Etiket arşivi: nazım gökçek

Nur’un Ortaokul Talebesi Nâzım Gökçek Abinin Mektubu

mektup yazan elBismihi Sübhanehu
Ey inat ve temerrüt ile isyan ve zulmet-i küfür ile tuğyan edip, dehşetli dalalet çirkefine ve uçurumuna düşmüş bedbaht beşeriyete hidayet serdarı olarak lütuf ve ihsan olunan Fahrü’l-İslâm, Üstad-ı Âzam, Dellâl-ı Kur’ân, Halaskâr-ı Âlem-i İslâm, Tercüman-ı Nur, Mücahid-i Ekber, Gönüller Fatihi, pek muhterem, pek mükerrem, kahraman, müşfik, muazzez, aziz ve sevgili Üstadımız Hazretleri!

Evvela: Ellerinizden kemal-i hürmetle, kemal-i muhabbet ve kemal-i iştiyakla öper, ben kusurlu hakîri manevî evlâtlığınıza ve küfür ve dalalete karşı tesis edilmiş muazzam bir sedd-i Kur’ân ve hakkı batılın, imanı küfrün, nuru zulmetin savletinden kurtarmak üzere zındıkaya karşı açılmış haşmetli bir raiyet-i Furkan ve tam, kat’i ve hakiki bir tereşşuhat-ı Nur olan Risale-i Nur’un hizmetkârlığına kabulümü ilk ve son dileğim olarak bütün ruh u canımla istirham ve Bârigâh-ı Kibriyadan bütün varlığımla siz mübeccel Üstadımıza daha uzun ömürler, sıhhat ve afiyetler temenni ve niyaz eylerim.

Henüz ortaokul talebesiyim. Nur’un yeni ve müştak hizmetkârlarındanım. Rıza-yı İlâhî için Kur’ân’a, imana ve İslâmiyete vatan ve millete Risale-i Nur’la hizmete bütün mevcudiyetlerini vakf ve feda eden safî ve fedâî, aşık ve sadık, fedakâr ve cefakâr, mücahit ve muvahhit Nur kahramanı muazzez ağabeylerimin yolunda ve izinde olarak, cadde-i Kübra-yı Kur’aniyede sembolleşen varlığımızla abideleşen İlâhî imanınızla küfr-ü mutlakı kahr ve mahv için açmış olduğunuz, ebediyetlerin ve yemyeşil Cennetlerin pırıl pırıl, ışıl ışıl saf ve temiz nurlu ufuklarından ılgıt ılgıt esen, ümit ve hayat getiren edalı ve sadalı rüzgarlarla, dehşet, haşmet ve azamet içerisinde nazlı, niyazlı dalgalanan âlem-şümul bayrağınızın altında Nur’un aşıkı, Nur’un meftunu, Nur’un pervanesi ve Nur’un fedâisi olarak koşan, küçüğünden büyüğünden, gencinden ihtiyarından, kadınından erkeğinden, öğrencisinden öğretmeninden, işçisinden dişçisinden, hekiminden hâkiminden meydana gelen muazzam Nur kervanının, muhteşem nur-u iman ordusunun ardından boynumda kefen, göğsümde iman ve elimde Kur’ân olarak koşuyor boş kalan yerimi alarak safı doldurmaya ve böylece ihsan-ı İlâhî tarafından omzuma konulan hizmet-i Kur’âniye ve imaniyeyi ifaya çalışıyorum.

Elhamdülillah! Halık-ı Zülcelâlin ihsan ve hidayeti, Kur’ân-ı Hakîmin irşadı ve Risale-i Nur’un talimiyle o Nur’a ve mukaddes davanın hizmetine erdik. Rabb-i Rahimime milyonlarca hamd ü sena.

Üstadım Efendim! Dua buyurunuz, Allah u Teâla cümle kardeşlerimizi de, bizi de hayra muvaffak kılsın, daha ziyade nurlanmak ve ihlâs-ı tamme nasib ü müyesser eylesin, amin.

Cihanbaha Üstadımız Efendimiz! Biz burada bütün Nurcu kardeşlerimizle sırr-ı uhuvvet, ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile omuz omuza vererek, ihlâsı esas tutarak ve ölürsem şehidim, kalırsam Kur’ân’ın hizmetkârıyım parolasını düstur yaparak Kur’ân ve iman hizmetinde cansiperâne çalışmaktayız. Muhtelif yerlerde medreseler açtık. Her gün kardeşlerimizin adedi artıyor.
Antep’imizde küfr-ü mutlakın beli, cehlin dili ve dalaletin boynu kırılmak üzeredir. İnşaallah bir gün gelecek Allah-u Azimüşşanın izni ve iradesi ile Kur’ân-ı Hakîmin elmas bir kılıncı olan Risale-i Nur vasıtasıyla zındıkanın, kör dinsizliğin kökünü kazıyacağız, inşaallah.

