Etiket arşivi: Muhammed

Ya Muhammed Mustafa S.A.V. (Şiir)

Sabahın seherinde Kâbe’yi geziyordum
Belki görürüm diye hep Sen’i arıyordum
Oradan gelen geçen herkesten soruyordum
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Görürüm ümidiyle Safa-Merve’ye vardım
Gidiş gelişlerimde her tarafa bakardım
İhramımı belime kefenim gibi sardım
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Belki bulurum diye çıkmıştım Sevr Dağı’na
Baktım güvercinlere ve örümcek ağına
Sonra çıktım Nur Dağı, Hira Mağarasına
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Dedim ki Peygamberim basmıştır buralara
Defalarca çıkmıştır mübarek kayalara
Yüzüm gözümü sürdüm bastığın topraklara
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Ümitsiz bir haldeyken Arafat’ı yokladım
Hatıran vardır diye toprağını kokladım
Sana olan sevgimi yüreğimde sakladım
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Titreyen vücudumla Sen’i sordum her yerden
Cennet-ül Mualla’dan, Mina, Müzdelife’den
Hatta en son gittiğim Sen’in doğduğun evden
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Cenabı Allah beni mahşerde kavuştursun
Bayrağının altında bizleri buluştursun
Rahmini ihsan edip Sen’inle görüştürsün
Canım özledi Sen’i Ya Muhammed Mustafa

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Gençlik Kimi Model Alacak?

Bir önceki yazıda gençlikle ilgili araştırmada belirtildiği gibi, gençliğin gerçekçi ve sağlıklı modellere ihtiyacı vardır. Bu hususta çocukların ahlak güzelliği bakımından taklit edecekleri bir modelin ortaya konulması gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak Bediüzzaman şöyle der;

Evet, madem dost ve düşmanın ittifakıyla, zât-ı Ahmediye (a.s.m.) mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil’ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem, binler mu’cizâtın delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemâlâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîmin hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibâıyla milyonlar ehl-i kemal, merâtib-i kemâlâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zâtın sünneti, harekâtı, iktidâ edilecek en güzel numunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır…

İşte böyle bir zâtın ef’al, ahval, akval ve harekâtının herbirisi nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyık”tır .

Demek, çocuklara ve gençlere; işlerinde, sözlerinde ve hallerinde model alacakları ve taklit edecekleri tek zat Hz.Muhammed (S.A.V.) ve onun yüksek ahlakıdır. Çünkü “Yapan bilir, bilen konuşur” değişmez bir kaidedir. İnsanı yoktan yaratan Cenab-ı Hak insanı en iyi bilendir. Onun dünya ve ahiret saadeti için nasıl bir ahlaka sahip olması gerektiğini de en iyi o bilir. İşte bu hususta bütün insanlığa bildirilmesi gereken Kur’an ahlâkını peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.) de toplamış ve O’nu insanlığa taklit edilmesi ve model alınması için değişmez bir rehber olarak göndermiştir.

Batı ilim adamları ve filozoflar, İslam ahlakına insanlığın ihtiyacını şu şekilde dile getirmişlerdir:

İslamiyetin kanunları yüksek bir tarzda âlemin islahına kâfidir.” Yine filozof düşünür Shebol;

Muhammedin (A.S) beşeriyete intisabı ile bütün beşeriyet muhakkak iftihar eder. Çünki: O zat ümmi olmasıyla beraber 13 asır evvel öyle bir şeriat getirmiş ki, biz Avrupalılar iki bin sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek, en mes’ut en saadetli oluruz.” Yine Bernard Shaw’da;

Ben görüyorum ve itikat ediyorum ki, beşere vaciptir ki desin: Muhammed (A.S.V) insaniyetin halaskârıdır. Ve halaskârlık namı ona verilmek lazımdır.

Gençleri İkaz

Bediüzzaman Risale-i Nurlar’da zararlı kültürleri taklit etmemeleri için gençliği şu şekilde ikaz etmektedir:

Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.

Bu ifadelerde dikkat çekilen husus Avrupada görülen ahlaksızlığın ve inançsızlığın taklit edilmemesi gerektiğidir. Yoksa insanlığa faydalı olan sanatı ve fen ilimleri değildir.

