Etiket arşivi: mutluluk

İslamiyet Çok Güzel Dindir. Gel Beraber Müslüman Olalım (Moldavya Hizmet Mektubu)

Essalamu aleykum aziz ve sevgili Ağabey ve abilermiz.

Hadsiz şükürler olsun Cenab-ı Hak bizi bu hizmette istihdam ediyor.  Şevk ve gayret vermiş.

Azerbaycan’da Ekrem kardeş, Moldavya’da hristiyan olarak tanınan kakauz türkleri ve orada yaşayan moldavanlar ve başka milletler mahşer günü “bu nurları niye bize ulaştırmadınız” diye soracaklar ve bu niyetle Moskava’ya gelip esnaf Azeri Elçin kardeşle görüşüyor.

Moldavya eskiden Sovyetler Birliği’nde roman dilli, 4 milyona yakın nüfusu olan, Romanya’ya komşu olan küçük bir yerdir. Elçin ve Hasil kardeş 2 sene evvel Moskava’dan Moldavya’ya dersane  açmak için gelmişler. Ancak Moldavya sınırından onları geri döndürmüşler.

Ekrem ve Elçin kardeş haziran ayının evvelinde ilk kez olarak Moldavya’nın Kisinyov şehrine gelip otele yerleşiyorlar. Sesli olarak Birinci Sözü okuyup otelden çıkıyorlar. Çarşıda ilk rastladıkları adam Ekrem’in askerlik arkadaşı Faris oluyor. Farisle bir ders okuyorlar. Dersden sora Ekrem’le Elçin kardeşi Vakıf  isimli, çoktan burada yaşayan kardeşle tanıştırıyorlar. Vakıf kardeş Ekremleri gördüğünde onları beklediğini söylüyor. Vakıf diyorki “ben bu gece bir rüya gördüm. Rüyada şehrin hocası bana dedi ki, bu gün buraya 2 Azeri kardeş gelecek. Sen onlara yardimcı ol. Onların dediğini yap

(Rüyadan 20 gün sonra Vakıf kardeş hatırlıyorki, rüyayı gördüğü gün evinin penceresine hiç görmediği bir kuş 3 defa pencereye vurup içeriye girmek istemiştir)

Vakıf  kardeş kendi parasıyla muvakkat bir yer kiralıyor ve 3 gün içinde Kisinyov şehrinde 2 odalı dersane tutuyorlar. Sonra Ekrem kardeş Fahreddin kardeşe telefon açıp Moldavya’ya davet ediyor.

Moldovya’da güzel hizmetler var, sahip çıksanız güzel olur. Şimdi 3 aydır Kisinyov şehrinde dersane  var. 3-4 Azeri kardeş namaza başlamış. Vakıf  kardeşin 200 km mesafede olan Soroka şehrinde yaşayan 68 yaşında kayınvalidesi Nina Pavlovna muallime, rusça risaleleri, hem kendine, hem de etrafındakilere iştiyakla okuyor.  Böyle kitapların evine gelmesine çok seviniyor ve şükür ediyor. İnşaallah bu yakınlarda müslüman olur.

Sonra Vakıf  kardeşin hanımı, annesinin risaleleri böyle iştiyakla okumasını ve Vakıf’ında çok değişip namaza başlamasını görünce hayretinden o da kitapları tatkika başlayıp 5-6 gün içinde Rusça  Lemaları bitiriyor.

Vakıf  kardeş ciddi olarak hizmet ediyor ve evi şimdi bir Nur Ailesi olmuş. Tanıdıklarımızdan eskiden eşkiya olan Kamran kardeşe Rusça risaleler vermiştik. Ondaki değişikliği gören hanımı Risaleleri okumaya başlıyor ve Hristiyan cemiyetinin faal bir uzvu olan annesine, akrabalarına Risalelerden okumak için veriyor.

Şimdi sureleri ezberlemiş, Rusça romanca bröşürleri bitirip , Lemaları okuyor. Kamran kardeş her akşam evde ailesiyle Risaleleri okuyorlar.

Ramazan ayı da çok bereketli oldu. Her gün 3-4 yeni yeni adamları davet edip iftar verdik, kitaplardan verdik. Moldavya müftüsü moldavan olan Salmana “iman ve küfür, Ramazan” ve başka Risaleleri verdik. O da memnuniyetle Risaleleri alıp dediki  “hem kendim okurum, hem de camiye koyarım başkalarıda istifade etsin” İnşaallah ileride  Romancaya tercümesine çalışırız.

