Etiket arşivi: mehmet emin karabacak

Şimdi Yapsın Büyüdüğü Zaman Nasılsa Yapamayacak!

Kız Çocuklarını Fıtrata Uygun Yetiştirememek-2

Günümüz kız çocuklarının giyimlerine bakıyoruz erkek çocukları gibi. Özelliklede kız çocuklarının hayatlarında etek diye bir şey yok. Oysa etek giyen çocuklar, oturmasına kalkmasına dikkat edeceklerinden uygunsuz oturmalardan da kendilerini sakınacaklardır.

Erkeklerin giymesi gereken pantolonları kızlar abartarak giymektedirler. Giydikleri de normal dikilmiş pantolon yerine daracık pantolonlar ya da moda diye jiletlenmiş pantolonlar. Bu da çocukların giydikleri giysilerle kendilerini bütünleştirmelerine neden olacaktır. Yani erkek gibi giyinen kızlar ister istemez erkek gibi rahat hal ve hareketleri olacaktır.

Çocukların giyinişleri, hal ve hareketleri böyle olunca annelerinde kendilerine göre bir savunmaları olacaktır. “Şimdi giysin nasılsa büyüdüğü zaman giyemeyecek!” “Şimdi yapsın büyüdüğü zaman nasıl olsa yapamayacak!” İşin garip tarafı dini hassasiyeti olmayan anne babalar, çocuğum daha küçük büyüyünce giysin ya da büyüyünce yapsın demiyorlar. Böyle bir kaygıları da yok. Alması gereken veya yapmaları gereken bir şey varsa daha küçük yaştan itibaren eğitimlerini aldırmaya çalışmaktadırlar. Piyano, bale gibi.

Daha küçük şimdi giysin şimdi yapsın düşünce ve anlayış, annenin kendini kandırmaktan başka bir işe yaramadığını sokak ve caddelere baktığımız zaman çok daha iyi görmekteyiz.  Anne kapalı, yanında yürüyen lise çağındaki İslami esaslara göre giyinmesi gereken kız çocuğu açık. Mevsim bir de yaz ise açıklık iyice abartıldığını görmekteyiz.

Atalarımızın  “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünde de olduğu gibi zamanında yapılmayan ve verilmeyen eğitim ilerde birçok sıkıntıyı da beraberinde getirecektir. Çünkü çocuğun hayatına arkadaşları, okul ve toplum girecektir. Önceleri çocuklar annelerini model alırken çocuğun büyümesiyle model aldığı kişiler ev dışında sevdiği, imrendiği kişi ve kişiler olacaktır. Şimdi yapsın ilerde nasıl olsa yapamayacak dediğimiz çocuklar; “Hayır ben yapmak istiyorum, giymek istiyorum onu yaparsan/giyersen bana gülerler. Ya da neyi giyip giymeyeceğime ben karar veririm siz bana karışmazsınız.” gibi tepkilerle karşımıza çıkmaktadırlar. Ailesinin zoruyla kapananlarda başları kapalı geri kalan kısımları erkek gibi. Başörtüsü olmasa arkadan baktığınızda rahatlıkla kızdır diyemezsiniz.

Ebu Hureyre anlatıyor: Allah’ın Resulü (s.a) şöyle buyurdu: “Ateş ehlinden /Cehennem halkından iki sınıf var ki henüz görmedim: Biri; yanlarında inek/sığır kuyruğuna benzeyen sopalar/joplar bulunan, onlarla insanları döven bir topluluk. Diğeri ise;

1- Giyindiği halde açık olan (teni gösteren ince elbise giyinen veya bedenlerinin bir tarafı tamamen açık olan),

2- Erkeklere olan meyillerini yansıtan /veya omuzlarını sallayarak, çalımlı (kötü kadınların yürüyüşüyle) yürüyen,

3- Başları bir tarafa meyleden develerin hörgücü gibi olan kadınlar. Bu kadınlar cennete giremez ve –kokusu şu kadar/çok uzak mesafeden alınabilen- cennetin kokusunu dahi koklayamazlar.” (Müslim, Libas, 125)

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır. (A’raf7/26)

Mutfağa Sokulmayan Kızlar

Günümüzde çocuk eğitimi sadece akademik başarış üzerine odaklanmıştır. Çocuk eğitim sadece okul başarısı üzerine kurulunca çocukların sorumluluk adına yapması gerekenlerde anneleri tarafından yapılacaktır. Hal böyle olunca da çocuklar, aile içinde fıtratlarına uygun sorumluluk bilincini kazanamamaktadırlar.

Bırakın ilkokul ortaokula giden çocukları, liseye giden kız çocuklarının birçoğunu sabahları yataklarından anneleri kaldırmakta ve kahvaltıları anneleri tarafından hazırlanmaktadır.

