Etiket arşivi: öfke

Güller Arasında Hayat

Dünyanın karnı yüksek derecede ateşle dolu olduğu gibi başımız üstündeki güneş daha yüksek bir sıcaklığa sahip. Bizse iki ateş arasında hayat sürüyoruz; ateşler arasında açan gül, karanlıklar içindeki aydınlık gibi. Zıtlıklar cevelangahındaki hayat; şaşırtıcı, şaşırtıcı olduğu kadar düşündürücü, düşündürücü olduğu kadar merak uyandırıcı.

Topraktan yaratılmış insanın düşmanı şeytan, ateşten yaratılmış. “Öfke şeytandandır. Öfkelendiğinizde abdest alın” hadisi ne kadar düşündürücü. Ateşi söndüren su; iki ateş arasında – dünyanın merkezi, güneşin ateşi – arasında hayatın var olması için yağmurların yağması gerekiyor.

Nefis de ateşten; hem öyle bir ateş ki dizginlenmesi, kontrol edilmesi zor bir ateş. Bir taraftan kontrol edilirken diğer taraftan harlıyor; mahalli iman olan kalbi kavuruyor, kurutuyor. Rahman’dan hidayet yağmurları yağmadıkça ubudiyet çiçeklerinin açması zor.

“Ben nefsimi temize de çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder, ancak Rabbim rahmet ederse o başka” diyen Yusuf (a.s.) ateşin büyüklüğü ve dehşetini dikkatini çekiyor olduğu kadar korunma yolunu da ortaya koyuyor.

Dünyanın içi ateşle dolu, bizim içimiz de nefis ateşiyle. Dünyanın dışında güneş ateşi, bizim dışımızda gayb âleminde gizli cehennem ateşi var. İkisi arasında iman hayatı yaşıyorsak, ateşler arasında açan gül gibi Rahman’ın hidayet ikramından, bağışlama Kereminden, affedici Rahimiyetinden.

Hased önce hasidi yaktığı gibi öfke de önce öfkeleneni yakar. İçteki ateş dıştaki cehennem ateşini hatırlatır; ikisinin buluşması birbirini haber verdiği gibi yakınlığını da ifade eder. Cennet ve cehennem ayakkabılarının bağları kadar insana yakındır der Allah Resulü (a.s.m.)

İnsanda âlemler dürüldüğüne, âlemler insanda toplandığına göre dünyanın karnındaki ateş volkan veya depremle öfkesini belirttiğinde ne kadar yakıcı oluyorsa nefis ateşi şeytanın teşvikiyle parlayı versin ne kadar ubudiyet çiçeğini birden söndürüveriyor. Ulülazm bir Peygamber O’na sığındığına göre bizim ne kadar istiaze ve istiğfar etmemiz gerektiğini hep birlikte düşünelim.

Öfkemi yendim, daima nefsimi kontrol ediyorum diyen güçlü bir yiğit, kuvvetli bir pehlivan var mı?

İçimizin ateşiyle cehennemin ateşi ayak bağımız kadar bize yakın dururken nasıl kendimizden emin olur da rahat içinde oluruz? Rahman’ın rahmetine sığınmaktan başka bizi kurtaracak olan nedir? Âdem’in (a.s.) kurtuluş için izlediği yoldan başka bir yol, değişik bir yöntem, farklı bir metot var mı?

Nefis-şeytan ateşi ile insi ve cinni şeytanların şerrinden korunmak, ateşler arasında gül devşirmek, karanlıklar arasından aydınlık yolu bulmak; hidayet güneşinin yansıması, Rahmet yağmurlarının yağmasıyla olacağı, gündüz kadar aşikâr bir gerçek.

Öfke tabiatımızda var, cehennem içimizdeki gerçek; dıştaki ise içimizdekinin yansıması, içimizdeki dıştakinin habercisi.

Öfke, gadap ikisini buluşturuyor; ateşler arasında açan gülleri solduruyor, kalbi karartıyor. Tevvab ve Vahhap olan Rahman’a iltica etmekten başka hidayet ışıklarıyla aydınlanmamız, gül gönüllere dönüşmemiz mümkün değil.

