Etiket arşivi: Mehtap Kayaoğlu

Öfkeli Biriyim, Kendimi Nasıl Kontrol Edebilirim?

Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu öfkelerine hakim olamayan ama değişmek de isteyenlere şu önerilerde bulunuyor:

Öncelikle neye kızdığınızın farkında olun. Öfkeli ve kızgın kişilerin tipik ortak özelliği neye kızdığını bilmemesi. Kızıyor ama, neye?

Kızmaya başladığınızda, kızmaya başladığınızın farkında olmanız çok önemli. Öfke yönetimi eğitimi alan kişiler, kızmaya başladıklarında kızdıklarının farkına varıp iç dünyalarında kendilerini kışkırtacak düşüncelere dalmazlar.

İnsanlar en fazla çaresiz hissettiklerinde, köşeye sıkıştıklarında, çözüm üretemediklerinde kızarlar. Dolayısıyla kızgın olmanıza neden olacak durum her neyse, o konuda birden fazla alternatif oluşturmaya çalışın. Diyelim ki her Pazar dışarı çıkmak veya adam gibi bir gezi programı yapamamakla ilgili aile içi gerginlik yaşıyorsanız, eşinize sorun, hafta sonu sizinle birlikte plan yapmak için müsait mi? Adam evet dedi. Peki deyin ve kocanızla plan yapın. Fakat bir yanınız da bilsin ki geçtiğiniz haftalarda olduğu gibi eşinizin patronu çağırabilir. Bunun için yedek planınız olsun. Siz hem onunla hem o’nsuz plan yaparsanız zaten kızmanıza gerek kalmaz. İşinize bakmaya devam etmiş olursunuz.

Mutlaka gerekirse bireysel destek (terapi, danışmanlık veya yaşam koçluğu hizmeti) alarak kendinizi güçlendirin. Kişilik yapılanmanız güçlü olduğunda, insanları ve hayatınızı yönetme ve yönlendirme kapasiteniz genişlediği zaman rahat olursunuz. Kendisine söz geçiremediği gibi çevresine söz geçiremeyen kişi çok öfkeli olur.

Her kızgınlık ve öfke aslında bir mesaj içerir. Bu mesajın farkında olmak ve durumu karşı tarafa aktarmak esastır. Bunu ya bağırıp çağırarak ya etrafa çaka satarak ya da kelimelerle sakin şekilde ifade ederek aktarırsınız. Hangi aktarımı yapacağınıza siz karar vereceksiniz.

Öfke ve kızgınlık anları, alınganlık yani her şeyi üzerine alınma ile tavan yapar. Dolayısıyla yaşadığınız ve sizi kızdıran şeyin niye sizin başınıza geldiğine değil, olayın çözümüne odaklanın. Sizin şahsınıza özel yapılmış gibi düşünmeyin. Çünkü alınganlık yaparak bakarsanız sinirlenirsiniz.

Kızgınlaşmaya başladığınızı fark ettiğinizde burnunuzdan kocaman derin nefes alın, içinizde bir süre bekletin ve ağzınızdan yavaşça verin. Ve bunu en az 25-30 kez yapın. Bunu yaparken de kendinize “Sakin ol, her şey çok güzel olacak. Her şey yoluna girecek.” gibi içinizden sakin olmanızı telkin eden cümleler geçirin.

Kızmaya başlayan kişinin ilk yaptığı hatalardan birisi karşı tarafı dinlemekten vazgeçmesidir. Bunu sakın yapmayın! Ne kadar kızgın ve öfkeli olursanız olun, karşı tarafın ağzından çıkan cümlelere odaklanın ve size nasıl bir mesaj verdiğini anlamaya çalışın.

Kızgın olduğunuzda konuşma hızınıza fren yapmayı unutmayın. Kızgın kişi, öyle bir konuşur ki sanki motor takmış zannedersiniz. O hızla konuşurken de öyle şeyler söyler ki kendisi bile neler söylediğini takip edemez. Yıkar, ezer, geçer, gider. Oysa sakinlik modeli ve öfke eğitimi almış kişi frene basmayı bilir. Kendisine dur komutu verir. Böylece ne söylediğine bakabilir. Karşısındakini incitmeden meramını anlatabileceği doğru ifadeyi bulabilir.

