Etiket arşivi: öğretmen

Ergen çocuğa karşı ailesi ve öğretmenleri neye dikkat etmelidir?

Komşumun ortaokula giden oğlu okulda öğretmeni tarafından dövülmüş ve çocuk  bu şiddetin tesiri ile eve gidememiş, hırsını yenememiş. Ailesinden uzak kalmak için bir yakınının yanına giderken kaybolmuş, parası bitmiş ve en son noktada eve geldiğinde korkudan evin çatı katında saklanmış. Böylesi durumlarda ne yapılmalı?

Bir öğretmen çocuğu döverek aslında nelere yol açmış… Özellikle öğretmen arkadaşlara ya da velilere sesleniyorum; Allah rızası için gitsinler öğretmenlerle konuşsunlar… Ergenliğin ilk döneminde olan bir çocuğu dövmek, çocuğa vurmak, onu küçük düşürmek çok kötü durumlarla neticelenebilir ve anne-baba farkına bile varamaz. Çünkü çocuk ergenlik döneminde çok onurludur. Onuru kırıldığı sırada nereye gittiğini bilmeden, hangi otobüse bindiğini fark etmeden, önüne kimin çıkacağını düşünmeden şaşkına dönmüş halde bir yerlere savrulur.

Ergenlik döneminde genç kızların veya genç delikanlıların karşısında öğretmenlik vazifesi ile duran kişilerin oldukça dikkatli olması gerekir. Ergen çocuk veya ergenliğe girecek çocuk gururludur. Burnundan kıl aldırmaz. Onunla ilgili biraz aşağılayıcı, hafife alıcı, dalga geçici bir şey söylemiş olsanız gururunu zedelemiş olursunuz. Örneğin;

”Kavak gibi boyun olduğu halde aklın bir türlü bu işlere ermiyor.” deseniz… O sırada siz de dahil olmak üzere tüm sınıf gülse; çocuğun o sivilceli yüzü birden bire kızarmaya başlar ve çocuğun içinde büyük bir deprem olur. Siz çok basit bir şey söylediğinizi düşünebilirsiniz ve biraz sonra öğretmenler odasında çayınızı, kahvenizi yudumlarken aklınıza dahi gelmeyecek.

”Kavak gibi boyun olduğu halde aklın bir türlü bu işlere ermiyor.” demekle çocuğun fiziğiyle dalga geçmiş ve hafife almış oldunuz. İşte bu çocuk artık sizin derslerinizde muhtemelen ya ezik bir vaziyette ya da size karşı şiddetli bir vaziyette olacaktır. Çünkü ergen çocuk gururludur; eğer o gurura dokunacak ufacık bir şey söyleseniz dahi, duyuları çok hassas olduğundan farklı manalar üretebilir.

Bir kız çocuğuna seslenmiş olsanız ve sivilcelerine dikkat çekerek;

”Yüzüne galiba pudra sürdün sen, sivilcelerin de alttan baya kendini göstermiş.” deseniz… Boyunun kısalığına, saçlarını tarama biçimine ya da yeni yeni terleyen bıyıklarına vurgu yapsanız;

”Bıyıkların da maşallah baya güzelmiş.” deseniz ergen çocuğa… Arkadaşları içerisinde söyleyeceğiniz tüm bu sözler çocuğun içerisinde büyük bir öfkeye, büyük bir depreme yol açar. Dolayısıyla ergen bir çocuğa öğretmenlik yapan kişinin ergenin fiziksel özellikleri, kıyafeti, konuşması gibi gururuna dokunacak olan noktaları asla dillendirmemeli.