Dr. İdris Görmez

Resulullah’ın (a.s.m) Sureti

O’NU ANLAT

Ünlü komutan Hâlid bin Velid (R.A.) ordusuyla bir sefere çıkmıştı. Uzun süren yolculuğun ardından bir aşiretin yakınında konakladılar. Aşîret reisi, Halid bin Velid’i (R.A.) ziyarete geldi. O Kâinatın Efendisi’ni (S.A.S.) yakından tanımak istiyordu:

– Efendim bize Hazreti Muhammed’i anlatır mısın?
– O’nun güzelliklerini anlatmaya gücüm yetmez!
– Bildiğin kadarıyla anlat.
– Gönderilen, Gönderen’in kıymetince olur.
(Gönderen âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ (C.C.) olunca, gönderilen Elçisi’nin kıymetini var sen hesap et!)

Münâvi, V, 92/6478; Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye Tercümesi, İstanbul 1984, s. 417

O’NUN GİBİ

Ebu Kursâfe (R.A) saadet çağında yaşayan bir çocuktu. Annesi ve teyzesi ile birlikte Resulullah’ı (S.A.S.) ziyarete gittiler. Bir süre oturduktan sonra izin istediler. Eve doğru yola koyuldular. Peygamberimiz (S.A.S.) ile görüşmenin sevinci içindeydiler. Bu sırada annesi, teyzesine şunları söylüyordu:

– Ben O’nun kadar güzel, O’nun gibi temiz, O’nun kadar tatlı sohbet eden birisini görmedim… Konuşurken mübarek ağzından sanki nûr çıkıyordu…

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, 1/119-120

GÜZELLER GÜZELİ

O’nun sevdalılarından El-Bera (R.A) dedi ki:
– Ben, Resûlullah’tan daha güzel hiçbir şey görmedim. O ay gibi parlardı.

Cabir Efendimiz’in (R.A) güzelliğini:
– Peygamber Efendimizi kırmızı bir elbise giymiş olarak gördüm. Bir ona bir de gökteki aya baktım. O, benim gözlerimde aydan daha güzeldi, sözleriyle anlattı.

Ümmü Ma’bed’in (R.A) tarifi ise şöyleydi:
– Uzaktan, insanların en tatlısı ve en güzeli, yakından da en açığı ve en güzeliydi.

Hanımı Hazreti Aişe (R.A) ise:
– Resûlullah insanların en güzel yüzlüsü ve rengi en parlak olanıydı. dedi.

Beyhakî, Delailü’n-Nübüvve, I/200; Buharî, Kitabü’l-Menakıb, bab: 23; İmam Ahmed, Müsned, IV/281, V/102,Tirmizî, Sünen, Kitâbü’l-edeb, nr: 2811; Beyhakî, age, 1/196, Ebu Nuaym, Delailü’n-Nübüvve, 283-287

İSİMLERİ

Peygamber Efendimiz (S.A.S.) buyurdu:

– Benim bir takım isimlerim vardır: Bir ismim “Muhammed“dir. Bir ismim de “Ahmed“dir. İsmimin biri de “Mâhî”dir ki, Allah benim vasıtamla küfrü mahveder. Diğer bir ismim de “Hâşir“dir. Yani kıyamet gününde ben herkesten önce dirileceğim diğer insanlar ise benden sonra dirilecektir. İsimlerimden birisi de “Âkıb“dır. Âkıb, artık kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyecek kimse demektir.

Peygamberimizin (S.A.S.) yirmi üç adı vardır. Bunlar: Muhammed, Ahmed, Mâhî, Haşir, Âkıb, Mukaffî, Nebiyyu’r-rahme, Nebiyyu’ t-tevbe, Nebiyyü’l-melâhim, Şâhid, Mübeşşir, Bedr, Dahûk, Kattal, Mütevekkil, Fâtih, Emîn, Hâtem, Mustafa, Rasûl, Nebî, Ummî, Kusem‘dir.

Mukaffî ve Âkıb: Peygamberlerin sonuncusu demektir.
Melâhim: Savaşlar manasına gelir.
Dahûk: Onun Tevrat’taki adıdır. Güzel latife yaptığı için böyle denilmiştir.
Kusem: Vermek manasına gelir. O insanların en cömerdiydi.

Tirmizî, Şemail, 50.bab, 1. hadis, Beyhakî, Delailü’n-Nübüvve (1/160)

MÜBAREK VÜCÛDU

Hazreti Hasan (R.A) küçükken, Gönüllerin Sultanı Efendimiz (S.A.S.) vefat etmişti. Yıllar geçtikçe O’nu (S.A.S.) daha çok özleyen Hasan (R.A), dayısı Hind’e (R.A) dedesini (S.A.S.) anlatmasını istedi. O’da (R.A.) söze şöyle başlamıştı:
– Resûlullah’ın bütün vücudu düzgündü. Ne şişman ne de zayıftı…

İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, 344

RESULULLAH’IN MÜBAREK BAŞI

Hazreti Ali’ye (R.A.) soruldu:
– Peygamberimizin başı nasıldı?
– O’nun başı büyüktü. dedi.