Öfkeden uzak, gadaptan ırak, ateşten ayrı bir ömür geçirmeniz duasıyla…

Hüseyin Eren – hicbisey.com

Öfkeli Biriyim, Kendimi Nasıl Kontrol Edebilirim?

Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu öfkelerine hakim olamayan ama değişmek de isteyenlere şu önerilerde bulunuyor:

Öncelikle neye kızdığınızın farkında olun. Öfkeli ve kızgın kişilerin tipik ortak özelliği neye kızdığını bilmemesi. Kızıyor ama, neye?

Kızmaya başladığınızda, kızmaya başladığınızın farkında olmanız çok önemli. Öfke yönetimi eğitimi alan kişiler, kızmaya başladıklarında kızdıklarının farkına varıp iç dünyalarında kendilerini kışkırtacak düşüncelere dalmazlar.

İnsanlar en fazla çaresiz hissettiklerinde, köşeye sıkıştıklarında, çözüm üretemediklerinde kızarlar. Dolayısıyla kızgın olmanıza neden olacak durum her neyse, o konuda birden fazla alternatif oluşturmaya çalışın. Diyelim ki her Pazar dışarı çıkmak veya adam gibi bir gezi programı yapamamakla ilgili aile içi gerginlik yaşıyorsanız, eşinize sorun, hafta sonu sizinle birlikte plan yapmak için müsait mi? Adam evet dedi. Peki deyin ve kocanızla plan yapın. Fakat bir yanınız da bilsin ki geçtiğiniz haftalarda olduğu gibi eşinizin patronu çağırabilir. Bunun için yedek planınız olsun. Siz hem onunla hem o’nsuz plan yaparsanız zaten kızmanıza gerek kalmaz. İşinize bakmaya devam etmiş olursunuz.

Mutlaka gerekirse bireysel destek (terapi, danışmanlık veya yaşam koçluğu hizmeti) alarak kendinizi güçlendirin. Kişilik yapılanmanız güçlü olduğunda, insanları ve hayatınızı yönetme ve yönlendirme kapasiteniz genişlediği zaman rahat olursunuz. Kendisine söz geçiremediği gibi çevresine söz geçiremeyen kişi çok öfkeli olur.

Her kızgınlık ve öfke aslında bir mesaj içerir. Bu mesajın farkında olmak ve durumu karşı tarafa aktarmak esastır. Bunu ya bağırıp çağırarak ya etrafa çaka satarak ya da kelimelerle sakin şekilde ifade ederek aktarırsınız. Hangi aktarımı yapacağınıza siz karar vereceksiniz.

Öfke ve kızgınlık anları, alınganlık yani her şeyi üzerine alınma ile tavan yapar. Dolayısıyla yaşadığınız ve sizi kızdıran şeyin niye sizin başınıza geldiğine değil, olayın çözümüne odaklanın. Sizin şahsınıza özel yapılmış gibi düşünmeyin. Çünkü alınganlık yaparak bakarsanız sinirlenirsiniz.

Kızgınlaşmaya başladığınızı fark ettiğinizde burnunuzdan kocaman derin nefes alın, içinizde bir süre bekletin ve ağzınızdan yavaşça verin. Ve bunu en az 25-30 kez yapın. Bunu yaparken de kendinize “Sakin ol, her şey çok güzel olacak. Her şey yoluna girecek.” gibi içinizden sakin olmanızı telkin eden cümleler geçirin.

Kızmaya başlayan kişinin ilk yaptığı hatalardan birisi karşı tarafı dinlemekten vazgeçmesidir. Bunu sakın yapmayın! Ne kadar kızgın ve öfkeli olursanız olun, karşı tarafın ağzından çıkan cümlelere odaklanın ve size nasıl bir mesaj verdiğini anlamaya çalışın.

Kızgın olduğunuzda konuşma hızınıza fren yapmayı unutmayın. Kızgın kişi, öyle bir konuşur ki sanki motor takmış zannedersiniz. O hızla konuşurken de öyle şeyler söyler ki kendisi bile neler söylediğini takip edemez. Yıkar, ezer, geçer, gider. Oysa sakinlik modeli ve öfke eğitimi almış kişi frene basmayı bilir. Kendisine dur komutu verir. Böylece ne söylediğine bakabilir. Karşısındakini incitmeden meramını anlatabileceği doğru ifadeyi bulabilir.

