Etiket arşivi: müslüman

Müslüman Terörist Olamaz

Dünyayı sarsan ve sadece Fransa halkının değil bütün dünyanın üzüntüsü haline gelen terör hadisesini şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.
İslam hoşgörü dinidir; insanı en kıymetli varlık olarak kabul eder; ma’sum insanlara karşı yapılan tecavüz ve hücumları büyük günahlar arasında sayar. Nitekim bahsini ettiğimiz Kur’an ayeti bunu haykırmaktadır: ‘Kim bir başka canı öldürmek veya yeryüzünde anarşi çıkarmak gibi bir suçu bulunmadan haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim bir canının kurtuluşuna vesile olursa, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Bizim peygamberlerimiz, onlara çok açık deliller getirdiler. Ancak bütün bunlardan sonra insanlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmiş ve zulm etmişlerdir.’ (5: 32).
Gerçek şu ki, müslüman ölüme değil, sadece hayata hizmet eder. Bu hadise sebebiyle İslamın koyduğu iki temel hukuk prensibini asla unutmamalıyız:
Birincisi: Kur’an’ın ‘Bir suçlu bir başka suçlunun yükünü yüklenemez’(6: 164). Yani bir cani yüzünden bir başka insan asla cezalandırılamaz. Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir.
İkincisi ise, berâat-i zimmat esastır. Yani suçluluğu isbat edilinceye kadar kimse suçlanamaz. Delil olmadan kimseyi cezalandırmak adalet değildir. Aksi isbat edilmedikçe insanlar masum kabul edilirler. Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: ‘Bir mü’min, ma’sum bir insanı gayr-i meşru bir yolla öldürmediği müddetçe din dairesi içinde kendini koruyabilir.’
İslam selm ve müsâlemet yani barış demektir. Bu da göstermektedir ki, beden ve aklın gerçek barışı, ancak Allah’a itaat ve teslimiyetle mümkün olur. Bir müslüman da ancak toplum içinde uyum ve barış içinde yaşarsa mükemmel bir müslüman olur. Allah’a itaat ve kulluk içindeki bir hayat, kalb huzurunu doğurur ve toplum hayatında gerçek barışı temin eder (Kur’an, 13:28-29).

Allah’ın bütün peygamberleri, insanlığı doğru yola davet ederken bu hakikatı tebliğ etmişlerdir. Hz. Peygamber’in şu hadisini burada hatırlatmalıyız:

‘Şu üç şey vardır ki, iman dahil temel unsurlardır:

– Ekonomik sıkıntıda olsalar dahi insanlara yardım etmek;

– Bütün şevkıyle insanlığın barışı için dua etmek;

