Etiket arşivi: taksim

Gezi Olaylarının Arkasındaki Karanlık Güçler ve Koç Holding

akgündüzSon zamanlarda Gezi olayları yeniden konuşulmaya başlandı. Baştan söyleyeyim ki, 31 Mart olayını bilmeyeneler bu olayları tam değerlendiremezler. Mısır’ın en zengini olan Necip Saviris’in, Mursi’ye karşı darbeyi desteklediğini New York Times’a itiraf ettiğini kendi kurduğu Liberal Parti’ye ait ülke genelindeki tüm teşkilat ve tesisleri isyan için tahsis ettiğini aktarmıştır. Maalesef aldığımız duyumlar, iç ve dış mihrakların Koç Holdinge de aynı görevini verdiğini gösteriyor. Türkiye’deki darbe şerirleri muvaffak olamayınca, prim kaybetmeye başladılar ve kendilerini müdafaa mecburiyetinde kaldılar. Maalesef ehl-I imanın sesi olması gereken Zaman’ın başyazarı, bu dönen dolapları aktarmak yerine Mustafa Koç’u destekleyen yazılar yazmaya bile cüret edebiliyor. Hizmet adına ayıptır ve günahtır.

Şimdi geliniz, bize kadar ulaşan ve bu işin içinde Koç Grubunun aynen  Saviris gibi davrandığını gösteren; bunların hamisinin ise CHP’deki karanlık noktalar ve bir kısım marijinal örgütler olduğunu akl-I selim sahibi olanlara anlatacak bazı delil ve olaylara:

Birincisi; 4 Nisan 2013 tarihinde Gaziantep’te cereyan eden bir olaydır. Çok yakın tanıdığım bir iş adamı, çok yaşlı bir CHP’li işadamını ziyaret etmektedir. CHP’li işadamı sorar: Genç kardeşim bu yıl için yatırım hazırlıklarınız var mı? Evet cevabını alınca çok kesin bir şekilde şöyle der: Kesinlikle Türkiye’de yatırım yapma. Zira 1 Haziran’dan itibaren Türkiye’de sokak savaşları başlayacak. Bizim işadamı dehşetli duygularla ayrılır.

İkincisi; Koç Üniversitesinde yaşanan bir olaydır. Bu üniversitede önemli bir mevkide çalışan vatanperver bir arkadaş, 2013 Diyanet Kitap Fuarında OSAV standına kadar gelerek bana şu dehşetli olayı anlattı: Koç Üniversitesinde bizzat rektörün organizesiyle günler öncesinden psikolog ve pedagogların rehberliğinde, bütün talebelere, hocalara ve çalışanlara, Gezi olayları dersleri verildi. Artık bu hükümetin gidici olduğu, gaz maskelerine karşı nelerle ve nasıl korunulacağı ve saire ayrıntılı eğitimler sunuldu. Bu olayı duyup da dehşete kapılmamak mümkün mü?

Üçüncüsü: Osmanlı Araştırmaları Vakfında çalışan kardeşimizin beyanına göre, genelde Şarklıların oturduğu İstanbul’un bir semtindeki kahveye, kimliği belirsiz kişiler geliyor ve gençlere sesleniyor: Arkadaşlar! İşsiz olanlarınız Taksim’e gelsin. Üç öğün yemek, gece konaklama ve günde 50 TL bizden. Sadece orada kalabalık yapın yeter.

Bütün bu olayları nakledenlerin isim ve adresleri bizde mahfuz. Bütün bunları duyduktan sonra, Mustafa Koç’un günah çıkarmasına ve Ekrem Dumanlı’nın avukatlığına kim inanır?

