Etiket arşivi: şevval orucu

Şevval Ayında Altı Gün Orucu Nasıl Tutulur? Önemi Nedir?

Şevval ayında oruç tutmak, hadislerdeki teşvikten sonra teravih namazı gibi sevaplı bir ibadet olarak hep ilgi görmüştür.

Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene nafile oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurduğu hadisinde şöyle buyurmuştur:

– “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!” (Müslim-Tirmizi)

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba layık görülmektedir.

Hadisi yorumlayanlar bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın açıklamasını şöyle yapmaktalar:

– Ramazan boyunca oruç tutan insan, her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da altmış sevap alınca eder üç yüz altmış. Yani bir sene… Dolayısıyla hadisin işaret ettiği (kameri) seneyi oruçlu geçirmiş gibi büyük bir sevaba ulaşma hali söz konusu olur.

Aslında ibadetlerdeki sevap çokluğu konusunda esas olan, o ibadeti ihlasla yapmak, vesveseden uzak bir istek ve ümitle ona talip olmak. Bazen samimi bir niyetle yapılan öyle iyilikler, ibadetler olur ki, yapanın gönlünde duyduğu derin istek ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile ibadet sevabı bile kazanabilir. İhlas ve samimiyet meselesidir bu… “İhlas ile kim ne isterse Rabb’imiz verebilir.” Onun için Müceddid’üz-zaman’ın sözü hep tekrar edilegelmiştir. Der ki:

Zerre kadar ihlaslı amel, batmanlarla ihlassız amele müreccahtır, tercih edilir.

Âdetleri bile ibadete çeviren niyetlerdeki bu samimiyet ve ihlasın‘ önemini geçmişte verdiğim bir misalde şöyle bir örnek ile arz etmiştim. Çölün ortasında giden bir yolcu düşünmüş ki:

– Bu dümdüz yolda yaşlı bir adam ve çocuk bineğine binmek istese, üzerine basıp da yukarı çıkarak hayvanına binebileceği bir basamak yoktur. Öyle ise şu tepedeki kayayı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yolda yürümekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarını taşın yanına çekip üstüne çıkarak kolayca binme imkânı bulsun, sevabı da bana olsun.

Adamın bu hâlis niyeti sebebiyle Rabb’imiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.

İşte böyle güzel bir niyetle getirilen taşı yolun kenarında gören bir başka yolcu da düşünmüş ki:

– Bu kayayı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, buradan gözleri görmeyenler geçer, gece karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan yuvarlayıp uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun…

İşte bu adam da halis bir niyetle taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı sevaba nail olmuş. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul.

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabb’imiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir. Rabb’imizin sınırsız rahmetine kimse sınır koyamaz, diye düşünsek yanlış olmaz.

– “Bu altı gün orucun arka arkaya bitişik mi tutulması gerekir, yoksa aralıklı olarak tutulsa da olur mu?” sorusunun cevabı: Bitişik olması şart değildir, ay boyunca aralıklarla tutulması da yeterli olur. Hatta pazartesi perşembe günleri de tutulabilir, şeklinde olmaktadır.

Ayrıca: Özellikle hanımların Ramazan içinde tutamadıkları borç oruçları varsa, önce o borç oruçları tutmak daha isabetlidir diyenler de vardır. Çünkü önce farz olan borçtan kurtulmak önemlidir, denmektedir.

Şayet bu borçlar tutulurken vakit geçer de altı gün nafile orucuna fırsat bulunamazsa muhtemeledir ki, borç olarak tutulan oruçlar da Şevvâl orucu sevabını da kazandırabilir, diye beklemek de mümkündür. Rabb’imizin sınırsız rahmetinden böyle ikram ümit etmek yanlış olmasa gerektir.

Ahmed Şahin

Bir Sene Oruç Sevabına Var Mısınız?

Hadis-i Şerifte rivayet edilmiş ki: “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevval ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur.” Riyazüs  Salihin, Ramazan’ı müteakip Bayramın birinci gününden sonra Şevval ayı içinde altı gün oruç tutmak sünnettir.

Şevval ayında tutulması sünnet olan 6 gün orucu, sünnet veya kaza niyetiyle de tutulabilir. Ancak hem kaza hem de sünnet orucu, niyeti beraber getirmek olmaz. Ayrı ayrı tutulabilir.