Muhterem Üstadımız!
Biz Risale-i Nur’u şöyle anlıyor ve onun ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduğunu şöyle izhar ederek neşrine çalışıyoruz:
Risale-i Nur, 130 risaledir, 115’i Türkçe, 15’i Arapçadır.
Risale-i Nur, muazzam, muhteşem, müzeyyen, mücehhez ve mükemmel bir tefsir-i Kur’ân’dır.
Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bir mu’cize-i maneviyesidir.
Risale-i Nur, bir Nur-u Kur’ân’dır.
Risale-i Nur, kalbin güneşi, ruhun ateşidir.
Risale-i Nur, havza-i Cinanın gül-ü tevhididir.
Risale-i Nur, bir kâbe-i irfandır.
Risale-i Nur, gönlün huzuru, kalbin sürurudur.
Risale-i Nur’un davası, iman ve ihlâs; yolu, cadde-i kübra-yı Kur’âniye; mesleği Haliliye ve meşrebi de hıllettir.
Risale-i Nur, ehl-i hidayeti zulmet-i dünyadan bostan-ı bekâya, meydan-ı imtihandan Ravza-i Cinana ve zahmet-i hayattan rahmet-i rahata ileten bir müşrid-i azamdır.
Risale-i Nur, sofra-i Kur’ân, davet-i Rahmandır.
Risale-i Nur, bağ-ı Rıdvan, ayine-i Furkan ve kal’a-i Kur’ân’dır.
Risale-i Nur, perde-i zulümatı, nikab-ı galeti yırtmak, küfr-ü mutlakı, temerrüt ve dalaleti parçalamak ve savlet-i a’dayı def etmek üzere açılmış bir raiyet-i Kur’ân’dır.
Risale-i Nur’un maksadı ilim ve irfan, fen ve sanat silahıyla İ’lâ-yı Kelimetullahtır, sünnet-i Nebeviyeyi ihyâdır.
Risale-i Nur, fen ve ilim ile dalalete girip, inat ve temerrüt ile firavunkârane bir gurur ve dehşetli bir dalaletle hakaik-ı imaniyeye karşı çıkıp muaraza eden zındıkların, dinsizlerin, soysuzların, ahlâksız ve milliyetsiz ve firenkmeşreplerin inat ve temerrütlerini kıran, parçalayan Kur’ân’ın elmas bir kılıncıdır.
Risale-i Nur, zekâ eseri, fikir mahsulü değil, ilham eseridir.
Risale-i Nur, verdiği nurlu, hakikatli, merakâver, cazibedar dersleriyle taklidî imandan tahkikî imana yükseltir.
Risale-i Nur, tahkikî iman dersleri vererek meratib-i imaniyede teali, tereffu ve terakki ettirir.
Risale-i Nur, kalbin, aklın, ruhun ve vicdanın münevviridir.
Risale-i Nur’da her bir söz ve fikir, İlâhî bir ateş parçası gibidir. Düştüğü kalp ve gönülleri yakar, his ve duyguları alevlendirir, yıkar, temizler ve yükseltir.
Risale-i Nur, bu zamanın ruhî emrâzını tedavi edip iyileştiren misalsiz bir tiryaktır.
Risale-i Nur, imanın, Cennetin manevî bir tohumu, küfrün de Cehennem zakkumunun bir çekirdeği olduğunu ve bu hakikatlere mebni, kafirin bu dünyada manevî bir Cehennem ve mü’minin de manevî bir Cennet içinde bulunduğunu küfrün ve imanın, hidayet ve dalaletin hassas mizanlarına koyup tarttığı hadsiz hüccet ve delillerle ispat eder.
Risale-i Nur, bu asırda bir “urvetü’l-vüska”dır. Ona temessük eden, yapışan; küfrün, cehlin ve dalaletin zulmetinden imana, irfana Nur’a, hakka kavuşur.
Risale-i Nur, ehl-i imana hayat ve küfr-ü mutlaka memattır.
Risale-i Nur, hilkat-i âlemin muammalarının kâşifidir.
Risale-i Nur, dirilere hitap eder.
Risale-i Nur, nifak ve şikakı, fitne ve fesadı kökünden söküp atar ve yerine uhuvvet ve muhabbeti, vifak ve ittifakı, tesanüt ve teavünü tesis eder.

Risale-i Nur, etbaını riya, gurur, kibir, tasannu, temellük, hodfuruşluk, zillet, enaniyet, meskenet gibi ahlâk-ı seyyieden kurtarır ve vakar, tevazu, sıdk, şefkat, fazilet, merhamet, izzet ve mahviyet gibi ahlâk-ı hamîdeye kavuşturur.

Risale-i Nur, nice imansız kafirlerin, nice dinsiz zındıkların, nice zalim merhametsizlerin, nice gaddar adaletsizlerin, nice beyinli akılsızların, nice kör basiretsizlerin halkalı bellerini, tasmalı boyunlarını ve yukarı kalkık burunlarını, Kur’ân-ı Azimüşşanın elmas kılıncıyla kırmış, parçalamış ve Kur’ân-ı Hakîmin ulvî, kudsî, muazzam ve muhteşem hakikat ve esasları karşısında rüku ettirmiştir.

