Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Medeniyet-i Fazıla Nasıl İnşa Edilir?

Her toplumun ve hizmet hareketinin esaslarında, düsturlarında kaymalar söz konusu olabilir. Hakka hizmet etmek iddiasında olan insanlar İslamiyeti dinimizin menbaları olan Kitabullah ve Sünnet-i seniyyeden sağlam bir şekilde ders alarak toplumu bu esaslarla tahkim ve teçhiz edilmelidir.

“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.”[1]

Burada dikkat çeken birçok şey var. Ama bu yazıda dikkat çekmek istediğim “ef’alimizle izhar” etmek üzerine olacaktır. Çünkü “Vefa, gavr-ı in’idama çekildi.. tufan-ı gadr feverana başladı. Kavl veamel ortasında uzun bir mesafe açıldı…”[2]

Vefa, insan âleminde adem çukuruna çekilince vefasızlık ortalığı boş bulup her alanda kendini göstermeye ve ipleri eline alıp her şeyi dizginlemeye çalışmaya ve adeta buralar benden sorulur gibi bir eda ile külhan beyi olmaya çalışmaya başladı. Neticede hainlik, merhametsizlik, haksızlık, zulüm, hile hurda, üçkâğıtçılık tabelaları da etrafta görünmeye başladı.

Tabikî burada şunu da görmemiz çok ve çok elzemdir ki, vicdanımızla muhasebe ettiğimizde hangi şeylere vefasızlık ettik ki, başımıza gelen merhametsizlik, hainlik, haksızlıklar ve zulümler oldu.

Müslümanlar olarak, kitap ve sünnetten ayrıldık ki kader-i İlahi vefasızlıkla bizi imtihan ediyor. Çünkü esasatımızdan inhiraflar zikzaklarımız var. Medeniyet fantezileri dünyanın cazibesi farkında olsak da olmasak da insanları hallaç pamuğu gibi yaptı.

Vefa; tesis edilmiş olan sevgiyi sürdürme, yeni sevgi ve dostluk bağlılığı kurmak gibi anlamlarına gelmektedir. En büyük vefa ise ezelde bezm-i elestte Rabbimize verdiğimiz söze ve misaka yemine bağlılıktır. Yani fıtratımıza geri dönmektir.

“Cihet-ül vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peyman ve yeminimiz imandır. Mademki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-i Kelimetullah ile mükelleftir.”[3]

Bir ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“…Bana verdiğiniz sözde durunuz ki, size verdiğim sözde durayım…”[4]

Yapılan akitlere verilen sözlere bağlılığın bulunmadığı toplumlar daima güvensizlik ortamında nefes alır verir ve daima içinde bir acabalar olur.

(Kavl) Söz ve amel ortasındaki uzun mesafelerin olması da vefanın toplumdan kalkması sebebiyledir. Ahlaki davranışın zirvesi ve temeli üzerinde “vefa” yazılı olan anahtarda saklıdır.

Sözlerin ve amellerin arasında tersliklerin olduğu bir toplumda vefadan söz edilemeyeceği de su götürmez bir hakikattir.

“Vefa, gavr-ı in’idama çekildi.”: Vefa yokluk çukurunu inzivagah olarak tercih edince,

“Tûfan-ı gadir feverana başladı.”: Hainlik, merhametsizlik, haksızlık ve zulmün her türlüsü feveran etmeye başlıyor.

“Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı.”: Söz–fiil tutarsızlığı oldu.

Risale-i Nur hizmetiyle insanlıktan vefasızlığı silmek ve vefayı o inzivagahtan çıkarıp insanları iman, İslam hamuruyla mezcetmeyi şiar edinmekteyiz. Bu hizmetimizin semeresini hemen beklemek elbetteki acelecilik olacaktır. Çünkü bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar fakat bir kibrit bir milyn ağaçtan daha fazlasını yakabilir.

Bu sebeple Tahrib, tamirden pek çok defa eshel…”[5] olduğunu unutmayarak daima ve daima tamir ve ıslah hizmetlerini sabır ve itina içinde yaparak esastan taviz vermeden ruh-u asliyi rencide etmeden hareket etmemiz elzemdir. Tamir, tahripten her zaman zor ve müşkülatlı olduğunu unutmamalıyız. Zamana zemine yayılan bu hizmetimizde azami dikkat etmeliyiz.

Risale-i Nurla hem hal olup latifelerimize sindirip kavl ve amelimizde rehber etmeliyiz. Kavl ve amelimizi işlerimize, hayatımıza tecelli ettirerek “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”[6] Sözünü hayatımla gösterip “işte bir Müslüman!” sözünü her şeyimizle göstermeliyiz.

Bunun neticesinde Risale-i Nur ile baş başa kalmasıyla aradığı şuuru bulur ve artık o, okuduğunu yaşayan bir Nur Talebesi olur, şuurlu bir mü’min olarak Allah’ın emirlerini Resulünün sünnetlerini huşû ile tatbik eder. Zaten maksad da budur. Böyle ki, toplumda Rasulü Ekrem (asv)’ın bir varisi, vekili olacaktır.

Risale-i Nur sohbetlerinin en dikkat çeken vasıflarının başında ihlâs, uhuvvet ve samimiyet gelmektedir. Risale-i Nur dersleri ruha, kalbe, akla kapı açar, iradeyi bloke etmez.

Vefayı toplumda hükümferma etmek ve kavl ile amelin arasını kapatıp medeniyet-i fazıla inşa edilebilir.

