Etiket arşivi: nagehan ipek

Fazlalıklara Diyet Yapmak

“Geliniz bu aşırı süslenmeye, dışarıdan büyük dövizler sarf ederek ithal edilen kozmetik sanayi mamullerine, elmasa, pırlantaya, şatafatlı ev eşyalarına, lüzumsuz fazlalıklara, kat kat perdelere, raflara, sehpaları dolduran ıvır zıvır biblolara, vazolara, kristallere, avizelere… Beraberce karşı çıkalım.”

            (Mahmut Esad Coşan)

Ne güzel ifade etmiş kıymetli büyüğümüz. Bu hikmetli sözleri  hayatına geçirebilene tebrikler.

Yıllar yıllar boyunca batılıların lüks ve konforlu yaşamından örnekleri hayatımıza geçirelim diye bir mücadele
hem de  haddi hesabı olmayan türden bir mücadele içindeyiz.

Misyonumuzu, davamızı ve özümüzü unutturacak kadar…

Bu öyle bir  yolculuk ki  bu sefer bizi  doyumsuz duraklara uğrayarak, hazin bir sona doğru hızla götürüyor.

Sorularımız ve  sorunlarımız hep nefsâni;

“Bugün ne giysem, bugün ne yesem, evimin hangi eşyasını yenilesem…

Öyle çok kararsızlıklar yaşıyorum ki tüm bunlar ile geçirdiğim vakti hatırlamıyorum bile.”
Dediğimiz cümleler farkında olmadan.

Yürekler acınası durumdayız, hemde  ecdadının hayat felsefesini  unutacak kadar.

Batının hayranı  bizlere duyurulur;
yeni bir akım geliyor “kapsül gardırop”

Başarılı siyasetçiler, başarılı sosyal medya patronları ve toplumun saygı duyduğu bazı kişiler
bu akımı hayatlarına geçirerek lüks ve aşırı tüketim ve tüm bunlar ile kararsızlık yaşamadan hayatlarına
daha verimli yön verdiklerini ve huzuru yakaladıklarını düşünüyorlar.

Yaşamlarında anı kaçırmadan daha mühim işler ve kararlara imza atmanın zamanın bereketinden bahsediyorlar.

Nefsimizin kölesi olmadan önce  biz bunları onlardan daha önce biliyorduk.

Unuttuğumuz bir hakikat var;

öyle bir Peygamberimiz var ki mütevazilik de öncü, aşırılıktan nasıl uzak olunur da yaşantısı ile öncü,
huzuru yakalamak hususunda bize öncü.

Öğretileri ve yaşamı örnek almamız gereken Peygamberimizden öğrenmiştik tüm bunları ve daha fazlasını.

Geliniz bizi Hak’kın memnuniyetinden uzaklaştıran tüm bu dünyevi fazlalıklara diyet yapmayı niyetimize alalım.

Nasıl bedenimize yaptığımız diyetler ile hafiflik ve mutluluk yakalayabiliyorsak:

Giysilerimize, evimize, eşyalarımıza kısacası anın farkındalığından uzaklaştıran tüm engellere diyet yapalım.

Gelin diyet ile yaşamlarımızı tutsaklıktan kurtaralım.

Kölesi olduğumuz giysilerden, eşyalardan, tüketim çılgınlığından…

Diyet ile özgür olmaya ne dersiniz?

Nagehan İpek

cocukaile.net

Dünyamın Merkezinde Çocuğum Var

Çocuklarımızı büyütürken neyi hedefliyoruz? Amacımız ne? Bizlerin yapamadığı birçok şeyi onlara yaptırmak mı? Programlanmış, kendine güvensiz, kendi hedefini oluşturmaktan aciz bir nesil yetiştirmek mi yoksa? Geçmişe dönüp baktığımızda insanların her dönem putlaştırdığı bir şeyler olmuştur. Bu dönemin insanlarının putlaştırdığı şeyin çocukları olduğunu düşünüyorum.