– O’nun alnı nasıldı? diye Hazreti Hind’e (R.A.) sorulunca:
– Resûlullah geniş alınlıydı, dedi.

Beyhakî, age, 1/216, Tirmizî, Şemail, 6

MÜBAREK YÜZÜ

Hind, (R.A) Efendimiz’in (S.A.S.) yüzünü şöyle tarif etti:
– Her türlü büyüklük Resûlullah’ta toplanmıştı. O’nun yüzü, ayın ondördü gibi parlardı. Yanakları da düz idi.

Hazreti Ali (R.A) ise:
– Resûlullah’ın yüzü yuvarlakçaydı. dedi.

Ümmü Ma’bed (R.A) O’nun (S.A.S.) hakkında:
– Güzelliği aşikâr ve parlak yüzlü bir zat idi. demiştir.

Beyhakî, age, I/214,125, Ibn Kesir, age, VI/20,21, İbn Sa’d, Tabakat, I/230; Tirmizî, Kıyâmet/42

EFENDİMİZ’İN BURUN ŞEKLİ

Hind bin Ebî Hâle (R.A) O’nun (S.A.S.) burnunu şöyle tarif etti:
– Resûlullah Efendimizin burun kemiğinin ortasında bir kavis.vardı. Burnunda, ona güzellik veren bir parlaklık vardı. Dikkat etmeyen kimse onun burun kemiğinin uzun olduğunu zannederdi.

Zebidi, Ithafü’s-Sadeti’l-Müttakîn, Beyhakî, age, I/286

AĞZI VE DİŞLERİ

Hazreti Cumey (R.A), Hind (R.A), Ebu Hureyre (R.A) ve İbni Abbas (R.A) Efendimizin (S.A.S.) mübarek ağzını şöyle tarif ettiler:
– Resulûllah güzel ve geniş ağızlıydı. Dişleri aralıklıydı. Gülümsediğinde dişleri dolu taneleri ve nur gibi görünürdü.

İbnü’l-Cevzi, age, 337; İbn Kesir, age, VI/37; Beyhakî, age, I/288; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, VIII/279

SAÇLARI VE SAKALI

Enes İbn Malik (R.A..):
– Resulullah’ın saçı, orta bir saçtı. Ne kıvırcık ne de düz idi, dedi.

Hind bin Hâle (R.A..) ise şöyle anlattı:
– Saçı, kendiliğinden ikiye ayrılır, yanlarına dökülürse, onları birleştirmezdi. Birleştikleri zaman ise onları ayırmazdı, oldukları gibi bırakırdı. Saçını uzattığında, kulaklarının memesini geçerdi.

Hazreti Ali (R.A..) şunu söyledi:
– Resûlullah’ın sakalı sıktı.

El-Berâ’nın (R.A.) tarifi:
Resûlullah’ın omuzlarına dökülen saçları vardı, şeklindeydi.

Buhârî, Kitabu’l-menâkıb, 23; Beyhakî, age, I/214,125,1/216, Nesâî, VII/183

KAŞI, GÖZLERİ VE KİRPİKLERİ

Hazreti Hind (R.A.) şöyle dedi:
– Kaşları uzun, uçları ince ve araları çok yakındı. Kirpikleri ise uzundu. Göz bebeklerinin siyahı çok siyahtı.

Cabir Hazretleri (R.A.) de:
– Resûlullah’a baktığım zaman iki gözü sürmeli derdim. Oysa gözlerine sürme çekmiş değildi, dedi.

Beyhakî, age, I/214,125, İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, VI/33, İmam Ahmed. Müsned, V/97,105, Suyuti, age, 1/117-118

MÜBAREK ELLERİ

Bir gün Avn’nın Babası (R.A.) Efendimiz’i (S.A.S.) ziyarete gitti. Onu selamladıktan sonra mübarek elini tuttu ve yüzüne sürdü… Efendiler Efendisi’nin (S.A.S.) eli, kardan daha soğuk, miskten daha hoş kokulu idi.

Enes b. Malik (R.A.) de şöyle dedi:
– O ‘nun avucunun yumuşaklığı ne atlasta ne de ipekte bulunur.

Hz. Ali (R.A.)
– Resûlullah’ın elleri iriydi, dedi.

Hind (R.A.) de:
– Avuçlarının içi geniş idi, dedi.

