Etiket arşivi: sebep

Başımıza Gelen Musibetlerin Sebepleri Nelerdir?

Peygamberler tarihine baktığımızda Allah (c.c.) ın emirlerine uymayan kavimlerin helak oldukları görülür. Bu durum Müslümanlar için Felaket ve musibetler olarak tezahur eder diyebiliriz .

Hz. Ali (ra) anlatıyor: Resûlullah Efendimiz (SAV) bir gün:

“Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belâlar iner!” buyurdu. Yanındakiler:
“Ey Allah’ın Resûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular.
Resûlullah Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu:

 
1- Millî servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında gidip gelen bir metâ haline gelirse,
2- Emanet ganimet ve fırsat bilinip hıyanet edildiği zaman,
3- Zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telâkki ettikleri zaman.
4- Kişinin karısının kötü emirlerine itaat ettiği zaman,
5- Anne hukuku sıkça çiğnendiği zaman,
6- Baba hukuku sıkça çiğnendiği zaman.
7- Arkadaşın kötü emirlerine itaat arttığı zaman,
8- Mescitlerde (rızay-ı İlâhî gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyaset vs. ile ilgili sesler yükseldiği zaman.)
9- Kavme, onların en alçağı reis olduğu zaman;
10- Zorba kişiye zararı dokunmasın diye hürmet edildiği zaman;
11- Şarap meşrû sayılarak içildiği zaman,
12- İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği zaman;
13- Şarkıcı kadınlar arttığı zaman;
14- Türlü çalgı âletleri arttığı ve sıkça çalınır olduğu zaman,
15- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgârı, zelzeleyi, yere batışı veya suret değiştirmeyi ya da gökten taş yağmasını bekleyin.
(Kütüb-ü Sitte, 14/340; Tirmizî, Fiten 31, (2307)

Yukarıda Hz. Ali (ra) den rivayet edilen hadislerin gösterdiği gibi Müslümanların da musibet ve belalardan uzak olmadıkları açıktır.

Bediüzzaman Hazretleri de Müslümanların başına gelen musibetleri Namaz, Oruç, Zekat ve Hac gibi İslamın şartlarının yerine getirilmesinde gevşeklik göstermek ve yerine getirmemek gibi nedenlere bağlar.

Üstadın bu rükünlerden Namaz, Oruç ,Zekat ve Hac gibi İslamın şartlarının yerine getirilmemesinde gevşeklik göstermenin acısını ve sonucunu 1. Dünya savaşı sırasında gördüğü rüya ile çok güzel açıklar.Rüyada Ona alimlerden oluşmuş bir meclis soruyor.

“SORU: “Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir. Hangi fiilinizle kadere fetva verdirdiniz ki, şu musibetle hükmetti? Musibet-i âmme ekseriyetin hatâsına terettüp eder. Hazırda mükâfatınız nedir?

“Dedim: “Mukaddemesi üç mühim erkân-ı İslâmiyedeki ihmalimizdir: salât, savm, zekât.”

“Zira, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu. Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik, O da bizden müterakim zekâtı aldı. El cezâu mincinsi’l-ameli

“Mükâfat-ı hâzıramız ise: Fâsık, günahkâr bir milletten, humsu olan dört milyonu velâyet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatâdan neşet eden müşterek musibet, mâzi günahını sildi.”

“Rüyanın zeyli”

Rüya hacda sükût etti. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü’z-zünub değil, kessâretü’z-zünub oldu. Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.”

“İşte Hint, düşman zannederek, halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor. İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs, biçare valideleri olduğunu, “ba’de harabi’l-Basra” anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.”

“İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.”

“İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vâveylâ ediyor.”

“İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor.”

Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatlar ettirildi. Fa’tebirû.

Rüyada meclisin sorusuna verilen cevapta Üstad, İslam’ın namaz, oruç ve zekat gibi terk edilen ibadetleri; bazı musibetler vasıtası ile ümmetin günahlarına kefaret olup affına sebebiyet verdi diyor. Ama aynı kefaret ve af, hac ibadetinin terki için vuku bulmadı.

Üstad meclise karşı hac hususunda cevap veremiyor, sükut ediyor. Haccın en önemli hikmet ve siyaseti; muhtelif kavimlerin bir araya gelip, orada kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesidir. İşte ümmet bu ibadeti terk etmek ile, bu önemli hikmet ve siyaseti de terk ettiği için, ceza olarak ümmet manasından uzaklaşıp, güç ve birliğini yitirmiş ve zalim Avrupa devletlerine yem olmuştur. Cezası günahlara kefaret değil, günahların artmasına sebep oldu. Hakikaten İslam ümmeti en şiddetli tokadı hac ibadetinin terkinde gördü. Bugün Filistin’in ve koca Arap aleminin, bir avuç İsrail karşısında aciz kalması bu sırdan ileri geliyor.

Hamit Derman

www.NurNet.org

Sebep’lere Takılma!

Yüce Allah şu dünyada meydana gelen olayları sebeplere bağlamış. Bu sebeplerin yerine getirilmesi sonucunda ise ne isteniyorsa o meydana getirir. Fakat şunu asla unutmamalıyız ki, asıl iş gören sebepler değil yüce Allah’tır. Sebeplerin bir iş yapma gücü yoktur. Yüce Allah onları bir merdiven gibi yaratmış ve bunu da öyle bilmemizi emretmektedir. Eğer biz bunu gerçeği ile anlamazsak büyük hatalara girmiş oluruz. Evet, birçok şey sebeplerin eliyle bizlere ulaşıyor ama onları yapan sebepler değil kâinatın ve her şeyin yaratıcısı ve ilahı olan yüce Allah’tır. Sebepler göz önüne serilen bir perde gibidir. Asıl olan o perdenin arkasına geçebilmek ve gerçekten o işleri yapan yüce Allah’ın gücünü ve büyüklüğünü görmektir.

Mesela, sebepler perdesini aşamamış çoğu insan sütü inekten, meyveyi ağaçtan, ısı ve sıcaklığı Güneşten, oksijeni ağaçtan, sebzeleri topraktan, çocuğu anneden, şifayı ilaçlardan, vücudu ayakta tutmayı besinlerden bilmektedir. Hâlbuki işin doğrusu ve gerçeği bu değildir. Çünkü bunların hepsi yüce Allah tarafından nasip edilmiş şeylerdir. Bu varlıkların hepsini yaratan yaşatan ve bizim emrimize veren yüce Allah olduğu gibi bunların eliyle bize ikramda bulunan da yüce Allah’tır.

Güneş o kadar uzun zamandır ısı ve ışık vermesine rağmen enerjisinde bir azalma ve eksilme meydana gelmemiştir. Demek ki, Güneşin enerjisi sonsuz bir hazineden gelmektedir. O sonsuz hazine ise her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan yüce Allah’ın hazinesidir. Yüce Allah sonsuz merhamet ve şefkat sahibidir. Eğer Güneş’in bir günlük enerjisini karşılamak insanlara bırakılsa idi, bütün insanlar bir günde donup öleceklerdi. Çünkü Güneş’in bir günlük enerjisi için dünyanın denizleri kadar benzin ve karalarının bin katı kadar odun gerekmektedir. Bu karşılamak ise mümkün değildir. O zaman aklımızı başımıza alalım ve yüce Allah’ın sonsuz gücü ve kuvvetine boyun eğelim. Onun emirlerini yerine getirelim. Bizi ve bütün varlıkları yaratan odur. Bütün varlıkları bizim emrimize veren odur. Sebepler perdesini aşıp, işin aslını anlayıp Allah’a şükür edelim.

Ne koyun, sütü kendisi yapmaktadır, ne de ağaçlar, meyveleri kendileri vermektedir ve bunlar gibi bütün varlıklar kendi başlarına iş yapacak güce sahip değillerdir. Fakat bunları yaratan, yapan ve bizlere sunan ancak ve ancak kâinatın ve her şeyin tek sahibi ve yaratıcısı olan yüce Allah’tır.

Evet, ey insan ve ey Müslüman kardeşim, sana gelen her türlü güzelliği yüce Allah’tan bilmen gerekmektedir. Bu şekilde işin gerçeği ortaya çıkar. Sebeplerden kurtulmak ise bir erdem ve yüceliktir. Yüce Allah’ın sevdiği kulu olmak istiyorsan sebepler perdesini aş ve işin hakikatini anla ve her zaman Allah şükürde bulun. İbadetlerini hiçbir zaman aksatma ki, perde hep açık kalsın.

Bahattin

www.NurNet.org