Etiket arşivi: nikola nikolaviç

Rus Kumandana Ayağa Kalkmayan Esir! (Şiir)

BEDİÜZZAMAN İLE RUS KUMANDAN

Bin dokuz yüz on altıda Üstad esir oluyor
Ruslarca esir kampına doğru götürülüyor

Kosturma’daki bu kampta geçiyor esareti
Esirlere gösteriyor ilim ve marifeti

Esir olan subaylarla sohbetler ediyordu
Onların imanlarını kuvvetlendiriyordu

Bir gün Rus Başkumandanı onları teftiş eder
Teftişleri esnasında O’nun yanından geçer

Üstad ona selam vermez ve hiç yerinden kalkmaz
İkinci kez geçer yine onu hiç umursamaz

Üstad’ın hareketine Başkumandan çok kızar
Tercüman vasıtasıyla sebeplerini sorar

Hürmet etmediği için Üstad’a hiddetlenir
“Herhalde tanımadılar” diyerek de söylenir

Üstad diyor: ”Tanıyorum Nikola Nikolaviç
Şu kâfir Başkumandanı hatırlamaz mıyım hiç”

Kumandan diyor ki: “Madem sen beni tanıyorsun
O halde Rus ordusuna hakaret ediyorsun”

Üstad ona cevap verir: “sana hakaret etmem
Bir Müslüman âlimiyim ben sana kıyam etmem

Çünkü imanlı bir kimse bir kâfirden yücedir
Bilir misin kıyamette ahvaliniz nicedir”

Divan-ı harbe verilir Üstad Bediüzzaman
Olacağa önem vermez bunu duyduğu zaman

Diyor ki: “İdam kararı pasaport hükmündedir
Beni ebedi âleme alıp götürmektedir”

Ve nihayet idamına kesin karar verirler
Namaz kılabilmek için onlardan izin ister

Hüküm infaz edilmeden namazı eda eder
Rus Kumandanı gelerek Üstad’tan özür diler

“Beni affedin” diyerek yeni bir karar alır
Verilen idam hükmünü hemen geri aldırır

Üstad iki buçuk sene esarette kalıyor
Oradaki hayatını İslam’a vakfediyor

Kur’an ve sünnet aşığı burada da boş durmaz
Fedakârane çalışır gece gündüz yorulmaz

Bu müddet içerisinde katiyen boş durmuyor
Esir olan zabitlere her gün dersler veriyor

Bir gün bu ders sırasında bir Rus kumandan gelir
Siyaset yapıyor diye dersine mani olur

Sonra işin iç yüzünü Rus Kumandan öğrenir
İşlerine karışmadan O’nu serbest bırakır

Bin dokuz yüz on sekizde kurtulup firar eder
Varşova, Viyana derken İstanbul’a da geçer

Cenabı Allah Üstad’tan ebeden razı olsun
Ahmet Tanyeri’yi O’na Cennette komşu etsin

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Sahabe imanı, İslâm celâdeti

Eşref Edip Sebilürreşad’ın 15. cildinin 356. sayısında “Sahabe İmanı, İslâm Celâdeti” başlığı altında şunları yazıyordu:

“Ashâb-ı Kirâmdan Hz. Abdullah bin Huzeyfe, Resûl-i Ekrem Efendimizin İslâma davet hakkında İran Şahına yazdığı mektubu götüren zattır. Şam fütûhatında Bizans ordusu ile yapılan muharebede esir düşmüştü. Bizanslıların kaidelerine göre, esir düşen kimse evvelâ mezhebini bildirir, ondan sonra bu mezhepten feragat eder, Hıristiyan dinine girer, ancak bu sayede kurtulurdu. Yoksa böyle yapmadığı takdirde, zeytin ağaçlarından büyük bir odun yığını hazırlanır, üzerine zeytin yağı dökülür, esir o ateş içine atılır, yakılırdı.

“Hz. Abdullah bin Huzeyfe, diğer Müslüman esirlerle beraber Bizans hükümdarının huzuruna getirildi. Hıristiyanlığı kabul etmesi teklif edildi. Kabul etmedi, şiddetle reddetti. Mezhebini değiştirmek için çok uğraştılar, fakat muvaffak olamadı. Abdullah, Müslüman olarak ölmek istediğini söyledi.

“Bunun üzerine âdet gereğince Hz.Abdullah, ateşe atılmak üzere ateş yığınının yanına getirildi. Bizans hükümdarı da orada hazırdı. Papazlar ve hükümdar, Hz. Abdullah’ın illâ Hıristiyan olmasını tekrar ileri sürdüler. Hz.Abdullah kemâl-i metanet ve şehametle reddetti. Nihayet ateş yakıldı. Hz. Abdullah ateşe atılacaktı. Ateş karşısında da yine Müslüman olduğunu, ‘Külhü vallahü ehad, Allahü’s-Samed, Lemyelid ve lem yûled’ diyerek bu bâtıl dine intisap etmeyeceğini söyledi.

Değil beni‘ dedi, ‘benim vücudumun her bir zerresi Abdullah olsa, hepsine de ayrı ayrı cefâ etseniz, ateşte yaksanız, yine Abdullah hak yoldan dönmez. Allah yolunda, bir olan Hâlık-ı Zülcelâl yolunda kalır. Yalnız benim canım değil, binlerce Abdullah’ın canı Hak yolunda fedâ olsun.

“Bizans hükümdarı ve papazları, bu İslâm, iman kuvvetini görünce hayret ettiler, yeni bir teklifte bulundular. Hükümdarın elini öpmek şartıyla kendisini serbest bırakacaklarını söylediler. Hz. Abdullah bunu da kabûl etmedi, reddetti. ‘Ben bir Allah’a inanan bir Müslümanım. Bir haça tapanın elini öpmem’ dedi. Kendisine pekçok mal, mülk ve servet vereceklerini söylediler. Hz. Abdullah bunların hiçbirisini kabul etmedi.

“Bu derece iman, bu derece metanet ve celâlet, hükümdarı büs bütün hayrete düşürdü. Böyle iman sahibi bir zatı ateşte yakmaya kıyamıyordu.

“Bu defa başka bir teklifte bulundu. Kendisinin alnını öpmek şartıyla, bütün Müslüman esirleri serbest bırakacağını söyledi. Seksen kadar Müslüman esir vardı. Hz. Abdullah bu teklif üzerine düşünmeye başladı:

“Benim hayatımın kıymeti yok. Hak yolunda ateşte yanarım, ölürüm. Fakat benimle beraber seksen Müslüman da yakılacak. Bir putperestin alnını öpmek, bir Müslümana yakışmasa da, seksen Müslümanın hayatını kurtarmak da büyük bir meseledir.’

“Seksen Müslümanın serbest bırakmak şartıyla bu teklifi kabul etti. Esir Müslümanları beraberinde alarak Mekke’ye geldiler. Hz. Ömer bu mücahitleri, bu kahraman Müslüman Hz. Abdullah’ı bizzat karşıladı ve Abdullah’a sarılarak elini öptü. O arada lâtife kabilinden bazıları, ‘Bu zat bir putperestin alnını öptü, serbest oldu’ dediler. Hz. Abdullah hemen cevap verdi: ‘Evet, maalesef öyle oldu. Fakat seksen Müslümanın da hayatını kurtardım. Onları alıp ailelerine kavuşturdum.’

“Bu sözü üzerine Hz. Ömerü’l-Faruk (r.a.) bir defa daha Hz. Abdullah’ın alnından öptü.

“Bu İslâm celâdet menkıbesini, neşretmekte olduğumuz Asr-ı Saadet, Peygamberimizin Ashabı adlı muazzam eserin dördüncü cildinden naklediyoruz. Bu bize merhum Said Nursî’nin esareti zamanında Moskof kumandanına karşı gösterdiği celâdet ve şehameti hatırlattı.

“Merhum Üstad, umumî harpte Ruslara esir olduğu zaman, buna benzer bir hâdise cereyan etmişti. Rus kumandanı esirleri teftiş esnasında Üstad kumandanın selâmını almıyor, yerinden bile kalkmıyor. Bu hareketten kumandan hiddetleniyor. ‘Belki görmemiştir’ diye tekrar önünden geçer. Fakat Üstad yine yerinden kalkmayınca, kumandan tercüman vasıtasıyla, ‘Herhalde beni tanımadılar’ diyor. Üstad ‘Hayır!’ diyor. “Tanıyorum, kumandan Nikola Nikoloviç!’

“Kumandan, ‘Şu halde Rus Ordusuna ve dolayısıyla Rus Çarına hakaret ediyorsunuz.’ Üstad, ‘Hayır’ diyor. ‘Hakaret etmedim. Ben bir Müslüman din âlimiyim. İmanlı bir kimse Cenab-ı Hakk’ı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh, ben sana kıyam edemem.’

“Bunun üzerine Üstad’ı divan-ı harbe verirler. Subay arkadaşları neticenin vehametini takdir ederek, Üstad’ın özür dilemesini istirham ederler. Fakat Üstad kat’iyyen kabûl etmez. Kemâl-i izzet ve şehametle şöyle der:

Bunların idam kararı, ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir.

“Nihayet divan-ı harb idam kararı verir. Hükmün infaz edileceği sırada Üstad, namaz kılmak için müsaade ister. Vazife-i diniyesini ifadan sonra atılacak kurşunlara göğsünü gereceğini beyan eder. Tam o sırada Rus kumandanı yetişerek, ‘O hareketinizin mukaddesâtınıza olan bağlılığınızdan ileri geldiğine kanaat getirdim. Tekrar tekrar rica ederim, beni affediniz’ der ve idam hükmünü geri alır.”