Selam ve dua ile.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat (90)
[2] Muhakemat (96)
[3] Tarihçe-i Hayat (59)
[4] Bakara, (2/40)
[5] Sözler (168)
[6] Tarihçe-i Hayat (16)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Dürüstlüğün Hayatımızdaki Tezahürleri

Dürüstlüğün Hayatımızdaki Tezahürleri

“Beni hayra, doğruluğa ve takvaya muvaffak eyle; ve yüksek cemaat ile Firdevs Cennetine yerleştir.”[1]
 
Doğru yolu tanıyan kimse, onu kendine maksad yapar ve o yolda gider. Onu tanımayan ise, ifrat ve tefritte kalır. İsraf, iktisadın zıddı olup hayatta ve amelde hadd-ı istikameti aşmaktır.[2]
 

Dürüstlük

Doğruluk, dürüstlük ve adalet prensiplerine dayalı olarak davranma durumunu ifade eder. Dürüst bir kişi, başkalarına karşı açık ve doğru olmayı, güvenilir ve adil davranmayı bir hayat prensibi haline getirmiştir. Böylece sözlerinde ve işlerinde doğruluktan sapmamayı, başkalarını kandırmamaya, aldatmamaya ve genel olarak etik/ahlâkî değerlere sadık kalmayı içerir.
Dürüstlük, kişisel ve profesyonel ilişkilerde güvenin temelini oluşturur.

Hizmette Dürüstlük

Risale-i Nur hizmetinde ve sair hizmetlerde hatta hayatın tüm sahasında insanı dürüstlükten alıkoyan şey nefsine uyuyup kural ve kaidelere göre hareket etmemesidir.
Bunu Bakın Üstad Bediüzzaman şu şekilde ifade etmektedir.
“Bütün Sözlerde konuşan ben değilim. Belki, işârât-ı Kur’âniye namına hakikattir. Hakikat ise hak söyler, doğru konuşur. Eğer yanlış birşey gördünüz muhakkak biliniz ki, haberim olmadan fikrim karışmış, karıştırmış, yanlış etmiş.”[2]
Peki dürüst hizmet edersek ne olur?
Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır.[3] 
Yani hem İslamiyeti hem de İslamiyet’e hizmeti hem de bu manalarla kendi maneviyatımıza katkı sağlayacağız.

Ticaret Ahlakı

İş dünyasında etik ve dürüstlük prensiplerine dayanan bir davranış biçimidir. Bu, ticaretteki taraflar arasında adil, şeffaf ve güvenilir ilişkiler kurma, sözleşmeleri yerine getirme, müşteri memnuniyetine odaklanma ve genel olarak dürüst ticaret uygulamalarını içerir.

Dürüst Ticaret

Etik ve ahlaki değerlere dayanan, şeffaf ve âdil ticarettir. Bu, işletmelerin müşterilere, tedarikçilere ve diğer iş ortaklarına karşı dürüst ve güvenilir olmalarını içerir.
Dürüst ticaret, sahte tanıtımlardan, hileli uygulamalardan kaçınmayı, sözleşmelere sadık kalmayı, ayıplı ve kusurlu mal veya hizmetten kaçınmayı ve iş ilişkilerinde şeffaflığı ön planda tutmayı içerir. Bu prensipler, iş dünyasında sürdürülebilir ve uzun vadeli başarı için önemlidir.
İnsan ne kadar hileli ve usulsüz hizmet veya mal sunarsa belki geçici olarak insanları aldatıp kâr edebilir ama uzun vadede zarar eder. Çünkü “Aldatan, aldanandır.”

Ticaret Ahlakı

İş dünyasında etik ve dürüstlük prensiplerine dayanan bir alışveriş, bir davranış biçimidir. Bu, ticaretteki taraflar arasında adil, şeffaf ve güvenilir ilişkiler kurma, sözleşmeleri yerine getirme, müşteri memnuniyetine odaklanma ve genel olarak dürüst ticaret uygulamalarını içerir. Dürüst ticaret anlayışına ben temiz ticaret diyorum. Çünkü daima olumlu geri dönüşler söz konusudur.
Dürüst ticaret, sahte tanıtımlardan, hileli uygulamalardan kaçınmayı, sözleşmelere sadık kalmayı ve iş ilişkilerinde şeffaflığı ön planda tutmayı içerir. Bu prensipler, iş dünyasında sürdürülebilir ve uzun vadeli başarı için önemlidir.

Ticarette Rol Modellik

İş dünyasında etik değerlere uygun davranış sergileyerek diğerlerine örnek olmayı içerir. Dürüstlük, şeffaflık, müşteri memnuniyetine odaklanma ve toplumsal sorumluluk gibi değerleri benimsemek, iş dünyasında güvenilir bir figür olmanın temelidir. Rol model bir ticaret profesyoneli, sadece başarıya değil, aynı zamanda etik standartlara da önem verir ve bu değerleri iş ilişkilerine yansıtarak sektörde olumlu bir etki oluşturur.
Kaliteli ürün ve hizmet anlayışını vizyon haline getirerek rol model olmak özelikle her Müslümanın bir hedefi olmalıdır. İslamiyeti sadece abdest ve namaza, oruç ve zekâta indirgemek aslında din düşmanlarının hedef adımlarından birisidir. Buna bir tür evangelist Müslümanlık denebilir yani nedir derseniz İslamiyetsiz Müslümanlık diyebiliriz.
Bu konuda İmam-ı Azam hazretlerinin şu kıssasını nakletmek istiyorum
İmâm-ı A’zam Hazretleri, kendisine satın alması için ipekli bir elbiselik getiren kadına malının fiyatını sormuştu. Kadın:
“Yüz dirhemdir, yâ İmâm!” deyince itiraz etti:
“Hayır, bu daha fazla eder…” buyurdu.
Kadın şaşkınlıkla yüz dirhem artırdı. İmâm-ı A’zam yine kabul etmedi. Kadın yüz dirhem daha artırdı, sonra yüz dirhem daha… İmâm-ı A’zam:
“Hayır, bu dört yüz dirhemden de fazla eder.” deyince kadıncağız:
“Yâ İmâm! Siz benimle alay mı ediyorsunuz?” demekten kendini alamadı.
Bunun üzerine İmâm, kadının, malın gerçek fiyatını öğrenmesi için işten anlayan birini çağırttı. Gelen kişi, elbiseliğin fiyatını beş yüz dirhem olarak belirledi ve İmâm-ı A’zam onu bu fiyattan satın aldı.

