Etiket arşivi: mısır

Ezher Şeyhi ve Kötü Ulema

ezher.universitesiEzher Şeyhinin ve eski Mısır Müftüsü Ali Cuma’nın darbecilere karşı eğilmeleri ve bir İslam alimine yakışmayacak tavra girmeleri, samimi Müslümanları üzdü. Ancak ben meseleye bir başka farklı açıdan daha bakıyorum.

Hz. Peygamber’in elliye yakın Ahirzamanda sayıları çoğalacak olan Ulem-i Su’ yani ilmini kötüye kullanan alimlerle alakalı hadisler ve hatta ayet var. Bu tip insanların ortaya çıkması, Hz. Peygamber’in ve Kur’an’ın verdiği gaybi haberlerin tasdikidir ve mu’cizenin isbatıdır.

Ulema-i sû’ konusunda en çarpıcı teşbih ve tehdidin şu âyetin olduğuna inanmaktayız:

Onlara o herifin kıssasını anlat ki, ona âyetlerimizi vermiştik, ama o, onlardan sıyrılıp çıktı, derken onu, şeytan arkasına taktı da yolunu şaşırmışlardan oldu. Eğer dileseydik biz onu o âyetlerle yükseltirdik, fakat o, yere alçaklığa saplandı ve hevasının ardına düştü. Artık onun hali, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan dilini sarkıtıp solur, bıraksan da yine dilini sarkıtıp solur! İşte böyledir âyetlerimizi inkâr eden o kimselerin durumu; kıssayı kendilerine bir naklet, belki de biraz düşünürler.” (A’raf, 7/175-176).

Hz. Peygamber de ulema-i sû’ ile ilgili çarpıcı beyanlarda bulunmuştur şöyle ki:

Ahirete yakın bir zamanda din ile dünyalık elde edecek bir zümre türeyecek. Onlar kuzu postundaki kurt gibidirler. Sözleri baldan tatlı, kalpleri ise kurt kalbidir. Allah Teâla onlar hakkında şöyle der: Dinimi kullanarak insanları mı aldatıyorsunuz? Bana baş kaldırmaya mı cüret ediyorsunuz? Zatıma yemin olsun ki başlarına, masum insanları bile şaşkına çevirecek bir musibet getireceğim.”

Dua ile

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

Asrın Zalim Kurtları (Şiir)

Nerede kaldı insanlık, hani nerede Müslüman

Vicdanlar satılmış, Allah korkusu yok, gözleri bürümüş kan

 

Kin, öfke, nefret ve zulüm

Katliam, gözyaşı, kan ve ölüm

 

İnsanlık ölmüş, merhamet yok, kan kusuyor zalimler

Diğer yandan kıs kıs gülüyor Emperyalistler

 

Bu zulme seyircidir bazı İslam ülkeleri

Hatta yardımcı olmuş daha da gitmişler ileri

 

Çıldırmış asrımızın Firavunları, Karunları, Ebu Cehilleri

Mazlum Müslümanlara uzanıyor kanlı elleri

 

Kana doymayan bu zalimlerin topu ve tüfeği var

Atomları, kimyasalları ve nükleer silahları var

 

Kaskatı kalpleri, hain işbirlikçileri ve katliamları var

Hain medyaları var, yalanları var,  iftiraları var

 

Bizim de gafletimiz, ihtilaflarımız, nemelazımcılığımız var

Kilitlenmiş dillerimiz, kirletilmiş zihinlerimiz var

 

Kör edilmiş gözlerimiz, kapatılmış kulaklarımız var

Vurdumduymazlığımız, uyutulmuş halklarımız var

 

Nerede bizim insaf, vicdan, şuur ve imanımız

Uhuvvet, merhamet, yardımlaşma ve ihsanımız

 

Hâlbuki duyarlı olmalıydık, uyanık ve canlı olmalıydık

Kardeş olmalıydık, birlik olmalıydık, şuurlu olmalıydık

 

Tek vücut olmalıydık, insaflı olmalıydık, imanlı olmalıydık

Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için olmalıydık

 

Rabbim bize şuur versin, ihlâs versin, ihsan versin

Bize uhuvvet versin, birlik, dirlik ve iman versin

 