Yine liseye giden kız çocuklarını birçoğu bırakın yemek yapmasını çay yapmasını dahi bilmektedirler. Üniversiteye giden kızlarında birçoğu doğru dürüst yemek yapmasını bilmemektedirler. Kız çocukları anneleri tarafından bütün ihtiyaçları ayaklarına götürüldükleri için birçoğu mutfağın yolunu bilmemektedirler.  “Aman kızım, git sen dersine çalış!” diyerek mutfağa sokulmayan kızlar, erkek çocuğu gibi sofra hazır olduğu zaman gelir yemeğini yer yine erkek çocuğu gibi yemeğini yedikten sofradan kalkıp odasına gider. Sofra kalkacak mı bulaşık yıkanacak mı diye bir dertleri yok. Gerçi anneleri de; “Bırak kızım, git sen dersine çalış! Ben kaldırırım, ben yıkarım!” diyerek girmek isteyen çocukları da mutfağa sokmamaktadırlar.

Okusun kariyer sahibi olsun diyerek ev işleri yaptırılmayan kız çocukları evlendikleri zaman evlilik hayatlarında sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bizim kültürümüzde yemek bulaşık kadının görevi denilerek hâlâ erkek çocukları mutfağa sokulmamaktadır. Erkeklerin mutfak diye bir dertleri olmadığı için işten geldikleri zaman annesinin evine gelmiş gibi doğruca oturma odasına geçmekte ve her şeyi ayaklarına beklemektedirler. Kızlarda işten geldikleri zaman mutfak, çocuk derken bütün ev işleri ona baktıkları için tüm yük onların üzerine kalmaktadır. Eşinden yardım istediği zamanda tartışma çıkmaktadır.

Yine evlilikte duygusal ilişkilerde de zaman zaman beklentilere bağlı olarak eşler arasında sıkıntılar yaşanmaktadır. Evin prens ve prensesleri olarak yetiştirilen bu çocuklar, annelerinden gördüğü fedakarlığı evlilik hayatlarında eşlerinden beklemektedirler. Burada gözden kaçırdıkları şey, birisi her fedakârlığı göze alıp katlanıp yapan anne, diğeri de hayatın sorumluluklarını paylaşma adına evlendiği eşi. Eğer eşler bu iki önemli farkı fark edemedikleri zaman sıkıntılar, ardından da kavgalar başlıyor. Sonrasında aileler tartışmaların içine girmekte ve evliliklerin temeli sarsılmaktadır.

Okusunlar Ancak…

Günümüzde kız çocuklarının yetiştirilmesi adına birçok değişikliklere uğradı. Kız çocuklarında bulunması gereken birçok güzellikler ortadan kayboldu. Her şey kariyer üzerine kurulduğu günümüzde, çocukların duygu ve davranışları göz ardı edilmektedir. Kız çocuklarının fıtratlarına uygun yeterince şefkat, merhamet ve sadakat verilemedi. Bunun yerine hayatın acımasızlığı bahane edilerek hırs ve rekabet duyguları öğretildi.  Bunun sonucunda da kızlar fıtrata uygun gerçek anlamda ne anne olabildiler ne de duygularını yaşayabildiler. Bugün birçok Avrupa toplumunun ahlaki anlamda yaşamış oldukları sorunların temelinde özellikle kız çocuklarını fıtratlarına uygun yetiştirememelerinden kaynaklanmaktadır.

“İlim müminin yitik malıdır onu nerde bulursa alır.” (Tirmizi, İlim,2687) hadisince kız çocukları okutulsun hem de sonuna kadar. Ancak ailede eğitim özellikle kız çocuklarının fıtratına uygun olarak yapılsın. Anneliği ikinci plana attırarak sadece kariyer için eğitim aldırmamak gerekir. Çocukları okuturken ilerde bir eş olacağını ve en önemlisi anne olacağını unutturmamak ve ona göre yetiştirmek gerekir.

“İlim tahsil etmek kadın-erkek her Müslümana farzdır.” (Camius Sağir,ilim, 409) hadisince kızlar okutulsun hem de sonuna kadar diyoruz. Ancak eğitimi sadece dünya hayatı için değil ahiret hayatı içinde alsınlar. Çünkü iyi yetişmiş ve iyi eğitim almış kız çocukları ilerde anne olduğu zaman kendi çocuklarını daha bilinçli yetiştirecektir. Bu da geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız fıtratına uygun ve iyi eğitim almış bir annenin elinden yetişmesi toplumun geleceği açısından daha güvende olacaktır

Sonuç olarak; kadınlar hangi meslekten olurlarsa olsunlar bir eştir. En önemlisi Rabbimizin Rahim isminin tecelli ettiği bir annedir.  Konumu ne olursa olsun ilerde Rabbim nasip ederse her şartlarda anne olacak kız çocuklarını yaradılışları gereği fıtrata uygun ilmek ilmek işleyerek yetiştirmek gerekir.