Ufacık dokunmayı ya da sözel olarak bir şey söylemeyi bırakın, bir de arkadaşları içerisinde döven bir öğretmen muhtemelen o çocuklarla arasındaki bağı koparır… Sonra nasıl becereceksin o öğretmenliği? O sınıfın içerisine hangi yüzle gireceksin? Dayak attığın çocuğa ertesi gün nasıl ders anlatacaksın? Peki bu çocuk nasıl öğrenecek? Dayak yediği birisinin anlattıklarından bir şeyler öğrenir mi hiç çocuk? Lütfen biraz empati kurun çocuklarla…

Hangi yöntem ve hangi kural ile bir başkasının tenine, vücuduna, canına uzanabiliyorsunuz? Hele ki birer şefkat abidesi gibi, çocuğa bir şeyler verebilmek için kendinden fedakarlık yapması gereken bir öğretmenin bunu asla yapmaması lazım… Hayalinden bile geçirmemeli… Böyle bir yöntemin var olduğunu dahi düşünmemeli…

Okulda işler yolunda gitmediği için bir delikanlı ve ailesi yanıma gelmişlerdi. O delikanlı ile konuşurken bana şöyle bir soru sordu:

”Benim kulaklarım büyük mü gerçekten?”

Baktım, normal bir kulaktı. Kendisine:

”Hayır, normal bir kulak. Belki benim kulaklarım senden büyüktür ama seninki büyük değil.”

Bunu neden merak ettiğini sorduğumda; arka sıradaki kızların önde oturan bu delikanlıya ”Kepçe kulakların var. Kocaman kulakların var.” şeklinde söylemlerinin olduğunu belirtti. Çocuk o günden sonra mümkün olduğunca kulaklarını şapkayla kapatmaya başlamış, aynada da ilk baktığı yer kulağı olmuş, kardeşinin kulağını ölçmeye çalışmış, annesinin kulağına bakmak istemiş. Neden? Çünkü ergen çocuk komplekslidir. Desen ki;

”Senin gözlerin küçük”

Çocuk gerçekten gözlerinin küçük olduğunu zanneder. Parmaklarının inceliğinden bahsetseniz, parmaklarının ince olduğunu düşünmeye başlar.

Yine başka bir gün 35 yaşlarında bir kişi ile konuşuyorduk. Çocukluk yıllarında alınan yaralarının büyüklüğünden bahsederken şunu söyledi:

”İlkokuldayken bir gün şiir okumak için öğretmenimin beni tahtaya çağırdığı sırada, arkadaşlarımdan bazıları benim yürüyüşüme eğri bacak diyerek dalga geçtiler. Sonrasında da aynı şekilde hitap ettiler hep. Bu yaşa geldim, hala bu hissi üzerimden atamadım. Diyelim uzağımdaki kişiye doğru yaklaşıyorsam, bacaklarımın hep eğri eğri yürüdüğünü zannediyorum ve bu yüzden çok eziklik hissediyorum.”

Ne zaman oldu bu olay? 8-9 yaşlarında, şimdi 35 yaşında…

Aradan 20-25 yıl geçmiş, hala mı bu acı duruyor? Evet…

Çünkü çocukluk yıllarında duygulara alınan darbeler insanın bütün bir yaşamını etkiler. Ergen çocuk komplekslidir. Ergen çocuğun kompleksleri hakkında konuşulmaz. 6-7 yaşında bir kız çocuğuna bacağın eğri diyorsun, ergenlik döneminde de onu bir hatırlatırsan, çocuk birden bire yıkılır, yürümesini şaşırır.

Ergen çocuklara öğretmenlik yapacak, anne babalık yapacak, rehberlik yapacak kişiler!

Aman, dikkat!

Çocuğun kompleksleri ile ilgili bir imada dahi bulunmayın… Çünkü ergen çocuklar eleştirileri kendi kişiliği ile, kendi kimliği ile bağdaştırır; o eleştiriyi de eleştiri olarak kabul etmeyebilir. Çünkü duygu dünyası yeni yeni inşa ediliyordur. Oluşmamış olan duygu dünyasına en ufak bir hatalı dokunuş, çocuğun içerisinde ciddi arızalara sebebiyet verebilir.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş

Çocuk Deyip Geçmeyin Bölüm 235/ Kısım 1

Başarının 3 Temel motivasyonu; Merak, Heves, İstek

Başarının temelinde “heves” vardır. Heves, iç motivasyondur. Kaçtığında “tükenmişlik” başlar.

