. Anladım ki bizleri daha yakından tanımak istiyordu.

Kitap fuarı Ribeirao Preto adında başka bir şehirdeydi. Sao Paulo’ya 320 km uzaklıkta. Oraya gittiğimizde burada İspanyolcadan Portekizceye tercümesini yaptırdığımız vecizeleri broşür tarzında bastırdık. Kendisi o kadar şevkliydi ki ilk gün bastırdığımız broşürlerin neredeyse tamamını o dağıttı. Burada da birçok yeni insanlarla tanışmıştık. Bir çok sorular soruyorlardı. Hatta bazı insanlar uzaktan broşür dağıttığımızı görünce gelip istiyorlardı. Bazıları çok beğenip tekrar gelip arkadaşı için isteyenler bile vardı. Onlara Risale-i Nur’un orjinal üslubu çok farklı ve enteresan geliyordu. Okuyanların bir çoğu çok hoş ve etkileyici bulduklarını ifade ediyorlardı. Hatta bir keresinde bir genç eline alıp okuduktan sonra ki yüz ifadesini görmeliydiniz. Onun hali beni bile etkilemişti. Üstadımızın : ’Bir köy muhtarsız olmaz,bir iğne ustasız olmaz’ vecizesini okuyunca… bunlar dedi “bu cümleler çok güçlü sözler sanki kaya gibi sağlam” manasını ifade etti. Buraların insanı çok sıcak, samimi ve cana yakın insanlar. Ve yeniliğe açık meraklı insanlar.

Biz de bu arada acaba burada bir dersanemiz olabilir mi diye araştırmaya koyulduk. Ama baktık burada yer kiralamak oldukça zor. Kaç kişiyle görüştüysek çok zor kiralamanız, “ya buranın oturumunu almanız lazım ya da buralı birisinin size kefil olması gerekiyor” dediler. Biz ise ilk başta kimseyi tanımıyorduk. Hatta buraya gelen bir Türk arkadaşın ifadesiyle kendisine 2 yıl sonra anca ev bulabildiğini söyledi. Ama biz yine de Allah’tan ümit kesilmez diye araştırmaya devam ettik.

Sonra bir Türk arkadaş vesilesiyle burada yaşayan ve ticaretle uğraşan Kemal adında bir iş adamıyla tanışmak nasip oldu. Bu zat geçen sene Türkiye‘den buraya gelen devlet erkanının da tercümanlığını yapmış birisi. Bu Kemal abiyle de görüştüğümüzde derdimizi ona açtık. O da normalde bu tarz şeylere çok yakın olmadığı halde; ‘sizleri sevdim, eğer isterseniz benim burada yazlığım var orada haftalık dersinizi yapabilirsiniz.’ dedi. Sonra ki konuşmalarımız da Okuma programlarından bahsettiğimizde hafta sonları gidip yazlıkta okuma yapabileceğimizi söyledi. Bu dediği yer deniz kenarında Sao Paulo’nun biraz dışında bir yerdi.

Bize daha merkezde bir yer lazımdı. Kendisi ise kısa bir zaman önce oturmak için bir daire döşemiş. İçinde tüm eşyaları mevcut ve yeni. Tam Sao Paulo’nun merkezinde. Burayı ondan kiraladık. Bizim için çok uygundu. Hatta apartmanın altında tefriş edilmiş geniş bir mekanı vardı. Büyük toplantıların yapılabileceği ve yemek verilebilecek bir mekan. Sao Paulo şehri 7 bölümden oluşuyor. Çok geniş bir alana yayılmış. Merkezi ise centro diye geçiyor. Bizim dersanemiz tam bu centro’da.

Cenab-ı Hakk’a hamdü senalar olsun ki biz çok daha uzak semtlerde dersane ararken kefil bulmaya çalışırken ve o Türk arkadaşın da ifadesiyle kendisine iki yılda ev bulurken bizim iki haftada yer bulmamız tamamen gösterdi ki bu bizim işimiz, bizim medhalimizle olacak iş değil. Cenab-ı Hakk’ın aşikare inayet elini hissettik. Ve O’na kainat zerratı adedince hamd ü senalar olsun dedik.

Elhamdülillah elhamdülillah!! Arjantin‘den sonra yine yeni bir ülke de bir nur tohumu olarak ilk dersane açılmış ve farklı bir dile tercümeler başlamıştı. Bunun bizde ki memnuniyeti ve lezzetinin tarifi mümkün değildi.

Burada insan bir çok kere Allah’ın ihsanını ve lutfunu görüyor. Mesela; bize ilk başta burada bu kitapları dağıtmayın diyen zat, sonrasında adeta burada bizim rehberimiz oldu. Bizi başka şehirlere de götürdü. Bunlardan bir tanesi de Rio De Jenerio. Brezilya’nın ikinci büyük şehri. Yaklaşık 10 milyon nüfuslu. Buraya da Portekizce broşürlerden ve İngilizce kitaplardan götürdük. Buralarda yakaladığımız müsait gördüğümüz tüm insanlara broşür vermeye çalıştık .Otobüste, metroda, sokakta, mağazada.