Risale-i Nur’a isnat, nisbet ve iftira edenler ondaki İlâhî hakikatlerin yüksek ve parlak nuruna bakmaktan, görmekten, anlamaktan ve inanmaktan aciz, naçiz, nasipsiz, kör, alîl, zelîl, sefil, meçhul, deli, denî, meczup, mecruh, me’cur, mefluç ve mütefessih bedbahtlardır.

Risale-i Nur’un hakkı batılın savletinden kurtarmak üzere açmış olduğu raiyet-i Kur’ân’ın altına koşan, sel olup coşan ve kaynayıp taşanlar ezelî ve ebedî gayenin İlâhî ve kudsî ateşi ile yanıp tutuşan, Nur’un aşıkı, Nur’un meclubu, Nur’un meftunu ve Nur’un pervanesi, mü’min, müslim, müttaki, musalli, cefalı, vefalı, sadık, said, cesaretli, basiretli, fedai, mücahit, muvahhit ve muhsin Müslümandır.

Ey canımızın canı, sertacımız, sevgili kahraman Üstadımız!

Bu nefes bu canda bitinceye kadar, bu ruh bu bedeni terk edinceye, bu fer bu gözde zâil oluncaya kadar Risale-i Nur’u okuyacağız, okutacağız, yazacağız, neşrinde bütün ruh u canımızla, sabır ve sebat, azim ve metanetle çalışacağız. Saçlarımız adedince başlarımız bulunsa ve her gün biri kesilse bu hizmet-i imaniyeden çekinmeyeceğiz ve çekilmeyeceğiz ve dünyayı başımıza ateş yapsalar hakikat-i Kur’âniyeye fedâ olan bu başları zındıkaya eğmeyeceğiz inşaallah!

Tekrar tekrar ellerinizden öper ve kıymettar dualarınızı bekleriz, Üstadımız Efendimiz.

Gaziantep Nur Talebeleri namına
Nazım Gökçek

Bir Lise Talebesinin Risale-i Nur Hakkındaki Fıkrasıdır…

Bismihî Sübhanehû
Ben dünya ve uhra hayatımın hakikatini ve mahiyetini Risale-i Nur’dan öğrendim. Bana ebedî saadet ve selamet yolunu, cadde-i Kur’âniyeyi, Risale-i Nur tesirli bir surette ders verdi.

Risale-i Nur bu zamanda en yüksek ve en parlak bir Kur’an tefsiridir. Gençliğimizi her yönden kurtaracak olan Kur’ân’ın hakikatlerini asrın idrakine uygun bir şekilde ders veren imanî ve İslâmî bir şaheserdir. Bu itibarladır ki, Risale-i Nur’a olan minnet ve şükranlarımı merhum Üstadım Bediüzzaman’ın aziz ruhuna şöyle ithaf ediyorum:

Ey benim ruh binam, can evim, gönül yuvam, iman menbaım, irfanım, Nur mektebim…
Ey benim sebeb-i saadetim, medar-ı hayatım, rah-ı hidayetim, huzurum, sürurum, Risale-i Nur’um…
Ey benim kâinatımın güneşi, varlığımın ateşi, tende canım, canda cananım, Üstad-ı Necibim Efendim…
Ey benim değişmez ölçüm, bitmez hazinem, tükenmez definem, nurum, düsturum, şiarım, elmas kılıcım, İlâhî meş’alem…
Ey benim nur-u dîdem, sertacım, gönül başım, Nur mektebim, Risale-i Nur’um, sen benim her şeyimsin.

Çünkü her şeyimi sendeki Kur’ân ve iman hakikatlerinden öğrendim. Hayatım, kâinatım, dünüm, günüm, yarınım… Gören gözüm sensin, düşünen aklım sen, duyan gönlüm sen, çarpan kalbim sen, işiten kulağım sen, her şey ve her şeyim sensin.

Derdim dermanını ve en büyük ilâcını, kalbim huzur ve sürurunu, gönlüm iman neşesini, ruhum rahını, aklım nurunu, fikrim yolunu ve arzum arzusunu sende bildi, sende buldu ve senden aldı. Sen hayat kaynağısın, feyz ve ahenk menbaısın.

Ey tefsir-i Kur’ân, ey can damarım, şah damarım, nur sensin. Nurlu ağuşun annemin şefkatli sinesinden, senin mukaddes ocağın baba ocağından daha sıcak ve daha yakındır. Bana çünkü onlar hayat-ı maddiyemin vesilesi, sen ise kalp sarayımın, ruh binamın müessisi ve mimarısın.

Gözüm sensiz göremiyor, gönlüm sensiz duramıyor, ruhum sensiz edemiyor, sen ruhumun gıdası, emraz-ı kalbiyemin en keskin ilacısın. Bana kuvvet ve hareket, aşk ve hayat, zikir ve fikir, huzur ve sürur, soy ve boy veren sensin.

