Etiket arşivi: M. Emin Karabacak

Duygu Yoğunluğunda Beddua

Duygu yoğunluğu; sevinç, heyecan, üzüntü, endişe, öfke, korku gibi durumlarda kişilerin yaşadığı yoğun duygulardır. Sevinç ve heyecan veren durumlarda olumlu duygu yoğunluğu yaşanırken, hastalık, kaza, ölüm ve doğal afetlerin yanı sıra anlaşılmama ve dinlenilmeme gibi durumlarda da olumsuz duygu yoğunluğu yaşanmaktadır.

 Anne babalarda zaman zaman aile içinde söz dinlememe adına çocuklarla problemler yaşayabilmektedirler. Problemler, uygun şekilde çözülmediği takdirde iki tarafta duygu yoğunluğu yaşayacaktır.

 Duygu yoğunluğu fazla yaşayan çocuklara kimi anne babalar bağırıp çağırırken, kimisi başından kovmakta, kimisi de zaman zaman şiddet uygulayabilmektedirler. Bazı ailelerde ise bunun tersi yaşanmaktadır. Bu sefer çocuk bağırıp çağırmakta ya da kapıyı vurup çıkmakta veyahut anne babasına rağmen isteklerini yapmaktadır. Özellikle duygu yoğunlunun fazla yaşandığı özellikle ergenlik çağında çocuklar, tepkilerini ya bağırarak ya da odalarına kapanarak gösterebilirler. Tabi ki aile içinde yaşanan olumsuz duygu yoğunluklarını istişare ve dinleme beceriyle çözen anne babalarda vardır.

Duygu yoğunluğu aşamasında söylediği sözü hayatında yaşamayan ve uygun model olmayan anne babaların söyleyecekleri sözlerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. Bu noktada çocuğa verilecek eğitimin söz ile değil, hal ile yapılması gerekmektedir.  Söz dinleme, yalan ve kötü söz söylememe, güzel ahlak sahibi olma gibi konularda çocuklara uygun model olmak yerine olumsuz davranışlar sergileyen bir anne baba, çocuklarının olumsuz davranışları bırakması ve bu davranışların yanlış olduğunu anlatmaya çalışması ne kadar etkili olabilir ki. Yine kendisi olumsuz davranışlar sergilemede bir sakınca görmeyen; fakat çocuğunun olumsuz davranışlarına aşırı tepki veren bir anne babanın davranışları ne kadar tutarlı olabilir ki. Çocuğa uygun şekilde model olmak yerine; “Çocuğum dediklerimi yap; fakat gittiğim yoldan gitme!” sözü çocukta ne kadar etkileyici olabilir ki.

Duygu Yoğunluğunda Beddua

Şu bir gerçek ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) müminlere hiçbir zaman beddua etmediği gibi etmesi de düşünülemez. Her ne kadar Peygamber Efendimiz (s.a.v) ashabının tavırlarına üzülmüş olsa da “Bir rahmet peygamberi” olarak Uhut Savaşı’nda dişini kıran ve kendisi Taif’te taşlayanlara karşı dahi beddua etmemiştir. Ümmü Seleme annemiz burada duygu yoğunluğu yaşayan anne babaların çocuklara karşı beddua konusunda mesaj verdiğini düşünüyorum.

Anne babalar, normal şartlarda akıllarının ucundan dahi geçirmedikleri düşünceleri, duygu yoğunluğu yaşandığı zamanlarda çocukların en küçük olumsuz hareketlerine karşı sinirlenip beddua amaçlı sözleri kolayca söyleyebilmektedirler.

Duygu yoğunluğu fazlaca yaşandığı zamanlarda ağzından çıkan bir sözün nereye varacağını kestiremeyen anne babalar, sıkıntıların dönüp dolaşıp kendilerini bulacağını düşünemezler. Duygu yoğunluğunda çocukların olumsuz davranışlarına sabretmek yerine, beddua eden anne babalar, çocuklarının olduğu kadar kendi hayatlarını da karartmaktadırlar.

