Etiket arşivi: müslüman

Kâbe’yi tavaf etmek, ona secde etmek putlaştırmak olmuyor mu?

İnsanın aklına zaman zaman çok değişik sorular takılabiliyor. Bunların bazıları herhangi bir uyaran olmaksızın akla geliyor, bazıları ise özellikle kafa karıştırmak maksadıyla belli mecralarda kotarılıp yayılan kasıtlı sorular oluyor.

Birinci gruptakiler genellikle bilgi eksikliğinden ortaya çıkarken ikinci gruptakiler çoğu çeşitli mantık hataları barındıran, yanlış bilgilerin derlenmesiyle oluşturuluyor.

İki grup arasındaki en bariz fark da; birinci grupta olanlar gerçekten sorularına bir cevap ararken ikinci gruptakilerin tüm iddialarını çürütüp sorusunu cevaplasanız bile, biraz sonra onları aynı sorularla başka birilerinin kafasını karıştırmaya çalışırken görebilirsiniz.

Birinci grupta olduğunu düşündüğümüz sorulardan biri de Kâbe ile ilgili olandır. Özellikle Mekke’de Mescid-i Haram’da namaz kılanları gören bir kişi yeterli bilgi sahibi değilse kutu şeklinde bir yapıya doğru secde eden binlerce kişinin görüntüsünü putperestlerin davranışlarına benzetebilir.

Bu nedenle akıllarda soru işaretleri olmaması adına konuya açıklık getirelim.

Putperestlikte secde edilen şey ya mabut olarak tanınmakta, yani doğrudan o nesneye tapınmak maksadıyla secde edilmektedir ya da tabiri caizse Allah katında torpil yaptırma gücü atfedilen putlara bu maksatla secde edilmektedir.

Kâbe’ye doğru yapılan secdenin ise bu iki durumla da hiç alâkası yoktur. Kâbe’ye doğru secde eden bir Müslüman asla Kâbe’yi bir mabut olarak veya Allah katında bir şefaatçi olarak düşünerek secde etmez. Daha açık bir ifadeyle hiçbir Müslüman Kâbe’ye secde etmez. Kâbe’ye doğru secde eder. Putperestlikte ise doğrudan o nesneye secde edilmektedir.

Kâbe’ye doğru secde edilmesinin bir maksadı tüm Müslümanların ibadetlerini yaparken bir noktaya yönelmesini sağlamaktır. Nasıl ki hangi din mensuplarının yaşadığını bilemediğiniz bir köyden geçerken bir ezan sesi duysanız oranın bir Müslüman köyü olduğunu bilirsiniz. O köy Dünya’nın neresinde olursa olsun fark etmez okunan ezan hep aynıdır. Ezan sesi İslâm nişanlarından biridir ve duyulduğu yerde Müslüman birileri var demektir.

Hatırlarsanız milletimizi İslâm’dan kopartma gayretine girmiş olan bir takım insanlar, vaktiyle memleketimizde Türkçe ezan uygulaması yaptırarak o nişanı ortadan kaldırmak, bizi İslâm beldesi sınıfından çıkarmak için devlet eliyle yaptırım uygulamışlardı.

İşte Kâbe’ye yönelmek de İslâm nişanlarından biridir. Dünya’nın hangi noktasında olursa olsun bir Müslüman namaz kılacağı zaman yönünü Kâbe’ye çevirir. Cenazesini mezara koyduğunda yüzünü Kâbe’ye çevirir. Dolayısıyla bir mezar görüldüğünde, mezarda yatan kişinin sağ yanına yatırıldığında yüzü Kâbe’ye yöneliyorsa, o kabrin büyük ihtimalle bir Müslüman’a ait olduğu anlaşılabilir.

Tekrar etmek gerekirse, Müslümanlar Kâbe’ye secde etmez, Kâbe’ye doğru secde eder. Kâbe’nin secde edilen yönde olması ona secde edildiği anlamına gelmez. Nasıl ki evde namaz kıldığımız sırada dolap, yatak, vitrin, koltuk gibi eşyaların secde yönümüzde bulunması bizim onlara secde ettiğimiz anlamına gelmiyorsa Kâbe’nin secde ettiğimiz yönde olması da ona secde ettiğimiz anlamına gelmez. Bu yönüyle tıpkı pusulanın kuzeyi gibi bir yön sabitleme aracıdır Kâbe.

Bütün bunlar bir yana bize namazlarımızda yönümüzü Kâbe’ye çevirmemiz Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz tarafından emredilmiş, namazın nasıl kılınacağı Cebrail as. tarafından Sevgili Peygamberimize gösterilmiştir.

Putperestlerin secde ettiği şeyler ise kendilerinin icatlarıdır. Onları tazim etmek için yapmış oldukları her türlü seremoni de kendi uydurmalarıdır.