Seni bir dem olsun okumaz, okutmaz veya dinlemezsem, gözüm fersiz, kalbim dermansız, ruhum gıdasız ve aklım ilaçsız kalıyor. Gören gözüm görmez, işiten kulağım işitmez ve söyleyen dilim söylemez oluyor. Bütün benliğim, bütün varlığımı çılgın bir kasavet ve derin bir zulmet kaplıyor, damarlarımdan kanımın çekildiğini, dermanımın bittiğini, takatimin tükendiğini, kararımın bittiğini, dizimin çözüldüğünü hissediyorum.

O vakit kendimi dünyanın en zayıf, en aciz, en kuvvetsiz ve en zavallı insanı hissediyorum. Düşünecek, konuşacak, yürüyecek kuvveti kendimde göremiyorum, bulamıyorum. Yorgun ve ölgün bakışların karşısında, bütün İlâhî hakikatlerin, kudsî hikmetlerin parlak nur yüzüne, donuk bir perdenin çekildiğini müşahede ediyorum.

Çünkü, sensiz hiçbir şeye ciddi bakamıyorum ve hiçbir şeyi ciddi göremiyorum. En leziz şeylerden dahi neşe alamıyorum. Çünkü sensiz lezzetler lezzetsiz ve neşeler neşesiz… Bütün fani zevkler sahte ve yalancı…

Evet gerçek zevk sende, gerçek rahat sende, gerçek neşe ve nur yine sende, yine sende… Ey Nur! Senden ayrılmak, annemden, babamdan ve öz canımdan ayrılmaktan daha zor ve daha çetindir. Çünkü onlardan ayrılmak ayrılık olmuyor. Netice, tatlı ve fani bir hasret. Fakat, senden ayrılmak gayrılığa inkılap ediyor. Netice, ebedî zillet ve hüsran…

Seni okumak, seni dinlemek, sana bakmak, seni düşünmek sana hizmet etmek, sana hizmet edenlere hizmet etmek bana hayat ve saadet verir. İmanıma hız, azmime kuvvet ve canıma can veriyor.

Evet, ey hayatımın hayat lambası Nur! Ey feyz-i Kur’an’daki gelen Nur! Bütün ruhumla, bütün mevcudiyetimle inanarak ve güvenerek diyorum ki: Sen, akıllara nur, fikirlere istikamet, vicdanlara iz’an, kalplere mana, hislere hikmet, ruhlara inkişaf, huzur ve terakki, hayata hayat, saadet ve hareket veren bir ahenk menbaısın. Sen, mecade dahi, hak ve hakikati, asliyet ve safiyetini, hakikat ve ulviyetini, hikmet ve dekaikini gayet ince bir mizan ve gayet mahir bir maharetle nakşeden, nesceden ve resmeden bir kudsî ölçüler nizamı ve İlâhî düsturlar manzumesisin.

Sen, parlak, nurlu, emsalsiz bir Kur’ân mucizesisin. Sen, bir nur-u Kur’ân’sın ki, muzdarip, şaşkın beşeriyeti, içine düştüğü gaflet ve dalalet girdabından kurtarıyor, hidayet yolunu gösteriyor, hayatıma yön ve istikamet veriyorsun.

Sen, öyle bir tefsir-i Kur’ân’sın ki, sana sadıkâne yapışanları, gafletin derin kör kuyusundan, küfrün mülevves bataklığından ve zulmetin kahredici dipsiz adem kuyusundan çekip kurtarıyor ve ona temiz hulk-u hüviyet libasını giydirerek mukaddes ideallerin ulvî simasına ve sermedî âlemlerin nurlu ufuklarına yükseltiyorsun.

Çünkü, sana sahip olanlarda hırs ve hiddet zevale yüz tutar, zulmet ve şehvet erir, cehalet ve şekavet ateşi söner, tabiat duygusu yok olur, uykusu kalkar, kara ve çirkin, bozuk ve uyuşuk kanlar düzelir, nefes ve kalp işler, kan boruları birer mecra-yı Nur olur, hubb-u dünya ve meyl-i masiva kalmaz, ene ve ente gider, yetmiş bin diye söylenen perdeler kalkmaya ve varlığı dağı delinmeye başlar, “ircıî”den sesler gelir, vuslat yolu açılır, misk ve anber saçılır, “fedhulî fî ıbâdî” ile memur, “fedhulî cennetî” nişanıyla me’cur olur.