İş ahlakı

İş ahlakı, bir işletmenin veya bireyin iş dünyasındaki etik davranış standartlarına uymasıyla ilgili prensipleri ifade eder. Bu, dürüstlük, şeffaflık, adalet, güvenilirlik ve sorumluluk gibi değerlere dayalı olarak iş yapma şeklini kapsar.
İş ahlakı, işletmelerin çalışanlarına, müşterilere ve topluma karşı sorumlu ve adil bir şekilde davranmalarını teşvik eder.
İş ahlakı prensiplerine uyum, uzun vadeli başarı, sürdürülebilirlik ve güvenilirlik açısından önemlidir.
İş ahlakında işletme sahipleri müşteri memnuniyetini ne kadar arttırmak istiyorsa çalışanlarının haklarına da en az o derece dikkat etmelidir. İşçilerini ihmal eden, haklarını gözetmeyen, gasp eden bir işletmecinin karşılaşacağı şey hiç şüphesiz ki düşük motiveli çalışan temposu olacaktır. Bu da hem ürün ve hizmete hem de kasaya yansıyacaktır.
“Sattığı zaman kolaylık gösteren, satın aldığı zaman kolaylık gösteren ve hakkını isterken kolaylık gösteren kula Allah merhamet eylesin.” [5]
İşin özü “Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır.” [3]
S- Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?
C- Doğruluk.
S- Daha?
C- Yalan söylememek.
S- Sonra?
C- Sıdk, sadakat, ihlas, sebat, tesanüddür.
S- Neden?
C- Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.[7]

Dürüst Ticaretle Alakalı Bazı Hadisler.

“Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldır.”
Tirmîzî, Zühd, (19)
“Âdemoğlunun iki dere dolusu malı olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun içini / karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.”
Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, (116)
Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Kusurunu açıkça söylemeden, bir Müslümanın diğerine herhangi bir ayıplı malı satması helâl değildir. Hadisi Şerif-İbn Mâce, Ticâret, 45
Ey insanlar! Allah’tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Hiç kimse (Allah’ın kendisine takdir ettiği) rızkı —geç de olsa— elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helâl olanı alın, haram olanı terk edin!
Hadisi Şerif-İbn Mâce, Ticâret, 2
“Altın ve gümüş paranın, kibir ve gurur taşıyan elbisenin kulu olan helak olsun!.. Çıkar düşkünü (muhteris) kişiye (dilediği) verilirse memnun olur, verilmez ise razı olmaz (ilâhî taksim ve takdire isyan eder).”
Buhârî, Rikak,10; Cihad, 70; İbn Mâce, Zühd, (8)
“Allah, sizin namazlarınıza, oruçlarınıza değil, para münâsebetlerinize bakar.” buyurmuştur. (bk. Kenzul-Ummal, h. no: (8435, 8436)
“Alışverişte vukû bulan lüzumsuz sözler ve yemînler olur; işe şeytan ve günâh karışır. Ticâretinizi sadaka ile karıştırınız (temizleyiniz)!”
Ebu Davud, Büyû 1; Tirmizi, Büyû 4; Nesai, Eyman 7)
“Tüccârlar kıyâmet günü fâcirler olacaklardır. Ancak dürüst ve doğrulukta bulunanlar müstesnâ…” (Tirmizî, Büyû , 4; İbn Mace, Ticârât, 3)
“Malı piyasaya süren kazanmış, pahalıya satmak için bekleten ise, Allah’ın lânetine uğramıştır.”
 (İbn Mace, Ticârât, 6)
“Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap da vardır.”
ifadelerini üç defa tekrarladığını işiten Ebû Zerr -radıyAllahü anh-:
“Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar, kimlerdir onlar yâ Rasûlallah!” diye sordu.
Rasûlullah -sallAllahu aleyhi ve sellem-:
“Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, verdiğini başa kakan ve yalan yeminle malını pazarlayan!” buyurdu.
(Müslim, İman, 171)
Bu konuda bir çok kutsi kaynağımız var son olarak bir ayet-i kerime meali nakletmek istiyorum
“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret olması hâli müstesnâ, mallarınızı, bâtıl (haksız ve harâm yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin! Ve kendinizi öldürmeyin! Allah size karşı pek merhametlidir.”
(Nisâ. 4/29)

