Etiket arşivi: Müslüman olmak

Romanya’da yaşanan bir ihtida hikayesi!

İlan edilmiş ancak yaşanmamış bir sevdanın hikayesidir Victor’un hayatı.

UNESCO Romanya Temsilcisi Victor Nitelea Romanya’da Kültür merkezi açan Türklerle irtibata geçer. Bunda Osmanlı’ya doğru bir yerden bakmasının ve Türklere karşı sempati duymasının etkisi de vardır. Bir zaman sonra Türk kültürüyle tanışan Nitelea, vakfın faaliyetlerine aktif destek verir. Vakfın Kurban faaliyetlerinde ve iftar proğramlarında hep vakıf üyelerinin yanında bulunur. Victor Nitelea vakıf temsilcilerinin samimiyetinden ve dostluklarından etkilenmiştir.

Romanya’daki Türklerle gönül bağı kuran Victor Nitelea bir zaman sonra kanser olur. İyi ilişkiler kurduğu Türkiyeli Mustafa o ara vefat edince Victor buna çok üzülür. Hastalığı günbegün ilerler. Ziyaretine gelen Türk dostlarına ‘’Mustafa beni çağırıyor bunu hissediyorum” der. Victor geri dönüşü olmayan bir sürece girer. Ayağa kalkamaz. Vücut fonksiyonları devre dışı kalır. Konuşmada dahi sıkıntı yaşar. Sürekli ziyaretine giden Türk kültür vakfının temsilcisi Victor’un geri dönülmez bir sürece girdiğini görünce ona açıkça tebliğde bulunur. Aralarında şöyle bir diyalog geçer:

‘’Victor, gel İslam ol!”

‘’Ben zaten bir olan Allah’a inanıyorum!”

‘’ Öyle değil! Seni çağırdığını söylediğin Mustafa ile ve bizlerle diğer alemde de birlikte olmak istemez misin?”

‘’Tabi ki sizlerle birlikte olmak isterim!”

‘’Bizimle birlikte olman için, kelime-i şehadet getirerek, İslam dinine girmen gerek, bu şart” der, vakfın temsilcisi.

‘’Peki ne yapmam gerekiyor”

Victor, hiç tereddüt etmeden söylenen kelime-i şehadeti tekrarlar.

‘’Hepsi bu kadar mı?” der Victor.

‘’Hayır, İslam’ın beş şartı vardır. Bunlardan birisini şimdi yerine getirdin. İkincisi oruç tutmaktır. Senin durumun bu şartı yerine getirmeye müsait değil. Dolayısıyla bu şarttan muafsın. Üçüncüsü zekat vermektir. Sen şimdi muhtaç durumdasın. Bu şarttan da muafsın. Dördüncüsü hacca gitmektir. Bu vaziyette bu şartı da yerine getirmen mümkün değil, bundan da muafsın. Beşinci şart namazdır ki bu konuda yapacak bir şey yoktur. Ancak şu anda yatalak vaziyetteyken bunu tam olarak yerine getiremezsin. Fakat namazını gözünle dahi kılabilirsin. Bu durumda sureleri ezberlemen de mümkün gözükmüyor. Şimdi sen şu kağıda yazdıklarımı, namaz vakitlerinde tekrar et inşallah namaz da yerine gelmiş olur. Allah’ın rahmeti boldur.”

Victor’un eline uzatılan kağıtta; ‘’Sübhanallah, elhamdülillah, Allahu Ekber” yazmaktadır.

Türk vakfının temsilcisi orada namazın nasıl, hangi vakitlerde kılınacağını anlatır.

Vakıf başkanı ve arkadaşları Victor ölmeden önce yine ziyaretine gelir. Artık kımıldayamaz ve konuşamaz vaziyettedir Victor. Başucunda dua okuyup kalkarlar. Tam kapıdan çıkarlarken, elindeki kağıdı kaldırır ve ‘’Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber!” der Victor.