Sen, yepyeni canlı bir ruh ve taptaze, ulvî bir imanın, aşk, şevk ve heyecanı içerisinde yeniden doğuşun, ebedî uyarışın ve muhteşem şahlanışın ile şanlı ve canlı bir ifadesin.
Sen, varlık ülkesinde feveran eden bir ruhsun.
Sen, nurlu bir hayat iradesisin.
Sen, hakkın boğulmaz gür sesi ve hakikatin, sönmez şimşeğisin.
Sen, bütün kâinatı sukuttan, inhidam ve izmihlalden, felâket ve helâketten himaye ve vikaye eden kudsî bir sedd-i Kur’ânî ve nur-u imanîsin.
Sen, bir nur ve feyz, ilim, irfan ve hikmet menbaısın.
Sen, aşılmaz en son ufuk, kırılmaz kudsî ümit ve yenilmez İlâhî kuvvetsin.
Sen, ey nur! Ömrümün biricik sermayesi ve hayatımın en büyük ve en kudsî gayesisin.
Sen hilkatimin niçini ve hayatımın manasısın. Senin hüsnüne ayine, nuruna pervane olmak…
Evet ey Nur, ne büyük saadet…

Nazım Gökçek
(Ruhuna Fâtiha’larla…)

Kıbrıs’ta Kur’an hizmetlerine ihtiyaç var

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde iman ve Kur’an hizmetleriyle alakadar olan, Kıbrıs İlim Kültür ve Hizmet Vakfı Başkan Yardımcısı Hüseyin Sağer Risale Haber’e konuştu. Üniversite yıllarındayken Risale-i Nur’ların kalplere nüfuz eden ihlaslı dersleri ve Kur’an ayetlerinin günümüz teknik ve sanayisinden haber vermesinden çok etkilendiğini belirten Hüseyin Sağer’le Kıbrıs’ın dünü ve bugünü hakkında söyleşi yaptık.

Sizi tanıyabilir miyiz?

1956 yılında Kıbrıs’ta doğdum. Ortaöğretimi Gazimağusa’da, yüksek öğrenimimi 1979’da Ankara Öğretmen Okulu’nda tamamladım. KKTC Turizm Bakanlığı ve öğretmen kadrosunda çalıştım. Emekliyim ve Kıbrıs İlim Kültür ve Hizmet Vakfı’nda yöneticiyim.

HARBİN İÇİNDE ÇOCUK YAŞLARDA SİPERLERDE GEÇİRDİĞİMİZ GECELER ÇOK SIKINTILIYDI

Kıbrıs Barış Harekatı dönemi size neler hatırlatıyor?

1974 barış harekatı öncesi dönemlerde ayrı bir toplum statüsünde bulunduğumuz halde Rumların baskı ve hakimiyeti altında birçok hürriyetlerden mahrum kalarak zor günler geçirdiğimizi hatırlıyorum. Özellikle harbin içinde çocuk yaşlarda siperlerde geçirdiğimiz geceler çok sıkıntılıydı. O zamanlar esir düşen, şehit olan arkadaşlarımızı halen unutamıyorum. Barış harekatı ise bize kurtuluş ve hürriyet kazandıran sevinç günlerimiz oldu.

Kıbrıs’ın iktisadi ve sosyal durumunu nasıl?

Gerçekleri söylemek çoğu zaman acı olabilir. Fakat saklayıp örtbas etmenin zarar ve vebali daha çoktur. KKTC’nin iktisadi durumu iyimser gözükmüyor. Anavatanın desteği kesilse ekonomimizin batacağını düşünüyorum. Çünkü tarım ve sanayisi gelişmemiş. Turizmi uluslararası ulaşımdan faydalanamadığından sektör olarak düşük kapasitede çalışmaktadır. Eğitim sektörü mevcut beş üniversite ODTÜ ve İTÜ kampüsleri sayesinde yüksek döviz getirisine sahip olduğu halde bu okullarımızda devamlı öğrenci kaybı yaşanmaktadır. Devletin mahalli gelirleri yerel giderlerini karşılayamadığından bütçe açıkları var. Kamuda fazla devlet memuru ve görevli istihdam edildiğinden personel maaş-ücret giderleri çok yüksek rakamlarda. Sosyal hayatta da refahın körüklediği kontrolsüz alkol satışları, emniyeti meşgul eden esrar kullanımı, okullardaki başarı seviyesinin düşmesi, yasalarla korunan betting-house ve kumar oyunlarının yaygınlaşması, intihar teşebbüsleri ve boşanma oranlarının artması gibi üzücü olaylar bizleri gerçekten müteessir etmektedir.

BENİ RİSALE-İ NUR SOHBETLERİNE GÖTÜREN VE REHBER OLAN SINIF ARKADAŞLARIMA ÇOK MİNNETTARIM

Risale-i Nurları nasıl tanıdınız?

Biz ortaöğretim süresince geleneksel ve örgün din eğitimi alamadığımızdan hem İslam dinini hem de söz konusu Risale-i Nur tefsirlerini ancak Türkiye’de yüksek öğrenim görürken etrafımızdaki dindar arkadaşlarımızdan tanıdık. Özellikle beni Risale-i Nur sohbetlerine götüren ve rehber olan sınıf arkadaşlarıma çok minnettarım. Ben Risale-i Nur’ların kalplere nüfuz eden ihlaslı dersleri ve Kur’an ayetlerinin günümüz teknik ve sanayisinden haber vermesinden çok etkilenmiştim. Bütün ömrüm boyunca Risale-i Nurların cazibesini hissetmekteyim.

ANTEPLİ NAZIM GÖKÇEK AĞABEYİN ÇOK EMEĞİ OLDU

Kıbrıs’ta Risale-i Nur hizmetleri nasıl başladı ve şu andaki durumu nedir?