–  İnsanın kendisine istediği adaleti herkese karşı icra etmek.
Hz. Peygamber yine buyurdu:
Bütün insanlar bir sürü gibidir; bu sürünün her bir ferdi diğerlerinin bekçisi ve çobanı gibi olmalı ve bütün sürünün sorumluluğunu üstlenmelidir.’
‘Birlikte yaşayın, ittifak edin; ihtilafa düşmeyin; kolaylaştırın; biribirinize engel ve zorluk çıkarmayın.’
‘Komşusu aç iken tok yatan hakiki mü’min değildir.’
‘Allah’a iman eden müslüman bir kişi, başkasının canına ve malına zarar vermeyen kişidir.’
Kısaca ifade etmek gerekirse, İslam ne fertleri ve ne de toplumu ihmal etmemiştir. Bilakis her ikisi arasında tam bir uyum ve dengeyi kurmayı hedeflemiştir. İslamın mesajı, bütün insanlık içindir. İslam’a göre Allah, bütün âlemlerin Rabbidir(Kur’an, 1:1). Hz. Peygamber de bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir.‘Ey insanlar! Ben sadece Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği bir peygamberim“ (7: 158). ‘Biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (21: 107).
İslam’da, bütün insanlar, renk, dil, ırk ve vatan farklılığı gözetilmeksizin eşit kabul edilmişlerdir. Bugün aydınlanma çağı denen çağımızda dahi, insanlar arasında zikredilen sebeplerle hala engellerin, ayırımcılığın ve farklı muamelelerin bulunduğunu inkâr edemeyiz. İslamiyet, bütün bu ayırımcılıkları ve imtiyazları ortadan kaldırmakta, herkesin Allah’ın mahluku olmak hasebiye eşit olduğunu aleme ilan etmektedir. İslamiyet gerçek manada beynelmilel bir bakışa sahiptir ve renge, kabileye, ırka, kana ve bölgeye dayalı imtiyazları şiddetle reddeder. İnsanlığa karşı yapılan her hücumu kınıyoruz. Masum insanları hedef alan bütün tecavüzlerden dolayı müteessiriz. Zalimlerin yanında mazlumların öldürüldüğü toplu katliamları, İslamiyet şiddetle yasaklamıştır. İslama göre, hiç bir kimse başkasının hatası sebebiyle mes’ul tutulamaz.
İslamiyet masum ve korumasız insanların öldürülmesine asla müsaade etmez. Şayet, bu tür katliamlar, taraflı basının ve haber kaynaklarının iddia ettikleri gibi, bazı müslüman fertlerden sadır olursa, İslam namına ve din namına bu zalim insanları suçlu ve günahkâr ilan ederiz. Zulm edenlerin, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin mutlaka caydırıcı bir ceza ile cezalandırılması gerektiğini de önemle belirtmek isteriz.
Bu hadiseler karşısında, devletler ve fertler olarak şu hakikati unutmamalıyız: Siz bir gemide veya bir evde bulunsanız, sizinle beraber dokuz masum ile beraber bir cani olsa, bu gemiyi batırmaya veya o haneyi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulm ettiğini tahmin edersiniz. Onun zalimliğini semavata işittirecek derecede bağıracaksınız. Hatta, bir tek masum ve onun yanında dokuz cani de olsa, yine o gemi ve ev, hiç bir adalet kanunuyla batırılamaz ve yakılamaz. Aynı şey bu hadiseler için de geçerlidir. Biz bu kanlı ve vicdansız eylemleri kınarken, benzerlerini yapmanın da daha tehlikeli olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Müslüman “Terörist” Olabilir mi?

İslam hoşgörü dinidir; insanı en kıymetli varlık olarak kabul eder; ma’sum insanlara karşı yapılan tecavüz ve hücumları büyük günahlar arasında sayar. Nitekim bahsini ettiğimiz Kur’an ayeti bunu haykırmaktadır: ‘Kim bir başka canı öldürmek veya yeryüzünde anarşi çıkarmak gibi bir suçu bulunmadan haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim bir canının kurtuluşuna vesile olursa, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Bizim peygamberlerimiz, onlara çok açık deliller getirdiler. Ancak bütün bunlardan sonra insanlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmiş ve zulm etmişlerdir.’ (5: 32).

Gerçek şu ki, müslüman ölüme değil, sadece hayata hizmet eder. Bu hadise sebebiyle İslamın koyduğu iki temel hukuk prensibini asla unutmamalıyız:

Birincisi: Kur’an’ın ‘Bir suçlu bir başka suçlunun yükünü yüklenemez’ (6: 164). Yani bir cani yüzünden bir başka insan asla cezalandırılamaz. Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir.

İkincisi ise, berâat-i zimmat esastır. Yani suçluluğu isbat edilinceye kadar kimse suçlanamaz. Delil olmadan kimseyi cezalandırmak adalet değildir. Aksi isbat edilmedikçe insanlar masum kabul edilirler. Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: ‘Bir mü’min, ma’sum bir insanı gayr-i meşru bir yolla öldürmediği müddetçe din dairesi içinde kendini koruyabilir.’

İslam selm ve müsâlemet yani barış demektir. Bu da göstermektedir ki, beden ve aklın gerçek barışı, ancak Allah’a itaat ve teslimiyetle mümkün olur. Bir müslüman da ancak toplum içinde uyum ve barış içinde yaşarsa mükemmel bir müslüman olur. Allah’a itaat ve kulluk içindeki bir hayat, kalb huzurunu doğurur ve toplum hayatında gerçek barışı temin eder (Kur’an, 13:28-29).