Günümüz çocuklarının eğitim başarısızlıklarının temelinde “öğrenme hevesinin kaçması” vardır.
Heves, merak duygusunun bir ürünüdür… Merak yoksa heves olmaz.

egitmenBir eğiticinin başarısı, öğrencisinde uyandırdığı merak kadardır.

Merak, mizaçtan mizaca değişir.

Bazı çocuklar, tabiattaki yaşama meraklıdır; bir kırkayaklı böcek gördüklerinde merak duygusu tetiklenir, onu incelemek ister… Bazıları, müziğe meraklıdır, ince tınılar arasında farklılığı hissettikçe heyecan duyar.

Matematik dersi anlatan bir eğitici, tabiata karşı meraklı öğrencisine, kırkayaklı böceğin ayaklarını birlikte sayarken sayı saymayı öğretebilir… Coğrafya hocası, müziğe meraklı öğrencisine, farklı kültüre ait müzik türlerini dünya haritası üzerinde tanıtırken, ülkelerin coğrafi konumlarını öğretebilir.

Her ne kadar merak, öğrenmenin temel motivasyonu olsa da “merakın hevese dönüşmesi” sevecen bir eğiticinin çocuğun “denemelerine izin vermesi” ile mümkündür. Zira çocuk, merak ettiği işi, kendisinin de yapabileceğine inanırsa, “heves” başlar.

Öğrencilerinin heveslerini kaçırmak istemeyen bir eğitici, “öğrenme çıtasını kısa aralıklı tutmalı”, büyük ve uzak hedefler vermemelidir. Çocuğun, her bir öğrenme basamağını “küçük adımlarla” ve “başarma hazzını” tada tada çıkmasına izin vermelidir.

Beklenti çıtası yükseltilmiş, öğrenme halkaları kopmuş, bir önceki öğrenmeleri tamamlamadan bir sonraki öğrenmelere geçmiş çocuklarda “heves” olmaz.

Heves, her ne kadar öğrenmede temel bir işlev görse de, geçici bir motivasyondur. Kalıcı öğrenme, hevesin, “istek”e dönüşmesi ile mümkündür.

İstek; heves edilen işin, “atık duygusal enerjisi” ile oluşan öğrenme gücüdür.

Yazmayı yeni öğrenen bir çocuğun yazma hevesi 2 sayfa ise, eğitici “istersen bir sayfa kadar yazabilirsin” diyerek ona “hevesinden daha az bir görev” verirse, 1 sayfa yazma işini tamamlayan çocuğun kalan enerjisi, onu 1 sayfa daha yazı yazmaya teşvik eder… İşte, çocuğun “kendi isteği” ile yazdığı bu 1 sayfa, onun “kendi başına yapabilmekten kaynaklanan güven duygusunu” oluşturur. Öğrenme motivasyonunun son halkası, yapabileceğine “inanma” ve güvendir.

Bir işi yapabileceğine inanmayan kişi, o işi yapmaya istekli olmaz.

Yaşama sevinci tükenmiş, mutsuz ve kendi ile barışık olmayan, öğrencisine “insan olmaktan kaynaklanan bir eşitlik” ilkesi ile yaklaşmayan, sınıf ortamını baskıcı bir ruh hâli ile hapishaneye çeviren eğiticiler, öğrencilerinde, öğrenmeye karşı ne merak ne de istek uyandırır. Böylesi eğiticilerin, çocuğu “dış motivasyonlarla” manipüle ederek eğitimi sürdürmek zorunda kaldıkları da bir gerçektir.

En masum dış motivasyon, çocukları birbiri ile yarıştırmak veya mükafata alıştırmaktır.

Merak duygusunu yitirmiş çocuklara “ödevini kim erken bitirirse ona çikolata vereceğim” denildiğinde, onların enerji dolu bir hâl ile yeniden canlandıklarını görürsünüz… Böylesi çocuklar, yeni şeyler öğrenmenin verdiği “dingin bir heves” ile değil, çikolata alabilme, öne geçme veya geride kalmama hırsı ile ödevlerine saldırırlar.