Kıbrıs’ta istikrarlı ders yapılması 80’li yıllarda Kıbrıs’ta görev yapan arkadaşlarımın iştirakleriyle Lefkoşa’da açtığımız dershanemizle başladı diyebilirim. Özellikle öğretmen Halil Çokaklı ağabeyimizin askerlik sonrası Türkiye’ye gitmeyerek dershanede kalma fedakarlığını göstermesiyle çok istifademiz oldu. Hizmetler kendi çevremizde inkişaf etmeye başladı. Fakat Kıbrıslı arkadaşlarımızdan çok Türkiye’den gelen göçmenler ve gençler sahip çıktı. Bu arada bizlere bilhassa Antepli merhum Nazım Gökçek ağabeyin çok emeği oldu. Cenab-ı Hak ondan ebeden razı olsun. Benim Gazimağusa’da öğretmenlik yıllarımda gençler derslerimize katılmaya başladı. KKTC’de üniversitelerin açılmasıyla dershanelerimizde kalan talebe kardeşlerimizin sayısı çok arttı. Bu arada bazı din düşmanlarının aleyhimizdeki iftira ve saldırılarına sabrediyorduk. Şimdi ise Nurları çok vatandaşımız tanıdı. Bizim müspet iman hizmetimizi hem medya hem emniyet biliyor. Anavatandan devamlı gelip giden akademisyenler, ziyaretçiler ve hizmet ehli ağabey ve kardeşlerimiz sayesinde artık koordineli ve verimli programlar yapabiliyoruz.

ÇOCUKLARIMIZI TÜRKİYE’DEKİ KUR’AN KURSLARI VE İMAM HATİPLERE GÖNDERİRKEN ÇOK SIKINTILAR ÇEKTİK

Son zamanlarda Türkiye’nin de gündemini meşgul eden, Kıbrıs’ta din eğitimi ve Kur’an kursları ile ilgili tartışmları nasıl değerlendiriyorsunuz?

KKTC anayasasıyla din-ahlak dersleri devletin denetiminde yapılması izni gelinceye kadar çocuklarımız bu derslerden mahrum kaldı. Fakat Eğitim Bakanlığı bu dersleri okutacak öğretmen almadığı için Türkiye’den gelen din görevlileriyle yürütülmeye çalışıldı. İktidarın garazkar tutumlarıyla bu arkadaşlara çeşitli bahanelerle (ilahiyatçı değil-pedagojisi yok gibi) rahat görev yaptırılmadı. Bu arada Gazimağusa’daki tek Kur’an Kursu da polislerin soruşturmasıyla kapatıldı. Biz çocuklarımızı Türkiye’deki Kur’an Kursları ve İmam Hatiplere gönderirken çok sıkıntılar çektik. Sonraları TC Büyükelçiliğinin okullarda din dersi öğretmenlerini görevlendirmesiyle bu dersler istikrar kazanırken geçmiş hükümetlerden birisi liselerdeki normal din-ahlak derslerinin seçmeli statüye geçirme ihanetini bile yapmıştır. Birkaç yıl önce özellikle Türkiye göçmenlerinin çocuklarını Kıbrıs ve Türkiye’deki yaz Kur’an kurslarına gönderme teşebbüsü yayılınca bunu hazmedemeyen din düşmanı bazı sendika yetkilileri hadlerini aşarak bu kursları basıp çocuklarımızı tahkir ve rencide etmişlerdir. Bunların bu cürmü emniyet yetkililerine defalarca ihbar edildiği halde suçları hasır altı edilmiştir. Şimdiki durum ise; anavatanın teşviklerine rağmen yetkililer birkaç sendikacının yaygaralarından korkarak müftülüğün asli vazifesi olan Kur’an öğretmeyi yasal bir düzenleme yaparak halletmekten kaçıyorlar. Maalesef yazın açılan dini bilgiler kursunda Kur’an okutmak yasak(!)

Kıbrıs İlim Kültür ve Hizmet Vakfı uluslararası “Bediüzzaman’a Göre İman ve Ahlak” konulu paneller düzenlendi. Bunun hakkında bilgi verir misiniz?

İlki 2004 yılında Gazimağusa’da, ikincisi 2005, üçüncüsü 2011 yıllarında Girne’de olmak üzere İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın da işbirliği ile yapılan konferans ve panellerin vatandaş ve öğrencilerden rağbet gördüğünü söyleyebilirim. İzin alarak zor şartlarda gerçekleşen bu organizasyonlar halkın imana ve İslam alimlerine olan ihtiyacını ortaya çıkaran tezahürlerdir. Önceki yıllarda Kıbrıs’ta hürriyetlerin tam inkişafı, hakkı-hakikati araştırma meylinin yayılması, inançlı hayatın insana kazandırdığı huzur ve saadetin anlaşılması ile bu memleketin de aydınlığa kavuşacağı ümidindeyim. Tabiki bu da fedakar meslektaşlarımızın çalışmalarına bağlıdır. Evet, şu istikbal inkılabı içinde duyacağımız en gür seda İslamın sesi olacağı kanaatindeyim.

