Etiket arşivi: Süleymaniye Camii

Gönüllü Eğitimi

gonullu egitimiGönüllülerimizle birlikte, her gün Süleymaniye Camii’nde devam ettiğimiz
bilgilendirme faaliyetlerine yeni katılan ve katılacak gönüllülerimize
yönelik Gönüllü Eğitimi’miz 28 Kasım 2015 Cumartesi saat 09:30 – 14:00
arası gerçekleştirilecektir. Eğitimimizin ilk bölümü Sinanpaşa
Medresesi’nde, ikinci bölümü Süleymaniye Camii içinde yapılacaktır.

Eğitim dili Türkçe‘dir.
Eğitimin ilk bölümü Eğitim Koordinatörü’müz tarafından,
ikinci bölümü ise İstanbul Müftülüğü Tarihi ve Turistik Camiler
Görevlisi Mahmut Sami Türkoğlu Bey tarafından verilecektir.

Facebook etkinlik linki üzerinden geleceğini beyan edemeyen
gönüllülerimizin ve Merkezimizin faaliyetlerine katılmak isteyen
arkadaşlarınızın isimlerini, daha iyi organize olabilmek adına
ozkan@kim.org.tr adresine mail göndermenizi bekliyoruz.

**Bizleri her gün daha aktif olarak kullanmaya çalıştığımız facebook ve
twitter hesaplarımızdan da takip edebilirsiniz.

facebook.com/kulturlerarasi
twitter.com/kulturlararasi

Hayırda ve iletişimde kalınız..

Kültürlerarası İletişim Merkezi
www.kim.org.tr

 

Mimar Sinan Kimdir (1490-1588)?

Mimar Sinan (1490-1588)

Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı. Sinan, At Meydanı’ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde su yolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustaları mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı. 1514’te Çaldıran, 1517’de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526’da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaşılığa yükseldi.

1532’de Alman, 1534’de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.

Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene başmimarlığa yükseldi.

Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.

BAZI ESERLERİ

Sinan’ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep’de Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi’dir.

Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O’nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesidir. Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır.

Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedir. Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.

Mimar Sinan’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii’dir. Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derindir. 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde üzerine oturmuştur. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir. Sinan bu camiin ustalık eseri olduğunu ve bütün sanatını Selimiye’de gösterdiğini belirtmektedir.

Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat hiçbirini aynen taklid etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemiştir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diğer kısımlar taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalın değildir. Kullandığı bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker.

Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır. Yapacağı eserin, önce çevresini tanzim ederdi. Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleştirmiştir.

Bilinen eserleri: 84 camii, 53 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir.

DEPREME DAYANIKLI

Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan’ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler. Bu tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır. Sadece Sinan’ın eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapıların yer seçimi de ilginç. Zeminin sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları inşa ettirmiş. Mesela Süleymaniye’nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.

Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur. Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır. Buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur.

İşte Sinan’ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar’ın söyledikleri:

“Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım. Sinan’ın eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiş. Çünkü yapıyı herşeyi ile bir bütün olarak ele almış. Bütün ölçülerini ebced hesabına göre yapmış ve bir ana temayı temel almış.

Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun katlarını baz almış. İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler ortaya koymuş.

Örneğin Sinan, Kur’an-ı Kerim’de geçen “Biz dağları yeryüzüne çivi gibi gömdük…” ayetinden etkilenerek yapılarının yer altındaki kısmını ona göre inşa etmiş. Yapıları hislerine göre değil, matematiksel olarak oluşturmuş. Bugünün teknolojisi bile Sinan’ın yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarının bir başka benzeri daha yok. Ama bunların hepsi estetik sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir.

MİMAR SİNAN TÜRBESİ

Süleymaniye Camii ‘nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol ayrımında üçgen bir alandadır. Önde som mermerden yapılmış bir sebil görülmektedir. Sebilin arkasındaki ufak mezerlıkta 6 sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan’ın mezarı bulunmaktadır. Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmıştır. 1933 yılında Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiştir. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünür.

Doç. Dr. Sefa SAYGILI

Mimar Sinan’ın Akıl Almaz Sırları

Büyük üstad Mimar Sinan’ın eserlerinin sırlarını biliyor musunuz?

Süleymaniye Camisi’nde gizli bölmede bulunan notta ne yazıyor? Süleymaniye’nin dört kubbesi neyi temsil ediyor? Camii’nin inşaasına neden ara verilir? İran Şahı’nın gönderdiği mücevherler nerede? Kandilde yanan isler ne işe yarıyor? İşte Sinan’ın eserlerine gizemli yolculuk…

Mimar Sinan, bir gün, dostlarından ve devrinin şair ve ediplerinden Mustafa Saî Çelebi’ye gelerek, “Çok kocadım. İsterim ki, öldükten sonra adım unutulmasın. Hizmetlerim anılıp hayırla anılayım. Anlatacağım hatıralarımı nazım ve nesir diliyle yazar mısın?” der.

Bunun üzerine Çelebi, Mimar Sinan’ın anlattıklarını yazmaya başlar ve küçük bir kitap ortaya çıkar.

Saî Mustafa Çelebi’nin Mimar Sinan’ın ağzından kaleme aldığı, “Tezkiretü’l Bünyan” ve “Tezkiretü’l Ebniye” adını verdiği ve günümüzde ‘Yapılar Kitabı’ adı altında toplanarak yayımlanan bu eseri, büyük ustanın yaşam öyküsünü, eserlerinin envanterini ve kendi dönemine ait gözlemlerini içeriyor

Mimar Sinan’ın yaşantısına dair birçok ayrıntıyı, eserlerini, döneminin insanları hakkındaki düşüncelerini bu kitap ile, Sinan’ın kendi ağzından öğrendiğimiz gibi, Süleymaniye Cami’nin sırlarını da belli ölçülerde, bu kitapta bulabiliyoruz.

Mustafa Saî Çelebi’nin ‘Yapılar Kitabı’nda Süleymaniye ile ilgili çarpıcı bölümler yer alıyor.

Mimar Sinan, Süleymaniye Cami’nde, bir çok sorunu olduğu gibi, akustik sorununu da mükemmel bir biçimde halletmiştir. Bu konuda yine rivayete dayanan hoş bir hikâye var:

Cami inşa edilirken, Sinan’ın mihrapta nargile içtiği söylentisi yayılır. Söylenti padişaha kadar ulaşır.

Kanunî, bu söylenenlere inanmak istemese de bir gün ansızın inşaata baskın yapar. Bakar ki, Sinan gerçekten mihrapta nargile tokurdatıyor.

“Mimarbaşı, camide nargile içilir mi, sen bu işi yapmazdın, nedir bunun hikmeti” diye sorar.

Sinan şöyle cevap verir: “Sultanım, dikkat edin nargilemde tömbeki, tütün yoktur. Sadece suyun fokurdamasından meydana gelen sesin cami içerisinde dağılımını kontrol ediyorum. Buradaki suyun sesi caminin her tarafına eşit yayılırsa, yarın burada Kuran okuyacak olan hocanın sesi de 60-70 metreye kadar toplanan cemaat tarafından duyulacaktır. İşte bu yüzden, akustiği kontrol ediyorum.”

Süleymaniye Camii’nin ayrıntılarına inildikçe insanı büyüleyen pek çok özelliği ortaya çıkıyor.

Caminin temelleri atıldıktan sonra, temelin iyice oturması ve sonradan bir çöküntü olmaması için, inşaata bir yıl ara verilir.

Ağır masraflar yüzünden caminin yapımına ara verildiğini zanneden İran Şahı Tahmasp Han, inşaatın devamı için, kıymetli mal yüklü bir kervanı ve içi değerli taşlarla, mücevherlerle dolu bir kutuyla, bu hediyeleri göndermesinin sebebini açıklayan bir mektubu Kanunî’ye yollar.

Bu mektuba ve üsluba sinirlenen padişah, malları elçinin gözleri önünde bahşiş olarak dağıtır ve kutuyu Sinan’a vererek içindeki mücevherleri yapının taşlarına karıştırmasını buyurur.

Mimar Sinan, değerli mücevherleri minarelerden birinin taşları arasına maharetle yerleştirir. Güneş ışığında pırıl pırıl parladığı için bu minareye ‘Cevahir Minaresi’ adı verilir. Evliya Çelebi zamanla sıcaktan bozulduğunu ve taşların pırıltısının kaybolduğunu belirtir.

Süleymaniye’nin dört minaresi İstanbul’da yaşamış dört büyük hükümdarı; Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman’ı ya da camiyi yaptıranın İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah olduğunu temsil eder.

Minarelerin uzun ve kısa düzenlenişi, ana kütleyle beraber yapıya modüler sistemde piramidal bir görünüm kazandırır. Uzaktan bakıldığında, birbiri üzerinde göklere yükselen bir merdiven gibi duran bu orantı ustalığı, Hıristiyan öğretide, “Yakub’un Merdiveni” ile anlam bulur.

KANDİLLERİN İSİNDEN MÜREKKEP

Caminin içinde yanan yaklaşık 250-300 kadar kandilin isi, yukarıdaki bir akımla kapı üstündeki dört pencereden is odasına çekilirdi. Kitap yazımında ve hattatlıkta kullanılan mürekkebin en güzeli bu isten elde edilirdi.

Halen Süleymaniye Kütüphanesi’nde mevcut olan bazı kitaplar bu isle yapılan mürekkeple yazılmıştır.

Süleymaniye Camii ile ilgili büyüleyici hikayeler bunlarla da bitmez.

Geçtiğimiz yıllarda Süleymaniye Camii’nin yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anlaşılmış.

Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış. Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymiş. Bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit taşları zamanla aşınmış. Ama elde yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş.

Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir heyet oluşturulmuş. Ortaya bir sürü fikir atılmış. Her kafadan bir ses çıkmış ama sonuç alınamamış.

GİZLİ BÖLME

Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir karmaşa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar, mühendis kemerleri inceliyormuş. Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken, kazara, gizli bir bölme bulmuş.

Bölmede, üzerinde eski yazı olan bir not varmış, Uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş. Bu kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş. Mektupta yazılanlar günümüz Türkçesine tercüme ettirilince ortaya söyle bir metin cıkmış.

SİNAN’IN BIRAKTIĞI NOT

“Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz.”

Koca Sinan, kademe kademe, kilit taşının nasıl değiştirileceğini anlatıyormuş. Bu oyuk içinde yer alan bir şişe ve şişe içindeki notta söyle bir şey yazıyormuş: “Her kim bu tas eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse eski taşın yerine takılacak. Yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin.

TOPKAPI SARAYI’NDA MEKTUP

Heyet Sinan’ın söylediklerini aynen yapmış. Süleymaniye Camisi böylelikle kurtarılmış. Bu mektubun Topkapı Sarayı’nda saklandığı söyleniyor.