Kızgınlaşmaya başladığınızda, baktınız ki öfke artıyor, dikkatinizi dağıtacağınız başka alanlar bulun. Yüzünüzü yıkayın, gidin mutfaktan bir bardak su alıp için, sevdiğiniz birini arayın, müzik dinleyin… neyle mutlu olacaksanız ve rahatlayacaksınız onu yapın. Hatta normal anlarınızda, sizi neyin rahatlattığını bulun, öfke anınızda bu malzemeyi kullanabileceğinizi düşünün. Böylece öfke anında sizi rahatlatacak malzemeyi heybenize koymuş olacaksınız. İhtiyaç anında uygulamaya geçersiniz.

Mehtap Kayaoğlu

gazetevahdet.com

Öfkelen ama kontrolü kaybetme…

Toplumda öfkeli insanlar pek de rağbet görmez. Bunun sebebi ise öfkede dozun kaçırılması. Uzman Psikolog Mehtap Kayaoğlu, öfke duygusunun sevinç, üzüntü, coşku gibi normal bir duygu olduğunu, dozajında kullanıldığında insanı dışarıdan gelen tehlikelere karşı koruduğunu söylüyor. Kayaoğlu’na göre ayarı kaçan, kontrol edilemeyen öfke ise istenmeyen durumlara yol açabiliyor.

“Öfkeyle kalkan zararla oturur” atasözü meşhurdur. Gerçekten de insan bazen öfkesinin esiri olarak hiç de istenmeyen şeyler yapabiliyor. Daha sonra gelen pişmanlıklar ise maalesef bozulan durumu tamir etmeye yetmiyor.

Uzman Psikolog Mehtap Kayaoğlu’nun öfkeyle kalkıp zararla oturmanın önüne geçmek için kaleme aldığı “Öfke Kontrolü” isimli kitabı Nesil Yayınları arasında çıktı. Kayaoğlu kitabında öfkenin normal bir duygu olduğuna vurgu yaparak kontrolden çıkan duygunun istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor.

Kitabında öfkeyi tanımamızı ve kontrol altına almamızı sağlayacak bilgilere yer veren Kayaoğlu ile yaptığımız röportajda öfkenin nasıl kontrol altına alınabileceğinin püf noktalarını öğrendik.

Klasik bir soruyla başlamak istiyorum. Öfke nedir?

Öfke; engellenme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık anlamına gelen normal ve sağlıklı bir duygudur.  Aslında öfke; incindiğimiz zamanlarda, engellendiğimiz zamanlarda ya da birileri bize gözdağı veriyor hissine kapıldığımız zamanlarda içimizden fışkıran bir duygu halidir.

Siz sağlıklı ve normal dediniz, oysaki öfke hali toplumda genelde sağlıksız bir şey olarak bilinir. Öfkeli insanlara sanki anormal birisiymiş gibi muamele yapılır.

Öfkeli insanlara anormal insan muamelesi yapmak doğru değil, ama öfkesini kontrol edemeyip de saldırgan davranışlar sergileyen insanlar var. Bizim öfkeli dediğimiz insanlar onlardır. Genellikle davranışına dikkat etmeyip saldırgan tepkiler veren insanlardır.

Diyelim ki siz herhangi bir şey yapıp beni kızdırabilirsiniz, ben o kızdırdığınız durumla alakalı olarak size “Bu davranış beni gerçekten çok kızdırıyor. Şu an farkında mısınız bilmiyorum ama beni çok kızdırıyorsunuz” diyebilirim. Bu kızgınlığımı size gösterme ve anlatma biçimim olarak ortaya koyduğum bir davranış olabilir.  Ama “Sen kimsin? Ne demek istiyorsun!” gibi bir takım hakaretlerin de olduğu, tehditlerin olduğu, saldırgan davranışların olduğu üslubu da ortaya koyabilirim. İkisinde de öfke var. İkincisi patlayan bir öfke, birincisi ise farkındalık öfkesi, dizginlerin benim elimde olduğu bir öfke.

Dolayısıyla öfke aslında korku gibi, heyecan gibi, üzüntü, mutluluk, neşe, endişe gibi normalde sağlıklı bir duygu. İnsanı insan yapan özelliklerden bir tanesidir.