Dürüstlükle alakalı meşhurlardan sözler

“Dürüstlük her zaman en iyi politikadır.” – George Washington
“Dürüstlük, zenginlikten daha değerli bir mirastır.” – Frank Sonnenberg
“Dürüstlük, en kârlı yatırımdır.” – Bernard M. Baruch
“Bir şeyi asla değiştirmem gerekmiyorsa, o da dürüstlüktür.” – Mark Twain
“Dürüstlük, karakterin anahtarıdır.” – Unknown
“Dürüstlük, güvenin temel taşıdır.” – Joel Osteen
“Dürüstlük, yaşamın en iyi politikasıdır, çünkü insanın kendisiyle barışık olmasını sağlar.” – Zig Ziglar
“İnsanların sizi hatırlamasını istiyorsanız, dürüst olun.” – Warren Buffett
“Dürüstlük, en karanlık gecede dahi bir yıldız gibi parlar.” – Elizabeth Barrett Browning
“Dürüstlük, en değerli varlıktır; çünkü onu kaybettiğinizde, her şey kaybolur.” – Anonymous
“Evet sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir.” – Bediüzzaman Said Nursi
Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Dipnotlar

[1] Celcelutiye 82. Beyit
[2] Esasat-ı Nuriye (89)
[3] Tarihçe-i Hayat (82)
[4] Sözler (651)
[5] Hadisi Şerif-İbn Mâce, Ticaret, 28
[6] Tarihçe-i Hayat (85)
[7] Hutbe-i Şamiye (45)
Kaynak: Risale Haber

Risale-i Nur Külliyatını Etkili okuma teknikleri

Risale-i Nur Külliyatını Etkili okuma teknikleri

-S. Neden Etkili okuma teknikleri kullanmalıyız?

-C. Daha hızlı ve anlayarak okuma becerilerinizi geliştirmemize yardımcı olabilir.

“En iyi” okuma teknikleri kişisel tercihlere ve hedeflere göre değişebilir. Ancak genel olarak, hem hızlı okumayı hem de anlama düzeyinizi artırmanıza yardımcı olabilecek bazı etkili okuma teknikleri şunlar olabilir:

Hızlı Göz Gezdirme: Metni önce hızla tarayarak başlayın. Başlıklar, alt başlıklar ve özetler size genel bir fikir verir.

Ana Fikri Yakalama: Metnin ana fikrini veya amacını anlamak önemlidir. Paragrafların ilk ve son cümlelerine odaklanarak bu ana fikri yakalayabilirsiniz.

Kelime Gruplarıyla Okuma: Kelime gruplarını bir arada okuyarak tek tek kelimeleri takip etmek yerine akıcılığı artırabilirsiniz.

Sık Sık Soru Sorma: Okurken kendinize sık sık sorular sorun. Bu, odaklanmanıza ve anlama düzeyinize yardımcı olabilir. Neyi okuduğumuzu, neden okuduğumu ve niçin okuduğumu sormalıyız kendimize.

Not Alma: Önemli noktaları, vecizeleri veya kavramları not almak ve vecizeler üzerine vecizeleri yorumlayarak metni daha iyi anlamamıza ve hatırlamamıza yardımcı olabilir.

Hızlandırılmış Okuma Teknikleri: Subvokalizasyonu (sessizce okuma) ve göz sıçramalarını azaltarak hızlanabilirsiniz. Ancak anlama seviyenizi korumak önemlidir.

Bağlamı Anlama: Metindeki cümlelerin ve paragrafların birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Bu bağlantıyı kurmak, metni daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Pratik Yapma: Düzenli olarak farklı metin türleri okuyarak pratik yapmak, okuma hızınızı ve anlama kabiliyetimizi geliştirebilir.

Günlük Okuma Hedefleri Belirleme: Kendinize her gün belli bir sayıda sayfa veya belli bir süre okuma hedefi belirlemek, alışkanlık geliştirmenize yardımcı olabilir. Düzenli olarak okumalar yapmak anlama ve muhakeme kabiliyetinizi de arttıracaktır.

Odaklanma ve Rahatlık: Okurken dikkatinizi dağıtan faktörleri minimize edin. Rahat bir okuma ortamı oluşturmak da önemlidir. Telefon, bilgisayar vb. şeylerle iletişimi kesmelisiniz. Sürekli telefon, saat vs. ile ilgilenmek dikkatinizi dağıtabilir.

Unutmayın ki herkesin okuma hızı ve tarzı farklıdır. Bu teknikleri deneyerek siz kendiniz için en iyi yöntemleri bulabilirsiniz.

Verimli okuma teknikleri, hem hızlı okumayı hem de anlama düzeyinizi artırmayı amaçlar. İşte verimli okuma için kullanabileceğiniz bazı yöntemler:

Hedef Belirleme: Okuma amacınızı ve neyi öğrenmeye çalıştığınızı belirlemek, odaklanmanıza yardımcı olabilir.

Önizleme: Metni hızlıca gözden geçirerek başlıklar, alt başlıklar, resimler ve özetleri inceleyin. Bu, metni daha iyi anlamak için bir temel oluşturabilir. Önemli noktaları vurgulayarak gözünüzü metinde gezdirmek de faydalı olabilir.

Konteksti Kavrama: Cümleleri ve paragrafları tek tek değil, bir bütün olarak düşünerek okuyun. Bağlamı anladığınızda anlama seviyeniz artacaktır.

Zaman Yönetimi: Belirli bir süre boyunca yoğunlaşıp okuyun, ardından kısa bir ara vererek dinlenin. Bu yöntem, verimli okumanızı destekleyebilir.

Geribildirim Alma: Okuduğunuz kitap hakkında başkalarının görüşlerini veya yorumlarını almak, farklı bakış açılarıyla görmeye yardımcı olabilir.

Unutmayın ki, sürekli olarak pratik yapmak ve esnek olmak, okuma becerilerinizi geliştirmenize yardımcı olacaktır.