Kız çocukları yetiştirirken onları gereken bilgiyle donatmak, dini eğitimlerini eksik etmemek ve güzel bir ahlak ile terbiye etmek gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yan yana bulunacağız.” (Müslim, Bir, 149; Tirmizi Bir, 13)

“Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allah-ü Teâlâ’nın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur.” (Taberani) buyurmaktadır.

Mehmet Emin Karabacak

Belleri Bükülmeyen Kızlar

Kızını okuyup kariyer yapması için elinden gelenin fazlasıyla yapan bir anne, yıllar sonra acıda olsa bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Kızımın okuması için her şeyi yapmışım ama kızımın evliliği ve anneliği için hiçbir şey yapmamışım.”

Rabbimiz tarafından en güzel şekilde yaratılan insanoğlu, dünyaya gönderiliş gayesinin başında Rabbine kul olmak gelir. İnsanoğlu bir taraftan Rabbine kulluk vazifesini yerine getirirken bir taraftan da çocuklarını Rabbine kul olacak şekilde terbiye etmesi gerekir.

Rabbimizin emirleri doğrultusundaçocukları,  iki cihanda da mesrur olacak şekilde yetiştirmek anne babaların en başta gelen sorumlulukları arasında yer almaktadır.Bunun için “…Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden…”(Bakara 2/24)çocuklarıkorumakanne babaların verecekleri terbiyeye bağlıdır.

Misyon Farkı

Rabbimizin çocuklar için öngördüğü misyon ile günümüz anne babaların çocuklar için öngördüğü misyon arasında özellikle de kız çocuklarında ciddi anlamda farklılıklar bulunmaktadır.

Rabbimiz kız çocuklarını, yetişkinlikte yüklenecekleri eş ve annelik görevlerine uygun duygularla donatarak yaratmıştır. Bu duyguların başında şefkat, merhamet, sevgi, bağlılık gelmektedir. Günümüz de ise kız çocuklarını fıtrata uygun duygularla yetiştirmek bir yana erkek çocuğu gibi yetiştirilmektedir.

Bir eş ve anne adayı için olmazsa olmazların başında gelen bu duygular, anne babaları tarafından ikinci plana atılmakta hatta hiç dikkate dahi alın(a)mamaktadır.  Buna birde günümüz mesleklerin rekabetçi bir düzene dayanmasını hesaba katarsak zaten temelinde sağlam olmayan bu duygular iş hayatında iyice körelecektir.

Duyguları körelen kızlar, meslek sahibi olup evlendiklerinde çocuklarına bu duyguları göstermekte sıkıntılar yaşayacaklardır. Rabbimiz tarafından ihsan edilen bu duygular eğer meslek ve kariyer adına köreltilmemiş olsaydı anne kokusuna hasret bu çocuklar daha üç, altı, dokuz aylık olmadan bakıcılara ve kreşlere bırakılmazdı. Kreş sayılarının günümüz de bu kadar artmasının başka izahı da yoktur.

Erkek Gibi Yetiştirilen Kızlar

Günümüz anne babaları kız çocuklarını kız, erkek çocuklarını da erkek gibi yetiştirememektedirler.  Bu da kız çocuklarını erkek gibi davranmaya, erkeklerinde kız gibi duygusallaşmalarına neden olmaktadır. Her haliyle fıtratına uygun yetiştirilemeyen bu çocuklar, sağlıklı bir kişilik geliştiremeyeceklerdir.

Kadınlarda olması gereken duygusallık erkeğe, erkekte bulunması gereken cesaret kadınlarda daha fazla olduğu zaman dengeler altüst olmaktadır. Bırakalım kızlar duygusal, erkeklerde cesaret sahibi olsunlar. Her çocuğu fıtratına uygun olarak yetiştirilsin ki kızlar kız gibi erkekler erkek gibi olsunlar.

Anaokullarına bakıyoruz kız çocukları erkek gibi konuşmakta erkek gibi davranmaktadırlar. Erkek çocuklarına dahi yakıştıramayacağımız birçok şeyleri kız çocukları çok rahat yapmaktadırlar.