Bu karanlık gecelerin sabahı yakındır inşa Allah

Allah’ın vaat ettiği zafer Hakk’ındır inşa Allah

 

Diğer Diktatörler gibi sonları olur rezil ve perişan

İnşallah pek yakında gösterir Allah-ü Azimüşşan

 

Yaşasın İslam Kardeşliği

Yaşasın Mazlum Mü’minlerin direnişi

Yaşasın Demokrasi Yanlıları ve Masum Destekçiler

 

Kahrolsun Asrın Zalim Kurtları

Kahrolsun Firavunlar, Karunlar, Nemrutlar

Kahrolsun eli kanlı Diktatörler

Kahrolsun Zalimler ve İşbirlikçileri

Kahrolsun Emperyalist güçler ve yandaşları

 

Selam olsun imanlı Mücahitlere

Selam olsun Şehit ve Gazilere

Selam olsun semaya kalkan ellere

Selam olsun Rabbine niyaz eden dillere

Ve selam olsun “İSLAM KARDEŞLİĞİ”ne

 

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Mısır’daki Zulümden daha Büyük Bir Zulüm

Bu yaşına kadar gördüğün tablodan ne anladın derseniz şunu anladım; Mısır’daki Arakan’daki Doğu Türkistan veya Suriye’deki zulümden daha büyük bir zulmü biz kendi kendimize yapıyoruz.

Cenab-ı Hak bu semavi musibetleri gönderdi, kader buna fetva verdi. Neden diye düşünüyor muyuz?

Ümmet-i Muhammed(sav) birliğini, dayanışmasını, kardeşliğini yitirdikçe zulme hazır hale getiriyor sinesini. Zalime fırsat veriyor her tenkit.. Biz birbirimizi ötekileştirdikçe hem islamı yıkmak isteyen batıl zihniyetin eline su döküyoruz. Hem de Rahmet-i ilahiyeyi celb edemiyoruz! Bir bakıma hırsızın girmek isteyeceği hazinenin kapısını açık bırakıyoruz birbirimizle uğraştıkça…

“Sen hangi cemaattensin?” Yıllardır bana sorulan soru. Cevabım hep aynı “Ehli sünnet olan ümmet-i Muhammedin (sav) cemaatindeyim. Cemaat liderim Fahr-i Alem Efendimiz sav” dememe rağmen adeta yanlış cevap vermişim gibi “hepimiz öyleyiz onu geç, onu demiyorum” Hayır, bence onu geçmemeliyiz. En geçilmeyecek husustur, zira hizbleşme, menfi bir ayrılık ise Rahmet değil tefrika kokusu ondan gelir.

Münafık kafirden eşeddir. Hem cehennemin dibinde en büyük azaba müstehaktır. Münafık ise nifaktan geliyor. Yani ara açmaktan, müminlerin arasını açmaktanAra açan yara açandır!

Bediüzzaman’ın en çok vurgu yaptığı meselelerden biridir ittihad(birleşme) ve uhuvvet(kardeşlik) ve tesanüd(dayanışma). Biz acaba ayetleri mi okumaktan öteye yaşamama direnci gösteriyoruz? Hani “müminler kardeştir”? Hani “müminler birbirine dayanan binalar gibidir”? Hani “müminin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir” Hani “birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” Fiiliyata nasıl/ne zaman dökeceğiz?

Allah’ın rızası birlikten geçer kardeşim, ayrılıktan değil.. Biz birleşmedikçe Allah’ın rahmetini celb edemiyoruz. Birbirimizi Allah için sevmedikçe Cennete giremeyeceğimiz hadiste ifade ediliyor. Kaldırın aradaki ayrılık unsurlarını.. Bizi birleştiren binlerce sebep varken ayıran bir iki farkta takılıp kalmak divanelik değil midir?

Bediüzzaman’ın efsanevi 22.mektuptaki ifadesiyle dinimiz bir kıblemiz bir Peygamberimiz bir Rabbimiz bir binlerce birlik unsuru varken farklılık ifade eden ufacık meselelerde “ayran içtim ayrı düştüm” kabilinden müminlerin arasına giren şeytana mahal vermek insafsızlıktır.

Ben Mısır’a dua ederken bir de şunu ekliyorum duama “Ya Rabb! Ümmetin üzerindeki gafleti kaldır ne olur!”