KUR’AN-I KERİM’DE OKUMA VE BİLGİ EDİNME KONULARIYLA İLGİLİ PEK ÇOK AYET BULUNMAKTADIR. İŞTE BAZI ÖRNEKLER:

  • “Oku” Ayeti (Alak Suresi, 1-5): “Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘Alak’ adlı bir embriyo halinden yarattı. Oku! Rabbin en büyük cömerttir, Kalemle öğrettiği gibi insana bilmediğini öğretti.”
  • “Bilgi Sahiplerini Üstün Kılma” Ayeti (Mücadele Suresi, 11): “Allah, içlerinden iman edenlere ve iyi işler yapanlara, kendilerinden öncekileri nasıl üstün kıldıysa, onları da yeryüzünde mutlaka öyle üstün kılacaktır. Onlar için seçtiği dinini onlara yerleştirecek, onları korkularından emin kılacaktır. Bana kulluk etmelerini, bana hiçbir şeyi ortak koşmamalarını emrederim. Kim (Allah’a) kulluk ederse, artık o, hakkıyla kulluk etmiş olur.”
  • “Bilmediklerinizi Sorun” Ayeti (Nahl Suresi, 43): “Bilmedikleri şeyleri sana sorarlar. De ki: ‘Bilmedikleri şeyleri size ben de söylemem. Sizin için Allah, bir hayır yazmış olur.’ Eğer ben onlara anlatsaydım, o zaman siz, inkâr edenler, yalancılar olurdunuz.”
  • “İlim Sahiplerine Saygı” Ayeti (Fatır Suresi, 28): “Onlar, Allah’ın fazlından insanlara verdiği ilmi yalan saymazlar. Oysa ki bu, ancak kalplerin içinde olan bir ilimdir. Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi bilir.”
  • “Bilgi Edinmek İçin Yolculuk” Ayeti (Casiye Suresi, 20): “Ve yeryüzünde dolaşıp gezip Allah’ın yaratmasından nasıl meydana geldiğini düşünsünler.”

Bu ayetler, bilginin ve okumanın İslam dininde ne kadar değerli olduğunu vurgulayan örneklerdir. Dinin öğrenilmesi, anlaşılması ve bu bilgiye dayalı yaşam şeklinin benimsenmesi büyük bir öneme sahiptir.

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’İN (ASV) HADİSLERİNDE OKUMA, ÖĞRENME VE BİLGİ EDİNMEYLE İLGİLİ PEK HADİS-İ ŞERİF YER ALMAKTADIR. İŞTE BAZI ÖRNEKLER:

  • “İlim Öğrenmek” Hadisi: “Kim bir yol üzerinde Allah için bir ilim öğrenirse, Allah onun için cennet yolunu kolaylaştırır.” (Sahih Müslim)
  • “İlim Arayışı” Hadisi: “Kim bir yere, ilim öğrenmeye giderse, Allah onu cennet yollarından bir yolculuk yapmış gibi kaydeder. Kim de ilim tahsil etmek gayesiyle bir yere gitmezse, ona Allah, cehennemden bir yolculuk yapmış gibi kaydeder.” (Tirmizi)
  • “Bilginin Değerine Dair” Hadisi: “Allah bir kimsenin hayrını dilerse ona dinde anlayış verir. Kim bir insanın yüzünü hoşnut ederse Allah da onun yüzünü hoşnut eder. Kim bir insanın yüzünü çirkinleştirirse Allah da onun yüzünü çirkinleştirir.” (Tirmizi)
  • “Bilgi Sahiplerine Saygı” Hadisi: “Mü’min için hem öğreten hem de öğrenilen kişi hayırlıdır.” (Tirmizi)
  • “Bilgi ve Amel” Hadisi: “Kişinin ameli, ilim sahibi olduğu gibi olmaz.” (İbni Mace)
  • “İlim Sahiplerine İhsan” Hadisi: “Kim bir kavme İslam ile bir iyilik getirirse, o iyilik kendisine yapılan ihsandır. Kim de bir kavme kötülük getirirse, o kötülük kendisine yapılan bir kötülüktür.” (Tirmizi)

Bu hadislerde görüldüğü gibi, Efendimiz Hz. Muhammed (asv), ilmin ve öğrenmenin değerini vurgulamış, insanların bu yolda çaba sarf etmelerini teşvik etmiştir. İslam’ın öğrenmeye ve bilgi edinmeye verdiği önem, hadislerde açıkça ifade edilmektedir.

OKUMAK VE BİLGİ EDİNMEK İLE İLGİLİ BAZI MEŞHUR SÖZLER:

  • “Bir saatliğine hükmetmek istersen, kitap oku.” – Çin Atasözü
  • “Kitaplar olmadan dünya boş bir orman gibidir.” – Thomas Jefferson
  • “Bir insanın dünyasını değiştirmek istiyorsanız, ona bir kitap verin.” – Malcolm X
  • “Okuma, insanın yaşamına renk katan bir mürekkeptir.” – André Maurois
  • “Okumak, düşünmektir; düşünmek, yaşamaktır.” – François-Marie Arouet Voltaire
  • “Kitaplarla dolu bir oda, bir arkadaştır.” – Çin Atasözü
  • “Bir insanın en sadık dostu ve en sadık danışmanı kitaptır.” – Samuel Smiles
  • “Kitaplar, insanların unuttuğu veya henüz öğrenmediği şeyleri hatırlatan dostlardır.” – Charles W. Eliot
  • “Bir insanın en büyük serveti, öğrenmiş olduğu şeylerdir.” – İmam Şafi
  • “Kitap okumak, insanın tüm dünyasını genişletir.” – Jacqueline Kennedy Onassis
  • “Bir insanın en büyük lüksü, kitaplarla dolu bir odada vakit geçirmektir.” – Mark Twain

Bu güzel sözler, okumanın değerini ve gücünü anlatıyor. Kitaplar ve okuma, insanların düşünce dünyasını genişletir, bilgiyi artırır ve hayata daha zengin bir perspektifle bakmamıza yardımcı olur.

