Etiket arşivi: sempozyum

Rusya: Bu Kitaplar Dünyayı Titretir!

Rusya Nur Talebeleri’nin Moskova’dan Yazdıkları Mektup

Muhterem ve şefkatli Ağabeyler,

    Berâ-yı mâlumât olarak bu sene, hususan şuhûr-u selâse münâsebetiyle, Rusya’da Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiği hizmet-i îmâniyeden hülâseten bahis etmek istiyoruz. Ezcümle:

    Önceki mektupta bahsettiğimiz gibi, bu sene (1998) Sibirya’nın dört büyük şehrinde dershaneler açıldı. (Yekaterinburg, Omsk, Novosibirsk, Krosnoyarsk) Bunlardan Yekaterinburg ve Novosibirsk’de ikinci dershaneler açıldı. Bilhassa Novosibirsk’de; orası Rusya’nın önemli ilim merkezidir. Yüz bin üniversite talebesi ve binler üniversite öğretim görevlileri olan Sibirya’nın baş şehridir. İkinci bir dershane bu üniversite muhîtinde açıldı. Bu üniversite Novosibirsk’in otuz km. uzağında, ormanlık bir yerde, ayrı büyük bir şehir gibidir. Risâleler, ilim adamları arasında çok kısa müddette intişâr etti ve merakları celb etti. Geçen, dershaneye gelen iki profesör, dersleri dinledikten sonra “Bu kitaplardan dünyâyı titreten ilmî işler yazmak olar” demişler. Orada dershanede kalan öğretim görevlileri kardeşler ders verdikleri fakültelerde hizmet ediyorlar.

    Bu sene (1998) İstanbul’da yapılan Bediüzzaman Sempozyumu’na, Rusya Müftüsü Râvil Hazret’in iştirâki de, Rusya’da Risâle-i Nur’a merâkı daha da arttırdı. Camilerde, müftünün İstanbul’da Bediüzzaman Sempozyumuna iştirâk ettiği ilân edildi.

    Burada çok meşhur “Müslümanlar” adlı dergide “Meşhûr-u âlem ve çok muhterem büyük İslâm âlimi ve mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin te’lif ettiği Risâle-i Nur Külliyâtı ile, bu internet adresleri ile tanış olabilirsiniz. Eserler, dünyanın bir çok dillerinde bu adreslerde mevcuttur.” diye Risâle-i Nur’la alâkalı birkaç internet adresinin de verildiği bir haber vardı. O derginin genel müdürü ile görüşüp Rusça ve Tatarca Risâleleri takdim ettik.

    Sempozyumdan döndükten sonra Petersburg’da kırk altı bin kitâbın tab’ı anlaşmasını yaptık. Bir ay içinde hepsinin tab’ı yapıldı. Yirmi bin Âyet-ül Kübra, yirmi bin Uhuvvet Risalesi, üç bin Türkçe Asâ-yı Mûsa, üç bin İngilizce Lem’alar… Her zaman olduğu gibi bu tab’ işinde inâyetler daha bedîhi oluyor. Mesela; üç bin İngilizce Lem’alar’ı basarken yanlış olan bir sayfada bütün makineler birden durmuş. Sebebini anlamamışlar. Sonradan görmüşler ki, o sayfada yanlış birtek sehiv varmış. Eğer makineler durmasaydı, o zaman üç bin kitap tashih olması yahut yeniden basılması gerekiyordu. Asâ-yı Mûsa’nın üst kapağına matbaa işçileri ile bakarken onlardan biri “Asâ-yı Mûsa’nın tercümesi nedir?” diye sormuş. Hacı Kardeş tercümesini Rusça söylemiş ve Asâ-yı Mûsa’nın bütün sihirleri iptal ettiğini anlatmış. Bu sırada oraya ispirtizma ve manyetizmaya âit kitap bastırmak için gelen birisi çok acîp bir görkem alarak matbaadan çıkıp gitmiştir. Basılan kitapları matbaadan arabaya yükleyip (umum çekisi 4 ton) bir kardeşin ambarına götürürken polislerin çok olduğu yerden geçerken birden bir tûfan başlamış. Polisler koşup yerlerine girmişler. Kitapları boşalttıktan sonra hava açılmış.

    Petersburg’da iken, Rusya’da çok meşhur bir üniversite olan Leningrad Dakik Cihazlar ve Optika Enstitüsü’nde üç sene önce İslâmı kabul etmiş ve İslâm Hayriye Cemiyeti kurmuş bir profesörle görüştük. Ona, Risâle-i Nur’un esâs ve gâyesini anlattık. Çok hayret etti ve sevindi ve bu kitapları Petersburg’un ilim muhîtine neşr etmeyi kendine bir borç bildiğini ve ilk evvel üniversite profesör ve talebelerinin de iştirâkleri ile bir konferans düzenlemek istediğini bildirdi ve hâzır olduğumuzda ona bildirmemizi ricâ etti. Ona Rusça kitaplardan ve İngilizce Tarihçe-i Hayat ve Ene ve Zerre kitaplarını hediye ettik.