Peki, biz bu normal olan duyguyu nasıl anormal hale getiriyoruz?

Ben yıllardır öfke konusu üzerinde çalıştığım için biliyorum, Türk insanının en fazla kullandığı duygulardan biridir öfke. Türk insanı öyle alışmış. Endişelenir, endişelendiğinde öfkelenir, korkar öfkelenir, heyecanlanır öfkelenir. Diyelim ki kadın kocasını bekler, eşi gecikir. Geciktiğinde aslında eşinin gecikmesiyle kaygı üretir. “Eyvah! Başına bir iş mi geldi” diye endişelenir, kaygılanır. Kapıyı açarken “Nerede kaldın?” diye bağırarak öfkeli bir şekilde açar. Eşi de “Ne bağırıyorsun, trafik vardı” diye bağırarak karşılık verir. Böylelikle karşılıklı kavga başlar.

Eşin öfkesi aslında kendine karşı yöneltilen öfkeye bir tepki değil mi?

Evet. Aslında eşlerden ikisi veya birisi öfkeyi tanısa böyle bir manzara çıkmaz. Diyelim ki kadın manzarayı tanımıyor, öfkesinin daha doğrusu endişesinin farkında değil, “Nerede kaldın?” diye bağırınca, adamın öfke kontrol eğitimi aldığını düşünelim, o cümlenin arkasındaki doğru mesajı algılar. Düşünür ki burada “Evet bir patlama davranışı var, ama bunun altında beni merak etmesine yönelik bir duygu yatıyor” diye düşünerek “Canım karıcığım beni merak mı etmiş. Hayatım, trafik çok yoğundu onun için geciktim. Endişelenecek bir şey yok, korkma” der. Böyle yapınca hemen konuşmanın yönü ve seyri değişir.

Böyle bir eğitim bayanda varsa öfkelenmeye başladığını fark edince kendine, “Bu neyin öfkesi? Burada öfkeden önce bir endişe var. O zaman kapıyı endişeli açabilirim ama öfkeli açmamalıyım” der.  Kapıyı endişeli açınca da, “Merak ettim, nerede kaldın?” diye sorar ama bunu da tatlı bir şekilde söyler. Sert şekilde söylemez.

Öfkeyi tanımak veya tanımamak olayın seyrini bir anda değiştirebiliyor yani…

Kesinlikle. Mesela anne evden çıkıyor, diyelim ki çocuğuna bir şey giydirmeye çalışıyor. Çocuk o anda giymeyeceğim diye tutturuyor, anne öfkeleniyor ve bağırıyor. Niye bağırır? “Benim sözümü dinlemiyor” diye. Çocuğun itiraz etmesini anne sanki kendisini tehdit altında hissederek, “Sen kimsin ki üç yaşındaki halinle bana karşı geliyorsun, sen benim sözümün dışına nasıl çıkabiliyorsun?” gibi çocuğun oradaki red davranışını kendisine yönelik ve çocuğu üzerindeki kontrol kaybına yönelik bir süreç olarak algılar. Kontrolünü kaybetme korkusu ile öfkelenir ve çocuğun üzerine yüklenir. Ama öfke kontrolü eğitimi almış bir anne, “Çocuklar sokağa çıkarken böyle yapabilirler. Bize düşen de onu giydirmek” diye düşünüp çocuğuna, “Dışarısı çok soğuk, sonra üşürsün, öksürürsün. Olmaz yani. Kusura bakma ben anne isem sen bunu giyeceksin” der. Bu şekilde tatlı bir yaptırımcı üslupla bunu halleder. Bağırıp çağırmaya gerek yok.

Öfke her zaman ve her yerde kontrol altına alınması gereken bir duygu mu yoksa gerekli olduğu durumlarda var mı? Öyle bir an gelir ki hani zalimin zulmüne razı olmak da haksızlıktır.

