Etiket arşivi: Şefkat Kahramanları

Zavallı Analar! (Şiir)

Analar kadar saygıya layık kişi kimdir,

Onların elini hürmetle öperim bildir,

Anaya isyan edeni insanlıktan sildir,

Rabbim bu validelerin acısını dindir.

 

Zavallı annelerin haklarını çaldılar,

Onlar huzursuz, bir huzur evinde kaldılar,

Evlatları ellerinden her şeyi aldılar,

Bu hayırsız evlatları insanlıktan sildir.

 

Zavallı anne kulübede, oğlu yazlıkta,

Evladı gümüş tabakta yer, annesi tasta,

Bu vaziyet, zavallıları etmez mi hasta?

Istırap dolu anne, yüklü hamal gibidir.

 

Ana! Sen miydin yavrunu karnında taşıyan?

Sen misin onun için gözlerini yaşartan?

Aman evladım ağlamasın, uykunu bozan,

Anneyi üzen evladın aklı yok delidir.

 

Şefkatlim! Sinene bastığın evlâdın var ya,

Ninni söylerken çektiğini dizerdin saya,

Göğsünden çekmezdin evladını tâ ki doya,

Anne evladına canını acımayan biridir.

 

Ana! Değil miydin sen âilenin temel taşı?

Dahiliyede sen değil miydin işin başı?

Ne yazık çocuğuna yaptılar kötü aşı,

Bundan, evladın sana şaşı bakan biridir.

 

Şefkatli ana! Sakın üzülme hepsi geçer,

Muhakkak gelir gün oğlun ektiğini biçer,

Hiç şüphesiz evladın da bu dünyadan göçer,

Rabbimiz oğlundan hakkını alan biridir.

 

Anneyle babaya isyan eden bu evlatlar,

Hiç başka değil insan bozması canavarlar,

Onlara bu alemde yağacak buzlu karlar,

Ahirette ağlayacak ta kendileri.

 

Şefkat kahramanı valide ne oldu sana,

Sen bunu beklemiyordun biliyorum ama,

Ümidin kesme Allahın sahip çıkar sana,

Zavallı evlat sanıyor ki ölmeyen biridir.

 

Abdülkadir HAKTANIR

Gözü Yaşlı Dualar

Geçen seneki bayramda (2004) ‘bayram sevinci’ yoktu. Günlerimiz, çöken bir binanın altında kalan kardeşlerimiz için dua etmekle geçti. Hatırlarsınız. Konya’daki Zümrüt Apartmanıydı bu. Bayram boyunca devam eden kurtarma çalışmaları sırasında, ilk günlerde bir çok insan enkazdan sağ çıkmıştı. Fakat sonraki günlerde, mucizeler beklendi. Ümitler azalırken, onlar için yaptığımız dualar arttı.

Bayramın son gününde, kızımın bir İngilizce öğretmeni olan Hacer adındaki arkadaşı, bayramlaşmaya geldi. Onunla bir müddet sohbet ettikten sonra:

‘ Komşularınız ne yapıyorlar? diye sordum.

‘Bu günlerde ağlayarak Kur’an okuyorlar’ dedi.

Böyle bir davranış, hanımların ‘şefkat kahramanı’ olduğunu ispatlıyordu. Ne de olsa ülkede bir yas vardı. Üstelik de bayramdı. Yapılan ibadetler, diğer günlere oranla daha makbuldü.

gözyaşı damlasıMerak bu ya!.. Gözyaşlarıyla okunan Kur’anda, acaba bayram mı, yoksa çöken bina mı etkili olmuştu? Bu soruyu Hacer’e sorduğumda, cevap vermedi. Daha da meraklanıp, sorumu tazeledim. Sonunda beni kırmayıp:

‘ Cüneyd abi!.. dedi. Hani televizyonda ‘Biz Evleniyoruz’ programı var ya!.. Oradaki Tülin, Caner’le evlenmeye yanaşmıyormuş. Komşularımız, Tülin’in kalbi, Caner’e ısınsın diye okuyorlar Kur’anı, gözyaşları oluk oluk akarak.’

Keşke yazdığım bu şeyler şaka olsaydı. Asrı Saadette en çok rağbet gören şey, İlahî hükümlerin sırrına ermek ve Cenâb-ı Hakk’ın bizden istediklerini, Kur’an ayetlerine bakarak daha iyi anlamakmış. İnsanların zihinleri, kalpleri ve ruhları, o işle meşgul olmuş. Yapılan sohbetler de, aynı minval üzerine sürüp gidermiş. Bu yüzden sahabiler, hem Tevrat’ta, hem İncil’de, hem Kur’anda methedilmiş. Bu yazıyı yazarken, artık Caner ve Tülin için Kur’an okunmadığını söylediler. Sevindim tabi. Şimdiki dualarda, Ata ile Sinem bulunuyormuş. Ata’yı tanırsınız. Semra abla var ya, onun yavrusu, Sinem de onun sevgili gelini. Ne diyeyim bilmem ki!.. Ata’m sen rahat uyu!.. Duaların geliyor merak etme!..

Cüneyd Suavi / Zafer Dergisi

Zedelenen Kadınlık Ve Annelik

Ailede geçim temini vazifesi erkeğe yüklendiği için, erkekte ruhî sağlamlılık, dayanıklılık öne çıkan özelliklerdendir. Bu yüzden erkeğin en önemli hasleti himayet, merhamet ve hürmet olmak zorundadır.

Kadın ise ailenin geçiminden mes’ul tutulmamıştır. Bu yüzden ruhî ve bedenî olarak hayat mücadelesine uygun değildir. Kadına yüklenen en önemli sorumluluk aile hayatının “müdîr-i dâhilîsi” (içişleri idarecisi) olmasıdır ve bunun da gerekleri olarak sadakat ve güven en esaslı hasleti olmalıdır.

Ayrıca ev içinde çocukların doğum ve sonrasındaki dönemde bakılıp, korunma ve eğitim gibi İlâhî vazifeleri de anne üzerinedir. Kadın, ancak imkân ve şartların elverdiği ölçüde meşrû bir ortamda çalışabilir.

İşte bu İlâhî tayinin eseri olarak, kadın ve erkeğin fıtratı ayrı ve birbirini tamamlayan bir hüviyet kazanmıştır. Fakat eşler bu özelliklerinin dışına taştığı zaman aile saadeti zaafa uğrar ve aile bireyleri mutsuz olurlar. İslâm’ı bilmeyenler, geleneksel aile yapısını eleştirenler maalesef bir bir ailelerini kaybetmektedirler. Güya özgürlük, serbestlik ve eşitlik söylemleriyle geleneksel ailedeki erkeğin himayet vazifesini tahakküm, kadının sadakat vazifesini esaret olarak değerlendirip, fıtrata karşı savaş açmışlardır. Oysa Cenâb-ı Hakk’ın fıtrî olarak tayin ettiği kadınlık ve erkeklik rolleri, gereğince yaşanır, fıtrata(yaratılışla) zıt hareket edilmez ve bu rollerin kemâl noktası olarak tayin edilen sünnet-i seniyye dairesinden çıkılmazsa ailede ne zalim, ne de mazlûm olur.

Geleneksel aileyi eleştirenler Müslüman kadının esirliğinden ve mazlûmluğundan dem vurarak tenkit yapmaktadırlar. Oysa bu tenkitlerde bulunanların aile hayatlarına veya ailesiz hayatlarına bakıldığında gerçek esaretin kıskacında kıvrandıkları apaçık görülür. Zira cemiyet hayatında modern kadın, nefsin, sûretin, zevkin, haz, enaniyet ve sefahetin esiri durumuna düşürülmüştür.

Kadınların iffet ve itaat dairesinden çıkarak kocalarına zulmetmesi; buna mukabil kocanın ise, otoritesini nefsanî arzular uğruna kullanması, aile yuvalarını tahrip etmektedir. Bediüzzaman bu rol kaymalarını ve buna bağlı olarak tahrip olan seciyelerin aile hayatlarını nasıl cehenneme çevirdiğini şu veciz sözüyle ifade eder:

Sefih erkekler hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler.” (Lemaât)

Yuvaya sahip çıkma hususunda kadın daha tesirli bir rol üstlenmiştir. Dolayısıyla kadının bu noktada göstereceği feraset, gayret, fedakârlık çok daha önem arz edecektir. Ayrıca çocukların eğitimi noktasında da Allah kadına çok yüksek seciyeler(özellikler, kabiliyetler) ihsan etmiştir. Bunlardan en önemlisi şefkat hissidir. Çok yüksek bir duygu olan bu his, inkişaf eder ve doğru kullanılırsa, dünyada da ahirette de hayırlı ve şefaatçi evlâtlar yetiştirebilir. Fakat geleneksel aileye saldıranlar maalesef kadınların bu ulvî hissini de tahrip etmiş, dünyevîleşme mikrobunu, bu hisse bulaştırmıştır. Hatta bu hissi tamamen kaybeden, canavar bozması anneler(!) bu mimsiz medeniyetin ürünüdür. Evlâdı için canını feda edebilecek kadar yüksek ruh taşıyan anneliğin, evlâdını veya kendini sokağa terk edecek kadar ruhu ve vicdanı tefessüh etmiş canavarlara dönüştüğü görülmüştür.

Duygu bakımından erkekten daha zengin bir fıtratta yaratılan kadın, bu duygu zenginliğini Allah’ın ona yüklediği sorumluluk ve vazifede kullanmaz, İlâhî nizamın dışına çıkarsa, fıtratına ihanet etmiş olacaktır.

Hâsılı, kadının erkekle eşitlik yarışı, annelik ve hanımlık vazifelerini zedelemiş; ailenin saadet ve huzurunu bozmuş, toplum hayatı sarsılmış ve fertler de şahsiyetini yitirmiştir.

Kadınlar, ancak Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ulvî seciyeleri, İlâhî tanzime göre kullanması ile letâfet, zerâfet ve kıymet kazanabilirler. Aksi halde, bu özelliklerini kaybeden bir kadın, bütün kıymet ve değerini kaybedecek ve Bediüzzaman’ın tabiriyle, ‘ucuz bir metâ’ haline gelecektir.

Cemiyetin şekillenmesinde kadın faktörü çok önemlidir. Gençler ve çocuklarla ilgili şikâyetler, aslında annelerin seviyesinin bir göstergesidir. Bir milleti nasıl bir geleceğin beklediğini görmek için, gençlere bakmak gerekir. Gençlerin durumu, karakter ve şahsiyet oluşumunu öğrenmek için de annelere bakmak gerekir.

Cemiyet hayatının sağlıklılığı için kadınlık ve annelik rollerinin tahrip edilmemesi şarttır. Aksi halde bunun bedelini bütün bir toplum olarak ödeyeceğiz.

 

Yasemin YAŞAR