    Bir namaz vakti Petersburg Camisi’nde, kardeşler Letonya’dan gelmiş Hava Kuvvetleri emekli albayı, şimdi ise, Riga Müslüman İcmâsının başkanı Ashad Hazret’le tanışmışlar. O, kitapları okuyarak çok memnun olduğunu ve Letonya’da bu hizmete çok ihtiyâç olduğunu söylemiş. Gittikten sonra telefon açıp Letonya’nın yerli ahâlisinin Risâle-i Nur’u çok merâk ettiğini ve bu hizmetin orada yerleşmesini ricâ ettiklerini söylemiş. Ashad Hazret, Cum’alarda hutbe ve vaazları Risâle-i Nur’dan tertip ediyor. Sonra Litvanya’dan, orada vazifeli olan bir Türk hoca bize telefon açıp, yarın Litvanya Müftüsü Moskova’ya geliyor. Ona bir miktar kitap vermemizi ricâ etti ve oraya beklediklerini söyledi. Moskova’da bir imam Lem’alar kitabını eline alarak vaazı direk kitaptan okuyarak sonra Rusça izâh ediyor.

    Bir kardeşin gayreti ile Kırım’da da çok güzel hizmetler oluyor. Finans-Kredi Kolejinde okuyan bir talebe dershaneye gelip gidiyor ve kitapları okuyor. Bir defa felsefe dersinde Risâle-i Nur’dan anlatmış. Rus olan muallim çok merak etmiş ve kardeş onu dershaneye götürmüş ve o Rus; dersleri dinleyerek sanki çarpılmış gibi olmuş. Kırım’ın ikinci şehri olan Sivastopol’da dershane açmak için güzel zemin var. Eskiden hizmeti tanıyan bir kardeş oradan dâvet ediyor.

    Ukrayna’nın büyük şehirlerinden olan Odessa’da bir kardeş (oğlu Bakü’de dershanede kalıyor) orada çok büyük ihtiyâç olduğunu ve orada âcil dershane açılması için kardeşleri dâvet etmiş ve bütün maddî cihetini yükleneceğini söylemiş.

    Moskova’da bir Rus kardeşle tanıştık. Dokuz yaşında ilk defa Allah kelimesini duymuş. Sonra hiç unutamıyormuş. Üç sene önce İslâmiyet’le tanışmış, beş aydır namaz kılıyor. Bir Cuma günü kendisi bize yaklaşıp tanış olmak istediğini bildirdi. Biz de Rusça kitapları verdik. Öbürkü Cuma, her kitabı ikişer defa okuduğunu ve çok tatmin olduğunu söyledi. Sonra Türkçe okumak istediğini bildirdi. Uhuvvet Risâlesi’ni verdik. Sonra her kitabı bir nefeste, iki buçuk saatte bitirdiğini ve böylece dört kere tekrar okuduğunu ve kitâbı eline aldıkça yere koyamadığını ve anladığı kitaplardan daha çok lezzet aldığını söyledi. Şimdi Asâ-yı Mûsa’yı okuyor ve derslere devam ediyor. (1)

    Elhamdülillah, an be an, saat be saat, gün be gün Rusya’da hizmetler intişâr ediyor ve kökleşiyor. Mutlaka bu günlerde, aynen Moskova ve Petersburg gibi Rusya’nın çok şehirlerinde ve bilhassa Orta Asya, Türkî Cumhuriyetlerde de kim bilir daha nice hizmetler oluyor.. İnsanlar nûr-u hidâyete kavuşuyorlar!.. İnşâ allah duâ edin; Cenâb-ı Hak, bu hizmette gayret, devâm ve sebât ihsan etsin.

Moskova

24-11 1998

Rusya Nur Talebeleri

      Son günlerde Moskova’da hava herkesi hayretlendirdi. Gündüzler gökte bulut yok ve geceler yıldızlar görünüyor. Dikkat edilince, kâinatla Risale-i Nur’un alâkası vâzıhan görünüyor.

  •     Haşiye: Bu mektubu size göndereceğimiz gün, filimler ve Kelimât geldi. İnşâallah İngilizce Tarihçe-i Hayat, Yirmidokuzuncu Söz haşre dâir Risaleler ile Arapça Kelimât’ı tab’a götürürüz. Çünkü; Novosibirsk, Petersburg gibi üniversitenin çoğunluk olduğu yerlerdeki profesörlerden ingilizce bilen çok var. Belki onlardan bazıları, o mecmuaları Rusça’ya tercüme eder diye ümidimiz var.

Endonezya’da Said Nursi Sempozyumu Yapıldı

Esselamualeykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

Evvelen, Leyle-i aşerenizi tebrik eder, dualarınızı bekleriz. Van zelzelesi münasebetiyle müteessir olduk. Vefat edenlerin şehit mertebesine ulaşmasını, mal ve mülklerinin sadaka olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.

Saniyen, Endonezya’da nur hizmetleri ile alakalı bir haftalık program oldu. Bu programla alakalı notları beray-ı malumat arz ediyoruz.

İlk durağımız başkent Cakarta’dan uçakla 3,5 saat uzaklıktaki Ternate Şehri. Malaka boğazında bulunan bu şehir 16. Yüzyılda bu bölgeye hükmeden büyük bir İslam sultanlığına merkez olmuş bir yer.

22 Ekim 2011 tarihinde tertip edilen Ternate’de ki sempozyumun mevzuu “Doğu Endonezya’da İslami Eğitim Paradigmasının Yenilenmesinde Said Nursi Modeli”. Burada Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin maarif noktasındaki kanaatleri müzakere edildi.