Doğru, öfke kontrolü deyince insanlar “kendini ezdireceksin, kendini ifade etmeyeceksin, kim ne derse hı hı deyip başını sallayacaksın, alttan alan hep sen olacaksın” sanıyor. Öfke kontrolü bunların hiçbirisi değil. Onlar öfke kontrolü değil, tamamen içe atma politikası ya da korkaklık ya da sessizlik politikası. Öfkeyi tanımak dediğimiz şeyde zaten siz karşının ne yaptığını biliyorsunuz, karşı tarafın yaptığı hareketten dolayı sizde oluşan tepkiyi biliyorsunuz. Sizde oluşan tepkiyi de ortaya ne derecede ve ne şekilde çıkarmak gerektiğini biliyorsunuz. Dolayısıyla dizginler tamamen sizin elinizde.

Öfke çıkması gereken yerde tabii ki gösterilmesi gereken bir duygudur. Azgın bir köpek gördüğümde korkunun ortaya çıkmasının normal olduğu gibi… Köpek beni ısırabilir. Ama ben şimdi oturduğum yerde durup dururken bir korku paniği yaşıyorsam bu panikataktır. Azgın köpeğin karşısında korkuyorsam bu normaldir. İkisi de aynı korku ama formları değişik. Birinde ben normal ve sağlıklı bir insan gibi tepki veriyorum, normal olmuş oluyorum. Ötekinde de bünyem gereksiz bir tepki veriyor.

Öfke kontrolü demek kendini ezdirmek demek, sürekli alttan almak demek, zalimin zulmü karşısında da ağzına fermuar çekip açmamak değildir.

Yani öfke gerekli ama bunu iyi kontrol etmek, iyi tespit etmek gerekiyor.

Çünkü bir taraftan işe yarar. İyi motive eder. İnsanlara sizin sınırlarınızı hissettirir. Zalimin zulmü karşısındaki o tavır dedik ya, diyelim ki ben Müslüman bir insanım. Birileri benim zıddıma zıddıma gidiyor. Haram olduğuna inandığım şeyleri bana zorla yaptırmaya çalışıyor. Orada ortaya koyacağım vakurlu ve sağlıklı tavır ve benim hafif öfke tonunda dolaşan ses tonum, benim ifadem, tavrım bu insanlara benim kırmızı çizgilerimi hatırlatır.

Öfke gerekli ama dozunda olursa. Dozunda olmazsa nelere yol açar?

Tansiyon olunca doktorlar diyorlar ya fazla üzüntü yasak, fazla sevinç de yasak. Onun gibi sevincin bile fazlası yasak. Yani her şeyin azı karar, çoğu zarar mantığı var ya onun gibi. Öfkeden uzak olmanız mümkün değil. Öfke bir duygu, bunun uçarı kaçarı yok. Öfke ve kızgınlık bir duygudur ve insanın yaratıldığı günden beri insanın içine yerleştirilmiş olan şifrelerden birisidir. Ama bizim gün içerisinde çok şikâyet edip durduğumuz ve benim de kontrol altına almaya çalıştığım şey öfke duygumuzun kontrolden çıkması, dozunun gereğinden fazla yükselmesi ve saldırganlığa dönüşmesi, hakaretlere, sözel saldırganlık veya bedensel saldırganlık… Bu şekle dönüşmesine biz engel olmaya çalışıyoruz. Yoksa çocuk anneye kızabilir, anne de çocuğuna kızabilir. Ama birbirlerine kızdıkları için birbirlerini incitmeden, birbirlerinin kişilik ve hak-hukuk sınırlarını ihlal etmeden bu öfkeyi dile getirmeliler. Öfkelenebilirim ama zarar veremem.

Öfkeli bir insanın bundan tamamen kurtulması için ne yapması gerekir?

Sebebi ne olursa olsun hiç kimse öfkeden tamamen arınamaz. Çünkü öfke son derece insanî bir durumdur. Hatta öfke bir miktar ‘haz’dır. Kişinin kendisini korumak için duyduğu kuvvetli arzudan kaynaklanır.

Öfkeli insanlar, kişisel değerlerini, değer yargılarını, kararlarını korumak isterler. Koruyamayacaklarını düşündüklerinde, başka bir yol da bilmiyorlarsa refleks olarak öfkeye kapılırlar. Demek ki sebebi ne olursa olsun, hiç kimse öfkeden tamamen arınamaz. Ama öfkesiyle ne yapacağını bilir. Öfkeyi işleyebilir. Böylece öfkesini saldırgan boyutlara taşımadan, uyumlu bir davranış gösterebilir.