İslâm’ın şartları arasında olan ve Rabbimizin maddi gücü yeterli olan her Müslüman’a farz kıldığı ibadetlerden biri de Hac’dır. Bu ibadetin yapılış tarzı da yine Sevgili Peygamberimiz tarafından bize tarif edilmiştir. Dünyadaki Müslüman milletler arasında tanışma, kaynaşma, fikir alışverişi, birlikte hareket etme gibi pek çok hikmetleri olan bu ibadet için de sabit bir buluşma noktası gereklidir ve bunun için kıblemiz Kâbe’den daha uygun bir yer olamaz.

Tavaf sırasında Kâbe etrafında dönmenin de Kâbe’ye ibadet etmekle hiç alâkası yoktur. Kâbe orada da tavaf ibadetinin mekânı olarak belirlenmiştir.

Son söz olarak;

Kâbe hiçbir Müslüman’ın putu değildir ve olamaz.

Bunun yanında para, şöhret, makam, güç ve şehvet gibi pek çok put adayı çevremizde dolanıp bizi yoldan çıkarmaya gayret etmektedirler. Asıl bu konularda gözümüzü dört açmamız gereklidir.

Muhiddin Yenigün

Bu yazı gözden geçirilerek Zafer Dergisinin 2018 Temmuz (499.) sayısında yayınlanmıştır.

Mü’minin hayatı çöplük olamaz!

Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
Mü’minûn Sûresi, 23:3

Kur’ân’da ideal mü’minin nitelikleri arasında sayılan bir özellik de boş, anlamsız, faydasız şeylerden uzak durmaktır. Bu özellik de Kur’ân ile kâinat arasındaki bütünlüğe dikkatimizi yöneltir ve mü’mine yakışan şeyin her ikisiyle de uyum içinde bir hayat sürmek olduğunu gösterir.

Anlamsızlık ve amaçsızlık, hikmet kavramının zıddıdır. Kur’ân ise hakîmdir, yani hikmet dolu bir kitaptır. Onun bütün öğütleri, buyrukları, hükümleri, bütün sûre ve âyetleri sonsuz bir hikmetin eserini gösterir. Kâinat da bütün varlıklarıyla aynı sonsuz hlikmetin rengârenk parıltılarını yansıtır. Kur’ân’da boş ve anlamsız birşey bulunmadığı gibi, kâinatta da boş ve anlamsız bir olay veya varlık görülmez. İnsanlığın yüzyıllar boyunca geliştirdiği yüzlerce bilim dalı, kâinatın bütün inceliklerine nüfuz eden bu sonsuz hikmetin okumalarından ibarettir.

İnsana gelince, o hem Kur’ân’ın, hem de kâinatın bilinçli ve dikkatli bir okuyucusu olarak, iki yönden İlâhî hikmete bir ayna olmak mevkiindedir:

Bir defa, insan, bu âlemin en muhteşem eseri ve kâinat kitabının en büyük âyeti olarak, kendi yaratılışında, maddî ve manevî yapısında, İlâhî hikmetin en göz kamaştırıcı eserlerini sergilemektedir. Diğer sayısız özellik ve yetenekleri bir yana, onun sadece düşünme ve konuşma melekesi, bütün akılları hayrette bırakan bir hikmet mucizesidir.

İkinci olarak, insan, hikmete uygun bir hayat sürmek ve kendi söz ve eylemlerinde de hikmetli davranışlar sergilemek suretiyle, Rabbinin hikmetine bir başka açıdan ayna olur. Zira bir balarısının, bir hava zerresinin düzenlenişinde bile keşfedilmekle tükenmeyen nice hikmetler görülüyor ve onların hiçbir hal ve hareketinde bir başıboşluğa rastlanmıyorsa, onlardan çok daha üstün bir varlık olarak düzenlenmiş olan insanın yaşayışında, başıboşluğun ve anlamsızlığın hiçbir şekilde yeri olmaması gerekir. Bir bu kâinatın, bir de insanın yaratılışını dikkatli bir şekilde inceleyen bir akıl sahibi, bu âlemde insanın önemli işler görmek üzere bulunduğu sonucuna varmakta zorlanmayacaktır.

İşte, insanın bu üstün yapısı, onun boş ve anlamsız şeylerden uzak durmasını gerektiriyor. Aksi takdirde, bütün zerreleriyle hikmet içinde düzenlenmiş bir âleme ters düşecektir ki, bu âlemi tefsir eden Kur’ân’ın âyetleri de bu hakikati vurguluyor ve mü’min olan kimselere yakışan şeyin boş söz ve davranışlardan uzak durmak olduğunu bildiriyor. Sevgili Peygamberimiz de bu özelliğin iman ve İslâma yaraşan bir güzellik olduğunu şu hadis-i şerifleriyle bize hatırlatıyor:

Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir.[1]

Bizi ne din, ne de dünyamız itibarıyla hiç mi hiç ilgilendirmeyen konularla her taraftan nasıl kuşatıldığımızı görmek için, sıradan bir günlük hayatımızı gözden geçirerek o gün içinde nelerle ilgilendiğimizi, merakımızı nerelere yönelttiğimizi ve saatlerimizi neler uğrunda harcadığımızı araştırmamız yeter.

