Etiket arşivi: sabır

Stres ve Sabır

Hayatın deneyleri ve darbeleri bazılarımızı olgunlaştırır, bazılarımızı imha eder. Herkes iki yoldan birini seçmek zorundadır. Ya olgunlaşacağız ya da yıkılacağız.

Hayatın olayları, deney ve darbeleri yani stres karşısında herkesin farklı tepki ve yaklaşımları vardır. Burada kişilik yapısı önemli rol oynar.

Stres verici uyaranlara karşı psikolojik tepkinin şekillenmesi ve olayı tehdit olarak değerlendirilmesinde kişiliğe bağlı eğilimler, zihinsel kapasite, geçmiş yaşantı ve tecrübeler önemli rol oynar.

Stresli vücudun psikolojik cevabı; koku, endişe, gerilim, kaçınma davranışı şeklinde olurken, fizyolojik cevabı da; çarpıntı, kızarma-sararma, terleme-soğuma ve nefes sıkışması gibi belirtiler şeklinde kendini gösterir.

Düşünce ve davranış kalıpları

Kişinin zihinsel şartlanmalar ve davranış modeli, çocukluk dönemlerinden beri gelen öğrenme süreci yanında, genetik eğilimler ve çevreyle de ilgilidir.

İki uçtaki tepkiler

İçe dönük-dışa dönük

Sert-yumuşak

Ölçülü-ölçüsüz

Normal-nevrotik

Uyum yetmezliği

Bireyin uyum sağlamayı kolaylaştıran kişilik özellikleri varsa ve bunu iyi kullanabilirse, her engel ve zorluğa uyum sağlayıp aşabilecektir.

Uyum sağlayıcı kişilik özellikleri, deneme yanılma yoluyla hayat boyunca gelişir. Akıllı kişi, geçmiş tecrübelerden iyi ders alır, deneme yanılma yöntemini en az kullanır. Her şeyi kendi tecrübesiyle öğrenmek isteyenlerin ulaşacağı sonuç felakettir. Bu çok yanlış bir öğrenme yoludur.

Dünyanın en cahil insanı bildiklerinin yeterli olduğunu sanan insandır. Buna eski tanımla “Cehil-i mürekkeb” denilir. Yani bilgisizdir ama bilgisizliğini bilmez.

İnsan, düzelme işine kendinden başlamalıdır. Toplumu, dünyayı değiştirmek yerine, kendimizi değiştirmek zorundayız.

Uyum sağlamayı zorlaştıran kişilik özellikleri

Stresle mücadeleyi zorlaştıran kişilik özelliklerini iyi tanımak gerekir. Düşmanca duyguları ağır basan, aşırı duyarlı, ben merkezci, katı, endişeli, kötümser, içine kapanık, alıngan, huzursuz, kolay kışkırtılan, tepkisel, saldırgan, değişen, aceleci, sabırsız, telaşlı, hırslı, doyumsuz, mükemmeliyetçi, hızlı araba kullanma, sorumluluk duygusu fazla veya vurdumduymaz kişilik özellikleri stresle mücadeleyi zorlaştırır.

“A” tipi davranış tarzı:

bu davranış tazı batı dünyasında teşvik edilen ve ödüllendirilen bir davranış biçimidir. Fakat bu davranış tarzını gösteren bireylerde; mide ülseri ve koroner kalp hastalıkları başta olmak üzere, pek çok hastalık daha yüksek oranda ortaya çıkmaktadır.

Başlıca özellikleri:

Yarışmacılık

Saldırganlık, ataklık, girişimcilik

Düşmanlık duyguları

Hırslılık, beklenti seviyesinin yüksekliği

Zaman baskısı, acelecilik, sabırsızlık

Doyumsuzluk

Ben merkezcilik

Bu kişilik özellikleri batı dünyasında başarı için gerekli görülmekte ve ödüllendirilmektedir. İnsanlık tarihinde belki ilk defa yüzyılımızda; hızlı, saldırgan, hareketli, yarışan, tüketen, abartılmış, zaman darlığı çeken, aceleci, sabırsız insanlar bu kadar teşvik edilmektedir. Bunun da tabii sonucu insanların daha zengin olması fakat daha mutlu olamamasıdır.