  • “Kendini oku…” Sözler (687)
  • “dikkatle oku!” Lemalar (253)
  • “okumak ve okutmakla tam terbiye almak lâzım geliyor.” Şualar (193)

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’TEN OKUMAKLA ALAKALI SÖZLER

Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitap ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır. Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icap eder.

Bir Dava Adamından Notlar (13)

• 180 değil, 1080 defa okunsa yine az.

En mühim iki şey:

okumak;

uhuvvet ve ihlâs, yani samimiyet dairesinde hizmet.

• İstidatları inkişaf ettirmek için çok okumak.

Daima okumak.

• Dem ve damarlarımıza karışacak derecede okumak.

• Az da olsa devamlı okumak.

Okumak, yazmak, dinlemek, susmak.

• Satır satır, kelime kelime okumak.

• “Hizmet, hizmet” derken şahsî dersini unutanın, hizmeti muvakkat olur.

Şimdi oku, kabirde okuyamazsın.

Hususî okumanı terk etme.

• Büyük zatların sözünde bazen yetmiş mana bulunur.

• Her şey, her mesele okumakla halledilir. Zira eserlerde hepsi var. Fakat insan görmüyor.

• Oku, oku, her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’an’la temizlensin. Aklın nur-u İslâmla işlesin ve yükselsin.

Hem de nazar-ı dikkate almak lâzımdır ki: Kim bir şeyde çok tevaggul etse; galiben başkasında gabileşmesine sebebiyet verir.

• Büyük zatların sözünde bazen yetmiş mana bulunur.

• Her şey, her mesele okumakla halledilir. Zira eserlerde hepsi var. Fakat insan görmüyor.

• Oku, oku, her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u İlâhî ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’an’la temizlensin. Aklın nur-u İslâmla işlesin ve yükselsin.

Bir Dava Adamından Notlar (26)

• Okumak, okumak, okumak, yine okumak…

Okumaktan yorulunca ne okuduğunu okumak veya kitâb-ı kebîr-i kâinatı okumak…

Bir Dava Adamından Notlar (29)

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

Enfüsi Kudüs’ün İşgal Edilmiş!

Enfüsi Kudüs’ün İşgal Edilmiş!

     Her şeyin bir zahiri bir batını bir evveli bir ahiri var. Kudüs, Filistin ve Benî İsrail 1900’lerin ortalarından itibaren gündeme gelmeye başlamıştır.

İngilizlerin filistini işgal edip zorla evlerinden, yerlerinden, yurtlarından çıkartılıp boşalttıkları bu yerlere getirilen Yahudilere işgalci olan İngilizler tarafından hediye edildi. Asıl toprak sahipleri olan Filistinlilerde muhacerete tabi tutulmuştur.

   “Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını”[1] yedikleri halde kendi bu sinikliklerini izale etmek için de insan hayatına giren veya girmesini istedikleri her şeyi ürettiler ya bizzat kendileri ya da adamlarına ürettirerek hayata müdahale ediyorlar. Bu üretim de işin garibi mevcut olan ürünler içinde ya en lezzetlisi ya da kalitelisi olarak karşımıza çıkmakta.

   Genç beyinleri, körpe dimağları kendi istedikleri şekilde şekillendirmek için de diziler, filimler, oyunlar, uygulamalar üretmekteler. Bunun temelinde yatan sebepse kendileri Cehennemlik oldukları için kendilerine zor zamanlarda kucak açan başta Müslümanlara ve darbesini yemiş oldukları Hristiyanların da kendileriyle beraber  Cehenneme gitmeleri.. ve tüm maddi ve manevi terakkilerini durdurmak için var güçleriyle çabalıyorlar.

   Filistin’e gemiyle geldiklerinde “Almanlar ailemizi mahvetti siz de umutlarımızı mahvetmeyin” şeklinde pankart asan ve kendilerini acındıran bu Yahudiler bugünse tüm insanlığın kanına, DNA’sına girerek adeta herkesten hınçlarını alıyorlar.

   Bu şekilde çalışan Yahudiler, istisnasız her ülkeye yerleşmiş ve ya açıkça Yahudi kimliğiyle veya o ülkenin kimliğine bürünüp Sabatay şekilde yaşamlarını sürdürmekteler.

   Çalışmalarıyla bugün bakıyoruz ki, kendisi Hafız olan ama namaz ve niyazda gözü olmayan, ismi Müslüman; fakat itikad ve amelde çok yalpalar yapan, haramları da helal sayan veya İslami bir hassasiyeti kalmamış bir insan kitlesi türedi.

   Uzun zamana yayılmış olan bu insan tahrip planları küçük adımlarla ilerleyerek karşımıza çıkmakta. Ahlâksız, edepsiz, hayasız, arsız bir şekilde karşımıza çıkan yeni neslin mimarı doğrudan ve dolaylı olarak Yahudi lobilerinin faaliyetleridir. Bu faaliyetlerle şu anda hemen hemen herkesin enfüsi Kudüs’ü işgal altında az veya çok olarak herkesin Filistin’i ele geçirilmekte. İslami hassasiyetimizi arttırarak ve Yahudileşme temayüllerinden uzak kalarak ancak kendi Kudüs’ümüzü ve harici Kudüs’ümüzü işgalden kurtarabiliriz. İslami hassasiyetler olmazsa zaten iman ve islama ait olan şeylerde sıradan, değersiz bir hale gelecektir.