Meşgul olduğumuz işleri, vaktimizi alan şeyleri “Bunu öğrenmesem ne kaybeder, öğrenmekle ne kazanırım? Bununla meşgul olmak veya olmamak bana ne yarar veya zarar verir?” soruları ışığında tek tek gözden geçirip ayıklayacak olsak, hergün elimizde fazladan birkaç saatlik zamanın kaldığını görebiliriz. Hayatımızın içine hikmetli şeylerin girebilmesi için, onu boş şeylerden boşaltmak zorundayız.

Fakat hikmetten söz etmek için de, herşeyden önce, hayatımızın anlamını çözmüş olmamız, yani, bu dünya üzerinde niçin var olduğumuzu net bir şekilde belirlemiş bulunmamız gerekiyor. Eğer insan niçin yaşadığını bilir ve bilinçli bir şekilde bir hayat amacına sahip olursa, gerisi çok kolaylaşır:

Artık ona düşen, hayatını, yaşama amacına uygun şeylerle doldurmaktır. Doğrudan veya dolaylı bir şekilde yaşama amacıyla ilgisi bulunmayan birşey, o insan için boş, anlamsız ve değersiz demektir—isterse o bütün dünya halkının gözünde en fazla değer taşıyan birşey olsun! İnsan ise, hayatını boş ve anlamsız şeylerle bir çöplüğe çevirmeyi kendisine asla yakıştırmaması gereken bir varlıktır.

Çünkü o, hikmeti herşeyi kuşatan bir Rabbin hikmetle yazdığı kâinat kitabının en anlamlı ve en kapsamlı âyeti, hikmetli Kur’ân’ın en anlayışlı bir okuycusudur.

Onun için, bu dünya üzerinde geçirdiğimiz herbir günü bu âyetin ölçütüne vurarak bir muhasebe altına almak, pek yerinde ve hikmetli bir davranış olacaktır:

“Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.”

ÜMİT ŞİMŞEK

[1] Tirmizî, Zühd: 11.

Sevgiyi Sevmek Zorundayız

Yüce Yaratıcı kendisini unutanı, kendi haline bırakıyor. Bir Batılı düşünürün ifadesiyle, ALLAH’ tan uzaklaşan insan, bizzat kendisinden uzaklaştı. Allah’tan uzaklaşmak, insanlıktan uzaklaşmak anlamına geldi. Bu şekilde kendisinden uzaklaşan insanlar, artık insanlar gibi konuşamıyorlar ama, hayvanlar gibi havlaşıyorlar. Madde itibariyle çok zenginleşen insanlar, yüreklerini fakirliğe teslim etmiş bulunuyorlar. Hep biriktirmek ve daha fazlasına sahip olmak uğruna, hatır gönül dinlemiyen insan, en yakınlarını bile uzaklaştırdı. En çok ihtiyaç duyduğu zamanda bile bulamayacağı kadar uzaklaştırdı. Şimdi Batılı zenginler, önemli bir hastalık geçirdiklerinde, tehlikeli bir ameliyat yaşadıklarında çok seviniyorlar. Çünkü ancak o zamanlarda, yakınlarının sevgisini ve bir parça da olsa şefkatini görebiliyorlar. Maddeci medeniyet insanı sevgi yetimi ve şefkat öksüzü haline getirmiştir.

İşte bu zihniyetin en hayırlı sonucu, çok kullanışlı ve lüks huzur evleri açmaktır. Çünkü maddeci insanın kendisi gibi çıkarlarından ve beden rahatından başka değer tanımıyan nesli, anne ve babası da dahil kimseyle birşey paylaşmak istemiyor.

Bu sebeble, Batılı bir pedagog şöyle diyor:

“Çocuklarınıza iyi bakın ve çok iyi bir eğitim verin. Çünkü onlar gelecekte sizin hangi huzurevinde kalacağınıza karar verecek kişilerdir.”

Demek oluyor ki, bugünkü maddeci medeniyetin yetiştirdiği en hayırlı evlat, ebeveynini en iyi bir huzurevine götürüp bırakandır. Bu anlayış artık bizim ülkemizde de yerleşmeye başlamıştır. Hem de varlıklı insanlar huzurevi köşelerine atıp ziyaretine aylarca, yıllarca gelmediği anne babasını huzursuz etmektedir.
Bütün bunlar günümüz dünyasında çölleşen yüreklerin feryadı sayılmalıdır.

Bu kötü gelenek, yürek zengini insanlar tarafından kırılmalıdır. Bu insanlar artık Batı dünyasında giderek azalmaktadır. Dolayısıyla da bu noktada Müslümanlara görev düşmektedir.

Hala Allah ve ahiret imanı ile yüreklerinde insanı bir taraf kalmış olan Müslümanlar’a çok büyük bir vebal ve ağır bir görevdir bu… Eğer yeryüzünde sevgi yaşayacaksa, yani insan, insan olması itibariyle, yaşamaya değer bir hayatı yaşayacaksa, MÜSLÜMAN yüreğine ihtiyaç vardır. Bu yürek, Allah’a imanla yücelmiştir. O’NA TEVEKKÜL VE TESLİMİYETLE güçlenmiştir. Yaptığı iyiliklerin dünyada değilse bile, ahirette işe yarayacağını bilen, bu sebeble de kötülük görse dahi, iyilikten vazgeçmeyen bir yürektir. Bütün mahlukatı Allah’ın ayali bilen, varlığa hizmet etmenin Allah’a kulluk olduğunu idrak etmiş bir yürektir.

Yani yaratılmışı YARATAN’dan ötürü seven bir anlayış…

Vehbi Vakkasoğlu

Ramazan’ın Son 10 Günü Çok Değerlidir

Ramazan ayı, içinde barındırdığı Kadir gecesiyle, müminlere izzet-i ikram olarak sunulmuş huzur ve bağışlanma zamanıdır. Efendimiz (sas), “Ramazan; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır.” buyuruyor. Bu mübarek ayın sonuna yaklaşsak da bereketinden faydalanmak için daha on günümüz var. Bugünlerde af ve mağfiret kapıları sonuna kadar açık…

Günlük hayatımızda kullandığımız “Sayılı gün çabuk geçer.” ifadesinin esasında psikolojik bir temeli var. Bizi terk edip gitmesini istemediğimiz günler, su gibi akıp geçiyor. On bir aydır hasretle beklediğimiz Ramazan ayının sonlarına yaklaştık. Ramazan, bu ayın Allah katındaki değerini, bu ayda yapılan ibadetlerin sevaplarının katlanarak geri döneceğini bilen bir Müslüman için gerçekten hızlı geçiyor. Neyse ki, on günümüz daha var. Manen temizlenmek için bir fırsat niteliğinde bir on gün…

Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazan ayının; evvelinin rahmet, ortasının mağfiret, sonunun ise cehennem azabından kurtuluş zamanı olduğunu hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz (sas), Ramazan ayının son on gününü; “Mümin kulların, Ramazan’a hürmet eden, Ramazan’da gayret eden kulların cehennemden azad olma zamanı.” diye tarif ediyor. Yani kulların cehennemlik olacak günahları varsa bile, Ramazan bereketinde Allah’ın (cc) rahmetiyle bağışlanıp cehennemden azad olacakları zaman olduğu müjdesini veriyor. Prof. Dr. Altıntaş’a göre, bu mübarek ayı, Allah’ın istediği gibi, bireysel ve sosyal ibadetlerle değerlendirip bu ayın hakkını vermiş bir kulun bağışlanmayı ümit etmesi gerekiyor.

Biz oruç tutarız, oruç da bizi…

Bakara Sûresi’nin 43. âyetinde orucun farz olduğundan bahsediliyor. Bu âyet, “…umulur ki korunursunuz.” diye bitiyor. Altıntaş, Arapçada ‘oruç’ kelimesinin tam karşılığının ‘tutmak’ olduğunu hatırlatıyor ve, “Biz oruç tutarız, oruç bizi tutsun diye. Oruç tutan bir Müslüman, iç ve dış dünyasını kötülüklere geçit vermemek için adeta bir zırhla örmüş gibidir.” diyor. Zira Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde, inanarak ve karşılığını da sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını namazla, oruçla geçiren ve Kadir Gecesi’ni ihya eden bir Müslüman’ın günahlarının bağışlanacağı ifade ediliyor.

Ramazan ayının son on gününün ehemmiyetli olduğuna dair bir ışık daha var. Kur’an-ı Kerim’de, Fecr Sûresi’nin ikinci ayetinde Ramazan ayının son on gecesi üzerine yemin ediliyor. Altıntaş’a göre, Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, onun değerli ve önemli olduğunu beyan etmiş oluyor.

Efendimiz, son on güne ayrı önem verirdi

Peygamber Efendimiz’in kızı Hz. Aişe Validemiz’in rivayet ettiğine göre Peygamberimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de geceyi ihya etmeleri için uyandırırdı. Mescid-i Saadet’te itikâfa girerdi. Hayır ve hasenat alanında daha fazla yoğunlaşırdı. Peygamberimiz’in bu davranışı vefatına kadar sürmüş. Her yıl on gün itikâfa girerken, vefat ettiği yıl itikâfı 20 gün sürmüş, o yılki Ramazan ayında Cebrail (as) Kur’an-ı Kerim’i iki defa arz etmiş, karşılıklı okumuşlardı.

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, Ramazanın son günlerini sünnete uygun geçirmek için vakit namazlarını cemaatle kılmayı tavsiye ediyor. Diğer gecelerden farklı olarak kılınabildiği kadar gece namazı kılınmasının da çok faziletli olduğunu vurguluyor.

Bir de Efendimiz’in Aişe Validemiz’e bugünlerde sıkça okumasını tavsiye ettiği duayı hatırlatıyor: Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî. (Allah’ım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.)

Gece namazı

Sahabe efendilerimizden İbn Abbas, Hz. Peygamber’in Ramazan ayının bütün gün ve gecelerinde olduğu gibi son on gününde de bol bol Kur’an okuduğunu, hayır ve hasenat yaptığını, geceleri teheccüd namazı kıldığını rivayet ediyor. Prof. Dr. Altıntaş’ın anlattığına göre, Hz. Peygamber; Kur’an’ın doğum gecesi olan Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde arayın demiş ve bu ayın 23., 25. ve 27. geceleri Mescid-i Nebevi’de ashabına 8 rekatı nafile 3’ü vitr olmak üzere 11 rekât gece namazı kıldırmış. Cemaatle kılınan bu namazlar, sahur vaktine kadar devam etmiş. Altıntaş, bu namazların bizim için de sünnet-i müekkede ve çok faziletli olduğunu ifade ediyor.

***

İtikâfa bir oda ayırabilirsiniz

İtikâfta önemli olan, insanın günlük meşguliyetlerden sıyrılıp maneviyat iklimine girmesidir. İtikâfla Müslüman nefis muhasebesi yapar, Rabb’iyle bağ kurar. Günümüzde dünya meşguliyetleri eskiye nazaran fazla olduğu için itikâf yapmak çok zor gelebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu sünneti ihya etmeye yeniden alışmak için birkaç günlük itikâflar düşünülebileceğini anlatıyor. Bu konuda bazı tavsiyeleri var: Mesela evinizde bir odayı ayırıp adını ‘itikâf odası’ koyabilirsiniz. Bu odada işi olmayan aile bireyleri birkaç saatliğine de olsa itikâfa girebilirler. Hatta durumu uygun olanlar 2 gün, 3 gün veya 10 güne kadar itikâf yapabilirler.

***

Nefis muhasebesi, insanı adam eder

Ramazanın son günlerinde ibadete sımsıkı sarılmak gerekiyor. Prof. Dr. Ramazan Altıntaş, son on günle ilgili tavsiyelerde bulunuyor. “Bu günlerde Kur’an-ı Kerim’i elden düşürmemeliyiz. Günahlarımızın bağışlanması için bol bol dua etmeliyiz. Oruç ibadetinin hakkını vermeli, geceleri teravih, teheccüd ve nafile namazlarla değerlendirmeliyiz. Farz ve vacip olan zekât ve fitrelerimizi vermenin yanında hayır ve hasenat yapmalıyız. İftar sofralarımıza fakiri, fukarayı davet etmeli, çocuklarımıza bu gecelerin önemini yaşayarak öğretmeliyiz. Mümkünse, son on günün bir ya da iki gününü bir camide ya da evimizde itikâfa girerek ibadette yoğunlaşmalıyız.

Altıntaş, nefis muhasebesi yapmanın önemini de vurguluyor. Ömrümüzün bir muhasebesini yapmalı ve hayatımızı ‘helal ve haram’ sınırlarını gözeterek yaşama konusunda kendimize bir istikamet çizmeliyiz. Altıntaş’a göre, nefis muhasebesi, toparlanmak ve değişmek için önemli bir vesile. Bir kimse nefis muhasebesi yapınca Ramazan ayını verimli geçiriyor. Bu da diğer aylarında maneviyatla geçmesini sağlıyor. Altıntaş’a göre iyi bir nefis muhasebesi ve ibadetle geçirilen bir Ramazan ayı, kişide iyi yönde ahlaki değişimi gerçekleştiriyor. Tabiri caizse, iyi bir nefis muhasebesi, insanı adam ediyor. Bu kişinin hayatında muhakkak olumlu değişiklikler gözleniyor.

***

İtikâf, mağfiretin anahtarı…

İtikâf; Ramazan ayının son on günü itikâf niyeti ile bir camiye, mescide ya da kadınlar için evde uygun olan bir odaya çekilerek zarurî ihtiyaçlar dışında dışarı çıkmadan inzivaya çekilip zamanını ibadet ve dua ile geçirmektir. İtikâf, kifâî nitelikli bir sünnet-i müekkededir. Hz. Aişe Validemiz’in (ra) anlattığına göre Peygamber Efendimiz (sas) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerlerdi. Bu, aziz ve celil olan Allah’ın kendisini ebedî âleme alıncaya kadar devam etti. Kendinden sonra hanımları da odalarında itikâfa girerlerdi.

Emekli imam Mehmet Duman, ömrünü hayır işlerine adamış insanlardan biri. Her sene Ramazan ayında bir mani olmadığı takdirde itikâfa giriyor. Duman, ihlâs ile yapılan bir itikâfın, amellerin en faziletlisi sayıldığını hatırlatıyor. Bu sayede kalpler bir müddet için de olsa dünya işlerinden sıyrılıp Allah ile irtibat içinde oluyor. Duman, konuyla ilgili bir rivayeti anlatıyor: “İslâm büyüklerinden Atâ şöyle der: “İtikâfa giren kimse ihtiyacından dolayı büyük bir zâtın kapısında oturup ‘Hâcetimi yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ diye yalvaran bir kimseye benzer. O da Allah’ın bir mâbedine sokulmuş, ‘Beni bağışlayıp mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem.‘ demektedir. Kısacası, itikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişaneleri parlar, feyizlere mazhar olur.”

***

Kadir Gecesi son on günde saklı

Kadir Gecesi, müminlerin en değerli, en bereketli gecesi. Çünkü Rabb’imizin rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı, manevî ziyafetin davetlilerine her türlü ihsanda bulunulduğu bin aydan daha hayırlı bir gece. Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edilen bir hadise göre Peygamberimiz, Kadir Gecesi hakkında şöyle buyurmuş: “Kim ki inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.

Ramazan ayının hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değil. Peygamberimiz’in tavsiyesi, onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramak… Buna göre Kadir Gecesi Ramazan’ın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, bu gecede uzun uzun dua etmeyi ihmal etmemek gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü bu gece Rabb’in kullarına ihsan gecesi… Aydın’a göre, herkesin iyiliğini isteyerek genelden başlayarak özele doğru dua etmemiz gerekir. Yani insanlık, İslam âlemi, Müslümanlar, ülkemiz, yakınlarımız, çevremiz, sevdiklerimiz, dostlarımız, ailemiz ve kendimiz sıralamasıyla dua etmek faziletlidir.

Türkan Uymaz

Meksika’dan Güzel Haberler Var

MEKSİKA HİZMET MEKTUBU

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz, Sıddık Ağabeylerimiz;

Evvelen: Cemaatimizin geçmiş Mevlid-i Şerifini tebrik ederiz. Elhamdülillah dünyanın her tarafında hizmet-i Kur’aniye ve hizmet-i Nuriye inkişaf etmektedir. Bu hadiseler Risale- i Nur’daki “Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslam’ın sadası olacaktır” hükmünü teyit etmektedir.

Saniyen: Şahs-ı manevinin duasının ve samimiyetinin hürmetine Cenab-ı Hak dünyanın diğer ülkelerinde de olduğu gibi Meksika’da da çok güzel hizmetlerde bizleri istihdam ediyor ve faaliyetler nasip ediyor. Cenab-ı Hak şükrünü eda etmeyi nasip eder inşallah.

120 milyon nüfuslu sadece 10 bin müslümana sahip yani onbinde bir müslümanı olan Meksika’nın başkenti 25 milyonluk Mexico City’de sadece 2 tane mescit bulunmakta. Fakat mütevazı insanlardan meydana gelen Meksika halkına İslamiyet’ten, Kuran’dan ve peygamberimizden A.S.M) bahsedildiğinde gayet güzel dinliyorlar. Ekseriyeti masum ve kendi halinde olan Meksikalıların genel olarak İslamiyet’e karsı önyargıları olmadığı gibi İslamiyet hakkında herhangi bir bilgileri de yok. Buradaki faaliyetlerimiz ekseriyetle Mexico City’nin merkezi Polonco’daki mescide gidip oraya gelen yeni Müslüman olan Meksikalılarla tanışıp Risale-i Nur vererek, onları dersaneye davet edip onlarla İspanyolca dersler yaparak İslamiyet ile alakalı sorularına cevap vererek ve namaz besmele, Fatiha ve kısa surelerin ağızdan talimi olarak cereyan etmektedir. Çünkü Kuran bilmedikleri için namaz kılmaları gerektiğinden dolayı kuran öğrene kadar ağızdan talim yapıyoruz. Ayrıca bu mescide İslamiyeti merak edip araştırmak amacıyla gelen gayrimüslimler de oluyor.

Hatta 11 Aralık Cuma günü bizim şahit olduğumuz 12 kişi İslamiyeti araştırmak için mescide gelmişti. Bunlardan 5-6 tanesi ile tanışıldı, Risale-i Nur hediye edildi ve irtibatımız devam ediyor. Bu irtibat kurduğumuz Perdo 2 hafta sonra kardeşini ve dayısını alarak İslamiyet ile alakalı yeni bilgiler almak için mescide geldiklerinde onlarla yapılan uzun sohbet neticesinde dershaneye geleceklerini söylediler.

O hafta Ömer Faruk isminde Meksikalı bir gencin şehadetine şahit olduk elhamdülillah. Kendisi ile tanışıp Risale-i Nur vererek dershaneye davet ettik. Davetimiz neticesinde memnun oldu. Kitapları okuyup bizi ziyaret edeceğini söyledi.

O şehadetlerden Angel ve Joseph ismindeki Meksikalı gençlerin hidayeti bizleri çok memnun etti. 29 yaşında olan Angel, üniversite öğrencisi çok uzun araştırmalar neticesinde Kur’an-ı Kerim’den etkilenerek Müslüman olmaya karar verdiğini söyledi. Yusuf kardeşimiz 18 yasında, ablası ile birlikte İslamiyeti araştırıp birlikte Müslüman olmaya karar vermişler. Müslüman olduğu ilk günlerde dershanemize gelen bu iki kardesimiz dersanemizi her hafta en az bir kere ziyaret ediyorlar. Namaz surelerini cok hızlı sekilde ezberlemeyi Cenab-ı Hak nasip etti. Her hafta bir risaleyi bitiriyorlar. Ayrıca her hafta 1-2 saat süren mütaalalı derslerimiz çok bereketli oluyor. Yusuf kardeşimize Müslüman olduktan sonra hayatında neler değiştiğini sorduğumuzda mutluluğun kaynağını bulduğunu söyledi. Annesini bu durum çok memnun etmiş. Hediye ettiğimiz Küçük Sözleri okumuş, ciddi bir şekilde İslamiyeti araştırmaya devam ediyor. Cenabı Hak hidayet nasip etsin inşallah.

Dershanemizin her hafta misafiri olan bir diğer kardeşimiz, 4 ay önce İslam ile şereflenen 26 yasındaki Ömer. Meksika’da Müslüman olmadığı halde müslüman adı taşıyan çok insan var. Ömer kardeşimiz de bunlardan biri idi. Bütün dinleri araştıran kardeşimiz aklına ve kalbine en uygun dinin İslam olduğuna karar kılmış ve Müslüman olmuş. Okumayı ve araştırmayı çok seven kardeşimiz ailesinin olumsuz tepkisine rağmen kararından dönmemiş. Kardeşimizin bu durumu adeta İslamiyeti kabul ettiği için ailesinden dışlanan sahabeleri hatıra getiriyor.

Bu misafirlerden biri de Cemal kardeşimiz. 43 yasında olan bu kardeşimiz geçmişinde alkol bağımlısı imiş. Bu kötü huyu nedeniyle 3 evliliği de kısa sürmüş. Uzun araştırmaları neticesinde 1 Mart 2015 İslam ile şereflenen bu kardeşimizi en fazla etkileyen hadise Hz Bilal Habeşi’nin çektiği eziyetlere rağmen Ehad Ehad deyip davasından vazgeçmemesi olmuş. Geçtiğimiz Çarşamba günü (30 Aralık) Hastalar Risalesini ikindi ve akşam namaz dersinde okuyarak bitirdi Bu durum bize çölde susuz kalmış bir insanın suyu bulunca kana kana içmesi gibi bu kardeşimiz de ruhuna hitap eden bu risaleyi bir çırpıda oturuşta bitirdi

Mescid Görevlisinin Hidayeti
Polonco’daki Mescidin görevlisi Ruben Garibaldi Abdullah 11 sene önce İslam ile şereflenmiş. Uluslar arası rehber olan Abdullah Arap eşyaları satan bir dükkâna giriyor ve orada duyduğu sesten çok etkileniyor. Artık gayri ihtiyarî her hafta bu sesi dinlemek üzere bu dükkâna geliyor. Bu sözler hangi şarkıcıya ait olduğunu sorma cesareti toplayan Ruben, duyduğu sesin Allah’ın kitabı olan Kur’an olduğunu öğrenince İslamiyete ilgi duymaya başlıyor. Tur rehberi olan Ruben işi gereği Mısıra gidiyor. Kahire’de ilk gecesinde bir ses duyuyor. Bu ses onu çok heyecanlandırıyor, duygulandırıyor ve gözyaşlarına hakim olamıyor. Camı acınca Bu ses Allah’ın sesi diyor ve hemen otel lobisine koşuyor ve görevliye “Bu sesi sen de duyuyor musun?” diyor. Otel lobisinde çalışan görevli bu sesin ezan oldugunu ve Müslümanları namaza davet ettiğini, burada günde 5 defa bu sesi duyabileceğini söylüyor. Günde 5 defa bu sesi duyacak olmak Rubeni mutlu ediyor. Ezanı duyunca Mısır’ın meşhur Nil Nehri, Piramitlerini unutan Ruben, kalbine hitap eden bu ezan sesine adeta hayran olmuştu. Kahire’deki günlerinin bitmemesini istiyor ama ayrılık vakti gelince gözyaşları içinde ezan sesine veda etmek zorunda kalıyor. 1 sene sonra başka bir görevlendirme ile Yunanistan’ın başkenti Atina’ya gelince Kahire’ye bu kadar yaklaşmış iken gidememek onu epey üzüyor. Ruben Meksika’ya geri dönüyor. Mısırlı Arap eşyaları satan arkadaşı Ruben’e ezan sesi ile 30. cüzün cd kopyasını hediye ediyor. Ruben artık her gün bu cd’yi dinlemeye başlıyor.

Baş, burun ve yüzündeki ağrılardan şikâyetçi olan Ruben doktora gidince kanser teşhisi konuluyor. Doktorların umudu kestiği Ruben, başında tümör ile en fazla 6 ay yaşayabileceği söyleniyor. Bu hastalığın ilaçla kemoterapi ile tedavisi olmadığı ve son günlerini dışarıda istediği gibi geçirmesini söylüyor doktorlar. Ameliyat olursa küçük bir ihtimal ile yaşayabileyecegi söyleniyor. Ama ameliyat esnasında tümörün patlaması ile ölebileceği söyleniyor. Çok riskli bir ameliyata giren Ruben, ameliyat esnasında makineye göre ölü görünüyor. Hemşireler dikkat ettiklerinde Ruben’in ölmediğinin farkına varıyorlar. Doktoru Ruben’e diyor ki, “Ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim şu anda karsımda yaşıyor olman.”

Ameliyattan 4 ay sonra Mısırlı arkadaşından mescidin adresini alan Ruben Garibaldi doğum gününde adeta yeniden bir doğuşu yaşıyor ve kendisini İslam ile şereflendiren o tılsımlı sözcükleri terennüm ediyor. Müslüman olduktan 5 sene sonra tekrardan kanser hastası oluyor. Yapılan tetkiklerden sonra ikinci kez ameliyata alınması gerekiyor. Hastalığa yakalandıktan sonra aklı “Neden? Ben Müslüman olmuştum, namazlarımı kılıyor, orucumu tutuyordum. Neden tekrardan?” sorularını soruyor ve cevabını bulamıyordum. İkinci kez ameliyattan sonra çok fazla korku hissediyordum. Namaz esnasında korku gidiyor ama namaz bitince tekrardan korku sarıyordu. Bütün gece açıklanması mümkün olmayan o korkulu halet devam ediyordu. O vaziyette iken Hastalar Risalesini okudum ve içimde korku tamamen yok oldu. Risale-i Nur ruhuma hitap ediyor ve derin bilgiler veriyor. Hayatın amacının ne olduğunu bildiriyor. Sadece benim için değil, tüm insanlar için. Bismillah deyip ameliyata korkusuzca girdim. Ameliyat sorunsuz şekilde geçti elhamdülillah. Geçen sene hac vazifesini yapan kardeşimiz Abdullah şu anda Meksika’daki en büyük mescidin görevlisi. Mescitte olduğu sürece kendine has tatlı üslubu ile ezan-ı Muhammediye’yi okuyor.

Bu hizmet-i imaniyede Cenab-ı Hak tarafından istihdam olduğumuzun bir numunesini ifade edelim. 28 Aralık Pazar günü haftalık meşveretimizi beklerken o hafta yapılmayacağı anlaşılınca Mersin’den medresemize bir aylık hizmet etmek için gelen Necdet Soydan Abi, “Ben mescide gideyim, belki birini görüp Risale-i Nur veririm” niyeti ile dershanemize 1 saat uzaklıktaki mescide gidiyor. Mescidde o gün 3-4 kişi ile tanışıp çeşitli risalelerden hediye ediyor ve bu kişilerinin numarasını alıyor. O numarasını aldığı Halid Garcia 6 ay önce Müslüman olmuş ve o akşam mesajlaştığımızda şunları söylüyor. “İçimde çok sıkıntı hissediyordum, mescide rahatlamak için gelmiştim. Kafamda cevaplanmasını istediğim sorular var. Benim sağlam bir öğreticiye ihtiyacım var” Bu mesajı alınca Necdet Abi bir sonraki gün mescitte tekrardan buluşmak için randevulaşıyor. Mescide gittiklerinde mescidin henüz açılmaması nedeniyle ögle namazını mescidin önünde eda ediyorlar. Necdet Abi namazdan sonra kalbinden şöyle geçiriyor. Bu kardeşimizin kafasındaki sorulara cevap verelim ama keşke İngilizce-Türkçe bilen birisi olsa da sorulara rahat bir şekilde cevap verebilsek diye geçiriyor. Hatta Türkiye’den ağabeylere ulaşmaya çalışırken biri Türkçe olarak “Abi namaz kıldınız mı?” diye sesleniyor. Bu sesin sahibi uzun yıllar Türkiye’de kalan Afgan kardeşimiz Hasan. Hasan kardeşimize Necdet Ağabey İngilizce bilip bilmediğini sorunca olumlu yanıt alıyor. Ama mescit kapalı olduğu için konusma ayakta devam edebilir mi diye düşünülürken Hasan kardeşimizin mescide 2 dakikalık uzaklıkta kafe işlettiğini söylüyor. Kafeye gidiliyor ve Halid Garcia’nın kafasındaki sorulara tatmin edici cevaplar veriliyor. Konuşma sonunda Halid Garcia görüşmenin çok iyi geçtiğini ve görüşmeden çok keyif aldığını ifade eden bir mesaj atıyor. Bir kulunun sıkıntısını gidermek için dünyanın diğer ucundan bir kulunu getirip, imdadına gönderen Allah’a binlerce kez hamd olsun.

Rabbi Rahimimiz, Meksika’da ve dünyada Müslüman olan kardeşlerimize İslamiyeti yaşamayı nasip etsin. İman, İslamiyet ve Kur’an hizmetinde bulunan kardeşlerimizi hizmetlerinde muvaffak eylesin. Gıyabi duanın kabul olması hasebiyle dualarınızı bekliyoruz.