Etiket arşivi: psikoloji

Hiç adam yok mu piyasada?

Hiç adam yok mu piyasada?

Toplum hayatından bahsedebilmek için insandan bahsetmek gereklidir. Toplumsal hayatın temel öğesi insandır. İnsan ve insanlık tarihinde her hadise insanı maddi ve manevi olarak etkilemektedir. İnsanın istidat ve kabiliyetlerine bakıldığında farklı fıtratlar ve anlayışlar karşımıza çıkmaktadır.

Manevi hizmetlerde, siyasette, gündelik hayatın içinde çok defa karşılaşırız “o adam sıkıntılı, o da adam mı” vb lafı güzaflarla. Her insanın farklı mizaç ve efkarı olması sebebiyle kendisi gibi düşünmeyen kimse/stk’ler hakkında çok çabuk karalama ve tahkir yoluna gidilmektedir.

“Sen, mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit; “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat, yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur…

Adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et; onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine adavet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için, mü’minlere adavet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et. Evet, nasılki muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır…”[1]

Kendi bilgisinin mutlak doğruluğuna inanan insan, “benim bilgim, düşüncem ve harekatım tek yoldur” gibi anlayış hem insanın özel hayatında hem de toplum hayatında güvensizlik, öfke, kin, kırgınlık ve bunların ortak neticesi olarak yalnızlık kaçınılmaz sonuçtur.

Kimsenin kimseyi (kendisi gibi düşünmeyeler hariç) beğenmediği ve toplumda/piyasada hiç adamın olmadığı ileri sürülen bir zaman dilimini yudumluyoruz. Kendimiz gibi düşünen insanların yalanlarını avuç avuç içerken, bizim gibi düşünmeyen kimselerin doğrularına müstağni kalıp yok gibi tutum sergilemekteyiz. Halbuki doğru her yerde doğrudur. Altın çamura düşmekle değer kaybetmez, malum. Böyle bir ortamda bir kısım insanlar diğer kısmı, diğer kısımlar başka kısmı tezyif, tekfir, tecrid ederek toplumda/piyasada hiç adam/insan yok gibi bir mana veriyor. Bu zamana kadar bunu çok gördüm. Aynı stk içinde farklı hizmet dallarında içinde aktif hizmet edenler “Haa o mu evet, ama o çok sakat birisi, bırak onu” vb gibi çok defa duydum, duymaktayım ve duyacağım da.

Neden mi? İşte 4 temel sebebi şunlar;

1- Adavete muhabbet.

2- Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

3- Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.

4- Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.”[2]

İnsanlar, hakikatten, lübden, manadan, enfüsten uzaklaştıkça zahirle alakadar olur ve enfüsü terk etmesi sebebiyle muhabbet yerine adavet sahibi olur. Kendisince bahaneler, sebepler türeterek adavete muhabbet destanı yazar bir hale gelir.

Mezkur sebepler müvacehesinde hassaten ehl-i imanla hangi hususlarda ittifak edeceğini bilmez bir hale gelir ve sadece kendisi gibi düşünenlere muhabbet besler.

Kendi efkar ve efalinin mutlak ve kesin doğru olduğunu düşünmesi sebebiyle ben merkezli hareket tarzını ortaya çıkartarak başkalarına istibdat uygular. İstibadın en beteri, şirredi de manevi istibdattır. Manevi müstebidler ise, “istibdad-ı manevîleri altında eziyorlar.”[3]

“Bu sırra binaen pek çok adam meyl-ül ağalık ve meyl-ül âmiriyet ve meyl-üt tefevvuk ile mütehakkim geçinmek istediğinden, ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lütfu terkedip kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebr ve ta’nif eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder.[4]

Piyasada adamın olmamasının sebeplerinden birisi de her şeyi kendi menfaatine göre değerlendirmesidir insanın. Aslında çok adam var piyasada/toplumda ama kendi değer ölçülerine uymayanı insanın tezyif etmesi, başka taraflarında aynı şekilde tezyifi sebebiyle o onun aleyhine bu onun aleyhine çalışması sebebiyle hiç kimse yok gibi bir algı yönetimi yapılıyor ve manevi sahalarda hizmet iddia edenler kendi ayaklarına sıkıyorlar. Bade harabil basra bu dediğimi anlayacaklardır.

İhlas ve Uhuvvet Risalelerini adeta yalamış yutmuş insanların farklı gruplarda hizmet eden ağabey ve kardeşleriyle hatta kendi grubunda farklı düşünenlerle bile aynı yerde diz kırıp oturamaması çay içememesi bu vb. sebeplerdendir.

Çare-i necat:

-Adavete muhabbetten vazgeçilmeli.

-Ehl-i iman ile muhabbet vesilelerini öğrenmeli ve ortak paydayı genişletmenin yolları öğrenilmeli, araştırılmalı.

-Ben bilirim tarzında ki düşünce ve hareketlerden sakınılmalı, kaçınılmalı.

-Şahsi kemalat ve menfaat yerine toplumsal menfaatler göz önüne alınarak hareket edilmeli. Bu sayede hem müstakim insanlar çoğalır hem de toplumdaki manevi seviye yükselir.

“Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Ya Erhamerrâhimîn meded! Bizi muhafaza eyle, bizi cinn ve insî şeytanların şerrinden kurtar, kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur.” diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar.

Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! Bana yardım ediniz. Mes’elemiz çok naziktir.”[5]

Bahtiyar o kimsedir ki, hakkı hak bilir ve intisap eder, batılı batıl bilip içtinab eder. Hak ve hakikatı hasmının elinde de görse taktir eder hakikati ketmetmez, taktir eder.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

 

1)Hizmet Rehberi (90)
2)Hutbe-i Şamiye (20)
3)Hutbe-i Şamiye (88)
4)Muhakemat (53)
5)Şualar (498)

 

Kaynak: RisaleHaber

 

www.NurNet.org

Akıştaki İnsan-2

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: Risale Haber 

Yazarım tüm yazıları için tıklayınız 

 

www.NurNet.Org

İçimdeki Çığlık

İçimdeki çığlık

Tarih boyunca insan üzerine sayısız yazı, makale, video yapıldığını tahmin etmek zor değildir. Bu etkinlikler neticesinde insanlar ya ileri ya geri gitmiş veya olduğu yerde saymıştır.

Tarih içerisinde tarihe damgasını vuran insanlar gelmiş ve bu insanlar eserleriyle topluma yön vermiştir. Bazı insanları istikamete bazısını da gayr-ı müstakim yollara sevk etmiştir.

Tarihin hem öznesi hem de nesnesi insandır. Bu sebeple insan her şeyden etkilenen bir varlıktır. Dünyaya gelişin gayesini aramak ve bulmak her insanın kafasındaki soru işaretidir.

“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor.” (Mesnevi-i Nuriye 249)

Bu arayışın farkına varanlar sorgulamaya başlar çevrelerini. Asırlar boyunca beşeriyet içerisinde ilahi ve beşeri olarak bu arayışa cevap vermek gayretinde olan kimseler çıkmıştır. İlahi yolu Enbiyalar, Resuller ve veliler, beşeri yolu da filozoflar tutmuştur.

Son döneme gelindiğinde genelde insanlık, özelde Türk-İslam medeniyeti buhran içerisine girmiştir. Yüzünü şarka dönüp geri adımlarla garba yürümek milli ve manevi değerlerden göz göre göre uzaklaşmak ve zaman itibariyle iflasın eşiğinde olup şimdi iflas etmiş olan garb kültürüne yaklaşmak kalp ve beden arasına sıkışmak ve bu sıkışmanın neticesinde manevi bir buhran tezahür etti.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.Org

Akıştaki insan

Hayat, akıp giden bir ırmak, çağlayan bir şelaledir. Bu akıntı içerisinde her insanın bir yeri ve zamanı vardır. Bu akışta kimi zaman debi ve drenajın azaldığı kimi zaman da haddini aştığı aşikardır.

Zamanla öyle hadiseler yaşarız ki hem kendimiz hem de çevremizdekiler ve hadise içinde olan kimselerin havsalası almaz. Kimi zaman da kör gibi hareket ederiz. Yani bu hayat akışında mutlak bir hüküm sahibinin izni ve tasarrufuyla hareket ettiğimizi anlıyoruz. Akışta sıkıntı ve sevinç birbirini takip eder. Ama bu takip farklılıklar arz eder.

Sıkıntıların peş peşe gelmesi de sevincin devam etmesinin temel sebebi bunları peş peşe koyarak marifetullah ve muhabbetullah mertebelerinde terakki etmek içindir. Yani peş peşe gelenleri üst üste koyup basamak yaparak insanın yaratılış gayesinde ilerlemesidir.

Marifetullah ve muhabbetullah tarikinde terakki etmenin yolu ise, iz’an-ı akli ve kalbi kapılarından geçerek oluyor. Bu yolun sonunda ise, feraset, basiret, dirayet, kemalat sahibi olma ihtimali pek kuvvetlidir. Mutlaka olacak değil ama ekseriyetle bu kazanımlar, ihsan-ı ilahi ile oluyor.

Bu sebeple peş peşe gelen şeyleri fıtrata uygun olarak değerlendirmek gereklidir.

Bu akış ya selametle veya hüsranla devam edip son bulacaktır.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak:RisaleHaber

Yazarım tüm yazıları için tıklayınız

www.NurNet.Org

Hırçınlaşmış ruhlarımız ve Risale-i Nur hizmetimiz

Hırçınlaşmış ruhlarımız ve Risale-i Nur hizmetimiz

 

Okunan manaları hazmetmek, sürekli okumak, dikkat ve tefekkür ile okumak ile olur.

Hizmet eden kardeşini hazmetmek, bu da hakiki manada hizmet düsturları ve bu düsturların temelini teşkil eden Yirmi ve Yirmi Birinci Lem’aları hazmetmek ve hizmette tatbik etmekle mümkündür.

“Hazm olmayan ilim telkin edilmemeli.”[1] Yani insan tam olarak anlamadığı, hazm edemediği şeyleri ne tatbik ne de başkasına tebliğ etmemeli. Veya yapmadığı şeyleri başkasına yapmış gibi anlatmamalı. Ta ki sözleri tesir etsin. Yapılmayan şeyleri yani kendisinde olmayan, yapmadığı, terk ettiği şeyleri insanın telkin etmesi sakıncalıdır.

Okunan eserlerin çeşitli metodlarla hazmedilmesi daha kolaydır. Çünkü “Temasülse, tezadın mühim bir sebebidir.”[2] Birbirine eşit olan kimseler arasında rekabet olur. Bu rekabet eğer müsbet ise, müsabaka ismini alır. Menfi tarzda olan rekabet varsa bu rekabet olur ve tenkis-i gayr ile kendi kemalini ortaya koyma yarışına girer ki bu da Risale-i Nur hizmetinde istenmeyen bir tavırdır.

İnsanın, abisinde, şeyhinde, hocasında, üstadında fâni olması çok kolaydır. Çünkü biliyor ki kendisinden kat be kat rüçhaniyet/üstünlük söz konusudur. Ama insan emsali olan birisinde fâni olması çok suubetlidir. Çünkü meziyet olarak kendisiyle emsal olduğu için kendisinden üstün göreceği bir şey yok ki onda erisin. Ya yaş veya iştigal olarak bir farklılık olur ki bu da pek geçerli bir sebep değildir.

Mataryalizm, fikri olarak karşımızda şu anda yok; ama lehviyat ve hevesat suretinde dünyevi yaşam ve neticesinde çıkan hedonizm ve narsizm olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani enaniyeti zirveye götürerek insan kendisini dünyada en üstün varlık olarak görmeye ve kendisinden başka herkesi aşağı seviyesine indiriyor.

Akıl ve fikri ön plana alarak önce insanlara yaklaşıp sonra da akıl ve fikri his ve heves ile köreltip lehviyat ve hevasatın hücuma açık hedef ederek insanları hırçınlaştırıyor. İşlenen günahlar insanları hırçınlaştırıp kendisi gibi olmayan veya kendi hedefine çıkmayan, işine yaramayan her şeyi abes görme meyline giderek diğergamlık olan hamiyeti de devre dışı bırakıyor. Hâl böyle olunca da hizmette hizmet arkadaşımızı hazm edememek de bundandır. Buna da çeşitli bahaneler bulmak kolaydır. Meşrebi bozuk, izahlı okuyor, düz okuyor, bağnaz, geçimsiz vb bahanelerle kendisini haklı gösterir.

İhlas Risalelerini on beş günde bir okunması telkini de bundandır. Hatta üç günde bir okunması da kitaba geçmemiş rivayet içindedir. Beraber kaliteli zaman geçirerek insan, hizmet arkadaşını hazmedebilir. Kalitesiz zaman geçirmek ise yaklaşmaya değil, uzaklaşmaya yani tesanüte değil tenakuza sebeptir.

Rabbim diğergamlık ile hizmet arkadaşlarımızı hazm etmeyi nasip eylesin, inşallah.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Sözler (706)
[2] Sözler (726)

Kaynak:RisaleHaber

www.NurNet.org