Kızgınlaşmaya başladığınızda, baktınız ki öfke artıyor, dikkatinizi dağıtacağınız başka alanlar bulun. Yüzünüzü yıkayın, gidin mutfaktan bir bardak su alıp için, sevdiğiniz birini arayın, müzik dinleyin… neyle mutlu olacaksanız ve rahatlayacaksınız onu yapın. Hatta normal anlarınızda, sizi neyin rahatlattığını bulun, öfke anınızda bu malzemeyi kullanabileceğinizi düşünün. Böylece öfke anında sizi rahatlatacak malzemeyi heybenize koymuş olacaksınız. İhtiyaç anında uygulamaya geçersiniz.

Mehtap Kayaoğlu

gazetevahdet.com

Zamanın su gibi akıp gitmemesi için harika 15 tavsiye…

Zamanın su gibi akıp gitmesi konusu arkadaş sohbetlerinin ana gündem maddesidir. İster çalışan kişiler olsun ister ev hanımları fark etmez, herkeste bir iş bitirememe, zamanı işe yetirememe sorunu aldı başını yürüdü.

Eğer zamanın su gibi akıp itmesini istemiyorsanız alacağınız bazı tedbirlerle bunun önüne geçebilirsiniz.

1. Öncelikle elinize bir kâğıt kalem alın ve düşünmeye başlayın. Önce hafta boyunca, daha sonra gün boyunca zamanınızı en fazla nerede harcıyorsunuz, anlamaya çalışın. Koca bir hafta ne yaptım? Günleri tek tek düşünerek, hangi gün ne yaptım? Bunları yaparken “Asıl yapmak istediklerim bunlar mıydı? Geçtiğimiz hafta boyunca yapmak istediğim önemli hangi işlerimi bir türlü yapamadım?” gibi sorularla liste hazırlayın. Kâğıdın bir yüzü yapmak istediklerim ama yapamadıklarım, ikinci yüzü yaptıklarım ve yaparken gereksiz yere zaman harcadıklarım şeklinde olsun. Gözünüzle zamanın nelere gittiğini fark edince, zamanı yönetmeye olan hevesiniz artacaktır.

2. Çalışan da olsanız ev hanımı da fark etmez, her gün için yapılacaklar listesi hazırlayın. Ama listeniz makul bir liste olsun. Yapabileceğinizden fazlasını yazıp listenin gerisinde kalmaktansa, aşırı ideal olmayan ama makul bir listeyle başlayın yeni güne. Ve her akşam listenizin ne kadarını yerine getirdiğinizi kontrol edin. Yapamadıklarınız hakkında düşünün. Neden yapamadım? Benimle ilgili nedenler mi? Devreye giren hesap edemediğim ayrıntılar mı? Eğer devreye giren ve hesap edemediğiniz ayrıntılar her akşam dikkatinizi çekiyorsa, demek ki planınız olmayan işlere de çok zaman ayırıyorsunuz demektir. Ani gelen teklifler, başka insanların ricaları vs gibi. Bu durumda birilerine “hayır” demeye başlamanız gerekir. Diyelim ki ev temizliği için harekete geçtiniz, arkadaş aradı kahveye gel dedi. “Bugün olmaz, işe başladım, yarın gelirim” dersiniz ve yarınki listenize arkadaşla kahve içmeyi de ekleyerek gününüzü planlarsınız.

3. Her günün sonunda ertesi gün için yeni bir planlama yapın. Bugün yapamadığınız işinizi de ekleyerek, yeni bir liste oluşturun.

4. En tipik hata, önemli sandığınız işlerinizin aslında yeterince acil olmadığı gerçeği! Bu ikisini birbirinden iyi ayırmanızda fayda var. Diyelim ki buzdolabını temizlemeniz gerekli, çok pis. Onunla zaman kaybediyorsunuz, ama aynı zamanda markete gitmeniz gerekli çünkü evde ağza atılacak birşey yok. Buzdolabının başına bir geçer hanım milleti, en az üç saat sürer temizlik! Derken çocuğun uyku saatiyle çakışır, derken akşam olur, alışveriş yapılamaz. Oysa daha önemli olan değil, acil olan devreye sokulmalı. Zaman yönetiminin en önemli tüyosu bu kısmı bence. Slogan neydi? Önemli olan değil, acil olan önce yapılacak!

5. O gün için listeniz uzunsa, motivasyon şeklinize göre ve aciliyet sırasına göre başlayabilirsiniz. Bazen az vakit olan önemsiz görünen işler vardır. Onları da araya sıkıştırıp devre dışı bırakmak iyi bir yöntemdir.

