Ehl-i sünnet İslami hizmetler içinde hiç şüphesiz Risale-i Nur Hizmetinin büyük bir yeri vardır. Bu önem de zamanın tehlikesinden ileri gelmektedir. Dinsizlik ve ateistliğin ipini koparttığı bir dönemde tevhid hakikatlerini kainata avazı çıktığı kadar haykıran ve bu tebliğ hizmeti sebebiyle eza ve cefalara maruz kalmıştır.
Risale-i Nur Talebelerinin hizmetteki tevakkufu, ataleti, rehaveti manevi mesuliyetleri de beraberinde getirmektedir. Bu ademe müncer olan haller ve fiiller manevi fırtınaların kopmasına bile vesile olmaktadır.
Hizmet sahamızda Risale-i Nur hakikatlerinin tebliği ve neşrine azami ihtimamı göstermek, neşretmek ve mesuliyetlerimizi yapmak manevi olarak insanlara destek ve kuvvet de vermektedir.
Mesela,
“Bu mübarek Ramazan-ı Şerif’teki dualar, ihlas bulunmak şartıyla inşâallah makbuldür. Fakat maatteessüf ekseriyetçe Risale-i Nur şakirdlerinin nazarlarını dünyaya çevirmek ve huzur-u kalbi bozmak için bazı taarruzlar yüzünden o ihlas, o huzur-u tam bir derece zedelenir.”[1]
Vatanı, milleti maddî ve manevî musibetlerden muhafaza eden Kur’an hakikatleri olan Risale-i Nurların tesirinin azalması hizmet sahasının daralması maddi ve manevi musibetlerde İlahî gazabı celp eder.
Eskiden hizmete dair sıkıntılar hariçten gelirdi. Hariçten geldiği için de içerde ve şahsi alemlerde ittihada ve ittifaka sebep olur ve kenetlenmeler olurdu. Şimdi ise durum değişmiş artık harici saldırılar hizmete azalmış hizmet içi meseleler başlamış ve enaniyet, gurur, kibir, fikir ve usul farkları gibi sebeplerle ittihad ve ittifaklar çatırdamaktadır. Gönül kırgınlıkları oluşmaya başlamış ve hizmetten beklenen manevi destek de havayı tasaffi edememektedir.
Risale-i Nur hizmetimizi şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak, Nurun tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde yanlış yorumlanmasına, etkisinin azalmasına ve hatta hakikatlerin tekzibine sebep olmakta, adeta hizmetin istikametiyle oynamak büyük bela ve musibetlerin celbine sebeptir.
Hizmette bulunan kimselerin zaafları hizmeti kişilerin şahsi insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî güç ve komitelerin insafsız insafına bırakmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.
Bediüzzaman’ın hayatında mücadele ettiği zihniyete vermediği tavizleri bugün hizmet adına o komitelere destek vermek adeta hizmeti tam tersi istikamete çevirmek; maddî menfaatlere esir olmak ve yanlışları söyleyenleri fitneci olarak lanse etmek hakikatlerin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin artmasına sebeptir.
İşin kötü tarafıysa zaaf sahibi ve bir şekilde hizmet içinde şuzuzat kesbetmiş, isim makam mevki yapmış kimseleri sanki dedektörle teşhis etmiş gibi bularak hakikatleri nefsî, şahsî, siyasî yorumlarla saptırılmaktadır. Mesela İslamiyete karşı dehşetli darp ve harpler yapmış olan bir partinin çeşitli toplantılarına katılıp sözde orta yolu bulmaya çalışmakta. Halbuki şu serlevha hizmet prensibi mıh gibi gözleri önünde durmaktadır.
“Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünki aramızdaki dere pek derindir. Doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalalete düşer boğulursunuz.”[2]
Üstad Bediüzzaman’ın hayat safhalarını değişik saiklerle bir bütün olarak ele alınmaması bir o kadar tehlikedir. Bu durum, Risale-i Nurlara muhatap olanlar için büyük bir imtihan sebebidir.
