Etiket arşivi: melek

İblisin enaniyetle imtihanı ve biz

İblisin enaniyetle imtihanı ve biz

İnsan, dünyada bir miheng noktasıdır. Tarihten, hadiselerden her şey insan ekseninde değerlendirilir. Yani bir cümle olarak ele alırsak insanı, öznesi de yüklemi de tümleci de insandır.

Bunun böyle olduğunu daha insan yaratılmadan meleklerin hikmetini bilmedikleri için itiraz etmesinden bu mana da çıkarılabilir.

Bakın Meleklerin hilkat-i Âdem (as) hakkındaki meselesi nasıl geçmektedir. “Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.[1]

Melekler insanın fıtratını gördükleri için hemen her şeyin müsebbibi olabileceğini anladıkları için bu istifsarı/sorup anlamaya çalışmaları göstermektedir.

İşin dikkat çekmek istediğim başka bir yönü de o zaman ismi Azazil olan Şeytan emre muhalefet etti. İrade ve ihtiyat sahibi olan Şeytanın imtihanı başladı. İrade ve ihtiyardan menbaını alan “İblisin enaniyeti, kibri, melâikeye sirayet etmiştir.”[2]

Ene, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nuranî bir şecere-i tûbâ ile müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir.”[3]

Hilkat-i Âdemden (as) itibaren ene iki dalıyla dal budak sarmaya ve cennet ve cehennem semerelerini vermeye başlamıştır bizim için. (Can, yani Cin taifesi burada nazara alınmamıştır.)

İnsanların bireysel olarak yaptıkları işlerden gene kendileri etkilenir temelde ama bazı yapılan işler insaniyet cihetiyle insanla sınırlı kalmaz etkisi çok kimseler hatta toplumu bile etkilemektedir. Tarihte ve hususi alemimizde bunun nice numuneleri vardır.

Bizler de enemizi şahsi hayatımız ve hizmet hayatımızda mana-yı harfi ile kullanıp terakki etmeye gayret etmeliyiz yoksa Azazil gibi tenzil-i makam ile iblisleşebiliriz.

“Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin.”[4]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Bakara Suresi 30. Ayet meali

[2] İşarat-ül İ’caz (210)

[3] Sözler (535)

[4] Asar-ı Bediiyye (392)

Kaynak: RisaleHaber 

www.NurNet.org

Doğru Yolda Yürüyebilmek

Evet aklı yerinde kalbi bozulmamış insan kendini ebedi azaptan kurtarmak için, ne pahasına olursa olsun eski olumsuz hayatını terk edip  doğru yolu bulmayı arayacaktır. Arkadaşları mı onlara ters bakacak, akrabaları mı ayağını kesip haksız olarak onlarla dargınlık tutacak, hiç mühim değil, yeter ki bu kardeşler, kendilerini ölü atomlardan yaratıp önlerine türlü türlü nimetler seren Allah’ı darıltmasınlar, üstelik  öbür hayatta Allah onlara vaad ettiği nimetleri elden kaçırmasınlar. Orada ki o güzel nimetlerden mahrum kalmamak için lazım olanı yapsınlar. Evet geleceği görmek için düşünüp çalışmak yine size düşüyor benim genç kardeşlerim.

Ah! Ölüm fırsatlarını ellerinden daha almayan kardeşlerim! Allah bizleri çok sevdiği için, bize taşıyamayacağımız yükü yüklememiş. Yasak ettikleri şeyleri için, yani sınırı tecavüz ederek herhangi bir günahı yaparsak, günahlarımızı bire bir yazıyor, hem belki pişman oluruz diye fırsat tanıyıp yedi sekiz saat geçtikten sonra sağ taraftaki melek solda olan meleklere yazmaya izin veriyor. Çünkü hüküm onda. Fakat Allah yap dediği şeylere Yani yapmamızı emrettiği şeylere  boyun eğip  yaparsak sağdaki melek sevaplarımızı, en az bire on, yüz, yedi yüz, yedi bin, Ramazan ayında Allahın emri ilebir sevap için 30.000 yazıyor. Ne mutlu aklını kullanıp nefsin, şeytanın ve iki ayaklı şeytanların oyunlarına gelmeyenlere.

Bunun için, genç erkek ve hanım kardeşlerime çok rica ederek yalvarıyorum! Aklı sağlam kalbi bozulmamış kardeşlerim! İlk önce Allahın yasaklarından kaçının, sonra  beş vakit namazı terk etmemeye kesin karar verin. Çünkü Allah’u Azimüşşan Kur’an-ı Keriminde namazı 119 yerde zikrederken onların içerisinde 70 yerde kılmamızı emrediyor. Düşünün bir patron işçisine ayni işi, iki üç defa emrederse, o iş çok ehemmiyetli olduğu meydana çıkmaz mı? Peki yalnız namaz değil, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah, bu kadar çok defa bu emri bize tekrarlarsa, demek bizim onu yapmaya çok ihtiyacımız var ki, Rabbimiz bize ısrarla onu emrediyor. Evet! Bu sözümü sakın unutmayın! Müslüman için namaz çok ehemmiyetlidir.. Namazın  ehemmiyetinden ötürü, burada birkaç ayetin manasını ortaya koymaya çalışacağım:

Allah’u Azimüşşan Kur’an-ı Kerim’de “Hem âilene (ve ümmetine) namazı emret, hem de sabırla ona devam et!”  (Taha 132)

Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım isteyin (Bakara 45)

Namazlara, özellikle orta namaza devam edin ve kalkın Allah için divan durun! (Bakara 238)

Sana vahy edilen Kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl! Muhakkak sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan alıkoyar. (Ankkebût 45)

Onlar, Allah anıldığı zaman, kalpleri oynar, kendilerine gelen musibetlere sabrederler namazı devamlı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz şeylerden başkalarına dağıtırlar. (Hac 35)

Bir de namaz kılın, zekatı verin ve Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz. (Nûr 56)                                                                                                            (Şûrâ 38)

Ey iman edenler Cuma günü namaza çağırıldığınız zaman, hemen Allahın zikrine (anılmasına) koşun ve alım satımı bırakın; eğer bilirseniz o sizin için daha hayırlıdır. (Cuma 9)

Hadisi şeriflerde:

”Namaz dinin direğidir.”

“Ahirette ilk olarak namazdan suale tabi olacağız.”

“Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır.”

“ Sizin amellerinizin en hayırlısı vaktinde kılınan namazdır.”

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in şöyle söylediğini işittim:

“Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?”

“Bu hal, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!” Ondan sonra Aleyhissalâtu vesselâm:

“İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah kılınan namazlar sayesinde (namaz kılanın) bütün hatalarını siler” buyurdu.” (Buhari mevakıf:6 Müslim 282 ….)

Biz Müslümanlara, bu büyük kârı elde etmek çok kolay. Yeter ki karar kesin olsun ve eski hayattan kurtulmak için tesirli bir sebep olan, önümüzde dikilmiş ölümü akılla görebilmek ve ister istemez yapayalnız gireceğimiz o mezarı düşünebilmektir. Biz ancak bu şekilde eski kötü alışkanlığımızdan kurtulup Allah’ın dediğini yapabiliriz.

Evet başka hiçbir  alternatif yok, o mezar ağzını açmış bize bakıyor, ama bugün ama yarın, hiç şüphesiz ki bir gün oraya girilecektir. O mezar bizim karşımızda, insanları asan darağacı gibi dikilip dururken, akıllı insan için oraya giden yolu çim halı döşeseler, halının güzelliğinden kıvanç duyup zevk alınır mı? O yolun etrafında güzel kokulu güller, karanfiller, tatlı baklavalar serseler, önünde o darağacı dururken onlar insana lezzet verir mi? Hayır! Akıllı insan için, o ölüm problemini halletmeden ona hiçbir şey ne tat verir ne lezzet. Onun için biz dünya hayatımızla beraber ahiret hayatımızı da cennet yapmak için ibadetlerimizi, bilhassa namazımızı terk etmemeye çalışacağız.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Cennete Giren Fazilet Sahiplerine Melekler Sorarlar?

Peygamberimiz (a.s.v.) bir hadis-i şeriflerinden şöyle buyurmaktadır:
     
Cennete giren fazilet sahiplerine melekler sorarlar:

“Faziletiniz nedir?”

Onlar da: “zulme uğradığımız vakit sabrederdik; bize kötülük edilince de, rıfk  (şefkat) ile davranırdık” diye cevap verirler.

Bediüzzaman Hazretleri sabırla alakalı şöyle diyor: “Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: Taat üstünde sabırdır. Birisi: Masiyetten sabırdır. Diğeri: Musibete karşı sabırdır.1

“Taat üstünde sabır”Bir müminin Cenab-i Allah’ın emrettiği şekilde sıkılmadan, nefsin gayri meşru isteklerine karşı gelerek ibadetlerini devamla kılınmasıdır. Samimi ve daimi kılınan bir ibadet elbette güzel ahlakı da beraberinde getirir. Düzgün ahlaka sahip birinin hem kendine, hem ailesine hem de topluma faydalı olur,

İbadeti devamla ifa eden biri, bunca zamandan beri ibadet ve iyilik yaptım biraz ara vereyim dememek lazım, Çünkü ecel gizlidir ne zaman geleceği belli değil, uhrevi hayat için ne kadar ibadet yapılırsa o kadar kardır. Taatta yorulma, iyilikte ara verme yok, devam var.

“Masiyyetten sabır”  Günah işlememeye sabretmektir. Nefis daima kötülükleri arzu eder.  Bugünkü ortamda ahlaksızlığın, hayâsızlığın, haram ve günahların çoğaldığı ve bu ahlaksızlığın zemini de hazır olmasına rağmen günahlardan korunarak “nahy-i anil münker” yani dinimizin yasakladığı, Allah’ın razı olmadığı işlerden uzak kalmak ancak sabırla mukabele etmekle olabilir. Böylesi güçlü sabrın kaynağı da ancak hakiki imanla olur.

“Musibete karşı sabır” Halık-ı Rahim bu dar-ı dünyada insanın terakkiyatı için birçok imtihanla tabi tutmaktadır. Uhrevi terakkiyenin en önemli sebepleri olan hastalık, açlık, fakirlik, kaza ve musibetlerdir, sabır ve şükür etme noktasında insanı tecrübe eder,  böylece Allah’a tevekkül etme,  O’nun verdiği musibet ve kaza takdirine razı olma metaneti öne çıkmaktadır; şeytan, musibetzedenin nefsiyle, kalbiyle meşgul olur,  kaderi tenkid ettirmeye çalışır. Şeytanın bu vartasından ve itirazından kurtulma çaresi ancak kadere teslim ve musibete karşı sabırlı olmaktır.

Vakti  zamanda köy komşularımızdan  biri rahmetlik olur. Adamın eşi hem  genç hem de  bir kaç çocukla ortada kalınca,  merhumun ağabeyi dul olan yengesiyle ikinci evliliği yapar. Bu evlilikten rahatsız olan eski hanımı Gülnaz teyze  inat olarak namazı bırakır,

Komşuları, “Gülnaz, neden namazı bıraktınız?”

Gülnaz, “inadına namazı bıraktım” der.

Aslında Gülnaz teyze namazlı, niyazlı, çocuklarına dini vecibelerini öğreten, itikatlı; misafirperver, köyde de çok sevilen biri, her nedense kumaya tahammülü olamayınca eşinin inadına bir kaç gün namazı askıya almakla tepkisini gösterir,

Gülnaz teyzenin kocası bir müddet sonra fani dünyadan baki dünyaya irtihali vaki olur, ruhunu Rahman’a teslim eder.  Gülnaz teyze hem kazaya bıraktığı namazlarından Allah’a karşı mahcubiyetten hem de kocasına yaptığı tepkiden duyduğu pişmanlığını akan gözyaşları gösteriyordu.

Gülnaz teyzenin hadisesinden önemli bir kıssa!

Teyzenin evvela, Allah’a sığınarak hem ibadetine devam hem de vaki olan hadiseye karşı sabırlı olmasıydı; lüzumsuz ve zararlı tepkiler sonradan üzüntüye neden oluyor, önemli olan dünyevi musibetleri büyütmeden şükürle mukabele ederek Cenab-ı Allah’ın rızasını kazanmaktır. Çünkü: “dünyevi musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor.” 2

Allah sabredenlerle beraberdir.”3 Ayet-i Kerimenin mealinde de anlaşıldığı üzere Allah (cc) insanları sabra davet etmektedir. Akıllı olan bu davete icabet edip kadere teslim olmaktır. Onun için taat üstünde sabır, masiyyetten sabır ve musibetlere karşı sabır etmek hem musibetzedeye bir teselli hem de Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olur.

Cenab-ı Allah(cc) tüm mü’minlere sabr-ı Cemil ve hüsnü hatime versin. Âmin…

Rüstem Garzanlı / DİYARBAKIR

Kamu Yöneticisi

 

Kaynaklar:

1- sözler, 21.ci söz

2- şualar, 13.cü şua

3- Bekara /153

Melekler tatil yapmıyor!..

Yaz tatili geldi. Pek çok kişi izne ayrılacak, tatil yapacak. Tatile gidenlere hatırlatırım; melekler tatil yapmıyor!.. Sağ omzumuzda sevap meleği, sol omzumuzda günah meleği durmadan, saniye saniye attığımız adımları yazıyor.

Tatil için lüks yerlere gezmeye gidenler etraflarına bakabilir; en güzel yerlerde en büyük günahlar işleniyor. Bu nankörlüktür. Yani demek istiyorlar ki: “Allah’ım sen böyle güzel yerler yaratmışsın. Ben de işlediğim günahlarla buraları çirkinleştiriyorum!

Güzel yerlere gidenler dönünce anlatır, “Öyle bir yere gittik ki, cennet gibi…” Peki, ben de sana soruyorum; o cennette ne yaptın? Cennette cehenneme hazırlık mı yaptın? Beş yıldızlı bir otel… Yiyecekler, içecekler, konforlu odalar, her şey tertemiz… İsteyen yüzüyor, isteyen yatıyor, isteyen deniz kıyafetiyle geziyor… “Cennet gibi yerde” günah deryası içinde kalınıyor.

Böyle söyleyince bazıları itiraz ediyor. Gezmeyelim mi? Görmeyelim mi? Allah’ın nimetlerinden istifade etmeyelim mi?

Allah her şeyi insanlar için yaratmış. Bu yarattıklarından elbette ki en çok Müslümanlar istifade etmelidir.

Amma Müslüman’ca!..

Mesela ben şu anda basit ve sade bir köy evindeyim. Ağaçlar, çiçekler, tertemiz bir hava… Bu basit köy evinin balkonu… Helal daire keyfe kâfidir. Burada oturmayıp sahilde plaja gitsem, sol taraftaki melek başlayacak yazmaya: “Helal daireden haram daireye geçti.”

Adam diyor ki: “Bahçeden bana ne, denize girmek istiyorum!” Araban varsa biner, ıssız bir yere gider denize girersin.

Efendim, muhafazakâr oteldeyiz. Hanımlara ayrı havuz, erkeklere ayrı deniz…

Şuurlu muyuz, haramdan korkuyor muyuz? Öyleyse ilmihalde hanımlar hanımların arasında, erkekler erkeklerin arasında nasıl giyinmeli, bahsi yeniden okunabilir.

Velhasılı…

Uçağa binmek zevkli, gökte uçmak güzel, meşrubat ve yemekler şahane. Buraya kadar iyi…

Fakat nereye gidiyoruz? Önemli olan bu…

Ben dünyayı dolaşmış bir insanım. Yabancı ülkelerin imtihanı da ağır diye düşünürdüm. Şimdi Türkiye’de pek çok yerde insan kendini yabancı ülkede gibi hissediyor.

Hem tatil deyince aklımıza niye lüks oteller geliyor? Mesela bu tatilde imkânı olan Kudüs’e gidebilir. Keşke hasta olmasam da ben de gidebilsem o mübarek yerlere. Üç gün, beş gün, bir hafta kalıp gezebilsem. Mescid-i Aksa’yı ziyaret edebilsem…

Tatilde üzerimizde nefsin hâkimiyeti olmamalı… Tebdil-i mekânda ferahlık vardır amma helal dairede olursa… Yoksa sonunda ferahlık değil, maddi-manevi karanlık vardır…

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi

İnanmış insanlar Azrail’i neden sevgi ile karşılarlar? (1)

Soru: Son anımızda ruhumuzu teslim alacak olan Azrail’den hemen herkes korkuyor, hayallerimizde korkulacak bir melek olarak tasavvur ediliyor. Mezardaki sorgu melekleri Münker -Nekir’den de aynı şekilde korku ile söz ediliyor. Gerçek durum da böyle mi? Ölüm anında ruhumuzu korkudan titreyeceğimiz bir Azrail’e mi teslim edeceğiz?

Mezarımızda gelen sorgu melekleri de aynı şekilde bizlere korku mu salacaklar? Bilgi verebilir misiniz, bizi korkutan bu konularda?