Öfkelendiğinizi nasıl anlarsınız?

Bir kimse öfkelenir öfkelenmez fiziksel olarak işaretler devreye girmeye başlar. Bu fiziksel belirtileri şöyle sıralayabiliriz:

• Uyaran, duyguyu harekete geçirir. İçinden kızgınlık hissetmeye başlar. Olay devreye girmeye başladığında, öfkeye alışık olan bünye, öfke öncesi kızgınlık duygusunu harekete geçirir. Duygu kızmaya başladıkça öfkenin fiziksel belirtilerine zemin hazırlanmış olur.

• Stres ve gerginlik başlar. Kişi, öfkelenmeden önceki halinde değildir artık. Yavaş yavaş gerilmeye, stres belirtileri göstermeye başlar. Aslına bakarsanız uzun vadede yaşanan stresin belirtileri, öfke anının hemen öncesinde topyekûn yaşanır.

• Enerjiyi arttıran adrenalin salgısı artar. Böbrek üstü bezi vücuda anlık enerji sağlamak için karaciğerde depolanan glikojenin kan şekerine dönüştürülmesine yardımcı olan adrenalin adlı stres hormonunu devreye sokar.

• Nefes alıp verme sıklaşır. Böylece vücuda daha fazla oksijen sağlanmaya çalışılır.

• Kalp atışları hızlanır. Böylece kan dolaşımını artıracak sistem devreye girmiş olur.

• Sindirim yavaşlar.

• Şah damarları; özellikle yüz ve alındaki bölümleri genişler.

• Kasların gerginliği ve titremesi artar.

• Tükürük bezinin salgısının azalması nedeniyle boğaz kurur.

• Terleme artar, deri direnci azalır.

• Seste bir aksaklık ve çatlaklık başlar.

• Beden öne doğru eğilerek saldırıya hazırlanır.

• Gözler kararır, solunum hızlanır, ağız kapanarak dişler sıkıldığı için solunum burun delikleri açılarak sağlanır.

• Öfkeyle birlikte çok kere bulantı, ağızda yapışkanlık ve hazım bozukluğu oluşur.

• Kan damarları genişler, kan dolaşımı hızlanır. Bundan ötürü kızarma veya şişme meydana gelebilir.

Bunların yanı sıra unutkanlık, uykusuzluk, huzursuzluk, acelecilik, aşırı yemek yeme veya yememe, konsantrasyon ve dikkat problemi, ilaç kullanımı, aşırı bastırılamayan öfke durumlarında madde kullanımları, baş ağrıları, mide rahatsızlıkları, solunum problemleri, cilt problemleri, böbrek fonksiyonlarında problemler, sinir sistemi rahatsızlıkları, dolaşım sorunları, varolan fiziksel rahatsızlıkların kötüleşmesi, duygusal rahatsızlıklar, çok ilerlemiş ve içe atılmış öfkelerde depresyon gibi belirtiler de görülür.

Kerem Altındağ / Moral Dünyası Dergisi

Vicdan ve Nefis

İnsanın mânevî cephesini de maddî cephesini de ayrı birer mekanizma şeklinde ele almak ve öyle değerlendirmek gerekir. İsterseniz bunlardan, mânevî olana vicdan mekanizması, diğerine de nefis mekanizması diyebiliriz.

Kalb, ruh, sır, hafî, ahfâ âlem-i emre ait Rabbanî latîfeler, irade, idrak, şuur, his ve duygular vicdan mekanizmasını meydana getirirken; her türlü şehevî arzu, istek ve kaprisler, kin, nefret, öfke, inat gibi belli hikmet ve gayeler için insana verilen duygular da, nefis mekanizmasını meydana getirirler.

Bu iki mekanizma âdeta hep birbirinin aleyhine işler. Şu kadar var ki, vicdan mekanizmasının galebesi halinde, nefis mekanizması da müsbete dönüşür ve insanın yücelip yükselmesine hizmet eden bir mekanizma hâline gelir.

Her hafta Cumartesi günleri devam eden Keşan Risale derslerine Abdülhamid Oruç Hoca konuk oldu. Devamını hep birlikte izleyelim…

Günlük Hayatta Uygulayabileceğimiz Sünnetler

1. Hayırlı işlerde sağı kullanmak.

2. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.