6. Kişisel açıkları ispiyonlar gibi olmayayım ama, sevgili hanımlar, TV karşısında çok zaman harcıyorsunuz. Fatmagül’dü, Feriha’ydı, kim kiminle evlendi derken akşam oluyor. Bu konuda kararlı olmalısınız. Hergün için en çok sevdiğiniz bir program seçip onu düzenli izleyebilirsiniz belki ama hepsini düzenli izlemeye kalkışırsanız yandınız! Kararlı olmalısınız. En azından TV izlerken ütünüzü yapabilir, yemeğinizin alt yapısını oluşturabilirsiniz. Hem istediğiniz programı izlemiş olursunuz hem de evdeki işlerinin bitmesini sağlarsınız.

7. Çalışan kesimin televizyonu yok ama Facebook’u, gelen mailleri var. Sizler de önemli işlerinizi yapmadan önce maillerinizle fazla zaman geçirmemeye özen gösterin. İşinizin bir parçası olarak maillerinize bakmak zorundaysanız bile, zaman öldürmenize neden olacak türden gereksiz postaları biliyorsunuz nasılsa. Hiç olmazsa onları baktığınız zamanı ortadan kaldırmaya gayret edin.

8. Özellikle ev hanımları, lütfen erken yatın ve erken kalkın. Geceleri uzun saatler televizyon izleyerek, internet başında oturarak sabahlıyorsunuz. Ardından öğlenci olan çocuğunuzu neredeyse okula zar zor yetiştiriyorsunuz. Sabah namazı kılıp yatan, öğlenin on bir-on ikisinde uyanan bir kadının ev işi tabii ki bitmez! Annelerinizi örnek alın. Erken uyanır, daha kahvaltı hazırlarken bir yandan yemeklerini pişirir, çocukları okula gönderince evlerinin işini yapar, gezmeye gider, misafir ağırlar ve zaman yetmiyor diye sızlanmazlardı. Üstelik şimdiki gibi herşey elektronik de değildi. Geceyi gece, gündüzü gündüz olarak değerlendiriyorlardı o kadar.

9. Gün içinde yapacağınız birbiriyle ilişkili işleri birlikte yapmaya çalışın. Böylece zamandan kazanmış olursunuz.

10. Zamanınıza değer verin ki başkaları da sizin zamanınıza değer versin. Çalışanlar için de, ev hanımları için de geçerlidir bu prensip. Evinize veya işyerinize belirli kişiler sürekli gidip geliyorlarsa ve siz bir şey söyleyemiyor ama kendi işinizi aksatmalardan dolayı rahatsızlık yaşıyorsanız, durumu tatlı bir dille karşıya iletmelisiniz. Mesela evde olduğunuzda komşular sürekli geldiğinde “Canım hoşgeldin… Acil işlerim var yetiştirmeye çalışıyorum, koşturuyorum, müsait değilim de, işlerimi halledince kahve yapayım çağırayım seni olur mu?” demeye çalışın.

11. Bazı günler insanın tüm keyfi ve enerjisi yerindedir. O gibi anlarda en sevmediğiniz ve zorunuza giden işlerinizi bitirmeye çalışın.

12. Herhangi bir işe başlarken, gereğinden fazla zamanınızı almaması için belirli bir zaman belirleyin. Örneğin şu işi bitireceğim, iki saat içinde gibi. Ve o iki saatte bitirin.

13. Rutin işleriniz için ne kadar zaman ayırdığınıza bakın. Daha aktif ve seri yapmak için kısaltılmış zaman limitleri koyun kendinize. Böylece daha seri çalışırsınız.

14. Her gün akşam mümkün olduğunca gününüzü gözden geçirin. “Ne yapmak istiyordum, ne kadarını yaptım?” diye sorun kendinize. Programınızın gerisinde kaldığınız yerleri ve geri kalma nedenlerinizi tespit edin. Ertesi gün için yapacağınız yeni listenizde bu günkü hataları yapmamaya çalışın.

15. Telefon görüşmeleri fazla zaman alır. Mümkün olduğunca konuşma sürelerinizi kısaltın. Böyle giderse yakında beyninizde tümör çıkacak zaten! Konuşmaları kısaltamıyorsanız, iş yaparken telefonunuzu sessize alıp kendinizden uzaklaştırın. Bir işi bitirdikten sonra diğer işinize geçmeden önce kim aramış diye bakın. Acil olanlarına geri dönün. Uzun konuşup sizi oyalayacak olan görüşmeleri iş bitimine erteleyin.