Allah’ın bütün peygamberleri, insanlığı doğru yola davet ederken bu hakikatı tebliğ etmişlerdir. Hz. Peygamber’in şu hadisini burada hatırlatmalıyız: ‘Şu üç şey vardır ki, iman dahil temel unsurlardır: – Ekonomik sıkıntıda olsalar dahi insanlara yardım etmek; – Bütün şevkıyle insanlığın barışı için dua etmek; İnsanın kendisine istediği adaleti herkese karşı icra etmek.

Hz. Peygamber yine buyurdu:

Bütün insanlar bir sürü gibidir; bu sürünün her bir ferdi diğerlerinin bekçisi ve çobanı gibi olmalı ve bütün sürünün sorumluluğunu üstlenmelidir.

Birlikte yaşayın, ittifak edin; ihtilafa düşmeyin; kolaylaştırın; biribirinize engel ve zorluk çıkarmayın.’

Komşusu aç iken tok yatan hakiki mü’min değildir.’

Allah’a iman eden müslüman bir kişi, başkasının canına ve malına zarar vermeyen kişidir.’

Kısaca ifade etmek gerekirse, İslam ne fertleri ve ne de toplumu ihmal etmemiştir. Bilakis her ikisi arasında tam bir uyum ve dengeyi kurmayı hedeflemiştir. İslamın mesajı, bütün insanlık içindir. İslam’a göre Allah, bütün âlemlerin Rabbidir (Kur’an, 1:1). Hz. Peygamber de bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. ‘Ey insanlar! Ben sadece Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği bir peygamberim“ (7: 158). ‘Biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (21: 107).

İslam’da, bütün insanlar, renk, dil, ırk ve vatan farklılığı gözetilmeksizin eşit kabul edilmişlerdir. Bugün aydınlanma çağı denen çağımızda dahi, insanlar arasında zikredilen sebeplerle hala engellerin, ayırımcılığın ve farklı muamelelerin bulunduğunu inkâr edemeyiz. İslamiyet, bütün bu ayırımcılıkları ve imtiyazları ortadan kaldırmakta, herkesin Allah’ın mahluku olmak hasebiye eşit olduğunu aleme ilan etmektedir. İslamiyet gerçek manada beynelmilel bir bakışa sahiptir ve renge, kabileye, ırka, kana ve bölgeye dayalı imtiyazları şiddetle reddeder. İnsanlığa karşı yapılan her hücumu kınıyoruz. Masum insanları hedef alan bütün tecavüzlerden dolayı müteessiriz. Zalimlerin yanında mazlumların öldürüldüğü toplu katliamları, İslamiyet şiddetle yasaklamıştır. İslama göre, hiç bir kimse başkasının hatası sebebiyle mes’ul tutulamaz.

İslamiyet masum ve korumasız insanların öldürülmesine asla müsaade etmez. Şayet, bu tür katliamlar, taraflı basının ve haber kaynaklarının iddia ettikleri gibi, bazı müslüman fertlerden sadır olursa, İslam namına ve din namına bu zalim insanları suçlu ve günahkâr ilan ederiz. Zulm edenlerin, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin mutlaka caydırıcı bir ceza ile cezalandırılması gerektiğini de önemle belirtmek isteriz.

Bu hadiseler karşısında, devletler ve fertler olarak şu hakikati unutmamalıyız: Siz bir gemide veya bir evde bulunsanız, sizinle beraber dokuz masum ile beraber bir cani olsa, bu gemiyi batırmaya veya o haneyi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulm ettiğini tahmin edersiniz. Onun zalimliğini semavata işittirecek derecede bağıracaksınız. Hatta, bir tek masum ve onun yanında dokuz cani de olsa, yine o gemi ve ev, hiç bir adalet kanunuyla batırılamaz ve yakılamaz. Aynı şey bu hadiseler için de geçerlidir. Biz bu kanlı ve vicdansız eylemleri kınarken, benzerlerini yapmanın da daha tehlikeli olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