İlkokullarda da durum bundan farklı değil. Bu durumu bir öğretmen arkadaş şöyle anlatmaktadır: “Eskiden sınıfında kız öğrenci çoksa ses çok olurdu. Erkek çoksa yaramazlık çok olurdu. Günümüzde ise ikisi de birbirine karıştı. Sınıfınızda kız ya da erkek çocuğunun fazla olması durum değiştirmiyor. Kişilik ve davranış olarak birbirlerinden farkları kalmadı. Kızlar erkek gibi yaramazlık yapmaktalar erkekler de kızlar gibi çok konuşmaktadırlar.”

Ortaokul ve liseye devam eden kız çocukların durumları da hiç iç açıcı değil. Ağızları erkek ağzı gibi ve gün geçtikçe de bozulmaktadır. Hiç kimseye yakıştıramadığımız sözleri rahatlıkla söyleyebilmektedirler. Konuşmaları ciddiyetten uzak ve ağızlarını da eğip bükerek konuşmaktadırlar. Toplum içinde birçoğunun ağzında sigara, yüksek sesle, lanlılunlu, küfürlü konuşmaktadırlar. Evde, ev işi yap(tırıl)madıkları için belleri bükülmüyor.  Yolda önüne bakarak yürümesi gereken kızlar, köy ağası gibi yürümektedirler.

Evlerde de durum dışardan farklı değil. Bu çocuklar; anne babaları eve girdiği zaman toparlanmak bir yana istifini dahi bozmamaktadırlar. Anne babalarıyla konuşurken arkadaşlarıyla konuşur gibi konuşmaktadırlar. En küçük uyarı ve ikazlarda arkadaşıma tepki verir gibi tafralar yapmaktadırlar. Eğitim sadece akademik başarı üzerine yapılınca bu durumlarda kaçınılmaz olacaktır.

Annelerinin “Ayak İzlerini” Takip Edecek Kızlar

Anne yengeç yavrusuna sormuş: “Evladım neden dik yürümüyorsun?”

Yavru yengeç: “Anne ben seni hiç dik yürürken görmedim ki…” demiş.

Kız çocukları yaratılışları gereği süslü ve renkli giyinmeyi severler. Eskiden anneler kız çocukların bu özelliklerini dikkate alırlar fakat abartıya kaçmazlardı. Ancak günümüz anneleri bunu fazlasıyla abartmaktadır.

Daha küçük yaştan itibaren çocukların bilinçaltlarına; güzel olmalısın, marka takılmalısın ki toplum içinde havan olsun mesajı verilmektedir. Bu mesajları alan çocuklarda herkese kendini beğendirme psikolojisi içine girmektedir.Toplum içinde kişinin değerini özellikle marka belirleyeceğini düşünen çocuklarda marka takıntısı başlayacaktır.

Anaokullarına bakıyoruz anneler kız çocuklarını şık ve marka giydirme yarışına girdiklerini görüyoruz. Hal böyle olunca anaokulu çocukları kendi aralarında “Senin ayakkabıyın markası ne, nerden giyiniyorsunuz?” konuşmalarına tanık oluyoruz. Hal böyle olunca anneler; marka bağımlısı kompleksli çocuklar yetiştirmektedirler.

Gerçi evlerde annelerin giyinmede önceliği marka olunca, çocuklar arasında bu tür konuşmalarda doğal olacaktır. Malum eskiden annelerin gardıroplarında sadece giyecekleri kadar giysileri vardı. Giymediklerini de de ihtiyaç sahiplerine verirlerdi.

Oysa günümüzde annelerin gardıropları butik dükkânı gibi koyacak yer bulamamaktadırlar. Her ayakkabıya uygun çanta, manto, başörtü… bulunmaktadır. Giymediklerini de ihtiyaç sahibi birine vermek yerine bir gün giyerim ya da vermeye kıyamadıkları için vermemektedirler.

Gardıroplar ağzına kadar dolu olunca günümüz anneleri dışarıya çıkmadan en az yarım saat aynanın karşısında nasıl güzel olabilirim kaygısı içinde geçirmektedirler. Evde eşinin yanında üst başına dikkat etmeyen bu anneler, dışarı çıkarken defileye gider gibi giyinmektedirler. Model böyle olunca ister istemez kız çocukları annelerinin“ayak izlerini”takip edecektir. (Devam Edecek)

Mehmet Emin Karabacak – cocukaile.net

Ders Çalışmada Anne Babanın Psikolojik Baskısı…

Toplumlumuzda genel olarak çocuklar, sorumluluk duygusu gelişmiş bireyler olarak değil de bağımlı kişiler olarak yetiştirilmektedir. Bunun sonucunda çocuklar, bağımlı kişiliğe bağlı olarak, sorumluluk almaktan korkan, kendi ayakları üzerinde duramayan, kendi kararlarını veremeyen çocuklar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Anne babalar çocuklarının her şeylerine o kadar çok müdahale ediyorlar ki giyecekleri ayakkabıdan tutun da seçecekleri mesleğe kadar her şeylerine karışmaktadırlar. Hatta çocukların ne zaman, nerde ve nasıl ders çalışacaklarına dahi anne babalar karar vermek istemektedirler.

