Etiket arşivi: nur medresesi

Savaştepe’de Bir Nur Tohumu Atıldı

Muazzez üstadımızın, “…mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lazımdır.” (Emirdağ L. 217) uyarınca, Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde, geçtiğimiz Pazar günü Nur Medresesi’nin temel atma töreni ve duası yapıldı.

Dualar eşliğinde toprağa temeli atılan dershanemiz inşaatı ile ilgilenen Karesi Vakfı başkanı Av.İsmail İnci konuşmasında “Yaklaşık 600m2 kapalı alana sahip olan dershanemiz, yöredeki İman hizmetlerinin merkezi olmasının yanı sıra İzmir, Bursa, Balıkesir ve Manisa için bir program merkezi olmayı hedefliyor. Savaştepe tren istasyonuna sadece 2dk yürüme mesafesinde olan dershanemize, İzmir-İstanbul otobanının inşasından sonra ulaşım çok suhuletli olacak. İzmir’e 1 İstanbula ise 2 saat uzaklıkta. Temiz havası, yakınındaki Menteşe kaplıcaları ve sakin ortamı ile tam bir okuma programı merkezi haline gelecek olan dershanemizde aynı anda 20’şer kişilik 3 grup program yapabilecek.”

İstanbul, Ankara, Balıkesir’den gelen misafirlerin ve Savaştepe halkının katıldığı programda dershanemizin temeli dualarla atıldı. Okunan kur’an tilavetlerinin ardından Hilaliye Eğitim Vakfı başkanı Abdullah YILMAZ’ın duasını yaptı ve ardından yapılan pilav ikram ile program nihayet buldu.

Nur Hizmetinin Merkezi: “Medrese-i Nuriye”

“Ders yapılan yer, okul, üniversite” anlamlarına gelen “medrese,” Risale-i Nur hizmetinde önemli bir yere sahip bir kavramdır.

Bediüzzaman Said Nursî, gençlik yıllarından itibaren “Medresetü’z-Zehrâ” adını verdiği bir projeyi hayata geçirmek için çalışmıştır. Bu, din ilimleriyle fen bilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversitenin kurulmasını hedef alan bir projeydi.

Hapishanelere düştüğü zaman, buraları da iman dersleri yapılan birer okul haline getirmiş ve Yusuf Aleyhisselâma izafeten “medrese-i Yusufiye” adını vermişti.

Risale-i Nur’un telifi tamamlandığında ise, Bediüzzaman’ın ideali, şekil değiştirerek çok daha yaygın bir hal almış ve “medrese-i Nuriye” şeklinde gerçekleşmiş bulunuyordu.

Bediüzzaman Said Nursî, talebelerine, bulundukları yerlerde Risale-i Nur’u beraberce okumak ve bu şekilde iman ilimlerini tahsil etmek için, sadece Risale-i Nur hizmetine mahsus medreseler açmalarını yahut evlerini birer medrese haline getirmelerini tavsiye etti:

“Her bir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir mikdar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevablarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir diye kalbe ihtar edildi. Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.”

 Hadsiz şükrolsun ki şimdi Ankara içinde küçük bir medrese-i Nuriye manasında, küçük Said’ler ve Nur’un fedakârları her gece birisi bir mecmuayı okur, ötekiler ders alır gibi dinliyorlar. Bazı vakit konferans zamanında bazı mühim adamlar da iştirak ediyorlar.