Belki de toplumun genelinde olmasa da çoğunluğunda bu durum söz konusu ebeveynler adeta çocuklarını dünyalarının merkezine yerleştirmişler ve onun yörüngesinde dönüyorlar. Varsa yoksa onun başarısı, sınavları, kaç net çıkardığı, hangi liseye gideceği, nasıl bir meslek seçeceği, okul bahçelerinde öğrenciden çok velinin olması. Tabiri caizse çocuklarımızı yarış atıyla karıştırır olduk.

Biz hangi ara bu hale geldik. Öğretmenlerine çocuğumuzun durumunu sorarken neden ilk sorumuz “Hocam dersleri nasıl, notları ne durumda?” oluyor. Koyma akıl, akıl olmaz akıl yerinden olacak demiş atalarımız. Şimdi ki anne babalar çocuklarının kendilerini fark edip farkındalık duygusunu oluşturmak yerine empoze düşünceler özünden çok uzak bireyler yetiştirme çabasındalar ne yazık ki.

Kişiliğini keşfedip, kayıplarını ve kazançlarını iyi hesaplayan bireyler yetiştirip karakterli bir insan, bir toplum oluşturmak varken…Niçin birbirine benzeyen amaçsız, sınav puanları ve sonuçları endeksi sürülen, yönetilen sayısız, insan sürü psikolojisiyle yetiştiriliyor. Ne yazık ki öyle bir ebeveyne dönüştük ki çocuklarımızın başarısı odaklı düşünür ve hareket eder olduk.

Öğretmenleri ile konuşurken “Hocam size karşı davranışları nasıl? Arkadaşlarıyla paylaşımı var mı? Kendisinden büyüklere karşı tutumu nedir? Rahatsız edici, göze takılan davranışları var mı?” soruları notlarından ve başarısından daha önemli değil midir? Öncelikle bir kulun kaliteli bir insan olması en büyük zenginlik ve başarı sayılmaz mı? Neden belirli bir kalıpta sadece çok çalışkan bireyler yetiştirme çabasındayız.

Lütfen eğri oturup doğruyu konuşalım. Birçoğumuz bu doğrultuda davranmıyor muyuz? Hakkaniyeti olanların ve empati yapanların evet dediğini duyar gibiyim.

Olayın bir başka açısından bakacak olursak daha şaşırtıcı durumları rahatlıkla görebiliriz. Örneğin bir yakınımın şöyle konuştuğuna şahit oldum. “Benim anlaşıp anlaşmamam hiç önemli değil. Çocuğum hangi arkadaşlarıyla görüşmek isterse o ailelerle görüşüyoruz. Sevmediği, hoşlanmadığı çocukların ailelerini hayatımızdan çıkardık. Çevremizi çocuğumuza göre belirledik.” Bu cümleleri çevremde çok duyar ve görür hale geldim. Olayın hangi kısmından tutsan elinde kalacak kadar içler acısı. Ebeveynlerin arkadaşlık ilişkileri artık iki karış çocuğun emanetinde. Varın toplumun kalitesini, kriterlerini bir kere daha düşünüp sorgulayalım.

Bir diğer dikkatimi çeken kısımda çocukların etrafında pervane ebeveynler. Çocuklarının dünyasında kendilerini öyle kaybetmişler ki bireysel aktivitelerini yapamaz haldeler. Çünkü vakit yok. Çocuklar okula bırakılıp ya okul bahçesinde ya da çevre kafelerde mesken edinmiş durumdalar. Günün büyük bir bölümü aynı düşünce tarzını benimsemiş annelerle koyu muhabbetlere dalmakla geçiyor. Konu nedir diye sormaya gerek var mı? Elbette ki çocuklar. Yanlarına sokulup “Merhaba bugün kendi iç gelişiminiz için ne yaptınız?”diye bir soru sorsak çok merak ediyorum cevabı “Çocuğumun eğitimi benim için öncelik.”mi der yoksa “Onun için hazırladığım yemeği her gün düzenli olarak ellerimle yediririm.”mi olur acaba? Bana göre tam da böyle cevaplar alırdık. Çünkü bu soruda ne denmek istediğini anlayabilecek pozisyonda değiller. Çünkü o anda teneffüs zili çalmış ve çocuklar neşe içinde okul bahçesinde koşturuyorlardı. O anne çocuğunun koşarken terleyip terlemediğini düşünüyordu. Bu durumda ve diğer her anında bırak kendine zaman ayırıp düşünmeyi, çevresinde olup bitene bir haber durumdalar.