Karar vermeyi bir adım daha ileri götürmek isteyen bazı anne babalar, ellerinden gelse ve müsaade edilse, çocuklar adına çocukların derslerine çalışıp sınavlarına dahi girmek isteyeceklerdir.

El bebek gül bebek büyütülüp her şeyleri anne babaları tarafında düşünülüp yapılan bu çocuklar, sorumluluk duygusu geliştiremeyeceklerinden kendilerine güvenmeyi de öğrenemeyeceklerdir.

Eskiden çocuklar düşe kalka büyür, ayağa kalkmasını da bilirdi. Sorumluluklar küçük yaştan itibaren verilir çocukların kendilerine güvenleri de verilen sorumluluk oranında gelişirdir.

Bir bayram günü köyde yeğenin evinde yatılı misafir olmuştuk. Sabah kahvaltıya oturacağımız sırada yeğenin 3 , 7 ve 11 yaşlarındaki üç çocuğu da üst başlarını giymiş halde geldiler. Yeğenin onları giydirmediğini biliyorum. Yeğene sorduğumda “Büyükler kendileri giyinirler küçüğü de ağabeyleri giydirirler.” dedi. Çocuklarda yardımlaşmanın ve sorumluluğun en güzel örneği sergiliyorlardı.

Günümüzde teknolojinin insan hayatına kattığı kolaylıkları ve ailelerdeki çocuk sayılarını da düşündüğümüz zaman anne babaların çocukların yetiştirilip eğitilmesi konusunda daha fazla zamanları olduğunu düşünüyorum.

Anne babalar, çocuk sayısının azlığı ve teknolojik imkânları çocuk eğitiminde bir fırsat olarak değil de şımartma olarak değerlendirmektedirler. Bunun içinde çocukları el bebek gül bebek olarak büyütmektedirler.

Şimdiki çocuklar; ana kucağından inmeden örümceklere, çocuk arabalarına bindirilmektedirler. Yani bu çocuklar, ayağa kalkmasını öğrenebilmeleri için düşe kalka büyümeleri gerekirken düşmeden büyümektedirler. Düşe kalka büyümeyen bu çocuklar, kocaman olmalarına rağmen kendi ayakları üzerinde duramamaktadırlar. Kocaman olmalarına rağmen üst başları anne babası tarafından giydirilen bu çocuklar, okula giderken okul çantalarını da anne babalarına taşıtmaktadırlar.

Çocuklar belli bir yaşa geldikleri zaman da “Kocaman oldun, bensiz sen hiçbir iş yapamıyorsun.” demeye başlarlar. Anne babaların tutumu, kanatları yolunmuş kuştan uçmasını istemeye benzemektedir.

 Çocuklar Neden Ders Çalışmak İstemezler?

Birincisi sorumluluk duygusu gelişmemiş bu çocuklar, kendilerine güvenemedikleri için ders çalışmak istemezler. Kendilerini hedefe ulaştıracak cesareti olmayan bu çocuklar, böyle bir çaba içine girmeyeceklerinden bu kaygıyı da yaşamayacaklardır.

İkincisi, sorumluluk duygusu gelişmemiş bu çocuklar, sınavlara çalışma konusunda da sorumsuzdurlar. Küçüklükten beri her şeyleri ailesi tarafından karşılanıp yapılan bu çocuklar, yaşlarına ve seviyelerine uygun sorumluluklar verilmediği için bu kaygıyı yaşamazlar. Bu çocuklar her şeyleri tam olduğu halde yine ders çalışmak istemezler.

Üçüncüsü, anne babaların sürekli ders çalış demeleri, çocukları derslere karşı soğutur. Anne babaların, iyi niyetli olarak ders çalışma konusunda yaptıkları uyarılar, okul döneminde olduğu gibi sınavlara hazırlıkta da çocukları ilgisiz yapacaktır.

Bu çocuklar, anne babalarının sürekli ders çalış uyarılarını sanki anne babaları için ders çalışılacakmış gibi algılayacaklarından ders çalışmaya da pek yanaşmayacaklardır. Hiç kimse başkasının egosunu tatmin etmek için sıkıntıya girmeyeceğinden, bu çocuklar da anne babalarını memnun etmek için ders çalışmayacaklardır.

Dördüncüsü, bu çocuklara televizyon, bilgisayar, oyunlar, arkadaşlar, internet, cafeler… ders çalışmaktan daha hoş gelir.  Zamanını derslere çalışmak yerine eğlenerek geçiren bu çocuklar, yine bu kaygıyı yaşamayacaklardır.

Beşincisi, bu çocuklarla ders çalışma konusunda iletişim kurulurken; onları suçlayıcı, kıyaslayıcı ve fedakârlıklarını gündeme getirici konuşmalar da çocukların dersler çalışma isteğini azaltacaktır.

Ders Çalışmak İstemeyen Çocuklar için Ne Yapmalı?

Anne babalar, ders çalışmayan ve ders çalışmak istemeyen bu çocuklarla uğraşıp hem çocuğu hem de kendilerini sıkıntıya sokmamak adına çocuklar üzerindeki psikolojik baskıyı kaldırmak gerekir.  Eğer çocukta yetenek ve kapasite var; fakat ders çalışma yoksa bu konuyu çocuğun anlayacağı uygun bir dille, onu suçlamadan konuşmalı ve problemin kaynağına inilerek çözüm yolları aranmalıdır.

Çocukları okulda ve toplumsal hayatlarında başarılı olmaları isteniyorsa, çocuklar adına onların işlerini yapmaktan ve onların işlerini düşünmekten vazgeçilmelidir.

Çocukların yaşlarına uygun görevler verilerek cesaretlendirilmeli, çocuğun çabası ve yaptıkları takdir edilerek bazen ödüllendirilmelidir.

Çocukları başkaları ile kıyaslamak yerine dünü ile bugünü kıyaslanmalıdır.

Çocuğun olumsuz davranışları yerine olumlu davranışları görülüp benlik saygısı yükseltilmelidir.

Mehmet Emin Karabacak – cocukaile.net

“Yapma!” ile Büyütülen Çocuklar

Günümüz anne babalarının çocuklar ile ilgili en büyük sıkıntılarının başında; söz dinlememeleri ve ders çalışmamaları gelmektedir. Çocukların söz dinlememenedenleri ve çözüm yollarını Ensar Neşriyat’tan çıkan; “Tabakaları Ayırdık Çocuklar Söz Dinlemez Oldu” kitabımda ele aldığım için bu yazıda bundan bahsetmeyeceğim. İsteyen okurlarımız adı geçen kitabımdan faydalanabilirler.

Anne babaların rahatsız oldukları diğer bir konu da çocukların ders çalışmamalarıdır. Bugün çocuklarının ders çalışmasından hoşnut olan anne baba sayısı, parmakla sayılacak kadar azdır. Anne babaların büyük çoğunluğu, çocuklarının yetenekli olduğu ancak istenilen şekilde ders çalışmadıklarından şikâyetçidirler.

Çocukların ders çalışmamasının birçok nedeni olsa da temelinde girişimcilik ruhlarının engellenmesi ve sorumluluk duygularının gelişmemesi yatmaktadır. Çocukların bu duyguları anne babaları tarafından geliştirmek bir yana engellenirse, çocuklarda ister istemez ders çalışmak istemeyeceklerdir.

Girişimcilikleri Engellenen Çocuklar

Cenab-ı Hakk: “Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl, 16/78)buyurmaktadır.

Çocuklar; anne karnından hiçbir şey bilmezken doğduklarına göre duygu, düşünce ve davranışlarının şekillenmesinde anne babasının katkısı büyüktür. Bu çocuklar, her şeyi tanıyarak ve deneme yanılma yöntemiyle öğreneceklerinden gördükleri her şeyle oynamak isteyeceklerdir. Çocukların bu istekleri, anne babalarıtarafından evin düzenini bozmak olarak algılanacağından özellikle de annelerin olmaz ve hayır tepkileriyle karşılaşacaklardır.

Çocuklar yürümeye başlamadan önce ellerine aldıkları her şeyi ağızlarına götürürler. Çocukların bu davranışının temelinde her şeyi ağızlarıyla tanımaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Bu dönemde çocukların girişimcilik adına tanımaya çalıştıkları şeyleri yasaklamak yerine yutamayacağı ve zararsız olanlardan elleyebileceği, ısırabileceği, oynayabileceği değişik materyallerden vermek gerekir.

Yine çocuklar özellikle de yeni yürümeye başladıkları zaman zihinsel gelişimlerinin bir özelliği olarak,evdeki her şeyle oynamak isteyeceklerdir.  Çocukları tanımak için her şeyle oynamak isteği, anne-babalar tarafından evi karıştırmak olarak algılandığından, çocukların girişimcilik duyguları engellenecektir.