 Kaynak: www.sorularlaislamiyet.com

Bilinçli İngilizce Öğretmenlerine Çağrı

Hiç unutamıyorum Anadolu Lisesi’ne başlarken babamın bir maaşının tamamını okuyacağımız birkaç tane İngilizce kitabına verişini ve tüm bu paraların bizleri yıllarca hem maddi hem de manevi sömürenlerin ceplerine gidişinin bende  teşkil ettiği travmayı…

Bugünse bir devlet okulunda görev yapıyorum. Kendi İngilizce ders kitaplarını hazırlayamadığımızdan ve bu konuda bir strateji dahi oluşturamadığımızdan  hala yabancıların   gençleri   kimliğinden ve değerlerinden uzaklaştırmak için hazırlandığı  belli olan kitapları “mecburen” kullanıyoruz. Bu kitapların bizlerden götürdüğü değerlerimizin kıymetini idrak edemedik ve edemiyoruz…

Evet, evet… Tarihinde sömürmeyi alışkanlık haline getirmiş bir topluluğa farkında olmadan destek veriyor, hizmet ediyoruz. Hani Çanakkale’yi geçemeyince İngiliz Müstemlekât Nâzırı “Bu Kur’an Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız ya da onları Kur’an’dan soğutmalıyız” demişti. Sanıyorum, hatta eminim, bizlerin kullandığı  bu kitaplar  bu amaca hizmet ediyor. 

Artık büyük düşünmenin; kaliteli yayın bulamadığımız bahanesiyle yabancıların amaçlarına hizmet etmenin sona ermesinin, kendi değerlerimizin ön plana çıkartıldığı ve kalitesiyle kendinden sitayişle bahsettiren eserler ortaya koymanın zamanı geldi ve hatta çoktan geçti bile.

Neslimizi sivrisineğin ısırmasından koruyalım derken ejderhanın ağzına atmayalım.  Bizler de aynı kalitede, hatta daha kaliteli kitaplar yazmaya başlayabiliriz.

Bu fakir  bu heyecanla yola çıktı ve Allahın inayeti ile şu eserleri vücuda getirmeye vesile oldu.   

  “Aldığım maaşla ancak geçiniyorum. Böyle bir iş için ne param, ne zamanım ve ne de kabiliyetim var.” demedik.  Geçmişte kendimi öyle sanıyor ve günlerimi maişet derdiyle, boş hülyalarla geçiriyordum. Fakat niyet halis olunca Cenab-ı Hakk öyle kapılar açtı, öyle maddi ve manevi ikramlarda bulundu ki tabirinde âcizim.

İşte yazdığımız eserlerden bazıları:

  1. THE LAST PROPHET MUHAMMAD

24 kitaplık bu seri 6 seviyeden oluşuyor ve Hz. Muhammed’in hayatını anlatıyor. İçinde alıştırmalar, cevap anahtarı ve bilinmeyen kelimeler de mevcut.

  1. DROPS FROM THE LIGHT

8 kitaplık bu seri ise A2 ve B1 seviyelerinden oluşuyor. Risele-i Nur Külliyatı’ndan Küçük Sözler eserinin biraz daha hikayeleştirilerek, fakat hakikatler ihmal edilmeyerek yazılmış bir hikaye kitabı serisi.

  1. PEARLS FROM HADITHS

3 kitaptan oluşan ve A1 seviyesinde yazılan bu hikâye kitaplarında ise farklı çocuklarından başlarından geçen olaylara hadislerle çözüm yolu bulunuşu anlatılıyor.

  1. THE WONDER OF THE AGE

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını anlatan bu kitap serisi de A1 ve A2 seviyelerinde yazılmış olup, henüz baskıya alınmamıştır.

  1. ENGLISH THROUGH ISLAM

Son zamanlarda kaleme aldığım bu kitap ise bir İngilizce Gramer ve Pratik kitabı. Bu kitap yukarıda bahsettiğim üzere yabancıların (sözüm ona) İngilizce öğreten kitaplarına karşı, bizim kültürümüzü İslamî örneklerle anlatan bir eser. İçeriğinde bir yandan gayet kaliteli bir şekilde İngilizce grameri verilirken, diğer taraftan ayet, hadis ve müspet cümleler içeren örneklerle yapıların pratiği yapılıyor. Ayrıca düşündüren karikatür ve duvar yazılarıyla ders daha ilginç hale getiriliyor. Kitabın şu an A1 seviyesi yazılıyor ve Allah nasip ederse önümüzdeki yıl basılması planlanıyor. 