Kendini yetiştirip geliştirmeyen, sürü psikolojisiyle çevrelenmiş ebeveynler nasıl toplumu yöneten ve kitleleri arkasından sürükleyen insanlar yetiştirirler. Bir büyüğümüz der ki “Çocuklarınız sizlerin en iyi yatırım aracınızdır.” Bu sözden de anlıyoruz ki topluma öyle zengin karakterli insanlar yetiştirmekle mükellefiz ki şahsiyetleriyle toplumda iz bırakan, her yaptığı güzel ve faydalı işlerde bir yatırımda anne babalarına yapıyor olsunlar. Dokunduğu her şeye huzur ve güzellik getirir. Hem kendi ahretini kurtarır, hem de anne babasının ahretini. Çünkü öldükten sonrada kapanmayan amel defteri dünyada hayırlı evlat bırakabilmektir.

İşte bu bilinçle yetiştirilen çocukların hem dünyası hem de ahireti kurtulur. Anne ve babaya karşı sonsuz merhamet besler. Çünkü Allah rızası ve memnuniyeti hedef duygusudur. Ana baba rızası Allah rızasıdır onun için. Bu evlada sahip ebeveynin hem dünyası hem de ahireti selamet içindedir. Toplumdan bir adım öne çıkmış şahsiyetler dünya üzerinde sayıları artık çoğalarak kitleler hatta milyonlar neden olmasın? Yeter ki bu bilinci öncelik olarak kendimizi fark ederek kişisel hayat planlarımızı oluşturalım. Öncelikli sıralamamızı yenileyerek hedeflerimizi sorgulayıp sil baştan yapalım.

Kısacası ezber bozalım. Düşünmeye ve akletmeye hep beraber buyuralım…

Nagehan İpek

cocukaile.net

Gençlerimizin Hali Ne Olacak?

Uzun zaman oldu liselerin önünden geçmeyeli !

Aslında geçmemek  ve gitmemek için gayret ettiğimi de belirtmeliyim.

Çünkü en son geçtiğimde duyup gördüklerim mahcubiyet ve hayal kırıklığı  ile beraber derin izler oluşturdu kalbimde.

Gençlerin  ağzından çıkan küfürlü sözlerin ve birbirlerini rencide eden cümlelerin ne ölçüsü var ne ayarı.

Erkek ve kız ayırımı yapamıyorum birbirlerine  küfürlü sözlerine  aynı tonda, aynı üslubla cevap veriyorlar.

Sigara,  küfürlü sözler,  şiddet ve daha birçok uygunsuz davranışlar; burası bir eğitim yuvası mı?

Geçenlerde bir arkadaşımla konuştum ” Çok zor bir hafta geçirdik ” derken sesi çok üzgündü.

Liseye giden oğlunun yumruklandığını, evire çevire dövüldüğü için uykusunda korku ile sürekli çırpındığını ve korku yaşadığını anlattı.  Hem şaşırdım hem üzüldüm  ” İlgililer ile görüştün mü? ” diye sordum.

 “Bunlar normal durumlar daha kötü olaylar ile karşılaşıyoruz. Önce biz kendi can güvenliğimizi koruyalım, sonra sizin çocuklarınıza sahip çıkalım.” demişler.

Şaşkınlığım katlanarak çoğaldı. İnanılır gibi değil !

Biz evlatlarımızı; gözümüzden sakındığımız , geleceğimizi  her sabah bir bilinmezliğe mi uğurluyoruz acaba?

İdarecilerin ellerinin bağlı olması,  eğitimcilerin  sadece vazifelerini yapmaları.

Gayret ve çaba gösteren öğretmenlerin  sayısının azınlıkta kalması,  ailelerin parçalanmış olması.

