Etiket arşivi: şehvet

Kimlerden uzak duralım?

Şehvetlerinin peşine düşenler, sizin de büsbütün yoldan çıkmanızı ister.
Nisâ Sûresi, 4:27

Bir öncekiİ âyet-i kerime, Allah’ın bize yakıştırdığı ve bizi iletmek istediği yolu bildiriyordu:

Bizden öncekilerin yolu. Kendilerine Allah’ın nimetler bağışladığı bahtiyar kulların yolu.

Bu âyetin şu cümlesi ise, yolumuz üzerindeki bir tehlikeden söz ediyor. Bizi yoldan çıkarmak, hem de büsbütün çıkarmak isteyenlere dikkat çekiyor. Ayrıca bu düşmanın eşkâlini de tarif ediyor:

Şehvetlerinin peşine düşenler. Nefsanî arzularının ardına takılan ve bu arzuları tatminden başka bir hayat amacı taşımayan kimseler.

Daha başka bir âyet-i kerime, bu kimseleri, “heveslerini tanrı edinenler” olarak tanımlamaktadır.[1] Bu âyette de, onların yolu Allah’ın murad ettiği istikamet ile tezat teşkil edecek bir şekilde dikkate sunulduğuna göre, buna, insanları hak dinden alıkoymak için düzülmüş bir bâtıl din olarak bakmak doğru olacaktır. Bu bâtıl dinde şehvetler tapınma merciini teşkil etmekte, nefsin emrettiği herşey tıpkı bir tanrı buyruğu gibi yerine getirilmektedir.

Tabii, bu bâtıl dini yayma ve insanlar üzerinde egemen kılma gayretlerini de yabana atmamak icap eder. Furkan Sûresinin âyeti, şehvetperestliğe bir bâtıl din olarak atıfta bulunurken, Nisâ Sûresinin âyeti, onların aldatmalarına karşı iman ehlini uyanık bulunmaya çağırmaktadır.

Hem şehvetlerinin peşine düşen, hem de kendi sapıklığıyla yetinmeyip başkalarını da yoldan çıkarmaya çalışan bir anlayış, bugünkü Batı uygarlığının temelinde yatan şeyin ta kendisidir. Dünya hayatını en kutsal bir mevkie çıkaran anlayış bundan başkası değildir. Hayatı bu fani dünyadan, insanı da nefisten ibaret sayan bu uygarlık, etkisi altına aldığı kitlelere yegâne hayat amacı olarak nefsanî arzuların tatminini göstermiş, onları şehvetlerinin peşine düşürerek yoldan çıkarmıştır.

Bu uygarlığın propaganda araçları olan medyanın neyi savunup neye karşı çıktığına dikkat edilecek olursa, sürekli bir şekilde insanları yoldan çıkarma çabası içinde bulundukları ve hiç kırılmayan bir çizgi halinde bu yolu izledikleri apaçık ortaya çıkar. O kadar ki, bir yerde bir ahlâksızlığa karşı bir önlem alınacak yahut bir sınırlama getirilecek olduğunda, bunların, en temel insan hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesi karşısında bile göstermedikleri bir tepki ile ortalığı savaş alanına çevirdikleri çok görülmüştür.

Ne yazık ki, bu çabaların sonucu, toplumların ahlâk değerlerinde sürekli bir aşınma olarak ortaya çıkmaktadır. Bundan yirmi, otuz, elli veya yüz sene önce akıllardan bile geçmeyen hangi davranış ve telâkkilerin bugün olağan hale geldiğini, hattâ standart teşkil ettiğini hatırlamak, bu aşınmanın istikrarlı bir seyir izlediğini göstermeye yeter. Evet, şehvetlerinin peşine düşenler, sadece kendi sapkınlıklarıyla yetinmiyor, insanlığın da bütün bütün yoldan çıkmasını istiyorlar.

Buna karşılık, hiç şüphesiz, iman ve hidayet ehlinden de beklenecek çabalar vardır.

Herşeyden önce onlardan beklenecek şey, kendilerini kimin nereye çağırdığını bilmek, dostunu ve düşmanını ayırt etmektir.

Fakat onlara da bu kadarı yetmez.

İnsanları yoldan çıkarmaya çalışanların çabalarından geri kalmayacak bilinçli ve sürekli bir çaba da onların omuzlarına yüklenmiş bir görevdir. Çünkü bizzat kötülükten uzak durmak ve iyilik yapmak kadar, toplumda kötülüğü önlemek ve iyiliği yaymak da İslâm dininin ihmal edilmesi caiz olmayan bir esasıdır.

— ÜMİT ŞİMŞEK

[1] Furkan Sûresi, 25:43. Bk. Âyetler ve İbretler: 4, 14. Bölüm.

Cüleybib (R.A.) hakkında güzel bir kıssa..

Cüleybib (ra) genç bir sahabidir. Şehevi hisleri düşünce dünyasını çepeçevre sarmıştır. Bu halde iken Allah Resulü(sav)’nün huzuruna gelir ve ona sorar:

Ey Allah’ın Elçisi! Zina etmeme izin ver!” diyor.

Peygamber Efendimiz(sav);

Söyle bakalım. Bir başkasının senin annenle zina etmesine razı olur musun?

“Canım feda olsun, hayır, olmam.”

“Zaten hiç kimse annesiyle zina edilmesine razı olmaz. Peki kızınla zina edilmesini ister misin?”

“Uğrunda öleyim ya Resulallah(sav)! Hayır, istemem.”

“Öyleyse hiç kimse kızıyla zina edilmesini istemez. Bir başkasının kız kardeşinle zina etmesini ister misin?”

“Yoluna feda olayım, hayır, istemem.”

“Hiçbir kimse, kız kardeşiyle zina edilmesini istemez. Peki halanla zina edilmesi seni memnun eder mi?”

“Canım feda olsun, hayır, kesinlikle.”

“Halasıyla zina edilmesi hiç kimseyi memnun etmez. Peki birinin teyzenle zina etmesine razı olur musun?”

“Uğrunda öleyim, hayır buna da razı olmam.”

“Teyzesiyle zina edilmesine kimse razı olmaz.”

 Ardından da elini bu gencin göğsüne koyar ve şöyle dua eder:

Allah’ım! Onun günahını bağışla, kalbini temizle ve namusunu muhafaza buyur.

Cüleybib(ra), bu duadan sonra iffet abidesi haline gelmiştir, ama daha önceki hayatı bilindiği için kimse ona kız vermek istemez. Peygamberimiz(sav)’de onu evlendirmek istiyordu. En-sar’dan birinin kızına talip oldu. Re­sû­lul­lah(sav)’ın, kızlarını kendisi için istediğini zannederek  “Memnu­niyetle!” dediler. Sonradan Hz. Cüleybib(ra) için olduğunu öğrenince, “Hayır.” dediler.

Bütün bunları duyan kızı, “Allah ile Peygamber’i bir iş hakkında hüküm verdikten sonra, mü’min olan bir erkekle mü’min olan bir kadına, artık o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûl’une karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”Ayeti kerimesini hatırlatıp Allah’ın Resûl’ünü mü reddediyorsunuz? Beni Cüleybib (ra)’e verin. Çünkü Re­sû­lul­lah (sav) hiçbir zaman benim zararımı istemez.” dedi.

Bunun üzerine sahabi, uçurumun kenarından geri dönmenin sevinciyle Peygambe­rimiz(sav)’in yanına geldi. Kızlarını Cüleybib(ra)’e vereceklerini söyledi. Hazırlıklar ta­mamlandı, düğün yapıldı.

Düğünden çok az bir zaman sonra Peygamberimiz(sav) gazaya çıkmak için hazır­lıklar yapıyordu.

Cüleybib(ra), Re­sû­lul­lah(sav)’ın davetine hemen icabet etti. Bu savaşta kahramanca savaştı. Sonunda şehadet mertebesine kavuştu. Gaza bittiğinde Peygamberi­miz(sav), “Cüleybib nerede? Onu göremiyorum, araştırın.” buyurdu. Sahabiler aradı­lar. Onu yedi müşrikin yanında buldu­lar. Hazreti Cüleybib(ra) onları öldürmüş, sonra da şehit olmuştu. Gelip Peygamberimiz(sav)’e ha­ber verdiler. Peygamberimiz(sav) yanı­na gitti.

Üç defa “Bu yatan bendendir, ben de ondanım.” buyurdu. Sonra da onu eliyle defnetti.

İşte o gün herkes Cüleybib’in Allah ve Rasûl(sav)’ü katında ne kadar ehemmiyetli olduğunu anladılar.

Hazreti Cüleybib’in(ra) hanımı, kocasının yolunu gözlüyordu. Şehit olduğunu öğrenin­ce, “şehit hanımı” olduğu için Cenâb-ı Hakk’a şükretti.

Hele Re­sû­lul­lah(sav)’ın kendisi için, “Allah’ım, onun üzerine hayırlar yağdır. Hayatı boyunca sıkıntı yüzü gösterme.” şeklindeki duasına mazhar olunca dünyalar kendinin oldu.

Bu dua sebebiyle herkes bu kadına gıptayla bakardı, sahabe onunla evlenmek ve böylece Cüleybib’in hayır ve hasenatlarından hissedar olmak için birbirleriyle yarıştılar.

Rivayet edildiğine göre, o güne kadar dul kalan hiçbir kadının bu kadar çok talibi olmamıştır.

Allah şefaatlerine nail eylesin…

Dedim o’na: “Ya Cüleybib cennet ne kadar güzel”
Dedi bana: “İhlas var ya, cennetten daha güzel”
Dedim o’na: “Ya Cüleybib bu köşk ne kadar güzel”
Dedi bana: “Sohbet var ya, köşkten daha güzel”
Dedim o’na: “Ya Cüleybib sen ne kadar güzel”
Dedi bana: “Hamza var ya benden daha güzel”

Çetin KILIÇ /LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Kaynak:

  • kütübü sitte
  • sorularla islamiyet
  • resulullahorg
  • rehber dergisi
  • nurnet

Not: Ümmetin Yıldızları ve En Güzel Örnekleri Olan Sahabelerin Hayatları İçin Tıklayınız