İtaatsizlikte bulunan çocuğundan şikâyete gelen bir babaya İbn-i Mübarek sordu:

“Sen oğluna hiç beddua ettin mi?”

“Evet, canımı çok sıktığı zamanlarda ettim.”

“Sen kendi elinle kötü yapmışsın çocuğunu. Baba ve annenin çocuğu hakkındaki duası ret olunmaz.” demiştir. (Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas Gazetecilik (Türkiye Gazetesi) İstanbul,1992)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) çocuklara dua konusunda şöyle buyurmuşlardır:

“Babanın çocuğuna duası, peygamberin ümmetine duası gibidir.” (Câmiü’s-Sağîr, 3/994)

“Bir babanın duası, ilahi hicaba erişir ve bu hicabı da aşar.” (İbni Mace)

“Kendinize beddua etmeyin. Çocuklarınıza beddua etmeyin. Mallarınıza beddua etmeyin. Duaların kabul olduğu bir ana rastlarsınız da duanız kabul olur.” (Ebu Davud,Vitr,27).

Sonuç olarak her ne kadar kızgınlık anlarında duygu yoğunluğu fazla yaşansa da çocuklara beddua edilmemesi gerekir. Çünkü çocuklara yapılacak beddualar hem anne babalar için hem de çocuklar için hayırlı olmayacaktır. Unutmayalım ki hayırlı evlat kişinin amel defterinin kapanmamasını (“İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün ameli amellerinin sevabı kesilir. Sadak-i cariye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından hayır dua eden hayırlı evlat.”) (Müslim, Vasiyet,14) sağlayacağından duygu yoğunluğunda da hayır dua edilmesi gerekir.

M.Emin Karabacak

Tebliğin Çocuk Eğitiminde Modelliği (2)

Peygamber Efendimizin (s.a.v) sözleri ile davranışları arasındaki tutarlılık, O’nu insanlar tarafından daha fazla saygı görmesine ve sözlerinin insanlar üzerinde daha etkili olmasına neden olmuştur.

Burada Peygamber Efendimizin (s.a.v) hayatının, anne babalara en güzel örnek olduğunu düşünüyorum. Anne babalar çocuklarını eğitip yetiştirirken Hz. Peygamber (s.a.v) misali, ahlaken güzel olup, davranış ve sözler arasında tutarlık göstermeli ki hem çocuklarına uygun bir model olsun hem de yapmış oldukları nasihatler tutulmuş olsun.

Yine Kur’an-ı Kerim’in indirilişi ile Peygamber Efendimizi (s.a.v)  tebliğinin yaklaşık 23 yılda tamamladığını biliyoruz. Cenab-ı Hakk’ın bize burada vermiş olduğu mesajın çocuk eğitiminde de geçerli olduğunu düşünüyorum.

Peygamber Efendimizin (s.a.v) insanlara İslam’ı, insanların içinde bulundukları şartlara ve ihtiyaçlarına göre kademeli olarak anlattığı gibi anne babaların da çocuklarını terbiye ederken, onların gelişim dönemlerini ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmaları gerekir.

Kur’an-ı Kerim’in indiriliş süreci gibi çocukların da eğitimi ve terbiyesinin de yaklaşık 23 yıl süreci unutulmamalıdır. Çocukların gelişimleri ergenlik dönemi sonuna kadar devam etmektedir. Ergenlik dönemi sonu dediğimiz 20-21 yaşlarına kadar çocuklar, fiziksel ve zihinsel olarak gelişip büyüdüklerine göre eğitimleri de bu yaşlara kadar devam etmektedir.

Dürüstlük ve ahlak konusunda çocuklarına uygun model olan anne babalar; çocuklarıyla iletişimin sağladığı gibi davranış olarak da onlara uygun model olabilirler. Anne babalarını model alan çocuklar, yeri geldiği zaman onların tecrübelerinden faydalanmak için nasihatlerine başvuracaklardır.