Oysa bu çocukların küçük yaştan itibaren zihinsel gelişimlerinin bir gereği olarak her şeyle oynamak isteyişi anne babaların, ona dokunma, onu elleme, oraya gitme, yapma, etme gibi emirler çocukların girişimciliklerini olumsuz etkilemektedir. Bunun sonucunda bu çocuklar, okula başlayınca da ders çalışmayan, araştırma yapmayan, çevresini incelemeyen, kitapları karıştırmayan birer öğrenci olacaklardır. Bu çocuklar büyüdükleri zaman sadece etrafı gözlemleyen, araştırma şevki kırılmış, ne yapacağını bilmeyen, iş beğenmeyen insanlar olacaklardır.

Çocuklar girişimcilik ruhlarını daha iyi anlayabilmek için aşağıdaki deneyi iyi okuyup iyi değerlendirmek gerekir.

Berkley’deki California Üniversitesinde, iki psikolog, bir biyo-kimya ve bir de anatomi uzmanından oluşan ekibin yaptığı araştırmalarda, yeni doğmuş on iki ikiz fare deney için ayrılıyor. Bu ikizlerden birer tanesi bir araya toplanıyor. İkiz eşleri ise tek tek kafesler kapatılıyor. Bunlara kafeslerinden çıkma, çevreyi tanıma imkânı verilmiyor ve bakıcıları da ancak yiyecek verme zamanlarında farelerle ilgileniyorlar.

Bir araya toplanmış olan fareler ise, bol ışıklı, kalabalık, gürültülü bir laboratuvardaki kafese yerleştiriliyorlar. Kafese merdivenler, döner tekerlekler ve daha başka “beş duyuya yönelik” fare oyuncakları konuluyor. Her gün otuzar dakika fareler kafesten çıkarılarak diledikleri gibi dolaşmalarına izin veriliyor. Fareler büyüdükçe, onlara çeşitli öğrenme görevleri yükleniyor ve öğrendikleri her yeni şey için şekerle ödüllendiriliyor. Bu uyarı ve eğitim programı seksen gün sürdürülüyor.

 Uyarıcı ve eğitici çevrede büyüyen farelerle öteki fareler bir araya geldiğinde, birinci gruptakilerin ötekilerden daha zeki ve problem çözmede daha becerikli olduğu ortaya çıkıyor. Daha sonra bu farelerin beyinleri inceleniyor. Ve uygun çevrede yaşayan farelerin beyninin öteki farelere oranla daha büyüdüğü, kıvrımlarının fazlalaştığı ve ağırlaştığı görülüyor. Beyin hücreleri çoğalıyor.

Anne Babalar Neler Yapmalı?

Anne babaların ellerinde yazılı olamasa da sözlü olarak, evde dokunulmaması ve ellenmemesi gereken kurallar listesi vardır. Başka bir ifadeyle çocuklara evde yapabileceklerinden daha çok yapamayacakları şeyler söylenmektedir. Bu süreçte her hareketine elleme, dokunma, yapma, etmelerle karşılaşan çocuğun gelişimi de sağlıklı olmayacaktır.

O kadar yapılmaması gerekenler içinde evde hiç dokunulacak ya da yapılacak bir şey yok mu dediğimizde anne babalar: “Gitsin oyun oynasın, internete girsin ya da televizyon seyretsin!” demektedirler. Tamam, oyun oynasın, internete girsin, televizyon seyretsin de nereye kadar. Her şeylerine karışılan, yapması gerekenlerden daha çok yapmaması gerekenler söylenen çocuklarda yapması gereken dersleri de yapmayacaklardır.

Anne babaların yapacağı ilk şey,  evin düzenini çocuğa göre düzenlemedirler. Çocuk kırıp dökecek diye çocukların hareketlerini kısıtlamamak gerekir. Sadece çocuğu yaralayacak eşyalarla, kırılıp dökülecek şeyleriortada bulundurulmaması gerekir. Yoksa her şeyi ilginç bulacak olan çocuklar; bunlarla oynayacak bu da hem kendisine hem de eşyalara zarar vermesine neden olabilecektir.

Çocukların zihinsel gelişimler gereği evdeki uygun eşyalarla oynamak isteği engellemenin aksine teşvik edilmelidir. Özellikle evde kullanılmayan eşyaların kullanmalarına müsaade edilmeli ve bunlardan yeni şeyler yapması içinde özendirilmelidirler.

Sonuç olarak;

Yukarıdaki fare deneyinde de olduğu gibi çocukların zihinsel ve psiko-sosyal gelişimlerinin sağlıklı olabilmesi için öncelikle çocukların kabul görülmeleri gerekir.  Çocukların kendilerini değerli hissetmeleri ve sosyal kabul görülmeleri içinde çocuklara uygulama olanakları verilmelidir.