Hırs, dış motivasyondur, başarıyı artırsa da kişilik gelişiminin önündeki en büyük etkendir.
Narsist Kişilik Bozukluğu sürecinin temel enerji kaynağı hırstır.
Çocukta hırs arttıkça, başarısızlıklar karşısında psikolojik yıkım da o kadar artar.

Eğiticiler, kendilerine emanet edilen masum çocukları çikolata hırsı ile birbirleri ile yarıştırmak yerine, Allah’ın her insanın özünde yarattığı “merak, heves, istek” duygularını harekete geçirmeli ve kalıcı öğrenmeyi her çocuğun hakkı olarak kabul etmelidir…

Pedagog Dr. Adem Güneş

Peygamberlik Mesleği Öğretmenlik

Klasik tanımı ile Öğretmen, Eğitim ve öğretim sürecine önderlik ve rehberlik eden, öğretimin gerçekleşmesi için çalışan kişiye denir. Ancak bana göre öğretmenlik insanlara doğruyu ve yanlışı gösteren ve insanlara doğruyu tavsiye eden peygamberlik mesleğidir. İnsanları topluma yararlı bir insan mertebesine getiren öğretmenlerdir.

Peygamberimiz örnek yaşantısı ile en büyük öğretmen, Kuran-ı kerim en büyük ders kitabıdır. Kuran-ı kerimi diğer kitaplardan ayıran en önemli özelliği de 23 yıl gibi bir sürede tedricen(derece derece) inmesidir. Kuran-ı kerim bir ders kitabi, Hz. Muhammed (S.A.V) bir Öğretmen, Kuranın süreleri bir ünite, ayetler ders konusu olarak 23 yıl gibi bir sürede cahiliye dönemindeki Arap toplumuna eğitim verdi.

Bu eğitim ile tarihte eşi benzeri olmayan Asrı saadet toplumu meydana geldi. Yani Hz. Muhammed (S.A.V) toplumda kökleşmiş ve o dönemde ortadan kaldırılması hayal bile edilemeyen cahiliye adetlerini (Kan davası, içki, faiz, kız çocuklarını diri diri toprağa gömme vb.) o dönemin insanlarının damarlarına dokunmadan, kendisine has eğitim yöntemi ile söküp atılmasını sağladı.

Evet, biz öğretmenler olarak, peygamberimizin eğitim metodunu örnek alabilirsek toplumda yer bulmuş bir çok yanlışın ortadan kalkmasına ve ülkemizin dünyada önder bir ülke olmasını sağlayabiliriz. Bir milletin milli, ahlâki ve kültürel yönden güçlü ve medeniyet bakımından kalkınmış olması öğretmenlerinin üstün çalışmalarına bağlıdır. Öğretmen gelecek nesillerin mimarıdır. Mimar ne kadar iyi olursa kurulacak binada o kadar sağlam olur.

Öğretmenlikle ilgili yıllar önce okuduğum güzel ve ayrıca bizim için çok büyük dersler içeren bir hikayeyi aktarmak istiyorum.

Öğretmenin adı bayan Thompson du ve 5.sınıf öğrencilerinin önünde ayakta durduğu ilk gün onlara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, onlara baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Bu mümkün değildi, çünkü orada en önde, sırasına adeta çökmüş gibi oturan küçük bir öğrenci vardı.  Adı Teddy Stoddard. Bir önceki yıl, bayan Thompson,Teddy i gözlemiş, onun diğer çocuklarla oynayamadığını; giysilerinin kirli ve kendinin de hep banyo yapması gereken bir halde olduğunu görmüştü ve Teddy mutsuz da olabilirdi.

Çalıştığı okulda bayan Thompson, her öğrencinin geçmişteki kayıtlarını incelemekle de görevlendirilmişti ve Teddy nin bilgilerini en sona bırakmıştı. Onun dosyasını incelediğinde şaşırdı. Çünkü; birinci sınıf öğretmeni: Teddy zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazır.

Ödevlerini düzenli olarak yapıyor ve çok iyi huylu…

Ve arkadaşları onunla olmaktan mutlu… diye yazmıştı.

İkinci sınıf öğretmeni: Mükemmel bir öğrenci, arkadaşları tarafından sevilen, fakat evde annesinin amansız hastalığı onu üzüyor ve  sanırım evdeki yaşamı çok zor.. diyordu.

Üçüncü sınıf öğretmeni: Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babası ona yeterince ilgi gösteremiyor ve eğer birşeyler yapılmazsa evdeki olumsuz yaşam onu etkileyecek.“ diye yazmıştı.

Dördüncü sınıf öğretmenine gelince: Teddy içine kapanık ve okula hiç ilgi göstermiyor, hiç arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor. demişti. Şimdi bayan Thompson sorunu çözmüştü ve kendinden utanıyordu. Öğrenciler ona güzel kağıtlara sarılmış süslü kurdelerele paketlenmiş yeni yıl hediyeleri getirdiğinde kendini daha da kötü hissetti. Çünkü Teddy nin armağanı kaba kahverengi bir kese kağıdına beceriksizce sarılmıştı. Bunu diğer öğrencilerin önünde açmak ona çok acı verdi. Bazıları, paketten çıkan sahte taşlardan yapılmış,  birkaç taşı düşmüş bileziği ve üçte biri dolu parfüm şişesini görünce gülmeye başladılar, fakat öğretmen, bileziğin ne kadar zarif olduğunu söyleyerek ve parfümden de birkaç damlayı bileğine damlatarak onların bu gülmelerini bastırdı. O gün okuldan sonra Teddy öğretmenin yanına gelerek; Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz dedi.

Çocuklar gittikten sonra öğretmen yaklaşık bir saat kadar ağladı. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik öğretmekten vaz geçerek onları eğitmeye başladı. Teddy ye özel bir ilgi gösterdi.

Onunla çalışırken zekasının tekrar canlandığını hissetti. Ona cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu. Yılın sonuna dek, Teddy sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olmuştu. Öğretmenin, hepinizi aynı derecede seviyorum yalanına karşın Teddy, onun en sevdiği öğrenci olmuştu.

Bir yıl sonra, kapısının altında bir not buldu, Teddy dendi. Tüm yaşantısındaki en iyi öğretmenin kendisi olduğunu yazıyordu. Ondan yeni bir not alana kadar 6 yıl geçti. Notunda liseyi bitirdiğini ve sınıfındaki üçüncü en iyi öğrenci olduğunu ve bayan Thompson un halâ hayatında gördüğü en iyi öğretmen olduğunu yazıyordu.

Dört yıl sonra, bir mektup daha aldı Teddy den. O arada zamanın onun için zor olduğunu çünkü üniversitede okuduğunu ve çok iyi dereceyle mezun olmak için çok çaba sarfetmesi gerektiğini yazıyordu. Ve bayan Thompson halâ onun hayatında tanıdığı en iyi öğretmendi. Daha sonra dört yıl daha geçti ve bir mektup daha geldi. Çok iyi bir dereceyle üniversiteden mezun olduğunu ama daha ileriye gitmek istediğini yazıyordu. Ve halâ bayan Thompson onun tanıdığı ve en çok sevdiği öğretmendi.

Bu kez mektubun altındaki imza biraz daha uzundu. Theodore F.Stoddard Tıp Doktoru. Bu hikaye burda bitmedi.

İlkbaharda bir mektup daha aldı bayan Thompson. Teddy hayatının kızıyla tanıştığını  ve evleneceğini yazmıştı. Babasının birkaç yıl önce öldüğünü, bayan Thompson un düğünde damadın anne ve babası için ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Tabii ki oturabilirdi. Tahmin edin ne oldu?

Bayan Thompson törene giderken özenle sakladığı birkaç taşı düşmüş olan o bileziği taktı, Teddy nin ona verdiği ve annesi gibi koktuğunu  söylediği parfümden sürmeyi de ihmal etmedi. Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken, Teddy, onun kulağına Bana inandığınız için çok teşekkürler bayan Thompson, kendimi önemli hissetmemi sağladığınız için ve beni böyle değiştirdiğiniz için de… diye fısıldadı.

Bayan Thompson gözünde yaşlarla ona karşılık verdi: Yanılıyorsun Teddy… Ben değil, sen bana öğrettin. Seninle karşılaşıncaya kadar  ben öğretmenliği bilmiyormuşum..!

Evet bütün Öğretmen arkadaşların Öğretmenler Gününü kutluyorum.

Hamit Derman

www.NurNet.org

Öğretmen Olmak! (Öğretmenler Gününüzü Tebrik Ederiz!)

Her nedense öğretmenler günü geldiğinde öğretmenler hatırlanır.Son zamanlarda  öğretmenler, özellikle eğitim üzerinden süren tartışmalarda günah keçisi konumundadır.Ne kadar kendileri bu tür meseleleri  düşünmek istemese de yine de düşünmek zorunda bırakılmaktadırlar.

Birileri bu mesleğin değerini olduğundan daha düşük göstermeye çalışsa da öğretmenlik dünyanın en kutsal mesleğidir.Peygamberlik mesleğidir.Herkes hakkıyla bu mesleği kaldıramaz.Bu meslek çok ağır bir meslektir.Çünkü bu meslek;” Her kişinin değil Er kişinin” işidir.

Öğretmen, yeri geldiğinde annedir, babadır.

Yeri geldiğinde kardeştir, bacıdır.

Yeri geldiğinde, acıyı bal eyler. Çocuklara hissettirmez.

Öğretmen, toplumun geleceğini gören gözdür.

Öğretmen, hakikati söyleyen sözdür.

Öğretmen, irfan bahçesinin bahçıvanıdır.

Öğretmen, Doktor Mehmet’i, Öğretmen Ayşe’yi ,Kaymakam Mustafa’yı yetiştirendir.

Öğretmen çağ açıp kapatan Fatihi, Avrupa’yı titreten Kanuni’ye irfan verendir.

Öğretmen, ruhlara şekil veren, hakkı öğretendir.

Öğretmen, Firavunlar kucağında Musalar yetiştirendir.

Öğretmen, medeniyet yürüyüşünde en önde gidendir.

Öğretmen, özgürlük fikrini ruhlara ekendir.

Kısacası  öğretmen; sevgiyi, şefkati, fedakarlığı yaşayan, yaşatan ve gelecek nesillere aktaran sevgi bahçesinin bahçıvanıdır.

 Hamit Derman

www.NurNet.Org

NOT: Bütün öğretmen arkadaşların  öğretmenler gününü kutlar. Hayırlara vesile olmasını dilerim.

Eğitimde ‘Zühre, Katre, Reşha’ Modeli

Bazı misaller ve alegoriler vardır ki pek çok ince hakikatlerin anlaşılması için aklımıza kapı açar, fikrimize yol gösterirler. Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserinde güneşin üç farklı yansımasına örnek olarak; Zühre (nakışlı-süslü bir çiçek), katre (ay ışığını yansıtan bir damla) ve reşha (şeffaf bir şey üzerinden yansıyan veya bir delikten süzülen bir ışık) misali verilmiştir.‘Zühre, katre ve reşha’ misali de pek çok hakikatlere işaret etmekle birlikte, eğitimde öğretmen-öğrenci münasebetlerine de ışık tutmaktadır.

“Meselâ, Zühre namıyla nakışlı bir çiçek ve kamere âşık hayatlı bir Katre ve güneşe bakan saffetli bir Reşha’yı farz ediyoruz ki, herbirisinin bir şuuru, bir kemâli var ve o kemâle bir iştiyakı bulunuyor.

Meselâ, güneşin, kendi Hâlıkının izniyle ve emriyle, üç çeşit tecellîsi ve in’ikâsı ve ifâzası var: Birisi çiçeklere, birisi kamere ve seyyarelere, birisi şişe ve su gibi parlaklara verdiği ayrı ayrı in’ikâslarıdır.

Birincisi üç tarzdadır:

Biri, küllî ve umumî bir tecellî ve in’ikâsdır ki, bütün çiçeklere birden ifâzasıdır.

Biri de has bir tecellîdir ki, herbir nev’e göre bir hususî in’ikâsı vardır.

Biri de cüz’î bir tecellîdir ki, herbir çiçeğin şahsiyetine göre bir ifazasıdır.

Şu temsilimiz o kavle göredir ki, çiçeklerin süslü renkleri, güneşin ziyasındaki yedi rengin istihâle-i in’ikâsiyesinden neş’et ediyor; ve bu kavle göre çiçekler dahi güneşin bir çeşit aynalarıdır.’’ (Nursi, Bediüzzaman said, Sözler. Sh:336 Envar Yay. 1993. İstanbul)

Bu misalden yola çıkarak eğitim sistemimizde dikkat etmemiz gerekecek bazı noktalar ve  işaretler çıkaracağız.

Hayatın kendisini okul ve her bir insanı da bu hayat okulunun bir öğrencisi farz edersek bunun herkesi ilgilendiren bir mesele olduğu da ortaya çıkacaktır.

Eğitim  bilimciler  eğitimi,  istendik davranış değişikliği olarak tarif ederler. Yani eğitilenin davranışlarını biçimlendirmek ve olgunlaştırmak.

Eğitimin ana unsurları öğretmen, öğrenci ve eğitim sistemidir. Dersler, ders araçları ve öğretme yöntemleri bu davranış değişikliği için birer araçtırlar. Aslında öğretmenler ve eğitim sistemi de bir vasıtadır. Asıl olan bireydir, öğrencidir. İnsanlar her halükarda davranış değişikliğine uğramakta ve şekillenmektedir. Eğitim kemale doğru şuurlu bir değişimdir. Hayatın sonuna kadar devam eden bir terbiyedir.

Biz bu misalden bir öğretmenin üç çeşit etkisini ve zühre, katre, reşha tipi  üç öğrenci modeli çıkartacağız.

ÖĞRETMENİN ÜÇ TİP YANSIMA MODELİ

Bir öğretmenin, (güneşin dünyada üç türlü yansıması gibi) öğrenciler üstünde üç türlü tesiri vardır.

Yani öğrenciler; çiçeğin güneşten aldığı renkleri yansıtması veya su damlasının gece ay ışığından aldığı güneş ışığını yansıtması veya her bir şeffaf şeyin ve cam parçasının bizzat güneşe ayna olup ışığını yansıtması gibi öğretmenden aldıkları eğitimi ve terbiyeyi üç türlü yansıtırlar.

Öncelikle öğretmenin öğrenciler üzerinde üç türlü tesiri var.

Birincisi, bütün öğrenciler üzerindeki öğretmen imajıdır ki dersine girsin girmesin okuldaki her insana lisan-ı hal ve kali ile iyi insan modeli yansıtmasıdır.

İkincisi, muhatap olduğu ve münasebeti olan öğrencilere ve dersine girdiği öğrencilere karşı olan imajıdır ki onlara genel olarak muhatap olur ve resmi bir diyalog ile maddi ve manevi bir tesiri bulunur.

Üçüncüsü, öğrencilerle has ve özel diyalogudur ki, onlara isimleri ile hitab eder ve onları tek tek değerlendirir. Öğrenci merkezli bir eğitim modelinde onları tanır ve taleb ettikleri bilgiyi aktarır.

‘ZÜHRE, KATRE, REŞHA’ ÜÇ TİP ÖĞRENCİ MODELİ
ZÜHRE TİPİ ÖĞRENCİ

Bazı öğrenciler bir tohum ve çiçek gibi eğitim süreci içerisinde kabiliyetleri nispetinde inkişaf ederler. Zaman içinde davranış değişikliği ortaya koyarlar. Öğretmen ve eğitim sistemi ne kadar uğraşırsa uğraşsın onlar ancak kendi kabiliyet ve kapasiteleri miktarınca eğitilebilir ve öğretilebilirler. Bazı öğrencilerde özel yetenekler ön plana çıkar ve onlarda inkişaf ederler. Spor, müzik, drama ve güzel sanatlar gibi alanlara yönelebilir ve başarılı olabilirler.

KATRE TİPİ ÖĞRENCİ

Öğretmeni örnek alan ve öğretmenin etkisinde kalan öğrenci tipidir. Öğretmenin ağzından çıkan her sözü ve emri hüccet kabul eder ve ideolojik yapısını örnek alır. Güneşin ışığını, ay vasıtası ile alan su damlası gibi, gerçekleri ve hakikati değil, öğretmeni kendine kaynak alır. Öğretmen merkezli eğitim sitemlerinde bu tip öğrencilerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Bu tip öğrenciler öğretmenin aydınlığından,  entelektüelliğinden, maneviyatından ve davranış biçimlerinden çok etkilenir, benimser ve yansıtırlar.

REŞHA TİPİ ÖĞRENCİ

Bu tip öğrenciler kendilerine ilmi, bilimi ve hakikati rehber kabul ederler. Öğretmen onlar için bir ders arkadaşıdır. Öğretmenin yansıttıklarını tartarlar ve analiz ederler. Sadece sorularının cevaplarını ararlar. Öğretmen eğitim süreci içerisinde onlara danışmanlık yapar. Öğretmen değişse de onlar için çok şey değişmez. Onlar okulun ya da öğretmenin değil, hakikatin, aydınlığın ve bilimin talebesidirler.

ÖĞRETMENİN DİREKT – ENDİREKT TESİRİ

Bir öğretmenin öğrenciler üstünde iki şekilde tesiri vardır. Birisi doğrudan doğruya perdesiz, engelsiz, vasıtasız, resmi olmayan, samimi ilgisi ve iltifatıdır. İlmi ve aydınlığı gölgelemeden öğrencisine yansıtır.

Diğeri resmi, perdeli ve aşamalıdır. Bazen kendi bakış açısı ve ideolojik tavrı hakikatlere perde olur. Verdiği derslerin içerisinde, dersin muhtevası ve imkânları nispetinde tesiri vardır.

SONUÇ VE ÖNERİLER:

1-Öğretmenler öğrencilerinin farklı özelliklerini kabul edip hepsinin tek tip davranış değişikliği göstermesini beklememeliler.

2-Öğretmen, öğrencilerinde gördükleri farklı davranış biçimlerini normal karşılamalı ve zorla değiştirmeye çalışmamalıdır.

3-Öğretmenler görünüşlerine ve lisan-ı hallerine çok dikkat etmelidirler. İyi bir rehber ve model olmalıdırlar.

4-Öğretmen perde ve gölge olmaktan kaçınmalı, sübjektif görüşlerden ziyade hakikate ve objektif görüşlere yer vermelidir.

5-‘Marifet iltifata tabidir’ hakikatine dikkat etmeli, öğretmen ve öğrenci arasında samimi diyaloglar geliştirmelidir.

6-Öğrenciler araştırmaya, kendi kendine öğrenmeye, kitap okumaya, bilhassa kâinat kitabını okumaya teşvik edilmelidir.

7-Öğrencilerin fikirlerine, görüşlerine ve bilhassa sorularına saygı göstermeli ve değer verip ilgilenilmelidirler.

8-Öğrencilerin hatalarına toleranslı olmalı ve yanlışlarını düzeltmelerine fırsat verilmelidir.

9-Herkes kendisini bir talebe olarak görmeli ve bu kâinat kitabının bir mütalaacısı olduğunu unutmamalıdır.

10-Daima müspet ve olumlu fikirler açıklamalı, menfi ve negatif yargılardan kaçınmalıdır.

Rasim Soylu / Risale Haber