Arkadaşım oğluna vuran öğrenciye ”Niçin oğluma vurdun? Aranızda bir sorunmu var? ” sorusuna öğrencinin verdiği cevap hayret ve acı verici;

“Hayır hiçbir neden yok, sadece stresliydim rahatlamak için vurdum. “

Hayata hastalıklı bir pencereden bakan bir dolu liseli erkekler,

Arayış ve edepden uzak sık sık erkek arkadaş değiştiren liseli kızlar,

Aile kavramı diye bir şeyin kalmadığı, kendi sorunlarının fırtınasında kaybolmuş bireyler,

İletişim, sevgi, anlayış ve sabırdan uzak; evladına öğüt  bile veremez hale gelen ebeveynler,

Tüm bu karmaşanın içinde düzgün, idealist  ve temiz bir genç yetiştirme gayretinde olan, değer yargısı olan ve hergün gözü arkada kalarak bunca kayıp gençliğin içine  evladını göndermek zorunda kalan endişe içinde seslerini kimselere duyuramayan çaresiz aileler.

Kim  ve kimler sorumlu?

Yoksa tamamı mı?

Kime soracağız? ” Bu gidişin sonu nereye diye? “

Nagehan İpek

cocukaile.net

Tesettür Sadece Örtünmek midir?

Günümüzde tesettür anlayışı o kadar farklı ki sokağa çıktığımda kadınlarımızın bir çoğunun tesettürü sadece örtmek olarak algıladıklarını görüyorum. Evet tesettür, vücudun haram yerlerini kapatmak amenna fakat tesettürü sadece belli yerleri setretmek yani örtmek olarak anlamak “tesettürü tutsak etmektir” diye düşünüyorum.

Konuyu biraz daha açarken bir büyüğümüzün sözünü hatırlıyorum “Ahir zamanda kadınlar tesettür ile erkekler de zina ile imtihan olacak.” Bu söz bugünü güzel ifade ediyor.

Tesettürün açılımı o kadar geniş  ve birçok güzel halleri içinde barındırıyor ki gözden kaçırdığımızı ya da dikkate almadığımızı düşünüyorum. Tesettür sadece baş ve beden örtmek değildir.

Bir kadının tesettürü  bakışında gizlidir. Gözlerini korur, harama bakmamaya gayret eder. ( Dönüp dönüp haram bakışlarını tekrarlayarak ve bunu da “ikinci bakış değil, ilk bakışın ruhsatı ile bakıyorum” diyerek nefsin teselli cümlelerine sığınmaz.)

Bir kadının tesettürü yürüyüşünde gizlidir.  Öyle vakur ve yalın yürür ki  yürüyüşünde edep esintileri taşır. (Beğenilme arzusu ile erkekleri arkasından dönüp dönüp baktırmaz, kötü bakışlardan hoşlanmaz.)

Bir kadının tesettürü oturmasında gizlidir. Bedenini toparlayarak öyle bir oturur ki  hanımefendi izlenimi verir gayrı ihtiyari. ( Toplum içinde büyük- küçük haram-helal düşünmeden tüm bedenini yayarak rahatsız edici bir hal üzere bulunmaz.)

Bir kadının tesettürü konuşmasında gizlidir. Sade ve anlaşılır konuşur. Kelimelerini itina ile seçer ve sözleri buram buram edep kokar. ( Konuşmak bahane, haram şahane diye kulağına fısıldayan şeytanın yoldaşı olmadan, ses tonuna iyi ayarlayarak cilve yapmadan, karşısındaki yabancı erkeği etkilememeye gayret ederek, sözlerini bir silah gibi kullanmadan konuşur.)

Bir kadının tesettürü parmaklarında gizlidir. Sosyal medyayı en iyi şekilde değerlendirir, kendi öz değerini kaybetmeden, anlamlı paylaşımlar yapar, insanların fayda görmesine vesile olur, okuyanları düşünmeye sevk eder. (Özel hayatını paylaşmaz, rumuz isimler kullanarak, kendini görünmez sayarak ahlak dışı resimler, yazılar, yayınlamaz, hanımefendiliği elden bırakmaz. Sadece  yazışıyoruz, birbirimizi görmeden dertleşiyoruz, diye düşünüp nefsin tesellisinde kaybolmaz.)