“A” tip davranış tarzı gösteren kişililer çeşitli derecelerde, sürekli telaş içersindedirler. Beklerken huzursuz olurlar ve beklemeyi hiç sevmezler. Randevulara hiç geç gecikmezler, başladıkları işi mutlaka bitirirler. Karşı tarafın sözünü sık sık keserler, onun cümlelerini tamamlarlar, yarışma duygusu içersindedirler, rekabetçilikten büyük zevk alırlar, kolay tatmin olmazlar. Pek çok işi birden işlerler, acelecilik, sabırsızlık hayatında hep ön plandadır. İşlerinde hızlı ilerleme isterler. Hemen ve şimdi meraklısıdırlar. Yemeyi, yürümeyi bile hızlı yaparlar. Başkalarının tenkidine çok önem verirler, duygularını bastırırlar. Kolaylıkla karamsarlığa ve ümitsizliğe düşerler. Kafalarında hep rakamlar vardır. Her şeyi maddi kavramlarla açıklamaya çalışırlar. Hesapçı ve çıkarcıdırlar. Manevi değerleri, psikolojik kavramları önemsemezler. Her şeyi çok ciddiye alırlar. Sorumluluk duyguları fazladır. Tamcı ve ayrıntıcı olmayı başarının şartı olarak görürler.hep kafalarının dikine gitmeyi severler.

“B” tipi davranış tarzı:

“A” tipi davranış tarzının tersidir.

Sakin, acelesiz, sabırlı kişilerdir. İyi dinleyicidirler, başkalarının konuşmalarına imkan verirler. Baskı altında oldukları sırada bile heyecan ve telaş göstermezler. Beklemeye tahammüllüdürler. Rekabet ve yarışmayı sevmezler. Yumuşak başlıdırlar. Yavaş ve tartarak konuşurlar. Her şeyi yavaş yapmayı severler, duygularını açıkça ifade ederler. Düşmanlığı sevmezler, küçük şeylerden mutlu olurlar. Ölçülü ve sınırlı sorumluluk isterler. Esnektirler, gereksiz konularda derinleşmezler.

“A” grubu davranış kalıbı gösterenlerde kalp krizi oranı “B” grubuna göre beş misli olmaktadır. Koroner kalp hastalarının %70’nin “A” tipi davranış biçimi sergiledikleri dikkati çekmektedir.

Batı tarzı hayat biçimi ürünlerin hayat kalitesini artırdı, milli gelir seviyesini yükselti, bireyler ve toplum daha zengin oldu ama buna karşı büyük bir bedel ödüyorlar, insanların hem beden, hem akıl ve ruh sağlığı daha çok bozuluyor.

Birbirinize sabır tavsiye ediniz:

“A” ve “B” tipi davranış kalıpları arasında en belirgin farklılık acelecilik, telaşlılık, sabırsızlık oranları ile ilgili. O halde “A” tipi davranış özelliklerini, “B” tipi haline dönüştürmek nasıl olur?

İşte bunun yolu da sabır eğitiminden geçer.

Sabır, olaylar, sıkıntılar karşısında sızlanmadan, şikayet etmeden katlanabilmek ve tahammül gösteren, isyan etmeyen; sonuçta mutluluğun lezzetini tadar.

Bizi pişirecek olan zorluk ve engellerin darbeleridir. Yunus Emre “Hamdım, yandım, piştim, oldum elhamdulillah” derken yanmamanın acısını ne güzel ifade etmiştir. İnsanın içersindeki cevher zorluklar gelişiyor.

Sisal bitkisinin hikayesi:

Bu bitki Amerika kıtasında, soğuk rüzgar, sert verimsiz toprak ve sıcak güneşte yetişen bir bitki. Yaprakları çok elyaflı, dokumada kullanılıyor. Elyafının kıymeti nedeniyle, bu bitkiyi daha verimli topraklarda yetiştirmeyi deniyorlar. Bitki yetişiyor ve çok daha büyükçe yaprakları çıkıyor fakat bakıyorlar yaprakların içinde elyaf yok.Sonra anlaşılıyor ki bitkinin kötü toprak, soğuk rüzgar, sıcak güneşle mücadelesi onun lifli yapısını meydana getiriyormuş.Yani içindeki cevheri geliştiriyormuş.İşte insan içindeki cevherde zorluklara katlanma ve mücadele ile gelişmektedir.

“İhtiyaç ilmin hocasıdır” sözü ne kadar yerinde.Hastalıklar mikropları olmasa tıp bu kadar ilerler biyoloji bu kadar gelişir miydi?

Değişme “acı” demektir. Çocuk doğarken neden ağlar? Rahat anne karnından sonra hayatın zorlukları ile yüz yüze gelmeye başlamıştır. Yeni bir şey öğrenmek, zahmete katlanmayı gerektirir.

Büyük başarılar kafa yormak, bir çok zevk ve lezzet ve keyiften geri durmakla doğmaktadır. Hem canının istediği her şeyi yapacaksın, hem de başarılı olacaksın. Bu mümkün değildir.

Büyük başarılar, büyük mücadelelerin sonucunda gelir, mücadele ne kadar çetinse başarı da o kadar büyük olur.

Rüzgar, yağmur ve fırtınaların kamçısı, bitkilerin tohumlarında gizli olan çiçek ve meyve verme yeteneğini ortaya çıkarır. Zayıf ağaçlar dayanamaz. Fanus içersinde büyütülen ağaçlar hiç dayanamaz. Tıpkı aşırı korunarak büyütülen çocukların hayat zorluklarında kolay depresyona girmesi gibi.

Kur’an-ı Kerim’de yetmiş yerde ve pek çok hadis-i şerifte sabrın fazileti ve üstünlüğü bildirilmiştir.

“Elbette sabredenlerle beraberim” (Bakara, 153)

“Sabredenlerin ahirette ücretleri, mükafatları sayısızdır” (Zümer, 10)

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Gerçi bu (nefsine) ağır gelir. Ama hürmet (ve huşu ile ürperenlere) göre ağır değildir.” (Bakara, 45)

“Ey müminler (itaatkarları isyan edenlerden ayırt etmek için) sizi biraz korku, açlık, mal, can ve ürün darlığı ile, and olsun, imtihan edeceğiz. Ey Habibim! Sabredenlere (lütuf ve ihsanımı) müjdele.” (Bakara, 155)

Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s) “Sabır, imanın yarısıdır.” Buyurmaktadır. İnsanın iyilikleri, ibadetleri yapabilmesi kötülük ve günahlardan kaçınması ve son nefesine kadar imanın korunması sabırla olur.

O büyük insanın hayatı sabır örnekleri ile doludur. Hz. İsa (a.s.) “İstemediğine sabretmeyince, istediğine kavuşamazsın” buyurmaktadırlar.

Allah, Davud Peygambere (a.s.) “Ahlakta bana uy! Benim ahlakımdan biri sabredici olmamdır.” buyurmuştur.

Sabır insan has bir sıfattır. Hayvanlarda ve hatta meleklerde bile yoktur. Nefsin arzuları veya düşmanla mücadele gibi sorumluluklar sabrı gerektirir.

“Eğer size bir eziyet verilirse, karşılığında onun kadar yapınız. Sabrederseniz daha iyidir.” (Nahl, 126)

Ne mutlu inananlara, iyi işler yapanlara ve birbirine doğruyu ve sabrı tavsiye edenlere.

Prof.Dr.Nevzat Tarhan

Biraz tebessüm, biraz da tefekküre ne dersiniz?

Bazı tasavvufi olayları okuyup, vakaları hatırlamak bize birazcık sabır ve tahammül duygusu kazandırır gibi geliyor bana.

Bu düşünce ile bugün sizlere takdirle okuyacağınızı sandığım mesaj yüklü tasavvufi olaylar sunmak istiyorum. Geniş düşünmeye, sabırlı ve tahammüllü olmaya çok muhtaç olduğumuz şu devrelerde bu gibi güzel örneklerden etkilenecek, tasavvufi olgunluk kazanmaktan huzur duyacaksınız diye düşünmekteyim. Takdir yine de sizindir.

