Etiket arşivi: medrese
Medrese Talebelerinin Mitingi (1909)
27 Şubat 1909 Cumartesi – Beyazıt’ta Medrese talebelerinin bir miting teriplemeleri ve Bediüzzaman’ın kargaşayı önlemesi
Osmanlılarda “ilmiye sınıfı”, yani medrese talebeleri askere alınıyordu. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Harbiye Nezareti bu imkanın kötüye kullanıldığı gerekçesiyle medrese talebelerini imtihana tabi tutmaya karar verdi. İmtihanı kazananlar askere gitmekten muaf tutulup ilmî çalışmalarına devam edecek, kazanamayanlar ise askere alınacaktı.
Talebeler imtihana hazırlanmak için kendilerine tanınan sürenin kısa olduğu gerekçesiyle 27 Şubat 1909 Cumartesi günü Bayazid’de bir miting tertip ettiler.
Bu heyecanlı topluluğa yetişen Bediüzzaman yaptığı bir konuşma ile heyecanı teskin etti. Bediüzzaman, şeriatla meşrutiyetin hakikî münasebetini ve istibdadın şeriatla hiç bir ilgisinin olmadığını izah ederek, kalabalığı yatıştırdı. Daha o gün çıkması muhtemel bir kargaşalığı da böylece önlemiş oldu.
Bediüzzaman “İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi“nde konuyla ilgili olarak,
BİRİNCİ CİNAYET: Geçen sene bidayet-i hürriyette elli-altmış telgraf umum şark aşîretlerine sadaret vasıtasıyla çektim. Meali şu idi:
“Meşrutiyet ve kanun-u esasî işittiğiniz mes’ele ise; hakikî adalet ve meşveret-i şer’iyeden ibarettir. Hüsn-ü telakki ediniz. Muhafazasına çalışınız. Zira, dünyevî saadetimiz meşrutiyettedir. Ve istibdaddan herkesten ziyade biz zarardîdeyiz.“
Her yerden bu telgrafların cevabı, müsbet ve güzel olarak geldi. Demek vilayat-ı şarkıyeyi tenbih ettim, gafil bırakmadım. Tâ yeni bir istibdad onların gafletinden istifade etmesin. Neme lâzım demediğimden cinayet işledim ki, bu mahkemeye girdim…
Divan-ı Harb-i Örfi – 13
Üstadın Tiflis Müjdesi
Van’a gitmeye karar verir, Batum yoluyla
Giderken yol üzerinde uğrar, Tiflis’e
Çıkar burada, Şeyh Sanan tepesine
Şeyh Sanan tepesi, kale gibi hâkimdir Tiflis’e
Tefekkür ederken, karşılaşır bir Rus polisle
Polis “Niye böyle dikkat ediyorsun” dedi, üstada
”Medresemin planını yapıyorum” der burada
Polis, Molla Said’e “nerelisin?” der
Bediüzzaman, “Bitlisli” olduğunu söyler
“Bu Tiflis’tir” diyerek, Rus polisi cevap verdi
Üstad, “Bitlis Tiflis birbirinin kardeşidir” dedi
“Ne demek?” diye sorar polis Bediüzzaman’a
“Üç nur parlayacak Asya da, Âlem-i İslam’da”
“Sizde, birbiri üstünde üç zulmet başlayacak”
“ Perde-i müstebidane takallüs edip yırtılacak”
“ Ben de gelip burada yapacağım medresemi”
“ Heyhat şaşarım senin ümidine” dedi, Rus polisi
Üstad devamla “ben de şaşarım senin aklına”
“Hiç ihtimal verebilirmisin, bu kışın devamına”
Mutlaka vardır “her kışın baharı”
Zifiri karanlık “her gecenin bir neharı”
Rus polisi “İslam parça parça olmuş” dedi
Üstad “tahsile gitmişler” diye cevap verdi
Şaşkın Rus polisine, şu misalleri gösterdi
Bu göreve sahip olacak devletleri söyledi
“İslam’ın çok akıllı bir çocuğudur Hindistan”
Öğrencisidir İngiltere’nin, hem de en çalışkan
“ Mısır İslam’ın oğludur,” hem de çok zeki
“ İngiliz mülkiyesinden alıyor dersi”
“ Kafkas, Türkistan iki bahadır oğludur İslam’ın”
“ Harp okulunda okumaktadır Rusya’nın ”
“Yahu şu asilzâde evlatlar”
“Diplomalarını mutlaka alacaklar”
“ Her biri geçecek bir kıta başına ”
“ Feleğin inadına, kader-i ezelinin nazarında”
“Adil pederi olan İslamiyet’in bayrağını” alacak
“Dünyanın her yerinde ebediyen dalgalandıracak”
“İnsanlığa Allah’ın hikmetini ilan edecek”
“Tevhit sancağını Kâinatın her yerine dikecek”
Üstadın söylediği olaylar kısmen gerçekleşir
Bu ilm-i bir basiret, veya açıkça keramettir
Tarihi hatıra üzerinden yetmiş iki yıl geçer
Bitlis –Tiflis, birbirlerini kardeş şehir ilan eder
Van’a gelince boş durmadı gezdi aşiretleri
İmani, ilm-i, medeni derslerle anlattı hürriyeti
Ulaşılamadı “münzarat’taki” İman-i medeni ilme
Öğrenip yaşamak, insanlık için olmalı büyük gaye
Bekir Özcan
www.NurNet.org
Kim, Neden, Risale-i Nur İle Meşgul Olur?
Hem iman hakikatlarının izahı olduğu için; hem ilim, (Şâyet biri biliyor, taallüm etmeğe muhtaç değilse ibâdete muhtaç veyâ mârifete müştak veyâ huzur ister. Onun için herkese lüzumlu bir derstir.) hem mârifet, hem ibâdettir.
Eski medreselerde 5-10 seneye mukâbil, inşâallah Nur medreseleri beş-on haftada aynı neticeyi temin edecek ve 20 senedir ediyor. Emirdağ Lahikası-1 ( 249 ) ”
Risâle-i Nur ; İnsanın âlemini nurlandıran ve asrın imamının vesilesiyle tebyiz edilmiş olan, ins u cân için vesile-i saadet, hod-gam ve hod-endiş kimseler için ferah, hâdisât-ı âlemin en mühüm meselesi olan ve kaybedildiğinde yerine bu dünyâdaki mâmelâkin yekünü o şahsa verilse kaybettiği şeylerin yerini tutamayacak kadar hakir olan İmanını kaybetmek/kazanmak dâvâsında nev-i beşerin eline 14 asır boyunca verilen İlhami/vehbî olan âsâr-ı bergüzide-i nûriyenin en tekemmül etmiş olanı, kendinden önce ilhâmen nev-i beşerin istifadesine sunulan âsârın en tekemmül etmişi ve tebyizinde dalâlet-i beşeriyenin en azâmisine mukabil topyekün taaruz edilen iman kalasının etrafında nurâni bir hatt-ı müstakim ve sur teşkil ederek dalâlete mukabil tahrib ve kaba kuvvet yerine Delil, bürhan, hüccetlerle ehl-i dalâlete bunları isbat ederek onların bel kemiğini kıran bir ibrişimdir.
Risâle-i Nur’dan kaçanlar, göz yumanlar, nekredenler; ancak huffâşe karakterli olanlardır. Hayvandan insan olmamıştır; ama insandan hayvan olmuştur. “Paris’e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar.. Mesnevi-i Nuriye ( 263 )” ve “Şu medenîlerden çoğunun, eğer içini dışına çevirirsen, görürsün:
Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır. Sîreti olur suret. Sözler ( 712 )”
Risâle-i Nur’a dâir bu kısa takrizden sonra sadete dönecek olursak:
Her Nur’â Müştak olan Nur Talebesinin âsâr-ı Nuriye ile iştigaline göre neden ve niçin okuduğunu bu metinde Emirdağ Lâhikası bize ders vermektedir. Eğer okumaktan ruhu artık kabza girmiş ise o kimse: Huzur İster.
Her Nur’â Müştak olan Nur Talebesi Eğer İbadette aksaklık hissediyor ve yaşıyorsa İbadete Muhtaçtır.
Her Nur’â Müştak olan Nur Talebesi Eğer âsâr-ı Nuriyeyle yeni müşerref olup insan mertebesine çıkmış ve su-i hal’den uzaklaşmakta ise ve bazı âsâr-ı Nuriyeyi massetmeye mukaddeme vermiş ise o kimse de başta marifet olmak üzere hepsine muhtaçtır.
“…her yerde küçücük bir dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifâde eder; fakat herkes herbir mes’elesini tam anlamaz.” Kaidesince Âsâr-ı Nuriyenin verdiği nurani gözlükle bakmanın neticesi “Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur. Mesnevi-i Nuriye ( 199 )”
Eğer her şeye perde olan ülfete mübtela olmuş ise; “ İnsanların arza ait malûmat ve müsellemat-ı bedihiyatları ülfete mebnîdir. Ülfet ise; cehl-i mürekkeb üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa zannettikleri ilim, cehildir. Mesnevi-i Nuriye ( 197 )”
İşte hepimizin Âsâr-ı Nuriyeyle işgilainin ve iştigaldeki ğayemiz bunlardır.
Bize imanı nasib eden Allahımız daire-i nuriyedeki iştirak-i amel-i uhreviden hissemizi azim eylesin.
Muhammed Numan Yozgâtî
www.NurNet.org
Tarihimizin İlim İrfan Merkezleri Medreseler
Medrese, Müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adı. Medrese kelimesi Arapça ders kökünden gelir. Medreselerde ders verenlere müderris denir.