 – Emirdağ Lahikası: 2

***

 Urfa ve Diyarbakır’daki faal Nur talebeleri birer medrese-i Nuriye kurdular. Risale-i Nur’u her sınıf halktan, bilhassa talebelerden, gençlerden gelen cemaate okumak suretiyle ilmî derslere başladılar. Bu zamanda pek ehemmiyetli olan talebe-i ulûmun şerefini ihya ettiler. Şark havalisinde büyük hizmet-i imaniye îfa olundu. . . . Anadolu’nun birçok yerlerinde Nurlara hizmet devam etmekle beraber, bilhassa Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Urfa medrese-i Nuriyeleri yalnız bulundukları muhitte değil, çok geniş bir sahada hizmet-i imaniyede bulundular. Bu hizmetleri, yalnız bir kişi değil, bir merkez değil, yalnız malûm şahıslar değil; hizmet-i Kur’aniye olduğu için, pek çok vecihlerde, pek çok zâtlar tarafından îfa edildi. İsmi bilinmeyen nice hâlis talebeler, sadık mü’minler, bu hizmet-i kudsiyede çalıştılar, nur-u Muhammedî’nin yayılmasına gayret ettiler.

 – Tarihçe-i Hayat

2. Yazı: http://www.nurnet.org/nur-hizmetinin-usleri-medreseler/

3. Yazı: http://www.nurnet.org/sirran-tenevveret-nedir/

“Sırran Tenevveret” Nedir?

Nur medreseleri, Bediüzzaman’ın kabul edilmiş duasıdır. O, bir ömür boyunca Medresetü’z-Zehrâ ideali peşinde koşmuş ve eline geçen her fırsatta bu medreseyi inşa etmeye teşebbüs etmişti. Her defasında bu teşebbüsler muhtelif sebeplerle akim kaldı. Fakat Medresetü’z-Zehrâ ideali akim kalmadı, bu dua daha güzel bir surette kabule mazhar oldu.

Şimdi, tek bir mekândaki bir Medresetü’z-Zehrâ yerine, dünya sathına yayılmış binlerce medrese-i Nuriye’de iman dersleri yapılıyor. Ve bu medreselere girebilmek için, iman ilimlerine talip olmaktan başka hiç, ama hiçbir şart aranmıyor. Her yaştan, her kesimden, her milletten insanlar buralara serbestçe girip çıkıyorlar. Her seviyeden insanlar, buralarda en yüksek mertebede iman ilimleri dersine muhatap oluyorlar; herkes burada kabını eşit imkânlarla dolduruyor, herkes kendi kabının ölçüsüne göre bu derslerden hissesini alıp gidiyor.

Duasının bu kadar güzel bir surette kabul olunduğunu Bediüzzaman da dünya gözüyle görmüş ve dilinden düşürmediği “Medresetü’z-Zehrâ” ismini bu medreseler hakkında kullanmaya başlamıştı.

Sırran tenevveret’in sırrı

Risale-i Nur’un alâmet-i farikası haline gelen “sırran tenevveret” sırrı, en parlak şekilde işte bu mübarek mekânlarda hükmünü icra ediyor. Bir çiçeğin yapraklarından sessizce süzülerek bitkinin içinde iş gören ve oradan bütün mahlûkatın hayat kaynağı olarak çıkan hava zerreleri gibi, buralarda da iman hakikatleri sessiz sadasız ruhlara nüfuz ediyor, kalpten dimağa kadar her tarafa nasibini dağıttıktan sonra insanlığın manevî dertlerine deva yetiştirme iştiyakı halinde etrafa yayılıyor. Kitaplar böylece gönülden gönüle akıyor, muhabbetler hale hale yayılıyor, Risale-i Nur hiçbir tanıtım ve reklam faaliyetinin temin edemeyeceği en muhteşem zaferlerine böyle sessiz ve mütevazi bir şekilde erişiyor. Bediüzzaman’ın yakın talebesi Abdullah Yeğin Ağabeyin Tarihçe-i Hayat’taki bir mektubunda tasvir ettiği gibi, Nurların yayılışı, tıpkı bahar mevsimi gibi, “sessiz, gürültüsüz, şaşaasız, gösterişsiz ve mütevazi ve fakat muazzam bir şekilde cereyan ediyor.” İşte, dün olduğu gibi bugün de geçerli olan ve kıyamete kadar geçerliliğini asla kaybetmeyecek olan “sırran tenevveret” hadisesi böyle birşeydir.