Cenabı Hakk’ın peygamberler aracılığıyla insanları eğittiği şekilde anne babalarında çocuklarını eğitip yetiştirmesi gerekir. Çocukları ileride nasıl görmek isteniyorsa o şekilde model olunmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ümmetine nasıl örnek oldu ise anne babaların da çocuklarına iyi evlat ve başarılı çocuk yetiştirme adına iyi bir model olmaları gerekir.

Sonuç olarak Peygamber Efendimizin (s.a.v) ümmetine uyguladığı yöntemi, anne babaların da çocuklarına uygulamaları gerekir. Bu amaçla söz ve davranışlar arasında tutarlılık, yetiştirme konusunda örnek olunmalıdır.

Bu amaçla;

  1. Çocuklar sevdikleri kişileri örnek aldıkları için anne babalar, çocuklarına kendilerini sevdirmekle işe başlamalı.
  2. Çocuklara uzun uzun nasihat etme yerine en güzel şekilde örnek olunmalı.
  3. Çocuklar anne babalarının sözlerinden daha çok davranışlarını dikkate aldıkları unutulmamalı.
  4. Anne babalar, çocukların kendine benzetmeye çalışmak yerine onların kendi kişiliklerini geliştirmeleri konusunda gereken desteği vermeli.
  5. Eğitim ve terbiye verilirken çocukların yetenek ve kapasiteleri, gelişim dönemleri göz önünde bulundurulmalı.
  6. Çocuklara verilecek nasihatler yerinde ve zamanında, özlü bir şekilde olmalı.
  7. Çocuklara yapılacak nasihatler, bağırıp çağırmadan ve uygun bir dille yapılmalı.
  8. Çocukların örnek alabilecekleri ortamlara katılmaları teşvik edilmeli.
  9. Çocukların olumlu davranışları her zaman desteklenmeli.
  10. Çocuklara beddua etmekten kaçınmalı ve onlar için hayır dualar edilmeli.

M. Emin Karabacak

Tebliğin Çocuk Eğitiminde Modelliği (1)

Sadece nasihatle çocuk yetiştirilemeyeceği gerçeğinin hemen hemen bütün anne babalar farkındadırlar. Sadece nasihatle çocuk yetiştirilmiş olsaydı Cenabı Hak, insanlara sadece ilahi kitap gönderirdi. İnsanların örnek alabilecekleri peygamberleri göndermesine gerek kalmazdı. Oysa Cenab-ı Hak, ilahi kitaplarla birlikte peygamberlerini de gönderdi ki insanlar hem onları model alsınlar hem de yaşantılarını onların yaşantılarına göre düzenlesinler istedi.

Sadece nasihatle çocuk eğitilemeyeceğini Cenabı Hakk’ın İslam’ı gönderiş şekline bakınca çok daha iyi anlamaktayız. Cenab-ı Hakk’ın İslam’ı ve Hz. Peygamberi gönderiş şekline birlikte bakalım.

Cenabı Hak;  Peygamber Efendimizi (s.a.v), peygamber olmadan önce, ahlaken ve davranış olarak örnek olması için toplum içinde tutarak insanlara model olarak sunmuştur.  Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) insanların güvenini kazanmış ve O’nun dürüstlüğü konusunda insanlar hemfikir olmuşlardır. Bu sebeple O’na“El-Emin” denmiştir. Hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v)  akrabalarını İslam’a davet için toplayıp onlarında geribildirimlerini bir kez daha hatırlayalım.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir gün Safa Tepesi’ne çıkarak Kureyş kabilesine seslendi. Onlar da bu çağrıya icabet ederek Safa Tepesi’ne geldiler. Allah Resulü (s.a.v), yüksek bir kayanın üzerinden onlara şöyle hitap etti:

“–Ey Kureyş cemaati! Ben size, şu dağın eteğinde veya şu vadide düşman atlıları var; hemen size saldıracak, mallarınızı gasp edecek desem, bana inanır mısınız?”