Medreseler de hem dini ağırlıklı Fıkıh,Tefsir,Kelam,Akaid,Hadis gibi dersler verildiği gibi.Müsbet ilimler diye adlandırdığımız Sarf, Nahv (Morfoloji, cümle bilgisi), Mantık, Adab-ı bahis (Tartışma adabı), Belagat (Güzel konuşma, retorik), İlm-i heyet (Astronomi ve astroloji),Geometri, İlm-i hesap(Matematik) gibi dersler verilirdi.
Geçen akşam Yazarlar Birliği toplantısında Harran Ünv. İlahiyat bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç Dr. Cüneyd Gökçe hocamızın ‘Şark Medreselerinde Dil ve Eğitim” adlı söyleşisinden Medreseler ilgili bir kaç anekdot aktarmak istiyorum.
– Medreselerde eğitim sisteminde öğrenciler
1-Fakke
2-Talip
3-Mella (Arapça İllimle dolu anlamına geliyor).
– Doğuda ders veren Müderrislere Seyda denir.
– Medresede tatil Perşembe ikindide başlar.Cuma günü ikindide biter.Medreselerde vaktini boşa geçirmek yoktur.Talebeler tatilde bile derslerini tekrar amacı ile birbirlerine bilmeceler sorarlar.
– Medreselerde süre ve sınıf yerine Sıra kitapları vardır.Yani 1.sınıf,2. sınıf,3. sınıf yerine 1. Kitap,2.Kitap,3. kitap yar alır.Süre sınırlaması yoktur.Bir öğrenci zeki ise çok kısa zamanda medreseden mezun olup icazet alabilir.
– Medreselerde Sarf, Nahv (Morfoloji, cümle bilgisini bilmeyen birisinin ilerlemesi düşünülemez.
– Medreselerde en önemli kitapların başında Molla Cami gelir.Kitabın asıl ismi El favadil Diyaiye Fi Şerhil Kafiye’dir.Daha sonra bu kitap çok ünlü olduğundan Molla Cami ismini almıştır.
– Hoca ve talebe arasındaki ilişki çok büyük bir saygı ve sevgiye dayanır.Talebe hocaya konuşurken 3. şahısla konuşur gibi konuşuyordu. Örnek: Zatı alilerin bizden bir isteği varımıdır ?
– Doğudaki medreselerin temelinde Arapça yer alırdı.Batı ve Karadeniz’deki medreseler ise daha çok Kuran-ı Kerim ve kıraatine önem verirlerdi.Bu durum daha sonra bazı müderrislerin etkisi ile aynı oldu.
– Seyda yani bir müdderis her ilimden anlardı.Kendisine sorulan her soruyu cevaplayacak bilgi ve birikime sahipti.Bunun içine Matematikte,fizikte,fıkıhta,kelamda olsa her ilimde belli bir bilgi birikimine sahipti
– Medreselerde en son okunan kitap cem-ul cevami’dir.Bu kitaptan sonra talebeye icazet(Diploma) verilir.Böylece talebe artık Mella olur ve ders verebilecek seviyeye gelir.
Medrese eğitiminin verildiği dönemde öğrenci hem dini yönden hemde bilimsel anlamda çok iyi bir eğitim alırdı.
Bediüzzaman Hazretleri bu eğitimi; Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.“ (Risale-i Nur / Münazarat) sözleriyle çok güzel açıklar.
Yani nasılki midemizin gıdası ayrıdır. Gözümüzün ve kulağımızın gıdası ayrı ayrıdır. Gözün gıdası güzel manzaralar, kulağın ise seslerdir. Aynen öyle de aklımızın gıdası ile kalbimizin gıdası da farklıdır. Aklın gıdası bilim, mantık ve fenlerdir. Kalbin gıdası ise sahibini (yaratanı) bulmak onu tanımak ve ona tesbih, namaz, dua ve ibadettir. Biri eksik oldu mu, insan da eksik olur.
– Evet birileri bize hep medreseleri geri kalmışlığımızın sebebi olarak göstermeye çalıştılar.Batıdan getirilen bazı eğitim sistemlerini kurtarıcı olarak tanıtmaya çalıştılar.Ölçüsü ,bize uymayan bir elbiseyi giydirdiler.Bu elbise hep dikkiş attı.Hep yama ile kapatılmaya çalışıldı fakat nafile bir türlü yamalar da tutmadı.Günümüz eğitim sisteminin durumu bizim aktardığımız yanlışı destekleyen en iyi örnektir.
Başka bir durum da yukarıda bahsettiğimiz Medreseler Avrupa’nın Ortaçağ diye adlandırdığı karanlık döneminde İslam dünyasını aydınlatan İlim ve İrfan yayan merkezler konumundaydı.Avrupa için karanlık olan bu dönem İslam dünyası için günümüz de çağdaş Avrupa Üniversitelerinde kitapları okutulan büyük İslam alimlerinin yetiştiği dönemdir.
Hamit DERMAN