Rus, moldavan, ukraynalı, kakauz türkü olan gençlere de kitaplar vermiştik. İçlerinde iştiyakla okuyup derse gelenler var. Risale-i Nur kendini muhtaç olanlara okutturduğunu ve “Ya Rabb kalbleri, akılları Nurlara musahhar yap” duasını açık müşahede ediyoruz.

Risalelerle burada tanışan, Kisinyov’dan 30 km mesafede yaşayan Türk Yüksel abi de verdiğimiz Risaleleri evde masanın üzerine koymuş. Ev sahibi 76 yaşında Aleksey Risaleleri masanın üzerinde görmüş ve 2-3 nü almış okumuş. Sonra Yüksel abinin hanımına demişki “İslamiyet çok güzel dindir. Gel beraber müslüman olalım”. Ve şimdi Rusça Risaleleri zevkle okuyor.

Kakauz türkü olan İlya 10 senedir müslüman olmayı düşünüyor  ve bu Ramazanda islamı kabul ediyor. Beraber ders okuduk ve okudukça kendini tutamayarak “bu ne güzel sözler, bu ne güzel sözler” diyordu.

Kirada kaldığımız ev sahipleri İvan ve Nadejdaya Ramazan ve Hastalar Risalelerini biraz okuyup verdik. Onlarda ruhumuzu tedavi edecek kitaplardır diye kanaate gelerek götürdüler.

Burada yaşayan çeçen Said Mansur da kitapları okuyor. Buranın Kakauz vilayetinin Komrat şehrinde üniversitede muallim olan Agasi’ya Asay-ı Musa vermiştik. O da okuyor, hem de başkalarına okuyor.

Azerbaycan’dan buraya yeni olarak çalışmaya gelen Sami kardeşle tanıştık. 5-6 aydır namaza niyetlenmiş. Sureleri verdik ezberledi ve şimdi namaza başladı. Risalelere şevkle çalışıyor, sesli olarak okuyor ve her gün dersaneye geliyor. Şimdi dersanede kalan Tural kardeş hizmetlere vesile olsun diye, hem de romanca öğrenip Risaleleri romancaya tercüme etmek için üniversiteye girmek istiyor.

Elhamdulillah az bir zamanda her tabaka arasında rus, moldavan, kakauz, ukraynali, Azeri, kadın, erkek, çocuk, ihtiyar, muallim, talebe, müftü, Risaleleri dualarınız bereketiyle biliyorlar ve okuyorlar.

Dua edin Cenab-ı Hak gayretimizi, şevkimizi, imanımızı arttırsın, istihdam eylesin, binlerle insanın hidayete gelmesine vesile etsin…

Moldavya Nur Talebeleri

… onların namına Fahreddin , Tural

09.09.2012

Dünya ve Ahirette mutluluk kaynağı: “Şükür”

Rahmet ayı Ramazan ayının vazgeçilmez velinimetinden biri olan şükür, Allah için büyük önem taşıyor. Kullarına verdiği sayısız nimetler karşılığında her an hatırlanmayı ve teşekkür edilmesini bekleyen Allah-ı Teala, şükredenlerin nimetini artıracağını, değerini bilmeyenlerden ise nimetlerini geri alacağını belirtiyor. Şükretmenin insana neler kazandırdığı, nankörce davranmanın ise neler kaybettirdiğinin Kur’an-ı Kerim’de açıkça ifade edildiğine dikkat çeken Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Peker, Dünya ve ahiret mutluluğu sırrının Allah’ı her zaman şükretmekte gizli olduğunu hatırlatıyor.

İnsanı iman konusunda olgunlaştıran ve nefisini azgınlaşmaktan koruyan gizli kalkan şükür, Allah’ın emri olan en büyük ibadetler arasında yer alıyor. Genellikle Ramazan ayında iftar ve sahur sofralarında eda edilen şükrün faziletleri ve insana sağladığı faydalar konusunda bilgi veren Din Psikolojisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Peker, insanın şükür karnesinin zayıf olduğunu vurguladı.