Her gönül için ayrı bir fetih

Büyük reklamlar, şaşaalı toplantılar, göz kamaştıran kampanyalar, geçici bir süre için birşeylere dikkat çekmeye yarayabilir. Elinizde satacak birşeyleriniz varsa bu yolla stokları temizleyebilirsiniz. Yahut manşetlere çıkmak veya kalabalıklar tarafından alkışlanmak hoşunuza gidiyorsa, bir müddet böyle şeylerle oyalanabilirsiniz. Lâkin bir ömür boyu okunur hale gelmek ve bir hayat modeli olarak insanların yaşayışlarına nüfuz etmek, ancak gönülleri fethetmekle yapılacak bir iştir; bu da kitleler halinde değil, birer birer olur. Her gönül ayrı bir şekilde alınır. Her kalbe ayrı ayrı girilir. Her bir ruh bir dünya gibi fethedilir. Bunu yapacak olan fertlerdir, her biri bir Said olan Nur talebeleridir; bu faaliyetin merkezleri ise Nur medreseleridir.

Nur medreselerinin icra ettiği fonksiyonu yeterli görmeyip de şaşaalı faaliyetlerle bu hizmete “aşı” yapmaya kalkanlar, geçici bir süre için şöhret damarlarını tatmin eden sonuçlar alacak olsalar bile, bu sonuçlar, insanları kitabın başından kaldırmak ve medreselerden başka yerlere taşımak suretiyle verdikleri hasarın yüzde birini bile karşılayacak seviyeye hiçbir zaman ulaşamamıştır.

Nur hizmetlerini daha da ileriye götürmek arzusunu taşıyanlar, Bediüzzaman’ın “tevessü’” adını verdiği yolla, bu hizmetin kendi metodları içinde ona katkıda bulunmaya çalışırlarsa, bundan kendileri de, Nur hizmeti de hiç şüphesiz kazançlı çıkar. Veraset-i Nübüvvet sırrını taşıyan bu semavî hizmete arzî metodlar aşılayarak onu dışarıdan büyütmeye ve geliştirmeye çalışma teşebbüsleri ise, “tevsi’” şeklinde, zorlama bir çaba tarifi içine girer ki, bu tür çabalar akim kalmaya mahkûmdurlar.

Zira tevessü’ ile tevsi’ arasındaki fark, yumurtanın içeriden veya dışarıdan çatlaması arasındaki fark gibidir. Bunlardan biri hayatla sonuçlanırken, diğeri hayatı sonlandırır.

Ümit Şimşek

yazarumitsimsek.com

Önceki Yazılar;

1. Yazı: http://www.nurnet.org/nur-hizmetinin-merkezi-medrese-i-nuriye/

2. Yazı: http://www.nurnet.org/nur-hizmetinin-usleri-medreseler/

Nijer’de Nur Medresesi Açıldı

Hayrat Vakfı Sudan Temsilciliğinin girişimleriyle Nurlar Afrika kıtasına hayat vermeye devam ediyor. Hayrat Vakfı Sudan’daki Risale-i Nur çalışmalarını Nijer’e taşıdı. Risale-i Nurlar sadece kalpleri, akılları nurlandırmıyor, aynı zamanda şehirleri beldeleri de nurlandırıyor.

Bütün bir Afrika coğrafyasına Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i Nurları taşımayı arzu ettikleri vurgulayan Hayrat Vakfı Sudan temsilcisi İsmail Kaya, Nur Medresesinin açılışında Nijerli gençlerle iman hakikatleri üzerine sohbet etti. Bu zamanda Risale-i Nur hakikatlerine insanların bilhassa gençlerin ekmek gibi su gibi ihtiyacı olduğunu dile getiren Kaya, “arzumuz Risale-i Nurların diğer Afrika ülkelerine de hayat vermesidir” dedi.

Risale Haber

nijer.hayratrisale.i.nur