3. Yemeğe besmele ile başlamak, Allah’ın sonsuz ikram ve nimetlerini tefekkür ederek yemek, sonunda da hamd etmek.

4. Yemekte tabağın kendi önümüze gelen tarafından yemek.

5. Yemeğe sofradakiler ile beraber başlamak.

6. Acıkmadıkça yememek, tam doymadan yemeği bırakmak.

7. Tabağa az yemek koydurtup artık bırakmamak.

8. Selâmı yaymak. Eve girince ilk söz olarak ev halkına selâm vermek.

9. Selâmla birlikte samimiyetle, tebessüm ederek musafahada bulunmak.

10. Hediyeleşmek ve gelen hediyeye aynıyla veya daha güzeliyle karşılık vermek.

11. Az gülmek, gülünce kahkaha ile değil, tebessüm ederek gülmek. Mütebessim olmak.

12. Çoğu zaman susmak, tefekkür etmek, ihtiyaç olunca konuşmak.

13. Tane tane, orta bir ses tonuyla konuşmak. Çok mühim şeyleri üç defa tekrar etmek.

14. Nefsî ve dünyalık bir şey için öfkelenmemek; buna mukabil bir hak zâyi olduğunda ve uhrevî meselelerde yeri geldiğinde Allah ve din hakkı için öfkelenmek.

15. Doğru sözle şaka ve mizah yapmak.

16. Boş işler (malayani) ile iştigal etmemek.

17. Ayakkabı giyerken önce sağdan başlamak, çıkarırken de önce soldan çıkarmak.

18. Takke ve sarıkla başı kapatıp namazı öyle kılmak.

19. Soğan ve sarımsak kokusuyla mescid ve meclislere yaklaşmamak.

20. Misafire elinde bulunandan ikramda bulunmak. Misafir ve ziyaretçileri temiz bir kılık kıyafetle karşılamak.

21. Esnemeyi mümkün olduğu kadar gizlemek. Ağzı elle kapayarak gidermeye gayret etmek.

22. Dâvete icabet ve hediyeyi kabul etmek.

23. Kapıyı üç defa vurmak, cevap verilmezse geri dönüp gitmek.

24. Emin ve muttakî insanlarla istişare etmek, neticedeki karara tevekkülle uymak.

25. Cömertlik. “Cömert Allah’a yakın, cimri ise Allah’a uzaktır. Cömertlik kökü cennette olan bir ağacın dünyaya sarkmış dalıdır. Kim o dala tutunursa, o dal onu cennete çeker.”

26. Çok tefekkür etmek. “Tefekkür gafleti izale eder. Ölümü tefekkür etmek fani lezzetleri acılaştırır. Eşyanın üzerindeki fena damgasını gösterir.”

27. Borçlanmalarda durumu yazıyla veya bir şahitle tevsik etmek. Böyle bir tedbir asla itimatsızlık sayılmaz. Anlaşmalarda değişik tevil ve tefsirlere yol açacak boşluklar bırakılmamalıdır. Durumu net olarak tesbit etmek lâzımdır.

28. Ölmüş kimseleri hayırla yad etmek.

29. Mevtanın ardından yüksek sesle ve çırpınarak, saç baş yolarak ağlamamak. Böyle yapmak kadere itiraz ve Cenâb-ı Hakk’ın takdirini itham etmek olur.

30. Hasta akraba, dost ve arkadaşları ziyaret etmek. Onlara tesellî ve ümit vermek. Ziyareti uzun tutmamak. Hastanın hoşa gitmeyecek hallerini başka yerde anlatmamak.

31. Sıla-i rahimde bulunmak. “Akrabayla alâkayı kesen bir kimsenin bulunduğu meclise Allah’ın rahmeti inmez.”

32. Anne-babaya itaat etmek, onlara ihsanda bulunmak, kalplerini kırmamak ve hayır duâlarını almak.

İşte sünnet-i seniyyenin yaşanmasında daha bunlar gibi birçok hikmetler vardır. Bu sebeple, her Müslüman sünnet-i seniyyeyi yaşamayı ve yaşatmayı kendisi için en mühim vazife olarak görmelidir.

Risale-i Nur Enstitüsü