Bir mesajınız var mı?

Anavatandaki tüm ağabey ve kardeşlerimize evvela selam ve hürmetlerimizi iletiyor ve kendilerinden Kıbrısımız için hayır dualarını bekliyoruz. Cenab-ı Hak, Risale-i Nur dershanelerini Kıbrıs’ta Hala Sultan’ın verdiği nurlar gibi, tüm kasabalarda, tüm şehirlerde, tüm adada, bütün sınırları aşarak ve topyekün bu millet Allah’ı tanıyana kadar açtırsın ve bu asrın fehmine Kur’anın bir dersi olan Risale-i Nur’u hem bütün alemin hem bu toprakların kanun-u esasisi yapsın.

Ömer Çelebi / Risale Haber

Bir Büyük Adam Tanıyorum: O da Müfessir-i Kur’an Bediüzzaman

Bir büyük adam tanıyorum: Gerçekten büyük insan… Büyüklük mikyası bütün büyük ve ideal vasıfları ve bütün ulvî hasletleri şahsında cem’ etmiş.

Bir büyük adam tanıyorum: Kahramanlık onda bayraklaşmış…

Bir büyük adam tanıyorum: Asalet ve necabet onda sembolleşmiş…

Bir büyük adam tanıyorum: Şehamet ve besalet onda tecessüm ve temessül etmiş…

Bir büyük adam tanıyorum: İhlâs ve fazilet onda âbideleşmiş ve ebedîleşmiş…

Bir büyük adam tanıyorum: O da Bediüzzaman! Asr-ı Saadeti öz nefsinde yaşayan ve yaşatan kahraman!

Bir büyük adam tanıyorum: Kur’an’ın dellâlı ve insanlığın sertâcı, millet-i İslâmın şeref tacı, ulvî âlemlerin mübelliğ-i bülbülü…

Bir büyük adam tanıyorum: Mahzun ve me’yus başların ümidi, kırık ve yanık gönüllerin feryadı, zaiflerin kuvveti, âcizlerin kudret menbaı, düşkünlerin, şaşkınların hayat nuru… Ve en emin hayat rehberi…

Bir büyük adam tanıyorum: Mutlak kuvvete mutlak teslimiyetin ekmel ifadesi…

Bir büyük adam tanıyorum: Hakkın sevdalısı, Hakkın dertlisi, Hakkın çilelisi…

Bir büyük adam tanıyorum: Hakkın meclubu, Hakkın meftunu, Hakka aşık, Hakka sâdık, Hakkı nâtık…

Bir büyük adam tanıyorum: Tarifsiz ve emsalsiz bir ubudiyetin âmili ve tasvircisi…

Bir büyük adam tanıyorum: Hakkın sesi ve “mukaddes bir kudretin sayha-yı mevcudiyeti”…

Bir büyük adam tanıyorum: Sevdalı gönüllerin sevgilisi, fikirlerin fatihi, vicdanların hamisi, nefislerin musaffisi ve ruhların İlahî mürebbisi…

Bir büyük adam tanıyorum: En büyük sosyolog, en büyük psikolog, en büyük pedagog, gerçek filozof-u İslâm ve en büyük müceddit…

Bir büyük adam tanıyorum: Ebedî kurtuluşun fecr-i sadığı…

Bir büyük adam tanıyorum: İnsanlığın Risale-i Nur eserleriyle ukde-i hayatı ve nokta-i necatı…

Bir büyük adam tanıyorum: İmanlı gönüllerde par par yanan kudsî ateş, İlâhî irfan meşalesi…

Bir büyük adam tanıyorum: Mukaddes davaların hâdimi, asil sevdaların sahibi…

Bir büyük adam tanıyorum: İslâmın ve insanlığın büyük mukaddes ıstırabını bütün zerrat-ı vücuduyla duyan ve yaşayan ve Nur Risaleleriyle dindiren büyük velî, kâmil insan…

Bir büyük adam tanıyorum: Ömrünün her lahzası İlahî ve umumî hizmet-i Kur’an ve iman davasının ulvî aşk ve ızdırabıyla, himmet ve hizmetiyle dolu. Şahsı için tek dakikası dahi yok.

Bir büyük adam tanıyorum: Esrarengiz bir varlık. İşkencelerle ve çilelerle geçen Risale-i Nur’la giriştiği cihad-ı ekber-i İslâmiyesinde, balın tadı ve zehirin acısını şahsında duyan ve birleştiren… Kâh gül yaprakları gibi yumuşak… Kâh şimşekler gibi şiddetli… Kâh volkanlar gibi kaynayıp coşan… Kâh tatlı bahar rüzgarları gibi ılgıt ılgıt, nazlı niyazlı eserek gönülleri okşayıp, ruhları teshir eden… Kâh gökler gibi ağlayan… Kâh seller gibi çağlayan… Ummanlar gibi engin, sonsuzlar gibi esrarlı bambaşka bir âlem…

Bir büyük adam tanıyorum: Hakkın keskin kılıncı.