Burada da Allah karşımıza güzel insanları çıkardı. Bunlardan bir tanesi de; şehir içinde otobüse ilk bindiğimizde dağıttığımız broşürü ineceği zamana kadar dikkatle okuyan Osvaldo. İnerken bize kitapları çok beğendiğini ve bu kitapları nereden satın alabileciğini sordu. Akabinde bizden ayrılmayan Osvaldo biz Rio’dan ayrılıncaya kadar buraları bilen biri olarak bize refakat edip İslamiyetle alakalı sorular sorup bizimle sohbet etti. Osvaldo çok hoş bir gençti. Burada bu genç gibi çok müsait güzel insanlar vardı. Rabbim onları imanla şereflendirip ebedi ferahlandırsın ve en kısa zamanda Rio De Jenerio‘ya da bir dersane nasip etsin inşallah.amin..

Geçende Sao Paulo’da şöyle bir tevafuk oldu. Sao Paulo’nun büyük ve tarihi bir kilisesinde bir ayin çıkışına denk geldik. Baktık yoğun bir kalabalık. Üstadımızın ’’Amerika âlimleri, elbette Asâ-yı Mûsâ risalesine lâkayt kalmayacaklar. Eğer dini, din için seven kısmının ellerine geçse, fütuhat yapar.’’sözüne binaen, kilisenin çıkışında durup broşürlerden verdik. Hep teşekkür ettiler. Daha sonra içeri yönelip rahip olacak öğrencilere de verdikten sonra kilisedeki yetkili din adamlarıyla konuşup onlarla tanıştıp bu eserlerin çok kıymetli olduğu ifade edip onlara internet adresimizi ve Portekizce broşürlerden verip oradan ayrıldık.

Cenab-ı Hak kısa zamanda burada tercümelere başlamayı da nasip etti elhamdülillah. Bize burada rehberlik eden Davud Ali ismindeki zat kendisi üstadın muhtasar tarihçe-i hayatını yapıyor şu an ve arkasından tabiat risalesine devam edecek. Arkadaşı İspanyolca öğretmeni Ömer ise 20.mektubu bitirdi. Şimdi o da 23.söze devam ediyor. Burada yaşlı bir amcamız var Aslen İstanbullu ama 45 yıldır burada yaşayan 9 dil bilen birisi. Tercümeleri biten eserleri de ona Türkçeden, aslından tashih ettiriyoruz. İnşaallah 23. Sözde biter bitmez sizler de dua edin burada yerinde kitap olarak bastıralım.

Brezilya’ya bir çok ülkeden tebliğe gelmişler. Hatta Amerika’dan bile. Buradaki Müslümanlar: “Türkiye neden bu kadar geç kaldı, şimdiye kadar neredeydi?” diye bazen bize hissiyatlarını, tepkilerini ifade ediyorlar.

Kıymetli ağabeyler burası kos koca bir kıta. Latin Amerika kıtası. Sadece Brezilya, Türkiye’nin 11 katı büyüklüğünde. Buradaki Devlet geçenlerde yeni yerler ve kabileler keşfetti. Hiç insan görmemiş yerlilere bile sahip büyük bir kıt’a. Burada ki ihtiyacı anlatmaya hissiyatım imkan vermiyor.

Buralar sizlerin himmetinizi ve duanızı bekliyor…

O yüzden sizden çok rica ediyoruz ki, buradaki insanların imanının kurtulması için kısa da olsa az bir zamanınızı ayırıp buraları aleminize alıp dua etmeniz temennimizdir…

Müsait olan ağabeylerimiz tatilini burada yapsınlar, gelip burada kitap dağıtsınlar. Belki Türkiye’deyken insan tam hissedemeyebilir ama buralarda ki insanları ve yaşam tarzlarını görünce eminiz ki buradaki insanların imanla şereflenmeleri ve Risale-i Nurla izzetlenmelerini sizde şevkle istiyeceksiniz. Gelemeyen ağabeylerimiz maddi, manevi dualarını esirgemesinler. Mesela şuan burada Risale-i Nur basacağız. Bazı ağabeylerimiz bu basım faaliyetine katkıda bulunabilir.

Burada çok müsait ve münbit bir zemin var. Adeta ne atsan yeşerecek bir zemin..

Arjantin’den sonra Brezilya bu koskoca kıtadaki ikinci dershanemiz, ulaşamadığımız çok yerler çok ülkeler var bu çoğrafyada. Her gönül vermiş kalben ruhen alakadar her Abimizi Kardeşimizi yardıma bekliyoruz çağırıyoruz .

Duanıza çok muhtaç kardeşiniz

Güney Amerika-Sao Paulodan Ahmet Hasan.

www.NurNet.org