Etiket arşivi: Richard Dawkins

Ünlü Ateist Risale-i Nur’un Bir Cümlesini Yüzbinlere Duyurdu

Dawkins’in imani kanıtları eleştiren bir tweetini gören Risale Haber yazarı Oğuz Düzgün, Tabiat Risalesi İkinci Muhal’de geçen; “Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anâsır ve esbabıyla alâkadardır, belki bir hülâsasıdır” cümlesinin İngilizce çevirisini Dawkins’e gönderdi. Bu paylaşımı gören Richard Dawkins de Tabiat Risalesinden alınan bu cümleyi sayısı 1 milyon 230 bin civarında olan takipçileriyle paylaştı.

richard_dawkins_twitter

ŞAŞKINLIK İFADELERİ

Dawkins aynı anda binlerce ateist takipçisine ulaştırdığı bu tweetle aslında farkında olmadan bir iman hizmetine de vesile olmuş oldu. Yüzlerce Dawkins takipçisi ise Tabiat Risalesinden alınan bu ifadeler karşısında küfr-ü mutlaktan küfr-ü meşkuka düştüklerini ifade eden paylaşımlarda bulundular. Bu paylaşımdan etkilenen kimi takipçilerin “Bu bir bilimsel iddia mı, bir felsefi bakış açısı mı, bir görüş mü?”,“Doğru!”, “Amin diyebilir miyim?” şeklindeki tweetlerle şaşkınlıklarını ifade etmeleri dikkat çekti.

RİSALE-İ NUR’UN ETKİSİ

Kur’ân-ı Kerim’in hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur’dan alıntılanan bir tek cümlenin inkar fikrinin çağımızdaki en büyük temsilcisi olan Dawkins ve takipçileri üzerindeki bu tesiri Bediüzzaman Said Nursi‘nin Sözler adlı eserinde geçen ve terörü önlemenin ipuçlarını da barındıran şu ifadeleri hatırlattı:

“Mâdem Risâle-i Nur, bu mu’cize-i kübrânın elinde, bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş; vemuannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş; hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyâtı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda, hazîne-i Kur’âniyenin dellâllığını yapan ve ondan başka mehazı ve mercîi olmayan ve bir mu’cize-i mâneviyesi bulunan Risâle-i Nur, o vazifeyi tam yapıyor. Ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış ve dalâletin en sert kuvvetli kalesi olan tabiatı, Tabiat Risâlesi ile parça parça etmiş ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfâkında ve fennin en geniş perdelerinde, Asâ-yı Mûsâ’daki Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci, İkinci, Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp, nur-u tevhidi göstermiş.

Elbette, bize lâzım ve millete elzemdir ki: Şimdi resmen izin verilen din tedrisâtı için, hususi dershâneler açılmaya izin verilmesine binâen, Nur şâkirdleri, mümkün olduğu kadar, her yerde küçücük birer dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi, herkes kendi kendine bir derece istifade eder; fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. İmân hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, hem Mârifetullah, hem huzur, hem ibâdettir. Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşaallah Nur medreseleri beş on haftada aynı neticeyi temin edecek; ve yirmi senedir ediyor.

Hem hükümet, bu millet ve vatanın hayat-ı dünyeviyesine ve siyâsiyesine ve uhreviyesine pekçok faydası bulunan bu Kur’ân lemeâtlarına ve Kur’ân dellâlı olan Risâle-i Nur’a, değil ilişmek, belki tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffâret ve gelecek şiddetli belâlara ve anarşîliğe karşı bir set olabilsin.”

TABİAT RİSALESİNDEN PAYLAŞILAN CÜMLELER

Oğuz Düzgün’ün Dawkins ve takipçileriyle münazara ederken Tabiat Risalesinden İngilizce olarak alıntılayıp paylaştığı bölümler:

“Bir eczahanede, gâyet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir macun istenildi. Hem hayatdar harika bir tiryak onlardan yapılmak îcab etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayatdar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış.

Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun zîhayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizan ile alınmış gibi, ayrı ayrı mikdarda eczaları alınmış.

Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasiyle devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, “Bu fikri kabul etmem” diye kaçacaktır.”

“Bütün âsâr-ı medeniyetle tekmil ve tezyin edilmiş, hâli bir sahrâda kurulmuş, yapılmış bir saraya gayet vahşî bir adam girmiş, içine bakmış. Binlerle muntazam san’atlı eşyayı görmüş. Vahşetinden, ahmaklığından, ‘Hariçten kimse müdahale etmeyip, o saray içinde o eşyadan birisi o sarayı müştemilâtıyla beraber yapmıştır.’ diye taharrîye başlıyor.