Fevkalade değerli bir geniş düşünme örneği:

Diline pek hakim olamayan konuşkan bir adam, Hazreti Ebu Bekir (ra) Efendimiz’i tenkit etmeye başlar. O da hakkı olan cevabı hemen vermeyip sabırla dinlemeyi tercih eder. Efendimiz (sas) ise bu durumu tebessümle seyreder. Ne var ki, adam konuşmasını uzatınca suskunluğunu bozan Ebu Bekir (ra) Efendimiz de cevap vermeye başlar. Bu defa da Efendimiz’in yüzündeki tebessüm kaybolur. Bu tebessüm kaybını merak edip soran Hz. Ebu Bekir’e Efendimiz şöyle açıklama yapar:

-Seni tenkit eden adamı sabırla dinliyor cevap vermiyordun. Bu sırada bir melek senin adına o adama cevap veriyor, seni melek savunuyor, ben de bu durumu tebessümle seyrediyordum. Ne zaman sen sabrı bırakıp cevap vermeye başladın, melek seni savunmaktan vazgeçip sustu. Meleğin susmasından dolayı üzüldüm, tebessümüm ondan kayboldu!..

Demek bazen sabır gösterip susan, savunmasız kalmaz. Gerektiğinde melekler dahi onu savunabilir. Yeter ki meleklerin savunmasını bekleyecek kadar sabır gösterelim bizler..

İsterseniz bir sabır ve tahammül örneği de İmam-ı Azam Efendimiz’den verelim. Kufe Mescidi’nden çıkıp evine doğru yürüyen imamın peşine takılan bir adam söylenerek gelir arkasından:

-Sen İmam-ı Azam filan değilsin ama halka büyük bir alim gibi görünüyor, kendine İmam-ı Azam dedirtiyorsun?

Yolun sonuna kadar söylenerek gelen adamın ithamlarını sessizce dinleyen imam, nihayet geriye dönüp tebessümle baktığı adama der ki:

-Burası benim evimdir, söyleyeceklerin bittiyse izin ver de evime gireyim!

İmam evine girer, kapısını da yavaşça kapar.

Bunca itham ve isnatlara kırıcı bir karşılık vermeden dinleyen imamın bu hali, adamı düşündürür. Ve nihayet kararını veren adam söylenir:

-Bu zat gerçekten de İmam-ı Azam’mış! Şimdi şüphem kalmadı buna halkın İmam-ı Azam deyişinden.. Bir başka misal:

Maneviyat büyüklerinden Malik bin Dinar’ı yolda giderken gören biri, söylenerek der ki:

-Şu adamı görüyorsunuz ya, riyakârın tekidir. Hep gösteriş için yapar yaptıklarını!

Gören halk da onu tasavvuf büyüğü zanneder!.

Malik bin Dinar, sesin geldiği tarafa dönüp adama tebessümle bakar, olanca yumuşaklığıyla şu cevabı verir:

-Allah razı olsun senden. Şimdiye kadar hiç kimse beni bu kadar doğru tarif etmedi.

Nasıl, var mısınız böylesine bir eleştiriye gönül rızasıyla bakmaya, dua ile karşılık vermeye?

Bir misal de Hz.Mevlânâ’dan verelim: Konya çarşısında kendine çok güvenen bir adam, çevresine meydan okuyarak der ki:

-Bana bakın bana! Ben öyle bir adamım ki bana (bir) kelime söyleyen (bin) kelime ile cevap alır!

Hazret-i Mevlânâ, adamın çenesi altına kadar sokulur, gözlerinin içine bakarak cevap verir: -Ben de öyle bir adamım ki bana (bin) kelime söyleyen (bir) kelime ile dahi cevap alamaz!

Çünkü der, meleklerin cevabı yeterli olur bana!.

-Siz de var mısınız meleklerin cevabıyla yetinmeye?

Ahmed Şahin / Zaman