Etiket arşivi: namazda cem

Yolculukta Cem ve Tehir Namazı Nedir Ve Nasıl Kılınır?

Seferi namazları ile ilgili Kur’an, sünnet ve İslam âlimlerimizin de içtihatları ile açıkça belirtilmiş olmasına rağmen gene tekrarında fayda mülahaza edilerek İslam âlimlerimizin beyan ve açıklamaları ışığında konu okuyucuların nazarına arz edilmiştir.

Şöyle ki: Sefere çıkan bir yolcu öğlen ve ikindi namazını veya akşam ile yatsı namazını ikişer rekât olarak kısaltarak kılınmasına Cem, bir önceki namazı öne alınmasına Takdim veya bir sonraki namazla birlikte kılınmasına da Te´hir denilir.

Başka bir ifade ile, öğlen namazı ile birlikte ikindi namazını öne alınarak kılınan namaza cem’i takdim, öğle namazını ikindiye bırakıp her iki namazı ikindi vaktinde kılmasına da cem’i tehir denilir. Akşam ve yatsı namazları içinde aynı durum söz konusudur. Yalnız sabah namazı cem edilemez.

Kasr, dört rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kılmaktır. Yolcular için tanınan bu ruhsat ayet ve hadislerle sabittir.  Allah, (cc) Kuran-ı Kerim´de şöyle buyurur:

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size zarar vere­ceklerinden korkarsanız namazı kısaltmanızda üzerinize bir günah yok­tur.” (Nisa: 4/101)

Enes (r.a) şöyle rivayet eder:
“Rasulullah (a.s.v.)öğlen namazını Medine ´de dört rekât olarak kıldırdı. İkindi namazını da Zulhuleyfe´de iki rekât kıldırdı.” Müslim, 690

Seferîliğin Mahiyeti

Kişinin herhangi bir nedenle ikamet ettiği yerden kalkıp başka bir yere gitmesi veya gitmek için yola koyulması, Arapçada sefer veya müsaferet olarak adlandırılmakta olup, bu şekilde yola çıkmış kişiye de seferî veya misafir denilir.

İmam-ı Hanefî’ye göre yolculuk, orta bir yürüyüşle üç günlük bir mesafeden ibarettir. Buna “üç konak” veya “üç merhale” de denir. Bir kişinin günde ancak altı saat yolculuk yapabileceği kabul edilince üç günlük yolculuk on sekiz saatlik bir zamana tekabül etmiş olmakta ve buna göre karada böyle bir yürüyüş ile denizde ise mutedil bir havada yelkenli bir gemi ile on sekiz saat sürecek bir mesafe “sefer süresi” sayılmıştır. Seferîlik belirlenirken yolun yalnız gidiş mesafesi esas alınır, dönüş mesafesi hesaba dâhil edilmez. ” (Müslim, “Tahâret”, 85

Namazların kısaltılması hükmünün Allah’tan bir bağış olduğu yönündeki rivayeti esas aldıkları için, kısaltmanın bir ruhsat değil bir azîmet hükmü olduğunu ileri sürerek bu konuda yolcuya tercih hakkı tanımamış ve kısaltmanın vacip olduğunu söylemişlerdir. Namazı Peygamberimizin dili ile hazarda dört rek`at, seferde iki rek`at olarak farz kılmıştır” demiştir (Buhârî, “Salât”, 1.

İmam-ı Maliki’ye göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnettir. Şafii ve Hanbelîlere göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak bir ruhsat olup, kullanıp kullanmamak kişinin tercihine bırakılmıştır.

Seferî kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferîliği devam eder. Şafii ve Mâlikîler’e göre ise, yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Hanbelîlere göre dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.(Müslim, taharat, 85- Buhari, salât 1)

Zamanımızda hızlı ulaşımdan dolayı üç günlük yol süre ölçütü yok denecek kadar azalmıştır. Bu süreye alternatif olarak İslam âlimleri tarafından 85-90 km.lik mesafe kabul edilmiştir. Yayan da olsa vasıtalarla da olsa yolculuk durumu, genel olarak meşakkat ve sıkıntı içerdiğinden bu durumdaki kişi için bazı kolaylıklar getirilmiştir.

Bediüzzaman da seferi namazla ilgili şu açıklığı getirmiştir: “Sordukları mesele-i şer’iye ise, şimdiki mesleğimiz ve halimiz o meselelerde meşgul olmaya müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar var ki:

Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim- tehir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için, onlara bina edilmez. Belki, kaide-i şer’iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir.

Eğer denilse ki: Teyyareyle ve şimendiferle bir saatte giden zahmet çekmiyor ki, ruhsata müstahak olsun.

Elcevap: Teyyare ve şimendiferde abdest alıp vaktinde namazını kılmak, yayan serbest gidenlerden daha ziyade müşkülat bulunduğu için, ruhsata sebebiyet verir.” Diyor.(Barla lahk. Say.603

Rüstem Garzanlı / Kamu Yöneticisi

14.12.2011

www.NurNet.org

Namazları Birleştirme (Cem) Hangi Durumlarda Olur?