Hangi şeye bakıyor, o vahşetli aklı dahi kabil görmüyor ki, o şey bunları yapsın. Sonra, o sarayın teşkilât programını ve mevcudat fihristesini ve idare kanunları içinde yazılı olan bir defteri görür. Çendan, elsiz ve gözsüz ve çekiçsiz olan o defter dahi, sair içindeki şeyler gibi, hiçbir kabiliyeti yoktur ki, o sarayı teşkil ve tezyin etsin.

Fakat muztar kalarak, bilmecburiye, eşya-yı âhare nisbeten, kavânîn-i ilmiyenin bir ünvanı olmak cihetiyle, o sarayın mecmuuna bu defteri münasebettar gördüğünden, ‘İşte bu defterdir ki, o sarayı teşkil, tanzim ve tezyin edip bu eşyayı yapmış, takmış, yerleştirmiş’ diyerek, vahşetini ahmakların, sarhoşların hezeyanına çevirmiş.”

İNGİLİZCESİ

The tiny body of a fly is connected with most of the elements and causes in the universe; indeed, it is a summary of them.

Imagine there is a pharmacy in which are found hundreds of jars and phials filled with quite different substances

A living potion and a living remedy are required from those medicaments.

So we go to the pharmacy and see that they are to be found there in abundance,  yet in great variet y.

We examine each of the potions and see that the ingredients have been taken in varying

but precise amounts from each of the jars and phials, one ounce from this,  three from that, seven from the next, and so on

If one ounce too much or too little had been taken, the potion would not have been living and would not have displayed its special quality

Next, we study the living remedy. Again, the ingredients have been taken from the jars in a particular measure

so that if even the most minute amount too much or too little had been taken, the remedy would have lost its special property.

although the jars number more than fifty, the ingredients have been taken from each according to measures and amounts that are all different

Is it in any way possible or  probable that the phials and jars should have been knocked over by a strange coincidence

or sudden gust of wind and that only the precise, though different, amounts that had been taken  from each of them should have been spilt,

and then arranged themselves and come together to form the remedy?

Is there anything more superstitious, impossible and absurd than this? If an ass could speak, it would say: “I cannot accept this idea!”

Keşke Dawkins’in karşısında ben olsaydım

MİLİTAN ATEİZME ANGLİKAN KİLİSESİ CEVAP VEREMEDİ

Anglikan Kilisesi Başpiskoposunun cahilliği çok şaşırtıcıydı, ayrıca denk olmayanlar arası bu münazara Oxford’a hiç yakışmadı.

Son yıllarda bütün dünya da dinin toplumdaki yerine dair tartışmalar artıyor. Bu çerçevede Oxford Üniversitesi’nde Ünlü Biyolog Richard Dawkins ile Anglikan Kilisesi’nin başı Başpiskopos Rowan Williams ‘Tanrının varlığı’ konusunda tartıştı. Üç soruya Williams bilemiyorum diye cevap verdi.

Gerçeği araştırma kaygısı olsaydı Dawkins’in karşısına tasarımsal varoluşu savunan bir bilim adamı çıkarılırdı. Bu denk olmayan “Debate” yani tartışmalı münazara Oxford’a yakışmadı.

Milliyet Dış Haberler Servisi’nin haberine göre tartışma şöyle cereyan etti:

Katolik bir rahipken Tanrı’nın varlığından kesin biçimde emin olunulamayacağını düşünerek filozofluğa çark eden Sir Anthony Kenny ‘hakem’ oldu. İki taraf da fikirlerinden taviz vermezken beklendiği kadar şiddetli bir tartışma yaşanmadı.

S-1-Dawkins “Anlayamadığım şey neden dünyanın bir hiçlikten var olduğu fikrinin güzelliğini göremiyorsunuz. Bu zerafet dolu, nefes kesici ve güzel bir şey. Neden böyle bir şeyi Tanrı gibi karmaşık bir şeyle alt üst ediyorsunuz?” diye sordu.

Williams, Dawkins’in argümanının ‘güzelliği’ konusunda ‘hemfikir’ olduğunu belirtse de “Tanrı’nın bu süreçte bir ayakkabı çekeceği gibi öylesine fazladan bir rolü olduğundan bahsetmiyorum” diye esprili bir cevap verdi.

S-2-Dawkins’in ‘şefkatli bir Tanrı varsa niye bu kadar acı var?” şeklindeki sorusuna Williams samimiyetle “Bunu yapabileceği halde neden daha fazla yapmıyor? Bilmiyorum” dedi.