Onlar da hiç düşünmeden:

“–Evet inanırız! Çünkü şimdiye kadar Sen’i hep doğru olarak bulduk. Sen’in yalan söylediğini hiç işitmedik!” dediler.

Oraya gelmiş bulunan herkesten bilâ-istisnâ bu tasdiki alan Allâh Rasûlü (s.a.v), onlara şu ilâhî hakikati bildirdi:

“–O hâlde ben şimdi size, önünüzde şiddetli bir azap günü bulunduğunu, Allâh’a inanmayanların o çetin azâba uğrayacaklarını haber veriyorum. Ben sizi o çetin azaptan sakındırmak için gönderildim.

Ey Kureyşliler! Size karşı benim hâlim, düşmanı gören ve âilesine zarar vereceğin­den korkarak hemen haber vermeye koşan bir adamın hâli gibidir.

Ey Kureyş cemaati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi de diri­leceksiniz. Kabirden kalkıp Allah’ın huzuruna varmanız, dünyadaki her hareketinizin hesabını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayır ve ibadetlerinizin mükâfatını, kötü işlerinizin de ceza ve şiddetli azabını göreceksiniz! Mükâfat ebedî bir cennet; mücazat da daimî bir cehennemdir.” (Buhârî, Tefsîr, 26; Müslim, Îman, 348-355)

İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v) ümmetine anlatacağı İslam’ı önce kendisi yaşayarak dost ve düşmanlarının güvenini kazanmıştır. Ahlak ve davranış olarak insanlara en güzel şekilde örnek olan Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in anlattıkları da insanlar tarafından dinlenmiş, tutulmuş ve hayata geçirilmiştir. Bunun sonucunda İslam, insanlar tarafından daha kolay benimsenmiştir.

M. Emin Karabacak

 

Çocuk Eğitiminde “Nasihat”

Yaradılışları gereği anne babalar, her zaman çocuklarının iyiliklerini düşünürler. Bunun için de onlara nasihat etmeyi elden bırakmazlar.

Bazı anne babalar, çocukların olumsuz davranışlarını bırakmaları konusunda nasihat ederken; bazı anne babalar ise onların okuyup daha iyi yerlere gelmeleri konusunda nasihat ederler. Sonuçta her anne babanın çocuklarına edeceği nasihatin bir gerekçesi vardır.

Anne babaların çocuklarına yaptıkları nasihatlerin pek çoğu kendilerinin yapmadıkları şeyler hakkındadır. Bu yüzden çocukların eğitiminde sadece nasihat boyutunu dikkate alan anne babalar, sözlerinin tutulmadığını görünce ister istemez üzülmektedirler. Bu tür anne babaların durumu için Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey İman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylersiniz?” (Saff, 61/2)

Sağlığını olumsuz şekilde etkileyecek kadar çok süt içen bir çocuğu, anne babası daha az süt içmesine ikna etmek için zamanın âlimine götürürler. Durumu dinleyen âlim zat; anne babaya bir gün sonra gelmelerini söyler.

Ertesi gün gelen çocuğuna âlim zat:

-“Her şeyin aşırısının sağlık için zararlı olduğu,  bunun için de bütün besinlerden yemesi gerektiği ve sütü de daha az içmesini” söyler. Nasihati dinleyen çocuk, daha az süt içeceği konusunda âlim zata söz verir.

Anne babası, çocuğun zamanla daha az süt içtiğini görünce durumu merak edip âlim zata neden ertesi gün çağırdığını sorarlar.

Âlim zat da aileye: –“Ben de sütü çok severdim ve o sabah da süt içmiştim. Daha sütün kokusu ağzımda dururken ben o çocuğa nasıl süt içme diyebilirdim ki. İşte bu yüzden ertesi günü gelmenizi söyledim.” der.

Söylediği sözü ve yaptığı nasihati hayatında yaşamayan, çocuklarına uygun model olamayan anne babaların edeceği nasihatin de hiçbir faydası olmayacaktır. Bu noktada çocuğa verilecek eğitimin söz ile değil, hal ile yapılması gerekmektedir.  Mevlana Hazretlerinin: “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” sözü anne babalar, çocuklarına model olma konusundaki ince noktayı çok güzel ifade etmiştir.