İman hakikatleri, ebedi bir hayatın dünyadaki kilometre taşlarıdır. Sağlam adımlarla yol alınmazsa dönüşü olmayan yolda insan hüsrana uğrayacaktır. Unutulmamalıdır ki, “Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor.” [1]
Buhran geçiren insanlıksa nereden, nasıl cünununu tedavi edeceğini bilmediği için rastgele her şeyi istimal etmektedir. Rast gele istimalse insana şifa değil dert getirir. Bunu çok defa tecrübe etmesine rağmen insanlık bundan ders almamakta önüne gelen şeyleri denemeye devam etmektedir. Bu uğurda her türlü rezaleti ve melaneti de üzerine kaftan olarak giymektedir.
İnsanlık olarak geçen her zaman dilimi zordur. Böyle zamanlarda insanlık doğru ilacı bulsa da midesinde çok ilaçlar olduğu için hakiki dermanı da belki istimal edecek kendinde cesaret ve kudret bulamayacaktır.
Her zamankinden daha ziyade manevî hakikatlere insanlığın ihtiyacı var. Hassaten kurtuluş reçetesini elinde tutanların da manevi mükellefiyetleriyle mesuliyetleri daha da artmaktadır. Cenab-ı Hakk muvaffakiyetler versin, hayırlara vesile kılsın.
İbadetlerdeki noksanlıklar, iktisad ve kanaatsizlikten hasıl olan israf ve bunun neticesi olan kanaatsizlik ve ekonomik sıkıntılar gibi bir çok sebep insanlığın buhranını daha da arttırmaktadır.
Buhranlara en tesirli çare ahir zaman reçetesi olan Kur’an-ı Kerim’in tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatından geçmektedir. Risale-i Nur Külliyatını, mutad bir tefsir olarak düşünmek ve o gözle bakmak Risale-i Nur’un mahiyetini bilmemek ve biliyorsa da kabul etmemekten çıkmaktadır.
Risale-i Nur Külliyatını evrad makamında ve mahiyetinde okumak ve okutmak hem zındıkanın hem de mutaassıbların bir tertibi, bir vartasıdır.
Risale-i Nur Külliyatını doğru okuma ve anlama ve hayata tatbikiyle bir çok buhrana derman olacaktır. Tabiî ki gemisini kurtaran kaptan gibi kendini düşünmek bencillik, egoistlik ve bunların neticesi olan narsistlik alametidir. Bir nur talebesi elindeki hakikatleri başkasına anlatmıyor, tebliğde bulunmuyorsa şayet adım adım narsizme doğru gitmektedir.
Risale-i Nur Külliyatının mahiyetini, nurcular bilmektedir, fakat ya birilerinin tesirinde kalmış olmaları veya ülfet sebebiyle sadece kendilerine inhisar ediyorlar. Çevresindekilere tebliğ etmek ve derslere davet etmekten istinkaf edip, çekiniyorlar.
İçtimai ve ahlaki nizamın sağlanması için Risale-i Nur Külliyatıyla insanlığın buhranına çareler gösterilmesi elzemdir.
“Evet talebe, profesör, meb’us, kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.” [2]
Ne mutlu ona ki, Risale-i Nur Külliyatıyla hem kendini hem de muhitini tenvir ede…
Diyanet İşleri Yayınları Tarafından Baskısı Yapıldı
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Bu acib asırda ehl-i iman, Risale-i Nur’a; ve ehl-i fen ve mekteb muallimleri “Asâ-yı Musa”ya şiddetle muhtaç oldukları gibi, hâfızlar ve hocalar dahi “Zülfikar”a şiddetle muhtaçtırlar.
Evet meselâ i’caz-ı Kur’anî bahsindeki ekser âyetlerin medar-ı şübhe ve itiraz olmuş aynı yerlerde, i’cazın lem’aları ve Kur’an’ın güzel nükteleri isbat edilmiş.
Umum Risale-i Nur Şakirdleri namına
Said Nursî
* * *
Asa-yı Musa ( 5 )
islamiyet inancının dışında kalan “dalalet, şirk, İktezathu’t-tabiat” gibi fikirlere karşı imani meselelerin izahı ile tehvid inancı yani kainatın tek yaratıcısı olduğuna ve bunun da ALLAH’tan başkasının olmasının imkansız olduğunu akli ve mantıki çerçevede ispatı üzerinde yoğunlaşmıştır.
imani ve İslami meselelerde şüpheye ve inkâra düşenler için ”lazım ve tiryak” olduğunu ifade etmektedir.