Tabii tesettür sadece kadınlar için değil, erkekler için de vardır. Mümin erkeğin de elinin, dilinin, gözünün, kulağının, parmaklarının tesettürü vardır.

Müminler bilirler ki, o parmakları idare eden bir beden, o bedeni kontrol eden bir akıl ve o aklı veren Yüce Rabbi var. Müminlerin hayat rehberi “Kur’an-ı Kerim” dir. Bu yüce kitapta Allah (cc)  bir çok yerde” Akletmez misiniz, düşünmez misiniz?” diye sorar. Müminler, tüm bedeninin o büyük günde dile geleceği idrak eder ve bu farkındalık doğrultusunda bir yaşam sürmeye gayret eder.

Hadi  gelin birlikte tesettürü tutsak edip etmediğimizi, nefislere bir suç üstü yaparak, bir çek edelim, o müşkül gün gelmeden.

Nagehan İpek

cocukaile.net

Söz ola kese savaşı, Söz ola …

Geçen pazar günü alışveriş yapıyorum. Sakin ve huzurlu bir hal içindeyim. Bir anda bağırarak konuşan bir erkeğin sesi ile irkildim. “Kardeşim, senin karın benim karıma bağıramaz. Buna ne hakkı var? Zaten bunu bana anlattığında ona da bağırdım. Bir daha görüşmeyeceksin o karıyla.”diye.” Allah’ım duyduklarım doğru muydu? Arkamı dönüp bakmadan önce içimdeki huzur yerini incitici bir karamsarlığa bıraktı. Bir kadın olarak kendimi kötü hissettim.

Kulağa fısıldayan hayvanHemen toparlandım “Neler oluyor canım bana, burada konuşulan ben miyim sanki?” diye söylendim. Fakat hala iyi hissedemiyordum. İşin en acı yanı ağızlarda sakız gibi çiğnenen, etrafa rahatsızlık verecek kadar incitici olan bu sözlerin sahibi kadınların eşleri yani kendi mahremleri inanılır gibi değil.

Tartışma son hız devam ediyor ve ben hâlâ arkama dönmeye hayâ ediyorum ve bu utancımın arasında konuşmalıyım. Evet evet gidip “Sizin konuştuklarınız kim? Lütfen bir düşünün.”demeyi istedim ve bu cesaretle döndüm. Şahit olduğum bu durumun rahatsızlığıyla ilerledim. O da ne? Tartıştıkları yetmiyormuş gibi yanlarındaki esnaf arkadaşlarını da hakem tayin ediyorlar. Diğer esnaflar ve müşteriler de seyirde. Anladım ki gidip iki çift söz söylemek onları kendilerine getirmeyecek.

Yunus Emre’nin şu sözüyle oradan uzaklaştım içim acıyarak: “Yunus senin cevherin bu ilde satılmaz.” Faydası olmayacaksa ne önemi olacaktı konuşmanın. Fakat dudaklarımdaki serzeniş sözlerine hâkim olamadım.

Allah size akıl fikir versin hanımlar. Gün içinde yaşadığınız her olayı akşam eşinize yetiştirmek zorunda mısınız? Rabbim sizi de şeytanın yoldaşlığından kurtarsın.

Siz erkekler de Allah size akletme feraseti versin inşallah. Eşlerinin yaptığı yanlışlıkları fark etmeyip çanak tutup o yola gözü kör ilerlediğiniz için. Hanımlarınızın sözlerinin peşine düştüğünüz için. Ne kadar değerli gördünüz de bu enaniyet kokan cümlelerin peşine düştünüz? Şaşkınlık içindeyim, hanımların aralarındaki konuşulan tüm sözler erkeklerin dilinde, “Seninki şöyle demiş, yok diğeri şöyle bağırmış. “ Rabbim bizlere verdiği akıl nimetini eylemlerimizde ve amellerimizde görmek ister. Fakat kul nasıl bir basiretsizlik içindeyse ısrarla vezir olabilecekken rezil olma gayreti içinde.