Bütün bu olaylardan sonra Bediüzzaman’ı dinlemek gerekiyor:

Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş’et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hind’deki Mecusi ve Berahime ve Afrika’daki zenciler gibi, Avrupa‘nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor. (Lem’alar, 122 )

Bediüzzaman’ın “Avrupa zalimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müdhiş bir sû’-i kasd plânı yaptıkları” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 102 ) ifadesine de tam uyuyor.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

www.NurNet.org

Taksim Gençlerine Bediüzzaman’ın Metodunu Kullanabiliriz

Günlerdir konuşuluyor, tartışılıyor. Çevre duyarlılığı uğruna her taraf yakılıp yıkılıyor. Yüzlerce insan yaralanıyor ve hatta ölenler oluyor. Taksim’de başlayan ve gündemimizi bir anda değiştiren Gezi Parkı olayları neden bu kadar büyüdü? Gençleri sokağa döken idealin arkasında nasıl bir güç var? Özellikle doksan sonrası yetişen gençlerde nasıl bir anlayış var? Türkiye bu soruların cevaplarını ve çözüm metodları arıyor.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Taksim olaylarını konuştuk. Rektör Tarhan, “Toplumda maalesef popüler ve Holywood kültürünün etkisi ile yetişen sınırsız ve sorumsuz bir gençlik kitlesi var” diyor. Çözüm noktasında ise, “eğitim sistemimizde insani değerleri yücelten bir sistem oluşturulmalı” şeklinde öneride bulunuyor.

Prof. Tarhan’a Bediüzzaman Hazretlerinin müspet hareket metodunu da sorduk.

TÜRKİYE’Yİ SADECE DIŞ GÜÇLER KARIŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR DEMEK DOĞRU OLABİLİR AMA EKSİKTİR

Gezi Parkı’nda ağaç kesilmesi ile başlayan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Taksim olaylarını komplo teorilerine bağlıyorum. Fakat komplo teorilerinin uygulanabilmesi için psikolojik bir zeminin olması lazım. Senaryoyu yazanlar toplumda oluşacak bir birikimi harekete geçirmeye çalışıyor. Toplumun sosyo-psikolojik temelini değerlendirmeden sadece dış güçler yapıyor, Türkiye’yi karıştırmaya çalışıyorlar gibi değerlendirme doğru olabilir ama eksiktir. Ben kendi mesleğimle değerlendirdiğimde daha çok olayın psikososyal yönü ile değerlendiririm.

GENÇLER POPÜLER KÜLTÜR RÜZGÂRLARININ ETKİSİNDE KALIYOR

Olayların temelinde genç bir kitlenin olduğunu müşahede ediyoruz, bu gençliği nasıl tanımlayabiliriz?

Toplumda maalesef popüler ve Holywood kültürünün etkisi ile yetişen sınırsız ve sorumsuz bir gençlik kitlesi var. Bu gençlik kitlesinin ellerinde hedef ve amaç bulunmuyor. Popüler kültür rüzgârlarının etkisinde kalıyor.

DOKSAN SONRASI YETİŞEN GENÇLİKTE SOSYAL HEDEFLER VE İDEALLER YOK

Hangi genç kuşağı bu gruba alabiliriz? Önceki genç kuşak ile şimdiki kuşak arasında ne fark var?

Doksan sonrası yetişen gençlikte sosyal hedefler ve idealler yok. Soğuk savaş sonrası kuşak bunlar. Doksan öncesi gençlikte hangi dünya görüşünde olursa olsun sosyal hedefleri vardı. Sağ ve solu seçiyordu. Toplum için riske girmeyi biliyorlardı, başarıyorlardı. Ama şimdiki gençler; toplum için riske girmek değil, egoları daha yüksek bir gençlikle önümüze çıkıyor.

MİLLİ EĞİTİM GENÇLİĞİ YEMEK, İÇMEK VE ÜREMEKLE POPÜLER KÜLTÜRÜN ETKİSİ İLE YETİŞTİRİYOR

Peki bunların temelinde ne yatıyor? Doksan sonrası gençlikte niye sosyal hedefler yok?

