Etiket arşivi: şer

Şer zannettiğiniz şeylerin arkasından hayır çıkabilir?

Dilimizden düşürmediğimiz bazı sözler var ki, insanı sıkıntı ve gerginliklerden korur, rahatlatıcı tesirleri söz konusu olur.. Kimileri bu gibi tabir ve telkinleri manasız, boş laflar gibi görürlerse de aslında karşılaştığımız çarpıcı olayların şokundan kurtarıp, rahatlatıcı etki yaptığı hemen hissedilir. Tedbir alıp tevekkül etmemize sebep olur..

Onun için maruz kaldığımız şer görüntüsünün etkisine girip de gergin bir ruh hali yaşamaktansa:

-“Bunda da bir hayır vardır!.. Şer zannettiğimiz şeyin arkasından hayır çıkabilir.. Bu da geçer yahu!.” gibi sözlerle duyduğumuz gerginliği azaltmamızda, alacağımız tedbirlerden sonra tevekkülle beklememizde isabet vardır.. Aksi takdirde kendimizi aşırı üzer, sabrımızı tüketebiliriz. Bundan ise hiç fayda gelmez, kendi tevekkülsüzlüğümüzle olayı kendi hakkımızda şerre çevirmiş, dayanma azmimizi zaafa uğratmış oluruz..

Bundan dolayı şerlerin arkasından hayırların çıktığı konusunda irşat eserlerinde dinlendirici birçok olay nakledilir. Birini hem tebessüm hem de tefekkür ederek burada bir daha hatırlayalım isterseniz.

Bahar mevsiminde yaylaya çıkan köylünün köpeğini çevredeki köpekler boğarak öldürürler. Adam çaresizdir. Yapabileceği hiçbir şey yoktur.

-Bunda bir hayır vardır hanım!.. diyerek sabretmeyi tercih eder.

Fakat ikinci gece de eşeğini kurt kapar. Adam yine:

-Bunda da bir hayır vardır hanım deyip geçer, telaşa kapılmaz.

Üçüncü gecede ise kümesindeki horozunu tilki götürür. Adam yine:

-Bunda da bir hayır vardır! diyerek tevekkülünü bozmayınca, sabrı tükenen hanım feryadı basar:

– Bey bunun neresinde hayır vardır? Sana en çok lazım olan koyunlarını bekleteceğin bir köpeğin, yükünü taşıtacağın bir eşeğin, sesiyle sabaha karşı namaza kalkacağın bir horozun vardı, hepsi de gitti, hayır neresinde bunun?..

Elinden bir şey gelmeyen bey, yine moralini bozmaz, ümidini kaybetmez, her şeyde bir hayır olduğu inancı içinde: -Hanım, şer gibi görünen nice olayların arkasından hayırlar çıkabilir, muhtemeldir ki, bunların arkasından da bir hayır çıksın, sen ümidini kaybetme, tevekkül ve teslimiyetini bozma.. diyerek sükunetini muhafaza eder. Aradan çok geçmez, bir gece yayladaki evlere eşkıya baskın yapar, karanlıkta birbirine yakın dizilmiş evleri sırayla soyarlar, direnenleri de vurup yaralayarak yere serer, kıymetli kıymetsiz neleri varsa alıp götürürler. Ancak bu soygundan kendileri hiç etkilenmez. Eşkıyanın baskınına maruz kalmazlar. -Neden mi eşkıyanın baskınına maruz kalmazlar?

-Çünkü köpekleri yok ki havlasın, eşekleri yok ki anırsın, horozları yok ki ötsün de eşkıyaya yakınlarında bir ev daha olduğunu bildirsin, eşkıya da karanlıkta farkına varıp onları da soyup soğana çevirsin…

Bu sonuç karşısında, şikâyetinden dolayı mahcubiyet duyan hanım:

-Bey der, ben biraz acelecilik ettim galiba, gerçekten de bazı şer görüntülerinin arkasında hayır da çıkarmış, yoksa şimdi bizim evimizde de hiçbir şeyimiz kalmayacak, tümüyle soyulmuş, hatta yaralanmış bile olacaktık..

Beyin sözü yine aynı olur:

– Hanım bunda da bir hayır vardır. Bu olay şimdiye kadar ihmal ettiğimiz tedbirimizi almamıza sebep oldu. Şimdi yaylanın giriş çıkış yollarına nöbetçiler koyduk, bundan sonra böyle bir eşkıya girişi söz konusu olmayacaktır. Keşke bu tedbiri, bu soygunu yaşamadan alsaydık, ama derler ya, şer zannettiğiniz şeyin arkasından hayır çıkabilir diye. İşte bu şerrin arkasından da böyle bir hayır çıktı. Bundan sonra evlerimiz emniyette olacak, eşkıya giremeyecektir..

Evet, hayatta abes ve manasız hiçbir şey yoktur. Her olayın arkasında nice hikmetler, hayırlar, alınacak ders ve tedbirler söz konusudur. Yeter ki olayları yorumlamasını bilelim, ifade ettiği ikaz ve ihtarları okuyup, alınması gereken tedbirleri alarak tekrarını önleyelim. Böylece şer gibi görünen olayı, alınan ders ve tedbirlerle hakkımızda hayra çevirmesini bilelim!.

Ne dersiniz, siz de böyle rahatlatıcı bir tevekkülle bakar mısınız maruz kaldığınız olaylara?

Ahmed Şahin / Zaman

Şeytanın Hileleri (Şiir)

Şeytana kanma
Ona aldanma
O bir iblistir
Murdar ve pistir

Fikrine uyma
Zikrini duyma
Ona hiç bakma
Kafana takma

Seni kandırır
Nara daldırır
Hilesi çoktur
Vicdanı yoktur

Aldatır seni
Seni seveni
Verir vesvese
Düşman herkese

O bir düşmandır
Dostu pişmandır
Şeytanın şerri
Yok eder sırrı

Ona bulaşma
Haddini aşma
Rabbine yalvar
Ancak odur yar

İnanmak hoştur
Gerisi boştur
Dünya fanidir
Ecel anidir

Bir gün gidersin
“Ne çabuk” dersin
Rabbine yönel
Gelmeden ecel

Allah Rahimdir
Hay ve Kerimdir

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR
02.12.2011

www.NurNet.org

Şeytan ve şerler niçin yaratıldı?

İnsan, nefsine uymaz ve şeytanı dinlemezse manen terakki eder ve meleklerden daha yüce bir makama erebilir. Aksini yaptığı taktirde de hayvanlardan daha aşağılara düşebilir.

Aslında yaptıklarından ve yarattıklarından dolayı “kimse Allah’a hesap soramaz” (Enbiya, 21:23) Ancak bizler, insan olmanın gereği olarak her konuda olduğu gibi, bu konuda da Hz. İbrahim (as) gibi, “kalbimizin tatmin olmasını” (Bakara, 2:260) istiyoruz. İşte bu yüzden de aklımıza ister istemez şu soru geliyor:

Öyleyse neden, Allah şeytanı ve kötülükleri yaratmış da bize musallat etmiş? Kötülüğü yaratmak kötü, şerri yaratmak da şer değil mi?

Hemen ifade edelim ki, şerrin yaratılması şer değildir; şerri işlemek şerdir. Çünkü Allah bir şeyi şer olsun diye yaratmıyor. Hayır olsun diye yaratıyor. Allah’ın hayır olarak yarattığı şeyleri de bizler hakkımızda şerre çeviririz. Mesela, Şeytan ateşten yaratılmıştır ve bu konuda en güzel örnek de ateştir. Ateşin yaratılması şer değildir, ancak ona dokunmak şerdir. İnsan ateşi muhafaza altına alırsa ondan faydalanır; aksi halde zarar görür.

Buna bir başka örnek de yağmurdur. Yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var, bütünü de güzeldir. Tedbirsizliği yüzünden bazıları yağmurdan zarar görseler, “Yağmurun yaratılması rahmet değildir” diyemezler ve “şerdir” diye hükmedemezler.

Allah’u teâla günah işleme kabiliyeti olmayan meleklerle, hiç sorumlu olmayan hayvanları yaratmıştır. Bu iki varlıktan başka, hem melekleri geçecek kadar mükemmel, hem de aklı olmayan hayvanlardan daha aşağı olacak kadar kötü olma özelliğindeki insanı yaratmıştır. Bu noktada insanın terakkisine yol açmak üzere şeytana fırsat tanınmış ve insana kötülüğü emreden bir nefis verilmiştir.

Dünya ahiretin tarlasıdır. Ahiretin iki menzili olan cennet de cehennem de insanların imanlarının ve amellerinin meyvesi olacaktır. Bunun için insan nevi bir imtihana tabi tutulmuştur. Hayatını iman ve sahil amel üzere geçirip bütün işlerini istikamet üzere gören insanlar cennete layık bir kıymet alırlar. Aksi yolda gidenler ise cehennem ehli olurlar.

İnsan, nefsine uymaz ve şeytanı dinlemezse manen terakki eder ve meleklerden daha yüce bir makama erebilir. Aksini yaptığı taktirde de hayvanlardan daha aşağılara düşebilir.

Bilindiği gibi, elmasla kömürün aslı karbondur. Ancak diziliş farklılığından dolayı biri elmas diğeri kömür olmuştur. Aynı şekilde insanların da aslı birdir. Bütün insanlar aynı maddi ve manevi cihazlarla donatılmışlardır. Ancak, bunların doğru yahut yanlış kullanılmalarıyla insanlar arasındaki farklılık ortaya çıkmış ve toplumda elmas ruhlular yanında kömür ruhlular da ortaya çıkmıştır.

Meselenin bir başka boyutu da şudur. İnsan, şeytana uymakla kendini zarara soktuğu gibi, “Sebep olan işleyen gibidir.” kaidesine göre bu işte şeytan da büyük bir sorumluk altına girer ve cehennemdeki azabını artırmış olur. İnsanları yoldan çıkarmak üzere kendisine tanınmasını istediği fırsat, başına bela olacak ve istikametten saptırdığı kişilerin azaplarının bir katı da ona tattırılacaktır.

Cenab-ı Hak dileseydi şeytana bu fırsatı vermeyebilirdi. O zaman onun görevini de insan nefsi üstlenmiş olurdu. Sonuç değişmezdi. Kendisine insanları yoldan çıkarmak için çalışma fırsatının verilmesiyle şeytan büyük bir zarara uğramış, tabiri caizse, küstahlığının cezasını böylece görmüştür.

Zafer Araştırma Grubu

www.zaferdergisi.com