S-3-Dawkins’in ruhun ölümsüzlüğüne inanıp inanmadığı konusunda ısrarlı sıkıştırmalarıyla karşılaşan Williams ‘ruhun ölümle sona ermediğini’ belirtse de insan ruhunun ne olduğu konusunda tam bir açıklama getiremedi. Başpiskopos, “Ruhun ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok” dedi.

C-1- Birinci soruya özet cevap: Dünyanın hiçlikten var olduğuna inanmanın zerafet ve güzellik dolu olduğu kesin, tek istisnası ölümün varlığı. Eğer ölümü öldürebilirseniz herşeye rağmen dünya çok güzel. Ancak her gün bir adım darağacına gittiğini düşünen insan bu güzellikten zevk alamaz. Akıllı insan “Sonsuzluğun sonunu” düşünmek zorunda bu soruya da en güçlü cevabı tevhid inancı veriyor.

Her şeye hâkim ve sınırsız güç, irade ve ilme sahip yaratıcıya inanıldığı zaman kulluk yükümlülükleri ortaya çıktığı için ateizmi savunanların zihinsel konforu bozulmaktadır. Ateizmin kolaycılığı ve duygusal temeli gerçekte budur. Yoksa evrenin tasarımsal varoluşu tesadüfi var oluşundan daha çok akla yakındır. Mamafih Dawkins dürüst davranarak “Allah’ın yokluğunu ispat edemediği için” ateist değil agnostik olduğunu söylemiştir. Dawkins, var da diyemiyor yok da, yani bilinmezci, tıpkı Darwin gibi.

C-2-“Şefkatli bir Tanrı ve bu kadar acı ve kötülükle nasıl bir arada bulunuyor?” sorusu neye baktığınızla ilgili değil ‘nereden’ baktığınızla ilgilidir. Yaratıcının konumundan konuya bakarsanız şer sorununa cevap bulabilirsiniz. ‘İnanç Psikolojisi’ kitabımın 225. nci sayfasında ‘Kötülük Sorunsalı’ başlığı altında ayrıntılı anlatmıştım. ‘Sınav Diyalektiği’ ile evrene bakılmazsa bu soruya cevap alınmaz.

Eğer kötülük ve şer olmasaydı insanlık ilk insan veya evrimcilerin tanımlaması ile “maymunsu ata” düzeyinde kalırdı.

Nörobilim çalışmaları çerçevesinde ‘Duygusal Beyin’in varlığı ile insanın iç eğilimleri içerisinde kötülük eğilimlerinin genetik alt yapısı doğrulandı.

Şefkatsiz gözüken davranışlar dünya yaşamının sonsuzluk çizgisinde bir parantez olduğuna inananlar için ‘birer sınav çilesi’ olmasından başka bir şey değildir.

Kötü insan geni yok ama sınırsız iyicili veya sınırsız kötücülü seçme yetimizin varlığı kesindir. İnsan bu şekilde kodlanarak var edilmişse, ‘bunun nedenlerini araştırmak’ kötülüğün var olmasını reddetmeye çalışmaktan daha zekicedir.

C-3- Ruhun ölümsüzlüğü ‘İnancın Epistemolojisi’ çalışmaları kapsamında önemli başlıklardan birisidir. Materyalist pozitivizmin kuantum evren içerisinde evrenin sonsuz bir enerji ile kuşatıldığına itiraz edemediğini biliyoruz.

O halde ve bütün seçeneklerin aynı anda hem var olduğu hem de yok olduğu bir enerji evreninde yaşıyoruz. Dünyadaki dolaşımı bitmiş bir ruh programı bilgi sinyalinin boyut değiştirerek başka bir enerji bandına ve boyutuna geçmesi yok olmasından daha akla yakındır. Aksi takdirde hayat çok anlamsız olurdu.

Sanatsal düşünceyi, sembolik ve kavramsal düşünceyi insanın evrim sürecinde kendi kendine ürettiğini söylemek bir bilgisayarın işletim sistemini kendi kendine ürettiğini söylemek kadar gülünç olmaktadır.

Ruhun bekası konusu ‘İnanç Psikolojisi’ kitabımda Ruh, Bilinç, Evren Laboratuvarı, Tanrı Hipotezi, İnanç geni, Kuantum dinamiği, Elektromanyetik enerjiler, İnsanı anlamak, Din ve bilimin sınırları gibi başlıklar altında incelendi. İlgi duyanlar daha fazla bilgiyi buradan temin edebilirler.

Keşke Dawkins’in karşısında ben olsaydım” diye çok hayıflandım.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan / Haber 7