Halkın ve akademisyenlerin yoğun ilgisi ile gerçekleştirilen uluslararası sempozyum Ternate İslam Enstitüsü rektörü Prof.Dr. Abdurrahman Marasebessy’nin “hoş geldiniz” konuşmasıyla başladı. Bu güzel konuşmayı üstadımızın hayatının, davasının ve Nur risalelerinin anlatıldığı Endonezya Lisanında hazırlanmış belgesel takip etti.

Daha sonra oturumlar kısmına geçildi. İlk oturum Prof.Dr. Andi Faisal Bakti’nin başkanlığında, Malezya’dan Prof.Dr. Adem Kılıçman, Filipinler’den Risale-i Nur Enstitüsü Başkanı Muhammed Rıza, Kayseri’den Doç.Dr. Ahmet Kayacık ve Dr. İsabella Lecomte’nin tebliğleri ile devam etti.

Prof. Kılıçman tebliğini Malayca sundu. Bediüzzaman’ın eğitim modelinde mantık ve bilime vurgu yapıldığını izah eden tebliğinde Kılıçman, iman esaslı eğitim üzerinde durdu. “Hubbuddunya re’sü kulli hatiatin” hadisi şerifi ve öğrenirken de öğretirken de en hayati noktanın ihlâs olduğu ve bu husustaki Risalelerde geçen hususları özetleyerek tebliğini tamamladı.

Filipinler’den sempozyuma iştirak eden Muhammed Rıza 21.Yüzyılda İslam Aleminin Eğitim Problemleri ve Bediüzzaman’ın Eğitim Anlayışının Müfredatlara Entegrasyonu başlıklı bir tebliğ sundu.

Kayseri’den Dr. Ahmet Kayacık ise tebliğinde Bediüzzaman’ın Medresetüz Zehra modelini izah etti. Medresetüz Zehra’nın (Zehra müennes, Azhar müzekker) El-Ezher’in kız kardeşi olduğunu ifade eden Dr. Kayacık Zehra modelinde üç mühim nokta olduğunu belirtti, bunlar ise;

* Tüm islam alemine hitab edip,

* Maddi finans sorumluluklarını yerine getirerek

* Tüm eğitim seviyelerine hitab edip bünyesinde barındırmış olan ve medrese-tekke ve mektebi mezcedebilmiş bir okul manası olduğunu ifade etti. Prof. Andi Faisal ise üstadın ümmet görüşünden bahsedip Risalelerdeki eğitim prensiplerini özetledi.

Soru cevap kısmından oluşan forum da en az oturum kadar heyecanlı ve güzel geçti, akademisyenler soru sorabilmek için adeta yarıştılar. Üstad Nursi’nin müceddid oluşundan, Nur hizmetlerinin kurumsal yapılarına ve Üstad hakkında son asrın islam büyüklerinin kanaatlerine kadar geniş bir yelpazede sorular soruldu.

Her biri birbirinden kıymetli ikinci oturumun tebliğcileri, Prof. Muhammed Sirozi, Rektör Abdurrahman Marasebessy, Prof. Rasid Asba, Prof. Serifuddin Gazzal, Prof. Fauzan Salih, Dr. Muhib Abdulwahab idi.

Rektör Marasebessy çok kültürlülükten bahsetti. Tarih profesörü olan Rasyid Aba ise Ternate Sultanlığı’na İslamiyetin girişini ve buradaki İslami eğitimi izah etti. Prof. Fauzan Salih 20. Lem’adaki dinsizliğe karşı Müslümanların ve Hıristiyanların işbirliği yapması gerektiğini vurgulayarak dinler arası diyalog olması gerektiğini belirtti.

Prof. Serifuddin Gazal üstadın manevi mücahedesini aktararak bu manevi mücahedenin Ternate halkı için yerel prensipler ihtiva ettiğini ifade etti. Dr. Mubib Abdul Wahab ise Üstad Said Nursi’nin eğitim modelinde dini ve fenni ilimlerin beraber okutulması gerektiğini anlatıp ahlak eğitimine vurgu yaptı. Prof. Sirozi dershanelerin birer eğitim merkezi olduğunu izah etti. Resmi bir okul sisteminde olmasa da dershanelerin toplumdaki din eğitiminde etkili olduğunu söyledi.

Seminer boyunca kitap standımızı yüzlerce kişi ziyaret etti. Endonezya Lisanı, Arapça ve İngilizce Risaleler büyük rağbet gördü.

Sempozyumun akşamında Valilikte misafirler onuruna akşam yemeği verildi. Ertesi gün sempozyum tebliğlerinin Ternate bölgesinde uygulanabilirliği noktasında müzakere oldu ve tebliğlerin bir kitap olarak basılmasına karar verildi.

24 Ekim Pazartesi günü yerel bir gazete olan “Monitor Depok”a ziyaretimiz oldu. 15 bin civarında tirajı olan bu gazetede genel yayın yönetmeni ile görüştük. Üstadın hayatını ve Risale-i Nurun mahiyetini anlattığımız bu görüşmede Risale-i Nur’ların gençlere olan tavsiyelerini sordular. Dr. Ahmet Kayacık Risale-i Nur’lardan sadece gençlere değil her kesime önemli tavsiyeler olduğunu söyledi ve izah etti. Genel yayın yönetmenine Endonezya Lisanında Tarihçe ve Sözler hediye ettik.