       Hülasa, İslamiyet’in gerektirdiği şeylerden uzaklık nisbetinde enfüsi Kudüs’ümüz işgal edilmiştir.

         Ne mutlu farkındalığını arttırabilene..

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

 

[1] Şualar ( 507 )

 

Kaynak: RisaleHaber

Bediüzzaman ve Risale-i Nur Hakkında Yazmak ve Bediüzzaman’dan Ders Almak

Bediüzzaman ve Risale-i Nur Hakkında Yazmak ve Bediüzzaman’dan Ders Almak

Bediüzzaman ve Risale-i Nur Külliyatı ile alâkalı veya onun fikriyatı ve hatt-ı hareketi hakkında herhangi bir şey yazmak kolay olmadığının farkındayım.

Çünkü bir çok okuru, muhibbanı ve müntesibi ve münekkidi olan bir isim Bediüzzaman. Resmi tarih tarafından bir çok bilgi belge ya sümen altı edilmiş veya imha.

Çarpıtılmış bir yorum veya yazı veya iddia ortaya atıldığında buna cevap verecek her yerde, her şehirde ve meslekte ‘talebe-kardeş-dost’ sıfatlarına haiz, ehl-i tahkik bir okuyucu kitlesi mevcut.

Evet, Bediüzzaman hakkında yazılmış epey biyografi ve kitap var. Ancak daha kronolojik ve tarihî hadiseleri de nazara alarak bilinenlerden hareket ederek saklı ve sırlı kalan noktalara temas edecek bir çalışma ortada tam manasıyla bulunmamaktadır. Resmi tarihin hemen her günü zapturapt altındayken Bediüzzaman gibi bir dâhiyi adeta yok sayarak hareket etmesi de bazı parmaklar tarafından Bediüzzaman’ın tanıtılmak istenmemesi adeta hiç tarih sahnesine çıkmamış gibi gösterme gayretidir diye düşünmekteyim.

Abdulkadir Badıllı, Ahmet Akgündüz, Necmeddin Şahiner ve Ömer Özcan gibi ağabeylerimizin tahkikli olarak Tarihçe-i Hayat ve Risale-i Nur üzerine olan çalışmaları bu sahada en kapsamlı çalışmalardır. Neredeyse Anadolu’yu adım adım dolaşarak vücuda getirilen “Ağabeyler Anlatıyor” serisi ise en güncel çalışma olarak müdakkik nur talebelerini beklemektedir. Tabi tadat ettiğim eserler benim mesmuatıma göredir, bilmemem yoktur manasına da gelmemektedir.

Mesela, 31 Mart Hadisesi, İstanbul Hayatı, Esaret Günleri, Talebelik Yılları… Şu an için resmi tarihçe gün yüzüne çıkmayan ve hakkında da çok fazla malumat olmayan dönemlerdir.

Risale-i Nur sahasında da Hizmet Düsturları ve Risalelerin hayata tatbikinin ders verilmesi de gayet mühimdir. Nasıl ki, din camiye mahsustur anlayışını reddediyorsam, Risale-i Nur’un da sadece kıraat edilecek mübarek bir evrad kitabı anlayışını da reddediyorum.

Risale-i Nur bu zamanda bizlere dinin yaşanabilirliğini, iman ve İslam hakikatlerini tevhid ve istikametten sapmadan/saptırmadan bizlere ders vermektedir.

Bakın nur talebelerine almış oldukları nur dersleriyle içtimai hayatın her sahasında bulunup kendilerini muhafaza ederek çevrelerine elden geldiği kadar bu nurları anlatmaktalar.

Hülasa, Bediüzzaman ve Risaleleri hakkında yazmak kolay değildir. Ama nur risalelerinden istifade etmek kolaydır. Çünkü her an üstad Bediüzzaman Hazretlerinden ders alınabilir.

Bunun usulünü ve yolunu gelin Risale-i Nur’dan dinleyelim.

“Sureten görüşmediğimizden merak etmeyiniz. Bizler manen her zaman görüşüyoruz. Benim ehemmiyetsiz şahsıma bedel, Nurdan elinize geçen hangi risaleyi okusanız veya dinleseniz, benim âdi şahsım yerine Kur’anın bir hâdimi haysiyetiyle beni o risale içerisinde görüp sohbet edersiniz. Zâten ben de sizinle bütün dualarımda ve yazılarınızda ve alâkanızda hayalimde görüşüyorum ve bir dairede beraber bulunmamızdan her vakit görüşüyoruz gibidir.” (Şualar (489)

“Benim ile hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risaleyi açsa; benim ile değil, hâdim-i Kur’an olan üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir.” (Tarihçe-i Hayat (285)

“Risale-i Nur’u okumak, on defa benimle görüşmekten daha kârlıdır. Zâten benimle görüşmek; âhiret, iman, Kur’an hesabınadır. Dünya ile alâkamı kestiğim için, dünya hesabına görüşmek manasızdır. Âhiret, iman, Kur’an için ise; Risale-i Nur daha bana ihtiyaç bırakmamış. Hattâ hizmetimdeki has kardeşlerimle de zaruret olmadan görüşemiyorum. Yalnız bazı Risale-i Nur’un fütuhatına ve neşriyatına ait bazı hizmetler için bazı zâtlarla görüşmek isterim. Ne vakit bu noktalar için görüşmek istesem o zaman görüşmek caiz olabilir ve bana sıkıntı vermez.