Felsefi değil Dini bir bakış açısı ile etrafımızdaki varlıkları inceler Asa-yı Musa.
Ayrıca, ibadet, gençlik, ölümden sonra diriliş ve âhiret inancı ile dünyadaki mutluluk arasındaki ilişkiler de ele alınıyor.
• Gençlik taşkınlıklarından sakınmanın ehemmiyeti.
• İnsanı alâkadar eden daireler ve onlardaki vazifeleri.
• Herbir fen ve ilmin kendi lisanıyla Allah’ı tanıttırdığı.
• Allah’ın isimlerinin âhireti iktiza ettiği.
• Cehennem’e dair bir-iki şüpheyi izahla beraber, âhirete imanın insanın şahsî ve içtimaî hayatına ait faydaları.
• İmanın altı esasının birbirinden ayrılmayacağının izahı.
• Kur’andaki âyet tekrarlarına gelen itirazlara cevap.
• Meleklere imanın meyveleri.
gayet kuvvetli izahlarla beyan edilmektedir.
Eserin basılmasını tebrik ederim, ancak DİB YAYINLARININ diğer eserlerine göre fahiş sayılabilecek bir rakamla raflarda yer alması okuyucular için hüzün verici bir sebeptir.
Aynı eser diğer yayınlarda 150 tl gibi makul bir rakamla okurla buluşurken ve 5ciltlik başka bir tefsirin -DİB BASKISI OLAN- 406TL den okuyucuya sunulması akla başka soruları da getirmiyor değil.
DİB YAYINLARINDAN TALEBİMİZ ESERİN MAKUL OLARAK OKUYUCUYA SUNULMASI VE BASKISI TÜKENEN ESERLERİNDE BİR AN EVVEL BASILMASIDIR.
Şimdiye kadar Risale-i Nur Hizmetiyle meşgul olup tam manasıyla muvaffak olamadığımız hususunda noksaniyetimiz ve tedenniyatımız, sû-i ahvâlimiz dört sebepten gelmiş: [1]
4. Sû-i tâli’ cihetiyle ve sû-i intihap tarîkıyla müşkilü’t-tahsil olan Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi hevâ ve hevese muvafık zünub ve mesâvî-i medeniyeti tûtî gibi taklittendir ki bu netice-i seyyie zuhur ediyor. Memurîn hakkıyla vazifesini îfâ etse, memur olmayan ilcaat-ı zamana muvafık sa’y etse, sefahete vakit bulamayacaktır. Bu iki kısmın herhangisinde bir fert, sefahete inhimak gösterdi ise, bu, heyet-i içtimaiye içinde muzır bir mikrop suretine giriyor.”
Risale-i Nur’a en büyük darbe Risale-i Nur su-i istimal ve su-i tefsir edilerek vurulabilir. Bunu bilen zındıka komitesi de Risale-i Nuru hem esasatını hem de imani bahislerini tetkik ederek nereden vurabiliriz şeklinde çalışmaktadır.
Hakikatleri hem doğru hem de yanlış yani batıla hizmet edecek şekillerde tefsir ve tevil ederek insanları yavaş yavaş Risale-i Nurla vurmaya çalışıyorlar. İstikametli hizmetin esaslarını alıp inceden inceye içini boşaltmaya ve sadece okunan, kitaplarda yazılı bir veciz ifade olarak kalması için çok desiselerle entrikalar çeviriyorlar.
Hizmetimizin içine ya masası, kasası olan adamları sokuyor veya bazı mürekkep yalamış insanları sokarak etiketiyle çevresine şakşakçıları doldurmakta. Bunlar da hakikaleri eğip büküp kuşa çevirmeye veya eski kendi malumatlarını da işin içine katarak adeta bir nevi Risalelere ilmî israiliyat bulaştırıyorlar.
Bu sebeple bazı kasa, masa sahibi olan, mürekkep yalamış ve ağzı laf yapan kimselere karşı her nur talebesini müteyakkız olmaya davet ediyorum. Daima, dikkat lafzı dimağlarda kendini göstermeli.
Safi olarak Risale-i Nur ile iştigal etmek, gıl u gıştan azade olarak dimağı gubardan silkeleyerek meşgul olmak lazım. Ta ki müdahinlerin tatlı kelamlarına aldanmayalım.
Müdahinlerin hizmetlerimiz içinde bir şekilde çoğalması da başka sıkıntıları da gün yüzüne çıkartmakta. Bu müdahinler, menfaat görecekleri, nemalanacakları yer ve kimseleri iyi teşhis ve tesbit ederler. Dolayısıyla hizmet-i nuriyeyi şahsi menfaatlerine alet ederek akla hayale gelmez şeylere Risale-i Nur ve cemaati alet edilebilir.
Kim olursa olsun basiretimizi açık tutmalıyız. Yapılan işler, icraatlar şayet külliyatın esasatına ters düşüyorsa bir değil bin defa düşünmemiz gerekmektedir.
İşin garibi de müdahinlerdeki cerbeze de işin başka bir garabetidir. Bu mevzuda sarf-ı kelam edilecek çok şey var. Ama Hizmet Düsturlarıyla hareket etmek ve Esasat-ı Nuriyeyi Nurlardan ihdas ederek hareket etmek elzemdir.
Selam ve dua ile.
Muhammed Numan ÖZEL
[1] Bu kısım Divan-ı Harb-i Örfiden bilmana olarak iktibas edilmiştir. [2] Dalkavuk. Yüze gülen. Birisini yalandan yüzüne karşı medh eden. Menfaat koparmak için dostluk eden.
Neşriyat sahasındaki hizmet gerçekten çok elzemdir. Çünkü görsel ve metinsel olarak yapılan neşriyat hizmetinin milyonlarca insana ulaşabilme imkanı hasıl olmaktadır. Ki bu neşriyat faaliyeti sadece belli bir zamana değil kuşaklar arası bile ulaşabilmektedir.
Bu ve daha fazlasının farkında olan üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin en büyük neşriyat hizmeti ise, ilk olarak 1926’da nefyedildiği Burdur’da “Nurun ilk Kapısı” eseriyle başlamış olup esas neşir ve te’lifat zamanı ise 1927’de bir bahar mevsiminde sürgün edildiği Barla’da başlamaktadır.
Risale-i Nur’un temel eserleri belki yüzde 80’lik bir kısmı, “kalabalık şehirlerden uzaklaştırıp, böyle ücra bir köye atılarak ruhunda mevcud hamiyet-i İslâmiyenin feveran etmesine mani’ olmak, onu konuşturmamak, söyletmemek, İslâmî, imanî eserler yazdırmamak, âtıl bir vaziyete düşürüp dinsizlerle mücahededen ve Kur’ana hizmetten men’etmek” [1]için sürgüne gönderildiği Barla’da olmuştur.[2]
Harf inkılâbı neticesi bir gecede bütün milletin cahil bırakıldığı ve Kur’ân harfleriyle matbaala
rda eski harflerimiz olan Osmanlıca olarak kitap bastırmanın yasak olduğu bu devirde, Said Nursi’nin elle yazılarak çoğaltılan risalelerinin toplam sayısı 600.000 oldu.
Bu, gerçekten muazzam bir neşir faaliyetiydi; “iman tekniğe meydan okudu”[3]Bu dönemde telif edilen Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Şuâlar gibi 4 temel risaleler,[4] dinsizlik fikirleri karşısında Kur’ân’ın mucizevî bir tefsiri olarak zuhur etti. Ve Barla’dan nebean eden bu nurun aks-i sadası artık dünyada çınlamaktadır.
Barla, Kastamonu ve Emirdağ lahikaları adı altında yayınlanan, kendisine ve talebelerine ait mektuplar ise, bu eşsiz Kur’ân tefsirini tamamlayan ve Nur mesleğinin prensiplerini, usulünü yani metodolojisini ortaya koyan önemli neşriyat halkalarını teşkil etti. Yani teori ve pratik arasındaki ilişkileri ortaya koymaktadır.
“Matbuat [basın-yayın-medya] âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı gelmiştir”[5]sözünü de bu yıllarda söylemişti Üstad. Ayrıca yine bu yıllarda hazırlanan Tarihçe-i Hayat’taki “İnşaallah, bir zaman gelecek, Risale-i Nur Külliyatı radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir” [6] ümit ve temennisi de dikkat çekici. Bunu ancak taassuptan uzak ve backraundu çok geniş olmasıyla o zamanlarda söyleyebilir.
-“Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevi bir halaskarı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevi belayı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli beladan birisi: Hıristiyan dinini mağlup eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde ç
ıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevi istilasına karşı Risalei’n-Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’âni vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ithamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lazım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.
Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilakârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilasına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kale olduğu gibi, alem-i İslamın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mucize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasileri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmi neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belaya karşı siper olsun.
Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılap ve infilaklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?[7]
-“Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.[8]
-“Din nasihatten ibarettir. Nasihatte tesir lâzım. Tesir de hamiyet-i İslâmiyenin heyecanı ve vicdanların ihtisasına vabestedir. Biz de, cazibedar olan unvan-ı İttihad-ı Muhammedî ile herkesin vicdanına karşı bir pencere açıyoruz. Volkan gibi ceraid-i diniye ile nasayih-i diniyeyi, o mütehassis ve müteheyyiç vicdanlara yağdırmak istiyoruz. Bu teşebbüsata mâni olanlara deriz ki: Şems ve kamerin ziya ve nurundan tevellüt eden bazı mazarrat-ı cüz’iye için tulûlarına muhalefete kalkışan mecnunlar gibi, Şeriat-ı Gara ve ma’kesi olan İttihad-ı Muhammedî, bazı cüz’î ağrazların karışmasıyla tecellilerine mâni oluyorsunuz. Bir mazarrat-ı cüz’î için menfaat-i umumiye-i âlem ihmal olunmaz.[9]
-Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünki bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlub olmadı.[10]
-Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab’ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.
Acaba bu yirmi sene zarfında imân-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı bu dehşetli asırda, acib inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını ve imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?[11]
-Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risale-i Nur Külliyatını telif ediyor ki, tarihte hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara mâruz kalıyor. Fakat, sönmeyen bir azim,irade ve hizmet aşkına malik olduğu için, yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarf ederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefis ile, bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikten muhafaza edecek, eden ve etmekte olan ve âlem-i İslâmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor.[12]
-Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çok emâreler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş. Hattâ Kur’ân’ın işaretiyle tahakkuk etmiş.
Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu’da ekser okunması İkinci Harb-i Umumînin Anadolu’ya girmemesine bir vesile olduğu Sûre-i Ve’l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur’un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risalei Nur’un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belâların def’ine vesile olan bu küllî sadaka-i mâneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.[13]
-Sizin bu defa neş’eli, güzel mektuplarınız, Risalei Nur’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi ve kahraman Tahirî’nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmaya sevk etti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız.[14]
Netice-i Kelam: teknolojinin gelişmesiyle matbuat lisanı çeşitleri oldukça artmış ve ulaşılması kolay hale gelmiştir. Daha az gayretlerle çok daha fazla insana Risale-i Nur hakikatlerini ulaştırmak mümkün. Teknoloji kullanılarak matbuat lisanıyla ders vermek artık daha kolay. Çağa uygun her türlü imkânı kullanarak matbuat lisanıyla ders vermede Üstad Hazretleri ve Talebeleri bize en büyük örneği teşkil ediyor.
“Ulûm ve fünunun en parlağı olan belâgat ve cezalet, bütün envaıyla âhir zamanda en mergub bir suret alacaktır.” [15]işte bu hakikatin bir vechi de matbuat lisanıyla konuşmaktır.
[1] Tarihçe-i Hayat (152) [2] Barla, ehl-i imanın manevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın te’lif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, Millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalalet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’andan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû’ ettiği beldedir.
Barla, rahmet-i İlahiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lütf-u Yezdanînin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm Milletinin evlâdları ve Âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemaan ettiği bahtiyar yerdir. Tarihçe-i Hayat s. 151
[3] Tarihçe-i Hayat (632) [4] Bkz. Tarihçe-i Hayat s. 682 [5] Mektubat s. 482 [6] Tarihçe-i Hayat s. 163 [7] Mektubat s. 482 [8] Lem’alar s. 266 [9] Asar-ı Bediiyye / Makaleler, s. 540 [10] Tarihçe-i Hayat (482) [11] Mektubat s. 482 [12] Tarihçe-i Hayat s. 161 [13] Emirdağ Lâhikası-l s. 33 [14] Emirdağ Lâhikası-l s. 82 [15] Sözler s. 264