Aynı günün akşamı ise Depok bölgesinde mutad olarak devam eden dersimize iştirak ettik. Burada bir camide devam ettiğimiz derste 30.Lem’adan İsmi Hayy ders olarak okundu.

25 Ekim salı günü Serif Hidayatullah Üniversitesi Lisansüstü Eğitim programında bir seminer düzenlendi. Yaklaşık 100 kadar doktora, yüksek lisans talebesinin iştirak ettiği bu seminerde Dr. Ahmet Kayacık uhuvvet risalesini özetleyen bir sunum yaptı.

İkinci konuşmacı geçen Haziran ayında Türkiye’ye gelip bir ay kalan Endonezyalı İshak Salih idi. Tebliğ konusu “Barışı tesis etmede Bediüzzaman’ın rolü” bağlamında dershanelerdeki eğitim yoluyla barışa katkı sağladığını belirtti. Risale-i Nurlar içtimai hayatta karşılıklı hürmet, şefkat ve merhamet, haramdan uzaklaşma, emaneti muhafaza etme, itaat etme gibi düsturları tesis ettiğini ifade etti. Soru faslında seminerdeki bahisle alakalı sorular tevcih edildi.

Aynı günün akşamı derslerimize iştirak eden Türk kardeşlerle dershanede ders yapıldı. Ertesi gün Risale-i Nurlara çok büyük muhabbeti olan Prof. Nabila Lubis’i ziyaret ettik. Akşamında ise üniversite hoca ve talebelerinin iştirak ettiği dershanemizdeki mutat dersimizde 20.Söz ders olarak okunup müzakere edildi.

Endonezya Nur Talebeleri

www.NurNet.org

Nusret Ali’nin Hindistan’da yayınlanan “Türkiye ve İslami hizmet” ropörtajı

Türk halkının %80’i İslami değerler üzerinde güçlü bir imana sahiptir. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı her yıl kültürel aktiviteler yapmakta ve Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu da bunlardan birisidir. Bu yıl bu program 3-5 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Cemaat-ı İslamiye-i Hindî de bu programa davet edildi ve cemaati temsilen de Genel Sekreter Nusret Ali Bey bu uluslararası sempozyuma iştirak etti. 29 Eylül’de gidip, 8 Ekim’de geri döndü. Seyahati sırasında bu uluslararası sempozyum programına iştirak etmenin yanında önemli yerleri ziyaret edip çok önemli hadiseleri gözlemledi. Ziyaretinden sonra Dawat gazetesinin yayın yönetmeni kendisi ile izlenimleri ve gözlemleri hakkında bir röportaj yaptı. Bu görüşmeden bazı alıntılar aşağıdaki gibidir.

S1. Türkiye’yi ziyaretinizdeki asıl gaye ve temel konu neydi?

C. Aslında bu ziyaret İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından organize edildi. Bu vakıf Bediüzzaman Said Nursi felsefesi ve düşünceleri üzerine her yıl konferanslar düzenlemektedir. Bilim adamları, profesörler, din adamları, araştırmacılar ve farklı organizasyonların temsilcileri bu programlara katılmaktadırlar. Her sempozyumda o sempozyuma özgü başlıklar ve konular seçilmektedir. Bu entellektüeller, seçilen konular üzerinde tebliğlerini sunmaktadırlar. Bu zamana kadar 9 sempozyum gerçekleştirildi; Kur’anî anlayış, küreselleşme, ahlak, çok kültürlülük, inanç, dünyada barışçıl hayat ve Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nurdan günümüze öğretileri bugüne kadar  işlenilen konuların bazıları idi. Bu sefer İlim, İman, Ahlak ve İnsanlığın geleceği konuları işlendi

S2. Bu sempozyumun asıl önemi veya organizatörlerin asıl gayesi neydi?

C. Bu konferansın en belirgin özelliği ve büyük önemi yaşadığımız zamandaki mevcut gençliğin, yeni neslin temel insan ahlakı hakkında cahilleştiği gerçeğini işlemesiydi. Mevcut nesil materyalizme ve israfa sürüklendi. Gökyüzüne uydular gönderildi ve her yere gözetleyici kameralar yerleştirildi. Fakat aileler ise parçalanıp küçüldü insanoğlu uzayda yolculuk yaparken kendini, kendi içine giden yolları kaybetti. İnsan bağları arasındaki mesafeler genişliyor; fakat hak ve hakikat gizleniyor kayboluyor. İletişim teknolojisindeki gelişim ve değişim en uç noktalara ulaştı fakat psikolojik depresyon  sosyal adaletsizlik ve çevresel bozulma doruklara ulaştı. Dünya gittikçe küçülüyor ki; problemler bunun da etkisiyle çok hızlı yayılıyor. Ana sebep şudur ki, bilim materyalist ihtiyaçlarla çok daha fazla ilişkilendirildi ve ana teoriler bunun üzerinde bina edildi. İnanç ve maneviyat arasında bir boşluk bir ayrılık var ki bu işin sevdalıları tarafından bu programda insan fıtratına uygun, iyileştirici çözümler ortaya konuldu.  Kur’an öğretisi insanlığa, onları doğru yola kılavuzlamada etkili olabilir. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur tefsiri ki; Kur’an ayetleri üzerine bina edilmiştir,  bütün bu problemlerin çözümüdür.