Şeytanın vesveseleri ve hileleriyle insanları şükürden uzaklaştırmaya çalıştığını ve bunda da kısmen başarılı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Peker, “İnsan kendisine verilen hayatı, sağlığı, aklı, şuuru, beş duyusu, nefes, rızk gibi bunlara benzer sayısız nimetleri iyilikleri görme, fark etme ve bunlara karşı yapması gerekeni yerine getirme noktasında maalesef zayıf bir karneye sahip. İnsan sahip olduklarını değil, eksik olanları daha çok hissediyor. Bu nedenle nimetin değerini yeterince anlamıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Bazı müminlerin şükretmek için büyük ve çok özel bir nimetin gelmesini veya büyük bir sorunlarının çözülmesini beklediğini ifade eden Prof. Dr. Hüseyin Peker, “Teşekkür konusunda belki de en geri durumda olan canlı varlık insandır. İnsan kendisine verilen nimetleri, yapılan iyilikleri görme, fark etme ve şükretmede zayıftır. Şükür 3 aşamalıdır. Nimetin nereden gelirse gelsin Allah’tan olduğu bilinmeli, nimeti veren olarak Allah sevilmeli, O’nun istediği gibi şükredilmelidir.“ bilgisini verdi.

Şükrün insana maneviyat kazandırdığını vurgulayan Prof. Dr. Hüseyin Peker, kanaat, razı olma, yetinme ve yardım etmenin şükrün, göz açlığı, doyumsuzluk ve hırsın ise şükürsüzlüğün ölçüsü olduğunu kaydetti. “Şükür insanı Allah’la barışık olmaya götürür. İnanan Allah’ı yanında hisseder. “ diyen Din Psikolojisi Öğretim Üyesi, “Şükür kanaatkar ve ümitvar olmayı öğretir. Ümit ise karamsarlığı giderir, canlılık ve hayat verir. İnsanın olumsuzluklar karşısındaki direncini artırmaktadır. Şükreden kişi, bencil, hırslı olamaz. Şükürde ayrıca kendini benimseme ve kendini bağışlama vardır. Şükretmeyen kişi ise “Neden bu duruma geldim” diye yakınır. Uyumsuz ve geçimsiz olur. Merhamet ve bağışlama duyguları zayıflar. Onda çıkar ilişkileri, öfke ve nefret hakim olur. İnsanı mutsuzluğa mahkum eder. “ ifadelerini kullandı.

Cihan

Mutluluğu parada arayanlara bilimsel cevap

İnsanlık tarihinin en büyük sorunlarının başında mutsuzluk geliyor. Her çağda insan toplumlarının kendilerini daha huzurlu hissetmeleri için manevi eğitimlere başvurmaları günümüzde ise yerini daha çok materyalist düşüncelere bıraktı. Özellikle son yüzyılda yaşanan maddi refah toplumların mutluluğu parada aramalarına sebep oldu.

Yaşanan bu süreç ise toplumların psikolojileri başta olmak üzere beraberinde birçok sıkıntıyı da getirdi. İnsanlık, parada aradığı mutluluğu nedense bir türlü bulamadı. Bu sadece söylemde değil bilimsel verilerle de ortaya çıktı. TÜBİTAK tarafından aylık yayınlanan Bilim ve Teknik Dergisi bu ayki sayısında Mutluluğun Sırlarını kapağına taşıdı. Iowa Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri Bölümü Kürsüsü’nden Bahri Karaçay’ın ele aldığı makalede insan toplumlarının mutluluğu yanlış yerlerde aradığına dikkatleri çekerek, toplumların mutluluğu kendi ellerinde bulabileceğine işaret ediyor.

Fakirler ama mutlular

Kişi başına düşen yıllık gelir veya ülkelerin gayri safi milli hâsılaları (GSMH) genelde refah düzeyi ve dolayısıyla insanların mutluluğu konusunda bir ölçüt olarak kullanılır” bilgilerinin de yer aldığı makalede, bunun mutluluk ile doğru orantılı olmadığının altı çizilmiş. Makalede, “Bilimsel verilerden, toplumların mutluluğu için GSMH’nın doğru bir gösterge olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Günümüzde araştırmacılar paranın mutluluk üzerinde az bir etkisinin olduğunu, fakat düşük gelirli insanların bu kurala istisna teşkil ettiğini kabul ediyor. Çünkü Bangladeş ve Hindistan gibi halkın büyük kesiminin yoksul olduğu ülkelerde, zenginlikle mutluluk arasındaki ilişki gelişmiş batı ülkelerinde olduğundan çok daha güçlü. Bununla beraber yiyecek, giyecek ve ev giderleri karşılandıktan sonra fazladan kazanılan paranın getirdiği mutluluğun çok az olduğu pek çok bilimsel çalışma ile ispatlanmış” ifadeleri yer alıyor.