Unutulmaması gereken en önemli konu; bir işte kendinizi disipline etmek istiyorsanız, o konuda kendinizi zorlayarak canınızı yakmanız gerekli. Yani kendimizi zorlamadan, keyfimizi bozmadan zaman yönetimi olmaz.

Mehtap Kayaoğlu / Moral Dünyası Dergisi

İyi evliliğin 4 bileşeni olur

Öncelikle söylemek istiyorum; Okuyucu arkadaşlarım! Sizleri çookk seviyorum. Diyeceksiniz ki niye? Ben de bilmiyorum. İçimden geldi. Sabah sabah söyleyeyim dedim. Bilmediğim durumu dillendirdikten sonra bildiğim durumu da kelimelere dökeyim hemen.

Bazen kısa yazıyorum, “Çok kısa olmuş, detaylara girseydiniz daha iyi anlardık” şeklinde yorumlar geliyor. Uzun yazıyorum “Mehtap Hanımcığım çok güzel yazıyorsunuz da uzun olmuş, okurken yoruluyoruz.” Diyenler oluyor.

Sonuç?

Herkes kendisine göre ve kendi okuma hızına göre haklı! Haksız olan yok! Herkesin kendi içsel duyguları ve kişilik donanımına göre bir stili var. Sevdiği kişilerde o tarzı aramak ve hatta bulmak istiyor. Bundan daha güzel ne olabilir ki?

İşte evlilik de öyle sevgili okurlar!

Diyeceksiniz ki ne alakası var? Sizin yazılardan hoppp evliliğe mi atladık? Evet evet öyle. Günlük hayatımızın içinde yuvarlanıp giderken rahatsız olduğumuz durumlar var. Kaymaklı bal gibi kendiliğinden uzayıp giden tatlı süreçler var. İşte bugün size bu konuda bazı hatırlatmalar yapmak istedim. Evlilik ilişkisinin 4 bileşeninden bahsedeyim… Ki sizin evlilikler de ballı kaymak gibi olsun inşallah.

Çevrenizde vardır bilirsiniz; bazı insanların evlilikleri çok olağan şekilde ilerler. Ciddi kavgaları, anlaşmazlıkları yoktur. Evin içinde tatlı bir işleyiş vardır. Kişilerin hem bireysel duruşları, hem “biz” olma hali, dünyanın en güzel akarsuyu şeklinde salınıp gidiyordur. Ufak tefek hareketlilikler varsa bile, evli çiftlerin davranış alışkanlıkları hemen durumu tolere ediyordur.

Bir de sürekli sorun yaşayan çiftler görürsünüz. Neyin ne olduğunu anlamazsınız bile, bir bakmışsınız ki ikisi kavgaya tutuşmuş! Ne zaman kavga ettiniz ne zaman birbirinize girdiniz? Onların yaşam şekli olmuş. Şikayet ediyorlar hallerinden ama neyin ters gittiğini ah bir anlayabilseler?

İşte evliliğin tatlı bir arkadaşlığa, sevgi ve kabullenişe dönmesini sağlayacak 4 bileşeni. Bakın bakalım sizin evliliğinizde hangi maddeler var, hangileri yok.

1. Operasyonel Bileşen: En yalın haliyle evin kullanımı şeklinde tarif edebiliriz. Eşinizle evin kullanımı konusunda aynı fikirde olmanızı temsil eden bileşendir. Evin şekli şemali, odaların kullanımı, eşyaların yerleştirilmesinden tutun, insani olarak evin içinde yaşama şeklidir. Kimsenin aklına gelmez ama çok önemli bir bileşendir. Kimi insanlar minik pratik az eşyalı evlerden hoşlanır. İster ki eşyalar evde göz yormasın. Kimisi tam tersine ağır mobilyalardan hoşlanır. Her yerde incik boncuk süs eşyaları olsun ister. Kimi koyu renkleri sever kimi cıvıl cıvıl renkleri. Birinin tercihi ona basit gelir, diğerinin tercihi ötekine banal gelir! Çiftler farkında değildir ama operasyonel bileşendeki uyumsuzluk nedeniyle o kadar çok kavga ederler ki! Hatta özellikle kadınlarda düğün alışverişinden başlayan gönül kırıklıklarının temel nedeni bu bileşendir. Kız pahalı giyecekler, pahalı mobilyalar ister. Erkek evi mobilya köleliğine çevirmeyelim, sadece bir gün giyeceğin gelinlik için servet harcamayalım ister.