Cevap: Gerçekten de böyle titrenecek bir Azrail tasavvuru var çoklarımızda. Ancak maneviyat büyükleri, bu meleklerin isimlerini duyunca korku ve ürperti duyma yerine huzur ve emniyet hissettiklerini de ifade ediyorlar kitaplarında. Sadece Azrail’e karşı değil, bizlere sorgu soracak olan Münker-Nekir adındaki iki mübarek melaike ile Kiramen Kâtibin’e karşı da hep itimat ve sevgi hislerini ifade ediyorlar büyüklerimiz. Sözü daha fazla uzatmadan birlikte okuyalım Bediüzzaman Hazretleri’nin Azrail, Münker-Nekir ve Kiramen Kâtibin gibi melekler hakkındaki sevgi saygı yüklü yorumlarını:

******

– Bir gün bir duamda, “Ya Rabbi! Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cin ve insin şerlerinden muhafaza eyle!” dediğimde, herkesi titreten ve dehşet veren Azrail namını zikrettiğim vakit, gayet tatlı, tesellidar ve sevimli bir halet hissettim, elhamdülillah, dedim, Azrail’i cidden sevmeye başladım!. Ruhumu böylesine emin bir ele teslim edeceğimden dolayı huzur duydum.. Bu huzurun sebebi ne?

– Bilindiği üzere insanlar öteden beri kıymetli varlıklarını emin ellere teslim ederek korumaya almak isterler. Son anını yaşayan insanın en kıymetli varlığı ise hayatı boyunca üzerine titrediği ruhudur. Ruhunu zayi olmaktan kurtaran emin bir ele teslim etmenin derin bir sevinç verdiğini ben de kat’i hissettim. Çünkü Hazret-i Azrail’den daha koruyucu ve muhafaza edici başka emin bir el yoktur…”

Demek ki insanın en kıymetli varlığı olan ruhunu emin bir şekilde teslim edeceği en emin bir eldir Hazreti Azrail.. Onun insanları korkutan hiddet ve şiddeti inkârcılar, isyancılar, itaatsizler için söz konusudur. İman ve amel sahibi müminlere karşı tavrı, bir annenin yavrusuna karşı duyduğu şefkatli tavırdan başkası değildir..

Bediüzzaman Hazretleri, kabrine sorgu sual için gelecek olan Münker ve Nekir meleklerine de aynı sevgi ve emniyeti hissettiğini ifade ederken şöyle der:

-“Herkes gibi ben de gelecekte muhakkak gireceğim mezarıma hayalen girdim, korku ve endişe içinde yalnız halde beklemeye başladığım sırada birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler, benimle sohbete başladılar.. Kalbim ve kabrim genişledi, nurlandı, ruhlar âlemine kabrimden pencereler açıldı.. Ben de, şimdi hayalen gördüğüm, istikbalde ise hakikaten göreceğim o güzel vaziyete bütün ruh-u canımla sevindim ve şükrettim..”

Ayrıca, insanın amelini yazan Kiramen Kâtibin meleklerine de aynı itimat ve sevgi ile bakarız. Çünkü melekler olmasa bizim yaptığımız bunca ibadet ve iyiliklerimiz kayda geçirilmez. Meleklerin yazmasıdır ki, yaptığımız tüm iyilik ve ibadetlerimizin zerresi zayi olmadan mahşerde önümüze konuluyor, imdadımıza yetişiyor. Bu inanç bizim, iyilik yapma ve kötülüklerden de uzak durma duygumuzu da kuvvetlendiriyor, hep iyilikler yazdırma arzusu telkin ediyor bizlere..

Risale-i Nur külliyatı bu türlü ümit ve şevk veren bilgilerle çağımızın insanını streslerden koruyor, moral gücü sağlıyor, ölüm anında bile geleceğine ümitle bakmayı temin ediyor. Yeter ki, insan bu iman ve amelle hayatını İslamî ölçülere uygun şekilde yaşasın ve böyle bir bilgi ve şuurla karşılasın en sonunda Azrail, Münker-Nekir ve Kiramen Kâtibin meleklerini..

Bu önemli konuyu tatmin edici genişlikte eksiksiz okumak isteyenler 11. Şua’daki ‘Meleklere imanın faydaları’ kısmına bakmalılar..

Ahmed Şahin / Zaman