Etiket arşivi: maske

Maske

Alarmın sesiyle gözlerini açtı.

Kolunu yan tarafa doğru uzatıp kocasını kontrol etti. Yerinde yoktu. Demek ondan önce kalkmıştı.

Düşündü. Acaba çayı demlemiş miydi?

Hemen maske çantasını açtı, yanına “mutlu” ve “hırçın” maskelerini aldı. Mutfağa gittiğinde çayın hazır olduğunu görünce mutlu maskesini takıp kahvaltı hazırlığına girişti.

Kahvaltıyı hazırlarken bir ara küçük oğlunu uyandırmaya gitti. Odaya girerken “sevecen” maskesini taktı. Çocuğu uyandırıp kreş için hazırlarken, içindeki bezginlik ve şefkat duygularının savaşını çocuktan gizliyordu yüzündeki maske.

Kahvaltıdan sonra hazırlanıp işe gitmek üzere yola çıkarken “boyalı” maskesini taktı. Asansörde komşusuyla karşılaşınca hemen “ilgili” maskesini suratına geçirip sordu.

  • Geçen gün sizin kız biraz öksürüyor gibiydi. Nasıl, iyi oldu mu?

Asansör inene kadar süren ve sokağa çıkana kadar da devam eden bu sohbet vedalaşma faslıyla bittikten sonra tekrar bir önceki maskesine dönmüştü.

İş yerine geldiğinde ilk önce güvenlikçi ile karşılaştı. Konumunun da etkisiyle biraz yukardan bir selam verirken “kibirli” maskesini suratına geçirmişti bile.

İşi gereği akşam oluncaya kadar muhatap olduğu türlü insanlar için türlü türlü maskeler taktı çıkardı suratına.

Kimine tatlı dilli, kimine ciddi, kimine sert, kimine kibar, kimine samimi, kimine de soğuk maskelerini gösterdi.

İşten çıkıp eve dönerken yine yüzünde olan boyalı maskesi, yüzündeki yorgun ve bitkin ifadeyi zorlukla örtebiliyordu.

Her akşam olduğu gibi yine caminin önünden geçecekti. Yılın bu günleri genellikle caminin önünden geçişi hep namaz çıkışına rast gelirdi. Of! Yine kalabalığın arasında kalacaktı.

Tahmin ettiği gibi tam camiye yaklaştığında cemaat akşam namazından dağılıyordu. Önde çocuklar ve gençler, peşinde orta yaş kuşağı, en arkada da amca ve teyzeler camiden dağılıyorlardı.

O kadar yorgundu ki, kimseye dokunmadan o kalabalıktan geçmek istiyordu. Sanki birine dokunsa oracığa yığılıp kalacaktı.

Bir an kendini nehirden karşıya geçmeye çalışan ama ayaklarının ıslanmasını istemeyen bir yolcu gibi hissetti.

Gözünü karartıp kalabalığa daldı. Kalabalığın arasından geçerken çok tuhaf bir şey dikkatini çekmişti. Namazdan çıkanların neredeyse hepsinin yüzünde aynı maske vardı. Çok fazla bilmediği bu maske çok hoşuna gitmişti.

  • Bu maskeden istiyorum.

dedi kendi kendine. “Baksana, kim takmışsa yakışmış.” Ve başladı bu maskeyi aramaya. İnternete girdi, arkadaşlarına sordu, kitapları karıştırdı ama bir türü bu maskeyi bulamadı.

Acaba bu maskeyi camide mi dağıtıyorlardı?

Öyle olmalıydı. Bu konu artık meraktan öte bir takıntı haline gelmişti. Ne yapıp edip öğrenmeliydi.

Günlerin biraz daha uzamasıyla artık iş çıkışında caminin önünden geçişi, cemaatin namazdan çıkışına değil namaza giriş vaktine kadar gelmişti. O gün merakı onu cemaatle birlikte camiye soktu. Arkalarda bir yerlerde oturup izlemeye başladı. Erken geldiği için cemaat yeni yeni camiye giriyordu. Gelenlerin yüzlerine baktı. Pek çoğunda o maske yoktu. Demek içerde dağıtılıyordu bu maskeler.