Yanlış anlaşılmasın, ümitsiz değilim; bilakis fevkalade ümitliyim!

Hadiseleri ben de Ahmet Akgündüz hocamın ifade ettiği gibi ittihadın doğum sancıları olarak görüyorum.

Yakında inşallah islam alimlerinin birbirine reddiyeler manzumesi düzmelerini hasretle bekleyerek avuçlarını ovuşturanlar avuçlarını bomboş bulacak, alimlerimizin şahısları değil fikirleri tartıştığı bir coğrafyada muhabbet hakim olacak.

Son sözüm, söz sultanınındır: “Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şura kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tabi olanlara olsun. Selam ve selamet, hüdaya tabi olanlar üstüne olsun. Amin.”

Osman Sungur Yeken / Risale Ajans

Rabiatül Adeviyye (Akrostiş Şiir)

Rabbimin Salih Kulu, Ermiş bir Hanım Veli

Allah’tan pek çok korkar, harama gitmez eli

Basra’dır doğum yeri, vefat yeriyse Kudüs

İlim-irfan öğrendi, durmadan gece-gündüz

Anne ve Babasını küçükken kaybetmişti

Tabiin Devrindeydi ihlâslı yetişmişti

Üstündeki libastan başka yoktu eşyası

Lakabı “Dişi Aslan” eşsiz idi ihlâsı

 

Aileden fakirdi, hiçbir şeyleri yoktu

Dünyaya düşkün değil, ama hep gönlü toktu

Ermişlikte öndeydi, takvaydı O’nun yolu

Velhasıl olmuştu O, “ÖZGÜRLÜĞÜN SEMBOLU”

İnsanların gönlünde kurmuştu “Sevgi Tahtı”

Yüce Rabbin indinde açıktı O’nun bahtı

Yediden yetmişe dek herkes O’nu tanıyor

Ehli İslam O’nu hep hayırlarla anıyor

 

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

(26.08.2013 – Pazartesi)

Felaket ve Helaket Asrının Adamının Fikri

1335 senesi eylülünde, dehrin hâdisatı verdiği ye’s ile şiddetle muzdarib idim. Şu kesif zulmet içinde bir nur arıyordum. Manen rü’ya olan yakazada bulamadım. Hakikaten yakaza olan rü’ya-yı sadıkada bir ziya gördüm. Tafsilatı terk ile, yalnız bana söylettirilmiş noktaları kaydedeceğim. Şöyle ki:

Bir cum’a gecesinde nevm ile âlem-i misale girdim. Biri geldi dedi:

-Mukadderat-ı İslâm için teşekkül eden bir meclis-i muhteşem, seni istiyor.

Gittim gördüm ki, münevver, emsalini dünyada görmediğim, selef-i sâlihînden ve a’sarın meb’uslarından her asrın meb’usları içinde bulunur bir meclis gördüm. Hicab ettim, kapıda durdum. Onlardan bir zât dedi ki:

 -Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de re’yin var, fikrini beyan et!

 Ayakta durup dedim:

 -Sorun cevab vereyim.

 Biri dedi:

 -Bu mağlubiyetin neticesi ne olacak, galibiyette ne olurdu?

 Dedim:

-Musibet şerr-i mahz olmadığı için, bazan saadette felâket olduğu gibi, felâketten dahi saadet çıkar. Eskiden beri i’la-yı kelimetullah ve beka-yı istiklaliyet-i İslâm için farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile, kendini yek-vücud olan âlem-i İslâma fedaya vazifedar ve hilafete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet-i müstakbelesiyle telafi edilecektir.

 Zira şu musibet, maye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını hârikulâde ta’cil etti. Biz incinir iken, âlem-i İslâm ağlıyor. Avrupa ziyade incitse, bağıracaktır. Şayet ölsek, yirmi öleceğiz, üçyüz dirileceğiz. Hârikalar asrındayız. İki-üç sene mevtten sonra meydanda dirilenler var. Biz bu mağlubiyetle bir saadet-i âcile-i (عَاجِلَهءِ ) muvakkata kaybettik; fakat bir saadet-i âcile-i (آجِلَهءِ) müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz’î ve mütehavvil ve mahdud olan hali, geniş istikbal ile mübadele eden kazanır.

Said Nursi