Bu noktayı bilmeyen ziyarete gelenlere haber veriyorum ki; birkaç senedir ceridelerle ilân etmişim ki, benimle görüşmek isteyenleri hususan uzak yerden gelerek görüşmeden gidenleri, hususî dualarıma dâhil ediyorum. Her sabah da dua ediyorum. Onun için de gücenmesinler…” (Tarihçe-i Hayat (703)

“(Benimle görüşen veya görüşmek arzu eden dostlara bir düsturdur ki, uzakta bulunan bir kısım kardeşlere yazılmıştır.)

Benimle görüşmek arzunuzu hissettim. Kardeşlerim, benimle görüşmek iki cihetle olur.

Ya dünya cihetiyle, yani hayat-ı içtimaiye-i insaniye itibariyledir. Şu cihetteki kapıyı kapamışım.

Veya hayat-ı uhreviye ve hayat-ı maneviye cihetiyledir.

O da iki vecihledir.

Biri: Şahsıma haddimden fazla hüsn-ü zan edip, şahsımdan bir istifade-i maneviyeyi niyet etmektir.

Şu vechi de kabul etmem. Çünkü ben Kur’an-ı Hakîm’in sırf bir hizmetkârıyım, o mukaddes dükkânın bir dellâlıyım. Şahsî dükkânımdaki perişan, ehemmiyetsiz şeyleri satışa çıkarmayacağım ve çıkarmak istemiyorum. Çünkü Kur’an-ı Hakîm’in kudsî elmaslarının kıymetlerine şübhe îras etmemek için, perişan ve şahsî dükkânımda bulunan kırık cam parçalarını satsam; hakikî sarraf olmayan müşteriler, dellâllık vaktinde elimde gördükleri elmaslara da şişe nazarıyla bakabilirler, zihinlerine bir iltibas, bir şübhe gelir. Onun için şahsî dükkânımı kat’iyyen kapamışım. Bana o mukaddes dükkânın hizmetkârlığı yeter. Müflis bir hizmetkâr olsam, daha hoşuma gidiyor.

İkinci vecih şudur ki: Kur’an hesabıyla ve dellâllığı ve hâdimliği noktasında benimle görüşmektir. Şu vecihte gelenleri alerre’si vel’ayn kabul ediyorum. Fakat bu görüşmek için şark ve garb mâni olmaz. Belki yerin üstü ve altı dahi birdir. Sureten görüşmeye o kadar lüzum yok.

Şu münasebetin de ve manevî görüşmenin de üç meyvesi var:

Birincisi: Dellâllık ettiğim mukaddes dükkânın mücevheratını benden almaktır. İşte o dükkândan şimdilik oniki küçük cevherleri size gönderdim.

İkinci meyvesi: Beş farz namazını kılan ve yedi kebairi terk eden zâtları şu manevî münasebet ve görüşmek neticesi olarak âhiret kardeşliğine kabul ediyorum. Ben her sabah manevî kazancım ne ise, o âhiret kardeşlerimin sahife-i a’maline geçmek için Cenab-ı Hakk’ın dergâhına niyaz edip hediye ediyorum. Onlar dahi beni manevî hayratlarına ve dualarına hissedar etmelidirler. Tâ hisselerini kazancımızdan alsınlar.

Üçüncü meyvesi: Onları yanımda -ya hakikaten veya hayalen- hazır edip beraber dergâh-ı İlahîye el açıp dua ederek ve Kur’anın hizmetine dair el-ele, kalb-kalbe verip gayet ciddî bir surette rabt-ı kalb etmektir. İşte kardeşlerim size şu üç meyve şimdiden hâsıldır. (Said Nursî (Barla Lahikası (270)

* * *

“Risale-i Nur’un esas mesleği hakikî ihlas olmak cihetiyle şimdiki tezahür, sohbet etmek, fazla hürmet etmek; bu enaniyet zamanında bir nefisperestlik, riyakârlık, tasannu’ alâmeti olmak cihetiyle ona şiddetle dokunuyor. Çünki der: “Benimle görüşmek isteyen, eğer âhiret için, Risale-i Nur için ise; Risale-i Nur bana kat’iyyen ihtiyaç bırakmamış.

Milyonlar nüshası her birisi on Said kadar faide veriyor. Eğer dünya cihetiyle ve dünyaya ait işler için görüşmek ise: O, dünyayı şiddetle terkettiği için, dünyaya dair şeyleri malayani, vakti zayi’ etmek olduğu için cidden sıkılır.

Eğer Risale-i Nur’un hizmetine, intişarına ait olsa; bana hizmet eden hakikî fedakâr talebelerim ve manevî evlâdlarım ve kardeşlerim benim bedelime görüşmeleri kâfi, bana hiç ihtiyaç yok. Uzun yerlerden uzak memleketlerden gelenlerle beraber başka kardeşlerimizin de hatırları kırılmasın. Çünki, on seneden beridir her sabah okuduğu ve başkaları onu tevkil ettiği evrad okumasında sevabı bağışladığı vakit der ki:

“Ya Rabbi! Benimle görüşmek için gelip görüşmeden dönenlerin defter-i a’maline de yazılsın.” diye ruhlarına hediye ediyor. Üstadımızın bu halini kardeşlerimize beyan ediyoruz.” (Emirdağ Lahikası-2 (214)

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber