Etiket arşivi: ramazan bayramı

Ramazan Bayramınız Mübarek Olsun!

Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı

Bayram bir sevinç ve neşe günüdür. Yüce duyguların coştuğu, sevgi ve saygı hislerinin mü’minler arasında alabildiğine canlandığı güzel günlerden biridir. O günde yardımlaşma ve kaynaşma son sınırına varır.

Bayram insanları kaynaştırıp biraraya getiren en güzel vesilelerden biridir. Öyle ki, bayramda şahlanan yardımlaşma ve hediyeleşme ruhu yalnızca hayatta olanlara bağlı kalmaz, dünyadan gidip kabirlerinde bir Fatiha bekleyenlere kadar uzanır. Onların bu dileğini yerine getirmek için mü’minler bayramda kabirleri ziyaret ederler; ruhlarına Kur’ân’lar, Fatihalar ve dualar okuyarak onları da sevindirirler.

Ramazan Bayramının mü’minler arasında ayrı bir yeri vardır. Çünkü Ramazan Bayramı, hergün tutulan orucun iftar vaktindeki sevinci gibi, tutulan bir aylık orucun toplu bir iftar sevincini ifade eder. Bir ay gibi uzun bir süreyle, özellikle Ramazan’ın yaz mevsimine denk geldiğinde sıcak günlerde nefislerine oruç tutturan mü’minler, sabır imtihanını vererek manevi sorumluluktan kurtulmanın sevincini Ramazan Bayramında yaşama imkânına kavuşurlar.

Ramazan ve Kurban bayramları Hicretin 2. yılından ıtibaren kutlanmaya başlanmıştır. Ramazan orucu da ilk defa bu yıl farz kılınmış, bu ayı oruçla geçiren mü’minler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama Ramazan Bayramı denmiştir.

Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır“(1) mealindeki hadise dayanarak Ramazan ve Kurban bayramları bayram namazlarının kılınmasıyla başlar.

Hz. Peygamber, “Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir“(2) buyurmuştur.

Ramazan Bayramı da bu manada bir gün olarak kabul etmiş ve bu bayramı Ramazan orucunun iftar günü olarak nitelendirmiştir.(3) Bu sır içindir ki, Ramazan ve Kurban Bayramlarında oruç tutmak haram kılınmıştır. Bir gün önce oruç bozmak haramken, bir gün sonra oruç tutmanın haram olması, mü’minlerin düşünce ve duygu dünyasında nimetlerin gerçek Sahibini hatırlatan en etkili bir sebeptir.

Herkes bir gün önce kimin emrine uyarak oruç tutuyorsa, bugün de O’nun rızasına uyarak orucunu açar. Ve Onun gerçek nimet Sahibi olduğunu hakkıyla idrak ederek, gerçek bir şükre yol bulur.

Bayram bir aylık orucun toplu bir iftarı olduğu için, günlük iftarların sünnet türünden âdabı bayramda da yerine getirilir. Nitekim orucunu tatlı bir şeyle açmayı adet edinen Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Ramazan Bayramına da tatlı yiyerek başlarlardı. Bayram sabahında hurma gibi bir tatlı ile bir aylık oruçlarını açmadan evlerinden ayrılmazlardı. (4)

Her vesile ile bizleri ibadete ve ahiret amellerine teşvik buyuran Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, yılın iki bayram gecesinde kalkıp ibadet etmeyi tavsiye ederlerdi. Bu gecelerde uyanık bulunmanın, kalbin uyanıklığına vesile olduğunu bildirirlerdi. Bunu bir hadis-i şeriflerinde şöyle ifade etmişlerdi:

Sevabını Allah’tan umarak iki bayram gecesinde kalkıp ibadet eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.” (5)

Bayramlar saadet asrında da bambaşka bir hava ve neş’e içinde yaşanırdı. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bayram sabahında namazgaha çıkardı. Peygamber hanımlarının da, diğer hanımlar ve kızlarla birlikte namazgaha çıkması istenirdi. Kadınlar cemaatin arka tarafında yer alırlardı.(6) Kılınan bayram namazından sonra Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam cemaate hitaben bir hutbe okuduğunu anlatan îbni Mes’ud (r.a.) devamla şöyle der:

“Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam üzerine şehadet ederim ki, o namazı hutbeden önce kıldı. Sonra hutbe okudu. Daha sonra kadınlara işittiremediğini düşünüp onların yanına geldi. Onlara hatırlatmalarda bulundu. Ve şu ayeti okudu: “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar Allah’a hiçbir şey ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında uydurdukları iftira ile gelmemek, iyi işlerde sana isyan etmemek konusunda biat etmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için af dile! Şüphesiz ki Allah, Gafûr ve Rahîm’dir.” Sonra:

– Bütün bunlar üzerine biat eder misiniz? diye sordu. İçlerinden biri:

– Evet Yâ Resûlallah! dedi. Allah Resûlü (a.s.m.):

– Sadaka verin! buyurarak onları zekât vermeye teşvik etti. Onu dinleyen hanımlar kulaklarındaki küpeleri, kollarındaki bilezikleri çıkarıp ne kadar yüzük gerdanlık varsa onları çıkardılar. Bilâl-i Habeşî elbisesini yere serdi:

– Anam babam size feda olsun bağışlarınızı getirin diye seslendi. Hanımlar bileziklerini, küpelerini, yüzüklerini Bilâl-i Habeşî’nin elbisesinin üzerine koymaya başladılar. Elbise takılarla doldu. Allah Resûlü (a.s.m.) bayram bittikten sonra orada durmayıp evine ailesinin yanına döndü.” (7)

Bu hadiseyi anlatan sahabilerden biri, “Kadınların bu verdikleri Ramazan Bayramı zekatı mı idî?” sualine şöyle cevap verdi: “Hayır, lakin o vakit verdikleri bir sadaka idi. Kadınlar yüzüklerini atıyor ve atıyorlardı.”(8)

Aynı olaya işaret eden Ebu Saidi’l-Hudri de (r.a.) bayram gününde en çok sadaka verenlerin kadınlar olduğunu anlatır.

Ramazan Bayramı, bağışlanmış olmanın bir sevinç işaretidir. Bu bağışlanma müjdesini insanlara melekler veriyor.

Sa’d bin Evs el-Ensârî anlatıyor: Resulullah Sallal-lahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur.

Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara dökülür ve şöyle seslenirler: “Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz gece ibadet etmekle emrolundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolundunuz, orucu tuttunuz ve Rabbinize itaat ediniz, mükâfatınızı alınız.

Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi şöyle seslenir:

Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize doğru yola ermiş olarak dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür. Bugün semâ âleminde mükâfat günü olarak ilan edilir.“(9)

Bayram günleri sevinç günleri olduğu için, bu sevincin açıkça gösterilmesine vesile olacak meşru oyun ve eğlencelere de müsaade edilmiştir. Bu hususta Müslim’de ayrı bir bab ayrılmış ve misaller verilmiştir. Bunlardan birinde Hazret-i Âişe (r.a.) şöyle anlatır:

“Bir grup Habeşli, bir bayram günü mızrak ve kalkanlarıyla gösteriler yaparken rakseder gibi oynuyorlardı. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam beni çağırdı. Başımı onun omuzuna dayadım. Bu vaziyette onların harp oyununa bakmaya başladık. Ta onlara bakmaktan ilk vaz geçen ben oluncaya kadar.”(10)

Ancak bayramdaki sevincin gaflete dönüşecek kadar taşkınlığa varmaması lazımdır. Eğlence meşru dairede olmalı ve günah unsurlarını taşımamalıdır. Esasen bayram Allah’ın bize verdiği İlahi bir ziyafettir. Bu bakımdan, bayram gününde en çok Allah’ı hatırlayıp şükretmeye ihtiyacımız vardır. Zaman şeridi içinde bayram yeni bir değişimin başı, bir dönüm noktası ve bir muhasebe vaktidir. Ömürden bir yılın daha geçip gittiğini, kabir alemine doğru bir adım daha yaklaşıldığını hatırlatan vesilelerden biridir.

Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istila edip gayr-i meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha (Allah’ı zikretmeye) ve şükre azim tergibat (büyük teşvikler) vardır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürür nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gafleti kaçırır.” (11)

Nitekim büyük cemaatler halinde kılınan bayram namazları esnasında getirilen tekbirler, gafletin giderilmesine ve şükür vazifesinin yerine getirilmesine en büyük bir vesiledir. Sadece bir ülke halkının değil, yeryüzünde sayısı milyarlara varan Müslümanların hep beraber aynı anda tekbir getirdiklerini hayal ettiğimizde, karşımıza çıkan muhteşem tablo, bayramlarımızı kâinat çapında bir manaya kavuşturur. O anda adeta yeryüzü tek bir ağız olur, tekbir getirip namaz kılar gibi bir hale bürünür. Misâl âleminde birleşen o seslerin bir anda yeryüzünden yükselişi, adeta muhteşem bir koro halinde dünyamızın göklere doğru tevhidi haykırmasıdır.

Bu muhteşem manaların yaşandığı bayram günlerinde küçük meselelerden çıkan kırgınlıkların, dargınlıkların ne önemi olabilir? Onun için bayramda her mü’minin kardeşleriyle kardeşlik sözleşmesini yenilemesi, kuvvetlendirmesi, fakirlerin yardımına koşması, çocuklarını sevindirmesi lazımdır ki, o manalar yaşanan hayata geçsin.

Bayramların asıl süsü ve zineti tekbirlerdir. Getirilen her tekbir ruh ve gönüllerde manevi coşkuyu ve heyecanı canlandırır. Kulu, Rabbinin azameti karşısında yüce duygulara taşır.

Ebû Hüreyre anlatıyor: Resulullah Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Bayramınızı tekbir getirmek suretiyle süsleyiniz.” (12)

Bayramlara sünnet çerçevesinde hazırlanmak bu âdeti de ibadet haline getirir, bu sevinç günlerini biri iman şuuru içinde geçirmeyi temin eder.

Bunun için sünnette yer aldığı gibi bayrama önceden hazırlanmak, temiz ve güzel elbiseleri giymek, gusletmek, misvak kullanmak veya dişleri fırçalamak, güzel kokular sürünmek, güler yüzlü olmak, namazdan önce Ramazan Bayramında hurma vb. tatlı bir şey yemek bugünlerimize ayrı bir mana kazandırır.

Asıl itibariyle fıtır sadakası olarak bildiğimiz fitre de bayram günü verilir. Ramazan ayı içinde verilmemişse fitrenin de o gün verilmesi gerekir. Zaten Ramazan Bayramının hadislerde geçen adı “ıydü’I-fıtr”, yani Fıtr Bayramı demektir. Yaratılışın gereği olan kulluk görevleri yapıldığı için bu adı almıştır.

Bayramların en güzel şekli tanısın tanımasın mü’minlerin tokalaşarak, kucaklaşarak birbirleriyle bayramlaşması, bayramlarını kutlaması ve tebrikleşmesidir. Saadet Asrında Sahabiler birbirleriyle “Bârekâllâhü lenâ ve leküm” diyerek bayramlaşılardı, yani “Allah bizden de, sizden de kabul etsin” dedikleri rivayet edilir. Bu tebrikleşme bizim dilimizde “Bayramınız mübarek olsun, bayramınızı kutlu olsun, hayırlı bayramlar” gibi sözlerle ifade edilir.

Mehmet Paksu

Kaynaklar

1) Buhârî, İdeyn: 3; Müslim, edâhi: 7.

2) Ebu Davud, Savm:50; Tirmizi, Savm:59; Nesai, Menasik:195.

3) îbni Mace, Sıyam: 32.

4) A.g.e., Sıyam: 49.

5) A.g.e., Sıyam: 67.

6) Müslim, Selatü’l-İdeyn: 11.

7) A. g .e., Salatü’l-İdeyn, 2.

8) A.g.e., Salatü’l-İdeyn, 3.

9) el-Tergîb ve’t-Terhîb Trc. 2:332.

10) Müslim, Salatü’l-İdeyn, 20.

11) Lem’alar, 230.

12) et-Tergîb ve’t-Terhîb Trc. 2:332.

Çocuklar için bayram ne anlama gelir?

Ramazan boyunca katıldığım programlarda genelde ilk soru “Çocuk için Ramazan ayı ne anlama gelir?” oldu. Bayramın yaklaştığı şu günlerde ise soru birazcık değişti: “Çocuk için bayram ne anlam taşır?”

Pedagojik olarak bakıldığında, çocuk açısından Ramazan ayı tek bir anlama gelmez. Çocuk için Ramazan ayının anlamı, yetişkinlerin bu aya verdiği değerdir. Çünkü çocukların inancı taklittir. O yüzden, yetişkin Ramazan’ı hangi derinlikte geçiriyorsa, çocuk için Ramazan o anlama gelir. Ve her çocuk için Ramazan farklı bir anlam taşır.

İşte Ramazan’ın son gününe girdik. Kimi aileler, teravihi, iftarı, sahuru, sadakası ve fitresi ile dolu dolu bir Ramazan ayı geçirdi. Böylesi bir yetişkinin yanındaki çocuk Ramazan’a işte bu güzellikte bir anlam yükledi. Bu çocuk, yarın kendisi de yetişkin olduğunda ona Ramazan bu derinlikte hisler uyandıracaktır.

Kimi evlerde ise Ramazan, yorgunluklar, tartışmalar ve gereksiz dedikodular arasında kayboldu gitti. O çevredeki çocuk için de Ramazan’ın anlamı bu oldu.

Çocuğa ne yaşatırsan, çocuk için o anlama gelir Ramazan.

Bayramlar da öyle… Çocuğa bayramı nasıl yaşatırsan, bayram, çocuk için o anlama gelir.

Hani şimdilerde “Ah o eski bayramlar!” diye iç çekişler duyuluyor ya… Aslında bu iç çekiş, bugünkü bayramların daha kıymetsiz olduğundan değil, eskilerin bayram gününe verdiği değerin, bugünkü ebeveynler tarafından verilmiyor olmasındandır.

Kendi çocukluğumdan hatırlarım, bayramda annem erken kalkar, kapı ve camları açardı. Günün daha ilk ışıkları ile tertemiz bir oksijen evimizin içinde kendini hissettirirdi. Ocağa koyduğu çayın, hazırladığı böreklerin kokusu yayılırdı evin içerisine. Babamın kısıkça açtığı radyodan bizlerin bilinçaltına duyurduğu bayram sabahı mesajları yatak keyfimize eşlik ederdi…

Bayram namazına gitme hazırlıkları, bayram sabahının en güzel telaşı idi. Yeni aldığımız bir elbiseyi kendine has kokusu ile giymenin mutluluğu, dışarıda henüz hiç giymediğimiz yepyeni ayakkabı ile evin içinde yürüme provaları çocuksu kalbime heyecan verirdi…

Ya sokaklar… Bayram sabahı sokaklar bir başkadır zaten.

Sabahın daha bu erken saatinde insanların oluk oluk camiye aktığını görürdü çocuk gözlerimiz. Evlerinin önünü süpüren kadınlar, sanki camiye giden yolların tek tek yol açıcıları gibiydi. Dualar, tekbirler ve cami hoparlöründen hocaefendinin sohbetlerine şahitlik ederdi kulaklarımız…

Camiler dolup taşardı. Sokakta namaz kılmak bayrama has güzelliklerdendi.

Namaz sonrası ise ayrı bir güzellik…

Namazını kılan, seccadesini toplayan, evin yolunu tutar…  Yolda karşılaştığı dostları ile bayramlaşır ve biraz sonra da kendi ailesi ile bayramlaşmanın, bir ay sonra ilk defa ailecek sabah kahvaltısını birlikte yapmanın heyecanı herkesin gözlerinden okunurdu.

Bayram namazı sonrası herkes evine kapanır… Aile içi bayramlaşmaların yaşandığı bu dakikalarda, sokaklar ölü sessizliğine bürünürdü. Az sonra herkes bayramlık elbiseleriyle dışarı çıkar, dost ve akrabalarla bayramlaşmaya giden insanların doldurduğu kalabalık sokaklara şahit olurduk.

Bayramda böylesi güzel bir atmosferin oluşması, “geçmiş günlere” değil, o güne anlam katan “insana” has bir özellik. Özlem duyulan şey de “geçmiş bayramlar” değil, o bayrama anlam katan “insan modeli”dir.

Dün insanlar evlerinden zahmet edip çıkmış, sokak sokak gezerek bayram ziyaretleri yapmış, yüz yüze görüşmenin ve bir tatlı ikramının keyfini yaşamışsa, bugünküler oturduğu koltuktan dahi kalkmadan sağa sola SMS göndererek bayramlaşmayı tercih ediyorsa, bu “Ah eski bayramlar!” ile ilgili değil, o kişinin bayrama yüklediği anlamla ilgili bir sorundur.

O yüzden geçmiş bayram nostaljisi yapmayı bir yana bırakıp çocuklara bu bayram hangi atmosfer yaşatılacağının ailecek planı yapılmalıdır…

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş

2011 Ramazan Ayı ve Ramazan Bayramı Ne Zaman?

2011 Ramazan Ayı ve Ramazan Bayramı Ne Zaman?

1 Ağustos 2011 Pazartesi, Ramazan ayının ilk günüdür,

29 Ağustos 2011 Pazartesi Arefe günüdür.

30 Ağustos 2011 Salı Ramazan Bayramı (1.Gün).

31 Ağustos 2011 Çarşamba Ramazan Bayramı (2.Gün).

1 Eylül 2011 Perşembe Ramazan Bayramı (3.Gün).

www.NurNet.org

Ramazan Ayı’nın Özelliklerinden Bazıları Nelerdir?

Ramazan ay’ına “on bir ayın sultanı” denilmiştir. Bu ayın özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Kur’an-ı Kerim’de ismi açık olarak geçen tek ay Ramazan ayıdır.

2- Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde indirilmiştir. Yüce Rabbimiz; “Ramazan ay’ı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve hakkı batıldan ayırmayı açıklayan Kur’an, bu ayda indirildi” (el-Bakara, 2/185) buyurmuştur.

3- Kur’an-ı Kerim’de, “bin aydan daha hayırlı” olduğu belirtilen Kadir gecesi bu ay içerisindedir.

4- Dinimizin beş temelinden biri olan oruç ibadeti bu ayda üzerimize farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; “Sizden kim bu aya yetirirse oruç tutsun” (el-Bakara, 2/185) buyurulur. Ramazan ay’ı girince şartlarını taşıyan kimselere oruç farz olur.

5- Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir.

6- Teravih namazı da bu ay’a mahsus ibadetlerimizdendir. Ebû Hüreyre (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.s)’in Ramazan hakkında şöyle buyurduğunu işittim: Kim inanarak ve sevabını umarak Allah rızası için teravih namazı kılarsa geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî, Teravih,I; ayrıca bk. Teravih).

7- İtikafa girmek: Ramazan ay’ının son on gününde itikafa girmek sünnettir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde daha çok ibadet ve taatta bulunurdu. Hz. Âişe validemizden şöyle rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.s) Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı” (Buhari, Kadr, V). Yine Hz. Âişe (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde vefatına kadar itikafa girdi. İrtihalinden sonra da zevceleri itikafa devam ettiler” (Buhari, İtikaf I).

8- Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i okumak, hayır ve hasenatta bulunmak: İbn Abbas (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.s) insanların en cömerdi idi. Onun bu cömertliği Ramazan ay’ı girip de kendisiyle Cebrail (a.s.) karşılaştığı zaman daha da artardı. Cebrail (a.s.) Ramazan ay’ı çıkıncaya kadar her gece Resulullah (s.a.s) ile buluşup, Resulullah (s.a.s) Kur’an’ı arzeder (okur) du. Resulullah (s.a.s) Cebrail (a.s) ile buluştuğunda insanlara rahmet getiren rüzgardan daha cömert, daha faydalı olurdu” (Buhari, Savm, 7).

www.sorularlaislamiyet.com