Çocuklara evde çok fazla müdahale etmeden dilediği şekilde hareket etme özgürlüğü imkânı sağlandığında kendilerinin değerli olduğunu hissedeceklerdir. Kendilerinin önemli olduğunu hisseden çocuklarda girişimcilikleri gelişecektir. Bu da çocuklara güven getirecek ve bir şeyleri yapabileceği inancını geliştirecektir. Başka bir ifadeyle yeni denemeler için risk almaktan korkmayacak ve yeteneklerini fark etmeye başlayacaklardır.

Mehmet Emin Karabacak

Kaynak: cocukaile.net

Okullar Açıldı.. Başarının Sırrı Anne Babalarda!

Okullar açıldı, öğrenci ve öğrenci velilerini tatlı bir telaş aldı. Hal böyle olunca da anne babalar, çocuklarının okulda başarılı olmalarını isterler. Çünkü anne babalar üzerlerine düşen görevleri fazlasıyla yaptığını düşünürler.

Onun için de; “Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim…” gibi sözleri hiç dillerinden düşürmezler. Çocukların sadece karınlarını doyurmak, üstlerini giydirmek ve okul ihtiyaçlarını karşılamakla görevinin bittiğini sanırlar. Oysa çocukların fiziksel ihtiyaçlarının yanında duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarının da olduğu aklına dahi getirmek istemezler.

Çocukların okulda başarılı olmaları, aile tutumlarına bağlıdır. Çocukların okul başarılarını artırmak için aileye düşen görevlerin bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Çocuklar, sabah kahvaltısı yapmadan okula gönderilmemeli.

2.Çocuklar, okula zamanında tertipli ve moralli gönderilmeli.

3.Çocuklara evde mutlu ve huzurlu bir ortam sağlanılmalı.

4.Çocuklara evde ders çalışacak uygun bir ortam sağlanılmalı.

5.Çocukların okulla ilgili anlattıkları can kulağıyla dinlenilmeli.

6.Çocuklara sürekli ders çalış demek yerine, çocuğun planlı ders çalışması sağlanılmalı.

7.Çocukların bilgisayar başında fazla kalması ve aşırı televizyon seyretmesi izin verilmemeli.

8.Çocuklar, yemek yerken ve ders çalışırken kesinlikle televizyon kapalı tutulmalı.

9.Çocukların başarısı uygun bir şekilde ödüllendirilmeli.

10.Çocuklar düşük not aldıkları zaman aşırı tepki gösterilmemeli.

11.Çocukların yaş ve seviyelerine uygun sorumluluklar verilmeli.

12.Çocukların yetenekleri üstünde beklentiye girilmemeli.

13.Çocukların olumsuz davranışlarından çok olumlu davranışları görülmeli.

14.Çocukların benlik saygısını olumsuz etkileyecek eleştirilerden kaçınılmalı.

15.Çocuklara yaşından küçükmüş gibi davranılmamalı.

16.Çocuklar adına çocukların işleri yapılmamalı.

17.Çocukları başka çocuklarla veya kardeşleriyle kıyaslanmamalı.

18.Çocukların uygun olmayan arkadaşları çocukla konuşulmalı.

19.Çocuklara güven ve destek konusunda her zaman yanında olduğu hissettirilmeli.

20.Çocukların korkularını hafife alınmamalı ve çocukların korkularına saygı duyulmalı.

21.Çocuklara karşı sevgi, sözle birlikte beden diliyle de gösterilmeli.

22.Çocuklarla nitelikli zaman geçirmeli.

23.Aileyi etkileyen olumsuzlukların çocukları da etkileyeceği unutulmamalı.

24.“Benim zamanımda, ben senin yerinde olsaydım…” gibi uzun uzun nasihatlerden kaçınılmalı.

25.Çocuklara karşı sabırlı ve anlayışlı olunmalı.

26.Çocuklarla iletişim kurarken çocukların ruh halleri ve psikolojik durumları göz önünde bulundurulmalı.

27.Çocuklara kesinlikle beddua etmemeli ve çocuklar için hayır dua edilmeli.

28.Çocukların sadece okul başarısı değil, duygusal, karakter ve kişilik gelişimleriyle de ilgilenilmeli.

29.Çocukların öğretmenleriyle iletişim kurularak öğretmenlerinin önerileri dikkate alınmalı.

30.Çocukların sağlık sorunlarının yanında psikolojik sorunlarıyla da ilgilenilmeli. Bu konuda gerekirse uzmanından yardım alınmalı.

Sonuç olarak çocukların okul başarısını artırmak için yalnız annenin ya da babanın desteği yeterli olmadığı ve her ikisinin birlikte vermesi gerektiği unutulmamalıdır.

Mehmet Emin Karabacak

cocukaile.net