Ezan ve kametin ardından insanlar imama uyup namaza durdular. O da arkadan onları izliyor ve maskelerin dağıtılmasını bekliyordu.

Acaba bu maskeler için para isterler miydi? İsterlerse ne kadardı? Selam verince mi dağıtacaklardı yoksa çıkışta mı?

Namaz kılanları arkadan izlerken bu düşüncelere dalmış gitmişti. Bu arada da cemaat farzın sonuna geldi. İmamın ardından cemaat selam verince yüzleri gördü ve şaşırıp kaldı. Herkes maskesini takmıştı bile.

İyi ama ne zaman dağıttılar bunları? Acaba ben başka şeyler düşünürken gözümden mi kaçtı?” diye düşündü. Fakat biliyordu ki namaz sırasında başka şeyle ilgilenilmez, maske de değiştirilmez.

Kafasında camiye girerken mi çıkarken mi daha fazla soru olduğunu düşünerek camiden çıktı. Eve gittiğinde de hala düşünmeye devam ediyordu. En sonunda bu işin namazla bir bağlantısı olabileceğine karar verdi. Çocukluğunda ona da nasıl namaz kılınacağı öğretilmişti ama aradan o kadar zaman geçmişti ki…

Oğlunu yatırdıktan sonra internetin başına geçti. Namazla ilgili unuttuklarını hatırlamaya çalıştı. Kısa bir çalışmayla dualar geri gelmişti bile.

Duaları hatırlamıştı ama namazın mahiyetini, neden namaz kılındığını hatırlamamıştı. Çünkü çocukluğunda namazın nasıl kılınacağı ve okunacak sure ve dualar ezberletilmişti ama neden kılındığı ile ilgili bir bilgi verilmemişti.

Kısa bir araştırmayla namazın bir Müslüman için olmazsa olmazlardan olduğunu öğrendi. İnsanın günde beş defa, kendisini yaratan, başta hayat, akıl, iman, sağlık ve rızık gibi sayısız nimetleri veren rabbinin huzuruna çıkıp, şükran ve bağlılığını bizzat ifade etmesiydi namaz.

Abdestini aldı seccadesini serdi. Alıştığı üzere hangi maskeyi takacağına karar vermeye çalıştı.

Bir tanesini aldı taktı ama olmadı. Çünkü Rabbi onun doğru olmadığını biliyordu. Sonra başkası, bir başkası… Sonuç hep aynıydı. Hepsini aynı sebeple çıkardı. Rabbi maskenin altını biliyordu.

Sonunda maskesiz olarak namaza durdu. Namaz boyunca da Rabbini düşündü.

Namazın sonuna gelmişti. Rabbena’ları okuyup selam verince yanında namaz kıldığı dolabın kapısındaki boy aynasında kendisi ile göz göze geldi.

  • Ama bu maske!..

Hayır. O yüzünde gördüğü şey maske değildi.

Ona HUZUR deniyordu.

Muhiddin Yenigün

http://yenigun.name.tr

Zalimlerin Maskesi Düşerken

Mısırda Adeviye ve Nahda meydanlarında yaklaşık 3000 Müslüman şehit ediliyor.Ramazanı 50 derecede ifa ederek meydanları dolduran ümmetin mazlumları Ramazandan hemen sonra kendilerine kendi askerleri  tarafından katliam yapılıyordu.maske

Darbecilerin yaptığı bu katliamlar (haşa onlardan) hayvanlara yapılmış olsaydı şimdi dünya ayaktaydı.Birleşmiş milletler ayaktaydı.Bilmem hangi kuruluşlar ayaktaydı.Fakat ölenler Müslüman olduğu için herkes sağır ve dilsizleri oynadı.

Bu şehit olanların üzerine bir de sözüm ona Suud,BAE,Ürdün ve Kuveytin kukla yönetimlerinin darbecilere destek vermesi ve diğer İslam ülkelerinden Türkiye ve Katar  dışında kayda değer bir tepki gelmemesi insanı daha çok kahreden bir durumdu.Fakat bu olay  bir yandan da bu ülkelerin ve Batı dünyasının maskesinin düşmesine neden olan önemli bir olayda.Özellikle Suud Yönetiminin  başındaki şimdiye kadar Hadim-il Haremeyn olarak adlandırılan şahsın aslında Hain-ül Haremeyn olduğunu net bir şekilde gösterdi.