Çocuklara yapılacak nasihatler, yerinde ve zamanında özlü bir şekilde verildiği takdirde etkili olmaktadır.  Çocuklara yapılacak uzun uzun nasihatler, çocuklar tarafından hem sıkıcı bulunmakta hem de benimsenmemektedir.

Bir anne, çocuğuna yaklaşımını şu şekilde anlatmaktadır: “Ben çocuğumla hemen her akşam sohbet etmeye çalışırım.  Anlattıklarım daha çok yaşadığım olumsuzluklar adı altında nasihat türündendir.  Fakat benim anlattıklarım çocuğun bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor. Dilimde tüy biten bir konuda, bazen tutup tam tersini yapıyor. Oysa ben bu çocuğun iyiliğini düşünüyorum. Benim gibi sıkıntı çekmesini istemiyorum. Beni okutan olmadı; fakat çocuğumun okumasını istiyorum. Sonuna kadar okutmak istiyorum; fakat onun okumaya niyeti yok.” demektedir.

Benzer yakınmaları anne babalardan fazlaca duymaktayız. Anne babalar iyi niyetli olarak çocuklarına doğru yolu göstermek için nasihat ederler.

 “Çocuğun sınavı var; fakat hiç oralı değil. Ders çalışmıyor. Bu çocuğun işi gücü oyun oynamak. Başka bir şey düşünmüyor ve yapmıyor. Sınavlara neden çalışması gerektiğini, sınavı kazanamadığı takdirde iyi bir yerlere gelemeyeceğini uzun uzun anlatıyorum. Benim anlattıklarıma tamam diyor; fakat bir saat sonra yine bildiğini okuyor. Çocuk çalışsa yapacak; fakat çalışmıyor. Bu çocuk geleceğini zerre kadar düşünmüyor.” diyor bir baba.

Bu baba da çok iyi niyetli olmasına rağmen çocukların en büyük özelliği olan anı yaşamak ve somut örnekleri model alacağını aklına getiremiyor. Bu nedenle çocukları eğitip yetiştirirken, nasihat etmek yerine model olmak gerekir. Evde çocuğun ders çalışmasını isteyen anne baba, çocuğuna model olması için kitaplarla haşır neşir olmaları gerekir. Çünkü çocukların anne babaların sözlerine değil, onların davranışlarına baktıklarını bilmeyenimiz yoktur.

Olumsuz davranışlar sergileyen bir anne baba, çocuklarının olumsuz davranışları bırakması ve bu davranışların yanlış olduğunu anlatmaya çalışması ne kadar etkili olabilir ki. Yine kendisi olumsuz davranışlar sergilemede bir sakınca görmeyen; fakat çocuğunun olumsuz davranışlarına aşırı tepki veren bir anne babanın davranışları ne kadar tutarlı olabilir ki. Çocuğa uygun şekilde model olmak yerine; “Çocuğum dediklerimi yap; fakat gittiğim yoldan gitme.” sözü çocukta ne kadar etkileyici olabilir ki.

M. Emin Karabacak

 

“Oğul, sigaraya himmet olmaz…” (2)

Sigara içme olayının hizmet verme ve hizmet alma boyutuna baktığımız zaman da bunun kul hakkına doğru kaydığını görebiliriz.

Vatandaşlar hizmet alma adına kurumlara geldikleri zaman işlemini yaptıracağı kişinin nerede olduğunu sorduklarında “Sigara içmeye çıktı.” cevabı hiçbir zaman o vatandaşı hoşnut etmemektedir. Hizmet almak için gelen insanın yüzünde bu cevaplar; bir kırgınlık ifadesi olarak belirmektedir.  Oysa aynı kişiye sigaraya değil de lavaboya gitti dediğiniz zaman hiçbir olumsuz tepki vermemektedir.