Dediğim gibi daha bireyselleşmiş daha bencilleşmiş bir izlenimim var. Son olaylarda da gördüğümüz gibi gençler kendilerine sosyal ideal olarak yeşile sahip çıkmayı görüyorlar. Toplum için bir şey yapmak yerine ağaç için bir şey yapmayı hedeflemiş. Uğrunda gençlikte yaşanacak bir ideali yoksa popüler kültürün rüzgârlarına kapılır ya da gizli odakların oyunlarının etkisinde kalır. Buradaki temel sorun milli eğitim sistemimiz bu gençliği yemek, içmek ve üremekle popüler kültürün etkisi ile yetiştirmesidir.

Taksim olaylarındaki gençliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

On tane dükkânın camlarını kırıyor, ATM’yi kırıyor, araba yakıyor ama öbür taraftan da yeşili koruma idealim var diyor. Çok ciddi bir çelişki var. Açık açık dezorganize olmuş bir gençlik geliyor.

EĞİTİM SİSTEMİMİZDE İNSANİ DEĞERLERİ YÜCELTEN BİR SİSTEM OLUŞTURULMALI

Nasıl önlem alınabilir?

Eğitim sistemimizde insani değerleri yücelten bir sistem oluşturulmalı. Pozitif psikoloji ve insani değerleri yüceltmek gerekiyor. Bunlar orta ve uzun vadede. Kısa vadede ise bu gençliğe özeleştiri kültürünü sağlamak gerekiyor. Bunları karşımıza almak yerine yanımıza alıp yönlendirmemiz gerekiyor. Şu anda yapılan, bir ergene nasıl yaklaşılırsa bu gençliğe o şekilde yaklaşılıyor. Doğrularımızdan vazgeçmeyelim ama karşı tarafta öfke birikimini harekete geçirecek metotlardan uzak durmalıyız.

Gezi parkında çevre duyarlılığı ile eylemler başladı. Belli bir süre sonra şiddet olayları da bulaştı. Şiddet bir hak arama yöntemi midir?

Şiddet hak arama ve sorun çözme yöntemi değildir. Yeşili koruma ideali ile yola çıkılıyor ama çevredeki dükkânları tahrip ediyor. Burada yüzde yüz çelişki var. Niyet iyi ama metod yanlış.

BEDİÜZZAMAN, MÜSPET HAREKET METODU İLE DUYGULARI İFADE EDECEK KANALLAR AÇTIRIYOR

Bu olayları Said Nursi Hazretleri’nin “müspet hareket” prensibini çerçevesinde nasıl yorumlayabiliriz?

Bu tür toplumsal olaylarda Üstad’ın müspet hareket metodu çok önemlidir. Mütehakkimle hareket eden birine tahakkümle yaklaşmak daha çok inatlaşmaya yol açar. “Bunu niye yapıyorsun, ne biçim adamsın demek yerine şu şekilde hareket edilse daha doğru olmaz mı?” denilmelidir. Bediüzzaman’ın bize öğrettiği müspet hareket yöntemi budur. Hatta 9.Mektup’ta Bediüzzaman, nasihat verenlerin nasihatlerinin tesirsiz kalmasının sebeplerini açıklıyor. İnatçı adama “inat etme”, hırslı adama “hırs gösterme” denildiğini söylüyor. Hâlbuki bu tür insanlara müspet yollarla yaklaşılsa inadı da, hırsı da hayır tarafına dönüşür. İşte o gençlere de “enerjini kullanma, yanlış yapıyorsun” deyip karşımıza almak yerine onlara duygularının ifade alanlarını açacak kanallar oluşturmamız gerekiyor. Eğer ifade alanı oluşturamasak duygular birikir. İşte Bediüzzaman hazretleri, bize öğrettiği müspet hareket metodu ile duyguları ifade edecek kanallar açtırıyor.

Risale Haber / Ömer Çelebi

Gezi Parkı Olayları, İkinci Bir 31 Mart Olayıdır

Muhterem Arkadaşlar;

Gezi Parkı Olayları, ikinci bir 31 Mart Olayıdır. Orada hedef Sultan Abdülhamid Han’ı iktidardan indirmek ve Osmanlı Devletini dağıtmak idi ve irticacılar çıkardı diye Birinci Halk Partisi olan İttihad ve Terakki tarafından gerekçelendi. Bu ise dinsizler, PKK’liler, sarhoşlar, faizciler ve CHP zihniyeti tarafından tertipleniyor. Yani dinsiz bir 31 Mart Olayıdır. Geliniz kimler bu iki harekette de devrede beraber görelim:

31 Mart’a kimler neden Abdülhamid Han’a karşıydı?

a) Avrupa’da tahsil gören bazı gençler ve genç subaylardır. Buna Galatasaray Mektebi gibi seçkin okullarda okuyanları da katmak gerektir. Aleyhindeki ilk propaganda yapanların, Rusya’dan gelen gençler, Avrupaî hayat yaşayan ailelerin çocukları, Arnavudlar gibi Türk olmayan aile çocukları olması dikkat çekmektedir.

b) Avrupalılar, milyonlarca Hıristiyan’ı pençesinde tuttuğu, hilâfet sıfatıyla Müslümanlar üzerindeki manevi nüfuzunu kullandığı ve güttüğü dış politika ile Hıristiyan devletleri birbirine düşürdüğü için, Abdülhamid’i asla sevmiyorlardı.

c) Filistin’i kendilerine satmadığı için Yahudiler ve Müslümanları kırdırtmadığı için de Ermeniler Abdülhamid’i sevmiyorlardı.

d) Hicaz demiryolu ve Bağdad demiryolu ile petrol bölgelerini onların elinden alan Abdülhamid, İngilizler ve Fransızlar tarafından da asla sevilmiyordu. Kısaca dinini ve vatanını sevenler, II. Abdülhamid’i seviyor; ama bu iki değere düşman olanlar Abdülhamid’i sevmiyorlardı.

Gezi Parkında kimler hükümete karşıdır?

a)      Eğer hükümetle görüşmek için teşkil edilen komisyona bakarsanız anlayacaksınız: Cami düşmanı mimarlar, komunist sendika liderleri, Müslümanları katleden Esed’ciler, Alevilikten nasibi olmayan ve o adı kullanan dinsziler. Yani kısaca Avrupaî hayat yaşayan ailelerin çocukları, Ermeniler gibi Türk ve Müslüman olmayan aile çocukları olması dikkat çekmektedir.

b)      Avrupalılar ve buna ilaveten Amerika ve İsrail. Avrupa şu anda belki Gezideki serseriler muvaffak olur diye bayram yapıyorlar. Aslında buna dai en güzel yorumu Rus Faşist lider Jirinowski yaptı: Türkiye’nin yeni Osmanlı olmasını engellemek, İslam alemi ile ittifak yapmasını önlemek ve İslam aleminin maddi servetinin Türkiye’de toplanmasına mani olmak isteyenler.

c)       PKK’yi bitirerek Kanal İstanbul, 3. Köprü, 3. Havaalanı, IMF borçlarının kapatılması ve Türkiye’nin uçuşa geçmesini istemeyenler (Süleyman Özışık Beyin makalesini okuyunuz). Abdülhamid ile ne kadar benzerlik arzediyor.

d)      One Minute hadisesi yani yine Filistin Meselesi ve Türkiye’nin dünyada lider duruma gelmeye başlaması ve kısaca İttihad-ı İslam belirtilerinin görülmesinden rahatsız olanlar.

e)      Kısaca dinini ve vatanını sevenler, bu hükümeti seviyor; ama bu iki değere düşman olanlar sevmiyorlar.

Nasıl tepki verelim?

Burada Bediüzzaman’ın tesbitleri (İhsan Atasoy Ağabeyin işaret ettiği gibi) devreye girmelidir.

1)   Asla emniyet ve asayişi ihlal edecek derecede olumsuz hareket etmeyeceğiz. Ancak şu gerçekleri de unutmayacağız. Ancak yalancı basının iftiralarına kulak verip de Türkiye’yi şahlandıran bu samimi insanları asla yedirtmeyeceğiz. Kusurları varsa şahsen görüşüp anlatacağız. Zira şu anda söylenecek aleyhteki her söz ehl-i dalalet hesabına geçecektir.

“Evet bu zamanda dinsizlik hesabına, benlikleri firavunlaşmış derecede ve imana hücumları zamanında onlara karşı tedafü’ (savunma) vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermek, büyük bir cinayet ve hıyanettir. Ve o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ı rezile olur. Onlara karşı izzet-i diniyeyi ve şerafet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için kahramancasına bir sebat bir kuvve-i maneviyeyi göstermek, acaba hiçbir vecihle hodfüruşluk olur mu? Hiçbir şöhretperestlik ve enaniyet olur mu ki, o zât öyle tevehhüm etmiş.” Emirdağ Lahikası-2 ( 153 )

“Ehl-i dalalet, Kur’an-ı Hakîm’den alıp neşrettiğimiz hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeye karşı müdafaa ve mukabele elinden gelmediği için, münafıkane ve desisekârane iğfal ve hile dâmını (tuzağını) istimal ediyor. Dostlarımı (burada da hükümeti) hubb-u câh, tama’ ve havf ile aldatmak ve beni bazı isnadat ile çürütmek istiyorlar. Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz. Fakat maatteessüf herbir emr-i hayırda bulunan manileri def’etmek vazifesi, bizi bazan menfî harekete sevkediyor.”

2. Hükümet yetkililerine ve ehl-i imana da tamamen menfaatleri için Türkiye’yi ateşe atmak isteyenlere taviz vermeyiniz. Şu hakikatı unutmayınız:

“Menfaat üzere çarkı kurulmuş olan siyaset-i hazıra; müfteristir (parçalar, Taksim’de inşaat demirlerini bile parçaladılar), canavardır. Aç olan canavara karşı tahabbüb etsen (seimli görünmeye çalışırsan); merhametini değil, iştihasını açar. Sonra döner, geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister. Sözler ( 707 )

Hürmetlerimle

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü

Rüstem Garzanlı’dan İtidal-ı Dem Çağrısı

Sitemizin aktif yazarlarından ve Diyarbakır Bağımsız Kamu Çalışanları Sendikası “BASK” İl temsilcisi Rüstem Garzanlı, Diyarbakır küçük Millet Meclisi 8 Haziran 2013 ayı toplantısında “Gezi Parkı” eylemi hakkında manidar bir konuşma yaptı.

Üstad Bediüzzaman’ın toplumsal sorunlara yaklaşımını günümüzün anlaşılır diliyle paylaşmayı prensip edinen Garzanlı şöyle konuştu:

Evvela şunu belirtmek isterim, demokrasilerde toplum kendilerini ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Bu özgürlük insani bir haktır. Dolayısıyla birey veya toplum fikir ve görüşte muhalefet etmekte serbesttir.

Taksim Gezi Parkında ki “ağaçlar kesilmesin” yeşil alanı korumak için yapılan eylem takdir edicidir.

Şunu da belirtmekte yarar görmekteyim, eyleme kolluk kuvveti engeli de yanlıştır. Maalesef geçmişte benzeri olaylardan da ders almadığımız için, tarihimiz tekerrür ediyor. Mesela: 1908’ de meşrutiyet ilanında İstanbul birçok siyasi ve sosyal olaylarla kaynıyordu. Bir tarafta, hamalların, İttihatçılara ve Meşrutiyete karşı bir ekonomik engelleme hareketi olarak başlattıkları boykot, bir başka tarafta medrese uleması ve talebeleri meşrutiyet ve anayasal sistemin İslamiyet’e aykırı olduğu düşüncesiyle gösterdikleri rahatsızlık, Askeri itaatsızlıklar vs.

Memleketin birçok yerlerinde isyanların başladığı o dönemde, Bediüzzaman Said Nursi, hamallara nasihatlerde bulunur, doğu illerinde nüfuzlu şahıslara telgraflar çeker, oradaki gerilimi hayli yatıştırır, İstanbul’un muhtelif yerlerindeki askeri taburları dolaşarak nasihatlerde bulunur. Etkili hitap ve nutukları ile insanları ikna etmeye çalışarak olayları zamanında yatıştırır.

İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin olaylara yaklaşım ve  ikna metodu gibi, hükümet kanadından veya yetkili bürokratlardan da biri çıkıp Gezi Parkının yıkılma gerekçesini anlatılmalıydı, kamuoyu ikna edilmiş olsaydı, bu eylemler yurt sathına yayılmazdı,

Gezi Parkı eylemi, birçok siyasi gurup oluşarak kimi Mustafa Kemalin askeriyim, kimi devrimciyim, kimi çekiç orak bayraklı, dolayısıyla “Yeşil alan” provokatörcülerin eylem alanı olmuş.

Garzanlı, konuşmasının devamında gerek eylemcilere gerekse hükümete dikkat çekici mesajlar verdi,

Ey iyi niyetle yola çıkan Gezi Parkı eylemcileri!

Pusuda bekleyen hainlerle, provokatörcülerle ve muhalefetçilerle, aranıza mesafe koyunuz. Çünkü her birinin hesabı ayrıdır. Sapla saman karışmasın.

Ey ağaç bahanesiyle insanları eyleme teşvik eden provokatörcüler!

İnsan ağaçtan daha kıymetlidir. Komşun ve Müslüman kardeşin Irak, Suriye ve Orta doğu halkı zulmün altında eziliyor bu zulme karşı eylem yaptınız mı? Hayır,

Türkiye, Askeri darbelerle, olağan üstü hallerle, sıkıyönetimlerle idare edilirken eylem yaptınız mı? Hayır,

Memleketinde binlerce insan katledilirken, birçok ormanlar yakılırken eylem yaptınız mı? Hayır… hayır…..

Anlaşılıyor ki, eyleminiz iki üç ağacın kesimi için değildir! Asıl maksadınız hükümetin barış sürecini provoke etmektir. Buna da gücünüz yetmez.

Ey hükümet! itidal-ı demle hareket et, her sese taş atma. Barışa huzura atığınız adımları sürdürünüz.

www.NurNet.org

Siyaset Cereyanları Sizleri Dalalet Fıkralarına Karşı Perişan Etmesin!

Türkiye’de son dönemde yaşanan olaylar karşısında takınacağımız tavrın nasıl olması hususunda Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yıllar önce Kastamonu’da talebelerine yazdığı mektup günümüz hadiselerine de ışık tutacak nitelik taşıyor. Bediüzzaman’ın Kastamonu Lahikası’nda geçen önemli tavsiyeleri şöyle;

Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin. “El-hubbu fillah ve’l-buğzu fillah” (Allah için sevmek, Allah için buğz etmek – Buhari, İman: 1.) düstur-u Rahmani yerine (el-iyazü billah) “El-hubbu fi’s-siyaseti ve’l-buğzu li’s-siyaseti” (Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek) düstur-u şeytani hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve elhannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.

Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabi ruhları azap içinde bırakır. Selamet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alakadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elim ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor.

Çünkü, lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp afaki ve siyasi boğuşmalara ve kainatın hadisatına merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, “Zarara razı olana şefkat edilmez” manasındaki “Er-razi bi’z-zarari la yunzeru lehu” kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatını kendilerinden selb etmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler.

Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selamet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.

Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkiki derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp herşeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rızayla, rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.

İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler, hadsiz tecrübeleriyle, Risale-i Nur’un imani ve Kur’ani derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.

Risale Ajans