İbnü’l-Cevzi, age, 342; İmam Ahmed, Müsned, 111/107; Beyhakî, age, I/216; I/214

MÜBAREK OMUZLARI

El-Bera İbn Azib (R.A.) Efendiler Efendisi’nin (S.A.S.) mübârek omuzlarını şöyle tarif etti:
– Resûlullah Efendimiz’in omuzları genişti.

Buharî, Kitâbü’l-Menâkıb, 23

MÜBAREK AYAKLARI

Hazreti Resûlullah’a (S.A.S.) peygamberlik görevi verilmeden önceydi. Kureyşliler bir kâhine:
– Söyle bakalım! İbrahim makamındaki ayak izine içimizde en çok kimin ayağı benziyor?” dediler.

Kâhin:
– Şu yere bir yaygı serin, sonra sırayla hepiniz üzerinde yürüyün. Ben de sizlerin ayak izine bakarak cevap vereyim” dedi.
Onlar yere yaygı serip üzerinde yürüdüler. Kâhin sıra Peygamberimizin (S.A.S.) ayak izine gelince:
– İşte! İçinizde İbrahim’e en çok benzeyeniniz budur” dedi.

Hazreti Hasan’ın dayısı Hind (R.A.) Efendimiz’in (S.A.S.) ayaklarını bize şöyle tarif etti:
Resûlullah’ın ayaklarının altı düz değil, çukurdu. Ayakları hafif etliydi. Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman etrafa yayılırdı.

Suyuti, age, 1/131; Beyhakî, age, I/214, 125

GÜL RENGİ

Enes İbn Malik (R.A.):
– Resûlullah insanların en güzel renklisiydi, derken,

Ebu Hureyre (R.A.) şöyle söyledi:
– Resûlullah beyazdı. Sanki gümüştendi.

Hazreti Ali (R.A.) de:
– Resûlullah’ın rengi, kırmızı gül rengine yakın beyazdı dedi.

İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VI/23. Tirmizî, Şemail, 12;Beyhakî, age, 1/212, 218

BOYU

Hind (R.A.) der ki:
Resûlullah normalden daha uzun, çok uzun olandan kısaydı, yani uzuna yakın orta boyluydu.

Hazreti Âişe (R.A.) O’nun (S.A.S.) boyundaki mucizeyi şöyle anlattı:
– Yanına uzun boylu biri gelse, kendisi ondan daha uzun görünürdü, iki uzun boylu kimseyle birlikte yürüdüğünde ise onlardan daha uzun görünürdü. Onlardan ayrılınca, kendisi normal boyuna döner, o iki kişi de uzun boylu hallerine dönerdi.

Zebîdî, age, VII/145, Tarihu İbn Asakir, I/333

NEFİS KOKUSU

Peygamberimiz’in hizmetkârı Enes (R.A.) der ki:
– Resulullah’ın yanında on yıl kaldım. Bütün kokuları kokladım. O’nun kokusundan daha güzel bir koku koklamadım. O’nun vücûdu misk ve amberden daha güzel kokardı. Peygamberimiz’in rengi gül rengi gibiydi. Atlas ve ipek O’nun vücudundan daha yumuşak değildi.

Müslim.Kilabu l-Fedâil, 8. Buhârî, Menâkıb/23, Müslim, Fezâil, 82

PEYGAMBERLİK MÜHRÜ

Selman Fârisî’nin (R.A.) Resûlullah’ı (S.A.S.) müslüman olmadan önceki üçüncü ziyaretiydi. Efendimiz (S.A.S.) ashabıyla birlikte oturmaktaydı. Selman (R.A.) bu kez daha önce bir rahibin söylediği peygamberlik mührünü görmeyi istiyordu. Selam verdikten ve belki görürüm diye, Efendimiz’in (S.A.S.) etrafında dolaşmaya başladı. Peygamberimiz (S.A.S.) Selman’ın (R.A.) ne istediğini anladı. Elbisesini omuzundan biraz sarkıtıp:
– Sana söylenen mührü görmek istersen bak, dedi.

Selman (R.A.) şaşırmıştı… Kendisine, bir rahibin ne anlattığını Efendimiz (S.A.S.) bilmekteydi. Evet bu bir mucizeydi. Dikkatle Resûlullah’ın (S.A.S.) mübârek sırtına baktı. İki omuzu arasındaki mührü gördü. Üzerindeki şekil, “Muhammedün Resûlullah” yazısına çok benziyordu.
Sonunda Selman (R.A.) aradığını bulmuştu. Sevinç gözyaşlarıyla dudaklarından şu cümleler döküldü:
– Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.

Ahmed b. Hanbel, V, 442-443

Kaynak: hazretieyupsultan.com