 Öyleyse, ey meslektaşım,

Haydi, sen de gelecek o kutlu nesil için bir katkıda bulun! Haydi, sen de tüm cihana iman ve ihlâsla neler yapılabileceğini göster! Haydi sen de artık kalemini eline al ve bir şeyler üretebileceğini göster.

(İncelemek için bu kitapla ilgili sunumdan bir parçayı orjinal yazıda görebilirsiniz. Tıklayınız!)

Fatih KARABULUT

İngilizce (Formatör) Öğretmeni – Yazar

Ulegder.net

Dünya Cehenneme Dönüşmüyorsa Eğer…

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. İyiliği teşvik eder, kötülükten sakındırır, Allah’a hakkıyla iman edersiniz. Eğer Kitap Ehli de iman etseydi, onlar için hayırlı olurdu. Gerçi onlardan mü’minler de vardır; fakat çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

Âl-i İmran – 110

Yedi milyar insanın yaşadığı dünyanın bir buçuk milyarı Müslüman…

Bir an için dünyada hiçbir Müslüman yaşamadığını düşünelim:

İnsanları iyiliğe kim teşvik ederdi?

Kimler kötülükten sakındırırdı?

Allah’a hakkıyla kim iman ederdi?

Ahiret yurduna kim inanırdı?

Evet, belki dünya tam anlamıyla yaşanabilir, tam olarak emniyetli bir yer değil… Ama şu haliyle dahi insanlar dünyada huzur bulabiliyorsa, bunda Müslüman nüfusun çok önemli bir payı olsa gerek…

Günde beş defa gürül gürül okunan ezanlar… Her namaz vaktinde camilere koşan mü’minler… Manevî anlamda günde beş defa nefes alabilen insanlık… Her Ramazan ayında bütün coğrafyalarda açıkça görülen bolluk ve bereket… Okunan Kur’an-ı Kerim’lerle yumuşayan kalpler…

Aslında ahiret alemlerine kıyasla küçük bir bahçeye benzeyen dünyamız, Müslümanlar sayesinde daha yaşanabilir bir hale geliyor.

Alnı secdeli, ağzı dualı mü’minlerle ferahlayan dünyamız, yine iman ve İslamiyet sayesinde gelecek adına ümit vaat edebiliyor.

Mü’minler tarafından verilen zekât ve sadakalarla rahatlayan ihtiyaç sahipleri…

Camilerde, Kur’an kurslarında, Allah ve Peygamber sevgisiyle bir şeyler öğrenmeye gayret eden çocuklar…

İman, tevhid, teslim ve tevekkül sahibi nur yüzlü ihtiyarlar…

Dünyanın manevî kalbi hükmünde olan Mekke-i Mükerreme,

İki Cihan Güneşi’nin aziz hatıralarıyla dolu Medine-i Münevvere…

İslâm sanatlarının şaheserleriyle dolu, Müslümanların ümit kaynağı şehr-i İstanbul…

İslâmiyet ve Müslümanlara ait manevî güzelliklerin olmadığı bir dünyada yaşamak kolay olur muydu?

Öyle bir dünya, nasıl bir anlam ifade ederdi?

Evet…

İslâmiyet ve Kur’an, dünyanın manevî güneşidir.

Mü’minler, dünyayı manevî anlamda ayakta tutan en önemli direktir.

Üç asırdan beri dünyanın dizginleri ne yazık ki koptu…

Dengeler altüst oldu… Hayata sadece maddî yönden bakıldı.

Demokrasi ve insan hakları nutukları atanlar, bunları sadece kendileri için geçerli saydı.

Dengeleri yeniden kurmak isteyenler, Müslüman dünyayı hesaba katmadıkları için, çatışmalara engel olamıyorlar.