Batı dünyasına gelince; sözde demokrasi kriterlerinin geçersiz olduğunu tasdik eder bir sesiz duruş sergilemiştir.Yani her zamanki çifte standart’ını göstermiş  ve demokrasi havarisi maskesinin arkasında  kapitalist sömürgeci bir canavar sağladığını göstermiştir.Yani Batı Dünyası demokrasiyi yalnız ülkeleri istediği gibi sömürmek için bir kalkan olarak kullandığını apaçık göstermiş oldu

Müslüman dünyasının acısı Mısırdaki olaylar daha tazeyken; Suriye’de Esadın Şam’ın Guta bölgesine kimyasal silahla  saldırması sonucu çoğunluğu çocuk olmak üzere 1300   insanın  ölmesiyle daha da katmerleşti. Artık  Müslüman halklar için sözün bittiği yerdi.İnsan o masum cennet kuşu bebeklerin ölü bedenlerini  izler donup kalıyordu.

Hele birde İran’ın bu katliam için Esadı savunan tavrı insanı daha da hayrete düşürüyordu.Yıllarca mazlum Müslüman halkların sözde savunucusu İran Devleti masum çocukları kimyasal bombayla katledenleri savunuyordu.Bu durum artık İran’ın maskesini açık bir şekilde düşürüyor.Ve perde arkasındaki Irkçı Şia milliyetçiliğini gün yüzüne çıkarıyordu.Artık insanın dilinden şu sözler dökülüyordu..”İnsanlık Ölmüştür” O zaman  Bediüzzaman’ın dediği gibi ”Yaşasın Zalimler İçin Cehennem” demek geliyordu.

Bütün bu olanlar karşısında yalnız Türkiye ve hükümeti kayda değer sağlam bir duruş sergiledi.Tabi bu duruşlarının karşısında hem içten hem de dıştan Türkiye yalnız kaldı.Türk dış politikası iflas etti diyerek akıl vermeye çalışan zevat ortaya çıktı.

Şimdiye kadar Müslümanların herhangi bir derdiyle dertlenmeyen her hareketlerini konjektüre  göre ayarlayan zevat Nasrettin Hocanın fıkrasındaki gibi hırsızları suçlamadılar.Hep Mursiyi ve ona destek veren Başbakan  Erdoğan’ı Suçlar yazılar yazdılar ve hala da yazıyorlar.Yazılarında ne Mısırdaki  darbecileri ne de Suriye’deki Esadı suçlar yazılar yazdılar.Yani onlara göre   hırsızın hiç bir suçu yoktu.Suçlu olan hırsızlığa  uğrayandır, ona destek verendir.Bundan dolayı Türkiye zarar görebilir.Darbeci Sisi’nin  ve Katil Esadla iyi geçinmeliymiş.Bu zalim ve katillerle iyi geçinmediği için bölgede ve dünyada yalnız  kalmıştır.

Peki bu tez doğrumudur? Bana göre hayır doğru değildir.Şimdi Türkiye belki Ortadoğu’daki zalim yöneticileri karşısına almıştır.Fakat Türkiye bu göstermiş olduğu onurlu duruş ile mazlum Ortadoğu halklarını yanına almıştı. Müslüman bir millete yaraşır bir duruş sergilemiştir.

Unutmayalım:

karanlık aydınlıktan,yalan doğrudan kaçar
güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar
unutma ki doğruların kaderidir yalnızlık
kargalar sürüyle,kartallar yalnız uçar.

Sonuç olarak ben de  Ersoy DEDE’nin Yazısında dediği gibi ”Namaz kılan masum halka yaylım ateşi açan Sisi ile, bebekleri sarin gazıyla öldüren Esad’la, ona destek vermek için bizzat Suriye’deki gücünü iki katına çıkaracağını açıklayan Nasrullah’la, katliamların askeri gücünü sağlayan İran’la lojistiğini sağlayan Rusya’yla, daha çok insan öldürülsün diye kesenin ağzını açan Arap Krallarla ve bütün bu organizasyonun arkasındaki İsrail ile dost olacağıma yalnız kalırım diyorum.”  Vesselam…

HAMİT DERMAN