Mutluluğun Sırları adlı makale de ayrıca mutlu insanların ortak özellikleri de yer alıyor. Mutlu insanların ortak özellikleri ise şu şekilde özetlenmiş:

*Mutlu insanlar aile ve arkadaşlarına önemli miktarda zaman ayırıyor ve bu ilişkilerini taze tutup onlardan zevk alıyorlar.

• Sahip oldukları şeyler için minnettarlık duyuyorlar.

• Birlikte çalıştıkları insanlara veya yoldan geçenlere ilk yardım eli uzatanlar genellikle onlar oluyor.

• Geleceğe olumlu bakıyorlar.

• Hayattan zevk alıyorlar ve “şimdi”de yaşıyorlar.

• Düzenli bir günlük veya haftalık egzersiz programı uyguluyorlar.

• Belirledikleri hedeflere, yapmak istediklerine kesinlikle bağlı kalıyorlar (örneğin çevre için, insan hakları için mücadele etmek, ahşap mobilya yapmak, çocuklarına kendi inançlarını öğretmek)

• Onlar da diğer insanlar gibi yaşamlarında stres yaşıyor, ama stresle baş etmede soğukkanlı ve güçlü olmak gibi bir silahları var.

Milli Gazete

Bediüzzamanın Mutluluk Formülü

Bir ara nurnet sitemizin okuyucu dostlarımdan uzak kalmamın hasretini telafi etmek için bir şeyler yazmak istedim. Bir müddet düşünmeye başladım, baktım ki, Hz. Mevlana’nın dediği gibi

’’Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme… Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime, Dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüğü için kızıyor gönlüme...’’

keza ’’Güzel düşün güzel yaşa…!’’(1) dedim. Bu mutsuz halime bir mutluluk arama ihtiyacını hissettim, gene Mevlana’nın başka bir sözünden etkilenerek

’’Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar. Ama unutma ki, rengârenk gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar’’(2)

O zaman ’’mutluluk nedir?’’ sorusuna birçok cevap aklıma gelmeye başladı. Örneğin, Bir mahkûmun isteği, onu mutlu kılacak şey sılası yani özgür yaşadığı ortammış. Anne ve babasından uzak kalmış bir gencin ailesine kavuşma mutluluğu, evlenme çağına gelmiş bir çocuğun evlilik mutluluğu, evi olamayanın bir eve kavuşması, bir hastanın iyileşmesi mutluluğu gibi şeyleri hasbıhal ettim. Mutlu olmaya yetmez mi?

Hayır… Yetmiyor. Çünkü bunlar elden çıkınca gene mutsuzluk, gene hüzün, gene öfke başlar. O zaman asıl mutluluk nerede onu aramak lazım.

Sosyal ve içtimai hayatımızda her zaman insanlarla karşılaşmaktayız, günlük işlerimizde, çalıştığımız iş ortamında iyi bir muamele ve hoşgörü ile münasebetlerimizi sağlasak, dünya ve ahiret muvazenesini temin edebilirsek, sevgi ve şefkat gibi duygusal lezzetleri gönlümüze koyabilirsek o zaman gönül de beden de mutlu olur. Aksi takdirde insanlardaki hub-u cah yani makam sevgisi, daha sonra içtimai hayata girdiğinde dünyaya karşı bir tama baş gösterir. Kısa ömrünü de muvakkat dünyayı da ölmeyecekmiş gibi daimi görür, farkından olmadan aldanıverir. Neticede Hizmet-i imaniye adına çok şeyi kaybedebilir. İşte mutluluğun da mutsuzluğunda muvazenesi bu olması gerek.

Asıl mutluluğun tarifini mubelliğ-i zaman Bediüzzamanın ‘’mutluluk formülü’’ne bakalım ‘’Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.’’(3) İşte mutluluğun kaynağı bu cümlede görmek lazımdır. Çünkü yaşanan her olay ve hadisenin sonucunda bir rahmet ve mutluluk görünür. Mutluluğun sınırsız olmadığını da vurgular. Görüldüğü üzere, Bediüzzaman Hazretleri ile Hz. Mevlana aynı görüşü paylaşmaktadırlar.

Bediüzzaman, Sözler eserinde de mutluluğu şöyle açıklamaktadır: “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye lüzum yoktur.”(4) Der. Bediüzzaman’ın ‘meşru daire’ diye tarif ettiği manevi değerler ve içtimai hayatın moral değerlerine dayalı hayatın en yüksek mutluluğu meşru dairenin ihtiyaca yeterli geldiğini, harama girmeye ihtiyaç olmadığını gösteriyor. Gayrimeşru lezzetlerin hiçbir kıymeti yok, aksine ‘’zehirli bal’’ hükmündedir. Az bir lezzet verirse de daha sonra da yedirdiğini kusturur, başa bela olur. Helal dairesindeki ahlaki değerler ise insana keyfiyet, emniyet, ehemmiyet ve mutluluk verir.

Bediüzzaman, dünya ile ahireti şöyle tasvir etmektedir: ’’Dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Baki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.’’(5) Bu dünya misafirhanesinde, şu kısa ömürde; En büyük mertebe Cenab-ı Allah’a teslim olmak ve o’na itaat etmektir. Dünya meşgalesini öne alıp ahireti unutmak büyük kayıp ve zarardır. Bediüzzaman, dünya işlerini kırılacak şişeler, umur-u uhreviyeye ait işleri de baki elmaslar hükmünde olduğunu, kırılacak şişe bedeline, elmasın fiyatını verilmez diyor. Hatta insanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı istek gibi hisler de, ahiret hayatını kazanmak için verildiğini belirtilmektedir. Yoksa ahiretini unutup tamamen dünya işlerine himmetini sarf etmek için verilmemiştir. Evet, umur-u uhreviye için çalışan bahtiyardır, mutludur. Mutluluklar dilerim.2.1.2012

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

www.NurNet.org

1-Mevlana-Mesnevi

2- Mevlana-Mesnevi3-Mektubat, Hak.Çek.

4-Sözler

5-Mektubat 9.Mektub

Okuyan Mutlu Okumayan Mutluluğa Hala Aday

Hayatın içindesin.
İnsanlarla berabersin.
Onlarla aynı havayı soluyorsun.
Aynı dünya memleketini paylaşıyor aynı suyu içiyorsun.
Herkesten kaçıyorsun ama kendinden kaçamıyorsun.
Herkesi kandırıyorsun ama kendini kandıramıyorsun.
Yoksa düşünmemek için kendine aman boş ver narkozunu mu enjekte ediyorsun?
Aynalarda kendini mi görüyorsun, yoksa yapmacık ifadelerini mi?
Kalbinde sonsuzluğumu yaşıyorsun yoksa karanlıkta boğuluyor musun?
İnsanlar seni anlamıyor mu yoksa sen mi onları anlamıyorsun?
Çok mu dertlisin yoksa dertler mi çok?
Aslında tek kelimeyle seni rahatlatacak bir şey diyeyim. Her şey çok güzel ya açıktan güzel ya manaca güzel ya hikmetçe güzel. Bocalayıp durduğun içinde kendini boğuluyor gibi sandığın çok mesele var ki izahlarını öğrendiğinde boşu boşuna kendime acı çektirmişim diyeceksin.
Ne gerek var ki gereği olmayan çok şeyler için acı çekmeye huzursuz olmaya. Ne diyor büyük üstad bu dünyanın cefasını değil sefasını çek.. bunu derken zindanda parmaklıklar arkasında.. neydi onu bu haldeyken bile keyfinize bakın dedirten GÜÇ..??
Sana müjdelerim var yeter ki yazılanları kendi kalbinden çıktığını düşünerek oku. Çok az bir empati kur. O zaman gerçekten şu yazıdan sonra sonsuz bir mutluluğa yürüyeceksin kimse ve hiçbir şey seni huzursuz edemeyecek.
İnsanların canını sıkan üzen ağlatan bütün duygularını sarsan o kadar çok etken var ki bunların manasını ve neden niçin ve sonucu nedir penceresinden baktığında keyifle gülecek dün ağladığına bugun güleceksin.
Sana birkaç ip ucu vereyim
Zorluklardan şikayet edenleri görürsün ben ise ZOR kavramının varlığına inanmıyorum.
Zor yapılması mümkün olup ta yapılmayan işin adıdır.
Zor kendi önüne koyduğun engellerin adıdır.
Sananeleri, bananeleri çok işitirsin belki sende aman banane aman sanane dersin. Halbuki aynı havayı aynı küpün içinden soluyorsun. Banane diyemesin sanane diyemezsin. Ben senden ne kadar sorumluysam sende benden o kadar sorumlusun. Benim nefesimin kokusu seni rahatsız edeceği gibi senin nefesinin kokusu bana gelecektir. O halde aynı küpün içinde nefeslerimizi temiz tutmalıyız.
Nedir o nefes.. her nefes de kurduğun cümle her nefeste kurduğun düşünce her nefeste yaptığın iş.. evet nefesleri temizlemek kendine faydası olanı herkese fayda vermesini sağlayacak şekilde sayılı nefeslerini alıp vermektir… evet sayılı nefes.. son kaç kaldı bu nefeslerde…??
Sana huzur ne verir biliyor musun kendine gelen kazançların sende kalacağını senin kullanacağını düşünmek. Ama bu huzur sana her zaman geçici bir lezzet verecek. Çünkü bir gün bakacaksın ki elinden bütün kazançların gitmiş.
O halde gerçek huzuru istiyorsan hiçbir şeyin senin olmadığının bilincinde olarak yaşamalısın.
Üzülmek istemiyorsan hüzün duyduğun hiçbir şeyin senin olmadığını anlamalısın.
Öyle ya bana sana ait olan her şeyi say saya bildiğince.. şuan sesini duyuyorum bana diyorsun ki
Gözlerim benim, Dilim benim,Dudağım benim,Ayağım benim,Elim benim,Saçım benim,Kirpiklerim benim,Göz kapaklarım benim,Kaşım benim, elbiselerim benim saydıkca sayıyorsun hepsinin sana ait olduğunu söylüyorsun.

