Etiket arşivi: seyyid

Kürt Sorununa Çözüm Risale-i Nur’da

Bölücülük bataklığının kökünden kurtulabilmesi ve bölücü terör sorununa kalıcı çözüm üretebilmesi için devletin ve halkın Bediüzzaman’a kulak vermesi ve Risale-i Nur’daki esaslara itibar edilerek yayılması ferdi ve toplumsal hayata ışık tutması gerektiğini düşünüyoruz.
Çünkü Bediüzzaman, ülkemizde halkın çok büyük kesimini teşkil eden Türk-Kürt ve Arap kökenli insanlarımızın itibar ettiği, saygı ve hürmet gösterdiği bir zattır. Zira Bediüzzaman, neseben Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin soylarından gelen bir seyyid yani Arap kökenli bir insandır. Ancak Bitlis’te kürt nüfusun yoğun olduğu bir bir memlekette dünyaya gelmiş ve kürt gelenekleri ve hayat tarzı ile yetişmiş, kürtolarak nitelendirilmiş ve kendisi bu nitelendirmeye itiraz etmeyerek kürt kimliğini benimsemiştir. Bediüzzaman’ın hizmeti- nin çok büyük bir kısmı Türk Milletine olmuş ve kendiside Türk Milletine çok büyük bir muhabbet duymaktadır. KısacasıBediüzzaman hazretleri Kürtler, Türkler ve Araplar için sevilen, sayılan, hürmet ve kendisine itibar edilen ortak bir isim ortak bir değerdir.Bediüzzaman, hem Türkleri hem de Kürtleri çok iyi tanımaktadır. Yani her iki milleti de tüm özellikleri ile çok iyi tanıyan mümtaz şahsiyetlerden birisidir. Onun için Türkler ve Kürtler arasında meydana gelebilecek ihtilaf ve nifak konularını da, birlik ve beraberliği tesis edecek bağları da en doğru şekilde tespit ve teşhis edebilecek bir zattır.
Bediüzzaman, her milletten talebeleri olan, eserleri her milletten insanlar tarafından okunup istifade edilen mümtaz bir şahsiyettir. Demek ki onun eserlerinde her milletten insana hitap eden ve tüm insanları ortak değerler etrafında toplayabilen birleştirici bir özellik var.
Bediüzzaman, hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti idaresinde yaşamış sosyal ve kültürel değişimi yakından takip etmiş ve hadiselerin içinde yaşamış; sosyal ve siyasal hayattaki kırılma noktalarının canlı şahidi olmuş, her devrin ve tüm gelişmelerin sebep ve detaylarını bilen, gelişmeleri doğru okuyup çözüm reçeteleri üreten; yaşadığı her devirde tehdit ve tehlikelere karşı halkı ve devleti uyaran ve yol gösteren mümtaz bir şahsiyet ve büyük bir mütefekkirdir. Risale-i Nur’da ırkçılığa, bölücülüğe ve terörizme karşı somut çözüm önerileri yer almaktadır.
Terörle mücadele konusunda devlet her yolu denediği halde şimdiye kadarBediüzzaman’ın fikirlerine kulağını tıkadı. Güneydoğu Anadolu’da bazı şeyhler bile PKK terör örgütüne sempatizan veya destekçi olduğu halde; kürt kökenli Risale-i Nur talebeleri asla bölücülüğe taviz vermediler ve terör örgütüne sempatizan veya taraftar olmadılar. Devlete bağlı kalıp birlik ve bütünlüğümüzün tesisi için çalıştılar. Bu gerçeği dikkate alan devlet kurumlarının Bediüzzaman’a kulak vermesi ve Risale-i Nur da ki çözüm önerilerine itibar etmesi gerekir.
Terörle mücadele konusunda gerek Bediüzzaman hazretlerinin hayatından ve gerekse Risale-i Nur Külliyatından tespit edebildiğimiz bazı hususları paylaşmak istiyoruz:
Bediüzzaman Kürt Devletine karşıdır
Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde devrin meşhur gazetecilerinden birisi olan Şeyhülmuharririn namıyla bilinen Konsolidçi Asaf Bey, o günlere ilişkin bir hatırasını şöyle nakleder:
Bir gün Divanyolu’ndaki matbaamızda otururken odaya bir adam girdi. Kıyafeti tuhafça idi. Başında külaha benzer bir şey vardı. Bu adamı görünce Mevlanzade ayağa kalktı, beni göstererek:
‘Efendim’dedi, ‘Başmuharririmiz Konsolidçi Asaf…’
Ve bana hitap ederek:
‘Oğlum’ dedi. “Bu zat en büyük din alimlerimizden Bediüzzüman Said Nursi’dir.”
Bende o zaman Bediüzzaman’la konuşmaya başladım. Hakikaten yüksek ilmi konuşmaları ile çok müstefit oldum. Bundan sonra, sık sık matbaamıza geliyordu. Onunla konuşuyorduk. Bazen birlikte dışarı çıkıp şehir içinde gezdiklerimiz bile oluyordu.
Bilmem ne kadar zaman sonra idi. Said Nursi İstanbul’dan ayrılmıştı. Memleketine mi yoksa başka bir yere mi gitmişti, şimdi hatırlamıyorum. Almanya ve müttefikleri büyük bir hezimete uğramışlardı. Memleket parçalanmış, vatanın her parçasında yeni hükümetler türemeye başlamıştı. Ermenistan da bunlardan biridir. Mevlanzade Rıfat Bey, bir gün bana dedi ki:
‘Oğlum Ermenistan hükümeti kuruluyor. Onların Ermenistan kurmalarına karşılık, impara- torluk dağıldığına göre bizde Kürdistan kuralım’
Ben hayretle yüzüne bakınca, o bana dedi ki:
“Ben vatan haini değilim. Onu yıkanların Allah belasını versin. Birer hırsız gibi kaçtılar. Filhakika bir Kuva-yı Milliye var, ama ümit pek zayıf. Mu’cize devrinde değiliz. Ben bu işi Said Nursi’ye yazacağım. Çünkü onun nüfuzu çok kuvvetlidir. Hatırı çok sayılır. Onun için bu zata bir mektup yazıp göndereceğim. Ve ondan teşrik-i mesai isteyeceğim.”
Mevlanzade mektubunu yazıp gönderdi. Bundan on gün kadar geçmişti, belki de on beş gün, hatırlamıyorum. Bir gün matbaamızda oturuyor- duk. Misafirlerimiz de vardı. O zamanlar Bahriye Nazırı olan Cakalı Hamdi Paşa ile Divan-ı Harb-i Örfi Reisi nezdimizde idiler. Şuradan buradan konuşuyorduk. Bu sırada posta müvezzii odaya girdi ve bir mektup bırakarak çıkıp gitti. Rıfat Bey mektubu okurken yüzünü ekşitiyor, hiddetlendiği aşikar görülüyordu. Rıfat Bey mektubu okuduktan sonra bana fırlatarak:
“Oku da gör” dedi. “Bediüzzaman benim tekliflerimi reddediyor. (Ben senin fikrine taraftar değilim) diyor.”
Mektubu gizli okumak çok ayıp olacaktı. Aşikar olarak okumaya başladım. Cakalı Hamdi Bey ile Divan-ı Harb-i Örfi Reisi Mustafa Paşa da dinliyorlardı.Bediüzzaman’ın bu cevabı mektubu aynen hatırımda olmamakla beraber,Bediüzzaman bu mektubunda, Mevlanzade’nin Kürdistan kurma teklifini reddediyor: “Rıfat Bey, Kürdistan teşkil etmek değil, Osmanlı İmparatorluğunu ihya edelim. Bunu kabul edersen canımı bile feda ederek çalışırım” diyordu. Benim aşikar olarak okuduğum mektubu misafirlerimiz de dinledikten sonra Mustafa Paşa, Mevlanzade’ye:
‘Rıfat Bey, sen yanlış düşünüyorsun. Bediüzzaman doğru söylüyor. Kürdistan kurmak değil, Osmanlı İmparatorluğunu yeniden kurmak lazımdır’ dedi….
Yine aynı dönemde “Kürt Teali Cemiyeti”nin reisi Abdülkadir’den gelen Kürdistan kurma tekliflerine de Bediüzzaman şu cevabı veriyordu: “Allahü Zülcelal Hazretleri, Kur’an ı Kerimde, ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever’ diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlahi karşısında düşündüm, bu kavmin bin yıldan beri alem-i İslamın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine dört yüz elli milyon hakiki Müslümanın kardeşliğine bedel birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem.” (Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi/Necmeddin Şahiner)
Sorularla Risale

Said Nursi’yi Bir Dünyalı Gibi Sevmek İstiyorum

said.yuceBarla Platformu başkanı Said Yüce bugün Risale Ajans’ı ziyaret etti. Kendisine Risale Ajans hakkında bilgiler verdikten sonra, son günlerde gündemde olan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün yapmış olduğu “Bediüzzaman’ın Hz. Peygamber’e kadar uzanan soyağacı, seyyid ve şerif olduğuna dair arşiv belgelerini” açıklamasından sonra ortaya çıkan tartışmaları nasıl değerlendirdiğini sorduk aldığımız cevabı bilginize sunuyoruz.

Said Yüce’nin Cevabı ; Evet sizinde ifade ettiğiniz gibi Ahmet Akgündüz hocanın Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin seyyid ve şerif olduğu ile ilgili belgeleri açıklamasının ardından malum tartışmalar çıktı. Destekleyenler, takdir edenler, karşı çıkanlar, uslubunu beğenmeyenler oldu. Ama şunun bilinmesi gerekir ki;

Risale-i Nur bugün, Sibirya’da Severemonsk’te, Şili’de Santiago’da, Afrika Congo Cumhuriyetinde, Varşova’da, Papua Yeni Gine’de, Bitlis Ahlat’ta , İzmir Kuşadasında, Hatay Reyhanlı’da, Samsun Vezirköprü’de, Golan tepelerinin eteklerinde, Erbil’de, Kafkas dağları bitişiğinde Dağıstan sınırında, İsveç Stockholm’da, Mekke-i Mükerremede, Medine-i Münevverede, Paris’te, Londra’da, New York’ta. Sidney’de, Toronto’da, Berlin’de, Pekin’de, Moskova’da,Tokyo’da, Kuala Lumpur’da, Yenice Müslim Köyünde, Ümraniye’de ve daha nice dünya köşelerinde okunuyor ve her gün yeni yerlere, yeni insanlara ulaşıyor.

Ve her dünya köşesinde her gün ve her an yeni bir Nur parlıyor. Bütün bu köşelerde Risale-i Nur’a kavuşanlar, okudukları Risale-i Nur Külliyatının üzerinde müellif olarak Bediüzzaman Said Nursi ismini görüyor ve onu, kendisine ulaştırdığı ebedi hayatını kazandıracak hakikatlerden dolayı kalbinde müstesna bir yere koyuyor.

Onu okuyup hayran olanlar ne milliyetinden, ne de doğduğu topraklardan dolayı değil, yazdıklarından dolayı onu seviyor. Ve hatta namaz tesbihatlarında günde beş defa ona dua ediyor.

Kendi dillerinde onun için Allah’tan güzel şeyler diliyorlar. Ama bütün bunları yaparlarken hiçbirisinin aklına onun milliyeti gelmiyor.
Aslında bu konuya girmeyecektim, madem sordunuz bu tartışmalara nasıl baktığımı ifade edeyim.

Sürüp giden tartışmaların, bu konuda çıkan haberlerin, yazıların özellikle “yorumlar” bölümünde seviyenin ne kadar düştüğünü, haber sitesi okuyucularının da haberin aslı ve içeriğinden çok üzerinde yapılan yorumlara yoğunlaştıklarını görmekteyim. Burada da kantarın topuzu pek çok kez kaçmakta ve zarar verir boyutlara gelmekte maalesef.

Siyasi konularda mümkün olabilen atışma ve tartışmaların böylesine ulvi ve hassas bir konuda oluşturacağı girdabı, bu konuda belge açıklayan, haber veya köşe yazısı yazanların iyi hesaplaması gerektiğini düşünüyorum.

İletişim de bir san’attır. Bir şey açıklamak yahut yazmak için kamuoyu önüne çıkanlar Risale-i Nur gibi Kur’ani bir cevheri ve onun aziz müellifini sığ ve basit tartışmaların malzemesi yapacak şeylerden ve usluptan kaçınmalı, söz söylerken ve kalem oynatırken azami titizlik göstermelidirler. Tarafları, hiçbir tarafta olmayanları, hatta bu konuda hiç bilgi sahibi olmayanları veya başka düşüncelerde olanları da hesaba katmak durumundadırlar.

Bir şey daha söylemek gerekirse…
Milliyeti, ırkı, cinsiyeti, hatta dini bile farklı nice Dünyalılar artık Bediüzzaman’ı seviyor ve her geçen gün daha da sevecek. Onun tarif ettiği Kur’an’a sarılacak, onun sevdirdiği Peygambere uyacak ve onun inşa ettiği iman kal’asına sığınacak insanlar, yerkürede bahar çiçeklerinin süslediği neşeli bayramları yaşayacak. Kim bilir, Üstad belki de Hüsnü ağabeyin o günleri göreceğini müjdelemişti.

Birçok dünyalı daha onu tanımadan eserlerini tanıdılar, yazdıklarını sevdiler. Eserlerinden ve vasıflarından dolayı onu da sevdiler. Bediüzzaman’ın başka vasıfları ve özelliklerinin öğrenilmesi de elbette ona olan sevgiyi pekiştirdi.

Ben de onu bir dünyalı gibi sevmek istiyorum. Çünkü o Alaska buzullarında yaşayanların da üstadı. Ve yazdıkları Eskimo çadırlarında da okunuyor ve seviliyor: bizim içine daldığımız tartışmalardan çok uzak bir şekilde…

02.01.2013
Risale Ajans