Sıradan bir sigara içme davranışının bile karşı tarafa hoşnutsuzluk verdiği, bir Müslüman kardeşinin işini geciktirdiği, o insanda gönül kırgınlığı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Hatta bazı insanların işinin aceleciliğini öne sürerek  “Sigara içecek zaman mı bulamadı, hakkımı helal etmiyorum.” dediğine şahit olmaktayız.

Sigara içmenin haramlığı ya da helalliğini anlatacak veya tartışacak değilim. Benim burada anlatmak istediğim sigara içmeye ayrılan zamanın yarısını kişinin ahireti için ayırmaması ya da ayıramamasıdır. Oysa insanın bir günde sigaraya ayırdığı zamanın yarısını kendini geliştirme adına dinini öğrenmeye ayırsa inanın kişi şimdiki halinden daha bilinçli bir Müslüman olurdu.

Bir de sigaranın maddi boyutu var. Birçok insanın açlıkla yüz yüze olduğu, ekmek alacak parasının olmadığı zamanımızda, insanoğlunun sigaraya para verirken yüreği bile sızlamamaktadır.  Sağlığa verdiği zararları bir yana bırakan insanoğlu, çocuklarının rızkını sigara patronların lüks ve sefa içinde yaşamalarına katkı sağladığını aklının ucuna dahi getiremiyor ya da getirmek istemiyor.

Araştırmalar sigaraya harcanan paranın aile bütçelerini ne kadar sarstığını gözler önüne sermektedir. Toplumuzda genel olarak baktığımız zaman sigara içenlerin bütçelerine uygun sigarayı alıp içtiğini görmekteyiz. Bunu da hesaba döktüğümüz zaman kişinin yılda yaklaşık bir aylık kazancının sigaraya gittiğini görmekteyiz.

Oysa ayda sigaraya verilen paranın yarısı dahi her ay bir öğrenciye burs olarak verilse kişi için sadakayı cariyenin yanı sıra bir öğrencinin belki de hayatı kurtulacaktır.  Bir çocuğun okuması demek bir ailenin kurtulması demektir. Keşke bunları düşünebilsek ve hayatımıza geçirebilsek.

Cenab-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’de: “Siz düşünmez misiniz, akıl etmez misiniz?” anlamındaki ayetler bu gerçeği çok güzel ifade etmekte ve yol göstermektedir.

“…Ne de az düşünüyorsunuz!”  (Hakka,42)

“…Siz pek az düşünüyorsunuz”. (Mümin,58)

“…Hiç düşünmüyor muydunuz?” (Yasin,62

“…Ne kadar az düşünüyorsunuz!” (Neml,62)

Eğer biz insanoğlu gerçek anlamda düşünebilseydik ne zamanın yetersizliğinden ne de parasızlıktan şikâyet ederdik. Sigaraya harcadığımız para ve zamanın bizim için yeterli olduğunu görürdük.

Yine bir sohbetinde misafir olduğu evin sahibi Hulusi Efendi Hazretlerine(*):

– “Efendim, sigarayı bırakamıyorum. Ne olur bana himmet edin de bırakayım.” dedi.

– “Oğul, sigaraya himmet olmaz. İradeni kullanır, bırakırsın.” cevabını verir. (Raziye Sağlam, Gül Kokusu, Nasihat Yayınları, Ankara,2010)

            (*) Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi 1914-1990 yılları arasında Darende’de yaşamış bir gönül sultanıdır. Soy bakımından 12. batından Somuncu Baba’ya oradan da Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize ulaşan nesebiyle 36. kuşaktan Peygamberimizin soyundandır. Babası Es-Seyyid Şeyhzâde Hatip Hasan Efendi, annesi Seyyid İbrahim Taceddin-i Veli soyundan Fatıma hanımdır. Her iki yönden de Peygamber Efendimizin soyundandır. 1945-1987 yılları arasında 42 sene bilfiil Somuncu Baba Camii’nde görev yapmıştır.

M. Emin Karabacak