Bu­nu cem-i sa­lâ­teyn ya­ni iki vak­tin na­ma­zı­nı bir va­kit­te bir­leş­ti­re­rek kıl­ma şek­lin­de de ta­rif ede­bi­li­riz. Ha­ne­fî hu­kuk­çu­la­rı bu­nu, sa­de­ce hac iba­de­ti­ni ya­par­ken Ara­fat’ta ve Müz­de­li­fe’de ca­iz gör­müş­ler­dir. Ara­fat’ta iken öğ­le ile ikin­di, öğ­le vak­tin­de kı­lı­nır. Bu­na cem’i tak­dim de­nir, Müz­de­li­fe’de iken de ak­şam ile yat­sı, yat­sı vak­tin­de bir­leş­ti­ri­le­rek kı­lı­nır. Bu­na da cem’i te­hir de­nir. Şa­fi­ile­re gö­re sa­de­ce yol­cu­luk­ta her iki­si de ca­iz­ken; şid­det­li yağ­mur, şid­det­li kar ve buz yağ­mu­ru gi­bi du­rum­lar­da sa­de­ce cem’i tak­dim ca­iz gö­rül­müş­tür. Bu iki mez­he­be gö­re bu se­bep­le­rin dı­şın­da hiç­bir se­bep, iş­çi­nin du­ru­mu da da­hil, na­maz­la­rın bir­leş­ti­ril­me­si için ye­ter­li se­bep gö­rül­me­miş­tir. Sa­de­ce Han­be­lî Mez­he­bin­de fark­lı ve mü­sa­ma­ha­lı bir yak­la­şım gö­ze çarp­mak­ta­dır. Bun­la­ra gö­re:

1-Yol­cu­lar, 2-Na­ma­zı bir­leş­tir­me­di­ği tak­dir­de me­şak­kat çe­ke­cek olan has­ta­lar, 3-Em­zik­li ka­dın­lar, 4-İdrarını tu­ta­ma­yan şa­hıs­lar, 5-Her na­maz için ab­dest al­mak­tan ve­ya te­yem­müm et­mek­ten âciz olan düş­kün­ler, 6-Yer al­tın­da ya­şa­yan ve­ya ça­lı­şan­lar­la, 7-Kör­ler gi­bi vak­ti bil­mek­ten âciz olan­lar. 8-Kı­sa­ca ca­nın­dan, ma­lın­dan ve ır­zın­dan do­la­yı kor­ku için­de bu­lu­nan­lar ve de na­ma­zı bir­leş­ti­re­rek kıl­ma­dı­ğı tak­dir­de ge­çi­mi­ne za­rar gel­me­sin­den kor­kan­lar, öğ­le na­ma­zı ile ikin­di na­ma­zı­nı ve­ya ak­şam na­ma­zı ile yat­sı na­ma­zı­nı, cem’i tak­dim ve­ya cem’i te­hir şek­lin­de bir­leş­ti­re­rek kı­la­bi­le­cek­ler­dir.

Ha­ne­fî hu­kuk­çu­la­rı­na gö­re, iki na­ma­zın bir­leş­ti­ril­me­si her ne ka­dar hac­cın dı­şın­da ca­iz gö­rül­me­miş ise de, yi­ne on­la­ra gö­re za­ru­ret anın­da di­ğer mez­hep­ler­den bi­ri­ni, o mez­hep­le­rin öngör­dü­ğü şart­la­ra uya­rak tak­lit ede­bi­lir­ler. Ya­ni iş­çi ve me­mur­lar, na­ma­zı yü­zün­den işin­den atıl­ma gi­bi bir sı­kın­tı ile kar­şı kar­şı­ya ise­ler, Han­be­lî Mez­he­bi­nin yu­kar­da ge­çen fet­va­sın­dan is­ti­fa­de ede­bi­lir­ler.[i] Bütün bütün namazdan uzak kalmaktansa ve namazlarını kazaya bırakmaktansa mezheplerin bu kolaylığından istifade ederek ibadetlerini ifa etmenin huzurunu yaşayabilirler. Bu birleştirmenin şekli de şöyle olacaktır:

Ya öğle namazının farzı ile, ikindi namazının farzı birleştirilir ikindide, veya öğlede kılınır; ya da akşam ile yatsının farzı birleştirilir, akşam namazında; veya akşam ile yatsının farzı birleştirilir, yatsı namazında kılınır. Hatta vitir de. Bu birleştirilen farzların arasına sünnet namazı sokulmadan, peşpeşe kılınırlar. Şafiilerdeki bu kolaylıktan Hanefi mezhebindekiler de onları takliden yararlanabilirler. Hanefilerde bu cem meselesi, sadece Arafat ve Müzdelife’de geçerlidir. Hanefilerin, bu kolaylıktan yararlanması ancak Şafii mezhebini taklid ederek mümkün olacaktır. Yolda namazı kazaya bırakmaktansa Şafiiyi taklid ederek cem etmenin daha uygun olacağını söyleyen Hanefi âlimlerimiz de vardır.[1]

Beş vakti üç vakitte kılma meselesinin iç yüzü budur. Bu fetvayı bütün zaman ve mekânlara ve herkese tahsis ve teşmil etmek, cinayettir. Dini sulandırmadır ve ateşle oynamadır. İlahiyatçılar ve ilim erbabı şüphe ve tereddütlere sevk eden ifade ve açıklamalardan uzak durmalı, şüphe ve tereddütlerden kurtaran açıklamaları esas almalıdırlar.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

[1] Bkz. KARAKAŞ, Vehbi, Namaza Nasıl Başlanır, Nun Yayınları, s. 152

[i] Bkz. KARAKAŞ, Vehbi, Nasıl Namaz, Timaş Yayınları, 92-93