Etiket arşivi: şefaat

Neden Kur’an-ı Kerim?

Şu Kur’ân insanların kalp gözlerini açacak bir nur, sağlam bilgi edinmek için bir hidayet ve rahmettir.
Eğer şu Kur’ân’ı bir dağ üzerine indirseydik, o dağı Allah korkusundan alçalmış ve paramparça olmuş görürdün.
Kur’an-ı kerim öyle bir kitaptır ki onu indiren melek Cebrail (as) Allah katında meleklerin en üstünüdür.
İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre Cebrail (as) bütün meleklerden ve peygamberler dışındaki insanlardan üstündür.
Kur’an-ı kerim İndirilen peygamber Hazreti Muhammed(sav) peygamberlerin en üstünüdür.
“Öğünmek için söylemiyorum, ben peygamberlerin efendisi, sonuncusu ve şefaat edicilerin de ilkiyim.” Hazreti Muhammed (sav)
 
Kur’an-ı Kerim indirilen ümmet Allah katında ümmetlerin en üstünüdür.
“Siz ümmetlerin en hayırlısı, insanların seçilmişisiniz.”
Kur’an-ı Kerim indirilen ay Ramazan ayı onbir ayın sultanıdır.
Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.
Kur’an-ı Kerim indirilen gece kadir gecesi bin aydan kıymetli bir gecedir.
Faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır.
Kur’an’a sahip olanlar, Allah’ın has kullarıdır.
Bir kimse de Kuran okur hatmederse, ona Allah yanında makbul olan bir dua verilir ki, ister dünyalık, isterse ahiretlik olur.
Kur’an’dan bir harf okuyana bir hasene verilir. Bir hasenede on misli sevap vardır. Her sevap Uhud dağı gibidir.
Sizin en hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir.
Kullar Allah’a ondan nâzil olan şu Kur’an’la yaklaştıkları gibi hiçbir şeyle yaklaşamazlar.
Ey Allah’ın Resûlü, Allah’a hangi amel daha sevimlidir?” diye sorulduğunda “Kur’ân’ı başından sonuna okuyup, bitirdikçe yeniden başlamaktır”
Kur’an’da, öyle bir tatlılık var ki, en tatlı bir şeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur’an okuyanlar için söz konusu olmaz. Hatta değil usandırmak, belki kalbi çürümemiş ve zevki bozulmamış insanlara tekrar tekrar okumak tatlılığını arttırdığı, eski zamandan beri herkesçe bilinen Kur’an’ın bir harikasıdır.
Kur’an okuyan kimse, bunamaz.
Kur’an okunan yere rahmet ve bereket yağar. 
Kur’an okunan evin hayrı artar, sakinlerini sıkmaz, melekler toplanır, şeytanlar oradan uzaklaşır. Kur’an okunmayan ev, içindekilere dar gelir, sıkıntı verir, bereketsiz olur. Melekler uzaklaşır, şeytanlar oraya dolar.
Her gece on âyet okuyan, gafillerden sayılmaz.
Kur’an okuyun! Kıyamette size şefaat eder.
Kim bir âyet öğrenirse, bu âyet Kıyamette onun için nur olur.
Bir âyet öğrenmek, yüz rekât nafile namaz kılmaktan daha iyidir.
Kur’an okunan yere rahmet yağar, melekler hazır olur.
Kur’andan bir âyet dinleyen, sayısız çok sevaba kavuşur.
Kur’anı öğrenip gece gündüz okuyana imrenmek gerekir.
Kur’an okuyanla dinleyen, sevabda ortaktır.
İnsanların en çok ibadet edeni, en çok Kur’an okuyandır.
Kur’an-ı kerim okuyup, ezberleyen, helali helal, haramı haram bilen, Cennete girer. Ayrıca Müslüman akrabasından, hepsi de Cehennemlik olan on kişiye şefaat edip, onları Cehennemden kurtarır.
Evlerinizde Kur’an okumayı artırın! Kur’an okunmayan evin hayrı azalır, şerri çoğalır, o ev halkına darlık gelir.
Kur’an okunan evin bereketi artar. Kur’an okunmayan ev, bereketsiz olur.
Kur’an okuyun! Çünkü Kıyamette şefaat eder.
En üstün ibadet Kur’an okumaktır.
Kur’an ehli, Cennet ehlinin reisleridir.
Kur’an okuyanlar, Cennet ehlinin ârifleridir.
Kur’an okunan ev, gök ehline, yerden yıldız göründüğü gibi görünür.
Kur’an ehli, Ehlullahtır.
Herşeyden evvel okuyup anlayarak amel edeceğimiz İlahî kitap, Kur’ân-ı Kerîm’dir. O ezelîdir, ebedîdir. Daima genç ve tazedir. O Allah’ın kelâmı, Allah’ın fermanıdır. Hakikî mürşid ve rehber Kur’ân’dır.
Kur’ân kalplere kuvvet ve gıdadır. Ruhlara şifâdır. Onu tekrar tekrar okumaya ihtiyacımız vardır. Gıdanın tekrarı kuvveti artırdığı gibi Kur’ân-ı Kerîm’i tekrar okumak da manevî gıdamızın kaynağıdır.
Kur’ân hem zikirdir, hem fikirdir. Hem hikmettir, hem ilimdir. Hem hakikattir, hem şeriattır. Hem sadırlara şifa, mü’minlere hüdâ ve rahmettir.
Bir ana-babanın çocuklarına karşı en mühim vazifesi, onlara Kur’ân öğretmektir, Kur’ân terbiyesi vermektir.
Üstad Bediüzzaman hazretleri Kur’an-ı Kerim için şöyle buyurur:
Kur’an-ı Hakîm’in hadîsin bildirmesiyle her bir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on Cennet meyvesi getirir.
Fazl-ı İlahîden o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan yetmiş,
Âyet-ül Kürsî harfleri gibi bazan yediyüz,
Sure-i İhlas’ın harfleri gibi bazan bin beşyüz,
bazan Berat gecesinde ve makbul vakitlere okunan âyetler gibi on bin sevab kazandırır.
Ramazan-ı Şerifte her bir harfin, on değil bin
ve Âyet-ül Kürsî gibi âyetlerin her bir harfi binler
ve Ramazan-ı Şerifin Cum’alarında daha ziyadedir.
Ve Leyle-i Kadir’de otuz bin hasene sayılır. Kadir Gecesi’nin bin aya mukabil olduğunun Kur’an’da bildirilmesinin işaretiyle, bir harfinin o gecede otuzbin sevabı olduğu anlaşılır.
Evet herbir harfi otuzbin bâki meyveler veren Kur’an-ı Hakîm, öyle bir nurlu bir tûbâ ağacı hükmüne geçiyor ki; milyonlarla bâki meyveleri, kazandırır. İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki: Bu harflerin kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir zararda olduğunu anla!”
Muhterem Müslümanlar!
Hasta kalplerin şifası Kur’ân okumaktır. Hasta milletlerin kurtuluş reçetesi Kur’ân’a sarılmaktır.
Dinimizin temeli Kur’ân olduğu gibi İslâm âleminin temeli de Kur’ân’dır. Yeryüzünde hâkimiyet Kur’ân’ın hakkıdır.
“İstikbal yalnız ve yalnız islâmiyet’in olacak, hâkim hakaik-i Kur’âniye ve îmaniye olacak!”
Asrımız Kur’ân asrıdır. Dünya milletleri İslâm’a koşuyor.
Dinsiz, imansız, Kur’ân’sız hiçbir milletin yaşayamayacağı anlaşılmıştır.
Bütün dünyada Kur’ân’a bir dönüş ve yöneliş vardır. Kur’ân’ın nuru dünyayı saracaktır.
Şu âhirzamanda maddî elektrik, ışık, nur her yere ulaştığı gibi, manevî elektrik olan Kur’ân ve îman nuru da ulaştırılmalıdır.
Kur’ân’ın hakikatlari her eve, kalbe ve kafaya hâkim olmalıdır.
Mülk Allah’ındır. Kur’ân Allah kelâmıdır.
Geliniz, Kur’ân’ı okuyalım, hayatımıza tatbik edelim, bütün sıkıntılardan kurtulalım İnşaallah.
Selam dua ile kalın.
Çetin KILIÇ
Kaynaklar:
Kur’an-ı Kerim Meali
Hadisi Şerif Külliyatı
Risale-i Nur Külliyatı
Sorularla İslamiyet

Şefaat niçin var?

O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.
Tâhâ Sûresi, 20:109

İLÂHÎ rahmetin en parlak tecellîlerinden biri de şefaattir. Şefaat vasıtasıyla Yüce Allah hem kullarını af ve ikramlarına eriştirir, hem de onların arasında birbirine karşı muhabbet ve merhamet vücuda getirir.

Şefaatten söz eden birçok âyet vardır. Bunlardan bir kısmı, bâtıl dinlerinden vazgeçmeyen, Kur’ân’ın çağrısına kulak asmayan, kıyamet gününde de ayrıcalıklı muamele göreceklerine inanan, yahut Allah’a ortak koştukları şeylerden şefaat uman kimselere hitap eden âyetlerdir ki, onlara hiçbir şefaatin yarar sağlamayacağını kesin bir dille bildirir.

Şefaatle ilgili diğer âyetler ise iki şeyi birden ispat ederler:

(1) şefaatin varlığı,

(2) şefaatin tümüyle Allah’ın iznine bağlı olduğu.

Âyetü’l-Kürsî’nin şefaatle ilgili cümlesi, bu âyetlere verilebilecek bir örnektir:

Onun katında, Onun izni olmadan şefaat edecek kim var?[1]

Bu tür âyetler, Allah’ın izni olmaksızın kimsenin şefaat edemeyeceğini açık bir dille bildirirken, bir yandan da, bazı kimselere Allah’ın şefaat izni vereceğini müjdelemektedir. Tâhâ Sûresinin âyeti de böyledir:

“O gün Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez” buyururken, Allah’ın şefaat izni vereceği kimselerin bulunduğunu haber vermekte, üstelik onların sözünden Allah’ın hoşnut olacağını da bildirerek şefaat hadisesine daha da hoş bir çeşni katmaktadır.

Nedir şefaati bu kadar anlamlı ve gerekli kılan şey?

Yüce Allah, sonsuz rahmetiyle, dilediği kullarını doğrudan bağışlayacağı yerde, niçin onlardan bir kısmını diğer bazı kullarının aracılığıyla bağışlamayı murad etmiş olabilir?

Bu soruyu diğer taraftan da sorabiliriz:

Ya şefaat olmasaydı?

O zaman, başta peygamberler olmak üzere, hiç kimsenin kimseye dönüp bakmadığı, mü’minlerin birbirine karşı merhamet duymadığı, bu dünyadaki muhabbet ve merhametlerin tamamen sonuçsuz kaldığı bir kıyamet gününden söz etmek gerekirdi. Peygamberler ümmetlerine Allah’ın buyruklarını tebliğ etmiş olmaktan ötede bir iş yapmış olmayacak, bu dünyada onların çağrısına kulak vermiş olan insanlar ise kıyamet gününde peygamberlerini kendilerine ilgisiz bir halde bulacaklardı. Şefaat edebilecek diğer insanlar da aynı durumda bulunacak, onlar da bir kere kendilerini kurtardıktan sonra diğer kardeşlerini umursamadan Cennete kapağı atmaya bakacaklardı.

Oysa bu dünyada Yüce Allah, kullarına böyle bir hedef göstermemiştir. Onları daima birbirini gözetmeye, birbirinin sıkıntısına çare bulmaya teşvik etmiş, bir kısım kullarına da, başka insanlar için kendisini feda edecek derecede üstün bir ahlâk nasip etmiştir.

Hattâ, insanların birbirine muhtaç şekilde yaratılmalarının ardında da bu anlam saklıdır. Bu sayede kullar Rahmân’ın rahmet ve şefkatine kendi çaplarında birer ayna olmakta, kendileri o rahmetin cilveleriyle beslendikleri gibi, başka kullara da yine o rahmetin parıltılarını yansıtmaktadırlar.

Bu dünyanın gelip geçici sıkıntıları karşısında kullarını birbirine kenetlenmiş, birbirine şefkat ve muhabbetle kucak açmış görmekten hoşlanan bir Rab, kıyamet gününün dehşeti karşısında onları birbirine sırt çevirmiş halde mi bırakır?

O gün, hiç şüphe yok ki, pek dehşetli bir gündür. Fakat şunda da şüphe yok ki, İlâhî rahmetin en muhteşem tecellîleri, inanan kullar için, o dehşetin ardından gülümseyecektir.

Ve o tebessümle ilk olarak kurtuluş müjdesine erişenler, yine hiç şüphe yok ki, Allah’ın rahmetinden en fazla nasip sahibi olan ve kardeşlerine karşı en ziyade şefkat besleyen kullar olacaktır.

O nasip sahiplerine öyle bir zamanda en ziyade yaraşacak olan şey ise şefaattir; Rabbinin ebedî Cennetlerde hazırladığı ikramlara koşarken, kardeşlerinden kucaklayabildiği kadarını da beraberinde götürebilmektir.

Zaten Cennet, Allah’a dost olan kulların hep birlikte yaşayacağı, ebedî bir mutluluğu beraberce paylaşacağı bir yerdir ki, Cenneti Cennet yapan şey de bu beraberliktir. Öyle anlaşılıyor ki, rahmeti herşeyi kuşatan Allah, kullarının bu ebedî beraberliğini daha da tatlandırmak için onların kalbine böyle bir şefkat ve muhabbet yerleştirmiştir.

Bu şefkat ve muhabbet vasıtasıyladır ki, Yüce Allah,

(1) şefaat edilene, kendisini elinden tutmuş kimselerle beraber olmaktan gelen bir mutluluğu,

(2) şefaat edene de, sevdiğini kurtulmuş görmekten gelen bir bahtiyarlığı,

kat kat nimetleri içinde tattırır.

Bu dünyada Allah için kulların birbirine duyduğu muhabbetin sonucu işte böyle bir beraberliktir.

Onun için, insanın muhabbet kanallarını kimlere karşı açık tuttuğuna şimdiden dikkat etmesinde “sonsuz” yararlar vardır.

Ümit Şimşek

Sünneti Terk Etmekle Ne Kaybederiz?

Sünnetin her meselesine uymak mümkün olmayabilir. Bediüzzaman’ın da ifâde ettiği gibi, sünnet-i seniyyenin herbir nev’îne tamamen bilfiil tâbi olmak, imanda kemâl mertebede bulunan evliya ve asfiya gibi kimselere ancak müyesser olur.

Sünnet-i seniyyenin terkinde günah olmamakla birlikte, büyük sevaptan mahrumiyet vardır. Peygamberimizin (asm) biz Müslümanlara iki büyük emânetinden biri olan sünnetin değiştirilmesi ise bid’attır, dalâlettir ve büyük hatâdır. Ehemmiyetsiz görülmesi, büyük bir kabahattir. Bediüzzaman, sünnetin ehemmiyetsiz görülmesini cinayet olarak vasıflandırır. Sünneti bile bile terk eden, Resûlullâh’ın (asm) şefaatinden mahrum kalır. Bu konu da Resûlullâh Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:

“…Kim benim sünnetimden (hayat tarzımdan) yüz çevirirse benden değildir”

“Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar.”

Bu iki hadis sünnetin ehemmiyetini en veciz bir şekilde izah etmiş ve ehemmiyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Sünnet-i seniyye’nin dayanak ve referans noktası olması bu yüzden önemlidir. Nasıl omurilik soğanı çıkarılan bir kuş dengesiz hareket ederse aynen öyle de sünnet-i seniyyeye halis bir şekilde yönelip yaşamaya çalışmayan, önemsemeyen insan da hayatında dengesiz yollara sapar.

Risale-i Nur Enstitüsü

Şefaat Ya Resulellah

Günahlardan peşimanım

Şefaat ya Resulellah

Sana feda olsun canım

Şefaat ye Resulellah

 

Seni görmektir hayalim

Sana kurban canım malım

Ne olacak benim halim

Şefaat ya Resulellah

 

Ecel kapıma gelecek

Bu ten mezara girecek

Melekler soru soracak

Şefaat ya Resulellah

 

Mahşerde herkes kalkacak

Defterleri verilecek

Hesapları görülecek

Şefaat ya Resulellah

 

Sırat köprüsü incedir

Uzunca ve derincedir

O an halimiz nicedir

Şefaat ya Resulellah

 

Gidilecek iki yol var

Biri cennet diğeri nar

Kötüler ateşte yanar

Şefaat ya Resulellah

 

 

Sen’sin Allah’ın Nebisi

Ümmetin şefaatçisi

Müminleri tek hamisi

Şefaat ya Resulellah

 

Tanyeri’yim günahkârım

Günahlardan istiğfarım

Sen olmazsan ne yaparım

Şefaat ya Resulellah

 

Ahmet Tanyeri – Diyarbakır

www.NurNet.org