Neden böyle olur? Sorgulamak lazım. Bu benim şahit olduğum bir sahneydi. Daha nice evlerde kızılca kıyametler kopuyor da bu durum yine önemsenmiyor. “altı üstü iki çift laf” diyip geçmemek gerekir. “Sözlerde büyü etkisi vardır.” buyurur Sevgili Peygamberimiz.

Toplumun genelini gözlemlediğimiz zaman kadınlar akşam eşi eve geldiği vakit muhabbet etmek isterler. Fakat bu sohbetin içeriği o kadar önemlidir ki. Konuşulmak istenen aileyi birbirine bağlayan sevgi ve sorumluluk cümleleri olmalı.

Eşe söylenecek sözler vardır, söylenmeyecek sözler vardır. Aslında bu konuda da büyüklerin öğütleri kurtarıcı diye düşünüyorum. Anneannem evlenirken bizlere ders niteliğinde anlattıkları yıllar geçtikçe ne de önemliymiş dedirten cinsten. “Kızım. Her söz kocaya söylenmez. Laf olsun diye her sözü konuşup boş boğazlık etmeyin. Hanımefendi gibi ağırlığınız olsun, hafif kadın olmayın.”derdi. Gerekli gereksiz sözcükler, eşlerin ilgi alanına girmeyen meseller, sırf konuşmuş olmak için sarf edilen cümleler kadını geveze pozisyonuna getirir.

Gün içinde kız kıza beraberce paylaştığımız sohbeti, sıkıntıları eşimizle dillendirip o konuları gündüzden akşama taşımamız ne kadar doğru olur? Ama şunu çok iyi biliyorum ki aramızda kalsın denilip de buna rağmen kocaya söylenmesi bir vebaldir, helal olmaz.

Öte taraftan biz hanımların bir konuya bakış açısıyla erkeklerin o konuya bakışı arasında ciddi farklılıklar vardır. İstenilmeyen anlamlar yüklenir. Bu durum kaçınılmaz şüphesiz. İçten içe evlilik kurumunun darbe alması bireylerin birbirlerine olan güven bunalımları. “Bizim özelimizi nasıl orda burada anlatırsın?” sitemleri.

Atalarımızın bir sözü vardır: “Sırrını söyleme dostuna. O da söyler dostunun dostuna.”diye.

Ne olur ki canım kocama söyledim.”demek, önemsememek hiç doğru bir davranış değil ve bazen büyük tatsızlıklara da sebep oluyor. Çünkü çoğunlukla beyler de birbirleriyle arkadaş olunca onların da ağzının gevşekliği, hassasiyetten uzak tutumları, o kadının sorunu ve ismi onların da muhabbet sofrasına dâhil oluyor. Ne kadar üzücü ve küçültücü bir durum.

Rabbim kadına onca kıymeti ve değeri bahşetmişken kadın bunca nimetten bir haber laf taşıma zafiyetiyle bir kadın olarak hem kendini hem de hemcinslerini değersiz kılıyor. Ağzımızdan çıkan hayır olmalı , onarıcı olmalı , insanın değerini artırıcı olmalı. Bu problem toplumda fark edilmeyen iç kanamadır. Tabii ki söz taşıma davranışını erkeklerde yapıyorlar ama burada bir yanlışlık pastası varsa şüphesiz en büyük dilim biz kadınlara aittir ne yazık ki. Naçizane olarak toplumun mihenk taşı olarak kadını görüyorum.

Toplumları kadın olarak bizler yetiştiriyorsak misyonlarımızın da farkında olmalıyız. Süzgeçsiz konuşulan her söz önce sahibine sonra çevresine zarar verir. Bu sınırlı bir zarar değildir. Kitleleri arkasından sürükler sinsice ne yazık ki.Sözlerin en güzelini Rabbim Kur’an-ı Kerîm’ de bildirmiştir.Erkekler ve kadınlar için apaçık anlatmıştır. Hümeze suresinde hükümler açıktır. Sizleri meal okuma ve anlama çalışmasına davet ediyorum.

Ve sözümü Yunus Emre ile bitirmek istiyorum. Ne güzel anlatmış.

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz

Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz

Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini

Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz

Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden

Pek sakın o sah katından, seni ırak ede bir söz

Nagehan İpek / cocukaile.net