Ben ise seni yalanlamıyorum. Evet bütün bu saydıkların görünüşte senin. Ama işin özünde senin değil. Sana ait değil. Saydıklarının ve sayamadıkların her şeyin sahibi sonsuz bir güç sahibinin.
Bir gözün var ki görebileceğin her güzellik gözünün karşısında…
Bir dilin var ki tadabileceğin her tad o dilin ucunda..
Ayakların çıplakmı yürüyorsun cadde bayırda. Hayır değil mi. Ayaklarına bir ayakkabı giyiyorsun. Gözünede bir göz kapağı giydirilmiş farkında mısın. Diline de bir dudak giydirilmiş farkında mısın. Yağ ve et kandan oluşan bedeninde ne kadarda o ette ve kanda olmayacak hünerler var farkında mısın. Diline tad alma özelliğini veren bir güç, gözüne görme yeteneğini veren bir güç aslında hiç bir şeyin sana ait olmadığı mesajını çoktan vermemiş mi?
Düşünce ekzersizi yap.. kendini en az 3 dakika dinle. Al eline kağıt kalemi yaz yazabildiğince. Saçmaladığını düşünsende yaz.. hep başkalarıyla geçiyor vaktin düşüncelerin başka şeylerde esir olmuş. Artık yetmedimi 3 dakikanı kendine ayır ve kendine ait olmayan her şeyin farkına varmaya başla. Ne kadar çok şeyin sana ait olmadığını keşfettinse işte o kadar sonsuz mutluluğa erişeceksin.
Bir gün mutsuz olmak istersen bir şeylerin sana ait olduğunu idea etmen yeterli olacaktır.
Birini çok mu seviyorsun senin mi olsun istiyorsun. Halbuki sen senin değilsin ki o senin olsun. Her şeyin sahibi herşeyi en mükemmel şekilde sanatlı yapan sonsuz GÜÇ ündür.
Mülkü varlığı sendekileri sana onu kim verdi ise ve kısa bir süre sonra ölüm ile hepsini senden geri alacak kimse işte o senden almadan sen emaneti acilen sahibine ver. Bütün emanetleri vaktinde teslim et o emanetleri sana verene… işte o zaman sonsuz bir mutluluğun içinde kendini bulucaksın. Çünkü sende onunsun o ise mutluluk kaynağı. Ver kendini hadi ona ver.. ver ki mükafatı sadece“O” olsun.
İstersen bana tek bir cümle yaz.. yaz ki bu sohbetimizin devamı olsun…
Empati kur herkesle…
Elmayı aldığın ağaçla kurduğun empatide o ağacın sana neler anlattığını sayfalarca bana yazacaksın..

Araştırmacı Yazar
Süleyman Yasin AKDENİZ