Oysa yola çıkacağınız insanla operasyonel bileşeniniz aynı olsa! “Vay şu şöyleydi, evin tipi böyleydi, bu eşyaları başıma bela ettin, benim istediklerim olmuyor” şeklindeki kavgaların çoğu görülmez bile.

2. Fiziksel Bileşen: Aynı yatakta yatma/yatmama, evin içini kullanırken çiftlerin birbirinden rahatsız olup olmama durumudur. Diyelim ki yatakta yatma şekliniz çok hareketli. Kıpır kıpır yatıyorsunuz, eşiniz tam tersine yatağın harp alanına çevrilmesinden rahatsız oluyor. Biri diyor ben böyleyim, diğeri diyor ben bu şekilde zıplayıp duran yatakta uyuyamıyorum. Bir bakıyoruz yataklar ayrılmış! Evli çiftler farklı yataklarda yatmaya başlamış! Veya sizin bir insanda görmeye tahammül edemediğiniz davranışlar var. Eşiniz tam da öyle! Diyelim ki erkeğin aşırı espri yapacağım diye cıvık hareket edenlerinden hoşlanmıyorsunuz. Ağır görünümlü erkekler daha çok hoşunuza gidiyor. Evlendiğiniz kişi sürekli espri yapıyor, her girdiğiniz ortamda insanları güldürmekten ve taklitler yapmaktan çok hoşlanıyor. Siz utancınızdan yerin dibine giriyorsunuz! Oysa ona göre insanlar sevimli olmalı! Davranışlarını sempati olarak yorumluyor ve sizin onu anlamadığınızı düşünüyor.

3. Cinsel Bileşen: Mahrem hayata, mahremiyete bakışın aynı olmasıdır. Birisine göre doğru olan tarzın, diğeri için saçma ve sapkın algılanması ciddi risktir. Ülkemizde ve inancımız gereği evlilik öncesi anlaşılması zor bir durumdur. İnsanlar aynı evin içine girince birbirlerine uygun olup olmadıklarını anlıyorlar. Ama evlilik öncesi belirli edep sınırları içinde kişilerin kendi durumlarını karşı tarafa dile getirmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. (Çok açık yazmak istemiyorum. Nasılsa sizler anladınız. Anlamayan ve bu konuda tereddütleri olanlar varsa lütfen bizi arayarak bireysel destek alınız.)

4. Duygusal Bileşen: Eşlerin birbirlerine karşı açık olabilmeleri, birbirleriyle duygularını paylaşabilmeleri ve paylaşımlardan sonra pişmanlık yaşamamaları durumudur. Günümüzde pek çok evliliğin bu bileşen nedeniyle sorun yaşadığını görüyoruz. Maalesef pek çok kişi eşine karşı duygusal bir mesafe taşıyor! En yakınınızla duygularınızı paylaşamıyorsanız veya paylaştıktan sonra çok pişmanlık yaşıyorsanız evlilik ne kadar mutlu olabilir ki! Eşle paylaşılacak şey var paylaşılmayacak şey var tabii ki. Aklınıza gelen her şey paylaşılmak isteniyor ve eşiniz kafasının şiştiğini söylüyorsa sorun! Eşinden çekinip içine biriktiren ve hep “-mış” gibi yaşayan kişiler de başka bir sorun!

Evlenecek kişilerin birbiriyle paylaşma, olayları konuşma veya üzerinde yorum yapma alışkınlıklarının birbiriyle uyumlu olması gerekir. Konuşmaktan ve anlatmaktan çok hoşlanan bir hanımefendiyle, konuşmaktan ve dinlemekten hiç hoşlanmayan bir beyefendinin evliliği nasıl bir kabustur tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Evlilik ve çift terapisi yaparken en fazla çalıştığımız bileşen bu sevgili okurlar. Aranızda duygusal mesafe, duygusal soğukluk, duygusal yabancılık hissi varsa mutlaka yardım almalısınız. Yardım almıyorsanız en fazla bu bileşen insanı deli eder haberiniz olsun.

Evett… ben söyledim… sizler bir göz atın evliliklerinize. Kendiliğinden giden tatlı ilişkilerin altında yatan uyum süreci işte bu 4 madde sevgili okurlar! Yolunda gitmeyen evliliklerin eksiği de bunlardan birileridir elbet.

Evli olanlar göz atıp eksiklikler için yardım alsın… evlenecekler bu unsurları göz ardı etmesin…

Sevgiler…

Psikolojik Danışman&Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu