Etiket arşivi: öğretmen

Sınıfta disiplin nasıl sağlanır?

Niğde’de konferans verdikten sonra okul müdürü arkadaşlarla çay içerken okuma tutkusuna hayran kaldığım Gazi İlkokulu Müdürü Mehmet Alkan, ortaya bir soru attı. Ak saçlı, tecrübeli şöyle dedi:

Öğretmen arkadaşların çoğu sınıfta disiplin kurma konusunda problem yaşıyor. Çocukları derse motive edebilmek en önemli problem. Dur, sus, konuşma yöntemi sökmüyor. Dersin bir yarısı bağırıp çağırma ve gürültüyle geçiyor. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi teknik yayınların gürültülü, resimli, efektli programlarına alışan öğrenciler, öğretmenleri dinlemeye gelince konsantre olamıyorlar. Kanaatimce eğitimdeki en büyük problemlerden biri sınıf disiplini. Bunca yılın öğretmenisiniz, Almanya’da kaldınız, dünyayı takip ediyorsunuz. Pratik bir çözümünüz var mı?”

sınıf ve öğrenciler Gönlümüz ve beynimizle öğretmenlik yapmak şartıyla problemin çözümü var.

– Nedir, söyler misin diye atıldı Mehmet Bey.

-Memnuniyetle, bildiklerimi mezara götürecek değilim yalnız çocukların gönlüne girmeyi hedeflemeden benim prensibi kullanırsak prensip işe yaramaz, onu da ilave edeyim.

Öğretmeni Başarıya Götüren Yol konulu Rize’de verdiğim konferansı hatırladım. Konuşmam bittikten sonra eğitim fakültesinde okuyan iki öğrenci gelip beni tebrik etmiş ve şöyle demişlerdi:

Dört yıldır eğitim fakültesinde okuyoruz. Öğretmenlerimiz akademisyen, bol bol teorik bilgiler anlatıyorlar. Sizi anlattıklarınız sınıfın içinden. İki saatte dört yılda öğrendiğimizden fazlasını öğrendik.”

Bu sözleri o zaman iltifat olarak algılamıştım. Mehmet Alkan, konunun ciddiyetine dikkat çekip de sınıflarda benim sandığımdan daha ciddi problemlerin yaşandığını söyleyince “paran kadar konuş” metodunu anlatmaya karar verdim.

Her şeyden önce çocukları sevmeli, onlar için çalıştığımıza onları inandırmalıyız. Dersine girdiğim sınıflarla tanışmadan sonra öğrencilerime şöyle derim:

‘Değerli arkadaşlar, sınıfta disiplin sağlamak zor bir iştir, herkes her zaman kendini kontrol edemez, ders anlatılırken birbiriyle konuşan öğrenciler çıkabilir. Bazen de bir ihtiyaçtan dolayı konuşursunuz. Sınıfta disiplin sağlama konusunda bana yardımcı olacağınıza can-ı gönülden inanıyorum. Sınıf sessizliği, dersi anlamanız için gerekli. Dersi derste öğrenirseniz işiniz kolay olur. Benim dersim kolaydır, milyonlarca öğrenci bu dersi her sene geçer. İsterseniz siz de geçersiniz. Yüksek notlar alarak sınıfı geçmeniz beni memnun eder, bu konuda size elimden gelen yardımı yapacağım.

Gelelim sınıfta disiplinin nasıl sağlanacağı konusuna. Sınıfta disiplin sağlama metotlarını gözden geçirelim. Bir arkadaşınız tahtaya gelsin, bu metotları yazalım ve oylayalım. Ben demokrat bir öğretmenim, sizin kabul etmeyeceğiniz bir metodu uygulamam. Sizin kabul edeceğiniz prensipleri uygulayacağız.”

Bir öğrenciyi tahtaya kaldırırım ve aklıma gelen metotları yazdırırım.

Sınıfta disiplin sağlama yolları:

  • Bağırıp çağırma ve azarlama.
  • Disipline verme.
  • Notu silah olarak kullanma.
  • Velinizi çağırıp konuşma.
  • Konuşanın yerini değiştirme.
  • Konuşana yazı yazma ödevi verme.
  • Konuşanın para ödemesi.

Bu metotları tek tek oylatırım, oy çokluğu ile yedinci maddede kabul edilir.

Öğrenciler paranın nereye harcanacağını bilmek isterler. Sınıf kasası oluşturacağımızı, biriken paraların harcanmasına sınıfça karar vereceğimizi söylerim. Çoğu zaman dönem sonunda çay içer, pasta yeriz, ikinci dönem dondurma alırız, fakir bir öğrenciye yardım ettiğimiz olur, kitap alıp kütüphaneye bağışladığımız olur.

Para vermek istemeyen öğrenci, çizgi sayısınca yazı yazar, kitaptaki önemli konuları yazar. Hem sınavlara hazırlanır hem de borcunu ödemiş olur.

Bazen öğrenciye, Sakarya Türküsü, Bayrak, Fetih Marşı, İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Yaş Otuz Bey, Kara Toprak vb. gibi güzel bir şiiri çizgi sayısınca yazmayı öneririm. Şiiri defalarca yazan öğrenci, kolayca ezberler ve sınıfta okur, benden 100 alır. Böylece öğrenci çizgi cezalarını iyi nota dönüştürür.

Yazma ödevini yerine getirmeyen öğrenciye ödev notu veririm ki bu öğrencinin aleyhine olur. Böyle durumlarda öğrenci ile teneffüste özel olarak konuşur, kötü notu düzeltmesi için neler yapması gerektiğini anlatırım. Sınıfça alınan karara öğrenciler çoğu zaman uyar, bu konuda öğrenciyi ikna etmeye çaba sarf ederim.

Öğrenci sorunun çözümüne yanaşmazsa velisi ile görüşür, veli ve öğrenci ile sorunu çözmek için birlikte kafa yorarız. Böyle durumlarda öğrencinin evine gitmeyi, veliyi iş yerinde ziyaret etmeyi göze alırım. Sınıf disiplini sağlayamazsam verimli ders anlatamam, bu durum hem beni hem de öğrencileri rahatsız eder, ayrıca derste verimlilik düşer.

Konuşana çizgi çizme işini gönüllü bir öğrenciye veririm. Çizginin kime çizileceğini ben söylerim. Ayşe konuşunca şöyle derim:

-Ayşe iyi kızdır, sınıf kasasına yardım etmek istiyor, bir çizgi at.

Çizginin değeri bir liradır. “İsteyen öğrenci istediği kadar konuşabilir, parası olan konuşur.” diyerek espri yaparım.

Aynı şey Ahmet için de geçerlidir. Konuştuğu zaman, Ahmet iyi arkadaştır, çiz, sınıf kasasını yardım ediyor, derim.

Bazen kitabımı unutarak sınıfa gelirim, bazen telefonu sessize almayı unuttuğum için sınıfta telefon çalar. Böyle durumlarda kendime çizgi attırırım, sınıf kasasına ben de para veririm.

Dönem sonunda paralarla pasta, simit, dondurma alırız, döner yediğimiz bile oldu.

Eyüp İmam Hatip Lisesinde iken döner yiyip ayran içtiğimizi hatırlıyorum. Dönerciden çıkarken bir öğrenci şöyle demişti:

-Biraz daha konuşsak da üstüne bir de baklava yiyebilseydik daha iyi olurdu.

Sınıf disiplinini oyuna çevirmek gerekir. Oyunla disiplin sağlamak hem öğretmeni kızmaktan, bağırıp çağırmaktan kurtarır hem de öğrencilerin rahat bir ortamda ders dinlemesini temin eder.

Para işini çok da önemsemem. Nadiren de olsa öğrencilerin para vermediği ve benim hiçbir şey olmamış gibi onlara dondurma ısmarladığım zamanlar olur. Çizgi sistemi sayesinde senelerce kızmadan, bağırıp çağırmadan, oyun oynar gibi sınıf disiplini sağladım.

Öğrenciler bizim kendilerini sevdiğimizi, onların başarısı için çaba sarf ettiğimizi, onların iyiliğini istediğimizi görür ve buna inanırlarsa disiplin sağlama konusunda bize yardım ederler.

Not: Sorun çözen ve sevilen bir öğretmen olmak isteyenlere Nesil yayınları arasında çıkan “Öğretmeni Başarıya Götüren Yol” ve “En Sevilen Öğretmen Hz. Muhammed(sav)” isimli kitaplarımı tavsiye ederim. İrtibat: 444 24 14

MORAL HABER

Bediüzzamanın Öğretmene Verdiği Önem!

Öğretmen okulunu yeni bitirmiş ve tayini memletinden uzak bir kasabaya çıkmıştı. Acemiliğini henüz üzerinden atamamıştı. Dersten çıktığında kan ter içinde kalıyor ve bahçeye kendini zor atıyordu.

Okula geldiği gün tanıştığı ve sık sık yardımına başvurduğu tecrübeli bir öğretmen arkadaşı onun en büyük teselli kaynağıydı. Sıkıntısını onunla paylaşıyor, onun desteğiyle derslerine giriyordu.

Zamanla ikisinin dostluğu iyice ilerledi.

Bediüzzaman ismini ilk defa ondan duydu. Eserlerinin bir kısmını onun vesilesiyle okudu ve büyük bir heyecan duymaya başladı. Onu görmek, bizzat ders almak isteği doğdu içinde…

Bu arzusunu öğretmen arkadaşına ilettiğinde, arkadaşı, “Bilmem ki,” dedi. “O herkesi kabul etmez. Zaten hasta, ziyaretçi kabul edebilecek durumda olduğunu da sanmıyorum.”

Israr etti, mutlaka görmek istiyordu.

Denemeye karar verdiler ve bir hafta sonu Isparta’ya gittiler.

Öğleye doğru Bediüzzaman’ın evinin önündeydiler. Daha kapıyı çalmaya fırsat kalmadan kapı açıldı ve içeriden genç biri çıktı, “Üstad sizi bekliyor” dedi.

Şaşırdılar, geleceklerini kimse bilmiyordu. Telaşla içeriye girdiler. Önde Bediüzzaman’ın talebesi, arkada onlar merdivenleri çıktılar.

Bediüzzaman onları ayakta karşıladı. “Hoş safa geldiniz kardeşlerim” dedi ve onlara yer gösterdi.

İki öğretmen arkadaş şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadan Bediüzzaman’ın elini öperek, yer minderlerinin üzerine oturdular.

Kardeşim,” dedi. “Ben bu zamanın dindar öğretmenlerine eski zamanın velileri gözüyle bakıyorum.

Talebesine, “Misafirlerimize lokum ikram et” dedi.

Öğretmenlere dönerek devam etti:

Çünkü eski zamanda dini eğitim anne babaya verilmişti, bu zamanda o vazife öğretmenlere verilmiş. Öğretmenin iyisi çok iyi, kötüsü de çok kötüdür. Çünkü masum çocuklar öğretmenlerine çok dikkat ederler, adeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürlerse aynen çekerler. Öğretmenin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Ortası yoktur.

Genç öğretmen kendisinden geçmişti. Bu kadar özlü bir dersi okul hayatında hiçbir hocasından almamıştı. Bediüzzaman’a hayranlıkla baktı.

“Efendim, bizi de talebeliğinize kabul eder misiniz? Bize dua eder misiniz, biz de sizin tarif ettiğiniz o öğretmenlerden olalım” dedi.

Bediüzzaman tebessüm etti, “Sizleri de duama dahil ettim,” dedi, “sabah akşam size dua edeceğim. Siz de hizmetinizi iyi yapın. Öğrencilerinize öncelikle iman dersi verin.”

Ve ilave etti:

Eğer benim imkanım olsaydı, hergün dindar bir öğretmene on altın lira verirdim. Çünkü dünyada benim çocuğum olmadığından, bütün dünyadaki çocuklara şefkat cihetiyle alakadarım.

Kaynaklar: Bediüzzaman’la Yaşayan Öyküler (Ömer Faruk Paksu)

Öğretmenler Ya Minarenin Başındadır Ya Kuyunun Dibinde!

Yazımıza Bediüzzaman Hazretlerinin öğretmenlerle alakalı bir mektubuyla başlayalım.

Aziz Sıddık Kardeşlerim!

“Bu zamanda avam-ı mümininin itimad etmesi ve iman hakikatlerini terddüdsüz alması için öyle muallimler lazım ki; değil dünya menfaatlerini belki ahiret menfaatlerini dahi ehl-i imanın menfaat-i uhreviyesine feda ederek o ders-i imanide her cihetle şahsi faidelerini düşünmeyerek yalnız ve yalnız hakikatlara rıza-i ilahi, aşk-ı hakikat ve hikmet-i imaniyedeki şevk-i hak ve hakkaniyet için çalışsın. Ta her muhtaç, delilsiz kanaat edebilsin. ‘‘Bizi kandırıyor’’ demesin. Ve hakikat pek çok kuvvetli olduğunu ve hiçbir cihetle sarsılmadığını ve hiçbir şey’e alet olmadığını bilsin. Ta imanı kuvvetlensin ve ‘‘O ders ayn-i hakikatdir’’desin. O vesvese ve şüpheleri zail olsun.”

Evet mektubu dikkatle incelediğmizde çok önemli mesajlar ihtiva ettiğini görürüz. Öğretmenlerin hizmet için sadece dünya menfaatlerini değil ahiret menfaatlerini dahi feda etmeleri, Cenab-ı Allah ın rızası için görevlerini hakkaniyetle yerine getirmeleri gerektiği ifade edilmektedir.

Öğretmenler fedakar olmalı. Himmet ve hamiyet sahibi olmalı. Bu manada Risale-i Nurda himmetle ilgili altın harflerle yazılması gereken harika bir söz vardır.’’Bir adamın kıymeti himmeti nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyle küçük bir millettir. Kimin himmeti nefsi ise o insan değildir’’

Şimdi himmet ve hamiyetle alakalı bir iki güzel misal verelim. Hz. Peygamberin en yakın arkadaşı ve hicretteki yoldaşı Hz. Ebubekir, peygamberden aldığı şefkat dersiyle şöyle dua eder.’’Ya Rab, beni cehennemine al ve vücudumu orada öyle büyüt, öyle büyüt ki, ehl-i imana yer kalmasın.”

Fedakarlık ama ne fedakarlık…Biz ne derece fedakarız?..

Bir başka himmet ve hamiyet dersini Bediüzzaman verir.

‘‘Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adam mı zannediyorlar?

Ben cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim ahiretimi de…

Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin imanı namına

Bir Said değil, bin Said feda olsun!. Kur’anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa

Cenneti de istemem ; orası da bana zindan olur. Milletimin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.’’

‘‘…Oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim. Bendeki fıtri olan bu ziyade acımaklık ve şefkatle, binler Müslüman evlatlarının hatta masum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem o sırr-ı şefkatle hissediyorum. Hususi bir hanem yoktur ki fikrimi yalnız ona hasredeyim. Belki bu memleket ile ve belki alem-i islamın kıt’asıyla hanem gibi hamiyet-i İslamiye noktasında alakadarım.

Ve o iki büyük hanedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve fıraklarıyla mahzun oluyorum.’’

Bediüzzaman Hazretleri kendisini ziyarete gelenleri kabul etmez, ancak öğretmenleri kabul eder.

Kendisini ziyarete gelen öğrencilere öğretmen olmalarını tavsiye eder. Öğretmenlik mesleğinin ehemmiyetiyle alakalı ‘‘öğretmenler ya minarenin başındadır ya kuyunun dibinde.’’ demekle öğretmenlerin ne derece önemli bir vazifeleri olduğu mesajını verir.

Talebelerinden bazıları öğretmendir. Mustafa Sungur hayatta olan talebelerindendir.

Mustafa Sungur Bediüzzamanın öğretmenlere çok önem verdiğini ifade eder.

Bediüzzaman çocuk terbiyesine de çok önem verir. Hatta bir sözünde’’Bu zamanda çocuk terbiyesinin ebeveynlerden çok öğretmenlere verildiğini” ifade eder.

Evet Cenab-ı Allah ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Adem(A.S),yarattığında eşyanın isimlerini ilk olarak kendisi öğretmiştir. Sonra bütün peygamberleri milletlerine birer öğretmen olarak görevlendirmiştir.

Madem öğretmenlik böyle kutsal bir meslek o halde her öğretmen dersini en güzel şekilde anlatmalı, mesleğini en güzel şekilde icra etmelidir. Bir yandan müspet ilimleri öğretirken öbür yandan her öğrencinin kendisine, ailesine ve vatanına faydalı bir fert olması için gayret içinde olmalıdır.

Ümit ederiz ki; bu milletin bağrından çıkan öğretmenler madde ile manayı birleştirerek bu aziz milleti tekrar o şeametli eski günlerine getirir…

Kaynak: Tefekkür Dergisi, Sayı:9

İngiliz Öğretmen Müslüman Oldu

İngiliz Daily Mail gazetesinin sitesinde dün, günün en çok okunan haberi iki çocuk annesi İngiliz stajyer öğretmenin 4 hafta önce Müslüman olduğunu anlatan haberiydi.

Daily Mail gazetesine konuşan Heahter, İslam’ın eski sığ yaşamında bulamadığı gerçek sevgiyi ve mutluluğu getirdiğini söyleyerek “İnsanlar bana baskı uygulandığını düşünüyor, arkadaşlarım bunun da geçici heveslerimden biri olduğunu düşünüyor.

Fakat ben güçlü, kendine güvenen özgür bir kadınım. Müslüman olması ihtimal dışı olan insanlardan biri olduğumu biliyorum. Bu durum beni de şaşırtıyor. Fakat bunu sevgi ve mutluluk için yaptım, hayatım tamamen değişti” dedi.

Haber 7

Üç Tür İdareci Tipi ve Kabul Dili

Yap-Boz deneme tahtasına dönen Milli Eğitim camiasında, eskiden torpil ve Dayının gücüyle yapılan yönetici atamaları, şimdilerde kağıt üzerindeki sınavlarla yapılmaya başlandı. Gerçekçi Yöneticilik ve idarecilik kriterlerine bakılmaksızın yapılan bu atamalar neticesinde; ezberi kuvvetli, insanlar arası ilişkileri sağlıklı olmayan, kendilerini bile idare etmekten aciz idareciler türemeye başladı.

Böylelikle bizim payımıza da, bu yazıyı kaleme alarak, böylesi toplumsal bir yarayı analiz etmek ve sorunun asıl kaynağını teşkil eden idareci ve yöneticilerimize tavsiyelerde bulunmak düştü.

……….

Önce iletişim…

Çoğu insanlarda mükemmellik saplantısı vardır. Kendileri mükemmel olmadıkları halde, idarelerindeki ve sorumluluklarındaki insanların her konuda mükemmel olmalarını isterler.

İnsan 100 kapılı bir saraya benzer. 99’u kapalı olsa, bir tanesi açık olsa; o saraya girilemeyeceği söylenemez.

Her insanın onu kazanacak bir tarafı vardır. Yeter ki sağlıklı bir iletişim kursun.

İnsanları sorunların bir parçası olarak görürsek; sorun olur. Çözümün bir parçası olarak düşünürsek sorunların çözümünde o insanları da kendi safımıza almış oluruz.

Bir çocuk ne kadar serseride olsa anne ve baba; çocuklarından sevgi ve şefkatlerini esirgeyemezler.

Bir baba ne kadar haksız da olsa, çocuk babasına karşı saygısızlık yapamaz.

Bütün bu genel geçer kaidelere binaen, İdareci ve Yöneticilerin sahip olması ve uygulamada yaşaması gereken, görevlerinden kaynaklanan bazı vasıfları şöylece özetleyebiliriz:

Öğretmenlerini, evvela birer insan oldukları için olduğu gibi kabul etmek.

Raiyetinde(emri altında), muhalifiyle taraftarıyla bütün personelini kucaklamak zorundadır. Onları riayetinden hariç göremez onları dışlayamaz.

Emri altındaki personellerine, bilerek veya bilmeyerek yaptıkları hatalarından dolayı kin ve nefret beslemek suretiyle dışlayıp cezalandırarak, sevgi ve şefkatini esirgeyemez.

Öğüt vermek, çözüm ve öneri getirmek.

Nasıl yapacağını göstermek, her fırsatta mantıklı düşünceler önermek.

Sorunları gerçekçi yaklaşımlarla Yorumlamak, analiz etmek ve teşhis koymak.

Güven vermek, ümitlendirmek ve cesaretlendirmek.

……….

Kabul dili ve üç tür idareci…

Yapılan araştırmalar, edindiğimiz tecrübeler ve yaptığımız gözlemler neticesinde eğitime bakış açıları, insani ilişkileri ve yöneticilik uygulamalarına göre üç tür idareci tipi vardır.

1.Kazananlar(..!)

Bu gruptaki idareciler; sorumluluklarındaki insanlar üzerinde güç ve otoritelerini kullanarak her konuda haklı olduklarını savunurlar.

Kurallar ve sınırlar koymaya, kısıtlamaya, emir vermeye alışıktırlar. İdarelerindeki insanlarında bunlara uymak zorunda olduklarına inanırlar.

Uymadıklarında ise; sevgi ve şefkatlerini esirgeyerek, baskı yaparak, haklarını kısıtlayarak, ceza vererek onları hizaya getirmeye çalışırlar.

Aralarında bir anlaşmazlık ve çatışma çıktığında ise daima kazanan taraf kendileri olacak şekilde çözüm üretirler.

Tutum ve davranışlarını savunurken şöyle derler; “Eğitim sisteminin bozuk işlemesinin ve çocukların bu kadar kötü hale gelmesinin tek sebebi öğretmenlerdir.”

Eğitim-öğretim faaliyetlerini idare ederken suçlayıcı ve korkutucu bir yaklaşım içindedirler. “Derse geç gelirsen, sarı zarfı alırsın.”

Böylesine korkuya ve olumsuz bakışa dayalı bir eğitim öğretim ortamında, öğretmenlerin ve de dolayısıyla öğrencilerin korkak, endişeli ve kendilerine güvensiz olmaları gayet normaldir.

2.Kaybedenler

Bu gruptaki idareciler, öğretmenlerin her istediğini yerine getirir.

Gereğinden fazla özgürlük vardır. Sınır ve kural koymaktan kaçınırlar.

Bunu yaparken de baskıcı ve otoriter eğitimin ruh sağlığına aykırı olduğunu düşünerek, sorumsuz, sorumluluktan kaçan bir idareci portresi çizer ve dengeyi kaybederler.

3.Arada Kalanlar

Bu gruptaki idareciler “otoriterlik” ve “serbestlik” yöntemlerinden hangisini uygulayacaklarına karar veremez, duruma göre sert veya yumuşak davranışlar arasında gidip gelerek; insanlara güven vermemekle birlikte, her an ne yapacağı belli olmayan, dengesiz bir idareci portresi çizerler.

***

Yukarıda bahsettiğimiz bu üç tür eğitim yaklaşımında da; idareciler, sorumluluklarındaki insanları eğitirken, iletişim kurarken; hatalı tutum ve davranış sergiledikleri için, niyet ve beklentilerinin tam tersi sonuç almaktadırlar ve almaya devam edeceklerdir.

Kabul Dili

Etkili ve yararlı bir eğitim ortamının oluşturulması, sağlıklı bir iletişim zeminin meydana getirilmesi için; sahip olunması gereken en önemli becerilerden biri “Kabul Dili”dir.

Personelimizi olduğu gibi kabul etmek, bize bir şey anlattığı sırada akıl vermeden, yargılamadan, eleştirmeden, dikkatlice dinlemek ve onu dinlediğimizi söz ve davranışlarımızla geri dönütler vermek suretiyle belli etmek; personel ile olan ilişkilerimizin olumlu bir sürece girmesi açısından önem kabul dilini kullanmakla mümkündür.

İnsanların olduğu gibi kabul edilmesi çok önemlidir. Her hangi bir ilişkide kabul edilen Personel; kişiliğini ve kabiliyetlerini olumlu yönde geliştirme fırsatı bulur.

Öğretmen etkin bir şekilde dinlenerek kabul edildiğinde, en başta yapıcı ve olumlu bir havada nasıl konuşulacağını öğrenirler.

Kabul dili sayesinde Personel kendini iyi hisseder. Konuşmaya cesaret eder, duygularını daha rahat açıklar ve en önemlisi kendilerine olan güvenleri artar.

Kabul Sözlük” yada “hayır” dili kullanıldığı zaman, personelde yetersizlik ve suçluluk hissi uyanır. Duygularını açıkça dile getiremezler ve bunun sonucunda sosyal hobi oluşur.

Unutulmamalıdır ki, gerçek sevginin gereği de, personelleri olduğu gibi kabul etmektir.

Kabul dilinin en önemli boyutlarından biri, paylaşmaktır. İnsanı mutlu eden, dertlerini azaltan, varlığından mutluluk duyuran paylaşma eylemi, karşımızdakini öncelikli kabul etmekten geçer.

Hiç düşündünüz mü, neden bazı insanlarla beraber olmak bize sıkıntı verir. Çünkü onlarla paylaşacak fazla hiçbir şeyimiz yoktur da ondan.

Herhangi birisinin tipimizi, davranışlarımızı ve görüşlerimizi beğenmediğini, yani bizi olduğumuz gibi kabul etmediğini hissettiğimiz zaman, onunla birlikte olmayı, birlikte çalışmayı haliyle istemeyiz.

Neden bazı insanlarla beraber olmaktan zevk alırız? Neden çekinmeyerek onlara sırrımızı açabilir, içimizi dökebiliriz.

Çünkü; bizi olduğumuz gibi kabul eder, değiştirmeye çalışmazlar. İyi bir dinleyicidirler. Bizi dinlerken akıl vermeye kalkmaz, eleştirmez, suçlamazlar. Onlarla konuştuktan sonra kendimizi rahatlamış hissederiz.

Peki Yanlış davranışlar kabul edilmeli mi?

Bütün bu anlatılanlardan sonra akla şöyle bir soru gelebilir. “Öğretmenlerin yanlış davranışları karşısında ne yapacağız? Bu davranışlarını da olduğu gibi kabul etmek mi gerekir?”

İnsanlar; toplum içinde yeni bir rol üstlenip, statütüsünden kaynaklı makamı yükselince, nedense her şeyden önce “insan” olduklarını unutarak tuhaflaşırlar.

Bu tuhaflaşmayı, bulundukları makamın getirdiği bir sorumluluk zannederler. Her insan gibi duygularının, kusurlarının ve yaratılıştan gelen kişisel eksiklikleri olabileceğini unuturlar.

İyi bir idareci olmak için kızgınlıklarını, hatalarını, bilgisizliklerini gizleme gereği duyarlar. Personellerine iyi örnek olmak için kendilerini daima tutarlı olmak ve hep iyi şeyler yapmak zorunda hissederler.

İdarecilerimizin iyi niyet damgası taşıyan bu alkışlamaya değer davranışları; ne yazık ki personeller üzerinde çok az etki yapar. Çünkü personel her şeyden önce insan olarak iyi bir gözlemcidirler. Hep iyi ve kusursuz görünmek için müdürlerinin kendilerini ne kadar zorladıklarını fark ederler.

Gerçek olan şudur ki; Öğretmenler, amirlerini insan olarak istiyorlar, melek olarak değil veya başlarında kin kusan bir zebani olarak hiç değil… Hatasıyla, sevabıyla amirlerini oldukları gibi görmek istiyorlar. Davranışlarında şefkatli olmalıdır, çünkü hiç kimse mükemmel değildir. İnsan bazen sinirlerine hâkim olamaz, gereğinden fazla sert davranabilir, hatta kin dahi duyabilir.

Burada kritik olan nokta, personelimize davranışımızın gerekçesini açıklayıp, açıklayamadığınızdır. Eğer davranışımız gerekçesini nazikâne, nezihine ve kavli leyine(yumuşak ve tatlı bir dille) açıklarsak, personelimiz bize anlayış gösterecek ve böylelikle duyguları incitmeyecektir.

Hem de o personelinizin aynı hatayı yapma olasılığı kalmamakla birlikte, onu da kazanmış oluruz.

Her eve kapısından girilir. Her evin bir de kapısı vardır ve her evin bir kilidi vardır.

Müdür; Eğitim öğretim ortamında, öğretmenler arasındaki koordineyi sağlar.

Bütün personellerine sevgi ve şefkat konusunda eşit mesafe dedir.

Hiçbir öğretmenini kendi riayetinden hariç düşünemez, dışlayamaz.

Zira Maneviyattan yoksun bir eğitim sisteminin meyvesi olan başta öğretmenlerimizin ve diğer personellerin her şeyde önce manevi bir motivasyona ihtiyaçları vardır.

Hasan Tayfur