Altı günlük orucun hiç ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur. Aralıklarla da tutulabilir. Şevval ayında tutulacak altı günlük oruçla, bir yıl oruç sevabı kazandırır.

Âlimler şöyle diyorlar:

Bir Müslüman otuz günlük ramazan orucuna ilâveten şevval ayındaki altı günlük oruçla otuz altı gün tutmuş olmaktadır. Bu otuz altı gün, hadiste ifade edilen on sevap ile çarpıldığı zaman 360 gün elde edilir. Böylece kamer ay hesabıyla bütün bir yıl oruçla geçirilmiş gibi olur.

Yani bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi manevî bir kazanç elde edebilir. Ramazan ayı içinde tutulamayan oruçlar, önce bu borç olanı tutmak daha iyi olur.

Şevval ayı ile ilgili çok önemli bir başka hususu da burada vurgulamak isterim, şöyle ki: Halk arasında yaygın ve batıl bir inanç var, Şevval ayında iki bayram arası nikâh yapılmaz deniliyor. Bu yanlış anlayış bundan da ileri gelmiş olabilir. Bayram cuma gününe rastlarsa, bayram namazı ile cuma namazı arası iki bayram namazı arasıdır. “Böyle dar bir vakte nikâhı sıkıştırmayın, nikâhınızı iki bayram namazı dışında yapın,” denilmiştir.

Ramazan ve Kurban Bayramı arası gibi geniş bir zaman varken, uğursuz sayılarak, iki bayram arasında nikâh kıyılmaz demek, tamamen batıl bir itikattan ibarettir.  İslamiyet’te de ters düşmektedir.

Aişe (ra) validemizin nikâhı Şevval ayında kıyılmıştır. Mademki Aişe validemizin nikâhı Şevval ayında kılınmış, Müslümanlar da bu ayda düğünlerini yapsınlar. Bu niyetle kıyılan nikâh ve yapılacak düğünler inşallah hayırlara vesile olur. Selamlar,

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org

8.8.2013

Şevval orucunun sevabı konusunda sorulara cevaplar

Soru: İçinde bulunduğumuz Şevval ayı oruçları hakkında birazcık geniş bilgi verebilir misiniz? Bu altı günlük oruç, nasıl bir yorumla tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba vesile oluyor?

Efendimiz (sas) Hazretleri, 6 günlük Şevval orucunun bir sene nafile oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını haber verdiği hadisinde şöyle buyuruyor: “Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevval ayında da altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevaba layık olur!” (Müslim-Tirmizi)

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevval’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba layık görülmektedir.

Hadisi yorumlayan alimler, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olmanın hesabını şöyle yapıyorlar: Ramazan boyunca otuz oruç tutan insan, her orucuna onar sevap alınca üç yüz sevap eder. Şevval ayında da altı gün oruç tutarsa buna da onardan altmış sevap alınca eder üç yüz altmış. Yani bir kameri sene… Dolayısıyla hadisin işaret ettiği (kameri) seneyi oruçlu geçirmiş gibi büyük bir sevaba layık olma hali gerçekleşmiş olur.

Aslında ibadetlerdeki sevap çokluğu konusunda esas olan husus, o ibadeti yapanın gönlünde taşıdığı halis bir niyetle ilgilidir. Bazen samimi bir niyetle yapılan öyle küçük iyilikler olur ki, yapanın gönlünde duyduğu safi niyet sebebiyle 360 gün değil, belki 360 senelik nafile ibadet sevabı bile kazanabilir. Halis niyet meselesidir bu. “İhlas ile kim ne isterse Rabb’imiz onu verebilir.” denmiştir.

Zerre kadar ihlaslı amel, batmanlarla ihlassız amelden üstündür!.. Amellerin niyetlere göre değer kazandığını vaktiyle verdiğim bir misalde şöyle ifade etmiştim: Uzun ve dümdüz bir çölün ortasında giden bir yolcu düşünmüş ki: Bu uzun yolda yaşlı bir adam ve çocuk bineğine binmek istese, üzerine basıp da yukarı çıkarak hayvanına binebileceği yüksek bir yer yoktur. Öyle ise şu tepedeki kayayı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yürümekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarını taşın yanına çekip kayanın üzerine çıkarak bineğine kolayca binme imkânı bulsun, sevabı da bana olsun.

Adamın bu samimi niyeti sebebiyle Rabb’imiz ona beklediği sevabı vermiş. Ancak böyle güzel bir niyetle getirilen taşı yolun kenarında gören bir başka iyi niyetli yolcu da düşünmüş ki: Bu kayayı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, buradan gözleri görmeyenler geçer, gece karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan yuvarlayıp uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun… İşte bu adam da halis bir niyetle taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı sevaba nail olmuş. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul..

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabb’imiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir. Rabb’imizin sınırsız rahmetine kimse sınır koyamaz, diye ümitlensek yanlış olmaz.

Bu altı gün orucunu arka arkaya tutmak mümkün olduğu gibi, aralıklarla ay boyunca tutmak da mümkündür.. Hatta pazartesi perşembe günleri de tutulabilir. Özellikle hanımların Ramazan içinde tutamadıkları borç oruçları varsa, önce o borç oruçları tutmak daha sonra fırsat olursa kalan nafileyi tutmak da uygun görülebilir. Şayet daha sonra vakit geçer de altı gün nafile oruca fırsat bulunamazsa muhtemeldir ki, borç olarak tutulan oruçlar da Şevval’de oruç tutma sevabını kazandırmış olabilir diye ümitlenmek de yanlış olmaz. “Ben kuluma bana karşı beslediği hüsnü zannıyla muamele ederim.” buyuran Rabb’imizden böyle yüce lütuf ve ikramları bekleyebiliriz.

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Şevval Ayı ve “Altı Gün Orucu” nedir? Arka arkaya mı tutulmalı?

Şevval ayında oruç tutmak, hadislerdeki teşvikten sonra teravih namazı gibi sevaplı bir ibadet olarak hep ilgi görmüştür.

Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene nafile oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurduğu hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!” (Müslim-Tirmizi)

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba layık görülmektedir.

Hadisi yorumlayanlar bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın açıklamasını şöyle yapmaktalar:

Ramazan boyunca oruç tutan insan, her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da altmış sevap alınca eder üç yüz altmış. Yani bir sene… Dolayısıyla hadisin işaret ettiği (kameri) seneyi oruçlu geçirmiş gibi büyük bir sevaba ulaşma hali söz konusu olur.

Aslında ibadetlerdeki sevap çokluğu konusunda esas olan, o ibadeti ihlasla yapmak, vesveseden uzak bir istek ve ümitle ona talip olmak. Bazen samimi bir niyetle yapılan öyle iyilikler, ibadetler olur ki, yapanın gönlünde duyduğu derin istek ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile ibadet sevabı bile kazanabilir. İhlas ve samimiyet meselesidir bu… “İhlas ile kim ne isterse Rabb’imiz verebilir.” Onun için Müceddid’üz-zaman’ın sözü hep tekrar edilegelmiştir. Der ki:

Zerre kadar ihlaslı amel, batmanlarla ihlassız amele müreccahtır, tercih edilir.

‘Âdetleri bile ibadete çeviren niyetlerdeki bu samimiyet ve ihlasın’ önemini geçmişte verdiğim bir misalde şöyle bir örnek ile arz etmiştim. Çölün ortasında giden bir yolcu düşünmüş ki:

– Bu dümdüz yolda yaşlı bir adam ve çocuk bineğine binmek istese, üzerine basıp da yukarı çıkarak hayvanına binebileceği bir basamak yoktur. Öyle ise şu tepedeki kayayı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yolda yürümekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarını taşın yanına çekip üstüne çıkarak kolayca binme imkânı bulsun, sevabı da bana olsun.

Adamın bu hâlis niyeti sebebiyle Rabb’imiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.

İşte böyle güzel bir niyetle getirilen taşı yolun kenarında gören bir başka yolcu da düşünmüş ki:

– Bu kayayı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, buradan gözleri görmeyenler geçer, gece karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan yuvarlayıp uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun…

İşte bu adam da halis bir niyetle taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı sevaba nail olmuş. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul.

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabb’imiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir. Rabb’imizin sınırsız rahmetine kimse sınır koyamaz, diye düşünsek yanlış olmaz.

– “Bu altı gün orucun arka arkaya bitişik mi tutulması gerekir, yoksa aralıklı olarak tutulsa da olur mu?” sorusunun cevabı: Bitişik olması şart değildir, ay boyunca aralıklarla tutulması da yeterli olur. Hatta pazartesi perşembe günleri de tutulabilir, şeklinde olmaktadır.

Ayrıca: Özellikle hanımların Ramazan içinde tutamadıkları borç oruçları varsa, önce o borç oruçları tutmak daha isabetlidir diyenler de vardır. Çünkü önce farz olan borçtan kurtulmak önemlidir, denmektedir.

Şayet bu borçlar tutulurken vakit geçer de altı gün nafile orucuna fırsat bulunamazsa muhtemeledir ki, borç olarak tutulan oruçlar da Şevvâl orucu sevabını da kazandırabilir, diye beklemek de mümkündür. Rabb’imizin sınırsız rahmetinden böyle ikram ümit etmek yanlış olmasa gerektir.

 Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Üç Aylar Sonrası ve Şevval Orucu

Üç aylar manevî ticaret bakımından çok bereketli, kazançlı ve sevaplı bir mevsimdir. Bu mevsimde yapacağımız mânevi” çalışmalar, iç âlemimizde bambaşka ufuklar açar. Ancak, bu aylarda kazanılan ruh disiplinini daha sonra da devam ettirmek gerekir. Çünkü bir sonraki üç aylara erişebileceğimiz hususunda elimizde bir senet yoktur.

Her yıl uğrayıp manevî hayatımızı nurlarla ışıklandıran üç ayları gerilerde bırakırken, Onun bizlere yaşattığı sonsuz hazları hiçbir zaman unutamayız. Kadir Gecesinde ışıl ışıl yanan caddelerde akan nur selini nasıl hatırlarımızdan çıkarabiliriz?

İftar sofralarının feyzi yıl boyunca burnumuzda tütmez mi? Sahurların bereketini unutabilir miyiz? O kudsî hatıraları elbette unutamayız. Özler, arar ve bekleriz.

Ama tabiî ki kuru bekleyiş ve özleyişle yetinmeyiz. Üç aylarda ve bilhassa Ramazan’da kazandığımız manevî disiplini yıl boyunca da devam ettirmeye çalışırız.

Yine namaz kılarız, zaman zaman oruç tutarız, başkalarına yardım ederiz. Malımızla, canımızla ve dilimizle Allah yolunda cihada koşarız. Nefsani his ve arzularımıza kulak vermeyiz. Huzur verici hatıralarını içimizde yaşattığımız mübarek üç aylarda kazandığımız manevî havayı devam ettirmeye çalışırız.

Hayat sermayesinin durmaksızın elden çıktığını unutmayıp bir daha gelecek nur ve huzur mevsimine ulaşıp ulaşamayacağımız ümit ve endişesini her zaman canlı tutarak âhiret hazırlığına aynı şekilde devam ederiz.

Böylece, gelecek yılın o mübarek mevsimlerine yine aynı ruhla ve temiz vicdanla erişmeyi umarız. Bu ruh içinde hayatımız devamlı bir gelişmeye ve ilerlemeye sahne olur. Allah’ın rızasına erişme yolunda dâima ileri gideriz ve bu ilerleme, inşallah son nefese kadar devam eder.

Şevval Orucu

Ramazan-ı Şerif’ten sonraki Şevval ayında oruç tutmak öteden beri sevimli bir adet olarak gelmiştir.

Bir ay boyunca oruca alışmış olan insanlar, şevval ayında da altı gün oruç tutmaya büyük bir ilgi göstermiş, hatta teravih gibi sıcak bir ilgiyle şevval ayı orucunu sürdüre gelmişlerdir… Elbette bu sıcak ilgi sebepsiz değildir. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurmuş, bu yüzden de bir ay Ramazan orucu tutanlar, şevvalde altı gün oruç tutmakla bütün seneyi oruçlu geçirmiş olma sevabını kaçırmak istememişlerdir. Bu konudaki hadisi ve yorumunu şöyle ifade edebiliriz:

Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!.“(Riyazüs-Salihin, C.2,S.510,2.)

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap almaktadır.

Âlimlerimiz, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın izahını şöyle yapmaktalar:

Ramazan boyunca oruç tutan insan her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da onardan altmış sevap alınca, eder üç yüz altmış. Yani bir sene.. Dolayısıyla hadîsin işaret ettiği sırra nâil olur. Bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi mânevî kazanç elde edebilir.

Aslında bu gibi mânevî konularda esas olan, o işi ihlasla yapmak, büyük bir gönül arzusu ile talip olmak mühimdir. Bâzen öyle oruçlar olur ki, tutanın gönlünde beslediği derin ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile oruç sevabını alabilir.. İhlas ile kim ne isterse Rabbimiz onu verebilir. Bu bir niyet ve yorum meselesidir.

Tıpkı yolun kenarına uzaklardan bir taşı yuvarlayarak güç bela getirip yerleştiren adamla, bu taşı oradan aynı güçlükle uzaklaştıran bir başka adamın niyeti ve yorumu gibi.

Biri düşünmüş ki:

– Bu çölün ortasında yaşlı bir adam yolda giderken bineğine binmek istese, üzerine çıkıp da hayvana binebileceği yüksek bir yer yoktur. Öyle ise şu taşı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yolda gitmekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarına binmek istediklerinde taşın üstüne çıkıp bineklerinin üzerine kolayca atlasınlar, sevabı da bana olsun. Adamın bu hâlis niyetine bakan Rabbimiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.

Böyle güzel niyetle getirilen taşı oradan öfke ile yuvarlayıp uzaklaştıran adam ise şöyle düşünmüş:

– Bu taşı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, gözleri görmeyenler, karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun.

İşte bu adam da taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı Allah rızasını kazanmış, ümit ettiği sevaba nail olmuş. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul…

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabbimiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir, hatâlarımızı affedebilir.. Rabbimizin hudutsuz rahmetine kimse sınır çizemez. Kimse kendi cimriliğini O’ na da şâmil kılamaz.

Bu orucun arka arkaya olması şart değildir. şevvâl ayı içinde olması yeterlidir.

Bir de Ramazan içinde tutulamayan oruçlar varsa, önce o borç olanı tutmak da makul ve meşru olur. Bir an önce borçtan kurtulmayı düşünmek elbette çok yerindedir. Ancak borcu sonra da tutabilirim diye de düşünebilir.. Bu bir tercih meselesidir. Her ikisi de caizdir.

Bir diğer husus da, Şevval ayında iki bayram arası nikah yapılmaz iddiası vardır ki, artık bu batıl iddia etkisini kaybetmektedir. Çünkü Aişe validemizin nikahı Şevvalde olmuş, yani iki bayram arasında yapılmış, ne uğursuzluk, ne de bir başka dinî yasak söz konusu olmuştur. Bu yanlış yorum şuradan da beslenmiş olabilir. şayet bayram cuma gününe rastlarsa, bayram namazı ile cuma namazı arası iki bayram namazı arasıdır. Böylesine dar bir vakte nikahı sıkıştırmayın, iki bayram namazının dışında yapın nikahınızı, tavsiyesini, Ramazan ve Kurban Bayramı arası gibi geniş zamana yayanlar, böyle bir yanlış anlamaya sebep olmuşlardır, diye de düşünülebilir.

Bir Menkîbe

Süfyanı Sevri anlatıyor:

– Ben Mekke-i Mükerreme’de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki:

-Ben öldüğüm vakitde kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece beni terk etmeyip kabrimde gecele. Mükireyn suali anında bana Tevhid’i telkin et!, dedi.

Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanıklık arasında iken :

-Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, diye bir ses işittim.

O zaman:

-Ne sebeple bu lütfa eriştin, diye sordum

Bana cevap olarak:

– Ramazan-ı şerifin orucunu tutup şevval’den altı gün daha eklemem sebebiyle, dedi.

O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım, uyudum; böylece üç kere gördüm. Bildim ki bu Rahmanîdir; şeytandan değildir. O zaman da kabrin yanından ayrıldım ve “Ya Rabbi! Beni Ramazanın orucuna ve şevval’den altı gün orucuna muvaffak kıl” diye dua ettim. Allahü Teala Hazretleri beni de muvaffak kıldı.

Mehmet Paksu

Kaynak : www.sorularlaislamiyet.com