Irak’ta, Mısır’da, Suriye’de gerçek anlamda bir barış ortamı kurulmasına izin vermedikleri için, Batılıların farklı coğrafyalarda yaktıkları ateşler, şimdilerde Batıyı yakmaya başlıyor…

Bütün mukaddes kitapları inceleyin.

Bütün peygamberlerin hayatlarını inceden inceye yeniden gözden geçirin.

Medeniyetleri kıyaslayın, karşılaştırın.

Maddî, manevî, ekonomik, sosyolojik ve kültürel analizler yapın…

Şunu göreceksiniz:

İslamiyet’in dışında kalan bütün alternatifler geçerliliğini yitirdi.

İslamiyet’in insana, dünyaya, değerler sistemine, hayata ve geleceğe dair söylediği her şey, hayat kaynağı olmaya devam ediyor.

Zaman ihtiyarladıkça, Kur’an gençleşiyor.

Üstelik İslamiyet, diğer kültür ve dinleri ötekileştirmiyor.

İnsanlık neyi aradı da, Kur’an-ı Kerim’de, Sünnet-i Seniyye’de bulamadı?

Batı dünyası ne söylerse söylesin, Müslümanlar, Allah’a iman etmekten gelen büyük bir kalp huzuruna sahiptir.

İşte Batı’nın her yerde ve her şeyde arayıp da bulamadığı budur.

Kalpler, ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.

Madem ki insanı manevî anlamda besleyen en önemli şey, Allah’a iman etmektir, Allah’ı anmaktır…

Batının hayat tablosunda noksan kalan parça, “iman-ı kâmil”dir.

Dünyayı çok büyük bir ateşin içine düşmekten alıkoyan şey, İslâm dünyasının varlığıdır.

Son sözü Mehmed Akif Ersoy söylesin:

 

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır,

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır…

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan’ın…

Ne irfanın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdanın.

Hayat artık behîmîdir… Hayır ondan da alçaktır;

Ya hayvan bağlıdır fıtratla, insan hürr-i mutlaktır.

Behâim çıkmaz amma hilkatin sabit hududundan,

Beşer hâlâ habersiz böyle bir kaydın vücûdundan!

Meğer kalbinde Mevlâ ‘dan tehâşî hissi yer tutsun…

O yer tutmazsa hiç manâsı yoktur kayd-ı namusun.

Hem efradın, hem akvamın bu histir, varsa, vicdanı;

Onun ta’tîli: İnsâniyyetin tevkî-i hüsranı!

Budur hilkatte câri en büyük kanunu Hallâk’ın:

O yüzden başlar izmihlali milletlerde ahlâkın.

Fakat, ahlâkın izmihlali en müdhiş bir izmihlal;

Ne millet kurtulur, zîrâ, ne milliyyet, ne istiklâl.

Oyuncak sanmayın! Ahlâk-i millî, rûh-i millîdir;

Onun iflâsı en korkunç ölümdür: Mevt-i küllidir.

Olur cem’iyyet artık çaresiz pâmâl-i istilâ

Meğer kaldırmış olsun, rûh-î sânî indirip, Mevlâ.

Evet bir ba’sü ba’de’l-mevte imkân vardır elbette…

Bunun te’mîni, lâkin, bir yığın edvara vabeste!

O cem’iyyet ki vicdanında hâkim havf-ı Yezdan’dır;

Bütün dünyâya sahiptir, bütün akvama sultandır.

Fakat, efradı Allah korkusundan bî-haber millet,

Çeker, milletlerin menfuru, Kıbtîler kadar zillet;

Meâlî meyli hiç kalmaz, şehâmet büsbütün kalkar;

Ne hâkimlik tanır artık, ne mahkûm olmadan korkar.

Şeref hırsıyle istihkar-ı mevt etmişken ecdadı,

Bırakmaz öyle bir pâkîze neslin şimdi ahfadı,

Hayât uğrunda istihfafa şayan görmedik hüsran!

Gebersin tekmeler altında razı… Çıkmasın, tek, can!

Yürekler en mülevves, en sefil âmâl için çarpar;

Sinirler en muhal endîşeden titrer durur par par!

Olur cem’iyyet efrâdınca şahsî menfa’at “ma’bûd!”

Sorarsan kimse bilmez var mı “hak” nâmında bir mevcûd.

O, doymak bilmeyen ma’bûda kurbandır haya hissi,

Hamiyyet, âdemîyyet hissi, ulvî hislerin hepsi!

Bu hissizlikle cem’iyyet yaşar derlerse pek yanlış:

Bir ümmet göster, ölmüş maneviyyâtıyle, sağ kalmış?

N. Kağan Çetin

yazarumitsimsek.com

Cehennemde Müslümana Ateş Azabı Yok!

Ey müttaki! Sen Cehennem’den felahbulursun. Ey sâlih! Sen Cennet’e felahbulursun. Ey ârif! Sen rıza-yı İlahîye nail olursun. Ey âşık! Sen rü’yete mazhar olursun.[1]

Şu ateş azabı, Kur’ana imtisal etmeyen kâfirlere hazırlanmıştır. Hem bu ateş, tufan vesair musibetler gibi iyi-kötü bütün insanlara şamil musibetlerden değildir. Ancak bu musibeti celbeden, küfürdür. Bu beladan kurtuluş çaresi, ancak Kur’an-ı Kerim’e imtisaldir.[2]

Malumdur ki her insan için bir yaşam gayesi ve felsefesi yani anlayışı vardır. Dünyada yaşarken yapılan ibadetlerden alınan haz ve lezzetlerin farklı olduğu gibi gayeleri de aynen bunlar gibi farklıdır.

Mesela müttaki yani  Ehl-i takva. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini Allah’ın (C.C.) sevmediği fena şeylerdan koruyan. Olan birisi için ibadetten gaye Cehennemden kurtulmaktır.

Mesela salih yani Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. * Faziletli, ehl-i takva olan için gaye ibadetten  Cennette olup kurtulmaktır.

Mesela Arif yani  Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim. * Bir işten iyi anlayan. (İrfan. dan) Bilen, bilgide ileri olan. Aşinâ, vâkıf. Hakkı, hakkı ile bilen. * Sabırlı ve mütehammil. * Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan. * Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan için gaye ibadetten Allahın Rızasına nail olmak kavuşmaktır.

Mesela Âşık olan için Çok fazla seven. Mübtelâ. Birisine tutkun olan için ibadetten gaye Bizzatihi Cenab-ı Halık-ı Kainat olan Rabb-ı Zülcelal-i vel ikramı Görmek müşahede etmektir.

Şurası muhakkak ki Cennete girecekler içerisinde Deliler, çocuklar, hastalar, ihtiyarlar, hayvanlar.. girecektir. O halde Cennet hizmet alınan bir mekandır tesistir. Bu sebeple O kadar büyütülmemeli.

Şimdi bu yazıyı okuyunca sen ne diyorsun diyebilirsin bana.

Bak burada yani sözler 394’te üstadımız insanları 4’e ayırmış bende bu 4’ünü izah ettim. Sen hangi kısımdansan o sebeple ibadet ediyorsun.

فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِى وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ اُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَyani: “Kâfirlere hazırlanan bir ateşten sakınınız ki; odunu, insanlar ile taşlardır.[3]ve “Odunu insanlar ile taşlar olan bir ateşin heybeti, dehşeti ve havfı daha şediddir.[4]Kafire Hazırlanan ifadesine dikkat edelim.

Ateş kime hazırlanmış?

Kafirlere ve insanlara hazırlanmış.

Kafire hazırlanan ateş Müslümana değmeyecektir. Cehennem dediğimiz yer Allahın gazabını çeken kimselerin istasyonudur. Ama merhameten Cehennem denilmiştir. Çünkü Cehennem sisteminin içerisinde 7 katmantabaka vardır. İlk katmanı Cehennemdir. Ve bu kısım Müminlere mahsustur en son mümin buradan çıkınca bu tabakanın içi boşalacaktır yani Cennete gitmek için bir istasyon gibidir bu tabaka.

 

     1. Cehennem; yukarıda söz konusu edildiği şekilde Kur’an-ı Kerîm’in yetmiş yedi ayetinde geçmektedir.
    2. Lâzâ (alevli ateş): “Hayrı’ (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehenneın alevli bir ateştir”[5]
    3. Saîr (pılgın ateş): “O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık. “[6]
  4. Sakar (kırmızı ateş): “Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem). “[7]
    5. Hâviye (uçurum): “O, kızgın bir ateştir “ [8]
    6.Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): “Şüphesiz o, Hutame ye (ateşe) atılacaktır.”[9]
 7. Cahim (yanan kızgın ateş):
“Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim’in yarânıdırlar.”[10]

 

Bütün bu 7 katmanın hususiyetleri farklı olup ehadis-i şerifede bunlar zikredilmiştir.

 

Ayrıca Cehennem azabı sadece ateş değildir. Birçok azap çeşitleri vardır; birkaçı şöyledir:


1. Soğukla azap,

2. Yılan akrep gibi hayvanların sokması,

3. Başına topuzlarla vurmak,

 4. Aç bırakmak,

 5. Zakkum yedirerek bağırsakları parçalamak,

 6. Vücutları büyültülerek azabın şiddetlendirilmesi,

7. İrinli su içirmek,

8. Gayya kuyusuna atmak,

9. Uçurumlardan yuvarlamak,

10. Zifiri karanlıkta azap,

11. Büyük azap veren pis kokulara maruz bırakmak,

12. Azapların her gün katlanarak çoğaltılması,

13. Sonsuza kadar azap edilmesi.

         Cennem sisteminin müekkel meleği Malik’tir. Malik Cehennem yaratıldığından beri 7. Tabakayı hiç görmemektedir. Yalnız Cehennemin diğer 6 tabakası 7.’nin şerrinden gönde çok defa Allaha sığındıkları ehadiste zikredilmiştir. Bu tabaka Münafıklara azabın verileceği olan tabakadır.

Müslümana ve Mümine ateşle azap yoktur demem hiç azap yoktur demek değildir. Belki başka hallerde var olacak azaplar vardır. Ama nedir şimdi bilemiyorum.

            “Cehennemliklerin azab cihetiyle en hafif olanı, ayağında ateşten bir nalın ve nalın bağı olan kimsedir ki, ayağındakiler sebebiyle, tıpkı tencerenin kaynaması gibi, başında dimağı kaynar. Öyle tahammülfersa bir azam duyar ki, azabca insanların en hafifi olduğu halde, kendinden şiddetli azab çeken olmadığını zanneder.” [11]

Ama burada geçen ve nice hadis-i şerif bulunmaktadır. Yeri gelmişken Cehenneme dair hadislerin toplandığı bir kitabı birisi okumuş ve kalp krizi geçirerek hastahanelik olduğu gibi vakıalar da vardır.

Cehennem bizim için mevzu dışı azap çeşitleri itibariyle. Çünkü bizim ibadet sebebimiz hedefimizi oluşturur. Kimisine Cehennemden azad, Cennette Felah, rıza-yı İlahîye nailiyet, rü’yete mazhariyet gibi.. “bu ateş, tufan vesair musibetler gibi iyi-kötü bütün insanlara şamil musibetlerden değildir. Ancak bu musibeti celbeden, küfürdür. Bu beladan kurtuluş çaresi, ancak Kur’an-ı Kerim’e imtisaldir.[12] Demek ki azap ve Cehenneme gitmenin sebebi küfürdür. Mümin ise kafir olmaz fasık olur o halde geçici olarak Cehenneme uğrar ve temizlenince Cennete girer.

Selam ve Dua ile     

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

[1]Sözler ( 394 )

[2]İşarat-ül İ’caz ( 127 )

[3]İşarat-ül İ’caz ( 126 )

[4] İşarat-ül İ’caz ( 127 )

[5] (Meâric, 70/15).

[6] (Mülk, 67/5). Ayrıca on beş ayette daha bu isimle geçmektedir.

[7] (Müddessir, 14/27)

[8] (Kâria, 101/9-11).

[9] (Hümeze, 104/4).

[10] (Mâide, 5/10).

[11] Buhari, Rikâk 8; Müslim, İman 363, (213); Tirmizi, Cehennem 12, (2607).

[12]İşarat-ül İ’caz ( 127 )