Etiket arşivi: rahman

Siz Hiç “SMS” ve “MMS” Alıyor musunuz?

2015 yılında Türkiye’de Cep telefonu kullanıcısı sayısı 72 milyona yaklaşmış. Bu oran neredeyse Türkiye nüfusuna yakın. Cep telefonlarının bir hizmeti de SMS denilen kısa mesaj hizmeti vermek. Ve yine Türkiye’de 2013 yılında yıllık SMS sayısı 177 milyon 629 bin adet olmuş.

Cep telefonlarımıza gelen mesaj, bir ses ile kendini belli eder ve hemen merakla herkes mesajını açar ve okur. Bize yalnızca cep telefonundan mı mesajlar gelir? Tabiatta çevremizdeki varlıklardan mesajlar gelmez mi?

Mesela baharda açmış renk renk desenli çiçekler, çeşit çeşit hoş kokular, lezzetli tatlı meyveler kimin için? Onları kim görüyor, kokluyor ve yiyor? İnsanlardan başka onları gören, koklayan, yiyen, lezzet alan ve düşünebilen başka varlık var mı ki? Bu varlıkların dilleriyle size gönderilen mesajlar yok mudur? Bizim sanatkârımız her şeyi en güzel, süslü ve farklı renklerle yaratan, “Mücemmil, Müzeyyin ve Mülevvin” bir sanatkardır diye bir mesaj almıyor musunuz?

İnsanlara tabiattaki varlıklar eliyle sonsuz cömertlikle her şeyin ikramı, nimetlerin bolca verilmesi, bağış ve iyiliklerde bulunulması ve yediğimiz bütün gıdaların bir yaratanı olması gerçeğini,  “Kerîm, Mün’im, Muhsin ve Rezzak ” bir Allah’dan bize gelen mesajlar olarak algılayabiliyor muyuz?

Şarküteriden tadarak aldığımız peynir ve zeytinin, manavdan veya pazardan aldığımız meyve veya sebzelerin; onları soframızda yerken aldığımız lezzetle beraber bizlere, “ Sizlerin sofranıza bunları koyan zat, sizleri çok seven Rahman ve Rahim olan Allah’dır” mesajını onların dilinden duyabiliyor muyuz?

Yavrularını şefkatle besleyen bir hayvan gördüğümüzde, bize bir mesaj vermiyor mu? Aklımıza hemen kendi annenmi gelip bizim için yaptığı fedakârlıkları düşündürmüyor muyuz? Annelerdeki bu şefkatin “Yarattıklarına karşı pek merhametli ve şefkatli olan Rahim bir Allah’ dan den gelen  yansımalar olduğu mesajını alabiliyor muyuz?

İçimizdeki doğuştan gelen “Sevgi ve Aşk duygusu” nun bize “Vedud” olan bir Allah’dan gelen bir yansıma olduğunu düşünebiliyor muyuz?

Her sonbaharda yaprakların dökülüşü, ağaçların çırılçıplak kalışı, birçok canlının, sineğin ve böceğin ölüşü, kışın karlar altında her şeyin örtülmesi “El –mevtü Hakkun”, ölüm hakdır ve “ El Mümit”, ölümü veren O’dur, mesajını bizlere vermiyor mu?

Çok sevdiğimiz varlıklardan ayrılıp kabristana onları defnettiğimiz de; oradaki kabirlerden hep bir ağızdan işitilen ”Ya Baki entel Baki “, baki ve ebedi olan, ancak Allah’dır, toplu mesajlarını okuyabiliyor muyuz?

Her sene ilkbaharda ölü tabiatın birden yeşermesi, ağaçların yaprak vermesi, çiçek açması ve meyve vermesi “Ya Hayy”, hayatta olan yalnız O’dur, mesajını bizlere yaşamımız boyunca vermiyor mu?

Cep telefonumuza bir mesaj geldiğinde, merakla hemen okumak için ekrana bakan bizler, kendi bedenimizde, çevremizde ve evrende görülen, 99 “Esma-ül Hüsna’nın” asırlardan beri, iç içe ve milyarlarca sayıda gönderilmiş ve halen de gönderilmekte olan mesajlarını okuyabiliyor muyuz?

Eğer bizler cep telefonlarında gelen mesajları okumak için gösterdiğimiz bu merak ve gayreti, kâinattaki varlıklardan gelen mesajları okumak için gösterirsek dünyadaki mutluluğu da ahiretteki mutluluğu da yakalamış olmaz mıyız?

Dr. Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

İnternet Çarşısı ve bizim seçtiklerimiz !..

Eve geldiğimde, aile efradı salonda oturmuşlar, sohbet ediyorlar. Torunlar da bilgisayarın koltuğuna (ikisi birden) oturmuş, çizgi film seyrediyorlar. Derken başka şeyler izlemeye başladılar!

Allah c.c. herkesinkini bağışlasın, benim üç torunum var.

Her birisi, birbirinden tatlı İlâhî ni’metler bunlar. Rabbim her isteyene nasip etsin. Yüce Rabbim “râzı olduğu şekilde terbiye etmemizi” de bizlere muvaffak eylesin.

İkiz erkekler 4 yaşındalar. Haftada bir veya iki defa bize geliyorlar.

Geçen gün kendi aralarında oynarken tartışmaya başladılar.

Birbirilerine sarf ettikleri kelimelere ve kurdukları cümlelere dikkat ettim. İnanınız ki sokaktaki çocukların, kavga sırasında söyledikleri sin’li kef’li kelimeler havada uçuşuyor.

Derhal müdahale ettim ve mürebbiye konumundaki ebeveynlerini, teyze ve anneannelerini çağırarak, bu çirkinliğin sebebinin izahını istedim.

Yemin billâh, evlerinde kesinlikle münakaşa olmadığını, hele hele böyle sözlerin asla söylenmediğini belirttiler. Ben kendilerine:

-“Bakınız olay ortada, bunlar bu pis sözleri mutlaka birilerinden öğrendiler. İlk aklıma gelen şudur. Siz bunları parka çıkarıyorsunuz yâ. Orada oyun oynayan diğer mahalle çocukları, herhalde kavga sırasında böyle pis sözler söylüyorlar. Bunlar da siz farkında değilken bunları öğreniyorlar, olabilir. Bundan sonra çok dikkat ediniz. Böyle bir şey duyduğunuz zaman derhal müdahale ediniz. Çocukları oradan uzaklaştırınız ve bu tür konuşmaların kötülüğünü, çirkinliğini ve vebalini onların anlayacakları lisanla mutlaka anlatınız…” Vb. gibi ikazlarda bulundum.

Aradan birkaç hafta daha geçti.

Eve geldiğimde, aile efradı salonda oturmuşlar, sohbet ediyorlar. Torunlar da bilgisayarın koltuğuna (ikisi birden) oturmuş, ÇİZGİ FİLM! seyrediyorlar.

-“Bizimkiler işin kolayını bulmuşlar, çocukları o parka çıkarmak yerine, evde çizgi film ile oyalıyorlar.” Diye düşünüyordum ki, çizgi filmdeki konuşmalar dikkatimi çekti. Çizgi filmdeki kahramanlar (!!!) , aynen, sokak serserilerinin kavgalarındaki sin’li kef’li, edepsizce konuşuyorlardı. Hemen kapattım ve ebeveynlerini çağırdım.

-“Gelin, bakın, görün, bu masum çocuklar, bu pis ve galiz küfürleri nereden öğreniyorlarmış. Ve utanın, utanın…” diye bağırdım.

Annesi, teyzesi ve anneannesi yemin billâh ederek, “biz onlara, TV’larda çıkan normal çizgi film açmıştık. Birkaç parodiyi de beraber izlemiştik. Gayet normal idi.” Gibi savunmalar yapıldı.

Sonra bu ciddi konu üzerinde kafa patlatmaya, araştırma ve denemeler yapmaya başladık. Bir de gördük ki; 5-10 dakikalık çizgi film bitince, çocuklar ekranın yanındaki yedeklere tıklıyorlar ve yeni bir çizgi film açıyorlar. Her tıklamada da ahlaksız parodilere farkına varılmadan sürükleniyorlar. Yani sizler de Kur’ân veya ilâhi dinlemeye başlasanız bile, yandaki yedek tercihlerin içine falan bayan ses sanatçısından ilâhi diye, sınırlara kaydırmalar başlıyor. O ilâhiyi merak edip açsanız, pop veya danslı tercihler eklenmeye başlıyor. Bu zoka, ahlâksız videolara kadar gidiyor. Nefsiniz meylettikçe, ahlâksızlık boyutu da sınır tanımaz oluyor…

Eeee, hizmette (!) sınır olmayınca, HEZîMET DE kaçınılmaz oluyor.

Yani kısacası: İnternette sınırsız bir hizmet de var, sınırsız bir ahlâksızlık da var!…

Hani, Nur terapilerde, nur sohbetlerinde KADER bahsi işlenirken, ASANSÖR MİSALİ veriliyor ya, işte aynen onun gibi bir durum var ortada. Yukarıdaki olay bana bu asansör misalini hatırlattı. Şöyle ki:

Şehir merkezinde, on katlı ve asansörlü modern bir bina düşününüz. Bu binanın her katında, ayrı ayrı, her türlü isteği karşılayacak donanımda hazırlıklar var.

Meselâ;

Birinci katta, kütüphane var. İkinci katta, üniversiteye hazırlık dershaneleri var.

Üçüncü katta, Çay ocağı, büfe, cafe, lokanta ve restoran gibi yerler var.

Dördüncü katta, cami, medrese, konferans ve seminer salonları gibi, bilim, eğitim ve ibadet yerleri var.

Beşinci katta, ticaretle ilgili fuar ve sergi salonları var.

Altıncı katta, sanat ve hobilerle ilgili akvaryum, kuş kafesleri sergileri bulunuyor.

Yedinci katta, yine sosyal ihtiyaçların karşılandığı yerler tanzim edilmiş.

Ve nihayet diğer katlarda, diskotek, kumarhane, meyhane ve isimlerini anmaya bile hayâ ettiğim bilmem ne hâneler bulunuyor.

Siz asansöre bindiğinizde, asansörün içindeki düğmelerden, üzerinde de her lisan ile belirlenmiş olanlardan hangisine basarsanız, sizi oraya çıkaracaktır.

Tercih sizin olduğu için, kazanç da veya SUÇ da sizin olacaktır.

Beni oraya asansör çıkardı, ben masumum, suç asansörün” gibi saçma sözlerle, asla asansörü suçlayamazsınız…

İşte bu misal ile “insana CÜZ’Î İRADE verilmiş olduğundan, neresi tercih ediliyor ise neticesi de (iyiyi veya kötüyü) tercih edene aittir. Kader asla suçlanamaz” tezi ispat ediliyor…

İnternet de; işte böyle bir teknolojidir. Büyük bir çarşıdır.

Rahmanın adamları da orada dükkânlar açmış, ŞEYTAN’IN adamları da orada dükkânlar açmışlar.

İnsanlar ise kesinlikle sınavdadırlar. Tercihlerine göre netice alacaklar.

Burada önemli olan, kesinlikle her konuda bilinçli, tedbirli ve kararlı olmaktır…

Küçük çocuklarımızı sokağa bıraktığımız zaman, nasıl ki gözümüzle, kulağımızla, kalbimizle ve bütün duygularımızla pürdikkat üzerine titriyorsak, bilgisayar başına bıraktığımız zaman da, aynen öyle pürdikkat üzerlerine titrememiz şarttır…

Aksi halde asansörün 8., 9. veya 10. kat düğmelerine basıp sefalet çukuruna düşebilirler.

Allah c.c. bizleri ve hepimizin yavrularını muhafaza eylesin…

Raif ÖZTÜRK

araifozturk@mynet.com

İmanın Şartları (Şiir)

İmanın şartlarından ilki ALLAH’A İMAN
Allah vardır ve birdir O’dur Rahim ve Rahman

Her eşyayı yaratan O’dur Rabbül Alemin
O’na inanmak ile ancak olunur mü’min

İmanın diğer rüknü MELEKLERE İMAN’dır
Meleklerse masum ve latif varlıklardandır

Allah’a muti olup emrinden hiç çıkmazlar
Verilen emri asla yarıda bırakmazlar

Diğer bir şartı ise İNDİRİLEN KİTAPLAR
Tevrat, Zebur ve İncil Kuran-ı Kerim bunlar

Bir de Peygamberlere yüz Suhuf gönderilmiş
Bunlarla insanlara doğru yol gösterilmiş

PEYGAMBERLERE İMAN imanın şartındandır
Onlar da birer insan ve emin kullardandır

Uyarmışlar insanı olmuşlar birer rehber
İlahi emirlerden getirmişlerdi haber

İmanın mühim rüknü AHİRETE İNANMAK
Ölümden sonra tekrar dirilerek canlanmak

Dünyada ekilenler orada biçilecek
Cennet – Cehennemlikler orada seçilecek

KADERE İMAN ise insana huzur verir
Tevekkül eden kişi hayat ona hoş gelir

Kadere iman eden kederden emin olur
Her iki dünyada da mesut bahtiyar olur

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org