Bir büyük adam tanıyorum: Yenilmez kudret-i iman timsali…

Bir büyük adam tanıyorum: Kâmil, mükemmil…

Bir büyük adam tanıyorum: Nâfi, müntefi…

Bir büyük adam tanıyorum: Gıdası ve gınası marifetullah ve iman-ı billah… Muhabbetullah ve muhabbet-i Resulullah (a.s.m.)…

Bir büyük adam tanıyorum: Zulmün amansız düşmanı, Hakkın, adaletin yılmaz ve yenilmez ebedî müdafii…

Bir büyük adam tanıyorum: Gayesi, ilan-ı tevhid, i’la-yı kelimetullah, küfrü takbih, hakkı ilan ve i’la…

Bir büyük adam tanıyorum: İmanı Himalayalar’dan daha muhkem, okyanuslardan daha derin ve engin…

Bir büyük adam tanıyorum: Yegane kudret kaynağı; kudsî imanı, İlâhî ideali…

Bir büyük adam tanıyorum: En büyük serveti; küllî iradeye, sonsuz kudrete hudutsuz teslimiyeti…

Bir büyük adam tanıyorum: İslâm ruhunun, iman şuurunun mücessem timsali…

Bir büyük adam tanıyorum: Mana ve marifet ikliminin sultanlığına yükselmiş, Kur’an’ın dersi ve feyziyle, Resulullah’ın talimiyle…

Bir büyük adam tanıyorum: Nur Risaleleriyle dava ve ideal adamı, mücahede ve mücadele adamı… Azm ve irade adamı… Hamiyet ve gayret adamı… Dert ve ıstırap adamı… Cefa adamı, çile adamı… Dert ve ızdıraplara deva ve derman adamı… Cefa ve çileleri yok etme adamı… Ümitsizlere ümit kaynağı…

Bir büyük adam tanıyorum: Zulmetleri yıkan, küfrü kahreden, İlâhî hakaikı neşreden, İlahî yumruk ve ruhları ihya eden kudsî nefes…

Bir büyük adam tanıyorum: Onda Hazret-i Ebubekir’in (r.a.) sıdkı, Hazret-i Ömer’in (r.a.) şehameti, Hazret-i Ali’nin (r.a.) cesareti, Hazret-i Osman’ın (r.a.) şefkati ve ihlâsı ile Hazret-i Ebuzer el-Gıfari’nin (r.a.) kanaatkârlığı var.

Bir büyük adam tanıyorum: Onda Hira’nın ruhu, Bedir’in, Uhud’un aşkı, kıtalar, iklimler fetheden muhteşem, kahraman orduların asil heyecanı var.

Bir büyük adam tanıyorum: İman kalesinin çelik burcu…

Bir büyük adam tanıyorum: Âbid, zâhid, muvahhid ve mücahid bir müslüman…

Bir büyük adam tanıyorum: Eşsiz bir ibadet aşığı, tam bir abdiyet ifadesi, “ubudiyet-i külliye” manasının en mükemmel numunesi, abd-i küllî…

Bir büyük adam tanıyorum: Sırr-ı hilkat-i kainatın keşşafı olan Nur Risalelerinin müellifi…

Bir büyük adam tanıyorum: Yepyeni bir dünyanın mimar ve müessisi, cemiyeti ve tekmil insanlığı iman potasında aşk ve ihlâs mayasıyla yoğuracak emsalsiz mücahit.

Bir büyük adam tanıyorum: İdeal rehber ve mahzen-i esrar… Eşsiz mürşit…

Bir büyük adam tanıyorum: Tefsir-i Kur’an olan şu Risaleleriyle kudsî âlemlerin nurlu ufuklarından, muzdarip ve şaşkın beşeriyete kucak kucak nur saçan, irfan saçan, insanlığa insanlık öğreten, ona İlâhî âlemlerin vecd, aşk, ilham ve heyecanını sunan, ebedî kurtuluşu ve sonsuz saadeti müjdeleyen büyük idealist.

Bir büyük adam tanıyorum: Garip… İlahî garipliğin asil mümessili… İsmi garip, cismi garip, özü garip, sözü garip… Bediüzzaman… Zamanın garibi… Zamanın âlimi… Zamanın bediası… Zamanın harikası…

Bir büyük adam tanıyorum: Varlığımın mihrakı. İlhamıyla dirildiğim, varlığıyla hayat bulduğum, sözleriyle özlendiğim, Nur’larıyla nurlandığım, ismini başıma tac, eserlerini minhac ve canıma can edindiğim bir insan… Büyük ve eşsiz Üstad Bediüzzaman! Ukde-i hayatım, nokta-i necâtım, gönlümün bağı, yüreğimin yağı, halaskârım, nihenbanım, sultanım… Aziz, necip, sevgili Üstadım!

Üstadımın himmetine, Nurcuların duasına muhtaç, pürkusur

Nazım Gökçek (r. aleyh)