Victor birkaç gün sonra Hakk’a yürür. Romanya geleneklerine göre ölen biri bazı değer verdiği eşyalarıyla gömülür. Mezarlıkta vakıf temsilcilerini gören hanımı, Victor’un cebinden kağıdı çıkarır gösterir ve tekrar cebine koyar. Victor öylece gömülür.

Büyük çoğunluğu komünizm döneminde geçen Victor’un hayatı; yeşili yorulmuş yabani otların arasından boy veren kırmızı bir gül olur, ilan edilmiş ancak yaşanmamış bir sevda olur.

Arif Akpınar

Arifakpinar1@twitter.com

arifhanakpinar@hotmail.com

Hattab’ın eşeği bile…

LEYLÂ BİNTİ Hasme ve kocası Âmir b. Rebia, ilk Müslümanlar arasındaydı. Leylâ Hatun ve kocası, müşriklerin gösterdikleri baskı yüzünden Hz. Peygamberin Habeşistan’a göç etmelerine izin verdiği sahabiler arasındaydılar.

Onların Habeş ülkesine doğru gitmeye hazırlandığı sırada, Leylâ binti Hasme’nin kocası Âmir, yol esnasında lâzım olabilecek bazı şeyleri almak üzere çarşıya gitmişti. Leylâ Hatun da evinde yol hazırlığıyla meşguldü.

Onları eziyet eden müşriklerin en önde geleni olan Ömer b. Hattab, Leylâ binti Hasme’yi yol hazırlığı yaparken görünce, gelip başucuna dikildi ve kadınları ismiyle hitabı kabalık gören Arap âdetleri uyarınca:

“Ey Ümmü Abdullah!” diye seslendi. “Demek, buradan gidiş var ha?”

Leylâ binti Hasme’nin cevabı sitem yüklüydü:

“Evet! Vallahi, artık Allah’ın yerlerinden bir yere çıkıp gideceğiz. Siz bizi işkencelere uğrattınız ve ezdiniz! Allah bize bir kurtuluş ve çıkış yolu açıncaya kadar, oralarda kalacağız.”

Bu sitemler yüreğine işlemiş olmalı ki, Ömer b. Hattab, ona:

“Allah size yoldaş olsun!” dedi.

Sonra da, dönüp gitti.

Kendisinden o güne kadar hiç görmediği bu yumuşaklık ve yufka yüreklilik, Leylâ Hatunu şaşırtmıştı.

Az sonra, kocası Âmir çarşıdan geldiğinde, kendisini şaşırtan bu olayı ona da anlattı:

“Ey Abdullah’ın babası!” dedi. “Biraz önce Ömer’in bize karşı gösterdiği yumuşaklığı ve yufka yürekliliği, gideceğimize duyduğu üzüntüyü bir görmeliydin!”

Karısının bu ümit yüklü sözleri üzerine, Âmir:

“Sen onun Müslüman olacağını mı umuyorsun?” diye sordu.

“Evet, umuyorum” cevabı alınca da, Âmir kesin konuştu:

“Şunu iyi bil ki, sen Hattab’ın eşeğinin Müslüman olduğunu görünceye kadar o adam Müslüman olmaz!”

Açıkçası, Âmir b. Rebia, “Hattab’ın eşeği dile gelip Müslüman olsa, belki ancak o zaman Hattab’ın oğlu Müslüman olur” demeye getirmişti. Ömer’den gördükleri sertlik ve Müslümanlığa karşı katı yüreklilik, kendisinden böylece ümid kestirmişti.

Gelin görün ki, zaman Âmir’in ‘öngörü’sünü değil, hanımının ‘sezgisi’ni haklı çıkaracaktı. İslâm’ın beşinci yılında eşiyle birlikte Habeşistan’a hicret eden Âmir görmese de, çok değil bir yıl sonra, altıncı yılın Zilhicce ayında bir Cuma günü Mekkeliler Ömer’in Müslüman oluşunu göreceklerdi.

18/11/2005

© 2012 karakalem.net, İsmail Örgen