S3. Bu sempozyumun belirleyici ve ayırt edici nitelikleri nelerdir?

Bu sempozyumun  tarihi, başlığı, turu, konuları Şubat 2010 da bildirildi. Tüm dünyadan 300’ün üzerinde tebliğ gönderildi; lakin sadece 30 tanesi kabul edildi. Ve tebliğ sahiplerine davetiyeler gönderildi. Sempozyumda 62’den ziyade ülkeden yaklaşık 1500 katılımcı hazır bulundu. İlk gün toplam katılımcı sayısı 20.000’in üzerinde oldu.

Sempozyumda ayrıca Devlet Bakanı, Eğitim Bakanı,  İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı  ve T.B.M.M’nin bazı azaları ile Ak Parti’nin bazı millet vekilleri de katıldılar. Onların hazır bulunuşu Bediüzzamana karşı ne büyük bir saygıya sahip olup ne derece hürmet ettiklerini gösterir. Daha sonraki iki gün de tebliğlerin sunumu aynı anda üç farklı salonda devam etti. Başlangıçtan programın en sonuna kadar katılımcılar büyük bir heyecan gösterip tebliğlerini çok güzel sundular. Sunumlariın aynı anda Türkçe, Arapça ve İngilizceye tercümesi yapılıyordu bu nedenle dil problemi de yaşanmadı.

S4.  Said Nursi’nin yazıları ve öğretileri nelerdir?

C.   Onun kişiliği, yazıları ve düşünceleri çok genişti, sınırsızdı. Onun Türkiye’de çok önemli neşirleri var. Yeni Delhi’deki Merkez- i Mekteb-i İslamî Yayınevi de Türkiye’nin Büyük Kahraman’ı adlı bir eser yayınladı. Bediuzzaman okunmalı ki bugün Türkiye’de İslam’ın yeniden canlanması anlaşılabilsin. O’nun Türkiye’de İslam’ın yeniden yaşanılır hale gelmesindeki etkisi her türlü övgü ve onura layıktır.

O 1877’de Türkiye’nin doğusunda dünyaya geldi ve 1960 da vefat etti. Bu zaman şeridi Türklerin en karanlık dönemleriydi. Hilafetin sonuydu. Bu dönemde gücünü Avrupa devletlerinden alan, onlar tarafından desteklenen ateist rejim otoritesi kuruldu. Türkiye’nin doğusu Rusya’nın işgalinden kurtulduğu dönemde  Said Nursi’nin ülkesine hizmeti de kendisi gibi mükemmeldi. O İslami öğretileri Türkiye’nin sosyal hayatına, kendi hayat tarzıyla ders verdi. Onun mücadelesi kesinlikle siyasi değildi. O Risale- i Nur’un, Tuba-i Nurun mükemmel öğretileriyle Türkiye’nin toplum hayatında inancı muhafaza etti. Tabiatperestliğe ve materyalizme karşı Nur hakikatlerini izhar etti. Kur’an’ın temel sistemini en etkili ve suhuletli bir üslupla beyan etti. Bu beyanları ve öğretileri için hapislere atıldı ve zulümlere maruz kaldı. Onun hapis hayatı ise arkasında Risale i Nur’un büyük hazinesini bıraktı. Risale-i Nur, Türk halkı arasında inancı ve ahlakı yeniden canlandırmada, korumada harika bir silahtır. Onun  meyveleri şimdi herkes tarafından bilinir oldu. Bugün farklı insanlar farklı organizasyonlar Risale-i Nur hakikatleri etrafında ahenkle bir araya gelmektedirler.

S5.  Bu insanlar kimdir,  mevzu bahs organizasyonlar nelerdir ve ne gibi çalışmaları mevcuttur?

C.  Türk halkının neredeyse büyük bir çoğunluğu Nursi’nin düşünceleri ve öğretilerine bağlıdır. Bu bağlılıkla gerek bireysel olarak gerek cemaat halinde Nursi’nin öğretilerini neşretmeye çalışıyorlar. Herkese her detayı açıklamak imkansızdır fakat Nur cemaati insanlara her meseleyi detaylarıyla açıklayabilmekte ve her mesele bütün incelikleriyle tartışılabilmektedir. Bu cemaat Türkiye’de çok büyük bir tesire sahip. Ülke genelinde binden fazla medreseleri var. Bu medreselerde lise ve üniversite öğrencileri kalıyor. Bu medreseler talebeler için hem mesken hem muhafazaya vesile hem de ilim yuvası olmak vazifesini görüyor, medreselerde her akşam iki saate yakın sohbet yapılmakta ve insanlar maneviyat sahasında yetiştirilmektedirler. Ayrıca hafta sonları tüm cemaat bir araya gelmekte ve sohbetler bu şekilde de devam etmektedir. Bu sohbetlere o medresenin yakınında ikamet eden halk iştirak etmekte ve Nurlar okunmaktadır. Sair zamanlarda da insanlar yine bu dersanelere gelmekte ve Risale-i Nur ile iştigal etmektedirler

Bu medreselerde kalan talebeler üniversiteden sonra da hayatin her safhasında hizmet sorumluluklarını yerine getirmeye devam ediyorlar. Nur cemaatinin bir amacı da insanlara tebliğ ve irşaddır ki 14 eserden müteşekkil Nur külliyatı, bu hizmeti deruhte etmektedir. Risale- i Nurlar ayrıca 60’ a yakın dile tercüme edilmiştir ki cemaat diğer dillere tercüme işini Risale- i Nur’un mesajını tüm dünyaya yaymak gayesiyle yapıyor. Hakikatlerin bu şekilde yayılması tüm dünya Müslümanları arasında bir birlik oluşturabilir. Bu insanlar Müceddid- i Elf- i Sani’ye karşı (İmam-ı Rabbani R.A.) çok büyük bir muhabbet ve hürmet beslemektedir. Onu da Nursi gibi müceddid olarak kabul etmektedirler.

Türkiye’deki diğer grup ise Fethullah Gülen cemaatidir. Onlar da eğitim ve endüstri ve medya konusunda çalışıp ümmete bu yönde hizmet etmeye gayret gösteriyorlar. Türkiye’de 1200’den fazla okulları var dünyada da 67 ülkede okula sahipler. Banglore, Delhi ve bazı eyaletlerde de okulları mevcuttur. Kendi gazete ve TV leri de var. Bu grup özellikle Afrika ülkelerinde güçlü  ve etkili bir hizmete sahip. Nur Cemaati, Cemaat- i İslam-ı Hindî’ye karşı çok büyük bir hürmet ve muhabbet besliyor. Türkçe Nurlardan birinde Bediüzzaman’ın Cemaat-ı Hindî’nin liderine bir mektubu var. Nursi, cemaatlerin yardımlaşmasına, iş birliğine, uhuvvetine ehemmiyet vermiş  bunu övmüş ve geleceğe dönük büyük bir ümit beslemiştir.

S6. Bu sempozyuma katılmaktan başka ne gibi aktiviteleriniz oldu?

C.  İstanbul’a 29 Eylül’de gidip 8 Ekim’de geri döndük. 3- 5 Ekim arasında sempozyum devam etti. Bu süre içinde dünyanın birçok yerinden gelen insanlarla tanıştık. Program başlamadan önce bir deniz gezisi organize edildi. Katılımcıların hepsi bir araya geldi. Ve Nursi’nin okyanusunda 4 saat sürecek olan bir gezinti yapıldi. Farklı bölgelerden Müslümanların böylece bir araya gelmesiyle Nur organizasyonunun ve dava anlayışının Filipinler, Rusya, Brezilya, Güney Afrika, Kanada,  Amerika…vb ülkelerdeki tesirini, yankılanışını ve sonuçlarını gördüm. Bizim için  en önemli hadiselerden birisi de tüm katılımcıların Hintli Müslümanlara karşı olan ilgi ve tutumuydu. Hindistan’daki Müslümanlar hakkında bize çok farklı sorular yönelttiler.

İstanbul’da Ayasofya, Sultan Ahmet gibi tarihi mekanları ziyaret imkanı da bulduk. Hazret-i Ebu Eyüp el- Ensarî’yi de ziyaret ettik. Fatih Sultan Mehmet’in kabrini ve doğduğu yeri de ziyaret ettik. Ankara ziyaretinde ise bazı vekiller ve parlamento üyeleriyle görüştük.

S7. Türk halkı üzerindeki izlenimleriniz nelerdir?

C. Türkiye yüzde 98. 8 i Müslüman olan bir ülke. Geri kalanı da Yahudi ve Hıristiyanlardan oluşuyor. Biz Türk toplumunu çok yakından gözlemleme şansı bulduk. Türk halkı çok misafirperver, çok mütevazı ve çok asiller. Nur talebeleri tüm yolculuğumuzda yardımcı olmak niyetiyle bizimle birlikte oldular. Bunu samimiyetle, alçak gönüllülükle ve hizmet amacıyla yaptılar. Biz oraya varır varmaz hal ve kal diliyle bize olan sevgilerini ifade ediyorlardı. Orada uhuvvetin en güzel örneğini gördük. Türkler çok büyük bir İslamî gayrete ve şevke sahipler. Umumiyetle namazlarını kılıyor ve Allah’ın zikrine, Onu hatırlamaya müthiş derecede önem veriyorlar. İslam alimlerine karşı ihtiramları ise hat safhada.

İstanbul, denizin ikiye böldüğü çok güzel bir şehir. Bir tarafı Avrupa diğer tarafı Asya’da kalıyor. İkisi arasındaki bağlantı deniz üzerine kurulan köprülerle gerçekleştirilmiş. İstanbul uluslararası bir şehir olmasına rağmen ahlaksızlık burada diğer toplumlarda olduğundan çok daha azdır. Bilakis bu şehir ahlaka ayrı bir değer kazandırmaktadır. Kamu alanlarında yasak olmasına rağmen kadınların büyük bir çoğunluğu başlarını örtmektedir. İki yıl önce hükümet bu yasağı kaldırmış olmasına rağmen yasak uygulaması devam ettirildi. Kız öğrencilerin büyük bir kesimi üniversitelerdeki yasağa ve problemler yaşamalarına rağmen bilinçli olarak ve isteyerek örtünmeye devam etmektedirler. Oysa Türkiye’nin ırkçı bir partisi bile hükümet binalarında baş örtmenin bir sakıncası olmadığına dair açıklamalar yapmıştı.

Bu arada Mevlana Mevdudi’nin ve Muallim Celaleddin Umera’ nın eserlerini de Türkçede bulmak mümkün.

S8. Türkiye’nin geleceğine dair fikirleriniz nelerdir?

C. Apaçık aşikardır ki özlenen ve mazinin nostaljisi olan bir Türkiye yeniden ortaya çıkıyor. Onların sahip olduğu büyük dünya görüşüne göre tüm Müslümanlar İslam’ın ana temelleri üzerinde bir araya gelmelidirler. Bu doğrultuda dünyaya İslam’ın bayraktarlığını yapıyorlar.

Materyalizme karşı İslami hakikatleri yüceltiyorlar. Türkiye, Filistin’e karşı büyük bir şefkate sahip. Ayrıca İran, Latin Amerika ve Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştiriyor, ekonomi sahasında da çok güçleniyor. Kişi başına düşen yıllık gelir 12000 dolar. Türk hükümetinin bu başarıları Türk halkının yaptığı faaliyet ve hizmetlerden kaynaklanıyor. Halkın hizmet sesine kulak vermeye devam ederlerse Türkiye kimsenin durduramayacağı büyük bir güç olacaktır. Irkçılık ve ateizm Türkiye için bir engel olamaz. Bu millet dünyada görülmedik bir potansiyele sahip. Ayrıca ülke olarak coğrafi değerleri tarihsel zenginlikleri stratejik önemi ile ahenk dolu bir mozaik görünümündedir. Eski Amerika Başkanı Clinton bir makalesinde Türkiye’nin doğu ile batı arasında sağlam bir köprü gibi işlev göreceğini belirtir.

Bediüzzaman Günümüz İlâhiyatçılarına Ne Söyler?

Yaşadığı dönemlerin ilmî, siyasî, içtimaî hadiseleri, İslâm dünyasının yüz yüze geldiği sorunlar, bu sorunları okuma biçimi ve önerdiği çözüm yolları açısından baktığımızda; Said Nursi, yirminci yüzyılın gerçekten ‘bediüzzamanı‘dır. İslâm âlemine son dönemlerde Rabbimizin lutfettiği en büyük nimetlerden olan Bediüzzaman Hazretleri, hayatı, görüşleri ve eserleri çerçevesinde farklı yönleriyle değerlendirilmekte; özellikle 1990’lı yıllardan itibaren hem ülkemizde hem de uluslararası boyutta ilmi çevreleri de kuşatarak büyüyen ve genişleyen bir ilgi halesine mazhar olmaktadır.

Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur Külliyatı’nı en çok ele alması gerektiğini düşündüğümüz ilahiyat camiası ise, birkaç istisnası olmakla birlikte, maalesef bahsedilen ilgi halesinin dışında kalmıştır. Günümüz ilahiyatçılarında Mısır’ın, Fas’ın eski tüfek solcularına gösterilen ilgi Bediüzzaman’dan esirgenmiştir. Bunun sebeplerini ayrı bir çalışmaya havale ederek burada Bediüzzaman’ın ilahiyatçılara ‘zımnen’ ve ‘sarahaten’ neler söylediğini değerlendirmek istiyoruz. Bu değerlendirmeye geçmeden önce de ilahiyat camiasında Bediüzzaman’a ve Risale-i Nurlara bakışta ‘sorunlu alanlar’ diyebileceğimiz bazı hususlara atıfta bulunmak gerekmektedir.

İlahiyatçılar, risaleleri ‘yazdırılma’ kavramına hapsetmekte; ‘ebced ve cifir’ meselesi çok önemli bir perde olabilmekte; risaleler en nihayetinde ‘çiçek böcek edebiyatı’ yapan basit bir bakış açısına sahip olmakla itham edilebilmektedir. En öncelikli mesele olarak ortaya koyduğu iman meselesi de ‘zaten herkes yaratıcıyı kabul ediyor’ gibi mülahazalarla basite indirgenmektedir. Şimdiye kadar ciddi anlamda okunup anlaşılmadığı halde kolaycı değerlendirmelerle ‘önemli olsa bile artık aşılması gerekir’ söylemine kurban edilmektedir.

Öte yandan Bediüzzaman’ın görüşlerinin ilmi çalışmalarda araştırmaya konu edilmesi de siyasi mülahazalarla yapılamamaktadır. İlahiyatçıların ilgilendiği hemen her meselede hem de çok özgün bakış açıları ortaya koymuş olmasına rağmen, birkaç istisna dışında Bediüzzaman akademik çalışmalarda referans olarak kullanılmamaktadır. Mesela onun tasavvuf alanında ‘vahdet-i vücut’ ve ‘vahdet-i şuhud’ felsefelerinin ötesine geçmesi; kelam ilminde geçmişteki pek çok müşkil meseleyi halledip, yeni ve özgün bakış açıları sunması; fıkıh ve usul alanında örneğin içtihat risalesi maalesef değerlendirilememektedir. Görüşlerinin toplamında günümüz İslâm düşüncesinin en önemli siması olmasına rağmen İslâm felsefecilerinin ilgisi ondan ziyade belki de düşünür bile diyemeyeceğimiz isimlere kaymaktadır.

Oysa Bediüzzaman, kullandığı üslup, kavramlar, yöntemler, meseleleri ele alış tarzı, ehemm mühim sıralaması gibi hususlarda engelleri aşabilen ve ona kaynak değeri atfeden ilahiyatçılara çok şeyler söyleyen bir âlimdir. Ve günümüz şartlarında bize en yakın ve en kolay modellenebilecek bir ‘örneklik’ sunmaktadır. Ele aldığı meseleler ve önerdiği çözüm yolları açısından da hâlâ güncel ve hayatın içindedir. Kanaatimizce bu konuda atılması gereken en önemli adım, ‘zihinsel ve siyasî engellere’ takılmadan hiç olmazsa İslâm âlimlerinden bir âlim olarak Bediüzzaman’dan ve eserlerinden istifade cihetine gidilmesidir.

En azından son dönemlerin en çok tartışılan başlıklarına dair ‘Acaba Bediüzzaman bu konuda bir şeyler söylemiş mi veya ne söylemiş?’ sorusu sorulmalı, Risale-i Nur Külliyatı, kendisine müracaat edilmediğinde yapılan çalışmanın eksik kalacağı bir başvuru kaynağı olarak görülmelidir. Bunu böyle görmeyenler, eğer müracaat ederlerse, bunun böyle olduğunu göreceklerdir. Doğrudan Risale-i Nur Külliyatına başvuramayanlar için ilk etapta anlama ve değerlendirme çalışmaları diyebileceğimiz ‘sempozyum tebliğleriyle’ işe başlanabileceğini, Bediüzzaman ve risaleleri ele alan çalışmalara müracaat edilebileceğini hatırlatarak risalelerin ve Bediüzzaman’ın bigâne kalınamayacak yönlerine işaret etmeye çalışalım. Bir ilahiyatçı olarak kanaatimce aşağıdaki başlıklarda Bediüzzaman ve Risale-i Nur Külliyatı bizlere çok şeyler söylemektedir:

Bediüzzaman Şahıs Olarak:

1. Günümüz şartlarında bir âlimin nasıl olması gerektiğini bilfiil yaşayarak ortaya koyması.

2. Hasbilik, ücret talep etmeme, ihlas, istiğna, kanaat, iktisat vb. kavramlar etrafında örgülenmiş örnek bir şahsiyet olması.

3. Hamiyet-i diniyesinin büyüklüğü.

4. Zorluklar karşısında sergilediği azim ve sabır. Mücadelesinde yılgınlık göstermemesi.

5. Ümidini kaybetmemesi ve çevresine ümitvar olmayı aşılaması.

6. Zamana ve zemine uygun metotlar geliştirebilmesi.

7. Kendisini iman hizmetine vakfetmesi ve tüm insanlığı kuşatabilecek bir rahmet ve şefkat anlayışıyla insanların ebedi saadetini arzulaması.

Risale-i Nur Külliyatı Eser Olarak:

1. Tartışmaların ve kavram kargaşasının bol olduğu bir zaman diliminde dinin nasıl anlaşılması gerektiği.

2. Asıl kaynakların belirlenmesi ve bunların esas alınması.

3. Kur’an ve sünnetin nasıl ele alınması gerektiği.

4. Hz. Peygamber, sünnet tartışmaları ve hadis usulü.

5. Miraç mucizesi, şakk-ı kamer mucizesi, mehdi ve deccal gibi tartışmalı hadiseler.

6. İçtihat meselesi.

7. Ehemm mühim sıralaması ve önceliklerin belirlenmesi.

8. İlimlerin usulleri ve meselelere metodolojik yaklaşımlar.

9. Hayata yön veren külli kaideler ve prensipler.

10. İnsanları ve toplumları değerlendirmede istifade edebileceğimiz orijinal tespitler.

11. İslam dünyasının asıl sorunlarının tespiti ve önerilen kurtuluş yolları.

12. Akla, felsefeye, bilime, inkarcılığa, şer problemine, şeytana, materyalizme, pozitivizme, tabiatçılığa nasıl bakılması gerektiği.

13. Avrupa’ya, teknolojiye, terakkiye, medeniyete nasıl yaklaşılması gerektiği ve Müslümanlar olarak bunlarla nasıl bir ilişki geliştirilmesi gerektiği.

14. Ölüm, ahiret, gayb, ruh, kader, ubudiyet, haşir ve benzeri konuların nasıl anlaşılması gerektiği.

15. Bazı temel ibadetlerin illet ve hikmet yönlerinin değerlendirilmesi.

16. İslam tarihini, İslam dünyasını, farklılıkları, insanı, kainatı, dünyayı, ahireti nasıl okumamız gerektiği.

17. İmanın sırlarının keşfedilmesi, dinin yaşanılır kılınması, kainata ve olaylara nasıl ve hangi nazarlarla bakılması gerektiği.

18. Felsefe, kelam ve tasavvuf gibi disiplinleri ve bunların temel kavramlarını ve meselelerini nasıl ele almamız gerektiği.

19. İmam-ı Mübin-Kitab-ı Mübin, Kurbiyet-Akrebiyet, Adalet-i Mahza-Adalet-i İzafi, Mana-i Harfi-Mana-i İsmi gibi orijinal kavramsallaştırmalar üzerinden dini anlamaya getirdiği özgün bakış açıları.

20. Müslümanlara önerdiği hareket fıkhı. (Müspet hareket, ikna prensibi, iman nuruyla hareket etmek, siyaset topuzunu kullanmamak vb.)

Veli Karataş / Zafer Dergisi